25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ŞAYFA CUMHURİYET 31 TEMMU2 2001 SALI 14 KULTUR kultur(â cumhuriyet.coiVi.tr TİYATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN Dışaııdan bizeBirkaç yıl önce, yabancı bir festivaJ dönüşü yazdığım bir yazıda sanat dünyasında yaşanmakta olan yoğun bu- luşmalarda neden -tek tük bireysel çıkışiar ötesinde- yer almadığımızı, sınırları zorlamadığımızı sorgulamış- tum. Bugün bu yolda atılan olumlu adımlar var. Yine de, kendi içimizde ve sınırlar ötesinde yıtirdiğimiz zama- nı kazanmak ve doğru adım- lan hızlandırmak kaçınılmaz diye düşünüyorum. Ballet Tanz Intemational dergisinin Haziran 2001 sa- yısı Türkiye'de modern dans çalışmalanna oldukça geniş yer vermiş. "Türkiye'de Dans" başlıklı 13 sayfalık bir bölüm bu alanda çeşitli gözlemler, eleştiriler, söyle- şilerden oluşuyor. Aynca, , dansın ülkemizdeki 55 yıl- lık gelişim sürecini de Şeb- nem Aksan değerlendiriyor. Böyle ciddi uluslararası bir dans dergisinde Türk sanat- çıların çalışmalanndan uzun uzun söz edilmesi ne kadar güzelse bu tür güzelliklerin basında yeferince ya da hiç yer almaması da o denli dü- şündürücü. Ama "sanaf ve "sanatçı" kavramlannın bozuk para gibi har- candığı bir ortamda bu duruma pek de şa- şırmamak gerek. Genç bir iç mimar ve kent planlamacısı olan Şafak UysaTın yönetmenliğini yaptığı ve de Türkiye, Slovenya. Italya, Kanada ve Is- veç'ten gelen genç koreograflann katıhmıy- la gerçekleştirdiği 3. ODTÜ Dans Festiva- li 'ni Ballet Tanz Intemational adına izleyen Arnd \Vesemann gözlemlerini "Hükümet t^tifa" başhklı yazısında değerlendirmiş. Wesemann'ın ilgi çekici saptamalan var. Ekonomiden politikaya pek çok alanda çap- raz ateş arasmda kalmış bir ülke ile bir za- manlar aynı süreçten geçmiş "unutkan Av- mpa" arasındaki parallelliklere dikkat çe- kiyor ve bugün bu Avrupa tarafından yalnız- lığa itilen toplumun sancılanna değiniyor yazar. Bu bakış açısı kuşkusuz izlediği ba- zı koreografilerin temelini oluşturan siyasi sorgulamalar ve sert beden dilinden kay- naklanıyor. Mihran Tomasyan'ın "6-7 Ey- İÜT, Şafak Uysal'ın "Boşluk SadeceBir Var- sayımdır" adlı çalışmalan bu alanda dikkat çeken koreografiler olarak belirleniyor ki.. izleyen sayfalarda Mustafa Kaplan'ın "Do- lap" ve "Uyumlama" adlı çahşmalannda da • Birkaç yıl önce, yabancı bir festival dönüşü yazdığım bir yazıda sanat dünyasında yaşanmakta olan yoğun buluşmalarda neden -tek tük bireysel çıkışiar ötesinde- yer almadığımızı, sınırlan zorlamadığımızı sorgulamıştım. Bugün bu yolda atılan olumlu adımlar var. Yine de kendi içimizde ve sınırlar ötesinde yitirdiğimiz zamanı kazanmak ve doğru adımlan hızlandırmak kaçınılmaz diye düşünüyorum kesin bir karşı oluş, karşı duruş olgusundan söz edilecektir. Bir başka yazı ise Almanya'da yaşayan iki koreograf üzerine odaklanıyor Suna Göncü ve grubu Yol farklı kültürler arasında dola- şıyor. Bu, göçmen işçi sorunu üzerine odak- lanan birdolaşım değil. Sanatçının "Zeitra- ume" adlı çalışması zamanla bir hesaplaş- ma olarak tanımlanıyor. Canan Erek ise Göncü gibi göçmen işçi bir aileden gelmi- yor. 1987'de Almanya'ya yerleşmiş birdans- çı. Şimdi ise Berlin'de bir dans okulunda eğitmen ve aynı zamanda da koreograf. O da mekânla hesaplaşan bir yorumcu olarak dikkat çekiyor. Şebnem Aksan'a aynlan uzunca birbölümde ise sanatçı DameNüıet- te de Valois ile başlayarak Türkiye'de bale- nin, modern dansın nereden nereye geldiği- ni salt yabancılann değil, belki pek çoğumu- zun bu alandaki eksikliklerini giderebilecek bir incelikle anlatıyor. DuyguAykal,Geyvan McMillen, Şebnem Aksan (Aksan, bu üç ki- şiyi modern dans böceği tarafından ısınlan ilk üçlü olarak tanımlıyor), Aysun Aslan, Beyhan Murphy,Aydın Teker,Mustafa San- der, Mustafa Kaplan, Zeynep Tanbay, Dilek Evgin,Tuğçe UlugünTuna'nın bu alandaki çalışmalanndan söz ediyor. Türkiye'nin Susanne Linke'si olarak tanım- lanan Aydın Teker'in *Süaş(far)ma'' ve "Dans Sergisi T> adlı yapıtlanna ve az önce de de- ğindiğim gibi, Türkiye'nin en karşıt yorum- cusu olarak tanımlanan Mustafa Kaplan'ın "Dolap" ve "Uyumlama" koreografilerine ayn bölümler aynlmış. "Türkiye'de Dans" geçen mart ayında Is- tanbul Devlet Balesi 'nin baş koreografı ola- rak göreve başlayan UğurSeyrek'le yapılan bir söyleşiyle noktalanıyor. Istanbul'a gel- meden önce Berlin Deutsche Oper, Mann- heim Nationaitheatre ve Sruttgart Ballet te dansçı olarak çalışan ve aynı zamanda resim de yapan (dergide iki kocaman yağlıboya ça- lışmasına yer verilmiş) Uğur Seyrek'in 2002'de Nâzun Hikmet için bir dans proje- si üzerinde düşündüğünü de yine aynı der- giden öğreniyorum. "Yabancılar sadece ya- banaülkelerdeyabancıdır". Uğur Seyrek'in Karl Valantin'e ait bu sözlerden yola çıka- rak Marco Santi ile birlikte yaptığı çalışma "Heimwek w yabancılık ve sıla hasreti üstü- ne odaklanan yoğun bir çalışma olarak dik- katini çekiyor söyleşiyi gerçekleştiren Hart- mut Regitz'ın. Zûrih Tiyatro Festivali Yurtdışından bir başka ha- ber de Zürih Festivali'nden. Zürih, 16 Ağustos-2 Eylül tarihleri arasında gerçekleş- tirdiği festivalde bu yıl Türk yapımlan ve sanatçılan "Öte- ki Akdeniz" başlığı altında sunuyor. Neden "ötekT? Bu- nun açıklamasını da bugüne kadar sanatsal anlamda tanı- madıklan, karşıhklı yakınlaş- madıkları bir ülkeyle ger- çekleştirilen kültürel buluş- ma çizgisinde atılan bir ilk adım olarak özetlemek müm- kün. Birkaç yıl önce bir fes- tival dönüşü yazdığım bir yazıda sanat dünyasında ya- şanmakta olan yoğun buluş- malarda neden yer almadı- ğımızı, sınırlan zorlamadı- ğımızı sorgulamıştım. Bu- gün bu yolda atılan olumlu adımlar var kuşkusuz. Ama yeterli mi? 15 gün sonra Zü- rih'te yaşanacak olan buluş- ma, öncelikle Hüseyin Katir- aoğhTnun Pro-Helvetia Vak- fi ve öte yandan da Tiyarro Festivali'nin Zürih Festivali ile kurduğu ilişkiler ve yo- ğun çabalar sonucu gerçek- leşti sayılır. Sevgili Hüse- yin'in bu olayı yaşamasını çok isterdim... Kimler var Zürih Festivali 'nde? 5. Sokak Tiyatrosu; Tiyarro Festivali, HebbelTiyatro- su. Zürih Festivali ve Rofterdamse Schow- burg ortak yapımı olan, Murathan Mun- gan'ın yazdığı ve Mustafa Avlaran'ın yönet- tiği "Dumrul ile AzraiPi 16-18 Ağustos ta- rihleri arasında oynayacak. Aydın Tekel'in "Yoğunluk" (23-26 Ağustos) ve Mustafa Kaplan' ın "Üç Ayak" adlı gösterileri (28-30 Ağustos) yer alıyor. Aynca Murathan Mun- ganın 19 Ağustos tarihinde izleyicilerle bir söyleşisi var. 26 Ağustos tarihinde de Me- met Baydur'un "Tensing"i Maurici Far- re'nin yorumuyla Almanca okuma tiyatro- su olarak sunulacak. Festivalde yer alacak ve kuşkusuz adından çok söz ettirecek olan bir başka yapım da Kutluğ Araman ve Semiha Berksoy tarafından 5. IstanbulBienaH için ger- çekleştirilmiş olan ve pek çok önemli kent- te sergilenen "semiha b. unplugged" video enstalasyonu. Kutluğ Ataman'ın 26 Ağus- tos tarihinde vereceği "Benim Cografyam / SeninCoğrafyan*' başhklı konferansı da kül- türlerarası etkileşimin ve kimlik sorununun bir uzantısı olarak dikkat çekecektir. Civan Gasparyan'la birlikte bir konser verecek olan Erkan Oğur, her insânın bir müziği olduguna inanıyor Insanın, içindeki tınlamayı keşfiBURCUGÜNÜŞEN Açıkhava konserlerinin belki de en merakla bekleneni Erkan Oğur ve Civan Gasparyan konseri, yann ak- şam gerçekleşecek. Perdesiz gita- nn mucidi Erkan Oğur ile dünyaca ünlü duduk sanatçısı Civan Gaspar- yanın buluşacağı konserde. Derya Türkanklasik kemençe. Ferruh Yar- km dabendirçalacak. Konserde Gas- par\an'a iki Ermeni duduk sanatçı- sı eşlik edecek. Gasparyan geçen yıl caz festivali için Türkiye'ye geldiğinde tanışan ikilı. bu ay ortasında da ortak bir al- bünıe imza atacaklar. Erkan Oğur. bir yandan da caz triosu Telvin'le birlikte çahşmalarını sürdürüyor. Tehın'in yeni albümü ise kış orta- sında çıkacak. - Akşamki konser türkü ağıriıkh nıı alacak? OĞUR - Gasparyan'la ortak al- bürrümüzdeki ve kendi repertmar- larınızdaki türkülerin yaru sıra do- ğaçkmalar da olacak. Biraz dingin bir nüzik. lnsanlar kendilerini. bir iki sıat başka bir yolculuğa çıkar gi- bi. taşka bir âleme gider gibi bir halce bulacaklar. -Szyaptığınız işedönüşmek,yap- tığmz iş olmak istiyorsunuz... OGUR-Keşkeolabilsem. Yaptı- ğımz iş saftır. Dürüst olmaya çalı- şıycrum. Kendi adıma söyleyeyim. başla bir şey de yapamıyorum. Mü- zik lence insanlığın annması adına çokinemli bir misyonu olan bir ko- nu -Ninya müziğidiye bir tanım var. Siz iendinizi bu tanımlamanın içine dâhl ediyor musunuz? OĞUR - Bu. kategorize etme ve bazmüzik hareketlerine çeşitli isim- ler îkma, tamamıyla ticari bir ko- n?u.3ünya müziği de yakın zaman içerindekiadımlann isimlendirilme- sinenoluşanbırkavram. Amadün- yanın hangi köşesinde olursanız olun. ne yapıyorsanız yapın o zaten dün- yanın işidir. Bunu bir ressama da uyarlayabilirsiniz. Yaptığı resim bir dünya resmidir. Ama bu tür tanım- lar sadece sürrealdir. Ben sadece globalleşme karşıtıyım. Bati Anadolu'yu anlarruyor - Kapitalist dünya artık kendini tüketti de, tanımını kendisinin yap- tığı bir 'dünya müziğTne mi yönel- di? " OĞUR- O sadece bir operasyon, başka bir şey değil. Bah'daki hızlı ge- lişme ve iletişim araçlanndaki akta- rım çabukluğu, tüketımi de getiriyor tabii. Dört yüz-beş yüz yıllık klasik müziği, Rönesans sonrası oluşmuş Avrupa müziğini bitirdiler. Hâlâ da tüketmekteler. Onun dışında zaman içerisinde başka kategoriler de oluş- tu. Folklorik çıkışlı gruplann, bun- lann kendi içindeki sınıfiamalann da bir çıkmaza doğru gittiği görüldü. Ama bu sadece ekonomik birçıkmaz. Müzik gene müzik. onun öyle birçık- mazı yok. Daha fazla para kazanma arzu- suyla insanlar keşifler yapmak isti- yorlar. Gittiler. Afrika'yı kurcaladı- İar; onun öncesinde Hindistan'ı kur- caladılar ve oralardan müzikleri har- manlamaya başladılar. Böyle böyle müzikte etnik kökenlere doğru bir ha- reket oluştu. Şimdi bu hareketler da- ha doğuya. Ortadoğu'ya, Kuzey Af- rika'ya, Anadolu'ya kadar gelmeye başladı. Ama Anadolu müziğinin Batı tarafından anlaşıldığını hiç san- mıyorum. Anadolu müziğini. biz kendi içimizde dahi tam manasıyla anlamış değiliz. Dünyanın bilmesi. anlaması daha geç olacak. Ama ti- cari oyunlarla ya da ticari kurgular- la burdan da bazı temalar. o etnik di- ye tanımlanan müziklere aktanla- caktır. - Peld genel olarak dünyada mü- zik nereye evrüiyor sizce? arbiye Açıkhava Tiyatrosu 'nda yann akşamki konserde türkülerin yanı sıra doğaçlamaların da olacağını belirten Oğur, dinleyiciyi iki saatlik dingin bir yolculuğa çıkaracaklannı söylüyor. OĞUR - Bir kargaşadır gidiyor. Müziğin geleceğini ben pek parlak görmüyorum. insanın geleceğini pek parlak görmediğim gibi. Müzik bu- gün anladığımız tarzda, okullar, aka- demiler, orkestralar. konserler, akor ürermeler demek değildir. Notalar yazmak. kitaplar, enstrümanlar üret- mek değildir. Müzik insanın içinde olan bir enerji birikimidir. İnsanla- nn kendi içlerindeki müziğin saflı- ğmı keşfetmeleri gerek. Müzik, içi- mizdeki keşif sonucunda. huzura ulaşacaktır diye düşünüyorum. Ama ticari oyunlar bunu engelliyor. - İnsanlann. kendiiçierinemi dön- melerigerekiyor bunu anlayabilmek için? OĞUR-Bence evet. Benim dedi- ğim, tabii biraz ütopik bir yaklaşım. Bu, müzikle fazla haşırneşir olmak- tan çıkmış bir düşünce biçimi ola- bilir. Bunun sıkıntısını insanlar faz- la zevk almamak, çabuk tükermek, çabuk sıkılmak şeklinde hissediyor- lar. Temelinde insanın içindeki tın- lamayı, armoniyi, dışındaki dünyay- la uyumukeşfetmek çabasından uzak kalmak yatıyor. - Yani insanlar kendi içlerini tanı- madıklan ya da merak etmedikleri için dışardan sürekli bir uyaran aJ- mak gcreksinimi mi dmııyorlar? OĞUR - Dışardan çok büyük bir etki var insana. O etki altında kalı- nıyor. Her şey sunulduğu için araş- tırma ihtiyacı hissedilmiyor. Sıra- dan normal bir insanın müziği, as- lında kendi içindeki müzikrir. Her in- sanın müziği olduguna inanıyorum ben. Bilinçaiüyla çalıyoruz - Teh/in projesi nasıl gidiyor? OĞUR - Folklorik çıkışlı tema- lardan hareketle emprovizeye yö- nelik bir müzik yapıyoruz. TeKin'in sözcük anlamı "renkler". Tasav- vuftaki anlamı da "halden halege- çiş". Bunu müziğe uyguluyoruz. Temalar birtikten sonra doğaçla- maya başlıyor ve genelde bilinçal- tıyla çalıyoruz. Belli klişeleri bir süre çaldıktan sonra onlan terk ede- rek bir bilinmeze doğru, bir halden başka bir hale doğru müziği icra et- meye çahşıyoruz. Telvin yalnızca müzikte değil, bütün yaşantımızda olan bir şey. Sabahki halinizle ak- şamki halinizin farkı, 17 yaşında- ki halinizle 57 yaşındaki halinizin farkı gibi. -Sessizliğeönemveren birmüzis- yensiniz... OĞUR- Evet sessizlikle müziğin çok büyük bir ilişkisi var. Ama tel- vinde, yani halden hale geçme sı- rasında, ses ile sessizlik arasında gidip gelmeler oluyor. Telvin'i tam manasıyla henüz icra etmiş deği- liz. Sadece ona yaklaşmaya çahşı- yoruz. YAZJODASI SELİM İLERİ Bir Pazartesi Günüydü Hemalde dokuz on yıl oldu: Bir pazartesi günüy- dü. Aralık sonu. Soğuk ama güneşli bir gün. Çelik Gütersoy'la birlikte İstanbul Kitapltğı'nı gez- miştik. Çelik Bey, kitaplığın pazartesi günleri bü- tün kitapseverlere açık olduğunu söylemişti. Huzur veren sessızliğın içinden geçiyorduk. Tek- tük kitapseverle ilgilenen kütüphanecilerin konuk ağırlargibi halleri vardı. Kitaplıktan/pınl pırıl beyaz fayans temizliğini alımlıyordunuz. Çelik Bey, Istanbul Kitaplığı'nın 1988 tarihinde basılmış kataloğunu armağan etmişti. Kataloğu ka- nştınr karıştırmaz, kentin ortasında ne rnüthiş bir hazineyle birlikte yaşadığımızı fark etmiştim. Kitaplığın 1988 yılına kadarki tam dökümü olan katalog, bir yandan da, Istanbul üzerine çeşitli dil- lerde ne çok eserin kaleme alınmış olduğunun belgesiydi. Şaşırtıcı bir belge: çünkü Türkiye'nin bugün de kültür başkenti olduğunu ileri sürdüğü- müz Istanbul için yazılanlarla hemen hiç ilgilenme- diğimizi gözler önüne seriyordu. Dün katalogla yine baş başaydım. Roma ve Bizans'la başlıyor, Istanbul haritalan, planlanyla noktalanıyor. Yalnızca edebiyat bölümü- nü incelemek bile, Istanbul kültürü konusunda sa- yısız çağrışımı ardı sıra getiriyor. Çelik Gülersoy, nice zamanlara bağlı emeğini dev- şirirken, eseriere geniş yelpaze açmayı yeğlemiş- ti. Örnekse, edebiyat tarihlerimizin-mirasyedi sa- vurganlığıyla- 'piyasa romancısı' kabul ettiği Ke- rime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand gibi ad- lar da bu spesifik kitaplıkta karşımıza çıkıyoriar. Hem Kerime Nadir'in hem Muazzez Tahsin'in eserierinden birkaçını yenilerde bir kez daha oku- dum. Biryayım çalışması için yeniden okuduğum bu eserlerde Istanbul'a ılışkin pek çok dikkat ya- kaladım. Kerime Nadir için kentin son peyzaj çi- zimlerinden biriydi demek ıstıyorum. Onun Gelinlik Kız romanını okuyacak olanlar, "kuş kafesi" vilalaria donanmış, eflatun manolya- lann açtığı bahçeleriyle, 1940'ların Mecidiyeköyü karşısında donup kalacaklar herhalde... Muazzez Tahsin'e gelince, Istanbul kibar takı- mının bonjuriu, bonsuvarlı konuşmasını onun ese- rinden yakalamak mümkün. 1930'ların özentili di- li, benim çocukluğuma, 1960'lara kadar sürmüş- tür. Hele genç kızlara bir demet "wyo/ef" hediye edilmiyor mu, şimdi buruk buruk gülümsüyorsu- nuz. Kataloğun birsayfasında Peyami Safa'nın Ser- ver Bedi takma adıyla yazdığı Selma ve Gölge- si'ne rastladım. Selma ve Gölgesi'ndeki Bogaziçi peyzajı, harap yalı yıllar yılı aklımdan çıkmamıştır. İlk okuyuşum- dan bu yana rahat kırk yıl geçti. Venedık çağrışımlı, buyük olasılıkla da Vene- dik'te geçen bir vampir edebiyatı veriminden esin- lenilmiş roman, Istanbul'u dile getıren yerliliğine çok çabuk kavuşur. 1930'ların bohem çevreleri, şair- lerin devam ettiği salaş meyhaneler. Beyoğlu'nun arka sokaklan, nihayet yeni zenginlerin eline düş- memiş, yıkık fakat erden Bogaziçi günümuz Istan- bul araştırmacılarına geçmişten çok şey şöyleye- cektir... Çelik Bey bu eserleri ne zaman derledi diye dü- şündüm. Hepsini okudu, hepsinden Istanbul sev- gisine duyuşlar damıttı. istanbul Kitaplığı da öyle kuruldu. Güzel bir pazartesi günüydü. Akşam sanatelefon etmiştim, bunları anlatmış- tım. Dokuz on yıl oluyor. Dün hepsini hatıriadım. Takvimde iz Bırakanlar "Kimbilir, zinciher ne zaman çözülecek, ve ka- yık, günbatımının son parıltısı gibi, ne zaman ge- cenin içinde kaybolacak?" Rabindranath Tago- re, Gitanjali, Ibrahim Hoyi'nın çevirisi, Remzi Ki- tabevi, 1953. Smooke koleksiyonu müzayedede • PARİS (AFP) - Manon \e Nathan Smooke çiftinin, 20. yüzyılın önde gelen sanatçılannın resimleri, çizimleri ve heykellerinden oluşan 80 parçahk koleksiyonu. New York'ta 5 Kasım'da Philips de Pury and Luxembourg tarafından düzenlenecek müzayedede satışa sunulacak. Koleksiyon fovizmin, Alman Dışavurumculuğunun. kübizmin ve tzlenimcilğin başyapıtlanndan oluşuyor. Çiftin mirasçılan tarafından satışa çıkanlan yapıtlann 100 milyon dolara alıcı bulması bekleniyor. Koleksiyonda Vlaminck, Matisse. Picasso. Modigliani ve Schiele'nin tablolanyla birlikte Degas, Modigliani. Maıllol, Picasso. Schlemmer. Arp \r e Marini'nin de heykelleri bulunuyor. Angelopulos hastanede • ATİNA (AA) - \unanh filın \önetmeıji Teo Angelopulos. tatilini geçirdiğı Gint'te hastaneye kaldınldı. Yakın çevresinin yaptığı açıklamaya göre yönetmenin solunum yollanyla ilgili bir hastalık yüzünden Heraklion hastanesinin yoğun bakım servisine kaldınldığı belirtildi. Yönetmenin durumunun endişe verici olmadığı ve yakın zamanda hastaneden taburcu edilmesi bekleniyor. Angelopulos. 'Sonsuzluk \e Bir Gün' adlı filmiyle 1998'de Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye \e "Ulis'in Bakışı' adlı filmiyle ise 1995"te yine aynı festivalden Jüri Özel Ödülü almıştı. Sibinya'da İskit mezarı bulundu • BERLİN (AFP) - Alman Arkeoloji Enstitüsü, geçen Cuma günü yaptığı açıkiamada, Alman ve Rus arkeologlann. Güney Sibirva'da bir Iskit prensinin altın kaplamah 2500 yıllık mezannı bulduklannı bildirdi. Hermann Parzınger, içinden altın. mücevher \e silah çıkan bu mezann Urallann ötesinde bilinen en zengin mezar olduğunu söyledi. Son zamanlarda bulunan İskit mezarlan, Iskitler üzerindeki Yunan etkisini ortaya koyuyor. Rus yetkililer, mezan. St.Petersburg'daki Devlet Hermitaj Müzesi'ne gönderecekler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle