Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UIUSIARARASI REKLAMCIUK DERNEĞ
INTERNAT1ONAL
ADVERTISING
ASSOCIAT1ON
Reklam,
ürün ve
hizmetleri tanıtır,
satışlan artırır.
Böylece üretim artar,
insanlar iş bulur.
Reklam olmazsa;
tüketim azalır,
üretim azalır,
işsizlik artar.
İnsanların
işsiz kalmadığı,
üretken
bir ekonomi için:
Reklama devam.
c
:3
ı.
:O
00
C
>M
U
n
o
<u
c
ARADABIR
Prof. Dr. ÇETİN YETKİN
CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2001 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus(f cumhuriyet.com.tr
Ceza Adaleti
H. Basri AKGİRAY Hukukçu
A
nayasamızın 7. madde-
si, 'Yasama yetkisi,
Türkmileti adına. Tür-
IdyeBüyükMiDetMec-
fisTnihdV kuralını koy-
muştur. Bu kuralın do-
ğal sonucu olarak, yüce Meclis'in koy-
duğu yasalann, vekili bulunduğu ulusun
çıkarlannı koruyucu nitelikte olması ge-
relÜr. Oysa, yasama organının kimi üye-
lerinin yasa tekniğini bilmemeleri, kimi-
lerinin kişisel ve partisel amaçlı düşün-
meleri ve çoğu kez, kimi politik oyun-
lann etkisinde kalmalan nedeniyle bir-
çok yasanın ulus ve ülke yarannaters dü-
şen biçimde oluştuğu görûlmektedir.
Şu var ki, yasama organının, anayasa
kurallanna ve ulus yaranna aykın bi-
çimde koyduğu yasa ve kararlann, Ana-
yasa Mahkemesi'nce iptali ya da yeni bir
yasayla yürürlükten kaldınlması olana-
ğı, bu olumsuzluğu büyük ölçüde gide-
rebilmektedir.
Oysa kesinleşmiş bir yargı karannın
neden olacağı bireysel ya da toplumsal
zararların giderilmesi olanağı yoktur.
Anayasamız 9. maddesiyle, yargı er-
kini, yasamada olduğu gibi, Türk ulusu
adtna bağımsız mahkemelerin kullana-
cağını kurallamıştır. Böyle olunca. ulus
adına verilen bir yargı karannın da. ulu-
sun buluncunda (vicdanında) hakça ola-
rak kabul görmesi gerekir. Kesinleşmiş
bir yargı karannın olumsuz sonuçlannı
gidermek olanağı da bulunmadığından,
yargıçlann, ceza adaletinin sağlanmasın-
da çok duyarlı davranmalan zorunluğu
vardır. Hele, bir hukuk adamı olan yar-
gıcın, politik oyunlar içinde bulunmadı-
ğı, kişisel ya da partisel bir çıkan da söz
konusu olamayacağına göre hukuka ve
ulusal bulunca ters düşen karannı bağış-
lamak olanaksızlaşır.
Ne var ki, toplumun, yolsuzluk ve ya-
sa dışı türlü eylemlerle sarsıldığı ortam-
larda, kimi yargı kararlannın kamu bu-
luncunda hakça olarak kabul gördüğü
söylenemez.
Oysa toplumsal sarsıntının önlenme-
si, yasa koyucu kadar ve belki ondan
daha çok, yargıçlanmızın ceza adaleti-
nin sağlanmasında gösterecekleri du-
yarlığa bağlıdır.
Bilindiği gibi, hemen tüm ceza yasa-
lannda suçluya uygulanacak ceza, alt
üst sınır gösterilmek suretiyle saptan-
mıştır. Örneğin, adam öldürmek eylemi-
nin cezası, TCY'nin 448. maddesine gö-
re 24 yıldan 30 yıla kadar ağır hapistir.
Anılan yasanın tüm maddelerinde de
durum böyledir. Bu smırlar içinde uy-
gulanması gereken cezanın saptanması
tamamen yargıcın takdirine bırakılmış-
tır. Ne varki yargıçlanmız, Yargıtay de-
netiminin baskısı altmda kalarak bu ge-
niş takdir yetkilerini kullanmaktan çe-
kinmektedirler.
Bu konuda, Zonguldak Ağır Ceza
Mahkemesi'nce, bir süre önce. sendika
liderlerinden Denizer'in katiline verilen
cezanın yargıçlanmıza örnek olacağını
sanıyorum.
Gerçekten, ben, 31 yıllık meslek ya-
şamımda, üst sınırdan ceza uygulayan bir
arkadaşıma rastlamadım. Bu savım, bir
süre önce arkadaşlarla yapılan bir top-
lantıda bir kez daha doğrulandı. Tümü
emekli yargıçlardan oluşan bir söyleşı
toplantısındaydım. Ülke ve meslek so-
runlan üzerinde söyleşiyor, çözüm yol-
lan anyorduk.
Değerli meslektaşlanm, son yıllarda
olgulanan ve giderek yoğunlaşan yolsuz-
luk, rüşvet ve benzeri suçlann artış ne-
denleri arasında, yasalardaki cezalann
hafif olmasının da etkili olduğunu ileri
sürüyorlardı. Ben bu görüşe katılamadım
ve arkadaşlanma, "YıUarcayargıçhkgö-
revinde bulundunuz, sayısız ceza karar-
lan verdiniz. İçinizde, suçla ügilimadde-
nin tavan cezasını uygulayan oldu nuı?"
bıçımınde bir soru yönelttim. Hiçbiri
"bco uyguladım" dıyemedı.
Bana göre, yargıçlanmızın bu tutum-
lan yüzünden cezanın caydıncı etkisi
azalmakta. suç ve suçluluk giderek art-
maktadır.
Sonuçta. sık sık gazetelerde yer alan
(Beraat gibi karar'... 'Adam öldürme-
nin cezası 2 milyon'... "Ölenin yakınla-
n adliyede olay çıkardf gibi) haberler
kamuoyunu olumsuz etkilemekte ve yar-
gıya güveni sarsmaktadır.
Bu nedenle ceza adaleti, suç ve suç-
lunun tüm yönleriyle irdelenip tartışıla-
rak ve verilecek cezanın caydıncıhk ve
suçlunun yeniden topluma kazandınlma-
sı gibi öğeler göz önüne alınarak oluş-
turulmalıdır. Bu yöntemle alınacak ve do-
yurucu gerekçelerle beslenecek bir ce-
za karannın Yargıtay'ca bozulması ola-
sılığı dabulunmayacaktır. Aslında, Yar-
gıtay'ın bu tutumunu kanıtlayan karar-
lan da yok değildir.
Örneğin, yargıç olarak görev yaptı-
ğım yıllarda, Şapka Öctisası HakkındaKa-
nun'a aykın eylemde bulunmaktan 18 ki-
şiyi, yasada göstenlen cezanın en üst sı-
nın olan 3 ay hafif hapis cezasıyla mah-
kûm etmiştim.
Yüksek Mahkeme (sanıklara, madde-
deki cezanın üst sınınndan ceza uygu-
lanmasını gerektiren doyurucu nedenler
belirtilmeden karar verilmesinin yasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle) kararımı
bozmuşru. Ben, bu şekildebozmayı içi-
me sindiremediğimden, şu gerekçeler-
le karanmda dırendim:
Devrim yasalanna aykın bu gibi ey-
lemlerin yöre halkı arasında giderek ta-
raftar kazandığı, cezalandınlmadığı ya
da hafif cezalarla geçiştirildiği takdirde
çok sakıncalı toplumsal sonuçlar doğu-
rabileceği, özellikle Cumhuriyetimizin
laiklik ilkesini zedeleyeceği ve genç ku-
şak üzerinde caydıncı etki yapması da
düşünülerek cezanın arthnlmasının doğ-
ru olduğu, olayın içinde ve yerinde ya-
şayan ve bu nedenle eylemin toplumsal
sakıncalannı ve yıkımını yüreğinde ve
beyninde duyumsayan yerel yargıç olarak
direnmeye karar verildiği...
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu
karanmı onamışrı.
Bu konuda örnek olan bir olay da Ür-
güp'te olgulandı.
Iİçenin yargıç yardımcısı genç meslek-
taşımın oturduğu ev, giriş kan idi. Bir gece
geç saatlerde, yörenin gençleri, yargıcın
yatak odasının aralık kalan penceresin-
den içeriyi gözetlemışler. Bu eylemin
cezası, TCY'nin 547. maddesine göre 1
günden 15 güne kadar hafif hapisti. Buna
göre sanıklara, 5 gün ya da 1 hafta gibi
bir ceza verilmesi doğal sayılabilirdi.
Ben, toplumda en çok huzur ve güvene
gereksinimi olan yargıcın evinin gözet-
lenmiş olmasını ağırlaştıncı neden kabul
ederek sanıklan, üst sınır olan on beşer
gün hapisle cezalandırdım. Bu karanmı
da Yargıtay onaylamıştı.
Bilinmelidir ki, ceza hukukunun 'sanık
lehine ilkesi' ceza adaletinin oluşmasın-
da her olayda geçerli değildir.
Toplum yaranna ters düşen yasalar
bireyleri yaralar, ama hukuka ve toplum
buluncuna ters düşen yargı kararlan öl-
dürür.
'Ülkemde yargıçlar var' inancıyla
güven içinde yaşayabilmenin dayanağı,
yargıçlann ceza adaletini sağlarken çok
duyarlı davranmalanna bağlıdır.
Aymadık!
E
Anayasalar, genellikle belirtildiği gibi toplumsal uz-
laşmanın temel belgeleridir. Ama bir yandan da, top-
lumu yönlendiricı program maddelerini içerirler, da-
ha başka bir deyişle, toplumsal, siyasal ve ekono-
mik açılardan güdülen amaçlan ortaya koyarak, baş-
ta çıkanlacak yasalann bu amaçlara uygun olması-
nı öngörerek geleceğin biçimlendirilmesi için birçer-
çeve çizerier. Bu açıdan bakıldığında 1982 yılında yü-
rürlüğe giren bugünkü anayasamız, 1982 yılında top-
lumumuzun ulaştığı aşamanın gerisinde kalmış, ge-
leceği biçimlendirme işlevinin bir "geriye dönüş"an-
layışıyla uygulanmasını öngörmüştür. Bu nedenle,
ben de 1982 Anayasası için yapılan halk oylamasın-
da "Hayır" oyu kullanmış olanlardan biriyim. Ne var
ki, o günden bu yana, hele son zamanlarda, toplu-
mumuz ve siyasal yapımız o denli geriletilmiştir ki, bu-
gün 1982 Anayasası'nın kimi maddeleri, "ilerici" ni-
telik taşır bir durum kazanmıştır. Örneğin, ikide bir de-
ğiştirilmesi istenen 24 maddenin laiklikle ilgili son
fıkrasının değiştirilrnemesi için direnmek zorunda
kalmış bulunuyoruz. Öteyandan, bugünkü Meclis'in
çıkardığı yasalan düşündükçe, bu Meclis'in yapaca-
ğı bir anayasa değişikliğinin de aynı çizgilerde ola-
cağı kaygısını taşımamak olanaksızdır. Kaldı ki, ko-
misyondan geten değişiklik metni üzerinde Meciis Ge-
nel Kurulu'nda, milletvekillerinin çoğunluğuna ege-
men olan "zihniyet" doğrultusunda başka değişik-
likler yapılabileceğini düşünmek de gerekir.
Anayasanın 3. maddesinde yapılması düşünülen
değişiklik, bu kaygıların haklılığını kanıtlayan başlı
başına bir olgudur.
3. madde şöyledir
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunlarda
belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millimarşı 'Istiklal Marşı'd/r.
Başkenti Ankara 'dır."
Şimdilik "Dili Türkçedir" hükmü, "Resmidili Türk-
çedir" biçiminde değiştirilmek istenmektedir.
Bu değişiklik, hemen sonraki 4. maddede çok açık
ve kesin olarak "Anayasanın 1. maddesindeki Dev-
tetin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm
ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. mad-
desi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi tek-
lifedilemez" denilmesine karşın yapılmak istenmek-
tedir.
Bu 4. maddede devletimizin dilinin Türkçe olduğu
hükmünün değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesi tek-
Irf edilemeyeceği böylece yazılı olduğu için, madde-
yi değiştirmek isteyenler, bu değişikliği nasıl yapabi-
lecekleri için hukukçulardan yorum isteyeceklermiş.
Eğer, herhangi bir hukukçu, bu açıklık orta yerde du-
rup dururken bu değişikliğin yapılabileceği yönünde
bir görüş bildirirse, Türkçe bilmiyor demektir! Türk
hukukçulannın, Türkçe okuyup yazabilmeleri ve di-
limizi bilmeleri, hukukçu olmalannın önkoşuludur.
Ancak, şunu da düşünmek gerekir ki, "Türkiye
Devleti'nin resmi dili Türkçedir" demek, aynı zaman-
da, "Türkiye Devleti'nin gayri resmi dili" de vardır,
demektir. Bu değişikliği isteyenlerin bu "gayri resmi
d/Hn ne olduğunu ve nerelerde kullanılabiteceğini açık-
lamalan gerekir!..
Aymazlığın daha da büyüğü şudur: Herhangi bir
yorum biçimiyle, 4. maddenin açık hükmüne karşın,
bu madde, önerilen biçimde değiştirilecek olursa ay-
nı yorum biçimi:
1. "DeWef şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkında-
ki hüküm."
2. "Cumhuriyetin nitelikleri" için de geçerli olabi-
lecektir.
Dahası, yine 3 maddede yer alan "Türkiye Devle-
ti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür", "Baş-
kenti Ankara'dır" hükümleri de bu Türkçe bilmeyen
ya da meslek onurlannı hiçe sayan hukukçulann ola-
sı yorumlan sayesinde değişikliğe uğratılabilecektir.
Artık "ayyıldızlı bayrağımız"m da Avrupa Birliği'nin
bayrağı ile değiştirilmesi söz konusu olabilecektir.
Gün, dilimizi, ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez
bütünlüğünü, Cumhuriyetimizin niteliklerini, ay yıl-
dızlı bayrağımızı savunmamızın günüdür.
Ne pahasına olursa olsun sonuna kadar!
Nasıl Bir Sol Parti?
Doç. Dr. Tonguç GORKER
7
Ocak 1999 tanhh Cum-
huriyet, yine bu sayfa-
sında, "Halksoldao>'ve-
recekparti anyor" baş-
Iıklı bir yazım yayım-
lanmıştı. Sol içerikli olduğu sanı-
lan iki partinin başkanlanndan va-
tandaşın umudunu kestiğini, ki-
me oy vereceği konusunda karar-
sız ve çaresiz olduğunu vurgula-
mış, vatandaşa yardımcı olmak ve
sol birleştirilmek isteniyorsa, CHP
ve DSP başkanlannın politikayı
bırakmalan gerektiğini belirtmiş-
tim. Politikada "sol" sözcüğünün
anlamını da açıklamış, Türk solu-
nun Kemalizm olduğunu, ülke-
mizde başkaca gerçek sol bulun-
madığını, o günlere kadar sola oy
vermiş kişilerin Atatürkçüler oldu-
ğunu yazmıştım.
Bu yazımın yayımından kısa sü-
re sonra seçimler yapıldı. Çaresiz
kalan Kemalistler, "kötünün iyisi-
dir" düşüncesiyle bir süredir ikti-
dar ortağı olan DSP'ye oy verdi-
ler ve güçlendiği takdirde Ata-
türk'ün yolunu izleyeceğini umut
ettiler. Atatürkçülenn güvenini yi-
tiren ve oylannı alamayan CHP
lideri Baykal ise partisini barajın
altına düşüren lider olarak bir sü-
re sonra istifa etmek zorunda kal-
dı.
Oysa gerçekten seçenek yoktu.
Seçenek olmadığı için zorunlu ola-
rak taraflardan bırisine yönelen
Atatürkçü oylan boşa gitti. Bek-
lemediği oylan alıp birinci parti
olan DSP. iktidarda daha güçlü ol-
du ama daha başanlı olamadı. Ter-
sine, koalisyonun öteki ortaklan-
na teslim oldu. Partisini parlamen-
to dışına sürüklediği için istifa et-
mek zorunda kalan Baykal ise uzun
olmayan bir süre bekledikten son-
ra, ilk fırsarta yeni bir politik ma-
nevra ile yeniden CHP liderliğini
ele geçirdi.
O günlerden bu yana tek olum-
lu gelişme, sol tanıtımlı bu iki si-
yasal parti başkanının, kişisel ik-
tidarlarını pekiştirmekten başka
hedeflerinin olmadığını. sol ile ve
Atatürkçülükle ilgilerinin bulun-
madığını. ülkenin günden güne
çıkmaza ve seçeneksizliğe sürük-
lendiğini, tüm Atatürkçülerin açık-
ça anlamış olmalarıdır. Çeteler.
soyguncular, \ urguncular, din sa-
tıcılan, ülke yönetiminin vazge-
çilmez dayanaklan olmuşlardır.
Popülist politikalarla bu kesimle-
rin sırtı sıvazlanmakta. yargıya
baskı yapılmakta, yaptınmlar bu
kesimlerin çıkanna düzenlenmek-
tedir; ülkenin varhklan olan kamu
malları haraç mezat satılmakta,
borç üzerine borç bindirerek elde
edılen paralar gene varlıklı kesi-
min yararına sunulmakta, satılan
kamu kurumlannın personeli işsiz
bırakılarak alanları doldurmakta,
dış yardım beklentisi içinde boy-
nu bükük biçare görünümlü dış
politikamız, kurtuluş savaşçılan-
nın kazandırdığı başı dik onurlu
Türkiye'nin saygınlığını zedele-
mektedir. Ülkemize dış yardım
şöyle dursun, yalnızca hem de fa-
iziyle borç verme karşılığında ül-
kemizden toprak talep ediunekte-
dir.
Ülkemizi Türk gençliğine ema-
net eden ulu önder Atatürk'ün yo-
lunu izleyecek yeni bir siyasal par-
tiye ivedi olarak gereksinim bulun-
maktadır. Bu yolda ilk adımı atan-
lar, Atatürkçü Düşünce Derne-
ği'nin üyeleri olmuştur. Girişim
yerinde ve iyi niyetlidir, ancak bu
yolda özen gösterilmesi gereken
bazı koşullar vardır. Öncelikle ye-
ni siyasal partinin bugünkü kısır
döngüyü yinelemeyecek bir dina-
mik yapıyı benimsemesi zorunlu-
dur. Demokrasi adı altında bir ye-
rine altı padişahlı bir siyasal ortam-
dan hızla uzaklaşılmahdır. Yeni
siyasal partinin ilk önemli adımı,
parti yönetiminin her seçim dö-
neminde, parti genel başkaranın de-
ğışeceği ilkesinin tüzüğe konul-
masıdır. Hazırlıklannı sayın Prof.
Münıtaz So>sal ve sayın Prof. Si-
na Akşin'in zaman zaman açıkla-
dıkları yeni sol partinin, bu konu-
da benzer yaklaşım içinde olduğu
belirlenmiştir.
Açıklanan temel ilkelerde, aydın-
lanma de\Tİminin yeniden başla-
yacağı, dış ilişkilerde onurlu po-
litika izleneceği, kamu mallannı
zimmete geçirme suçlannın za-
man aşımı dışına çıkanlacağı, sağ-
lık ve eğitim hizmetlerinin tüm
vatandaşlara eşit ve ücretsiz veri-
leceği. eğitim dilinin Türkçe ola-
cağı. toplu taşımacılığa öncelik
verileceği gibi bölümler, iyi bir
hazırlık yapıldığı izlenimini ver-
mektedir. Ancak günümüze kadar
hiçbir siyasal partinin gündeme
getirmediği milletvekili özlük hak-
lanndan söz edilmemiş olması, bir
ekşiklik gibi görünmektedir.
Öncelikle milletvekillerinin do-
kunulmazlıklanmn gerekçesi açık
olarak belirlenmeli ve bu gerekçe-
nin dışuıda kalan dokunulmazlık-
lar tüm olarak kaldınlmahdır. lc-
ra organı olmayan Millet Mecli-
si'nde yasa hazırhklan yapılır ve
kararlar alınır. Milletvekili yeni
bir yasanın takdiminde veya var
olan bir yasanın değiştirilmesinde
söz sahibidir ve bu konularda Mil-
let Meclisi kürsüsünden yapacağı
her konuşmanın, ortaya koyacağı
her görüşün dokunulmazlık kap-
samında olması doğaldır. Bunun
dışındaki sözlerinin ve eylemleri-
nin tümü, ülkenin yasalannın çiz-
diği sınırlar içinde kalmalı, her-
hangi bir vatandaştan ayrıcalığı
olmamalıdır. Milletvekillenne ya-
pılan aylık toplam ödemelerin de
bir sının olmalıdır. Bu sınır, asga-
ri ücret tarifesi ile belirlenecek en
düşük emekçi aylığı net toplamı bi-
rim alınmak suretiyle, bu birimin
anayasada belirlenecek en yüksek
sının aşmamak koşuluyla katlan
olarak ilgili yasada belirtilebilir.
Günümüz ortamında "poütika-
a" denince sıradan vatandaşın ak-
lına (haklı da olsa, haksız da olsa)
dönek, sinsi, çıkarcı, ilkesiz, dema-
gog ve işbirlikçi bir kişilik gel-
mektedir. Bunun sorumlulan, bu
izlenimi verecek davranışlanyla
bazı politikacılann, yıllar yılı bi-
linçaltına kazınmış kuşku uyan-
dıncı birikimleridir. Siyasal arena-
ya çıkacak topluluklann, bu kuş-
kuyu silecek bir görünümde ol-
malan zorunludur. Öncelikle par-
ti kuruculan ve yöneticileri olarak
belirlenecek isimlerin, olabildi-
ğince geçmişte politikadan uzak
durmuş kişilerden oluşturulması-
na çahşılmalıdır. Sol olduğunu be-
lirten iki siyasal partiden kopma-
lar olduğu takdirde, ikinci bir ye-
ni sol partiye neden olmayacak
yakınlıklar kurulmah ve Atatürk-
çülerin oylannı bölecek girişimler
ikna yoluyla önlenmelidir. Çün-
kü bu girişimler, Türk solunun son
şansıdır.
Birleştirici kişiliği olan ve "po-
Ktikacı" denince yozlaşmamış tek
ad olarak belleklerde yer alan sa-
yın Prof. Erdal tnönü'nün yeni gi-
rişime destek vermesi, Atatürkçü-
leri tek partide birleştirme yolun-
da büyük güvence olacaktır. Poli-
tikacı kimliğini sevmese de, sayın
Inönü'den bu özveriyi beklemek
Atatürkçülerin hakkıdır. Birleşti-
rici olma yolunda çaba göstermek,
sayın Prof. tnönü için de bir gö-
rev olmalıdır. Çünkü sayın Erdal
tnönü de bir Atatürkçüdür.
KULU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2001/2961
Davacı Ömer Çelik vekih Av. Mustafa Aykut tarafından davah Antainette Parancısca Sohanna Maria Jonge'nın
aleyhine Kulu Asliye Hukuk Hâkimhğı'nin 2001 '296 esas sayılı dosyası ile açılan boşanma davasuıın yapılan ilk ten-
sibi sırasında verilen ara karan gereğince, Kulu ılçesi, Tavşançah kasabası. Yenimahalle nüfusuna Cilt No: 43, Kü-
tûk Sıra No: 8'de kayıtlı Hollanda uyruklu Antainette Parancisca Sohanna Maria Jonge'nin adresi bılinmediğinden,
Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan tahkikata da davalının tebligata yarar sanh adresi tespit edilemediğinden,
tüm aramalara ragmen bulunmayan davalıya ılanen tebligat yapılmasına karar verilrruş olduğundan, yukanda ismi
yazüı davalının 18.07.2001 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsıl et-
tirmesi, gelmediği takdirde duruşmanın yokluğunda devam edileceği ve hüküm verileceği davetiye yerine kaim ol-
mak üzere ilanen duyurulur. Basın: 348181