22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3TEMMUZ2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA DIZI Altm çıkarmakta kuüamlan siyanür, maddenin ölünt biçimutir! BelkiAzrail'in ta keıtdisidir! Ahtapotun TürkiyekoluKadın derin gözlerinde Aithra gibi düşünüyor, Aigeusla geçen günlerini anımsıyordu. . O anda başmı sev dıği erkeğin omıız- lanna koydu ve bır düş kurdu.. . Ocak, şubatvemartaylanydı.. Aıthıopes. Homeros destanlannda. sık sık adı geçen efsanelik ulustu... Okeanos kıyılannda kurulmuştu.. Giineşın doğup battığı. uçsuz bucak- sız birülkeydı.. Tüm kadınların ve erkeklerin yüzü. güneşe yakın olduklan için esmerleş- ıniştı.. Genç kadın düşlerinde yazdıklannı bir beyaz kâğıda taşıdı.. "Kış bitsin istiyorum. Bahar gelsin! Gclsin ki yenilenevim, ta/elenevim. De- ri değiştirir gibi ruh değişnreyim. Şu er- ken kararan hava, şu içimi titreten so- ğuk, bakışlanmdaki uzaklık. gözlerim- deki vorgunluk sona ersin! Sıcak ülkelere göçen kuşlar dönsün artık. Dönerken bana geri getirsinler ya- şam sevincinıi. içinıdekiçocuğu. kavbet- tiğinı aşkı. Bir daha hiç âşık olmayaca- ğım gibi geliyor! Bu ben değilinı biliyo- nınt. Hüznümü bile ö/Jedim. Ama içim öyle boş ki artık hü/ünlenemivorum bi- le. Ben âşık olıııak istivorum veniden. Hayal kurnıak. Sabahın vedisinde deli- ler gibi sev işip. denize bakıp ıslık çal- mak. hiç bilnıediğim sokaklarda kay- bolmak. yıldızlara tutunmak. Tek başı- na dans etmek. çiçekleri sev retmek, te- lefon çaldtğında ürpermek Birini çok, ama çok özlemek: Onun beni ö/Jediği- ni bilmek. Şınıartılmak ve sevilmek. Yaslanıp hem uyuyabüeceğun, hem ağ- layabüeceğün bir omuz istiyorum." Güneşler ülkesl Kadın, erkeğin ellerinden tuttu... Pedi ki "Haydi beni güneşler ülke- sine görtir. Ohmpos tannlan Zeus, Ptt- seidon ve İristannlannın katıktığışölen- lerde dolaştır, bana şiirler okıı..." Erkek gülıimsedı... Ay doğmuştu denizın üzerınden... Kadın. bir gece kış ortasında âşık ol- mak istedıği erkeğı görür gıbı oldu... Bol paralı erkek, derin denizlerde do- laşan mercan bakışlı kadını anlayamı- vordu.. • Erkek. "Biraz daha şarap ister mi- sin" diye sorduğunda sadece başmı sal- lamıştı kad\n... Bakışlan çok uzak ve buğuluydu... Ruhuüşüyordu... Gözleri ıse yanında olmasını istedı- ği erkeğin armağan ettığı saate takılı kalmıştı.. Kadın bundan sonra hiç ko- nuşmadı . Yanındakı erkek de... Bahar geldı ve ilkyaz sürgün verdi... Şımdı bırlıkte İlyada'yı konuşuyor- lar. yeraltı karanlığının ve yeryüzü ka- ranlığının ışıklı gök masallannı peş pe- şeanlatıvorlardı. Masal bıftiğinde bir- birlerinebaktılar... Kadın buğulu gözleriyle mutluluğu yaşıyordu.. Dedi ki "Gel, sana tufan kahrama- nı Aiotos"u anlatavım, aşkın gücünü. gü- \enin ne olduğunu ortava koyayun..." Sonra gözden kayboldu ikısı de... Ay \ e \ ıldızlar ise olanlann peşıne ta- kıldı Konya kıyılannda... Ben ıse Bergama Ovasf nda siyanür- lii altma karşı dırenen ınsanlann arasın- davdım... Can alan kollar Dünyadaki altın > ataklanna el atan v e sı> anıir kullanarak altın elde etme işine girişen bırçok kuruluş çıktı, kısa zaraanda ortaya Bunlar birbırleriyle samiaştılar, dolaştılar. dünya altın pi- \ asalarına egemen oldular! Bunlar, Siyanürcü Ahtapofun can alan kollandır! Siyanür kullanarak altın a\ nştırma- va"eyanide leach" yöntemı dediler. "Leach" tngilızce bır sözcüktür ve "Bç" ola^ak söylenır. Bu yöntem toprağı "•Inçetmek" gıbi bir şey olmalı! Tür- ki\e'de kimı çe\ reler "siyaniirlemeyöıı- teni" olarak adlandınv orlar bu uğursuz işi • öldürücü olmalan bakımından tüm zenrler alt alta vazılsa.. en üstte siya- nirkalır SıyanürsözcüğüHelendılin- de bulunan "kyanos'tan türemiştir. "•kyanos" bır tür "mavi renk" anlamın- daİır. Koyu. ürkütücü bır mavıdır bu. <jmv asal olarak si\ anür. CN harfle- riye ıfade edılır C: karbon, yanı kömü- riİTelirtir N azottur. Siyanür. karbon ileazotun bırleşmesinden oluşur. Bir "iroTdur. Yanı(-)elektrikleyüklüdür. Oğal olarak kendı başına bulunmaz. Aıcak (+) yüklü başka bir madde ıle bikşerek doğada var olur Sıyanürün, evendekı en hafif madde olan "hidro- j « " ıle bırleşnıesinden doğan ''hidro- jci siyanür",U HCN" gazı, ölümün adı- dı 4 Sıvanürün. "sodyum" ve "potas- ywT gıbı maddelerle yaptığı ve birer hr olan bileşikler "NaCIS ve KCN", erölümcül katı zehirlerdir. lavaya kanşmış "hidrojen siya- nr"ün5ü-10()mılıgramı solunduğun- dtınsanı derhal öldürür (1). ABD'de i- dan mahkûmları yıllarca bu sı>anür gazıylaöldürüldü. II. Dünya Savaşı" nda canı Hhierın. Yahudıleri siyanür ga- zıyla öldürdüğü bıliniyor (2). 44 KCN ve NaCN" gibı siyanür tuzla- n katı halde bulunur. Ağızdan 50-100 mg. alındığında yetışkın bır ınsanı öl- dürmeye yeter! Acıbadem kokusu! Acıbadem ya da taze bademlı kura- biye kokusundadır "•siyanür" (3). Za- ten. o çok hoşlanarak yediğimiz badem- de de çok az mıktarda siyanür vardır. Kış sonunda zaman zaman görülen gü- zel havalara aldanıp erken çiçek açan badem ağaçlannı yanıltan. acaba özün- de taşıdığı bu siyanür müdür? Doğada taflan gıbı bazı bitkilerin yapısında da bulunur. Solunum. sındirim ya da açık yara tşte •'siyanür" böyle bir maddedir! Maddenin ölüm biçimidir! Belkı de Az- raıl'in ta kendisidir! Insanlığın taç diye başına koyduğu, çok değer verdığı "altın" ile zehirlerin kralı "siyanür" arasmdaki ilişkının ne- deni, kimılennın doymak bilmeyen al- tın tutkusudur! "\\tancikar", "Amn ekleet"! A.tnane pahasına.' Daha iyi, daha sağlıklı. daha özgür yaşamaktan başka hiçbir şey olmama- sı gereken zengınliğin bedeli "ölüm" değildir! Işte altın ve siyanürün y oldaş- lığı böyle başladı' Siyanür kullanarak altını topraktan aynştırmak hem ucuz- duhemdekolay! 19 yüzyılın sonlann- da A\ustralya ve G. Afrika'da ilk kez denendı Sonuç başanlıydı. "Ahın arayıcıian" si> anürü se\ di! Bu vöntem kısa zamanda beninısendi \e lanılan. çağı geçmış bır yöntemde ge- çıci birbirlikteliktir! Siyanürlü altın. bu tür madencilıkten kuşku duyan Türk insanının endişelerini anlatmak ıçin > aptığı bir vakıştırmadır. Halk her zaman kendi tanımlannı. kendt söylencelerinı, kendi mitolojısı- nı oluşturur! Kendılerinı dünyanın sa- hıbı sanan Siyanürcü Ahtapot. elbette bunu anla\amaz! Siyanürcü şirket Bugün Türkive'de en tanınan, etkin- likleri en çok tartışılan siyanürcü şirket Eurogold'dur Eurogold, bileşik bir söz- cüktür. "Avrupa Altmı" anlamına gelir. Cîüney yanmküreden kuzeye gelen sıyanürcülerin, kendilerine G. Afri- ka'yı, A\Tistralya"yı ana üs seçmış şir- ketlerin Türkiye'ye gınşte kendilerinı Hikmet ÇETİNKAYA yazdı TROYA'dan İYONYA'ya Çizgilen Semih POROY / nsanlığm taç diye başma koyduğu, çok değer verdiği "altın" ile zehirlerin kralı "siyanür" arasındaki ilişkinin nedeni, kimilerinin doymak bilmeyen altm tutkusudur! Daha iyi, daha sağlıklı, daha özgür yaşamaktan başka hiçbir şey olmaması gereken zenginliğin bedeli "ölüm" değildir! yoluyla insan bedenine giren siyanür. insanı oluşturan hücrelere hızla ulaşır. Hücrede, insanı yaşatan "oksijen"ı yu- tar, oksijensiz kalan insan kısa zaman- da ölür. Siyanür için ana hedef bölgesı "beym"dır(4). Siyanür insan bedeninde o kadar hız- la etki göstermektedır kı. ölümden he- men sonra. ölüm tanısının (teşhisinin) konması çok ender rastlanan bir olay- dır (5). Yani ölüm nedenının belırlen- mesi olanaksızdır. Canlı hücresindeki oksijenle birleşıp ölüme yol açtıktan sonra hemen kendını oluşturan "kar- bon" ve "azot"a aynşır. Ünlü İngılız kadın yazar Agatha Christie'nın cinayet romanlannda katil- ler kurbanlannı, onlara ikram ettikleri kahvenın içine siyanür tuzu koyarak öl- dürür (2). Siyanür, katiller için ideal bir cinayet aracıdır! Ne tanık ne de delil bırakır! Ölüm durumunda hemen otop- si yapılmadıkça siyanürün yol açtığı ölümün nedeni anlaşılamaz! yaygınlaştı. Altına çok düşkündü, on- dan a\ nlamı> ordu ölüm! "Siyanür kul- lanarak. deniz suyundaki eser miktar- da altın bile aynşnnlabilirdi!" Çevre- kimyasıbilıminikuranProf Friedhelm Korte. böyle diyordıı! Siyanürlü altın deyişi Türkiye'de "siyanürlü alün madenci- liği" söz konusu olunca. "cyanide le- ach", "siyanürleme" gibi sö\lenmesi zor sözcüklere ıtıbar etmedi, Türk köy- lüsü. Bu işe. "siyanürlü ahın" dedi. çık- tı ışın ıçinden! Güzel yurdumuzda "siyanürlü ma- denciliğin" lobicıliğini \apan bir kuru- luşun yönetıcısi Prof. G. Önal haklı olarak "siyanürlü altuı"ın bılımsel bir tenm olmadığını behrtır (6). Gerçekten de "siyanürlü altın" bır halk deyişinden başka bır tanım değil- di! Altın ıle siyanürün yoldaşlığı, altın elde etme sürecinde, günümüzde kul- Avrupalı göstermek istemelerinin bir amacı olmalıdır. Bir kez Türkiye Avru- pa'ya hayTandır. Türk ilgililertarihe ve coğraty aya bakmayı unutup >üz elli yıl- dan beri Av rupalı olmaya uğraşmakta- dır. Avrupa"dan her gelen doğrudur! Üstelık sıvanürcüler Türkiye"de bir zamanlar pek tartışılan. şımdi yolu göz- lenen. ama aynı zamanda çok ürkek olan "yabanasermaye" getirmektedır- ler. Onlar dünyayı siyanür ve ağır me- tallerle rezil etmiş olsalar bile, Avru- pa'dan Türkiye'ye hiç kötü bır şey ge- lir mi? Hadi Amenka olsa neyse!!! Af- rika ise açlıktan ölenlenn ve glu glu dansı vapanlann anakarasıdırü! Onun ıçin, Avrupa sözcüğü içerme- yen bir yabancı şirket adı ürküntü ve- rebilir! Bu nedenle Av rupa ile başlayan siyanürcü şirket adı doğru bir seçimdır! Ya "gold"a ne demeîı! Altın deyince Türk insanının gözleri açılır. Gelinlenn gerdanlan. damatlann parmaklan al- tınla süslü değıl midir? En ücra köyler- de bile yastık altında üç beş san lira bu- lunmaz mı? Altın Anadolu "da bir güven öğesıdır. Kann doyuran başaklar gibi, olgunluk ve sıcaklık veren yaz mevsimı gıbı sa- rıdır. "O", bir varsıllık simgesidir. Al- tını olan zengindir. Kım zengm olmak istemezki!.. Velhasıl, tüm bu nedenlerden dolayı, Bergama üzerınden Türkiye'ye giren siyanürcü şirketlenn ılki, Eurogold adı- nı almakla isabet etmiştir! Birçok kişi- nin ve yetkilınin gözlerinin kamaşma- sı, içuıin ısınması, birden siyanürcü ke- silmesı belkı bundandır! Adı Avrupalıdır ama, Eurogold dün- yanın en ıri zehirci şirketlerinin Türki- ye'deki en çalışkan uzantısı olacaktır. Avustralyalılar, G. Afrikahlar, Kanada- lı görüntüsü ardında Almanlar yeni bir zehir pazan bulmanın keyfiyle Anado- lu'ya dalacaklardır. ' Eurogold, Avustralyah Normandy Poseıdon, Kanadalı Metall Mining kimlığıyle kurulur. Eurogold'un ilk or- taklan bunlardır. Bu bir "joint venture"dır. Çokuluslu şirketlerin dünyanın bırçok yerinde güçlerini birleştirerek oluşturduğu bir yatınm ortaklığıdır "joint venture". Sıyanürcü Ahtapofun kollan, kimya madencıliğini genellikle bu ticari yön- temle uygularlar. Zaman içinde ortak- lar değişir, artar, azalır. ilk ortağın kim olduğu, gerçek patronun hangi derin sularda yaşadığı pek ortaya çıkmaz! Avrupah kimliğiyle ortaya çıkan Eu- rogold'un gerçek sahiplerinin, birbiri- nin içine geçmiş ilişkilerle birbirlerine bağlı, dünyanın en güçlü şirketleri ol- duğu çok geçmeden anlaşılacaktır. Bel- ki de dünyanın sahibidir bunlar! Siyanürlü altın, aslında Avrupa altı- nı değil, dünyanın teridir! Bu nedenle Eurogold, şimdilik yalnızca Türkiye "de vardır. Siyanürcü Ahtapot'un, Türki- ye'nın koşullanna uygun bir koludur! Ortaklan zamanla değişecek, karma- şıklaşacak, yenilenecektir. Oyunun kuralı budur!.. (11 Bergama-OvacıkAltm Madenı Çevresel Et- h Değerlendırme (OAM ÇED) Raporu. Prof. Orhan L'sluvearkadaşlan, EurogoldAŞ, 1991, sB-7 12) Sefa Taşhn, Bergama da Sivanürlü Altm Olavt, s 9 (3) Bergama-OAM ÇEÖ Ra- poru. s B-15 (4) Bergama-OAM ÇED Rapo- ru. s.B-2. (5) Bergama-OAMÇEDRaporu, s.B- lb (6) Henrich Böll Vakfi, Istanbul Konferan- sı. 1997 Yarın: Bu ÇED de neymiş? BİR BAKIMA SERVER TANtLLİ Gençler Neleri Okumalı? Geçen Nisan'da, Izmir'deki TÜYAP Kitap Fu- arı'nın arkasından, birkaç söyleşi için Bursa'ya geçmiştim. Uludağ Üniversitesi'ndede, "NasılBir Eğitim Istiyoruz?" konusunda konuşmuştum. Söyleşinin sonunda, söz edebiyata da intıkal edın- ce; özellikle liselerimizde edebiyat derslennın boş- luğunu, dünya ve Türk edebiyatını yansıtmaktakı korkunç eksikliğini dile getirmiştim. Fırsat bılip gençlere sormuştum: "Ömeğin, Sefiller'ı aranız- dan kaç kişi okumuştur?" Bütün bir salonu dol- duran öğrenci kitlesi arasında parmak kaldıran sadece 10-15 kişiydi. Büyük çoğunluk, evrensel edebiyatın bu dev klasiğinden habersizdi. Gençken okunması gereken eserler vardır. Kla- sikler, yani değerierini insanlık çapında ispatla- mış, uluslar üstü, bir yerde çağlar üstü eserler ba- şında gelir bunların. Daha lise yıllarında, kültürün hamuruna onların mayası mutlaka çalınmalıdır. Edebiyat hocalarına da bu konuda büyük bır uya- n görevi düşmektedir. Hatta yaz dinlencesı yakla- şırken, öğretmenler, gençlerin elıne ufak bır lıste de tutuşturabilirler. Bizim öğrencıliğimizde öyleydi. • Lise yıllanndan şöyle bir liste belleğime takılı kalmıştır: Platon'un Devlet'ı, Homeros'un llyada ile Od/ssea'sı, Montaigne'ın Denemeler'\. Sha- kespeare'in Hamlet'\, Cervantes'in Don Quıjo- fe'si. Vottaire'ın Candide'\, Jean-Jacques Rous- seau'nun Toplum Sözleşmesı, Balzac'ın Gonot Safaa'sı, Stendhal'ın Kırmızı ve Sıyah'\, Victor Hugo'nun Sefıller't, Emile Zola'nın Germınal'\, Tolstoy'un Savaş ve Sanş'ı, Turgenyev in Baba- lar ve Oğullar'i, Dostoyevski'nin Karamazov Kar- deşler"\y\e Suç ve Ceza'sı. İçinde unuttuklarımla -taş çatlasa- şöyle 20-25 kitaplık bir liste! Biz bunlan lise yıllarında okuduk. Okudukça listemiz daha da genişledi. Sözünü ettiğim yazarların başka kıtaplan gelıp eklendı ve başka yazarlar: Maksim Gorki'ler, Andr'e Gi- de'ler, Anatole France'lar... Ne var ki genışleyen listeye lise yılları elbette yetmezdi; gençlığimizın üniversiteye taşan yıllan koştu imdadımıza ve ya- şamımızın daha sonraki dönemleri... Ama bir brtmez koşuyu lise başlattı. Bu, bütün çağdaş kültürlerde böyledır. Benim de oturup kalkıp lisenin öneminden soz etmemın hikmetini anlıyorsunuz değıl mi? Lisedir temelleri atan! Nereden mi bulurduk kıtaplan? O yıllar, yanı 4O'lı yıllar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Dünya klasiklerini dilimize çevirtip yayınladığı bir dönemdi. Dahaönce, Remzi Kitabevi "Dünya Mu- harririerinden Şaheserter" dızisıni başlatmış. sur- dürüyordu; örneğin John Steinbeck ın Bıtmeyen Kavga ıle Gazap Üzümleri'ri\ 1948-1949'da o dı- zıden ve yine lise yıllannda okumuştuk. 50'li yıllarda Varlık Yayınları girdi devreye ve bü- tün bir çağdaş edebıyatı Türkiyeli okurlann önü- ne döktü. Sonraki yıllarda başkaları da katıldı ime- ceye. Şimdi Can Yayınları başta olmak üzere, ken- dilerini bu hizmete adamış değerli yayıncılar var. Gençler, yukardakı listede kendi edebıyatımızı göremediklerini söyleyeceklerdir: Hayır o da var- dı. Bir Yakup Kadri'nin Vaöan'ını, bir Halide Edip'in Sinekli Bakkal'\n\, bır Reşat Nuri'nin Ye- şil Gece'sini, yine edebiyat öğretmenlerimizin uya- nsıyla okumuştuk. Sonraki yıllarda, o edebiyat da gelişti, zengin- leşti: Orhan Kemal'ler. Kemal Tahir'ler, Yaşar Kemal'ler, Adalet Ağaoğlu'lar ve başkalan girdi lis- temize. Çok şükür, romanımız evrensel düzeyde- dir, şiirimize ise diyecek yoktur: Nâzım Hikmet'e, Melih Cevdet e. Attilâ llhan a... Hepsı de bızım klasıkleşmiş değerlerimizdir. Eksiğimiz ise şuradadır: Evrensel edebiyatla ulu- sal edebiyatın şairlerini ve yazarlarını, daha eğitim yıllannda gençlerimize tanıtıp tattıramıyoruz. Da- ha korkuncu. edebiyat dersleri, okullarımızda, gençleri edebiyattan soğutup tiksindirecek bir ıçe- riktedir. Öyle olunca da. gençlerin edebiyat mera- kı ve sevgisi yönlendirilemiyor. Boşluğu da bır yer- de pıyasa doldurmaya kalkıyor: Onun ölçütleri, o- nun değerleri, onun yazarları... Yollan açmak, biraz da gençlere düşüyor. Güzel okumalar dileyerek... Ekoturizme pay ayrılmıyor Turizm kartı yanlış oynanıyor ANTALYA (AA) - Türkiye'nin. mılli park- lar ve doğal güzellikler yönünden zengın bir ülke olmasına karşın. "Ekoturizm'' etkinlik- lerinden yeterince pay alamadığı bildirildi. Akdenız Üniversite- si Çevre Sorunlan Araştırma ve Uygula- ma Merkezi Müdürii Prof. Dr. Tuncay Neyiş- çi, dünyada turizm an- layışının değişmeye başladığını ve "kentsel turizm" faaliyetlerinin yerini, "ekoturizm" et- kınliklerinın aldığını söyledi. Prof.Dr. Ne- yışçi, "ekoturizm" ya- pan ülkelerin, dünya tu- rizm pastasından aldığı payın son birkaç yılda yüzde 19.5'ten. yüzde 30.5 "e yükseldiğine işaret etti. "Kentselturizm" ya- pan ülkelere giden tu- ristlerin oranı ve bu ül- kelerin turizm gelirle- rinin düştüğünü belir- ten Neyişçi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tür- kive, 1988 yılına kadar ekoturizm yaparak ka- litcli turisti ağjriamıştır. Ancak. 1988 yılından sonra, Türk turizmi kabuk değiştirerek otei turizmciliğine soyun- muşrur. Ekoturizm yapması gerekirken, turizm kartını yanlış ov nay arak otel turizm- ciliği yapmışörr Bu alandakı istatis- tiklere göre turistlerin yüzde 50'sinin gittikk- ri ülkekrde milli park- ları ziyaret ettiklerini ifade eden Neyişçi, "ABD'deki milh" park- lan yılda 400 nıihon ki- şi geziyor. Hem yabancı turistler hem de ABDIiler milli parkla- ra bü\ük ilgi gösteriyor ve devamlı gidiyorlar" dedi. Türkiye"deki 32 milli parkı gezen turistin ye- tersiz olduğunu belirten Neyişçi, bunun, milli parklardan "turizm ürünü" olarak yararla- nılmamasından kay- naklandığını bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle