Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ŞAYFA CUMHURİYET 31 TEMMU2 2001 SALI
14 KULTUR kultur(â cumhuriyet.coiVi.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN
Dışaııdan bizeBirkaç yıl önce, yabancı
bir festivaJ dönüşü yazdığım
bir yazıda sanat dünyasında
yaşanmakta olan yoğun bu-
luşmalarda neden -tek tük
bireysel çıkışiar ötesinde-
yer almadığımızı, sınırları
zorlamadığımızı sorgulamış-
tum. Bugün bu yolda atılan
olumlu adımlar var. Yine de,
kendi içimizde ve sınırlar
ötesinde yıtirdiğimiz zama-
nı kazanmak ve doğru adım-
lan hızlandırmak kaçınılmaz
diye düşünüyorum.
Ballet Tanz Intemational
dergisinin Haziran 2001 sa-
yısı Türkiye'de modern dans
çalışmalanna oldukça geniş
yer vermiş. "Türkiye'de
Dans" başlıklı 13 sayfalık
bir bölüm bu alanda çeşitli
gözlemler, eleştiriler, söyle-
şilerden oluşuyor. Aynca,
, dansın ülkemizdeki 55 yıl-
lık gelişim sürecini de Şeb-
nem Aksan değerlendiriyor.
Böyle ciddi uluslararası bir
dans dergisinde Türk sanat-
çıların çalışmalanndan uzun
uzun söz edilmesi ne kadar
güzelse bu tür güzelliklerin
basında yeferince ya da hiç
yer almaması da o denli dü-
şündürücü. Ama "sanaf ve
"sanatçı" kavramlannın bozuk para gibi har-
candığı bir ortamda bu duruma pek de şa-
şırmamak gerek.
Genç bir iç mimar ve kent planlamacısı olan
Şafak UysaTın yönetmenliğini yaptığı ve de
Türkiye, Slovenya. Italya, Kanada ve Is-
veç'ten gelen genç koreograflann katıhmıy-
la gerçekleştirdiği 3. ODTÜ Dans Festiva-
li 'ni Ballet Tanz Intemational adına izleyen
Arnd \Vesemann gözlemlerini "Hükümet
t^tifa" başhklı yazısında değerlendirmiş.
Wesemann'ın ilgi çekici saptamalan var.
Ekonomiden politikaya pek çok alanda çap-
raz ateş arasmda kalmış bir ülke ile bir za-
manlar aynı süreçten geçmiş "unutkan Av-
mpa" arasındaki parallelliklere dikkat çe-
kiyor ve bugün bu Avrupa tarafından yalnız-
lığa itilen toplumun sancılanna değiniyor
yazar. Bu bakış açısı kuşkusuz izlediği ba-
zı koreografilerin temelini oluşturan siyasi
sorgulamalar ve sert beden dilinden kay-
naklanıyor. Mihran Tomasyan'ın "6-7 Ey-
İÜT, Şafak Uysal'ın "Boşluk SadeceBir Var-
sayımdır" adlı çalışmalan bu alanda dikkat
çeken koreografiler olarak belirleniyor ki..
izleyen sayfalarda Mustafa Kaplan'ın "Do-
lap" ve "Uyumlama" adlı çahşmalannda da
• Birkaç yıl önce,
yabancı bir festival
dönüşü yazdığım
bir yazıda sanat
dünyasında
yaşanmakta olan
yoğun
buluşmalarda
neden -tek tük
bireysel çıkışiar
ötesinde- yer
almadığımızı,
sınırlan
zorlamadığımızı
sorgulamıştım.
Bugün bu yolda
atılan
olumlu adımlar
var. Yine de kendi
içimizde ve
sınırlar ötesinde
yitirdiğimiz
zamanı kazanmak
ve doğru adımlan
hızlandırmak
kaçınılmaz diye
düşünüyorum
kesin bir karşı oluş, karşı duruş olgusundan
söz edilecektir.
Bir başka yazı ise Almanya'da yaşayan iki
koreograf üzerine odaklanıyor Suna Göncü
ve grubu Yol farklı kültürler arasında dola-
şıyor. Bu, göçmen işçi sorunu üzerine odak-
lanan birdolaşım değil. Sanatçının "Zeitra-
ume" adlı çalışması zamanla bir hesaplaş-
ma olarak tanımlanıyor. Canan Erek ise
Göncü gibi göçmen işçi bir aileden gelmi-
yor. 1987'de Almanya'ya yerleşmiş birdans-
çı. Şimdi ise Berlin'de bir dans okulunda
eğitmen ve aynı zamanda da koreograf. O
da mekânla hesaplaşan bir yorumcu olarak
dikkat çekiyor. Şebnem Aksan'a aynlan
uzunca birbölümde ise sanatçı DameNüıet-
te de Valois ile başlayarak Türkiye'de bale-
nin, modern dansın nereden nereye geldiği-
ni salt yabancılann değil, belki pek çoğumu-
zun bu alandaki eksikliklerini giderebilecek
bir incelikle anlatıyor. DuyguAykal,Geyvan
McMillen, Şebnem Aksan (Aksan, bu üç ki-
şiyi modern dans böceği tarafından ısınlan
ilk üçlü olarak tanımlıyor), Aysun Aslan,
Beyhan Murphy,Aydın Teker,Mustafa San-
der, Mustafa Kaplan, Zeynep Tanbay, Dilek
Evgin,Tuğçe UlugünTuna'nın bu alandaki
çalışmalanndan söz ediyor.
Türkiye'nin Susanne Linke'si olarak tanım-
lanan Aydın Teker'in *Süaş(far)ma'' ve "Dans
Sergisi
T>
adlı yapıtlanna ve az önce de de-
ğindiğim gibi, Türkiye'nin en karşıt yorum-
cusu olarak tanımlanan Mustafa Kaplan'ın
"Dolap" ve "Uyumlama" koreografilerine
ayn bölümler aynlmış.
"Türkiye'de Dans" geçen mart ayında Is-
tanbul Devlet Balesi 'nin baş koreografı ola-
rak göreve başlayan UğurSeyrek'le yapılan
bir söyleşiyle noktalanıyor. Istanbul'a gel-
meden önce Berlin Deutsche Oper, Mann-
heim Nationaitheatre ve Sruttgart Ballet te
dansçı olarak çalışan ve aynı zamanda resim
de yapan (dergide iki kocaman yağlıboya ça-
lışmasına yer verilmiş) Uğur Seyrek'in
2002'de Nâzun Hikmet için bir dans proje-
si üzerinde düşündüğünü de yine aynı der-
giden öğreniyorum. "Yabancılar sadece ya-
banaülkelerdeyabancıdır". Uğur Seyrek'in
Karl Valantin'e ait bu sözlerden yola çıka-
rak Marco Santi ile birlikte yaptığı çalışma
"Heimwek
w
yabancılık ve sıla hasreti üstü-
ne odaklanan yoğun bir çalışma olarak dik-
katini çekiyor söyleşiyi gerçekleştiren Hart-
mut Regitz'ın.
Zûrih Tiyatro Festivali
Yurtdışından bir başka ha-
ber de Zürih Festivali'nden.
Zürih, 16 Ağustos-2 Eylül
tarihleri arasında gerçekleş-
tirdiği festivalde bu yıl Türk
yapımlan ve sanatçılan "Öte-
ki Akdeniz" başlığı altında
sunuyor. Neden "ötekT? Bu-
nun açıklamasını da bugüne
kadar sanatsal anlamda tanı-
madıklan, karşıhklı yakınlaş-
madıkları bir ülkeyle ger-
çekleştirilen kültürel buluş-
ma çizgisinde atılan bir ilk
adım olarak özetlemek müm-
kün. Birkaç yıl önce bir fes-
tival dönüşü yazdığım bir
yazıda sanat dünyasında ya-
şanmakta olan yoğun buluş-
malarda neden yer almadı-
ğımızı, sınırlan zorlamadı-
ğımızı sorgulamıştım. Bu-
gün bu yolda atılan olumlu
adımlar var kuşkusuz. Ama
yeterli mi? 15 gün sonra Zü-
rih'te yaşanacak olan buluş-
ma, öncelikle Hüseyin Katir-
aoğhTnun Pro-Helvetia Vak-
fi ve öte yandan da Tiyarro
Festivali'nin Zürih Festivali
ile kurduğu ilişkiler ve yo-
ğun çabalar sonucu gerçek-
leşti sayılır. Sevgili Hüse-
yin'in bu olayı yaşamasını
çok isterdim...
Kimler var Zürih Festivali 'nde? 5. Sokak
Tiyatrosu; Tiyarro Festivali, HebbelTiyatro-
su. Zürih Festivali ve Rofterdamse Schow-
burg ortak yapımı olan, Murathan Mun-
gan'ın yazdığı ve Mustafa Avlaran'ın yönet-
tiği "Dumrul ile AzraiPi 16-18 Ağustos ta-
rihleri arasında oynayacak. Aydın Tekel'in
"Yoğunluk" (23-26 Ağustos) ve Mustafa
Kaplan' ın "Üç Ayak" adlı gösterileri (28-30
Ağustos) yer alıyor. Aynca Murathan Mun-
ganın 19 Ağustos tarihinde izleyicilerle bir
söyleşisi var. 26 Ağustos tarihinde de Me-
met Baydur'un "Tensing"i Maurici Far-
re'nin yorumuyla Almanca okuma tiyatro-
su olarak sunulacak. Festivalde yer alacak ve
kuşkusuz adından çok söz ettirecek olan bir
başka yapım da Kutluğ Araman ve Semiha
Berksoy tarafından 5. IstanbulBienaH için ger-
çekleştirilmiş olan ve pek çok önemli kent-
te sergilenen "semiha b. unplugged" video
enstalasyonu. Kutluğ Ataman'ın 26 Ağus-
tos tarihinde vereceği "Benim Cografyam /
SeninCoğrafyan*' başhklı konferansı da kül-
türlerarası etkileşimin ve kimlik sorununun
bir uzantısı olarak dikkat çekecektir.
Civan Gasparyan'la birlikte bir konser verecek olan Erkan Oğur, her insânın bir müziği olduguna inanıyor
Insanın, içindeki tınlamayı keşfiBURCUGÜNÜŞEN
Açıkhava konserlerinin belki de en
merakla bekleneni Erkan Oğur ve
Civan Gasparyan konseri, yann ak-
şam gerçekleşecek. Perdesiz gita-
nn mucidi Erkan Oğur ile dünyaca
ünlü duduk sanatçısı Civan Gaspar-
yanın buluşacağı konserde. Derya
Türkanklasik kemençe. Ferruh Yar-
km dabendirçalacak. Konserde Gas-
par\an'a iki Ermeni duduk sanatçı-
sı eşlik edecek.
Gasparyan geçen yıl caz festivali
için Türkiye'ye geldiğinde tanışan
ikilı. bu ay ortasında da ortak bir al-
bünıe imza atacaklar. Erkan Oğur.
bir yandan da caz triosu Telvin'le
birlikte çahşmalarını sürdürüyor.
Tehın'in yeni albümü ise kış orta-
sında çıkacak.
- Akşamki konser türkü ağıriıkh
nıı alacak?
OĞUR - Gasparyan'la ortak al-
bürrümüzdeki ve kendi repertmar-
larınızdaki türkülerin yaru sıra do-
ğaçkmalar da olacak. Biraz dingin
bir nüzik. lnsanlar kendilerini. bir
iki sıat başka bir yolculuğa çıkar gi-
bi. taşka bir âleme gider gibi bir
halce bulacaklar.
-Szyaptığınız işedönüşmek,yap-
tığmz iş olmak istiyorsunuz...
OGUR-Keşkeolabilsem. Yaptı-
ğımz iş saftır. Dürüst olmaya çalı-
şıycrum. Kendi adıma söyleyeyim.
başla bir şey de yapamıyorum. Mü-
zik lence insanlığın annması adına
çokinemli bir misyonu olan bir ko-
nu
-Ninya müziğidiye bir tanım var.
Siz iendinizi bu tanımlamanın içine
dâhl ediyor musunuz?
OĞUR - Bu. kategorize etme ve
bazmüzik hareketlerine çeşitli isim-
ler îkma, tamamıyla ticari bir ko-
n?u.3ünya müziği de yakın zaman
içerindekiadımlann isimlendirilme-
sinenoluşanbırkavram. Amadün-
yanın hangi köşesinde olursanız olun.
ne yapıyorsanız yapın o zaten dün-
yanın işidir. Bunu bir ressama da
uyarlayabilirsiniz. Yaptığı resim bir
dünya resmidir. Ama bu tür tanım-
lar sadece sürrealdir. Ben sadece
globalleşme karşıtıyım.
Bati Anadolu'yu anlarruyor
- Kapitalist dünya artık kendini
tüketti de, tanımını kendisinin yap-
tığı bir 'dünya müziğTne mi yönel-
di? "
OĞUR- O sadece bir operasyon,
başka bir şey değil. Bah'daki hızlı ge-
lişme ve iletişim araçlanndaki akta-
rım çabukluğu, tüketımi de getiriyor
tabii. Dört yüz-beş yüz yıllık klasik
müziği, Rönesans sonrası oluşmuş
Avrupa müziğini bitirdiler. Hâlâ da
tüketmekteler. Onun dışında zaman
içerisinde başka kategoriler de oluş-
tu. Folklorik çıkışlı gruplann, bun-
lann kendi içindeki sınıfiamalann da
bir çıkmaza doğru gittiği görüldü.
Ama bu sadece ekonomik birçıkmaz.
Müzik gene müzik. onun öyle birçık-
mazı yok.
Daha fazla para kazanma arzu-
suyla insanlar keşifler yapmak isti-
yorlar. Gittiler. Afrika'yı kurcaladı-
İar; onun öncesinde Hindistan'ı kur-
caladılar ve oralardan müzikleri har-
manlamaya başladılar. Böyle böyle
müzikte etnik kökenlere doğru bir ha-
reket oluştu. Şimdi bu hareketler da-
ha doğuya. Ortadoğu'ya, Kuzey Af-
rika'ya, Anadolu'ya kadar gelmeye
başladı. Ama Anadolu müziğinin
Batı tarafından anlaşıldığını hiç san-
mıyorum. Anadolu müziğini. biz
kendi içimizde dahi tam manasıyla
anlamış değiliz. Dünyanın bilmesi.
anlaması daha geç olacak. Ama ti-
cari oyunlarla ya da ticari kurgular-
la burdan da bazı temalar. o etnik di-
ye tanımlanan müziklere aktanla-
caktır.
- Peld genel olarak dünyada mü-
zik nereye evrüiyor sizce?
arbiye
Açıkhava
Tiyatrosu 'nda yann
akşamki konserde
türkülerin yanı sıra
doğaçlamaların da
olacağını belirten
Oğur, dinleyiciyi iki
saatlik dingin bir
yolculuğa
çıkaracaklannı
söylüyor.
OĞUR - Bir kargaşadır gidiyor.
Müziğin geleceğini ben pek parlak
görmüyorum. insanın geleceğini pek
parlak görmediğim gibi. Müzik bu-
gün anladığımız tarzda, okullar, aka-
demiler, orkestralar. konserler, akor
ürermeler demek değildir. Notalar
yazmak. kitaplar, enstrümanlar üret-
mek değildir. Müzik insanın içinde
olan bir enerji birikimidir. İnsanla-
nn kendi içlerindeki müziğin saflı-
ğmı keşfetmeleri gerek. Müzik, içi-
mizdeki keşif sonucunda. huzura
ulaşacaktır diye düşünüyorum. Ama
ticari oyunlar bunu engelliyor.
- İnsanlann. kendiiçierinemi dön-
melerigerekiyor bunu anlayabilmek
için?
OĞUR-Bence evet. Benim dedi-
ğim, tabii biraz ütopik bir yaklaşım.
Bu, müzikle fazla haşırneşir olmak-
tan çıkmış bir düşünce biçimi ola-
bilir. Bunun sıkıntısını insanlar faz-
la zevk almamak, çabuk tükermek,
çabuk sıkılmak şeklinde hissediyor-
lar. Temelinde insanın içindeki tın-
lamayı, armoniyi, dışındaki dünyay-
la uyumukeşfetmek çabasından uzak
kalmak yatıyor.
- Yani insanlar kendi içlerini tanı-
madıklan ya da merak etmedikleri
için dışardan sürekli bir uyaran aJ-
mak gcreksinimi mi dmııyorlar?
OĞUR - Dışardan çok büyük bir
etki var insana. O etki altında kalı-
nıyor. Her şey sunulduğu için araş-
tırma ihtiyacı hissedilmiyor. Sıra-
dan normal bir insanın müziği, as-
lında kendi içindeki müzikrir. Her in-
sanın müziği olduguna inanıyorum
ben.
Bilinçaiüyla çalıyoruz
- Teh/in projesi nasıl gidiyor?
OĞUR - Folklorik çıkışlı tema-
lardan hareketle emprovizeye yö-
nelik bir müzik yapıyoruz. TeKin'in
sözcük anlamı "renkler". Tasav-
vuftaki anlamı da "halden halege-
çiş". Bunu müziğe uyguluyoruz.
Temalar birtikten sonra doğaçla-
maya başlıyor ve genelde bilinçal-
tıyla çalıyoruz. Belli klişeleri bir
süre çaldıktan sonra onlan terk ede-
rek bir bilinmeze doğru, bir halden
başka bir hale doğru müziği icra et-
meye çahşıyoruz. Telvin yalnızca
müzikte değil, bütün yaşantımızda
olan bir şey. Sabahki halinizle ak-
şamki halinizin farkı, 17 yaşında-
ki halinizle 57 yaşındaki halinizin
farkı gibi.
-Sessizliğeönemveren birmüzis-
yensiniz...
OĞUR- Evet sessizlikle müziğin
çok büyük bir ilişkisi var. Ama tel-
vinde, yani halden hale geçme sı-
rasında, ses ile sessizlik arasında
gidip gelmeler oluyor. Telvin'i tam
manasıyla henüz icra etmiş deği-
liz. Sadece ona yaklaşmaya çahşı-
yoruz.
YAZJODASI
SELİM İLERİ
Bir Pazartesi Günüydü
Hemalde dokuz on yıl oldu: Bir pazartesi günüy-
dü. Aralık sonu. Soğuk ama güneşli bir gün.
Çelik Gütersoy'la birlikte İstanbul Kitapltğı'nı gez-
miştik. Çelik Bey, kitaplığın pazartesi günleri bü-
tün kitapseverlere açık olduğunu söylemişti.
Huzur veren sessızliğın içinden geçiyorduk. Tek-
tük kitapseverle ilgilenen kütüphanecilerin konuk
ağırlargibi halleri vardı. Kitaplıktan/pınl pırıl beyaz
fayans temizliğini alımlıyordunuz.
Çelik Bey, Istanbul Kitaplığı'nın 1988 tarihinde
basılmış kataloğunu armağan etmişti. Kataloğu ka-
nştınr karıştırmaz, kentin ortasında ne rnüthiş bir
hazineyle birlikte yaşadığımızı fark etmiştim.
Kitaplığın 1988 yılına kadarki tam dökümü olan
katalog, bir yandan da, Istanbul üzerine çeşitli dil-
lerde ne çok eserin kaleme alınmış olduğunun
belgesiydi. Şaşırtıcı bir belge: çünkü Türkiye'nin
bugün de kültür başkenti olduğunu ileri sürdüğü-
müz Istanbul için yazılanlarla hemen hiç ilgilenme-
diğimizi gözler önüne seriyordu.
Dün katalogla yine baş başaydım.
Roma ve Bizans'la başlıyor, Istanbul haritalan,
planlanyla noktalanıyor. Yalnızca edebiyat bölümü-
nü incelemek bile, Istanbul kültürü konusunda sa-
yısız çağrışımı ardı sıra getiriyor.
Çelik Gülersoy, nice zamanlara bağlı emeğini dev-
şirirken, eseriere geniş yelpaze açmayı yeğlemiş-
ti. Örnekse, edebiyat tarihlerimizin-mirasyedi sa-
vurganlığıyla- 'piyasa romancısı' kabul ettiği Ke-
rime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand gibi ad-
lar da bu spesifik kitaplıkta karşımıza çıkıyoriar.
Hem Kerime Nadir'in hem Muazzez Tahsin'in
eserierinden birkaçını yenilerde bir kez daha oku-
dum. Biryayım çalışması için yeniden okuduğum
bu eserlerde Istanbul'a ılışkin pek çok dikkat ya-
kaladım. Kerime Nadir için kentin son peyzaj çi-
zimlerinden biriydi demek ıstıyorum.
Onun Gelinlik Kız romanını okuyacak olanlar,
"kuş kafesi" vilalaria donanmış, eflatun manolya-
lann açtığı bahçeleriyle, 1940'ların Mecidiyeköyü
karşısında donup kalacaklar herhalde...
Muazzez Tahsin'e gelince, Istanbul kibar takı-
mının bonjuriu, bonsuvarlı konuşmasını onun ese-
rinden yakalamak mümkün. 1930'ların özentili di-
li, benim çocukluğuma, 1960'lara kadar sürmüş-
tür. Hele genç kızlara bir demet "wyo/ef" hediye
edilmiyor mu, şimdi buruk buruk gülümsüyorsu-
nuz.
Kataloğun birsayfasında Peyami Safa'nın Ser-
ver Bedi takma adıyla yazdığı Selma ve Gölge-
si'ne rastladım.
Selma ve Gölgesi'ndeki Bogaziçi peyzajı, harap
yalı yıllar yılı aklımdan çıkmamıştır. İlk okuyuşum-
dan bu yana rahat kırk yıl geçti.
Venedık çağrışımlı, buyük olasılıkla da Vene-
dik'te geçen bir vampir edebiyatı veriminden esin-
lenilmiş roman, Istanbul'u dile getıren yerliliğine çok
çabuk kavuşur. 1930'ların bohem çevreleri, şair-
lerin devam ettiği salaş meyhaneler. Beyoğlu'nun
arka sokaklan, nihayet yeni zenginlerin eline düş-
memiş, yıkık fakat erden Bogaziçi günümuz Istan-
bul araştırmacılarına geçmişten çok şey şöyleye-
cektir...
Çelik Bey bu eserleri ne zaman derledi diye dü-
şündüm. Hepsini okudu, hepsinden Istanbul sev-
gisine duyuşlar damıttı. istanbul Kitaplığı da öyle
kuruldu.
Güzel bir pazartesi günüydü.
Akşam sanatelefon etmiştim, bunları anlatmış-
tım. Dokuz on yıl oluyor. Dün hepsini hatıriadım.
Takvimde iz Bırakanlar
"Kimbilir, zinciher ne zaman çözülecek, ve ka-
yık, günbatımının son parıltısı gibi, ne zaman ge-
cenin içinde kaybolacak?" Rabindranath Tago-
re, Gitanjali, Ibrahim Hoyi'nın çevirisi, Remzi Ki-
tabevi, 1953.
Smooke koleksiyonu müzayedede
• PARİS (AFP) - Manon \e Nathan Smooke
çiftinin, 20. yüzyılın önde gelen sanatçılannın
resimleri, çizimleri ve heykellerinden oluşan 80
parçahk koleksiyonu. New York'ta 5 Kasım'da
Philips de Pury and Luxembourg tarafından
düzenlenecek müzayedede satışa sunulacak.
Koleksiyon fovizmin, Alman
Dışavurumculuğunun. kübizmin ve
tzlenimcilğin başyapıtlanndan oluşuyor. Çiftin
mirasçılan tarafından satışa çıkanlan yapıtlann
100 milyon dolara alıcı bulması bekleniyor.
Koleksiyonda Vlaminck, Matisse. Picasso.
Modigliani ve Schiele'nin tablolanyla birlikte
Degas, Modigliani. Maıllol, Picasso.
Schlemmer. Arp \r
e Marini'nin de heykelleri
bulunuyor.
Angelopulos hastanede
• ATİNA (AA) - \unanh filın \önetmeıji Teo
Angelopulos. tatilini geçirdiğı Gint'te
hastaneye kaldınldı.
Yakın çevresinin yaptığı
açıklamaya göre
yönetmenin solunum
yollanyla ilgili bir
hastalık yüzünden
Heraklion hastanesinin
yoğun bakım servisine
kaldınldığı belirtildi.
Yönetmenin durumunun
endişe verici olmadığı ve
yakın zamanda
hastaneden taburcu edilmesi bekleniyor.
Angelopulos. 'Sonsuzluk \e Bir Gün' adlı
filmiyle 1998'de Cannes Film Festivali'nde
Altın Palmiye \e "Ulis'in Bakışı' adlı filmiyle
ise 1995"te yine aynı festivalden Jüri Özel
Ödülü almıştı.
Sibinya'da İskit mezarı bulundu
• BERLİN (AFP) - Alman Arkeoloji Enstitüsü,
geçen Cuma günü yaptığı açıkiamada, Alman ve
Rus arkeologlann. Güney Sibirva'da bir Iskit
prensinin altın kaplamah 2500 yıllık mezannı
bulduklannı bildirdi. Hermann Parzınger,
içinden altın. mücevher \e silah çıkan bu
mezann Urallann ötesinde bilinen en zengin
mezar olduğunu söyledi. Son zamanlarda
bulunan İskit mezarlan, Iskitler üzerindeki
Yunan etkisini ortaya koyuyor. Rus yetkililer,
mezan. St.Petersburg'daki Devlet Hermitaj
Müzesi'ne gönderecekler.