11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UIUSIARARASI REKLAMCIUK DERNEĞ INTERNAT1ONAL ADVERTISING ASSOCIAT1ON Reklam, ürün ve hizmetleri tanıtır, satışlan artırır. Böylece üretim artar, insanlar iş bulur. Reklam olmazsa; tüketim azalır, üretim azalır, işsizlik artar. İnsanların işsiz kalmadığı, üretken bir ekonomi için: Reklama devam. c :3 ı. :O 00 C >M U n o <u c ARADABIR Prof. Dr. ÇETİN YETKİN CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2001 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus(f cumhuriyet.com.tr Ceza Adaleti H. Basri AKGİRAY Hukukçu A nayasamızın 7. madde- si, 'Yasama yetkisi, Türkmileti adına. Tür- IdyeBüyükMiDetMec- fisTnihdV kuralını koy- muştur. Bu kuralın do- ğal sonucu olarak, yüce Meclis'in koy- duğu yasalann, vekili bulunduğu ulusun çıkarlannı koruyucu nitelikte olması ge- relÜr. Oysa, yasama organının kimi üye- lerinin yasa tekniğini bilmemeleri, kimi- lerinin kişisel ve partisel amaçlı düşün- meleri ve çoğu kez, kimi politik oyun- lann etkisinde kalmalan nedeniyle bir- çok yasanın ulus ve ülke yarannaters dü- şen biçimde oluştuğu görûlmektedir. Şu var ki, yasama organının, anayasa kurallanna ve ulus yaranna aykın bi- çimde koyduğu yasa ve kararlann, Ana- yasa Mahkemesi'nce iptali ya da yeni bir yasayla yürürlükten kaldınlması olana- ğı, bu olumsuzluğu büyük ölçüde gide- rebilmektedir. Oysa kesinleşmiş bir yargı karannın neden olacağı bireysel ya da toplumsal zararların giderilmesi olanağı yoktur. Anayasamız 9. maddesiyle, yargı er- kini, yasamada olduğu gibi, Türk ulusu adtna bağımsız mahkemelerin kullana- cağını kurallamıştır. Böyle olunca. ulus adına verilen bir yargı karannın da. ulu- sun buluncunda (vicdanında) hakça ola- rak kabul görmesi gerekir. Kesinleşmiş bir yargı karannın olumsuz sonuçlannı gidermek olanağı da bulunmadığından, yargıçlann, ceza adaletinin sağlanmasın- da çok duyarlı davranmalan zorunluğu vardır. Hele, bir hukuk adamı olan yar- gıcın, politik oyunlar içinde bulunmadı- ğı, kişisel ya da partisel bir çıkan da söz konusu olamayacağına göre hukuka ve ulusal bulunca ters düşen karannı bağış- lamak olanaksızlaşır. Ne var ki, toplumun, yolsuzluk ve ya- sa dışı türlü eylemlerle sarsıldığı ortam- larda, kimi yargı kararlannın kamu bu- luncunda hakça olarak kabul gördüğü söylenemez. Oysa toplumsal sarsıntının önlenme- si, yasa koyucu kadar ve belki ondan daha çok, yargıçlanmızın ceza adaleti- nin sağlanmasında gösterecekleri du- yarlığa bağlıdır. Bilindiği gibi, hemen tüm ceza yasa- lannda suçluya uygulanacak ceza, alt üst sınır gösterilmek suretiyle saptan- mıştır. Örneğin, adam öldürmek eylemi- nin cezası, TCY'nin 448. maddesine gö- re 24 yıldan 30 yıla kadar ağır hapistir. Anılan yasanın tüm maddelerinde de durum böyledir. Bu smırlar içinde uy- gulanması gereken cezanın saptanması tamamen yargıcın takdirine bırakılmış- tır. Ne varki yargıçlanmız, Yargıtay de- netiminin baskısı altmda kalarak bu ge- niş takdir yetkilerini kullanmaktan çe- kinmektedirler. Bu konuda, Zonguldak Ağır Ceza Mahkemesi'nce, bir süre önce. sendika liderlerinden Denizer'in katiline verilen cezanın yargıçlanmıza örnek olacağını sanıyorum. Gerçekten, ben, 31 yıllık meslek ya- şamımda, üst sınırdan ceza uygulayan bir arkadaşıma rastlamadım. Bu savım, bir süre önce arkadaşlarla yapılan bir top- lantıda bir kez daha doğrulandı. Tümü emekli yargıçlardan oluşan bir söyleşı toplantısındaydım. Ülke ve meslek so- runlan üzerinde söyleşiyor, çözüm yol- lan anyorduk. Değerli meslektaşlanm, son yıllarda olgulanan ve giderek yoğunlaşan yolsuz- luk, rüşvet ve benzeri suçlann artış ne- denleri arasında, yasalardaki cezalann hafif olmasının da etkili olduğunu ileri sürüyorlardı. Ben bu görüşe katılamadım ve arkadaşlanma, "YıUarcayargıçhkgö- revinde bulundunuz, sayısız ceza karar- lan verdiniz. İçinizde, suçla ügilimadde- nin tavan cezasını uygulayan oldu nuı?" bıçımınde bir soru yönelttim. Hiçbiri "bco uyguladım" dıyemedı. Bana göre, yargıçlanmızın bu tutum- lan yüzünden cezanın caydıncı etkisi azalmakta. suç ve suçluluk giderek art- maktadır. Sonuçta. sık sık gazetelerde yer alan (Beraat gibi karar'... 'Adam öldürme- nin cezası 2 milyon'... "Ölenin yakınla- n adliyede olay çıkardf gibi) haberler kamuoyunu olumsuz etkilemekte ve yar- gıya güveni sarsmaktadır. Bu nedenle ceza adaleti, suç ve suç- lunun tüm yönleriyle irdelenip tartışıla- rak ve verilecek cezanın caydıncıhk ve suçlunun yeniden topluma kazandınlma- sı gibi öğeler göz önüne alınarak oluş- turulmalıdır. Bu yöntemle alınacak ve do- yurucu gerekçelerle beslenecek bir ce- za karannın Yargıtay'ca bozulması ola- sılığı dabulunmayacaktır. Aslında, Yar- gıtay'ın bu tutumunu kanıtlayan karar- lan da yok değildir. Örneğin, yargıç olarak görev yaptı- ğım yıllarda, Şapka Öctisası HakkındaKa- nun'a aykın eylemde bulunmaktan 18 ki- şiyi, yasada göstenlen cezanın en üst sı- nın olan 3 ay hafif hapis cezasıyla mah- kûm etmiştim. Yüksek Mahkeme (sanıklara, madde- deki cezanın üst sınınndan ceza uygu- lanmasını gerektiren doyurucu nedenler belirtilmeden karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle) kararımı bozmuşru. Ben, bu şekildebozmayı içi- me sindiremediğimden, şu gerekçeler- le karanmda dırendim: Devrim yasalanna aykın bu gibi ey- lemlerin yöre halkı arasında giderek ta- raftar kazandığı, cezalandınlmadığı ya da hafif cezalarla geçiştirildiği takdirde çok sakıncalı toplumsal sonuçlar doğu- rabileceği, özellikle Cumhuriyetimizin laiklik ilkesini zedeleyeceği ve genç ku- şak üzerinde caydıncı etki yapması da düşünülerek cezanın arthnlmasının doğ- ru olduğu, olayın içinde ve yerinde ya- şayan ve bu nedenle eylemin toplumsal sakıncalannı ve yıkımını yüreğinde ve beyninde duyumsayan yerel yargıç olarak direnmeye karar verildiği... Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu karanmı onamışrı. Bu konuda örnek olan bir olay da Ür- güp'te olgulandı. Iİçenin yargıç yardımcısı genç meslek- taşımın oturduğu ev, giriş kan idi. Bir gece geç saatlerde, yörenin gençleri, yargıcın yatak odasının aralık kalan penceresin- den içeriyi gözetlemışler. Bu eylemin cezası, TCY'nin 547. maddesine göre 1 günden 15 güne kadar hafif hapisti. Buna göre sanıklara, 5 gün ya da 1 hafta gibi bir ceza verilmesi doğal sayılabilirdi. Ben, toplumda en çok huzur ve güvene gereksinimi olan yargıcın evinin gözet- lenmiş olmasını ağırlaştıncı neden kabul ederek sanıklan, üst sınır olan on beşer gün hapisle cezalandırdım. Bu karanmı da Yargıtay onaylamıştı. Bilinmelidir ki, ceza hukukunun 'sanık lehine ilkesi' ceza adaletinin oluşmasın- da her olayda geçerli değildir. Toplum yaranna ters düşen yasalar bireyleri yaralar, ama hukuka ve toplum buluncuna ters düşen yargı kararlan öl- dürür. 'Ülkemde yargıçlar var' inancıyla güven içinde yaşayabilmenin dayanağı, yargıçlann ceza adaletini sağlarken çok duyarlı davranmalanna bağlıdır. Aymadık! E Anayasalar, genellikle belirtildiği gibi toplumsal uz- laşmanın temel belgeleridir. Ama bir yandan da, top- lumu yönlendiricı program maddelerini içerirler, da- ha başka bir deyişle, toplumsal, siyasal ve ekono- mik açılardan güdülen amaçlan ortaya koyarak, baş- ta çıkanlacak yasalann bu amaçlara uygun olması- nı öngörerek geleceğin biçimlendirilmesi için birçer- çeve çizerier. Bu açıdan bakıldığında 1982 yılında yü- rürlüğe giren bugünkü anayasamız, 1982 yılında top- lumumuzun ulaştığı aşamanın gerisinde kalmış, ge- leceği biçimlendirme işlevinin bir "geriye dönüş"an- layışıyla uygulanmasını öngörmüştür. Bu nedenle, ben de 1982 Anayasası için yapılan halk oylamasın- da "Hayır" oyu kullanmış olanlardan biriyim. Ne var ki, o günden bu yana, hele son zamanlarda, toplu- mumuz ve siyasal yapımız o denli geriletilmiştir ki, bu- gün 1982 Anayasası'nın kimi maddeleri, "ilerici" ni- telik taşır bir durum kazanmıştır. Örneğin, ikide bir de- ğiştirilmesi istenen 24 maddenin laiklikle ilgili son fıkrasının değiştirilrnemesi için direnmek zorunda kalmış bulunuyoruz. Öteyandan, bugünkü Meclis'in çıkardığı yasalan düşündükçe, bu Meclis'in yapaca- ğı bir anayasa değişikliğinin de aynı çizgilerde ola- cağı kaygısını taşımamak olanaksızdır. Kaldı ki, ko- misyondan geten değişiklik metni üzerinde Meciis Ge- nel Kurulu'nda, milletvekillerinin çoğunluğuna ege- men olan "zihniyet" doğrultusunda başka değişik- likler yapılabileceğini düşünmek de gerekir. Anayasanın 3. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik, bu kaygıların haklılığını kanıtlayan başlı başına bir olgudur. 3. madde şöyledir "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunlarda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millimarşı 'Istiklal Marşı'd/r. Başkenti Ankara 'dır." Şimdilik "Dili Türkçedir" hükmü, "Resmidili Türk- çedir" biçiminde değiştirilmek istenmektedir. Bu değişiklik, hemen sonraki 4. maddede çok açık ve kesin olarak "Anayasanın 1. maddesindeki Dev- tetin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. mad- desi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi tek- lifedilemez" denilmesine karşın yapılmak istenmek- tedir. Bu 4. maddede devletimizin dilinin Türkçe olduğu hükmünün değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesi tek- Irf edilemeyeceği böylece yazılı olduğu için, madde- yi değiştirmek isteyenler, bu değişikliği nasıl yapabi- lecekleri için hukukçulardan yorum isteyeceklermiş. Eğer, herhangi bir hukukçu, bu açıklık orta yerde du- rup dururken bu değişikliğin yapılabileceği yönünde bir görüş bildirirse, Türkçe bilmiyor demektir! Türk hukukçulannın, Türkçe okuyup yazabilmeleri ve di- limizi bilmeleri, hukukçu olmalannın önkoşuludur. Ancak, şunu da düşünmek gerekir ki, "Türkiye Devleti'nin resmi dili Türkçedir" demek, aynı zaman- da, "Türkiye Devleti'nin gayri resmi dili" de vardır, demektir. Bu değişikliği isteyenlerin bu "gayri resmi d/Hn ne olduğunu ve nerelerde kullanılabiteceğini açık- lamalan gerekir!.. Aymazlığın daha da büyüğü şudur: Herhangi bir yorum biçimiyle, 4. maddenin açık hükmüne karşın, bu madde, önerilen biçimde değiştirilecek olursa ay- nı yorum biçimi: 1. "DeWef şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkında- ki hüküm." 2. "Cumhuriyetin nitelikleri" için de geçerli olabi- lecektir. Dahası, yine 3 maddede yer alan "Türkiye Devle- ti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür", "Baş- kenti Ankara'dır" hükümleri de bu Türkçe bilmeyen ya da meslek onurlannı hiçe sayan hukukçulann ola- sı yorumlan sayesinde değişikliğe uğratılabilecektir. Artık "ayyıldızlı bayrağımız"m da Avrupa Birliği'nin bayrağı ile değiştirilmesi söz konusu olabilecektir. Gün, dilimizi, ülkemizin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğünü, Cumhuriyetimizin niteliklerini, ay yıl- dızlı bayrağımızı savunmamızın günüdür. Ne pahasına olursa olsun sonuna kadar! Nasıl Bir Sol Parti? Doç. Dr. Tonguç GORKER 7 Ocak 1999 tanhh Cum- huriyet, yine bu sayfa- sında, "Halksoldao>'ve- recekparti anyor" baş- Iıklı bir yazım yayım- lanmıştı. Sol içerikli olduğu sanı- lan iki partinin başkanlanndan va- tandaşın umudunu kestiğini, ki- me oy vereceği konusunda karar- sız ve çaresiz olduğunu vurgula- mış, vatandaşa yardımcı olmak ve sol birleştirilmek isteniyorsa, CHP ve DSP başkanlannın politikayı bırakmalan gerektiğini belirtmiş- tim. Politikada "sol" sözcüğünün anlamını da açıklamış, Türk solu- nun Kemalizm olduğunu, ülke- mizde başkaca gerçek sol bulun- madığını, o günlere kadar sola oy vermiş kişilerin Atatürkçüler oldu- ğunu yazmıştım. Bu yazımın yayımından kısa sü- re sonra seçimler yapıldı. Çaresiz kalan Kemalistler, "kötünün iyisi- dir" düşüncesiyle bir süredir ikti- dar ortağı olan DSP'ye oy verdi- ler ve güçlendiği takdirde Ata- türk'ün yolunu izleyeceğini umut ettiler. Atatürkçülenn güvenini yi- tiren ve oylannı alamayan CHP lideri Baykal ise partisini barajın altına düşüren lider olarak bir sü- re sonra istifa etmek zorunda kal- dı. Oysa gerçekten seçenek yoktu. Seçenek olmadığı için zorunlu ola- rak taraflardan bırisine yönelen Atatürkçü oylan boşa gitti. Bek- lemediği oylan alıp birinci parti olan DSP. iktidarda daha güçlü ol- du ama daha başanlı olamadı. Ter- sine, koalisyonun öteki ortaklan- na teslim oldu. Partisini parlamen- to dışına sürüklediği için istifa et- mek zorunda kalan Baykal ise uzun olmayan bir süre bekledikten son- ra, ilk fırsarta yeni bir politik ma- nevra ile yeniden CHP liderliğini ele geçirdi. O günlerden bu yana tek olum- lu gelişme, sol tanıtımlı bu iki si- yasal parti başkanının, kişisel ik- tidarlarını pekiştirmekten başka hedeflerinin olmadığını. sol ile ve Atatürkçülükle ilgilerinin bulun- madığını. ülkenin günden güne çıkmaza ve seçeneksizliğe sürük- lendiğini, tüm Atatürkçülerin açık- ça anlamış olmalarıdır. Çeteler. soyguncular, \ urguncular, din sa- tıcılan, ülke yönetiminin vazge- çilmez dayanaklan olmuşlardır. Popülist politikalarla bu kesimle- rin sırtı sıvazlanmakta. yargıya baskı yapılmakta, yaptınmlar bu kesimlerin çıkanna düzenlenmek- tedir; ülkenin varhklan olan kamu malları haraç mezat satılmakta, borç üzerine borç bindirerek elde edılen paralar gene varlıklı kesi- min yararına sunulmakta, satılan kamu kurumlannın personeli işsiz bırakılarak alanları doldurmakta, dış yardım beklentisi içinde boy- nu bükük biçare görünümlü dış politikamız, kurtuluş savaşçılan- nın kazandırdığı başı dik onurlu Türkiye'nin saygınlığını zedele- mektedir. Ülkemize dış yardım şöyle dursun, yalnızca hem de fa- iziyle borç verme karşılığında ül- kemizden toprak talep ediunekte- dir. Ülkemizi Türk gençliğine ema- net eden ulu önder Atatürk'ün yo- lunu izleyecek yeni bir siyasal par- tiye ivedi olarak gereksinim bulun- maktadır. Bu yolda ilk adımı atan- lar, Atatürkçü Düşünce Derne- ği'nin üyeleri olmuştur. Girişim yerinde ve iyi niyetlidir, ancak bu yolda özen gösterilmesi gereken bazı koşullar vardır. Öncelikle ye- ni siyasal partinin bugünkü kısır döngüyü yinelemeyecek bir dina- mik yapıyı benimsemesi zorunlu- dur. Demokrasi adı altında bir ye- rine altı padişahlı bir siyasal ortam- dan hızla uzaklaşılmahdır. Yeni siyasal partinin ilk önemli adımı, parti yönetiminin her seçim dö- neminde, parti genel başkaranın de- ğışeceği ilkesinin tüzüğe konul- masıdır. Hazırlıklannı sayın Prof. Münıtaz So>sal ve sayın Prof. Si- na Akşin'in zaman zaman açıkla- dıkları yeni sol partinin, bu konu- da benzer yaklaşım içinde olduğu belirlenmiştir. Açıklanan temel ilkelerde, aydın- lanma de\Tİminin yeniden başla- yacağı, dış ilişkilerde onurlu po- litika izleneceği, kamu mallannı zimmete geçirme suçlannın za- man aşımı dışına çıkanlacağı, sağ- lık ve eğitim hizmetlerinin tüm vatandaşlara eşit ve ücretsiz veri- leceği. eğitim dilinin Türkçe ola- cağı. toplu taşımacılığa öncelik verileceği gibi bölümler, iyi bir hazırlık yapıldığı izlenimini ver- mektedir. Ancak günümüze kadar hiçbir siyasal partinin gündeme getirmediği milletvekili özlük hak- lanndan söz edilmemiş olması, bir ekşiklik gibi görünmektedir. Öncelikle milletvekillerinin do- kunulmazlıklanmn gerekçesi açık olarak belirlenmeli ve bu gerekçe- nin dışuıda kalan dokunulmazlık- lar tüm olarak kaldınlmahdır. lc- ra organı olmayan Millet Mecli- si'nde yasa hazırhklan yapılır ve kararlar alınır. Milletvekili yeni bir yasanın takdiminde veya var olan bir yasanın değiştirilmesinde söz sahibidir ve bu konularda Mil- let Meclisi kürsüsünden yapacağı her konuşmanın, ortaya koyacağı her görüşün dokunulmazlık kap- samında olması doğaldır. Bunun dışındaki sözlerinin ve eylemleri- nin tümü, ülkenin yasalannın çiz- diği sınırlar içinde kalmalı, her- hangi bir vatandaştan ayrıcalığı olmamalıdır. Milletvekillenne ya- pılan aylık toplam ödemelerin de bir sının olmalıdır. Bu sınır, asga- ri ücret tarifesi ile belirlenecek en düşük emekçi aylığı net toplamı bi- rim alınmak suretiyle, bu birimin anayasada belirlenecek en yüksek sının aşmamak koşuluyla katlan olarak ilgili yasada belirtilebilir. Günümüz ortamında "poütika- a" denince sıradan vatandaşın ak- lına (haklı da olsa, haksız da olsa) dönek, sinsi, çıkarcı, ilkesiz, dema- gog ve işbirlikçi bir kişilik gel- mektedir. Bunun sorumlulan, bu izlenimi verecek davranışlanyla bazı politikacılann, yıllar yılı bi- linçaltına kazınmış kuşku uyan- dıncı birikimleridir. Siyasal arena- ya çıkacak topluluklann, bu kuş- kuyu silecek bir görünümde ol- malan zorunludur. Öncelikle par- ti kuruculan ve yöneticileri olarak belirlenecek isimlerin, olabildi- ğince geçmişte politikadan uzak durmuş kişilerden oluşturulması- na çahşılmalıdır. Sol olduğunu be- lirten iki siyasal partiden kopma- lar olduğu takdirde, ikinci bir ye- ni sol partiye neden olmayacak yakınlıklar kurulmah ve Atatürk- çülerin oylannı bölecek girişimler ikna yoluyla önlenmelidir. Çün- kü bu girişimler, Türk solunun son şansıdır. Birleştirici kişiliği olan ve "po- Ktikacı" denince yozlaşmamış tek ad olarak belleklerde yer alan sa- yın Prof. Erdal tnönü'nün yeni gi- rişime destek vermesi, Atatürkçü- leri tek partide birleştirme yolun- da büyük güvence olacaktır. Poli- tikacı kimliğini sevmese de, sayın Inönü'den bu özveriyi beklemek Atatürkçülerin hakkıdır. Birleşti- rici olma yolunda çaba göstermek, sayın Prof. tnönü için de bir gö- rev olmalıdır. Çünkü sayın Erdal tnönü de bir Atatürkçüdür. KULU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2001/2961 Davacı Ömer Çelik vekih Av. Mustafa Aykut tarafından davah Antainette Parancısca Sohanna Maria Jonge'nın aleyhine Kulu Asliye Hukuk Hâkimhğı'nin 2001 '296 esas sayılı dosyası ile açılan boşanma davasuıın yapılan ilk ten- sibi sırasında verilen ara karan gereğince, Kulu ılçesi, Tavşançah kasabası. Yenimahalle nüfusuna Cilt No: 43, Kü- tûk Sıra No: 8'de kayıtlı Hollanda uyruklu Antainette Parancisca Sohanna Maria Jonge'nin adresi bılinmediğinden, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan tahkikata da davalının tebligata yarar sanh adresi tespit edilemediğinden, tüm aramalara ragmen bulunmayan davalıya ılanen tebligat yapılmasına karar verilrruş olduğundan, yukanda ismi yazüı davalının 18.07.2001 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsıl et- tirmesi, gelmediği takdirde duruşmanın yokluğunda devam edileceği ve hüküm verileceği davetiye yerine kaim ol- mak üzere ilanen duyurulur. Basın: 348181
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle