25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2001 CUMARTESİ O L Â Y L A R V E CTORUÜŞLJjjR olay.gorus <> cumhuriyet.com.tr Otorite ve^İnisiyatif Prof. Dr. TÜrkan SAYLAN ÇYDD Genel Başkanı B u iki yabancı söz- cük dilimizde bü- tün gücüyle yer al- - mış durumda. Bir kişi ya da grubun, ki bu çoklukla "yö- netici"yi çağnştınr. diğerleri üze- rinde egemenlik kurmasına "oto- rite" diyor, sözcüğün içinde "bas- la"nın da varhğını sezinliyoruz. "İnisiyatif ise insanlann, içle- rindeki yaratıcı gücü işlevselleşti- rip olaylar karşısında karar verebil- me ve bulunduğu ortamın koşulla- nnı geliştirebilme yeteneğini çağ- nştırmaktadır; sözcüğün içinde "özgürlük" anlamınm da varlığı algılanmaktadır. "Otorite" ve "inisiyatiP sözcük- lerinin, aslında, birbirini tamamla- ması gerekirken ne yazık ki toplum- larda, birbirinin karşıtı ve yok edi- cisi durumuna getirilmiş ve bir "çe- lişkiler yumağı" oluşmuştur. Otorite, çağdaş dünyada, kurum- sallaşmamış oluşumlarda, her şe- yindüzenli işleyebilmesi, sistemin daha iyiye gitmesi, gelişigüzellik ve karmaşa oluşmaması için kul- lanılan bir kavram olsa gerekir. Oysa "otorite",ülkemizde, o oru- na (makama) geldiği için birden- bire, her şeyi bilen, her şeye karar vermesi gereken, kendi uygulama- sının herkesin üstünde ve dilediğin- ce olmasının en doğal hakkı ve ödevi olduğunu sanan pek çok yö- netici için adeta "varuİdannın ne- deni" olarak algılanmaktadır. Böyle bir davranış biçimi, işlev- sel olamayacağı ve birbiri ardına so- runlar çıkaracağı için de zamanla, "otoritenin sarsılmasr olasılığı ve korkusunu ortaya çıkardığından, "otorite T> yi varlık nedeni olarak al- gılayan "yönetici", etrafındakile- re bağınp çağırmak, suçlamak, ce- zalandırmak, aşağılamak, çalıştık- lan yeri değiştirmek ve sonunda işten atmak gibi çağdışı bezdirme yöntemleriyle gücünü kanıtlamak durumuna düşmektedir. Bu arada, çevresini saran ve ken- disinden çıkar bekleyenler grubu, yapılan bu sindirme ve baskı ey- lemlerini destekleyerek "çok iyi yaptın, çok doğru yaptın" vb. söz- cüklerle, bu ilkel davranışlan bes- lemektedir. Dikkat edin, çeşitli nedenlerle. yöneticilik görevinden aynlanlar- dan, yönetilenlerce "unutulmaz" olanlan ne denli azdır! Baskıcı uy- gulamalanyla "otorite" kurduğu- nu sanıp ortalığı birbirine katan ve çahşanları bezdirenlerin gidişle- riyse, gidenin silinip yok olması, kalanlann da rahat nefes almalany- la sonlanmaz mı? Yıllar önce ilk çahştığım kurum- da, şefimiz, her sabah. palto, şap- ka ve şemsiyesini, iri yarı bir Ka- radenizli olan hizmetliye verirken "Pis adam. elleriniyıka da gel, bun- lan askıya koy, sakın kirietme, son- ra öbûr binaya getir" diye komut verirdi. Gerçekten de bir süre sonra bu hizmetli, kolunda deve tüyü paha- lı palto ve şemsiyenin ucuna takıl- mış fbtr şapka ile, törensel bir ha- vada gelir ve bunlan yeni yerine yer- leştirirdi. Ben. adamın, her gün bu laflan işittiği halde, nasıl sabırla ve özenle bu işi sürdürdüğünü anla- yamazdım. Uzun süre sonra öğrendim ki bu hakaretleri gören hizmetli, arka- mızdan, paltoyu, şapkayı yere atı- yor. üzerinde hınçîa tepiniyor ve sonra dakikalarca temizleyip pozu- nu alarak getiriyormuş. Işte. şiddet kullanarak "otorite" sağlamaya ça- lışanların acıklı halinden bir ör- nek. Oysa günümüzde, otoritenin ye- rini, paylaşımcı yönetim almakta- dır. Yönetim, olağanüstü nitelik ve yetkilere sahip olan bir ya da bir- kaç kişinin değil, birbiriyle uzlaşa- bilen, bilgi ve deneyimlerini pay- laşıp işbölümü ve işbirliği yapabi- len ekiplerin işi olarak görülmeli, baştaki kişinin diğerlerinden farkı, temsil etme konumu olmalıdır. İçin- de bulunduğumuz kuramlara "ait olma" duygusunu aşılayamayan yöneticilerin, "otoritegösterisi"ne dönüşen davranışlan, birlikte hiz- met, bilim vb.'yi üretmeleri gere- kenlerin verimini azaltmaktan, sı- fıra indirgemekten ve kendilerini kurumdan dışlamalanndan başka ne işe yarar ki? Beri yandan, her insanın içinde yaratıcı bir yan vardır. Bunu belki de bir yaşam boyu sıradanlığın sı- nırları içinde kendisi bile bileme- yecektir. Otoriter yöneticilerse etrafların- da hiçbir aykın söz ve davranış is- temediklerinden ve kesin boyun eğme beklediklerinden, en ufak bir panltıyı karşı çıkış gibi algılayıp şid- detle bastırma yönüne gittiklerin- den, çevrelerindeki insanlarda var olan bu gizilgücü açığa çıkarma gibi bir kaygı ve davranışları ola- maz. Böylece. bireylerin "inisiyatif" kullanması kurumu, bilimi, üreti- mi vb. geliştirme konusunda giri- şimde bulunabilmelerinin önü tı- kanmış ve çahşanların coşkusu yok edilmiş duruma gelir, olamaz. Oysa, insanlara, sorumluluk ve- rildiği ve yetkiler paylaşıldığı za- man, yani bireylerin "inisiyatiTMe- rini kullanarak yaratıcılıklarını or- taya çıkarabildikleri durumlarda, gelişme, büyüme, üretme, evrensel- leşme gibi olumluluklan yakalama şansı da artmaktadır. Önümüzde yepyeni bir çağ, yep- yeni olanaklar ve çevrenler (ufuk- lar) var. Türkiye için, 1919'lardabaşlamış olan olağanüstü "CumhuriyetPro- jesi"ni, yeni bir ivme ile devam et- tirmek hedefi hâlâ önümüzde bizi bekliyor. "Otorite"nin içine çekti- ği tüm yıpratıcı, yaratıcıhğı öldü- rücü olumsuzluklanndan vazgeçip "inisiyatifi öne çıkaracak. katı- lımcı, paylaşımcı bir dünyada ye- rimizi almak zorundayız sanınm. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şundan Bundan! "Milletvekillerini halk seçer, bakanlan ben seçe- rim." Özdeyiş gibi bir söz! ANAP lideri kimi kandırıyor? Milletvekillerini, hepimiz biliyoruz ki, parti lideri ta- yin ediyor. Seçmen ise önüne uzatılan listeyi, ol- duğu gibi sandığa atıyor! Bu mu halkın seçmesi? Tantan'ayol görünüyorgibi!.. Sen ulusyararına iş yapmaya kalkarsan, hortumcuları, soyguncula- n tek tek yakalayıp içeri tıkarsan, 0 hortumcular, soyguncular, zamanı gelir seni alaşağı eder. Necati Doğru saymiş: (Hoş geldin gazetemize Necati) Tam 18 operasyon yapmış Tantan. Para- şüt'ten, Kasırga'dan, Fırtına'dan Akrep'e kadar. Trilyonlar, katrilyonlar gitmiş açıkgözlerin cebine, kasasına... Tantan'ı rahat bıraksalar o 18 soygun olayına belki 5'i, 10'u daha eklenecek. Tutuklula- nn sayısı dört yüzden beş yüze tırmanacak... Necati Doğru her yazısında yineliyor: "Savcı'yı harcatmayalım, Tantan'ı harcatmayalım.." • • • "Tüm bireylerin herhangi bir aynm yapılmaksı- zın ve dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefı inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakla- n ve temel özgürlüklerden yararlandınlması, dü- şünce, vicdan ve din özgürlüklerinin sağlanması" 13 Ekim 1972'de Birleşmiş Milletler'ce kabul edil- miş. Biz de bunu imzalamaya söz vermişiz. Ama o gün bu gün, bu sözleşme TBMM, Dışişleri Ko- misyonu'na bile gönderilmemiş... Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılma- sı; Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koru- ma; Avrupa Sosyal Şartı; Uluslararası Medeni Si- yasal Haklar vb. sözleşmeler de öyle... Sonra da kalkıyor, "Bizineden Avrupa Birliği'ne almıyohar" diye yakınıyoruz! • • • Kemal Derviş, Anadolu turunda!.. Neden gerek- li görmüş bu uzun, yorucu geziyi! Yanına eşini de alarak niye diyar diyar geziyor? Derviş olmanın ka- çınılmaz koşulu mu? Yarınki siyasal serüvenin ilk adımlan mı? "Dervişin fikri neyse zikri de odur" demezler mi? Fikri, ABD kapitalizminin yararlı olduğu, bu yolda hizmet vermek gerektiği!.. Zikri de ne yapıp edip bunu IMF'ler, Dünya Banka'ları güdümünde uygu- lamak... Yakın geleceğin politika dünyasında etkin olaca- ğa benzeyen Derviş'i şimdiden iyi tanımamız ge- rekiyor. • • • "Cumhuriyet tarihi tamamen Ittihatçıların gö- zünden yazılmıştır", "31 Mart dinci bir ayaklanma değil bir askeri ayaklanma ", "Bu kadar çok kişilik sahibi birini (yani Abdülhamit'i) sadece bir hain ve satılmış olarak ele almak bir ihanet"... Genç bir yazarımız yeni romanında 'keşiflerini' bir bir sıralamış! Sonra da tutmuş "Bana mı düşer tarihi gerçekleri açıklamak" diyor. Açıkladığı şey- ler kendi hayal dünyasından çıkmamış gibi!.. Açık saçık bölümlerle dolu kitaplarıyla ün kaza- nan genç yazarımız açıkça itiraf ediyor: "Bu kitap- ta neredeyse her ilişkide cinsellik var. Her insanın karakterine göre çok değişik sevişme biçimleri var." ZEYTİNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2001 439 Karar No: 2001/435 Hâkim: Kemal Güzel 20998 Kâtip: Zarif Nalbantoğlu Mahkememize ait 2001/439 esas 2001/435 karar sayılı 27.4.2001 tarihli ilam ile Tonguç lhsan Tüzün vesayet al- tına alınarak kendisine babası Mehmet Tüzün vasi tayin edilmıştir. 27.4.2001 Basın: 29669 MAÇKA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2001.3 ı Davacı Zeki Kaplan tarafından Hasımsız açılan çek ip- tali davasmın yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan uyannca: Davacı işletmekte olduğu Murat lnşaat Ta- ahhüt Turizm Nakliyat ve Ticaret Limitet Şirketi'ne ait Halk Bankası Maçka Şubesi"nin 24035 no'lu hesabmdan verilen çek koçanından 9988333-9988334-9988335- 9988336-9988337-9988338-9988339-9988340-9988341- 9988342-9988343-9988344-9988345-9988346-9988347- 9988348-9988349-9988350 seri no'lu 18 yaprak çek ko- çanı ile birlikte kesilmemiş ve imzasız olarak kayıp olma- sına müteakip Mahkememize Çek Iptali davası açılmasın- da, hak iddia eden herhangi bir kimsenin ilan tarihinden itibaren 3 ay içinde belgeleri ile birlikte Mahkememizin 2001 31 esas sayılı dosyasına itiraz davası açmalan husu- su ilan olunur. 11.04.2001 Basın: 21141 Lozan'm Intikamını mı Alıyorlar?.. Nazmİ KAL TRT Yapımcı-Sunucu ğımsız bir Türkiye ya- S evr 1 ımza- layanlar, Osmanlı tmparator- luğu'nun yaşamına son da vere- bilirlerdi; ama o günle- rin siyasal dengeleri içinde, belki de kendi aralannda tam anlaşa- madıklanndan Osman- lı lmparatorluğu'nun biraz daha yaşamasını uygun buldular. Ancak onların beklemedikle- ri bir gelişme oldu. Du- manının tütmesine göz yumduklanküller ara- sından bir "askerdâhi" çıktı. Osmanlı Impara- torluğu'nu paylaşmak isteyen tüm güçlerin he- vesini kursağında koy- du. Mustafa Kemal, Bi- rinci Dünya Savaşı bo- yunca savaşmaktan bit- kin düşmüş, silahları elinden alınmış, en önemli kentleri işgal edilmiş bir ulusu şah- landırarak kimsenin beklemediği askeri ut- kuyu gerçekleştirdi. As- keri, adli, ekonomik ve siyasal yönden tam ba- KÜITUR • SAKAT rattı. Batıhlar beklemedik- leri bu başanyı o zama- na değin sürdürdükleri diplomatik masa başı oyunlanyla başarısızlı- ğa dönüştürmeyi düşü- nüyorlardı. Lozan'a bu düşünce ve ümitle gittiler. Ancak orada da bir diplomasi dehasıyla karşılaştılar: lsmct Inönü. Osmanlı tmparator- luğu'nun yıkınhlan üze- rinde filizlenen Türki- ye Cumhuriyeti'nin ye- ni diplomatı îsmet Inö- nü, Osmanlı tmparator- luğu'nun diplomatlan- na hiç benzemiyordu. Atatürk'ün Lozan'a gönderdiği Ismet Inönü, "Ben o zamana değin çizmeden başka ayak- kabı tanımı>ordum. Lo- zan'a giderken ne giye- ceğimi bilmiyordum" diyor. Görüşmelerde ne giyeceğini bilmeyen Inönü, Atatürk'ün ön- derliğinde Kurtuluş Sa- vaşı'nı utkuya ulaştıran bir ulusun dışişleri ba- kanı ve konferans heye- (0212)293 89 78 I M Z A C U N U Zülfü Livaneli Akmerkez, Etiler (Bugün) 26 Mayıs Cumartesi 16:00- 18:00 Profilo, Mecidiyeköy 27 Mayıs Pazar 15:00- 17:00 REMZI KITABEVI TivatroStûdyosu DUNYANIN VILAR CEVIREN AHMET CEMAL YÖNETEN AHMET LEVENDOGLU OYNAYANLAR: NİHAT İLERİ, MEHMET ALİ KAPTANLAR İSH Z.KAT 29.30,31 MAYIS 1.2 HAZIRAN SAAT 20 30 3 HAZİRAN SAAT 18.30 8İLETLER. ADAM KİTABEVİ 1BEYOĞIUI VE GİSEDEN, REZERVASYON: 0 212 254 96 1i EFES PUsen'in küllüıve sanata katküan artaıak sörecek. AKSANAT PRODÜKSİYON TtYATR(»U Çevtri: ZeyîiepAva Z. S K ö l I VSneten H>l Kasapoğlu çevre DUzeni; Duygu Sağıroğtu Müzifc JoelSlmon apmcaur. KöksalEnflür TBbe Saran CûneytTOrel Güleröfcten YavuzPelunan Tam: 4.000.000 TLÖgrenct2JOO.0OOTL «SA.HAI, Istlklal Caddesl No: 16 Beyo$lu - Istanbul let (02)2)252 35 00-01 ti başkanı olarak ulusu- nun onurunu koruması- nı çok iyi biliyordu. Inö- nü. konferansın açılış programında sadece ls- viçre Cumhurbaşka- nı'nın konuşması olma- sına karşın Ingiliz dele- gesi Lord Curzon'un kürsüye çıkışı üzerine u Onun konuştuğu yer- de ben de konuşurum" diyerek galip bir dev- letin temsilcisi olarak oldubittilere boyun eğ- meyeceğinin işaretini daha ilk günden vere- cekti. Konferans sonrasın- da Ingiliz delegesi Lord Curzon ile Inönü ara- sında ilginç bir konuş- ma geçer. Bugün için çok çok öğretici bir ders olan bu konuşmayı Inö- nü, 1973yılındabenim hazırladığım televizyon izlencesinde şöyle an- latmıştı(*): "Lord Curzon ve Amerikan sefiri oturu- yorduk. Konuşuyorduk. Lord Curzon,'Muahe- deden memnun ayrıl- mıyoruz. Hiçbir şeyi- mizi kabul etmiyorsu- nuz, hepsini reddedi- yorsunuz. Hepsini cebi- mize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsu- nuz, bu memleketi imar etmeyecek misiniz, bu- nu neyle, nasıl yapa- caksmız.' Amerikan se- firini işaret ederek * Pa- ra bir bunda var, bir de bende var. Geleceksi- niz diz çökeceksiniz, para isteyeceksiniz, red- dettiklerinizin hepsini cebimden çıkanp size göstereceğim' dedL Bu- nu hiçbir zaman unut- mam." "Siz ne yanıt verdi- niz" diye sordum. Inö- nü, "Bizim burada is- tediklerimiz, takip etti- ğimiz, nıüstakil bir de\- let olarak, medeni bir devlet olarak, onun bü- tün şardannısağjamak- ür. Bunu temin edelim, sulh olsun ondan sonra sizüı istediğiniz şartlar hasıl olur, gelirsem iste- diğinizi yaparsınız diye ce^'ap verdim 1 " dedi. Lozan Antlaşması sonrasında kurulan Tür- kiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı olan Is- met Inönü, bu sözleri hiçbir zaman unutmadı. "Bu sözler benim zih- nimde daüna bir tehli- ke olarak belirir, yaşar, taze bir halde durur ve ben onunla idareye ge- çerim... Böyle bir plan karşısında kalacağımı bildiğinı için tedbirleri- mi ona göre aldım. Ben zUınimdeilk gündeniti- barenkararfa\ 7 dım. Büt- çem za>ıfolacak, Ne ka- dar zayıf olursa olsun ondan biraz daha zayıf halegetirip bir miktan- nı yatırun olarak ayır- mak \e memleketin iler- lemesini bu yatuTm ile sağlamak, ağırtecrübe- lerinilhamıolarak düş- man içinde, düşman karşısında, en ağır bas- kdar altında edinilmiş bir kanaatti bende. Bu kanaat bana hâkim ola- rak başbakanlığa başla- dım ve neticeleri ondan sonra almak mümkün oldu? Ismet tnönü'nün aldığı "sonuçlar" ne- lerdi. Bazılannı hatır- latalım. 1923 yılında yine tnö- nü'nün ifadesiyle "Os- manh'dan bir gram aJ- tın almaksızm" kuru- lan Türkiye Cumhuriye- ti'nin bütçesi 111.3 mil- yon lira idi. 86 milyon altın lira savaş tazmi- natı borç yüklenmişti. Her yıl 5 milyon altın borç ödeyecekti. Tür- kiye Cumhuriyeti ku- rulduğunda demir, şe- ker, kâğıt, çelik üreti- mi yoktu. 1939 yılında Türkiye şeker, çimento, kauçuk, kereste, deri ve ürünlerinde tam olarak kendi gereksinimini karşılayacak duruma geldi. 2213 km. yeni demiryoluyapıldı. De- miryolu Samsun'a, Tat- van'a. Erzurum'a. Kur- talan'a ulaştınldı. 4018 km. demiryolu yaban- cılardan ücreti ödene- rek satın alındı. Kayse- ri, Nazilli, Ereğli. Ma- latyabez fabrikalan, lz- mit Kâğıt Fabrikası, Ka- rabük Demir Çelik Fab- rikası, Ankara, Kartal, Zeytinburnu, Sıvas. Çi- mento fabrikaları, Al- pullu, Turhal, Uşak, Es- kişehir şeker fabrikala- rı gibi pek çok fabrika işletmeye açıldı. Yabancıların elinde bulunan yeraltı maden- lerimizin araştırılması ve işletilmesi için MTA ve ardından Etibank, Denizbank, İş Bankası, Sümerbank kuruldu. Tütün idaresi Fransız- lardan satın alınarak te- kel kuruldu. Zonguldak maden kömürü havzala- rı Fransızlardan satın alınarak ulusallaştınldı. Daha sayamayacağı- mız kadar işletme, büt- çe gelirinin yüzde 20 si- ni oluşturan Aşar Ver- gisi 'nin kaldırılmasına karşın açıldı. 1930-1940 yıllan arasında bu başa- nlar gerçekleştirilirken bazı transferlerin dışın- da hiç dış borç alınma- dı. Örneğin Karabük Demir Çelik fabrikala- nnın yapımı sırasında Ingiliz teknisyenlerin ve mühendislerin ma- aşının ödenmesi için 2.5 milyon sterlin kredi alındı. Bu dönemde yüzde 9 büyüme sağlandı. 1923"ten 1938'e kadar dolann 155 kuruş olan fiyatı hiç artmadı, hat- ta bir ara 126 kuruşa kadar düştü. Yani enf- las>on yaşanmadı. Dev- let hep denk bütçe ile yönerildi. Bütçe sadece 1939"da bir yıl açık \er- di. Bu rakanılar bileson 40 yılda "Borçsuz kal- kınma olnıaz, yabancı sermaye obnadan kalkı- namayız. Denkbütçeile kalkınılmaz" diyenle- rin yalanlarını ortaya koymaya yeter. Bu sonuçlar devletin kör kuruşunun hesabı verilerek sağlandı. O yıllarda Türkiye'yi yö- netenler ellerindeki dö- vizi parfüm, lüks iç ça- maşın, marka giysiler uğruna harcamadılar. Eş dost, yeğen, kardeş, akraba zengin etmedi- ler. Aile fotoğrafları çektirtip banka hortum- latmadılar. Dünyada benzeri bulunmayan, ekonomi kitaplarında yazılmayan "Karma Ekonomi Sistemi"nı keşfederek bu kurumla- n kurarken, kârlı bir şe- kilde yönetirken Türki- ye'de sadece 1 üniver- site vardı. Lise mezunu parmakla gösteriliyor- du. Cumhuriyet kadro- sunun ekonomi bilgisi de yoktu. Türkiye Cum- huriyeti nin başbakanı Ismet Inönü, "Kambi- yo kelimesinin anlamı- nı başbakan olduktan sonra öğrendim" de- miştir. Bugün gelinen nokta- yı hepimiz biliyoruz. Atatürkçülerin, yurtse- verlerin onurunu kana- tan olaylar yaşıyoruz. Yazmak dahi onuruma dokunuyor. Her şey or- tada. Türk insanının birlik beraberlik ve güvendi- ği yönetimlerle başara- mayacağı hiçbir konu yoktur. Türkiye ekono- misinin gereksüıimi 12 milyar dolar değil güven duyacağı namuslu, dü- rüst, yurtsever, demok- rat devlet adamlandır. Evet Lord Curzon'un Lozan'da cebine attık- lan, bugünlerde bir bir çıkıyor. Batı, Lozan'da uğradığı yenilginin in- tikamını alıyor. Biz de seyrediyoruz. Daha ne kadar seyredeceğiz. (*) înönii 'nün bu ko- nuşmaları için, Ismet Inönü 'nün Televizy-ona Anlattıkları Naznıi Kai, Bilgi Yayınevi. PENCERE Yalakalığı da Rezil Ediyopuz.. Medyanın çok satışlı gazetelerinde Derviş'le eşi- ne ilişkin yalakalık çeşitlemelerini okurken içimi bir hüzün kaplıyor.. Bir yandan kahkahalarla gülüyorum.. Öte yandan içim acıyor. Gerçi, yağcılık, yalakalık, dalkavukluk, adına ne derseniz deyiniz göreneğimizde var; iktidar sahip- lerinin çevresinde kurumlaşmış... Osmanlı'da tarifesi: Dalkavuğun burnuna fiske vurma 20 para.. Yüzüne mürekkep dökme 37 para.. Başına yumruk indirme 40 para.. Fındık faresini -kuyruğu dışarda kalmak koşu- luyla- dalkavuğun ağzına sokma 400 para.. Dalkavuğu bostan kuyusuna sarkıtıp suyun için- de bir süre bırakma 600 para.. Merdivenden yuvarlama 180 para.. Tanzimat'tan önce dalkavukluk meslek sayılı- yor; ücretleri ve yapacağı işlerin narhları saptanı- yor; saraylarda geçerli bir kurum... • Kitaplar, tarihimizdeki ünlü dalkavuklann adlan- nı sırahyoriar: Şapur Çelebi, Letaif Çelebi, Ebülent Efendi, Malak Ağa, Hacı Fışfış... Kim derdi ki medyada birileri çıkacak, eski dal- kavuklara rahmet okutacak!.. Neler yazmıyorlar ki?.. Adtnı vermeyeyim, bir ünlü gazetemizin birinci say- fasında Catherine Derviş'in kocaman bir resmi "Sır- n gözlerinde" başlığıyla yayımlanmış; "Cathy Yen- ge"miz "insanlarla sürekli göz temasında" bulu- nuyormuş... Ne önemli haber değil mi!.. Çok satışlı gazetelerimiz tüm sayfalannı "Derviş'in Anadolu gez/s/"ne ayırmışlar; inanılacak gibi de- ğil, haber başlıkları bile sayfa sayfa ve buram bu- ram yağcılık üzerine!.. Yalakalığın bu türlüsüne pes!.. Örnek olsun diye yalnız Kemal Derviş'in eşi- ne yönelik haberlerin kocaman puntolara dönüş- müş başlıklara yansıyan vurgulannı veriyorum: "Cathy cevizli sucuk yedi" "Cathy camide başını örttü" "Cathy först leydi gibi" "Ne Hülya ne Gülben, Cathy." Son başlığın haberinden birkaç satır "Birdönem Gülben Ergen ve Hülya Avşar'/n saçlan revaç- taydı. Şimdi Catherine Derviş modeli!.. Bayan Der- viş'in saç rengi tenine oldukça uygun. Açık kum- ral üzerine başak sansı röfleleri var. Bayan Derviş'te Kraliçe Nur havası var. Sadeliği ise eski ABD Baş- kanı'nın eşi HiHary Clinton'/ hatırlatıyor." Medyanın eline düştün mü, zor kurtulursun, ama, bu kez çıldırdık!.. Kemal Derviş ile eşi akıllan baş- larında insanlara benziyorlar; bu sevimli çift dile- rim Allahlannı lillâhlarını şaşırmazlar... • Bizim medyanın yalakalık listesi Osmanlı dalka- vuğunun tarifesi gibi kuruşla, parayla saptanmaz; Amerikan Doları üzerinedir; ancak her türlü ölçü- yü ve endazeyi kaçırmış durumdayız . . Ne yapmalı bilmem ki?.. Dalkavuk gazetecinin kafasına yumruk mu indir- meli?.. Suratına mürekkep mi boca etmeli?.. Merdiven- den aşağı mı yuvarlamalı?.. En iyisi ağzına kuyru- ğu dışarda kalmak koşuluyla fındık sıçanı sok- mak!.. Böylece yalakanın ağzını kapatmış oluruz da rezillik sona erer. BAKIRKÖY ÖZEL TAŞ tLKÖGRETİM OKLLU 2001-2002 EĞlTİM-ÖĞRETİM YILI ÖĞRENCl ÜCRETLERt HAZ1RLIK Eğitim ve Öğretım Toplam Olarak Eğitim ve Öğretim Aylık Olarak Yemek ve Kahvaltı Aylık Ücreti İLKÖCRETtM 1-2-3. S1MFLAR Eğitim ve Ögretim Ücreti tLKÖGRETİM 4-54. SLNIFL4R Eğitim ve Öğretim Ücreti İLKÖĞRETtM 7-8. SINIFLAR Eğitim ve Öğretim Ücreti YEMEK^KAHVALTI 2.370.00O.00O+1CDV 296.250.0OO+KDV 116.250.000+ICDV 3.693.OOO.OOO+KDV 3.848.0O0.00O+KDV 4.094.000.000+KDV 93O.OOO.0OO+KDV NOT: Eğıtımde KDV % 8'dir. Yemek ve kahvaltıda KDV%18'dir. ADIYAMAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1999/256Karar No: 20011217 Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekili tarafından davalı Abdullah Süzen aleyhine açılan tazminat da- vasının yapılan 19.4.2001 tarihli duruşmasında da- vanın kısmen kabulüne karar verilerek 8.833.900.233.- TL'nin onay tarihinden itibaren fa- izi ile tahsiline karar verilmiş olup, adı geçen dava- lının Adıyaman Bahçelıevler Mahallesi 190 Sokak No: 2/A Adıyaman adresine tebligat cihetine gidil- miş, ancak davalının adreste bulunamaması nede- niyle tebligatın yapılamadığından, davalının adresi meçhul olması sebebiyle mahkemece karann ve temyiz dilekçesinin davalıya ilanen tebligat yapıl- masına karar verildiğinden davacı vekili tarafından verilen temyiz dilekçesi ile hükmün işbuilanın teb- liğinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememizce verilen hükmü temyiz etmeye, etmediği takdirde tebliğ edilmiş ve süresinin geçmiş sayılacağı husu- su ilanen tebliğ olunur. 30.4.2001 Basın: 27730 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2001 127 Vesayet Mahkememizce verilen 2001/127 Esas, 2001/187 Karar sayılı ilam ile 16.03.2001 tarihli kararla, Istanbul, Üsküdar, Ihsaniye. C: 22, HN: 552'dc nüfusa kayıtlı bu- lunan, 1340 doğumlu, Nermin Yöndel MK'nin 355. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine Fi- sun Yöndel vasi tayin edilmiştir. İlan olunur. 14.05.2001 Basın: 29720
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle