28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ2001 CUMARTE! OLAYJLAK \tj {yOKUSLJiJl. olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Ulus^îstencimizi Göstermek... Aydemir CEYLAN Vaii, ADD A nımsayalım 6 Temmuz 2001 gece yansı ve sa- bahı, başta Başbakan olmak üzere kımi hü- kümet üjeleri, para pi- yasalan ile ılgıli yatı- nmcılar, spekülatörler, IMF ve Dünya Bankası ile görüşmeler yapmakta olan ekonomiden sorumlu DevletBakanı Der- viş'ten gelecek haberlere kilıtlenmıştı. Bırkaç gün öncesinde, Telekom ve Em- lak Bankası'na ilişkin istem ve yaptınm istekJennin yerine getinlmemesıne si- nirlenen, alınan bu iki uluslararası kuru- luş, Türkıye'ye venlmesi lütfedilen 1-2 milyar dolar kredinin (borcun) ertelen- diğini Türk hükümetine teblig etmişti. Ulaştırma Bakanımız da ayaküstü yap- tıgı konuşmada bu erteleme içın "Bfee ne. kendi hilecekleri iştir, oiur böyle şey- ler" diyerek kestirip atmıştı. Oysa o sı- ralarda, bir kasım, bir şubat krizine yol açacak hükümetin ayakta kalmasını zor- laştıracak bu gelişmeleri önlemek, piya- saİarı rahatlatmak için Bakan Derviş ABD'ye uçuyordu. Öyle ya; büyük umut- larla gönderilip ya da getirtilip siyaset dı- Gen. Yön. Kurulu Üyesi şından bakan yapılan, bizim değil ABD'nin, IMF ve Dünya Bankası'nın ya- kından tanıdığı, daha dün bir uluslarara- sı kuruiuş IMF'nin Başkan Yardımcılı- ğı gıbi bir prestıj makamda görev yapan Dervış'in, kredi ertelemelerinden doğan bunahmı birkaç saat içinde çözecegi, hü- kümeti rahatlatacagı kesindi! Avrupa Ku- pası'nı kazanmış GS gibi kendilerini ha- vaalanında karşılayacak, şapkalanmızı havaya atacak, erken seçimı en azından bahara erteleyecektik. Olmadı. olamaz- dı. Hemen herkes "paranındiniinıanıol- madığr atasözünü unutuvermişti. 6 Tem- muz, gün icindeki bu gelişmeler üzeri- ne sayın Başbakan, biraz üzgün, biraz kır- gın "Bize düşen bütün görevleri sada- kaüe yerine getirdigimiz halde IMF ve Dünya Bankası'nın aldığı bu karariar Türkiye'ye \apdmış büyiik haksızhknr" derken Başbakan Yardımcısı Sayın Bah- çeliKınkkale'de, biraz asabi, Türkiye'nin içine düştüğü açmazdan partisinin so- rumlu olmadığını, başta Telekom olmak üzere kimi bakanlık ve kuruluşlara par- tizanca atama yaptıkJanna ilişkin eleşti- rileri yarutlamaya, anlatmaya çalışıyor- du. Onlar bu açıklamalan yaparken pa- ra piyasalan ve borsalar ile ilgili yayın yapan televizyonlann sağ köşelerinde; borsadaki senetlerin değerinin hızla düş- tüğü, gecelik faizlerin yüzde 100'e fır- ladığı,doların 1.330.000 TL. gibi birde- ğere sıçradığı, yani Türk Lirasf nın do- lar karşısında bir milyon üç yüz otuz bin kere değersiz hale geldiği açıkça görü- lüyor, ekonomi tarihimize not düşülü- yordu. Bu hengâme içinde Sağlık Baka- nı Durmtış'un, emrindeki fondan bakan- lık merkez personeline bakan oluru ile ulufe dağıtırgibi ayda 150.000.000 TL. ek ödeme yaptığı, yapmaya devam ede- ceği haberleri medyanın hıç ilgisini çek- medi. Oysa yasalanmıza açıkça aykın bu tasarruf: Türkiye'de yönetimin geldiği konumu göstermesi açısından manşetle- re taşınmalıydı. Neye yananm? Türk Lirasf ndaki de- ğer kaybı nedeniyle turizm cenneti hali- ne gelen ülkemizde dolar açığımızı ka- pamak için didinen, çırpınan yatırımcı- lanmıza, bu sektörde boğaz tokluğuna ça- lışan işçilerimize, turist yazın tadını sa- hillerimizde çıkanrken Anadolu'nun boz- kırlannda bir şinik buğday için ter döken köylülerimize, aylardır kepenklerini in- dirmiş küçük ve orta boy işletmeci ve es- nafimıza, tenceresinde taş kaynatacak duruma gelmiş kadınımıza, yüzde 5'lik zamla enflasyon canavannm ayaklan al- tına atılan karnu emekçilerine, gecenler- de izlemıştım: Akderüz'in açık sulann- da balıkçılanmız 300 ton, ton balığı ya- kalamış, satıp ülkemize 1 milyon dolar kazandırmış, onlara, onlar gibilere, siya- sette hıç yeri olmayan gençlerimize.. Bo- şuna çırpındılar, 6 Temmuz 2001 'de ABD Dolan karşısında bir kez daha ve bir mil- yon üç yüz otuz bin kere fakirleştik, alın- terimiz boşa gitti. Birçok yurtsever ay- dın, bilım adamı aylardır, yıllardır yazı- yor çiziyor: Türkiye kötü yönetiliyor; teslimiyetçi, küreselleşme rüzgârlarma ka- pılmış politikalar ile Türkiye bir yere va- ramaz; IMF'ye, Dünya Bankasf na "eü- ni verirsen kolunu kapbnrsm"; ulusal onurumuzu koruyalım, sorunlanmızın çözümü Kemalizmden, Müdafaa-ı Hu- kuk'tan geçer diye... Batılılaşmak, yani çağdaşlık, yani uygarlık başka, kapılan- mızı uluslararası sermayeye, küreselleş- menin tuzaklanna açmak başka diye... Bunlan savunanlarla alay edildi. Kema- liznı çağ dışı deviet ideolojisi olarak al- gılandı, algılattınlmaya çalışıhyor. Oy- sa; Kemalizm; Anadolu'yu, Anadolu in- sanını devletin merkezine koyan, devle- tin, de\let yönetiminin, ancak onlann gönencı doğnıltusunda anlamlı olacağı- nı öngören bir ulusalcı ideolojı. Ulusla- rarası sermaye ise dünyadaki tüm pazar- lann ele geçirilebılmesi içın ulusalcı dev- iet politikalarının gündemden çtkanlma- smı öncelikli hedefi sayıyor. Türkiye'de ve dünyada gelişmekte olan ülkelerin si- yasal, ekonomik, sosyal \e kültürel ya- şamlannı bu hedef doğrultusunda şekil- lendirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken o ülkelerde kendılerine biat edecek siya- si parti, medya, sendika, dernek ve ora- larda yuvalanmış kimi aymazları bul- makta güçlük de çekmiyor. Bugün Tür- kiye'de yaşadığımız kaosun altında da bu gerçek yatmıyor mu? IMF, Dünya Bankası ve uluslararası sermayeden des- tek ve icazet alacağız diye Atatürk adı- nı ve O'nun ilkelerinı gündemden düşür- menin ulusumuzu nerelere getirdiğini hâlâ göremedık mi? tçimizdeki ve dışı- mızdakı aymazlara karşı direnip, pran- gaları kınp atmak, ulusal ıstencimizi gös- termek için gün bugün değilse ne zaman? Atatürkçülere not: Susma, sustukça sıra sana geldi çooooktannnnn!... Yoksul demeye dilim var- mıyor, en iyisi, geri kalmış!.. Kim bunlar? Asya'nın, Afri- ka'nın, Güney Amerika'nın ül- keleri. Kimi çok daha aşağı düzeyde, kimi biraz daha te- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Demokrasi Bir Lüks mii? kıntılar, acılar, yolsuzluklar, hır- sızlıklar, hortumculuklar! FransaCumhurbaşkanrnın birsö- zü var: "Yoksul ulkeleriçin demokrasi bir lükstür." Adı demokrasi, ama işleyişi tam bir dikta!.. Partiler var, seçimler var, işbaşına gelenlerin dilınde hep "cte- mokrasi" sözü var.. Ama uygulama- sı yok! Olması da söz konusu değil! Halkı aldatmaca!.. Bu gerçeği en ryi bilenler, o ülkelerin politikacılandır. 'Observateur' dergisinde oku- dum. Peru ile Türkiye arasındaki benzerlikler şaşırtıcı.. diyeceğim, ama doğrusu hiç de şaşırtıcı değil! Peru, sekiz yıl Japon asıllı bir cum- hurbaşkanı dönemi yaşadı. Yolsuz- luk, hırsızlık en üst çizgilere ulaştı. En başta cumhurbaşkanı, en büyük soyguncu çıktı! Daha önceki Ispan- yol asıllısı da zaten ülkeyi batık du- ruma getırmışti. Şimdi, Inka soyun- dan gelen biri geldi işbaşına. Bir- kaç yıl geçsin, göreceğiz Inkalının ne yapacağını!.. Peru'yu, tarihini veyaşadıklannı in- celeyen yazar Phillipe Boulet-Ger- court, incelemelerinin sonunda ba- kın hangi sonuca varmış: "Latin Amerika hükümetleri artık şunu anladı ya da anlamaya başla- dı: özelleştırme birmucize değildir! Yabancı sermaye nasıl hızla geli- yorsa, öyle hızla da çekergider. Ge- ri kalmışlığın batağındaki bu ülke- lerancak eğitime, sağlık işlerine ve hukuk devleti olmaya büyük özen gösteririerse gerikalmışlık çıkmazın- dan kendilerini kurtarabilirler." Terorizm, yüksek enflasyon, bir- birini izleyen krizler, bunalımlaıi. De- mokrasinin simgeleri bunlar olmuş Latin Amerika'da... Ama yalnız ora- larda mı? Bizde de durum farklı mı? Nerde demokrasi diye diye, nerde özgürlük diye diye, insan haklan, küreselleşme diye diye biroyun oy- nanıyorsa; IMF'ler, Dünya Bankala- n bir kurtuluş yolu sayılıyorsa, ora- larda belirti bir mutlu azınlık demok- rasinin nimetlerinden bol bol yararlanmaktadır... Bü- yük halk yığınlan ise açlık sı- nınnda yaşama savaşımı vermektedir! Türkiye yıllardır demokra- siyi anyor, özlüyor, konuşu- yor. Ama o çizgiye birtürlü gelemiyor! Demokrasi, biz- de de, tüm azgelişmiş ülkelerdeki gi- bi, belli insanlar arasında bir oyun! Al gülüm ver gülüm oyunu!.. Parti- ler var! Ama hepsinin kuruculan, yö- neticileri belirli çevrelerin insanlan! Hemen hepsi aynı görüşte, aynı çı- kar hesaplan içinde... 1946'dan sonra çok partili düze- ne girdik. Çok parti, ama hepsi bir- birinin benzeri, hepsi halkın değil, ağalann, zenginlerin, büyük toprak sahiplerinin, anamalcılann partisi!.. Ha/ktan yana görünüp halkın çıkar- lannı düşünmemek! Yanm yüzyıkdır, gerçek anlamda bir sol parti iktidara gelebildi mi? Top- lumcu partilerin kaçı kapatıldı, kaçının yöneticileri tutuklandı, hapsedildi, bir düşünün! Tek kanatlı bir kuştu demokrasi oyunu! Hep sağda, hep halkın karşısında, hepağalann-bey- lerin hizmetinde... Chirac boşuna söytememiş: 'Yok- sul ülkelerde demokrasi bir lüks- tür." Yine Bor ve Bor-ç Uzerine Mehmet TABANLIOĞLU Eski Petrol Ofisi Işletmesi Müdürii Belki anımsarsıruz. bu sütunlarda 15 Şu- bat 2001 'de Bor ve Bor-ç konusu işlenmiş- ti. Hemen arkasuıdan devalüasyonJa eko- nomik bunalım tam anlamıyla patlak ver- di. Çözge (çare) olaralt "Ekonomiden so- rumlu bakan formülü" gündeme geldi. Bilindiği üzere de bu iş için Dünya Ban- kası'nın 37 başkan yardımcısından Ke- mal Derviş Türkiye'ye gönderildl Ke- mal Derviş adı ortama o kadar uygun ki hükümet koalisyonunun sol kanadına Mustafa Kemal'ı. sağ kanadına, tarikat adamı demek olan Deniş'i denk düştü. Halka bile öyle sevimli geldi ki Antal- ya'dan bir yaşlı kadına "Allah seni başı- mızdan eksik etmesin" dedirtti. Başbakan Ecevit önceki döneminde "Banş HarekâtT ile Kıbns'ı kıırtarmış- tı. Bugünkü "uhısal program harekâö" ile ekonomimizi dileyelim ki düze çıkart- sın. Bakan Sayın Kemal Derviş'in patronu- nun (Dünya Bankası Başkanı James Wbl- fensohn) ekonomik kurtuluşumuz için öngördüğü 15 yasa çıkanldı. Daha baş- kalan çıkanlmaya çalışılırken bu konu- da bir çözüm önerimiz olacak: 15 Şubat yazımızın sonunda Mirguladığımız ney- di? "Lretnıekten çok hazırahğa. tutum- luluktan çok savıırganlığa alışök." Deviet taşıtlan kullanım sa\"urganlığı- na tutumluiuk önlemleri karan alındı. Buna benzer ne kadar mirasyedi savur- ganhğımız varsa hepsinden vazgeçme- mizı sağlamalıyız. Bunun yaşama nasıl geçirileceği üstünde -her vatandaşın- du- yarh olarak durması gerekli. Yoksa iki üç ay geçince önlemlerin hızı kesilir, eski ha- mam eski tasa döner. Hele hele sanayinin 250 derdine deva bor madeni özelleştırilmeden önce çok dü- şünelim. Madenler yasasının "Madenle- rin aranması ve işletilmesi deviet eliyle >a- pıur" maddesi engeli kaldınlmadan ge- çerli bir formül bulalım. Örneğin: Bor ile borç takas yasası çıksın. Devletçe işletilen dışsatıma sunduğu- muz bor'dan para almayıp borcumuz kar- şılığına sayalım. Yani bor ile borç ödeme yasası!.. Bu, BM'nin (Birieşmış Milletler) "Borç- lan askrya ahn" önerisinden daha ger- çekçi değil mi? - - - . - PENCERE Kriz Bize Ozgii mü, Yoksa Salgın mı?.. Akdizili Kaymakamı Cavit ne yapacağını düşi nüyordu. Sağdan soldan haberiergeJmişti. llçeni çeşitli yörelerinde çocuklar birbiri ardından hasta lanıyorlardı. önce kannları şişiyor, sonra gözleri d şan uğruyor, kulakları uğulduyor, ne yiyor içiyoriaı sa alttan üstten çıkarmaya başlıyorlardı.. Kaymakam merkeze bildirdi: - llçemizin çeşitli yerterinde salgın hastalık saf. tanmıştır, gittikçe yayılan hastalığa bir tanı kona mamıştır; acele doktor, ilaç, hemşire, yardım gör, derilmesi.. Hastalık hastalıktır.. Salgın da salgın... • Son günlerde gazete haberlerine şöyle gözu cuyla bakan biri, Arjantin'in yine ayvayı yediğini se zinleyebilir. Bildiğimiz bir dizi sözcük bu haberlet de uçuşuyor: Kamu borcu, iç borç, dış borç, büi çe açığı, faizler, borsa, bono, devalüasyon, fınan krizi, tahvil, vb... Neymiş?.. Arjantin'de kriz mi varmış?.. Kriz salgın bir hastalığın adı mı?.. Çat orda, çs burda, çat kapının arkasında!.. Asya ülkelerinin ca nına okudu, teker teker hepsini dolaştı, insanlanı bellerini büktü, gözlerinin ferini sildi, ceplerini bo şalttı, hayatlannı söndürdü, cenazelerini kaldırdı. Peki, suç kimde? Krizlerin patlak verdiği ülkelerin tümünde de ül keyi yöneten politikacılaryetersiz, aptal, dangalal« hortumcu, ekonomi bilmez, cahil, küt kafa mı?. Arjantin Ekonomi Bakanı Domingo Cavallo'y bakıyoaım. Pekâlâ bir adam. Fazla zekâsındaı olacak tepesinde saç kalmamış, düzgün giysiler puvanlı kravatıyla doğru dürüst âdeme benziyor. öyleyse neden ülkesinde kriz çıkartıyor? Kasıtlı mı?.. Peki, krizden beli bükülüp canına okunan Rus ya'dan Güney Kore'ye ve Güney Asya'ya düny: haritasına serpilmiş öteki ülkelerdeki yöneticileriı esamisi okunuyor mu? Bunlann kafası çalışmıyo muydu?.. Türkiye'deki krizi bizimkiler mi çıkardılar?. Yoksa bizimkiler de "s/sfem"in kurbanı mı?.. • Akdizili Kaymakamı Cavit bölgesinde olan biten leri yakından izler; orada hastalık, burada hasta lık, şurada hastalık görülmüşse, adı salgındır. Ya küreselleşen küremizde orada kriz, burada kriz şurada kriz patlak verdiği zaman adı nedir? Kriz öyle bir şey ki gelip geçiyor.. Ama delip geçiyor.. Kriz geçiren ülkenin değerleri, "s/sfem"in doru ğundaki gücün eline üç kuruş otuz paraya geçi yor... "Sistem böyle çalışıyor... Kriz Türkiye'ye özgü bir hastalık değil.. Kriz bir saJgın!.. Isteyin yeter. En yakın arkaclaşınızla çok çok ekonomik konuşun! Faturasız Tek Ariadaş tarifesi Özel fiyat: 119.000 TL/dk Üstelik AranBataria avantajı devam ediyor: 55 dakika arananlara 5 dakika hediye Normal konusma ücreti: 475.000 TL/dk Araniatari» AriaMerlüi 444 0111 0555
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle