17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2001 ÇARŞAMI 14 LJJLV kulturfecumhuriyet.com.tr Doğan Hızlan, sanat alanında; güzel, iyi esere, sahibine hainlik yapmadığmı belirtiyor Edebi narsisizm eıı teldikelisiKültür Servisi - Doğan Hızlan ın tanınmış edebıyatçılarla konuşmala- n 'Söyteşikr'. ıki ciltlik 'KitaplarKi- tah'. 'ŞiirÇilingiri' ve 'DüzyaaAy- racı' başlıklı kitaplan üst üste yayım- landı. Bunlan müzik üzerine yazıla- n aynca 'Onbirincî Kat Yazüan' baş- lığı altında denemeleri ızleyecek. - Birjaaıuzda, Nietzsche'nin sözfl- nü herkes beynine mıhlasın; 'Derisi- ni değıştırmeyen yılan ölür' diyorsu- nuz. Vazma, genei olarak sanata yak- laşunınız da değişime, yeniliğe açık nu? DOĞAN HIZLAN - Ben bildikle- nnın, bılgı bırikiminin değişmezliği- m savunanlardan değilim. Edebiyat, sanat, değişen dünyanın aynasıdır, toplumsal tarihi edebiyattan, sanat- tan izlerim. Türkiye'deki toplumsal degişmeyi. edebiyattan öğrendim. Çünkü bilım de özellikle sosyoloji, edebiyat eserlennden yararlanır. Ver- diğim yargılann zamanla değışme- sinden korkmam. Aynca benim için derstir. Bılgimi. bırikimimi, ölçütle- rimi yeniden gözden geçirme uyan- sıdır bu. Yazanmı, şairimi terk et- mem, değişım sürecinde yanılgılan onunla birlikte omuzlanm. Hep şair, yazar yanılmaz.. eleştirmen de yanı- lır. Türkiye'de yargı sıstetnini, ölçüt- lerini tehlikeye atarak bu kadar açık yüreklilikJe bunu yapan başka biri var mı^ 'Değlşmeyenden korkanm' Bir yazan, bır şaıri eleştirirken. eleş- tirel ölçütlerim onun kadar beni de bağ- lar. Birlikte değişebilinz, birlikte ya- nılırız. Çoğunlukla eleştirmeniyle bir- likte değişen yazarlann, bu geiişim kavramını daha iyi anladıklan kanı- sındayım. Eğer bir eleştirmen, eski yargılannda ısrar edıp yazann deği- şimıni anlayamıyorsa, anlamak iste- miyorsa. işte Nietzsche'nin sözünü masasının karşısındaki duvara çerçe- veletip assın. Değişmeyen, değişimı kabullenmeyen insanlardan korka- nm. Ellerindeki ölçütlerin değişmez- liğinı. yanılmazlığını savunurlarkı, bı- rakın edebıyah, hayatın kendisine kar- şıdır onlar. Estetik kurallardan oluşan dünya. sırça köşk gibidir. Öyle bir eser çıkar ki, o köşkün yerinde yeller eser. Işte eleştirmen, binasını yeni- den kurabilecek hazinesi olan kişi- dir. Eleştın bir ölçüde yap-boz oyu- nuna benzer. Abartmapayını saklı tu- tarsak, her eserde yeniden kurup son- ra bozmak gerekir. Edebiyat tarihi, estetik kuramlan- nı yaratan, yeni kuramlar yaratılma- sını zorunlu kıian eserlerle doludur. Ben en azından her yeniliği anlamak içın çaba gösteren sınıftanım, üstelik bunu da eskiyle kanştınp ona eklem- leyerek değil. özerk bir işlemle değer- lendirinm. Hiç kuşkusuz önce gele- neğin içinde yaptığım uzun bir araş- tırmadan sonra. Her iyi yeniliği des- tekliyorum, mükemmellığe vannca- ya kadar da ardını bırakmıyorum. Ne- den böyle bir not koyma gereği duy- dum? Yeni olana karşı övgü eğilimi, eski olana karşı da yergi eğilimi faz- ladır. İşte denge kavramını bu- rada gözetmekten yanayım. Ye- ni ya da eski, benim gözümü ka- maştıran mükemmelliktir. 'Bu estetik denge, sanat namusuduı" - "Komplekssiz 'aydın', itiraf- lan ve özeleştirileriyle döşenmiş biryoldan yanna ulaşabılir" gö- rüşü de size ait Son elü yüına ta- nıklık ettiğiniz edebiyatımızda yönlendirici, 'mısyoner' künliği- nizle bir işlev üstlendiniz. Geriye dönüp baktığınızda eksik ya da yanlış değeriendirme yaptığınızı hiç düşündünüz mü? Yargılannızda değişim oJdu mu? HIZLAN- Yaşamım boyunca hep eksıklenmı. yanlışlanmı düşündüm. Iş yapan bırinin yürüdüğü yol, başa- nlar kadar hatalarla doludur. Dün yaz- dığım yazıyı bugün beğenmem. Bu da zaman zaman mutluluk verir bana de- mek kı diye düşünürüm, bugün bilgi dağarcığım artmış, dünkü yazımda- ki eksiklikleri görüyorum. Yazılanma hayran olmadım, en tehlıkeli narsisizm edebı olandır. Yazdıklanmın altında tanh bulursunuz. amacım okurumun bendekı gerilemeyi ya da ilerlemeyi kronolojik bıçimde izleyebilmesidir. Yönlendırici sözünü biraz açalım mı? Böyle büyük ıddialardan hep kaçtım, çünkü yazı öyle bır nesnedir ki, biraz sonra kendıniz de bu iltifatlara inanır- sınız, daha beteri, başkalannı da inan- dırmaya kalkışırsınız. Yönlendınci olmaktan çok, okur- lara edebiyat, sanat alanında yön ko- nusunda yardımcı oldum. Bilgılerimi aktardım. Güzele, estetik olana yönelt- tim; bulabıldiğim, keşfedebildiğım, tadabildiğim güzellikleri onlarla bö- Doğan Hızlan, tek gücünün insanlan, sanata gereksinim duymalan konusunda ikna ermek olduğunu söylüyor. lüşmekten haz duydum. Misyonerlige gelince. Inanın bura- da belli bir oranda alçakgönüllülüğü elden bırakacağım. Çünkü mısyoner- likte bir böbürlenme yoktur. Inandı- ğını başkalanna aşılama aşkı, tutku- su, cezbesi vardır. içinde acaba zor- lamadan söz edebılır miyiz? Gönül- lü zorlama. Inanmışsınız ona, bir ömür adamışsınız, ta\ iz veremezsınız, ödü- nün zerresine tahammül edemezsi- niz. Çünkü o zaman güzel, iyi sanat eserine ihanet etmiş olurum. Ben ede- biyat, sanat alanında; güzel, iyi ese- re, eserin sahibine hainlik yapmadım. Her misyoner gibi, zaman zaman ki- şisel kızgınlıklanmı, dargınlıklanmı yok saydım. Çünkü edebıyatın, sana- tın yücelmesini düşününce, onlann geçiciliği gülünç geldi. kadar yazıldı ki, şiirini yazmak bana düştü. Eşitçilik, edebi hak bilırlılik saplantısı, kendi kendime bu sorula- rı sormamın nedeni. Bana. niçin onu yazmadınız, sorusu yöneltilince. içi- mi bir iyimserlik kaplıyor. Demek ki okurum, bu şairi, yazan da benden okumak istiyor diye düşünüyo- rum. Yargılanmda, yaklaşımımda. de- ğişim oldu mu? Elbette. 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar, eleştirilerimiz- de ölçütler, edebiyat tarihinden, ede- bî metinlerden yararlanarak oluşturul- muştu. Belki kuşak olarak toplumcu açıdan da bakmayı da ondan sonra önemsedik. Kuşağım, estetiğin siya- sal yanına da eğildi. Kısacası ürünle- rimizin edebi sterillikten kurtulması- nı sağladı. - 'Yok etmenin kolaylığına sığınmak verilmiş köşelerin, emanet edilmiş sorumluluğunu unutmam. Rehberlik sözüne gelince, ben edilgin bir okur için yazmıyorum, birlikte bir analizı üstlenıyoruz. Okuruma buyurmam, onun da ölçütlerine, beğenilerine say- gılıyımdır. Bakın şımdi e.mail denen bir iletişim aracı var. Anında her ya- zınızaokurtepkisınj alıyorsunuz. Şim- diye kadar okuduğum polemiklerden belleğimde tek bilgı kınntısı kalma- dı. Polemiğin hırçın üslubu benden uzaktır. Hırçınlığın ürünü yazılar be- ni irkiltir. Muhalif olmaya gelince... Haya- tımda bır çok şeye muhalifimdir. Güç beğenirim. güç kabul ederim. ınce eleyip sık dokurum. O zaman muha- lif kaldığım şeyı yok sayıyorum. Bel- ki biraz daha içe kapanık ama miza- * en en sonunda her hayatın sanatı arayacağını, bulacağını biîiyorum. Hayatın içinde sanat yoksa, hayat bir gün çekilmez bir yük olur. O günler geldi bile. Festivaller, çok satan kitapîar, özel konulara ilgi. Bunlar iyi işaretler. Eğer bu estetik savaşı kazanamazsak, abartmıyorum, Türkiye içte ve dışta estetik itibannı kaybeder.' Eksiklerim öylesme çok ki... Yaşa- yan, okuyan biri kendini özeleştiri cenderesine sokarsa bunlan farkeder. Ben eksikliklerimi görürüm, yakın dostlanm, çalışma arkadaşlanm da bunu daha iyi görebilmem konusun- da yardım ederler. Fazlalarım varsa on- lann ortaya çıkmasını, benim hak- kımda yazanlara, okurlanmın ilgisi- ne bırakıyorum. Çünkü ben hayatım boyunca iltifatlardan şüphelendim, eleştirilerde gerçekiık payı aradım. Marjinalliği edebiyatta yaşarım. hayatımda değil' Türk şiinnde, bazı şairler üzerine ya- zamadığım için çok üzüldüm. bunlar- dan biri Ahmet Hamdi Tanpınar'dır Neden derseniz, romancıhğı için o yerine var etmenin zorluğunu' seçe- rek, sevdirmeyi, rehber olmavı, yeğli- yorsunuz. Dengeyi hep gözetmek ye- rine muhalif ya da marjinal olmayı dûşündüğünüz hiçbir an olmadı mı? HIZLAN - Çokgen bir soru. Biraz parçalayarakcevaplayacağım. Denge- yi, estetik denge olarak algılamanızı rica ederim. Çünkü dengeye, küçüm- seyici bir kavram olarak bakılıyor. Buna karşıyım. Sanat, edebiyat eser- leri arasmda estetik bir dengeyi kur- mak, bir eleştirmenin asal işlevlerin- den biri. Hele benim gibi Türkiye'nin en çok satan gazetesinde kültür, sa- nat yazıyorsanız, bu dengeyi bir sa- nat namusu, yazarlık ahlâkı olarak anımsamanız gerekir. Çünkü dar zevk- ler ülkesinde bencil bir gezi, okuru- mu da kendimi de kısıtlamaktır. Size cıma uygun bir tavır. Marjinal sözü- nü estetik, edebi anlamda algılıyo- rum. Bu tür eserlere yaklaşımımı bi- lirsiniz. Marjinal edebiyatın, kişilerin önemi, rengi gereklidir. Ben olma- dım. olamadım. Ben marjinalliği ede- biyatta yaşanm, hayatımda değil. Mu- halif sözünü geniş anlama taşırsanız, sanata. edebiyata muhalif her şeye, her tavra muhalifim. -Kültürsanat dünyamızın 'tam za- manlı Mavi Berelisi, yarı zamanlı mi1itan'ı olaraktanımlıyorsunuz ken- dinizi. Bunun daha çok gazete yazüa- nnıza yansıdığını vurguluyorsunuz. Güncel olanda gündemi nasıl yaran- yor ve farklı boyut geriri>orsunuz? HIZLAN-Beni sıkıştıran sorular- dan sonra birparça soluk alacağım bir soru. Güncel olanı yazmanın bir teh- Iikesinden hep kaçınınm. Yüzeysel yargılarla, gündemi yakalayacağım kaygısıyla, yüzeyde kalmaktan. Oy- sa her güncelin derinine indığinizde, günceli kalıcı kılma olanağı yaratabi- (irsiniz. Günceli mayalandırmazsa- nız sığ bir yazı çıkar ortaya. Ben hep güncele baş vururken şunu düşünü- rüm. Bunu oluşturan nedenleri anla- malıyım. Hiçbir gündem maddesi bir- den o gün o saat oluşmaz. İşte ben olu- şum sürecini yakalamaya çalışınm. O zaman da onu besleyen kaynaklara girmek zorundasınız. Akan suyun kaynağına giderseniz, hem günceli boyutlandınr hem de kaynağa ulaşır- sınız. Gündemi yaratmak sözünü ka- bul edeyim mi? Övünmek gibi olma- sın ama, birçok konuda bunu başara- bildim. Başanmda yazar arkadaşlan- mm, beni destekleyen okurlanmın inanılmaz derecedeki yardımlannı anmalıyım. %\\t esslz bir lllüzyon kutusu - Şürin güzelliği, çağnşım zenginli- ği yaşanunızı nasıl ctkilcdi? HIZLAN- Çocuklukla gençlık ça- ğı arasındaki köprü günlerinde, tem- muz sıcağında Nietzsche okuyan bi- riyim. Tahmin edersiniz ki şiir benim hayatımı yönlendirir. Inanır mısımz, tamamını bir dizeyle geçirdiğim gün- ler vardır. O beni masamdan çeker, bü- yülü bir yolculuğa çıkanr, yüzlerce şa- ire uğratır, sonra da şaşırtıcı bir yere bırakır. Üstelik kısır döngüde debe- lendiğinizde, mutluluktan çıldırdığı- nız anda yoldaşınızdır şiir. Aynca, öyle konsantre bir rürdür ki şiir, faz- lahklardan annmış, en gerekli olanı banndırmıştır. Yani benim gibi mini- malde güzelliği arayanlar için şiir eş- siz bır illüzyon kurusudur. - 20. yıkna ulaşan Hûrriyet Gösteri dergisinin yaşamınızdaid yeri nedir? Bu sürecte gjderek tecimselleşen sanat ortamında bu dergiyi nasıl \~asatnniz? Popüler kültüre neden yüz vermedi- niz? HIZLAN- Bir çocuğun bir baba- nın hayatındaki yeri neyse o desem, yeterince açıklanm değil mi? Küçük bir odada bir dergiyi hazırlamanın he- yecanınından bugüne gelmek. Ben şanslı bir adamım. Tecimselleşen or- tamda benim patronlanmm hepsi sa- nata saygı gösterdiler, bana da sevgi. Derginin ılk sahibi Sedat Simavi'ydi, şimdiki sahibi de Aydın Doğan. Se- dat Simavi müzik dinleyen, sanatı se- ven biriydi.. Aydın Doğan da, edebi- yatı seven, şiirtutkunu biri. O zaman bana da dergiyi çıkarmak düşüyor. Tecimselleşen sanat ortamında böy- le dergilere gereksinim daha fazla. Çünkü gerçek değeri, gerçek sanaü on- lara aktarmak için çaba gösteriyor- sunuz. Sanat ancak bizim gibi dergi- lerde gözükürse yaşama şansı bula- bilir. 'Sanatçıların sesl oldum' - Sanatdünyamızın bir 'kudret sim- san',Gemal Süreya'nuıde>işiy1e'ede- biyatımızın hem anası hem baba- sı' oimak zaman zaman iirkütü- cü gelmedi mi size? Sadece ken- di kuşağınızı değfl, sanaün her ala- nında gençleri de iztemek. geniş bir yeipazededeğeriendimıek,yar- gı\a varmak çabası yonıcu olma- İL.. HIZLAN - Evet bana Hûrriyet Gösteri'nin özel sayısını hatırlat- tımz. Power Broker- Kudret Sim- san. Burada her alandan seçilmiş adlar vardı, beni tek başıma bırak- ruıız. Bu deyimi biraz yumuşata- lım mı? Kendimi savunayım. Bir gazetenin köşesinde yazmak ana ile babayı, yani duyarlik ile mantığı, şefkat ile soğukkanlı bakışı bağdaş- tırma zorunJuluğu getiriyor. Uzun in- celemelerimde, eleştirilerimde belki bu duygudan uzaklaşabildim. Sevgi- li Cemal Sûma'nın yazısında müthiş bir incelik var. Gerçekten sanatı ve sa- natçıyı korumak için çabaladım. Çün- kü bu toplumda en terk edilmiş, en yok sayılmış insanlar, sanatçılar, edebi- yatçılardır. Onlann sesi oldum. -Günümüzde başanlı sanat pazar- lamasıyla 'medyatik yazarlar'ın çok satmasma karşı değüsiniz. Öte yan- dan Ercümend Behzat Lav'ı, Celal Sılay'ı yoğun çahşmalaria genç ku- şaklara taşıyorsunuz. Hâlâ, "Kitaba, edebiyata yeniden itibar kazandıra- cak günlerin geleceğine" inanıyor musunuz? HIZLAN-Inanmakne kelime. Iman ediyorum. Ben en sonunda her haya- tın sanatı arayacağını, bulacağını bi- liyorum. Hayatın içinde sanat yoksa, hayat bir gün çekilmez bir yük olur. O günler geldi bile. Festivaller, çok sa- tan kitaplar, özel konulara ilgi. İyi işaretler. Eğer bu estetik savaşı kaza- namazsak, abartmıyorum, Türkiye iç- te ve dışta estetik itibannı kaybeder. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇl 'Esip Türkler' İküdard; Bulgaristan'da Turklenn hükümete ortak olm. lan sizleri şaşırtmıyor mu? Çok değil, on yıl önce ısimleri değiştirildiği, an; dillerini konuşmalan yasaklandığı için yüz binle cesi ülkemize göç etmek zorunda kalmıştı. O zaman kaçıp gelenler, şımdi geri dönüyoria Ne oldu, ne değişti de, on yıl önce inanılmaz bas kılara uğrayan insanlar şimdi kendi partilerini kuı dular, partamentoya gırdiler ve hukumete orta oldular. 21 Temmuz günkü "Hûrriyet" konuya ilişkin ha berinde, "Türklerin iktıdara gelerek hükümette // bakanlıkkoltuğuna sahip olması, Bulgahstan'd, Türklerin zaferi olarak değerlendirildi" diyordu. Oysa ortada ne Türklerin zaferi, ne de Bulgar lann yenilgisi var. Yaşanan yalnızca demokratik bı gelişme. Son on yıldır dünya değişti, biz yerimizde say dık. Artık ulkelerin saygınlığı demokrasilerinin tam lığıyla ölçülüyor. Demokrasısi tam ülkeler ekono mik gelişmede de ötekilerden çok daha büyül sıçramalar gerçekleştiriyorlar. Bunu anlayan Bulgaristan da geleceğini Avru pa Topluluğu içinde, uygardünyada gördüğündeı kayıtsız koşulsuztam demokrasiyi kabul etti. "Be nim ülkemde nüfusun yüzde onu Türk'tür, Türk lere anadil özgüriüğü, örgütlenme özgüriüğü ve rirsem, ülkemin bütünlüğünü koruyamam" de medi. Tam demokrasi neyse onu uyguladı. Biriiğ tehlikeye düşeceğine demokrasi ile daha da güç lendi. Tam demokrasi ülkelere düzen getiriyor, banş ge tiriyor, hızlı kalkınma getinyor. Bırakın başkalannı Türk işadamlan bile yatınmlannı artık Türkiye'yc değil, Bulgaristan'a yapmayı yeğliyorlar. Neden? Aziz Nesin, 1989'da Bulganstan'daki Türkler üze- nndekı baskılar yoğunlaştığı sırada bır kitap yayım lamıştı: Bulgaristan'da Türkler, Türkiye'de Kürt- ler (Adam Yayınlan). Kitapta belgeleri aktanlan iki ana olaydan ilkin- de Türkiye Yazariar Sendikası'nın Bulgaristan Ya- zartar. Birliği'ne başvurarak Bulgaristan'da Türk- lere yapılan baskılann durdurulması için girişim- de bulunulması ısteniyor ve sonraki gelişmeleı sergileniyordu. Ikinci olayda ise Aziz Nesin, "Kürt sorunu" üs- tüne bir demeci nedeniyle DGM'deki yargılanms sürecini aktanyordu. "Savunma"sı çağdaş de- mokrasi dersiyle sonlanıyordu: "Çağımızda ulusalcılığın ana koşulu, ekonomik çıkar biriiğiyle, msanlann bıriikte yaşama istem- lerine dayanır. Bu da insanın özgüristenci ve gö- nül isteğiyle gerçekleşır. Yasa zoru ya da yasadı- şızortamalaria ulusallığın saptandığı ülkelere çağ- daş ve uygar dünyada artık yer yoktur." Aziz Nesin, o sırada gerçek bir aydın sorumlu- luğu ile hem Bulgaristan'da baskı gören Türklerin haklannı savunuyondu hem de Türkiye'de baskı gö- ren Kürtlerin. Çözümü de aydın öngörüsüyle, her iki ülkede de tam demokraside görüyordu. Aradan on iki yıl geçtı. Bulgaristan tam demok- rasiyi benimsedi. Orada yaşayan Türklerin sorun- lan sona erdi, ülke hızla Avrupa Biriiği ile bütün- leşme sürecine girdi. Türkiye ise on yıldır yerinde sayıyor, bitmeyen bunalımlar içinde. Bakalım demokrasiden korkmamayı ne zaman öğreneceğiz? Nasreddin Hoca Ödüllerî • Kültür Servisi- Karikarürcüler Derneği tarafından düzenlenen 21. Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yanşmasfnda Tonguç Yaşar, Marıusz Stawarski (Polonya), Constantın Ciosu (Romanya), Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Necati Abacı, Zafer Temoçin ve Nurhayat Berker'den oluşan seçici kurul. 62 ülkeden 1150 karikatür sanatçısının göndermiş olduğu 2 bin 450 karikatürü değerlendirdi. Değeriendirme sonunda büyük ödülü Yugoslavya'dan Miograg Velickoviç kazandı. Başan ödüllerini Kore'den In Kyung Ghung, Türkiye 'den Ahmet Öztürklevent, Ukrayna'dan Boydan Sykn ve Yunanistan'dan Bas Mitropoulos'un paylaştığı yanşmada, farklı dallarda özel ödüller de venldi. Watt Disney, Fox'u satın alıyor • NEW YORK(REUTERS) - Walt Disney şirketi, çocuklara yönelik kablolu kanal olan Fox Family Worldwide'ı, News Corp.Ltd'nin sahibi Rupert Murdoch ve Saban Entertainment'ten 3 milyar dolara satın alacağım açıkladı. Bir Disney sözcüsü Fox Family'nin 2.3 milyar dolarlık borcunu da üstleneceklerini belirtti. Stephen King ekranda • Kültür Servisi -Yazdığı 'Cujo', 'Carrie' ve 'Christine' gibi birçok korku kitabına imza atan yazar Stephen King. yeteneğini şimdi bir televizyon kanalında gösterecek. King, 2002- 2003 sezonunda başlayacak olan 'The Kingdom' programıyla bir saat boyunca ABC'de 'prime-time'da hayranlannı ekran başına toplayacak. Lars van Trier'in aynı isimle Danimarka'da yaymlanan kısa dizıleri üzerine kurulacak olan programda, eski bir mezarlık üzerine kurulmuş olan hayaletlerin olduğu bir hastanede geçen ürkütücü ve şaşırtıcı hikâyeler yer alacak. King, daha önce de 'The Stand', 'The Tommyknockers' ve "Storm of the Century' gibi programlarla ekrandaki yerini ahnıştı. Ancak yazar. ilk kez 'The Kingdom' ile •prime-time'a gıriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle