23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 2001 PAZAR 14 KULTUR kulturS cumhuriyet.com.tr Reza DeghatVmn İran sokaklanndan dünya ajanslarma uzanan öyküsü atör rııhla profesyoneffik NENAÇALtDİS Dünyada Reza imzasıyla tanınan Reza Deghati tran asıllı bir Azeri. Özellıkle Asya ve Afrika ülkeleri ala- nında uzmanlaşmış bir isim. Ası] mesleği mimarlık olan Reza'yı fotoğ- rafçtlığa itenneden.yıllaröncelran'da tanık oldıığu öğrenci olaylannın ya- nı sıra sosyal sınıflararasmdaki uçu- rum. şah rejiminin getirdiği gelgitler arasında kalan yoksulluk ve hayatta kalabilme kavgasıydı. Dünyaya vizör- den bakan Reza, işinin tarihçihkle eşdeğerde olduğunu düşünüyor. -Neden asıl mesleğinizmimarlıkye- rinc fotoğrafla Ugüenmeyi yeğlediniz? REZA- Mimarlık eğitiminden ön- ce fotoğrafla tutku derecesinde ilgi- liydim. 1979'daçalıştığım Tahran'da- ki mimarlık bürosunun penceresin- den gördüğüm görüntüler karşısmda durum değişti. Şah döneminde öğren- ciler yollarda gösteri yapıyorlardı. O gün gördüğüm bir şey tüm hayatım] değiştirdi: Bir öğrenci kaçmaya ça- hşırken fotoğraflarçekiyordu. Oöğ- rencıyı ölüm kalım savaşında fotoğ- raf çekmeye çalışırken görünce pen- cerenin kenanna oturdum ve yakla- şık üç saat boyunca gerçekte kim ol- duğumu. iilkemde gerçekleşmek üze- re olan değişiklikler meydana geldi- ğinde ne yapacağımı ve nerede ola- cağımı düşündüm. Cevap hazırdı; gitmelı ve o resimlen almahydım. O gece bürodan a>Tilacağımı söyledim. Şımdi o bürodan aynlalı tam 21 yıl oldu ve ben bir kere bile gitmedim. Eğer mimarlığa devam etseydim şu anda nasıl birmimarolurdumbilmi- yorum. Fakat en azından nasıl bir ha- ber fotoğrafçısı olduğumu biliyorum. 21. yfizyıhn tarihçileri - Haber fotoğrafçılığuu farklı kılan nedir? REZA- Fotoğrafçıhk yaklaşık 150 yıl önce yenı bir evrensel alfabe ol- du. Haber fotoğrafçılığı kelimesini dikkatle okursanız orada biri haber diğeri de fotoğrafçıhk olmak üzere iki kelime görürsünüz. Fotoğrafçı renklen. resmin öğelerini nasıl kul- lanabıleceğini, ne zaman nerede doğ- ru tuşa basılacağını bilen bir ressam gibidir. Haber fotoğrafçılığı olayla- ra tanıklık yaratır ve bu tanıklığı dün- yanın geri kalanına duyurmayı içe- rir. Aynca haber fotoğrafçılannın 21. yûzyılın tarihçileri olduklanna ina- nınm. En iyı örnek Balkanlar. - Türldye'yi yakuıdan tanıyorsu- nuz. Göztemİerinizle okuduklannız arasmda çelişld var mı? REZA-Türkıye hakkında Batılı ül- kelerin gerçeklikten uzak kaynakla- nndan birçoklannı okudum ve din- ledim. Batı ıçin hâlâ Osmanlı Impa- ratorluğu gibi. Bu yüzden Türklere, Müslümanlara karşı fazla bir sempa- ti duymuyorlar ya da Türkiye'yi Ba- tı'nın bir parçası olarak kabul etmi- yorlar. Bu tamamiyle yanlış. Önce- likle ülkenize gelmeli ve en azından insanlarla tanışmaiılar. 'Insan olmaktan utandım' - Türkiye'nin yaşadığı deprem National Geographic Society cle ka- pak olmuştu. Bu manzara karşısm- da fotoğrafçı kimliğiııizJe insani duv- gulannızın karışüğı oldu mu? REZA- Çekerken herhangı bir zor- lukla karşı laşmadım ama gördükle- rim karşısında şoke oldum, çok üzül- düm ve etkilendim. Müteahhitlerin ve bu kötü. çürük malzemeyle yapılmış binalann yapımında sorumlu olanla- nn insan hayatıyla nasıl böyle oyna- yabildiklerine. onlan bir buldozer gi- bı ezip çiğnettıklerine inanamadım. Bınalara bir mımar gözüyle bakıyo- rum da, insan olmaktan utanıyorum, nasıl böyle binalar inşa edilebilmiş inanamıyorum. - Özclİikle az geüşmiş ülkeler üze- 'Doğu ülkelerinde bir tür diktatörlüğün altında kalan basın, Batı'da olduğu gibi saygı ve kabul görmüyor. Kaybettiğim şey ülkem ve çalıştığım Doğu ülkeleri. Hep özgür olmaya, gerçekleri görüp anlatmaya çalıştım. Ben hâlâ çalıştığı okul gazetesini satmaya çalışan 16 yaşındaki çocuğum ve gerçeğe ulaşmaya uğraşıyorum.' Reza'nın Türkiye'deki deprem fotoğraflan National Geographic dergisine kapak olmuştu. (Fotoğraf: HATİCE TUNCER) rine çalışıyorsunuz. Sizi en çok han- gi ülkeler ve neler etkiledi? REZA- Projelerimin büyük bir ço- ğunluğu Orta Asya, Afrika ve Asya ülkelerini kapsıyor. Heryeni gün, her öykü ve her fotoğraf benim hayatım. Hayatımı ve kalbimi bu insanlarla öykülere adıyorum. Çektiğim her res- min insanlan etkilemesi için, önce be- ni etkilemesi gerekir. Kendimi ıçin- de hissettiğim pek çok öyküyü, ko- nuyu çektim bugüne dek. Eğer çek- tiğiniz resim ya da ele aldığınız öy- kü duygulannızı yüzde yüz hareke- te geçirmiyorsa, başka insanlann duy- gulanna hiç dokunmaz. Kürdistan'da, Güney Afrika'da, Afganıstan'da ve gördüğüm pek çok savaşta, açlıktan ya da bir kurşunla ölen çocuklann fo- toğraflannı buruk bir kalp ve gözle- rimde yaşlarla çektim. Gözümûn önünde hâlâ Kürt kızın yüzü, Afgan bir çocuğun ya da Azerbaycanlı bir annenin savaştan duyduğu korku ve çektiği acı var. lyi günlerin geleceğine inanıyor - Fotoğraflannızla nasıl bir dünya- yı görüntülemek istiyorsunuz? REZA-Unutamadığım birkaç an- dan biri Nelson Mandela'nın hapıs- haneden çıktığı gündü. Bir başka anı ıse Madeleine Allbright'ın Gaza'ya iki kez ayak basmasıydı. Berlin Du- van'nın yıkılması, Sovyetler Birliği askerlerinin Afganistan'dan aynlışı. O anda orada olmasam bile, Pinoc- het ve Miloşeviç'in hapishaneye gir- melerinde, fotoğraflanmla bir şekil- de olaylara katıldığımı biliyorum. Hayatımın en iyı günleriydi. Daha iyi günlerin geleceğine hâlâ inanı- yorum. Azmlıklann sorunlannı çöz- düğümüz, kendi dillenni konuşabil- me haklarının olduğu, ülkelerinde yaşayacakJan, çocuklanna kendi şar- kılannı öğreteceklen, Çin'in Tibet'i, Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı bı- rakacağı günleri dört gözle bekJıyo- rum. Savaşta ölen oğlunun başmda ağlayan bir annenin olmadığı, bir ço- cuğun aç olduğu için ağlamadığı, ço- cuk işgücünün kullanılmadığı bir dünya temel hedefim. Bu hedeflere ulaşacağımıza da inanıyorum. - Dünya fotoğraf pazannda Doğu- lu ve Müslüman olmanız kariyerini- zi nasıl etkiledi? REZA-20 yıl önce başladığımda da, şimdi de, hep küçük bir azuılık olarak; Doğulu ve Müslüman ola- rak, genellikle benimle aynı geçmi- şe sahip olan biriyle hiç tanışmamış kişilerle çalıştım. Iran, Türk, Arap kültür ve medeniyetleri hakkındaki bilgimle kültürümü ve eğıtimimi dün- yanın geri kalanına aktarabilıyordum ve insanlann bu ülkeleri anlayabilme- sine yardım ediyordum. Belki de bu yüzden dığer fotoğrafçılardan fark- lıyım. Bir foto muhabiri ohnak, gerçeği araştırmak demek. Doğu ülkelerin- deki diktatörlüğün altında kalan ba- sın. Batı'da olduğu gibi saygı ve ka- bul görmüyor. Kaybettiğim şey ülkem ve çalıştığım Doğu ülkeleri. Hep öz- gür olmaya, gerçekleri görüp anlat- maya çalıştım, ama otoriteler ilişki- lenne burnumu soktuğum için bana çok kızdılar. Ben hâlâ çalıştığı okul gazetesini satmaya çalışan 16 yaşın- daki çocuğum ve gerçeğe ulaşmaya çalışıyorum ve bu da Doğu dünyasın- da maalesef çok zor. Ama uğraşıma devam edeceğım. Çünkü eğitimim boyunca düşündüğüm ve almam ge- reken yol bu. Londra 'yı maddi çıkmaza sokan şap hastalığı bilet satışlarını etkilemedi LONDRA(REUTERS) -LondraTiyatrotarBir- liği, geçen perşembe. Ingiltere'de son aylarda yer- li ve yabancı turist sayısında büyük düşüş yara- tan ve birçok sektörü maddi çıkmaza sokan 'şap hastalığTnın, önümüzdekı sonbahar sezonunda tiyatrolann bilet satışlannı etkilemediğini açık- ladı. Londra'nın en prestijli 53 tiyatrosuna att ve geçen yıia oranla bilet satışlanndaki yüzde 7.6'lık bir artışı gösteren rakamsal verilerin. turist azh- ğından ürkerek bu yıl perdeleri erken indireceği- ni düşünen yetkilileri sevindirir yönde olduğunun da altı çızildi. Yapımcılann, temmuzda, önceden yapılan re- zervasyonlann iptaliyle 1 milyon poundluk za- rara ugrayan, Andre» Lloyd Webber'in 'The Be- autiful Game' adlı yapımıyla bozulan moralleri, sonbahar sezonunda tiyatroseverlerle buluşacak olan, aktrist Kathieen Turner'ın oynadığı TheGra- duate', 'Mamma Mia', 'My Fair Lady' ve < Chi- cago' gibi şimdidenbiletleri tükenen oyunlarla dü- zelecek gibi görünüyor. Ülkede şap hastalığı nedeniyle tam anlamıyla bir seferberlik ilan edilmiş ve milyonlarca do- Yapımcuar, VVebber'in 'The Beautiful Game' oyunuyla 1 milyon poundluk zarara uğramışa. muz, koyun ve sığır imha edilmişti. Fakat etkile- ri hâlâ bir çok sektörde süren şap hastalığırun ti- yatro dünyasını olmasa da 64 milyon poundluk bir düşüş kaydeden turizm sektörünü tam anla- mıyla vurduğu gelen bilgiler arasmda. Hatta lngiliz Tiyatroiar Birliği 'nin bir sözcüsü hastahğın bir anlamda bilet satışlanmn arrması- na yardımcı bile olduğunu ima etti: "Tîyatrolara bilet aianlartn çoğutatillerini şap hastalığıyüzün- dea şefairde geçirmeye karar veren İngüLder.*' Locarno'da kararı kaduılar verecek Debra Winger da jüri üyesi. LOCARNO(AFP) -Bu yıl 54'ün- cüsü düzenlenen "Locarno Ulusla- rarası Film Festivali", perşembe gü- nü Isviçre'de başladı. Asya. Avrupa, Ortadoğu ve Amerika yapımlannın yer aldığı festivalin başmda ilk kez bu yıl bir kadın. Romalı film eleş- tirmeni ve Venedik'te bir film fes- tıvali düzenlemiş olan Irene Bignar- di bulunuyor. Bıgnardi, festivalin yaratıcı, genç ve bazen 'riskK' sine- mayı tanıtacağını belirtiyor. Geçen ekimde festival başkanı seçilen Big- nardi, 1992'den bu yana sürdüğü başkanlık görevinden aynlan Mar- co Muller'den görevi devraldı. Önceki yıllardan farkJı olarak fes- tival, bu yıl yönetmenlerin ilk ve ikinci filmleri ile sınırlı kalmayıp 19 film içinden 15'inindünyaprö- miyerini gerçekleş- tirecek. Festivalin ilginç yanı, Bignar- di'yle birlikte fes- tivaldeki kadın ege- menliği... Yarışa- cak 19 filmin yö- netmenleri ve içle- rinde Amerikalı aktris Debra W"m- ger ve Italyan akt- ris Laura Morante'nin de bulundu- ğu 9 kişilik jürinin 7'si de kadın. Resmi yanşmaya Fransa, Alman- ya, Italya, Brezilya, İran, Güney Ko- re, Hindistan, Isviçre. ABD ve Çin (Hong Kong) başta olmak üzere top- lam 13 ülkeden film katılıyor. Fransız filmle- rindenAnneFon- taine'in yönetti- ği 'Commentj'ai tue mon pere" (Babamı Nasıl Öldürdüm) ve DominiqueCab- rera'nın 'Le lait de la tendresse humaine'(İnsan lyiliğinin Sütü) isimli filmlen de festivalde dünya prömiyerlerini ya- pıyorlar. Bu yıl yanşmaya katılacak olan filmler, Piazzi Grande meydanında gösterilmeyecek. Festival yetkilile- ri. böylelikle her filmin eşıt şartlar altında Altın Leopar için yanşabile- ceğini söylüyorlar. Meydanda ise Tim Burton'ın 'MaymunlarGezege- ni' gibi son günlerde vızyona giren filmler gösterilecek. 3 Ağustos'ta 'YeIlowEarth' ve 'El- veda Cariyem 1 filmlerinin Çinli yö- netmeni Chen Kaige'ye Onur Ödü- lü verilecek. Aynca. 1915 tarihlı 'TheCheat' fiLminin yönetmeni Ce- cilB.de Mille. Japon aktör Sessue Ha- yakavva ve VVayne Wang gıbı sine- ma endüstrisine katkıda bulunmuş Asyalı oyuncular ve yönetmenler anılacaklar. Festivalde kısa metraj- lı filmyapımcılan ıçin 'YannınLe- oparlan' adlı özel bir bölüm de bu- lunuyor. OKUMA LAMBASI ENtS BATUR Nesir Üzerine (I) Terry Eagteton'ın bir saptamas/ndan yola çıkan Ahmet Oktay, son zamanlarda Eleştiri'nin biryan kolunun arsız sarmaşık gibi her yeri kapladığına dik- kat çekiyor: Kitap tanıtım eksenli o metinler, eleş- tirel bakışı handıyse pazarlama ışleviyle sınırlandı- rır oldu. Yeni çıkan kitaplara eğiliniyor hemen hep, okur düpedüz yayın dünyasının güncelliğine kilit- leniyor. Gazeteler, dergiler, konuya yer ayırdıkfarı ölçüde TV kanallan, internet siteleri şimdiki zama- na odaklanmış durumda: Bir bugün kı, düne ke- sinkes hak tanımıyor. Her köşede karşımıza "Yeni Çıkan Kitaplar", "Çok Satan Kitaplar" listeleri çı- kıyor; bir avuç insan, bir avuç yayında bu koşul- lanmayadırenebiliyorsadireniyor: Fethi Naci'yi, Se- lim lleri'yi, bir iki dikkatli okuryazan saymayacak olursak, sanki kimse yenıden okumaya vakit ayır- mıyor, gönül indirmiyor. Yayın dünyasının tanıtıma, pazarlamaya, okura köprü kurulmasına gereksinim duymasında şaşı- lacak, yadırganacak bir yan yok elbette. Her dö- nemdekinden fazla kitap üretiliyor bugün Türkiye'de; çarkın dönmesi için onların bir bıçımde yenne ulaş- tırılması zorunlu. Gelgelelim, okurun tüketiciye, ürünün mala indirgenmesi tehlikeli süreç: Uyarıcı özellikleri törpülenen, afyon boyutu geliştirilen bir edime dönüştürülürse okumak, her okurdan edil- gin bir izleyici yaratma olasılığı düşük değil de- mektir. öyle okurlar tanıdım ben: Yuttukları kitap- larla Dünyalannın şeklini değiştirecekterine onun şek- lini aldılar-oysa iyı okumak, temelde bir muhalefet biçimidir. Okuryazann kendi gününe kafeslenmesi, sınır- lannı daraltan bir seçım. Ne kadan seçım, bu du- rumun, ne kadan yönlendirilme? Daha çok vitrin- lerin tutsağıyız: Butün ekran formlanndan (kitabe- vi vitrini de bir ekran değıl mi?), afişlerden ve vit- rinlerden gözümüze sokulan başlıklar biçimlendi- riyor tercihlerimizi. Bir ay içinde okuduğum iki "eski" kitap, bir kez daha bu koşul üzerinde düşünmeme yol açtı. Ön- ce Sâmiha Ayverdi'nın "Yusufçuk"u (Gayret Ki- tabevi, 1946), ardından Yakup Kadri Karaosma- noğlu'ndan "Okun Ucundan" (Remzi Kıtabevi, 1940)-bu iki kitabın bana sağladığı duygu ve dü- şünce derinliğini, nicedir kendi dilimde yayımlan- makta olan pek az yazın yapıtından devşirebildi- ğimi gördum. Dünya görüşleri açısından, sıyasal bakış açılan ya da dilsel tercihlen açısından taban tabana zıt ko- numlarda bu iki yazarımız. Sâmiha Ayverdi'yi, ne yazık ki, genelde "solda oturan" insanlarımız oku- madılar, muhafazakârlığından tedirgın oldular. Has bir yazar oysa; yapıtlannda son derece sağlam bir yapı kurmuş, üslûp renkleri hayli baskın biryazı di- li geliştirmiş. Belli ki yer'ine koyulması, Tanpınar ile Cemil Meriç arasmda bir noktaya yerleştirilme- si daha vakit ısteyecek. Yakup Kadri'yi sözümona tanıyoruz: Bana öyle geliyor kı, pek çok yazar için geçerlı olan, onun için de geçerli: Tanıyoruz, öy- leyse onu okumuyoruz. . • ,;.':.•" "Yusufçuk" ile "Okun Ucundan"\n, bu iki önem- li yapıtın görünür, ortak bir noktaları var: Her ikisi- nin de altbaşlığında, bir yazın türü göstergesi ola- rak "nesirier" yazıyor. Şimdi bir düşünün: En son bu nitelemeyle ne zaman, hangi kitabın kapağın- da karşılaştınız? Nesir sözcüğünün, nasir kavra- mının yalnızca özleşme çabaları nedeniyle geri pla- na itildiğini ya da unutulduğunu sanmıyorum ben. Okuru yazarı, kuramcısı araştırmacısıyla gereğin- ce ilerlememış, mesafe alamamış bir yazı/n orta- mı onlan terketmıştir. "Düzyazı" kavramı üzerine dü- şünce üretebildik mi? İki yazann da, frenk etkisiyle, "proses" karşılığı "nesirter" önerisinde bulunduklannı ileri sürmek şüphesiz güç değıldır. İyı de, "roman" kavramını biz geleneğimizden mi kopartıp günümüze ulaş- tırmıştık? Dolayısıyla, üzerinde kafa patlatılması gereken sorun o kavramın yerliliğinden çok karşı- lığıdır. Sâmiha Ayverdi ve Yakup Kadri neden "ne- sirler" yazmışlar, bu tanıma başvurmuşlardı? Yazı alanlarını böylece geliştirmişler miydi? Geliştirmiş, genışletmişlerse, neden bugünün yazan bu kaza- nımdan yeterince yararlanamamaktadır? 194O'lı yılların bu ürünlerinden yaklaşık yirmibeş yıl sonra "metin" kavramı gündeme geldi. Yazın türlerinin sıkıştırıcı, kısıtlayıcı boyutlan karşısında modern yazar, her dönemde, duvarları delmek is- temiştir. Şiir, anlatı, deneme: Edebiyat, ana alan- larında, bir buçuk yüzyıldır açılım bölgeleri yarat- ma çabasında. "Yusufçuk"ve "Okun Ucundan", bizim yazın tarihimizde, bugün yaşandığını gör- düğümüz kimi tıkanışlann hangi bağlantı kopuk- luklarından kaynaklandığını gösteren iki kilomet- re taşı. Nesir, neden kendi deligömleğinde esir olsun? Bu konuda daha söyleyeceklerim olacak. Ron Tovvnson yaşamını yitirdi • LOS ANGELES (REUTERS) - 1960'lann Grammy ödüllü pop grubu 5th Dimension'ın kurucu üyesi Ron Townson 68 yaşında Las Vegas'taki evinde böbrek yetmezliğinden öldü. Tovvnson, gospel, R&B, jazz ve popu birleştirerek 1960'lann müzik geleneğini kırmıştı. Genç yaşlarda operalarda, müzikal tıyatrolarda yer almış ve ünlü gospel korosu Wings Over Jordan ile dünyayı gezrruşti. Kariyerine Nat King Cole ve Dorothy Dandridge'le yaptığı çalışmalarla devam eden Townson, 1965'te, LaMonte McLemore'la birlikte daha sonra 5th Dimension admı alacak olan Versatiles grubunu kurdu. Marilyn McCoo, Billy Davıs ve Florence LaRue'nün de yer aldığı grup, 1968'de 'Up up and away' parçasıyla dört Grammy ödülü almıştı. • BONN(AFP)- 10 Ağustos'ta Almanya'nın Bonn şehrinde, Alman Ulusal Sanat Galerisi'nde Tahran Ulusal Müzesi'nin eserleri sergilenecek. 1979'dakı lslam devriminden sonra Tahran Ulusal Müzesi, eserlerini ilk kez sergilenmesi için Roma ve Viyana'ya göndermişti. Bonn'da 6 Ocak 2002 tarihine kadar sunulacak olan 180 parçahk sergide 7 bin yıl öncesine kadar uzanan lslam öncesi İran sanatı örnekJeri de bulunuyor. Büyük Iskender'ın Iran'ı fethinden sonraki döneme ait eserlerde ise Yunan etkisini görmek mümkün.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle