Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3TEMMUZ2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Altm çıkarmakta kuüamlan siyanür, maddenin ölünt biçimutir! BelkiAzrail'in ta keıtdisidir!
Ahtapotun TürkiyekoluKadın derin gözlerinde Aithra gibi
düşünüyor, Aigeusla geçen günlerini
anımsıyordu. .
O anda başmı sev dıği erkeğin omıız-
lanna koydu ve bır düş kurdu..
. Ocak, şubatvemartaylanydı..
Aıthıopes. Homeros destanlannda.
sık sık adı geçen efsanelik ulustu...
Okeanos kıyılannda kurulmuştu..
Giineşın doğup battığı. uçsuz bucak-
sız birülkeydı..
Tüm kadınların ve erkeklerin yüzü.
güneşe yakın olduklan için esmerleş-
ıniştı..
Genç kadın düşlerinde yazdıklannı
bir beyaz kâğıda taşıdı..
"Kış bitsin istiyorum. Bahar gelsin!
Gclsin ki yenilenevim, ta/elenevim. De-
ri değiştirir gibi ruh değişnreyim. Şu er-
ken kararan hava, şu içimi titreten so-
ğuk, bakışlanmdaki uzaklık. gözlerim-
deki vorgunluk sona ersin!
Sıcak ülkelere göçen kuşlar dönsün
artık. Dönerken bana geri getirsinler ya-
şam sevincinıi. içinıdekiçocuğu. kavbet-
tiğinı aşkı. Bir daha hiç âşık olmayaca-
ğım gibi geliyor! Bu ben değilinı biliyo-
nınt. Hüznümü bile ö/Jedim. Ama içim
öyle boş ki artık hü/ünlenemivorum bi-
le. Ben âşık olıııak istivorum veniden.
Hayal kurnıak. Sabahın vedisinde deli-
ler gibi sev işip. denize bakıp ıslık çal-
mak. hiç bilnıediğim sokaklarda kay-
bolmak. yıldızlara tutunmak. Tek başı-
na dans etmek. çiçekleri sev retmek, te-
lefon çaldtğında ürpermek Birini çok,
ama çok özlemek: Onun beni ö/Jediği-
ni bilmek. Şınıartılmak ve sevilmek.
Yaslanıp hem uyuyabüeceğun, hem ağ-
layabüeceğün bir omuz istiyorum."
Güneşler ülkesl
Kadın, erkeğin ellerinden tuttu...
Pedi ki "Haydi beni güneşler ülke-
sine görtir. Ohmpos tannlan Zeus, Ptt-
seidon ve İristannlannın katıktığışölen-
lerde dolaştır, bana şiirler okıı..."
Erkek gülıimsedı...
Ay doğmuştu denizın üzerınden...
Kadın. bir gece kış ortasında âşık ol-
mak istedıği erkeğı görür gıbı oldu...
Bol paralı erkek, derin denizlerde do-
laşan mercan bakışlı kadını anlayamı-
vordu.. •
Erkek. "Biraz daha şarap ister mi-
sin" diye sorduğunda sadece başmı sal-
lamıştı kad\n...
Bakışlan çok uzak ve buğuluydu...
Ruhuüşüyordu...
Gözleri ıse yanında olmasını istedı-
ği erkeğin armağan ettığı saate takılı
kalmıştı.. Kadın bundan sonra hiç ko-
nuşmadı .
Yanındakı erkek de...
Bahar geldı ve ilkyaz sürgün verdi...
Şımdı bırlıkte İlyada'yı konuşuyor-
lar. yeraltı karanlığının ve yeryüzü ka-
ranlığının ışıklı gök masallannı peş pe-
şeanlatıvorlardı. Masal bıftiğinde bir-
birlerinebaktılar...
Kadın buğulu gözleriyle mutluluğu
yaşıyordu..
Dedi ki "Gel, sana tufan kahrama-
nı Aiotos"u anlatavım, aşkın gücünü. gü-
\enin ne olduğunu ortava koyayun..."
Sonra gözden kayboldu ikısı de...
Ay \ e \ ıldızlar ise olanlann peşıne ta-
kıldı Konya kıyılannda...
Ben ıse Bergama Ovasf nda siyanür-
lii altma karşı dırenen ınsanlann arasın-
davdım...
Can alan kollar
Dünyadaki altın > ataklanna el atan
v e sı> anıir kullanarak altın elde etme
işine girişen bırçok kuruluş çıktı, kısa
zaraanda ortaya Bunlar birbırleriyle
samiaştılar, dolaştılar. dünya altın pi-
\ asalarına egemen oldular!
Bunlar, Siyanürcü Ahtapofun can
alan kollandır!
Siyanür kullanarak altın a\ nştırma-
va"eyanide leach" yöntemı dediler.
"Leach" tngilızce bır sözcüktür ve "Bç"
ola^ak söylenır. Bu yöntem toprağı
"•Inçetmek" gıbi bir şey olmalı! Tür-
ki\e'de kimı çe\ reler "siyaniirlemeyöıı-
teni" olarak adlandınv orlar bu uğursuz
işi •
öldürücü olmalan bakımından tüm
zenrler alt alta vazılsa.. en üstte siya-
nirkalır SıyanürsözcüğüHelendılin-
de bulunan "kyanos'tan türemiştir.
"•kyanos" bır tür "mavi renk" anlamın-
daİır. Koyu. ürkütücü bır mavıdır bu.
<jmv asal olarak si\ anür. CN harfle-
riye ıfade edılır C: karbon, yanı kömü-
riİTelirtir N azottur. Siyanür. karbon
ileazotun bırleşmesinden oluşur. Bir
"iroTdur. Yanı(-)elektrikleyüklüdür.
Oğal olarak kendı başına bulunmaz.
Aıcak (+) yüklü başka bir madde ıle
bikşerek doğada var olur Sıyanürün,
evendekı en hafif madde olan "hidro-
j « " ıle bırleşnıesinden doğan ''hidro-
jci siyanür",U
HCN" gazı, ölümün adı-
dı
4
Sıvanürün. "sodyum" ve "potas-
ywT gıbı maddelerle yaptığı ve birer
hr olan bileşikler "NaCIS ve KCN",
erölümcül katı zehirlerdir.
lavaya kanşmış "hidrojen siya-
nr"ün5ü-10()mılıgramı solunduğun-
dtınsanı derhal öldürür (1). ABD'de i-
dan mahkûmları yıllarca bu sı>anür
gazıylaöldürüldü. II. Dünya Savaşı" nda
canı Hhierın. Yahudıleri siyanür ga-
zıyla öldürdüğü bıliniyor (2).
44
KCN ve NaCN" gibı siyanür tuzla-
n katı halde bulunur. Ağızdan 50-100
mg. alındığında yetışkın bır ınsanı öl-
dürmeye yeter!
Acıbadem kokusu!
Acıbadem ya da taze bademlı kura-
biye kokusundadır "•siyanür" (3). Za-
ten. o çok hoşlanarak yediğimiz badem-
de de çok az mıktarda siyanür vardır.
Kış sonunda zaman zaman görülen gü-
zel havalara aldanıp erken çiçek açan
badem ağaçlannı yanıltan. acaba özün-
de taşıdığı bu siyanür müdür? Doğada
taflan gıbı bazı bitkilerin yapısında da
bulunur.
Solunum. sındirim ya da açık yara
tşte •'siyanür" böyle bir maddedir!
Maddenin ölüm biçimidir! Belkı de Az-
raıl'in ta kendisidir!
Insanlığın taç diye başına koyduğu,
çok değer verdığı "altın" ile zehirlerin
kralı "siyanür" arasmdaki ilişkının ne-
deni, kimılennın doymak bilmeyen al-
tın tutkusudur!
"\\tancikar", "Amn ekleet"! A.tnane
pahasına.'
Daha iyi, daha sağlıklı. daha özgür
yaşamaktan başka hiçbir şey olmama-
sı gereken zengınliğin bedeli "ölüm"
değildir! Işte altın ve siyanürün y oldaş-
lığı böyle başladı' Siyanür kullanarak
altını topraktan aynştırmak hem ucuz-
duhemdekolay! 19 yüzyılın sonlann-
da A\ustralya ve G. Afrika'da ilk kez
denendı Sonuç başanlıydı.
"Ahın arayıcıian" si> anürü se\ di! Bu
vöntem kısa zamanda beninısendi \e
lanılan. çağı geçmış bır yöntemde ge-
çıci birbirlikteliktir! Siyanürlü altın. bu
tür madencilıkten kuşku duyan Türk
insanının endişelerini anlatmak ıçin
> aptığı bir vakıştırmadır.
Halk her zaman kendi tanımlannı.
kendt söylencelerinı, kendi mitolojısı-
nı oluşturur! Kendılerinı dünyanın sa-
hıbı sanan Siyanürcü Ahtapot. elbette
bunu anla\amaz!
Siyanürcü şirket
Bugün Türkive'de en tanınan, etkin-
likleri en çok tartışılan siyanürcü şirket
Eurogold'dur Eurogold, bileşik bir söz-
cüktür. "Avrupa Altmı" anlamına gelir.
Cîüney yanmküreden kuzeye gelen
sıyanürcülerin, kendilerine G. Afri-
ka'yı, A\Tistralya"yı ana üs seçmış şir-
ketlerin Türkiye'ye gınşte kendilerinı
Hikmet ÇETİNKAYA yazdı
TROYA'dan
İYONYA'ya
Çizgilen Semih POROY
/
nsanlığm taç diye başma
koyduğu, çok değer verdiği
"altın" ile zehirlerin kralı
"siyanür" arasındaki ilişkinin nedeni,
kimilerinin doymak bilmeyen altm
tutkusudur! Daha iyi, daha sağlıklı,
daha özgür yaşamaktan başka hiçbir
şey olmaması gereken zenginliğin
bedeli "ölüm" değildir!
yoluyla insan bedenine giren siyanür.
insanı oluşturan hücrelere hızla ulaşır.
Hücrede, insanı yaşatan "oksijen"ı yu-
tar, oksijensiz kalan insan kısa zaman-
da ölür. Siyanür için ana hedef bölgesı
"beym"dır(4).
Siyanür insan bedeninde o kadar hız-
la etki göstermektedır kı. ölümden he-
men sonra. ölüm tanısının (teşhisinin)
konması çok ender rastlanan bir olay-
dır (5). Yani ölüm nedenının belırlen-
mesi olanaksızdır. Canlı hücresindeki
oksijenle birleşıp ölüme yol açtıktan
sonra hemen kendını oluşturan "kar-
bon" ve "azot"a aynşır.
Ünlü İngılız kadın yazar Agatha
Christie'nın cinayet romanlannda katil-
ler kurbanlannı, onlara ikram ettikleri
kahvenın içine siyanür tuzu koyarak öl-
dürür (2). Siyanür, katiller için ideal bir
cinayet aracıdır! Ne tanık ne de delil
bırakır! Ölüm durumunda hemen otop-
si yapılmadıkça siyanürün yol açtığı
ölümün nedeni anlaşılamaz!
yaygınlaştı. Altına çok düşkündü, on-
dan a\ nlamı> ordu ölüm! "Siyanür kul-
lanarak. deniz suyundaki eser miktar-
da altın bile aynşnnlabilirdi!" Çevre-
kimyasıbilıminikuranProf Friedhelm
Korte. böyle diyordıı!
Siyanürlü altın deyişi
Türkiye'de "siyanürlü alün madenci-
liği" söz konusu olunca. "cyanide le-
ach", "siyanürleme" gibi sö\lenmesi
zor sözcüklere ıtıbar etmedi, Türk köy-
lüsü. Bu işe. "siyanürlü ahın" dedi. çık-
tı ışın ıçinden!
Güzel yurdumuzda "siyanürlü ma-
denciliğin" lobicıliğini \apan bir kuru-
luşun yönetıcısi Prof. G. Önal haklı
olarak "siyanürlü altuı"ın bılımsel bir
tenm olmadığını behrtır (6).
Gerçekten de "siyanürlü altın" bır
halk deyişinden başka bır tanım değil-
di! Altın ıle siyanürün yoldaşlığı, altın
elde etme sürecinde, günümüzde kul-
Avrupalı göstermek istemelerinin bir
amacı olmalıdır. Bir kez Türkiye Avru-
pa'ya hayTandır. Türk ilgililertarihe ve
coğraty aya bakmayı unutup >üz elli yıl-
dan beri Av rupalı olmaya uğraşmakta-
dır. Avrupa"dan her gelen doğrudur!
Üstelık sıvanürcüler Türkiye"de bir
zamanlar pek tartışılan. şımdi yolu göz-
lenen. ama aynı zamanda çok ürkek
olan "yabanasermaye" getirmektedır-
ler. Onlar dünyayı siyanür ve ağır me-
tallerle rezil etmiş olsalar bile, Avru-
pa'dan Türkiye'ye hiç kötü bır şey ge-
lir mi? Hadi Amenka olsa neyse!!! Af-
rika ise açlıktan ölenlenn ve glu glu
dansı vapanlann anakarasıdırü!
Onun ıçin, Avrupa sözcüğü içerme-
yen bir yabancı şirket adı ürküntü ve-
rebilir! Bu nedenle Av rupa ile başlayan
siyanürcü şirket adı doğru bir seçimdır!
Ya "gold"a ne demeîı! Altın deyince
Türk insanının gözleri açılır. Gelinlenn
gerdanlan. damatlann parmaklan al-
tınla süslü değıl midir? En ücra köyler-
de bile yastık altında üç beş san lira bu-
lunmaz mı?
Altın Anadolu "da bir güven öğesıdır.
Kann doyuran başaklar gibi, olgunluk
ve sıcaklık veren yaz mevsimı gıbı sa-
rıdır. "O", bir varsıllık simgesidir. Al-
tını olan zengindir. Kım zengm olmak
istemezki!..
Velhasıl, tüm bu nedenlerden dolayı,
Bergama üzerınden Türkiye'ye giren
siyanürcü şirketlenn ılki, Eurogold adı-
nı almakla isabet etmiştir! Birçok kişi-
nin ve yetkilınin gözlerinin kamaşma-
sı, içuıin ısınması, birden siyanürcü ke-
silmesı belkı bundandır!
Adı Avrupalıdır ama, Eurogold dün-
yanın en ıri zehirci şirketlerinin Türki-
ye'deki en çalışkan uzantısı olacaktır.
Avustralyalılar, G. Afrikahlar, Kanada-
lı görüntüsü ardında Almanlar yeni bir
zehir pazan bulmanın keyfiyle Anado-
lu'ya dalacaklardır. '
Eurogold, Avustralyah Normandy
Poseıdon, Kanadalı Metall Mining
kimlığıyle kurulur. Eurogold'un ilk or-
taklan bunlardır.
Bu bir "joint venture"dır. Çokuluslu
şirketlerin dünyanın bırçok yerinde
güçlerini birleştirerek oluşturduğu bir
yatınm ortaklığıdır "joint venture".
Sıyanürcü Ahtapofun kollan, kimya
madencıliğini genellikle bu ticari yön-
temle uygularlar. Zaman içinde ortak-
lar değişir, artar, azalır. ilk ortağın kim
olduğu, gerçek patronun hangi derin
sularda yaşadığı pek ortaya çıkmaz!
Avrupah kimliğiyle ortaya çıkan Eu-
rogold'un gerçek sahiplerinin, birbiri-
nin içine geçmiş ilişkilerle birbirlerine
bağlı, dünyanın en güçlü şirketleri ol-
duğu çok geçmeden anlaşılacaktır. Bel-
ki de dünyanın sahibidir bunlar!
Siyanürlü altın, aslında Avrupa altı-
nı değil, dünyanın teridir! Bu nedenle
Eurogold, şimdilik yalnızca Türkiye "de
vardır. Siyanürcü Ahtapot'un, Türki-
ye'nın koşullanna uygun bir koludur!
Ortaklan zamanla değişecek, karma-
şıklaşacak, yenilenecektir.
Oyunun kuralı budur!..
(11 Bergama-OvacıkAltm Madenı Çevresel Et-
h Değerlendırme (OAM ÇED) Raporu. Prof.
Orhan L'sluvearkadaşlan, EurogoldAŞ, 1991,
sB-7 12) Sefa Taşhn, Bergama da Sivanürlü
Altm Olavt, s 9 (3) Bergama-OAM ÇEÖ Ra-
poru. s B-15 (4) Bergama-OAM ÇED Rapo-
ru. s.B-2. (5) Bergama-OAMÇEDRaporu, s.B-
lb (6) Henrich Böll Vakfi, Istanbul Konferan-
sı. 1997
Yarın: Bu ÇED de neymiş?
BİR BAKIMA
SERVER TANtLLİ
Gençler Neleri
Okumalı?
Geçen Nisan'da, Izmir'deki TÜYAP Kitap Fu-
arı'nın arkasından, birkaç söyleşi için Bursa'ya
geçmiştim. Uludağ Üniversitesi'ndede, "NasılBir
Eğitim Istiyoruz?" konusunda konuşmuştum.
Söyleşinin sonunda, söz edebiyata da intıkal edın-
ce; özellikle liselerimizde edebiyat derslennın boş-
luğunu, dünya ve Türk edebiyatını yansıtmaktakı
korkunç eksikliğini dile getirmiştim. Fırsat bılip
gençlere sormuştum: "Ömeğin, Sefiller'ı aranız-
dan kaç kişi okumuştur?" Bütün bir salonu dol-
duran öğrenci kitlesi arasında parmak kaldıran
sadece 10-15 kişiydi. Büyük çoğunluk, evrensel
edebiyatın bu dev klasiğinden habersizdi.
Gençken okunması gereken eserler vardır. Kla-
sikler, yani değerierini insanlık çapında ispatla-
mış, uluslar üstü, bir yerde çağlar üstü eserler ba-
şında gelir bunların. Daha lise yıllarında, kültürün
hamuruna onların mayası mutlaka çalınmalıdır.
Edebiyat hocalarına da bu konuda büyük bır uya-
n görevi düşmektedir. Hatta yaz dinlencesı yakla-
şırken, öğretmenler, gençlerin elıne ufak bır lıste
de tutuşturabilirler.
Bizim öğrencıliğimizde öyleydi.
•
Lise yıllanndan şöyle bir liste belleğime takılı
kalmıştır: Platon'un Devlet'ı, Homeros'un llyada
ile Od/ssea'sı, Montaigne'ın Denemeler'\. Sha-
kespeare'in Hamlet'\, Cervantes'in Don Quıjo-
fe'si. Vottaire'ın Candide'\, Jean-Jacques Rous-
seau'nun Toplum Sözleşmesı, Balzac'ın Gonot
Safaa'sı, Stendhal'ın Kırmızı ve Sıyah'\, Victor
Hugo'nun Sefıller't, Emile Zola'nın Germınal'\,
Tolstoy'un Savaş ve Sanş'ı, Turgenyev in Baba-
lar ve Oğullar'i, Dostoyevski'nin Karamazov Kar-
deşler"\y\e Suç ve Ceza'sı. İçinde unuttuklarımla
-taş çatlasa- şöyle 20-25 kitaplık bir liste!
Biz bunlan lise yıllarında okuduk.
Okudukça listemiz daha da genişledi. Sözünü
ettiğim yazarların başka kıtaplan gelıp eklendı ve
başka yazarlar: Maksim Gorki'ler, Andr'e Gi-
de'ler, Anatole France'lar... Ne var ki genışleyen
listeye lise yılları elbette yetmezdi; gençlığimizın
üniversiteye taşan yıllan koştu imdadımıza ve ya-
şamımızın daha sonraki dönemleri...
Ama bir brtmez koşuyu lise başlattı.
Bu, bütün çağdaş kültürlerde böyledır. Benim
de oturup kalkıp lisenin öneminden soz etmemın
hikmetini anlıyorsunuz değıl mi?
Lisedir temelleri atan!
Nereden mi bulurduk kıtaplan?
O yıllar, yanı 4O'lı yıllar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın
Dünya klasiklerini dilimize çevirtip yayınladığı bir
dönemdi. Dahaönce, Remzi Kitabevi "Dünya Mu-
harririerinden Şaheserter" dızisıni başlatmış. sur-
dürüyordu; örneğin John Steinbeck ın Bıtmeyen
Kavga ıle Gazap Üzümleri'ri\ 1948-1949'da o dı-
zıden ve yine lise yıllannda okumuştuk.
50'li yıllarda Varlık Yayınları girdi devreye ve bü-
tün bir çağdaş edebıyatı Türkiyeli okurlann önü-
ne döktü. Sonraki yıllarda başkaları da katıldı ime-
ceye. Şimdi Can Yayınları başta olmak üzere, ken-
dilerini bu hizmete adamış değerli yayıncılar var.
Gençler, yukardakı listede kendi edebıyatımızı
göremediklerini söyleyeceklerdir: Hayır o da var-
dı. Bir Yakup Kadri'nin Vaöan'ını, bir Halide
Edip'in Sinekli Bakkal'\n\, bır Reşat Nuri'nin Ye-
şil Gece'sini, yine edebiyat öğretmenlerimizin uya-
nsıyla okumuştuk.
Sonraki yıllarda, o edebiyat da gelişti, zengin-
leşti: Orhan Kemal'ler. Kemal Tahir'ler, Yaşar
Kemal'ler, Adalet Ağaoğlu'lar ve başkalan girdi lis-
temize. Çok şükür, romanımız evrensel düzeyde-
dir, şiirimize ise diyecek yoktur: Nâzım Hikmet'e,
Melih Cevdet e. Attilâ llhan a...
Hepsı de bızım klasıkleşmiş değerlerimizdir.
Eksiğimiz ise şuradadır: Evrensel edebiyatla ulu-
sal edebiyatın şairlerini ve yazarlarını, daha eğitim
yıllannda gençlerimize tanıtıp tattıramıyoruz. Da-
ha korkuncu. edebiyat dersleri, okullarımızda,
gençleri edebiyattan soğutup tiksindirecek bir ıçe-
riktedir. Öyle olunca da. gençlerin edebiyat mera-
kı ve sevgisi yönlendirilemiyor. Boşluğu da bır yer-
de pıyasa doldurmaya kalkıyor: Onun ölçütleri, o-
nun değerleri, onun yazarları...
Yollan açmak, biraz da gençlere düşüyor.
Güzel okumalar dileyerek...
Ekoturizme pay ayrılmıyor
Turizm kartı
yanlış oynanıyor
ANTALYA (AA) -
Türkiye'nin. mılli park-
lar ve doğal güzellikler
yönünden zengın bir
ülke olmasına karşın.
"Ekoturizm'' etkinlik-
lerinden yeterince pay
alamadığı bildirildi.
Akdenız Üniversite-
si Çevre Sorunlan
Araştırma ve Uygula-
ma Merkezi Müdürii
Prof. Dr. Tuncay Neyiş-
çi, dünyada turizm an-
layışının değişmeye
başladığını ve "kentsel
turizm" faaliyetlerinin
yerini, "ekoturizm" et-
kınliklerinın aldığını
söyledi. Prof.Dr. Ne-
yışçi, "ekoturizm" ya-
pan ülkelerin, dünya tu-
rizm pastasından aldığı
payın son birkaç yılda
yüzde 19.5'ten. yüzde
30.5 "e yükseldiğine
işaret etti.
"Kentselturizm" ya-
pan ülkelere giden tu-
ristlerin oranı ve bu ül-
kelerin turizm gelirle-
rinin düştüğünü belir-
ten Neyişçi, sözlerini
şöyle sürdürdü: "Tür-
kive, 1988 yılına kadar
ekoturizm yaparak ka-
litcli turisti ağjriamıştır.
Ancak. 1988 yılından
sonra, Türk turizmi
kabuk değiştirerek otei
turizmciliğine soyun-
muşrur. Ekoturizm
yapması gerekirken,
turizm kartını yanlış
ov nay arak otel turizm-
ciliği yapmışörr
Bu alandakı istatis-
tiklere göre turistlerin
yüzde 50'sinin gittikk-
ri ülkekrde milli park-
ları ziyaret ettiklerini
ifade eden Neyişçi,
"ABD'deki milh" park-
lan yılda 400 nıihon ki-
şi geziyor. Hem yabancı
turistler hem de
ABDIiler milli parkla-
ra bü\ük ilgi gösteriyor
ve devamlı gidiyorlar"
dedi.
Türkiye"deki 32 milli
parkı gezen turistin ye-
tersiz olduğunu belirten
Neyişçi, bunun, milli
parklardan "turizm
ürünü" olarak yararla-
nılmamasından kay-
naklandığını bildirdi.