Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2001 PERŞEMBE
DIZI
Osmanlı yönetimi son yüzyıhnda mezhepler konusunda sürtüşme çıkmamasına özen göstermişti
Dinde ideolojik aynm
İttihat - Terakki
ve Bektaşîler
• Osmanlı'da din "bürünleşmeye giden tek yol" gibi görünmüşse de,
aslında birbirine alternatif iki yol izlemiştir. Bunlar; resmi din, siyasal din,
yani Sünnilik ile halk dini, yani Aleviliktir. Bu ikisi Islamlığm pek çok
yanını paylaşsalar da, birbirinden ideoloji, kuram, öğreti, itikat ve
rriuamelat olarak aynlırlar.
~W~ Tnlü şair ŞinasL şeyhlerin kerametiyle
m J alay eder. Abdülhak Hamit'se; şeyhliğe
\.S eğilimin. asıl, vakıfgelirlerine eğilımden
kaynaklandığını ima eder. Alevi-Bektaşilere de
zaman zaman o bilinen iftiralar ve karalamalar
yapılır. Bu dönem ıçin bunun en çarpıcı örneği,
"İçtihafla "TürkYurdıTnayansır. "TürkYfor-
du"nda -kendisi de kökeninde bir Şii olan- Ah-
met Ağaoğlıınun yazılannda yer alan; "Bir kı-
anı olsa putperest bir Türk'c, hatta bir Şü/Ak-
vi'ye vermem" sözüne Süleyman Nazif "Içti-
hafin 75. sayısında öfkeli yanıtlar verir. Bu dü-
şüncenin toplumsal birlıği bombalayacağını,
Anadolu Türkleri arasında sayılan birkaç milyo-
nu bulan Alevilere karşı takınılan bu tutumun Os-
manlı Türkiyesi toplumunu nasıl aynlıklara dü-
şüreceğine vurgu yapar ve kınar.
Tanzimat"tan sonra, özellikle 1908 devrimine
gidilirken ortodoks Islama ve bunun toplum ya-
şamına yansımasına karşı eleştiriler yoğunlaş-
mıştır. Bu "asi ruh"un en çarpıcılan Şinasi ile
Tevfik Fikret olmuşlardır. Ziya Paşa, Hıristiyan-
lıkla İslamiyetin toplum yaşamındaki yansıma-
sını karşılaştırarak İslam ülkelerinin
4
Sirane"ye
döndürüldüğünü belirtir. MuallimNaci "yenigö-
rüş" ve gelişmeler karşısında resmi Islamdan
söz etmenin, anlam taşımayan bir "rüya"dan
başka bir şey olmayacağını vurgular.
Tanzimat'tan Abdülhamit yönetiminin ortala-
nna kadar bu çatışma. bir biçimde sürer. "Ser-
vet-i FiinuıT dergisinin ikinci çıkışından itibaren
Tevfik Fikret. ortodoks lslamın halka telkin edi-
len biçımine. yani dinsel inançlara çatar. "Tarih-
ikadnrT şiirinde "kurulmuşdin". kabul edilmiş
ve "yerleşmiş inançlar"ın hepsine çatar. Bu eği-
limde eleştinler Abdülhak Hamit ve AbduDah
Cevdet'te de görülür. Dine oldukça bağlı olan
Mehmet Akif bile softalığa, bağnazlığa karşı ta-
vırlıdır. Islam. Osmanlı ve Türk toplumunun Ba-
tı karşısındaki sürekli gerileyişi aydınlan böyle
bir tepkıye itmiş ve bu gerileyişin nedenini res-
mi/ seri/ ortodoks' Sünni Islamda aramışlardır.
5) İttihat ve Terakki Partisi ve
yönetiminin din anlayı$i:
ultan Mahmut tan sonra Osmanlı padişah-
lan din. mezhep ve inanışlar konusunda
akılcı bir siyaset izleyerek II. Mahmut'un
toplumda açtığı yaralan onarmaya çahşmışlar-
dır. înanç aynlığı yokmuş gibi bir davranış ser-
gilemişlerdir. Böylece Osmanlı yönetimi, son
yüzyıhnda dinler ve mezhepler konusunda akıl-
cı olmaya çalışmış. sürtüşme çıkmamasına, yö-
netimle uyum içerisinde kalmalanna-özen gös-
temııştir.
Son dönem yönerimlerin Alevi toplumuna kar-
şı tutumu da bu doğrultudadır. Dinsel ve mezhep-
sel ifadeler kullanıhrken aynm yapmaktan ve
"Alevi" gibi merkezi olmayan mezhep ve tarikat-
lara vurgu yapılmaktan kaçınılmıştır. Bir bakı-
ma imparatorluğun etnik ve din-mezhep moza-
yiği içensinde eritilerek etkisiz ve sorunsuz kı-
İınması doğrultusunda dikkatli bir siyaset yürü-
tülmeye çalışılmıştır. Devletin resmi söylemle-
rinde. Alevilere karşı bir suskunluk gözlenmek-
tedir. Devlet. Alevi topluluklannın farklı ritüeli-
ni görmezlikten gelmiştir.
Imparatorluk topraklannda yaşayan tüm etnik
ve dinsel- mezhepsel topluluklan inanç ve gele-
nekleriyle çok iyi tanıyan Ahmet Cevdet Paşa;
birçok dinJer, mezhepler ve etnik toplufuklara
ilişkin bilgi verip yorum yapmasına karşın, Ale-
vilik ve Aleviler konusunda susmayı yeğlemis-
tir. Yasaklanan Bektaşilik ve kapatılan Bektaşi
dergâhlan hakkında da "ölçülü ve adil bir üslup"
kullanmıstır. XIX. yüzyılın yöneticileri büyük
bir olasılıkJa, Alevilik konusunu görrnezlikten
gelmektedirler. "Adliye ve Mezahih Nezareti"ne
ait iradelerde II. Abdülhamit dönemi boyunca
Alevilerle ilgili tek bir kayıt bulunmaz. 1898'de
Malatya'nın Akçadağ llçesinin Dömkili Kö-
yü'ndeki Alevi-Sünni çatışması için yapılan ad-
li incelemede dahi bakanın (nazınn) buyruğuy-
"illi Mücadele döneminde
ulusal burjuvazi
önderliğinde
emperyalizme karşı savaşı savunan
ve destekleyen "Aydınlık"
hareketinin önderi Dr. Şefik Hüsnü
1922'deki bir yazısında dine ve
mezheplere bakışını dile getirerek;
Sünni/ortodoks îslamdan
uzaklaşmayı, Alevi bir eğilim
geliştirmeyi, "resmi din" yerine
"popüler din"i koymayı, toplumun
dinsel sorununu çözmek ve
gelişmesini saglamak bakımından
gerekli görür. Dahası, bu
yaklaşımını öneri olarak geliştirir.
dönemin sonlannda yönetime ve topluma dam-
gasını vuran İttihat ve Terakki Partisi'nin din an-
layışını Zıya Gökalp'in bu alandaki çalışmalan
ve görüşlen belirlemistir.
Gökalp, bu alandaki görüşlerini özellikle
1914-17 yıllan arasında yayınlanan "İslam Mec-
muası"nda dile getirmiştir. Gökalp'in din anla-
yışı iki temel üzerine oturur. Birincisi Kuran ve
Sünnet (yani Hadis), ikincisi ise örftür. İslam ta-
rihi boyunca toplumlar "nas"ın yanında hiçbir
zaman "örf "ü devreye sokamamışlardır. Gö-
kalp se örfe ağırlık verir. Nas değişmeyen. örfse
değişebilen ilke ve kurallardır. Toplumun ortak
Dr. Şefik Hüsnü
Ziya Gökalp
Osmanlı'mn son yüzyıhnda yöne-
time ve topluma damgasını vu-
ran ittihat ve Terakki Partisi'nin
din anlayışını Ziya Gökalp'in bu alan-
daki çalışmalan ve görüsleri belirle-
mistir. Gökalp'in din anlayışı iki temel
üzerine oturur. Birincisi Kuran ve
Sünnet (yani Hadis), ikincisi ise örftür.
Islam tarihi boyunca toplumlar "nas"ın
yanında hiçbir zaman "örf "ü devreye
sokamamışlardır. Gökalp'se örfe
ağırlık verir. Nas değişmeyen, örfse
degişebilen ilke ve kurallardır.
Toplumun ortak vicdanı olan örf,
doğru olarak kabul edilen ilke ve
kurallardan oluşur.
la vazgeçilir.
Buradaki suskunluk, iki mezhep arası gergin-
liği toplumun gözünden uzak tutmak, karşıhklı
dışlama tutumunu kapamak, kamuoyunun bilgi-
sinden uzak tutmak ve kamuoyunu toplumda de-
rin yaralar açabilecek bu tür sıcak tartışmalann
içine çekmemek eğilimi sezilmektedir. Resmen
olmasa bile, Bektaşi Tarikatı'nın varlığını sürdür-
mesine göz yumulması bu dönem izlenen siya-
setin gereğidir. Ittihat-Terakki yönetimi tarikat-
larla yakın ilişkide olmalaruıa karşın, bu dönem-
ki hükümetler dahi Alevi-Sünni gibi ayrımlara
açıkça değinmekten, dile almaktan ve açıktan
açığa yan rurmaktan kaçınmışiardır. II. Mah-
mut'tan sonra gelen yönetimler, II. Mahmut'un
hatasına düşmekten kaçınmış, dahası onun açtı-
ğı toplumsal yaralan sarmaya çahsmışlardır.
Osmanlı'nın son yüzyıhnda din ve inanışlar
alanında böyle bir siyaset izlenmesine karşın.
vicdanı olan örfr doğru olarak kabul edilen ilke
ve kurallardan oluşur.
Zamanın, toplumsal yapının ve toplumsal et-
kenlerin değişmesiyle örf değişebilir. Nas'ın ya-
nında örfün devreye girişinin bir başka nedeni ve
sonucu vardır. Nas'la toplumlar lslamın orto-
doksluğuna, bir bakıma Arap toplumuna göre
ayarlanmış biçimine sokulmaya zorlanmışlardır.
islamda şamancı öğeler
A ma örf, toplumun kendi ulusal gelenek ve
/M kültürünü de yapısı içerisinde yaşatma
</. M. amacı taşır. Gökalp'in ve İttihatçılann
yeni Türkiye toplumu için düşündükleri yeni İs-
lamiyet işte eski Türk toplumunun kültürel ve ge-
leneksel değerlerini de içinde taşıyan. bunlann
canlılığını koruyan bir dinsel yapıdır. Kısaca, es-
ki Türk toplumunun öz değerleri olan Şamancı
öğeler Islamlık yelpazesi içerisinde eritilmeden
varlığını koruyacaklardır. Orta Asya'da. Müslü-
manhğın böylesi bir türü yaşanılmaktadır.
Bu durum, İttihat ve Terakki ile ideoloğu Gö-
kalp'e esin kaynağı olur. Bu katı kuralcı. bağnaz
ve tutucu olmayan, ulusal kimliği de eritrneyen,
Türkçü ve Türkçeci bir Müslümanhktır. Özün-
de. Alevi-Bektaşilik de bundan başka bir şey de-
gildir. ittihat ve Terakki veya Gökalp. düşündük-
leri dinin adını koymazlar. Belki çekinirler. Ama
bu dinsel tasanlan Alev i-Bektaşilik'le tam anla-
mıyla benzeşmekte ve örtüşmektedir. Jön/Genç
Türk ve lttihat-Terakki'nin Alevi-Bektaşiliği
araştırtması, kültür ve inançlar açısından "kapa-
lı bir kutu" olarak gördükleri Anadolu'nun top-
lumsal ve dinsel-inançsal yapısını tanımaya ça-
lışması, bu kesimlerle yakın ilişkiye geçilmesi.
Doğu'da Alevi aşiretlerinin İttihat ve Terakki Par-
tisi'ne girmeleri, Parti'nin önde gelenlerinin ço-
ğunun Bektaşiliği seçmelerinin nedeni bu ideolo-
jik uyuşma ve özde benzerlik olmalıdır.
ideolojik etken
/
ttihat ve Terakki, dinin "ideolojik etken" ola-
rak gücünün bilincindedir. I. Dünya Sava-
şı'nda "Cihat Fetvası" bu etken üzerine ku-
rulmuştur. Başkomutanlık Vekâleti "Bâb-ı Fet-
va"da "Meclis-i Âli" düzenlemiş, toplumun çe-
şitli çevreleri için fetvalar hazırlatıp padişahın
imzasından sonra İslam dünyasına dağıtılmıstır.
Sünni çevreler için düzenlenen "cihat fetvası"nın
yanında Sunisi "kardeşler"in de "Cihad-ı Mu-
kaddes"e katıldıklannı gösterir fetvalar da dü-
zenlenmiş ve yayınlanmıştır. Alevi ve Şii çevre-
ler içinde "Beyannâme-i Caferi Müctehitlerin"
fetvalan bildirilerle birlikte etkin olabileceği böl-
gelere gönderilmistır. Bütün bunlann sonucu ola-
rak "Mücahitler Fırkası" (tümeni) hazırlatılmış,
IV Ordu emrinde bir "Mevlevi Taburu" kurul-
muş, aynca bir "Bektaşi Grubu" da Gelibolu'dan
Kafkasya'ya gönderilmiştir. Jön/Genç Türlder,
dinin ideolojik güç olarak önemli bir etken oldu-
ğu anlayışına çoktan varmışlardır. 1890 kuşağıy-
la birlikte bu düşüncenin ana hatlan belirmeye
başlar. Ne varki, 1908 Jön Türk devrimine kadar
etkili olamaz. "Bilinç uyandıncf olarak dinin ro-
lü konusunda Islami bir formül gerekmektedir.
Jön Türkler "bilimsel ütopyaci" dünya görü-
şünü korumak için içlerinden biri olan Ziya Gö-
kalp'i "Islama alternatif bir formül" bulmakla
görevlendirirler. Gökalp, çalışmalannı "ulus" ve
"uygarhk" üzerinde yoğunlaştırarak düşünce
üretir. İslam adına. "saf" Islamla ilgisı olmayan
"Arap kültürü"nü bulur. O ise; Türk ulusunun
"gizli, fakat yaşayan kültürü"nü ortaya çıkar-
mak, yeni Türk devletini bu temel üzerinde kur-
mak, Islami "vicdani bir mesele" ve "kişisel bir
inanca" dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu çalış-
malannı 1914'te bir layihayı haline getmr. İtti-
hat ve Terakki yönetimi bu lahıyayı 1916'da bir
program çerçevesinde uygulamaya çalışır.
Programa göre;
Şeyhülislamlık kabineden çıkarılır.
Şeriat mahkemeleri. Şeyhülislamlık'tan ahna-
rak Adalet Bakanhğı"na bağlanır.
Vakıf yönetimleri. Mesihat'tan aynlır ve dev-
letin dinden tümüyle ayn mali-ticari dairelerin-
den birinin yönetimine verilir.
Cami, medrese gibi dinsel kurumlann mali iş-
leri yeni kurulan Evkaf Bakanlığf na bağlanır.
Bütün medreseler Mesihat'tan alınarak Eği-
tim Bakanlığı'na bağlanır.
Bu gelişmeler. Cumhuriyet'teki düzeltimlerin
yolunu açar. Din-dev let aynmı yönünde başlayan
alom, ciddi bir mecraya girmiş olur.
Bu gelişmelerin hiçbiri Alevi- Bektaşiliğe ay-
kın olmayan, dahası Alevı-Bektaşiliğin özünde
olan, onunla uyıışan- uzlaşan- örtüşen ve siyasal
talepleri arasında olan gelişmelerdir. Alevi-Bek-
taşi çevrelerle Yeni Osmanlı- Jön/Genç Türk- İt-
tihat ve Terakki hareketi arasındaki kaynaşma
bu ideolojik benzerlikten olsa gerektir.
SÜRECEK
Din bir vicdan sorunu ve kişisel inançtır
rWlüHc toplumunda, İslamiyet iki
m koldan ilerleyerek gelmiştir.
-K. Devlet, Arap ve Fars patentli
merkezi hlamliğin temsikisi olmuş-
tıır. Böylece mezhep olarak Sünni İs-
lam; resmi ve siyasal İslam olmus,
halka karşın devletin yönetim meka-
nizmasımn ideolojisini oluşturmuş-
tur. Bu ideolojiyi elit katmanlar dev-
letle birliktepaylaşmış ve sımfsal çı-
karları uğnma kullanmışlardır. Orta
Asva kültüriinün kahntılan ise, hete-
rodoks İslamda toplanmıştır. Bu du-
rum, sonunda "halk dini "ne dönüş-
müş veA levi temeldegelişen bu ahnt
lslamın ikinci kotunu olusturmuştur.
Alt katmanların bu inanışı derviş ta-
rikatları biçiminde kurumlaşmıştır.
İslam dininin böylece "çift işlev "ge-
liştirmesi Osmanlı 'ya özgii bir yapı
yaratmıştır. Din; yöneticiler için alt
sımfla hağlantı, yönetilenler için yö-
netim biçimine bir alternatif ve me-
mur kesimine karşı ise bir tampon ol-
muştur. Zaten Osmanlı da yönetsel
yapı farkhlaşmamıştır ve farkhlaş-
mış bir yönetimin işlevini üstlenen
. özerkyapılar oluşmamıştır. Devletle
• Osmanlı'da din, yerel toplumsal güçlerle siyasal yapı arasında aracılık konumundaki bir bağ-
lanüdır. Bu süreç iki düzeyde ilerler. Din, halk yapılannı Osmanlı yönetici kurumuna bağlayan bir
kurumdur. Aynca, bireyler arasında siyasal yasallığın ülküsünü biçimleyen kültürel fonu sağlar.
"Resmi" ve "halk" dini arasındaki aynm burada bir işlev aynlığı doğurmuştur.
bîrey arasında aracı kurumlar bir
türlü doğmamıştır.
Osmanlı toplumunda durum açık-
ça budur Din, yerel toplumsal güç-
lerle siyasal yapı arasında aracılık
konumundaki bir bağlantıdır. Bu sü-
reç iki düzeyde ilerler. Din, halk ya-
pılannı Osmanlı yönetici kurumuna
bağlayan bir kurumdur. Aynca, bi-
reylerarasında siyasalyasallığın ül-
küsünü biçimleyen kültürelfonu sağ-
lar. Aym zamanda da, devletçe top-
lumsal denetimi kurmanın biraracı-
dır. Din, bu alanda önemlibir role sa-
hiptir. Gerçi "resmi"ve "halk"dini
arasındaki aynm burada bir işlevay-
nlığı doğurmuştur.
Dinsel kurum, üst sınıfın siyasal-
ideolojik temelinin büyük bir hsmı-
m oluştururken, dervişlerin dini alt
sınıfta genellikle cemaati güçlendi-
ren ve kimlik oluşturan bir süreç ola-
rak işlevyürütmüştür. Gerçi Osman-
lı 'mn son yüzyıhnda Bektaşilik, Me-
lamilik, Mevlevilik gibi Hz. Ali bağ-
lıhğt temelinde biçimlenenderviş ta-
rikatlan entelektüel olarak gelişmiş
memur ve aydmlara çekici gelmiştir.
Ama, tarikatlann orta ve alt sıniflar
için işlevi bir bütün olarak üst sınıfa
göre daha köktenci olmuştur.
Bütünleşmeye glden yol
öylece din; Osmanlı da "bü-
tünleşmeye giden tekyol'' gi-
bi görünmüşse de, aslmda
birbirine alternatif iki yol izlemiştir.
Bunlar; resmi din, siyasal din, yani
Sünnilik ile halkdini, yaniAleviliktir.
Bu ikisi Islamlığın pek çok yanını
paylaşsalar da, birbirinden ideoloji,
kuram, öğreti, itikat vemuamelat ola-
rak aynlırlar.
İslam içindeki Alevi-Bektaşiyol ve
bu zeminde yükselen derviş tarikat-
lari, dergâhlar bu nedenle Yeni Os-
manli, Jön/Genç Türk ve Ittihat-Te-
rakki hareketlerivle özdeş, güç ve çı-
kar birliği içine girmiş, geleceğe ay-
nı pencereden bakmışlardır. Alevi-
Bektaşi kurumlarımn muhalefet olu-
şu resmi ve siyasal Islamin temsilci-
si padişah-halifeliğe karşin muhale-
fet çizgisinde olan bu siyasal ve ay-
dınlanma hareketinin belkemiğini
olusturmuştur Ittihatçılarm SünntÎs-
lamdan uzaklaşma biçimindeki yak-
laşımlannın benzerini dönemin sol
akımlanndan da görmek olası. Milli
Mücadele döneminde ulusal burju-
vazi önderliğinde emperyalizme kar-
şı savaşı savunan ve destekleyen "Ay-
dınlık " hareketinin önderi Dr. Şefik
Hüsnü 1922'deki bir yazısında dine
vemezheplere bakışını dilegetirerek;
Sünni/ortodoks Îslamdan uzaklaşma-
yı, Alevi bir eğilim geliştirmeyi, "res-
mi din "yerine "popüler din "i koy-
mayi, toplumun dinselsorununu çöz-
mek ve gelişmesini saglamak bakı-
mından gerekli görür. Dahasi, bu
yaklaşımını öneri olarak geliştirir.
Ülke sorunlarımn çözümü
~WT~ ısaca: Alevi-Bektaşi ve Yeni
«fc Osmanlı- Jön/Genç Türk- It-
JLM. tihat Terakki hareketinin öz-
deşmesi. kaynaşması, dayamşması,
birlikte ülke sorunlarımn çözümüne
koşusu şu temel noktalara dayan-
maktadır: Her iki akım da devrimci
öz taşımaktadırlar. Ilericidirler. Çağ-
daşlaşma yanhsıdırlar. Her iki akım
dapadişah-halife birlikteliğine ve bu
hırumun güç aldığı resmi/ siyasal/
SünniIslama karşı muhalefethareke-
tidirier. Her iki hareket de, İslam kis-
vesi altındakiArap egemenliğine kar-
şıdırlar. Her iki akım da. dini bir
"vicdan sorunu " ve "kişisel inanç "
olarak görmektedirler. Bunun, laik-
likle çözüleceği kanısındadırlar.
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Yine Sivil-Asker
ANAP lideri Yılmaz'ın ortaya attığı "MilliGûven-
lik Tartışması "nın kuyruğuna takılıp giderek siya-
setin "demokratikleşmesi" için "askerden annmış-
lığı", "askeıin vesayeti"nden kurtulmayı koşul öne
sürenlerin yazdıklannı anlamaya çalışsanız da dü-
şünce sisteminde taşlar bir türlü yerli yerine otur-
muyor.
Ne neyi doğuruyor, ne neye engel?
Siyasetin demokratikleşmesinin önünde esas
engel asker mi?
Yoksa bugünkü siyasetin ve siyasetçilerin ken-
dileri ve sarıldıklan siyasi partiler sistemi mi?
Neyin demokratikleşmesi gerek?
Askerin hiçbir konuda siyasi görüş belirtmediği,
hiçbir zorlamada bulunmadığı koşullar, ülkeyi vesi-
yaseti demokratikleştirecek midir?
Türkiye 1950'den beri "parlamenterdemokratik"
sistemle yönetiliyor. Sistem üç kez "askeri /ces/n-
tiye" uğradı. Bu kesintilerin hepsinin kendine öz-
gü koşullan vardır, ancak sonuçta olay "askeri dar-
be " olarak tarihe geçer; ortada siviller yoktur veya
mazlumdur. Darbe öncesi ortamların yaratılmasın-
da, sivillerin rolü ve etkinliği, iktidarda bulundukla-
rı için şüphesiz birinci derecededir.
1960, 1972, 1980 darbeleri öncesi, ülke koşul-
larında sivillerin yönetimde vb. rollerini nesnel ola-
rak ortaya koyan çalışmalar, araştırmalar eksiktir
veya yoktur.
Siyaset, "demokratik parlamenter düzen", ön-
celikle darbe ortamlarına gidişte ve darbe ortam-
lannın yaratılmasında, kendi sorumluluğunu önce-
likle sorgulamazsa, bugün ve gelecek için bir ders
çıkartabilir mi? "Siyasi rota"da düzeltmeler yapa-
bilir ve ülkeyi böyle kazalardan koruyabilir mi?
Öncelikle tartışılmayan ve degerlendirilmeyen
bu konuyu tartışmalıyız...
• • •
"Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi üç kez
darbe ortamına neden ve nasıl getirmiştir?
"Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi 17 kez
ekonomik iflasa sürükleyip IMF kapısına nasıl ve
neden dayatmıştır?
"Demokratik parlamenter sistem", Avrupanın
eşiğindeki ülkeyi, neredeyse Avrupa'nın en yoksul
ülkesi konumunda ve adam başına 2 bin 500 do-
lar milli gelirde nasıl tutmuştur?
"Demokratikparlamentersistem", ülkeyi dünya-
nın en yolsuz ülkesi nasıl ve neden yapmıştır?
"Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi, vur-
gun ve soygun çetelerinin egemenliği altına, nasıl
ve neden sokmuştur?
"Demokratik parlamenter sistem", devleti çev-
rilemeyecek kadar büyük bir iç ve dış borcun altı-
na nasıl nasıl ve neden sokmuştur... Insanları bu
kadar işsiz bırakmıştır, ülkeyi yatırım yapılamaya-
cak duruma getirmiştir, üretim çarklarını durdur-
muştur, insanlan yaşamlanndan bezdirmiştir, bir
sosyal sefalet tablosu yaratmıştır (*)
Neden ve nasıl?
"Demokratikpariamentersistem"\n geçmişi, bu-
günkü Türkiye tablosudur. Bu tablonun baş oyun-
culan aktif siyasetin içinde ülkeyi yönetiyorlar.. Baş-
bakanlar, başbakan yardımcıları, bakanlar, millet-
vekilleri ve tabii bürokratlar vb..
"Demokratik parlamenter sistem", bu tablonun
oyuncularını neden ve nasıl tasfiye edememekte,
kendini yenileyememekte, en başansızlar yine te-
pelere tırmanabilmektedir?
"Demokratik parlamenter sistem "\n yazar çizer
takımı, kendi partisinde hiçbir demokratik gelişme-
ye ve çıkışlara izin vermeyen, bütün rakiplerini tas-
fiye eden, geçmişinde hiçbir demokratik iz olma-
yan ve ülke yönetiminde minicik bir başanya imza
at(a)mamış bir siyasetçinin kuyruğuna nasıl ve ne-
den takılabilmektedir?
• • •
"Demokratik parlamenter s/sfem"imizin temel
sorunu, asker ve askerin "müdahalesi" degildir.
Bu zahiridir, aldatıcıdır.
Sorunumuz "demokratik parlamenter sis-
tem"in bizzat kendisidir..
Bu sorunu çözemezsek, "askeri sorunu" çöze-
meyiz...
Çözersek, "askeri sorun" da kendiliğinden çö-
zülecektir.
Bu bir rüşt ispatlama meselesidir..
Siyasetin sürekli başarısızlıkları, sadece askerin
değil, her türlü toplumsal gücün müdahalesini, ya-
sal olmasa bile toplumsal olarak doğurur...
(*) Dünya Bankası'nın açtığı yoksulluk kredisini
"Afrika 'ya döndük, reddetmeliyiz" diye basbas ba-
ğıranlann hepsinin tuzu kuru.. Bu konuda söz sa-
hibi olanlar, açlık ve işsizlik çemberinde inleyenler,
kendilerini Başbakanlığın kapısına zincirleyenler
değil midir?
obursali a bilimmerkezi.org.tr
Boran'ın kitabı cıktı
Dışarda Kimse
Var ım?
Istanbul HaberServi-
si - Gazetemiz editörle-
rinden Yıldınm Bo-
ran'ın 17 Ağustos dep-
remini anlatan "Dışar-
da Kimse Var mı?" ad-
lı kitabı, Beyaz Balina
Yayınlan'ndan çıktı.
17 Ağustos depre-
minde, ailesi ile birlik-
te yıkılan yazhk evleri-
nin enkazı altında kalan
ve saatler sonra köylü-
lerin yardımıyla enka-
zın altından çıkarılan
Yıldınm Boran. kita-
bında ailesinin ve diğer
insanlann yürek parça-
layan öykülerini bir
günce tadında gözler
önüne seriyor.
Yıldınm Boran. en-
kaz altından çıkanlma-
nın yaşanan acılann so-
nu olmadığını belirte-
rek. bu kez de dışarda-
ki sefaletle karşı karşı-
ya geldiklerini söyledi.
Enkaz altından çıkanl-
dıktan sonra günlerce
açlık ve susuzlukla bo-
ğuştuklanm vurgulayan
Boran. deprem bölge-
sinde gözü yaşh insan-
larla dertleştiğini ve on-
lara yardımcı olmaya
çalıştığını kaydetti.
Boran. deprem böl-
gesindeki acılan yaşa-
dığını ve tanıklık ettiği-
ni vurgulayarak "Dep-
nemde binlerceinsan ya-
kınlannı kaybetti. Bin-
lercesi acüannı, hfizün-
lcrini, mutlulukJannı
paylaştıklan evlerini
anılara terk etti. İnsan-
lar ilk kez çaresizükleri-
ne hep birlikte ağladı-
lar" diye konuştu.