Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2001 CUMARTESİ
O L Â Y L A R V E CTORUÜŞLJjjR olay.gorus <> cumhuriyet.com.tr
Otorite ve^İnisiyatif
Prof. Dr. TÜrkan SAYLAN ÇYDD Genel Başkanı
B
u iki yabancı söz-
cük dilimizde bü-
tün gücüyle yer al-
- mış durumda. Bir
kişi ya da grubun,
ki bu çoklukla "yö-
netici"yi çağnştınr. diğerleri üze-
rinde egemenlik kurmasına "oto-
rite" diyor, sözcüğün içinde "bas-
la"nın da varhğını sezinliyoruz.
"İnisiyatif ise insanlann, içle-
rindeki yaratıcı gücü işlevselleşti-
rip olaylar karşısında karar verebil-
me ve bulunduğu ortamın koşulla-
nnı geliştirebilme yeteneğini çağ-
nştırmaktadır; sözcüğün içinde
"özgürlük" anlamınm da varlığı
algılanmaktadır.
"Otorite" ve "inisiyatiP sözcük-
lerinin, aslında, birbirini tamamla-
ması gerekirken ne yazık ki toplum-
larda, birbirinin karşıtı ve yok edi-
cisi durumuna getirilmiş ve bir "çe-
lişkiler yumağı" oluşmuştur.
Otorite, çağdaş dünyada, kurum-
sallaşmamış oluşumlarda, her şe-
yindüzenli işleyebilmesi, sistemin
daha iyiye gitmesi, gelişigüzellik
ve karmaşa oluşmaması için kul-
lanılan bir kavram olsa gerekir.
Oysa "otorite",ülkemizde, o oru-
na (makama) geldiği için birden-
bire, her şeyi bilen, her şeye karar
vermesi gereken, kendi uygulama-
sının herkesin üstünde ve dilediğin-
ce olmasının en doğal hakkı ve
ödevi olduğunu sanan pek çok yö-
netici için adeta "varuİdannın ne-
deni" olarak algılanmaktadır.
Böyle bir davranış biçimi, işlev-
sel olamayacağı ve birbiri ardına so-
runlar çıkaracağı için de zamanla,
"otoritenin sarsılmasr olasılığı ve
korkusunu ortaya çıkardığından,
"otorite
T>
yi varlık nedeni olarak al-
gılayan "yönetici", etrafındakile-
re bağınp çağırmak, suçlamak, ce-
zalandırmak, aşağılamak, çalıştık-
lan yeri değiştirmek ve sonunda
işten atmak gibi çağdışı bezdirme
yöntemleriyle gücünü kanıtlamak
durumuna düşmektedir.
Bu arada, çevresini saran ve ken-
disinden çıkar bekleyenler grubu,
yapılan bu sindirme ve baskı ey-
lemlerini destekleyerek "çok iyi
yaptın, çok doğru yaptın" vb. söz-
cüklerle, bu ilkel davranışlan bes-
lemektedir.
Dikkat edin, çeşitli nedenlerle.
yöneticilik görevinden aynlanlar-
dan, yönetilenlerce "unutulmaz"
olanlan ne denli azdır! Baskıcı uy-
gulamalanyla "otorite" kurduğu-
nu sanıp ortalığı birbirine katan ve
çahşanları bezdirenlerin gidişle-
riyse, gidenin silinip yok olması,
kalanlann da rahat nefes almalany-
la sonlanmaz mı?
Yıllar önce ilk çahştığım kurum-
da, şefimiz, her sabah. palto, şap-
ka ve şemsiyesini, iri yarı bir Ka-
radenizli olan hizmetliye verirken
"Pis adam. elleriniyıka da gel, bun-
lan askıya koy, sakın kirietme, son-
ra öbûr binaya getir" diye komut
verirdi.
Gerçekten de bir süre sonra bu
hizmetli, kolunda deve tüyü paha-
lı palto ve şemsiyenin ucuna takıl-
mış fbtr şapka ile, törensel bir ha-
vada gelir ve bunlan yeni yerine yer-
leştirirdi. Ben. adamın, her gün bu
laflan işittiği halde, nasıl sabırla ve
özenle bu işi sürdürdüğünü anla-
yamazdım.
Uzun süre sonra öğrendim ki bu
hakaretleri gören hizmetli, arka-
mızdan, paltoyu, şapkayı yere atı-
yor. üzerinde hınçîa tepiniyor ve
sonra dakikalarca temizleyip pozu-
nu alarak getiriyormuş. Işte. şiddet
kullanarak "otorite" sağlamaya ça-
lışanların acıklı halinden bir ör-
nek.
Oysa günümüzde, otoritenin ye-
rini, paylaşımcı yönetim almakta-
dır. Yönetim, olağanüstü nitelik ve
yetkilere sahip olan bir ya da bir-
kaç kişinin değil, birbiriyle uzlaşa-
bilen, bilgi ve deneyimlerini pay-
laşıp işbölümü ve işbirliği yapabi-
len ekiplerin işi olarak görülmeli,
baştaki kişinin diğerlerinden farkı,
temsil etme konumu olmalıdır. İçin-
de bulunduğumuz kuramlara "ait
olma" duygusunu aşılayamayan
yöneticilerin, "otoritegösterisi"ne
dönüşen davranışlan, birlikte hiz-
met, bilim vb.'yi üretmeleri gere-
kenlerin verimini azaltmaktan, sı-
fıra indirgemekten ve kendilerini
kurumdan dışlamalanndan başka
ne işe yarar ki?
Beri yandan, her insanın içinde
yaratıcı bir yan vardır. Bunu belki
de bir yaşam boyu sıradanlığın sı-
nırları içinde kendisi bile bileme-
yecektir.
Otoriter yöneticilerse etrafların-
da hiçbir aykın söz ve davranış is-
temediklerinden ve kesin boyun
eğme beklediklerinden, en ufak bir
panltıyı karşı çıkış gibi algılayıp şid-
detle bastırma yönüne gittiklerin-
den, çevrelerindeki insanlarda var
olan bu gizilgücü açığa çıkarma
gibi bir kaygı ve davranışları ola-
maz.
Böylece. bireylerin "inisiyatif"
kullanması kurumu, bilimi, üreti-
mi vb. geliştirme konusunda giri-
şimde bulunabilmelerinin önü tı-
kanmış ve çahşanların coşkusu yok
edilmiş duruma gelir, olamaz.
Oysa, insanlara, sorumluluk ve-
rildiği ve yetkiler paylaşıldığı za-
man, yani bireylerin "inisiyatiTMe-
rini kullanarak yaratıcılıklarını or-
taya çıkarabildikleri durumlarda,
gelişme, büyüme, üretme, evrensel-
leşme gibi olumluluklan yakalama
şansı da artmaktadır.
Önümüzde yepyeni bir çağ, yep-
yeni olanaklar ve çevrenler (ufuk-
lar) var.
Türkiye için, 1919'lardabaşlamış
olan olağanüstü "CumhuriyetPro-
jesi"ni, yeni bir ivme ile devam et-
tirmek hedefi hâlâ önümüzde bizi
bekliyor. "Otorite"nin içine çekti-
ği tüm yıpratıcı, yaratıcıhğı öldü-
rücü olumsuzluklanndan vazgeçip
"inisiyatifi öne çıkaracak. katı-
lımcı, paylaşımcı bir dünyada ye-
rimizi almak zorundayız sanınm.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Şundan Bundan!
"Milletvekillerini halk seçer, bakanlan ben seçe-
rim."
Özdeyiş gibi bir söz! ANAP lideri kimi kandırıyor?
Milletvekillerini, hepimiz biliyoruz ki, parti lideri ta-
yin ediyor. Seçmen ise önüne uzatılan listeyi, ol-
duğu gibi sandığa atıyor! Bu mu halkın seçmesi?
Tantan'ayol görünüyorgibi!.. Sen ulusyararına
iş yapmaya kalkarsan, hortumcuları, soyguncula-
n tek tek yakalayıp içeri tıkarsan, 0 hortumcular,
soyguncular, zamanı gelir seni alaşağı eder.
Necati Doğru saymiş: (Hoş geldin gazetemize
Necati) Tam 18 operasyon yapmış Tantan. Para-
şüt'ten, Kasırga'dan, Fırtına'dan Akrep'e kadar.
Trilyonlar, katrilyonlar gitmiş açıkgözlerin cebine,
kasasına... Tantan'ı rahat bıraksalar o 18 soygun
olayına belki 5'i, 10'u daha eklenecek. Tutuklula-
nn sayısı dört yüzden beş yüze tırmanacak...
Necati Doğru her yazısında yineliyor: "Savcı'yı
harcatmayalım, Tantan'ı harcatmayalım.."
• • •
"Tüm bireylerin herhangi bir aynm yapılmaksı-
zın ve dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefı
inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakla-
n ve temel özgürlüklerden yararlandınlması, dü-
şünce, vicdan ve din özgürlüklerinin sağlanması"
13 Ekim 1972'de Birleşmiş Milletler'ce kabul edil-
miş. Biz de bunu imzalamaya söz vermişiz. Ama
o gün bu gün, bu sözleşme TBMM, Dışişleri Ko-
misyonu'na bile gönderilmemiş...
Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılma-
sı; Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koru-
ma; Avrupa Sosyal Şartı; Uluslararası Medeni Si-
yasal Haklar vb. sözleşmeler de öyle...
Sonra da kalkıyor, "Bizineden Avrupa Birliği'ne
almıyohar" diye yakınıyoruz!
• • •
Kemal Derviş, Anadolu turunda!.. Neden gerek-
li görmüş bu uzun, yorucu geziyi! Yanına eşini de
alarak niye diyar diyar geziyor? Derviş olmanın ka-
çınılmaz koşulu mu? Yarınki siyasal serüvenin ilk
adımlan mı?
"Dervişin fikri neyse zikri de odur" demezler mi?
Fikri, ABD kapitalizminin yararlı olduğu, bu yolda
hizmet vermek gerektiği!.. Zikri de ne yapıp edip
bunu IMF'ler, Dünya Banka'ları güdümünde uygu-
lamak...
Yakın geleceğin politika dünyasında etkin olaca-
ğa benzeyen Derviş'i şimdiden iyi tanımamız ge-
rekiyor.
• • •
"Cumhuriyet tarihi tamamen Ittihatçıların gö-
zünden yazılmıştır", "31 Mart dinci bir ayaklanma
değil bir askeri ayaklanma ", "Bu kadar çok kişilik
sahibi birini (yani Abdülhamit'i) sadece bir hain
ve satılmış olarak ele almak bir ihanet"...
Genç bir yazarımız yeni romanında 'keşiflerini'
bir bir sıralamış! Sonra da tutmuş "Bana mı düşer
tarihi gerçekleri açıklamak" diyor. Açıkladığı şey-
ler kendi hayal dünyasından çıkmamış gibi!..
Açık saçık bölümlerle dolu kitaplarıyla ün kaza-
nan genç yazarımız açıkça itiraf ediyor: "Bu kitap-
ta neredeyse her ilişkide cinsellik var. Her insanın
karakterine göre çok değişik sevişme biçimleri
var."
ZEYTİNBURNU SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2001 439 Karar No: 2001/435
Hâkim: Kemal Güzel 20998
Kâtip: Zarif Nalbantoğlu
Mahkememize ait 2001/439 esas 2001/435 karar sayılı
27.4.2001 tarihli ilam ile Tonguç lhsan Tüzün vesayet al-
tına alınarak kendisine babası Mehmet Tüzün vasi tayin
edilmıştir. 27.4.2001 Basın: 29669
MAÇKA ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
2001.3 ı
Davacı Zeki Kaplan tarafından Hasımsız açılan çek ip-
tali davasmın yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara
karan uyannca: Davacı işletmekte olduğu Murat lnşaat Ta-
ahhüt Turizm Nakliyat ve Ticaret Limitet Şirketi'ne ait
Halk Bankası Maçka Şubesi"nin 24035 no'lu hesabmdan
verilen çek koçanından 9988333-9988334-9988335-
9988336-9988337-9988338-9988339-9988340-9988341-
9988342-9988343-9988344-9988345-9988346-9988347-
9988348-9988349-9988350 seri no'lu 18 yaprak çek ko-
çanı ile birlikte kesilmemiş ve imzasız olarak kayıp olma-
sına müteakip Mahkememize Çek Iptali davası açılmasın-
da, hak iddia eden herhangi bir kimsenin ilan tarihinden
itibaren 3 ay içinde belgeleri ile birlikte Mahkememizin
2001 31 esas sayılı dosyasına itiraz davası açmalan husu-
su ilan olunur. 11.04.2001 Basın: 21141
Lozan'm Intikamını mı Alıyorlar?..
Nazmİ KAL TRT Yapımcı-Sunucu
ğımsız bir Türkiye ya-
S
evr 1 ımza-
layanlar,
Osmanlı
tmparator-
luğu'nun
yaşamına son da vere-
bilirlerdi; ama o günle-
rin siyasal dengeleri
içinde, belki de kendi
aralannda tam anlaşa-
madıklanndan Osman-
lı lmparatorluğu'nun
biraz daha yaşamasını
uygun buldular. Ancak
onların beklemedikle-
ri bir gelişme oldu. Du-
manının tütmesine göz
yumduklanküller ara-
sından bir "askerdâhi"
çıktı. Osmanlı Impara-
torluğu'nu paylaşmak
isteyen tüm güçlerin he-
vesini kursağında koy-
du.
Mustafa Kemal, Bi-
rinci Dünya Savaşı bo-
yunca savaşmaktan bit-
kin düşmüş, silahları
elinden alınmış, en
önemli kentleri işgal
edilmiş bir ulusu şah-
landırarak kimsenin
beklemediği askeri ut-
kuyu gerçekleştirdi. As-
keri, adli, ekonomik ve
siyasal yönden tam ba-
KÜITUR • SAKAT
rattı.
Batıhlar beklemedik-
leri bu başanyı o zama-
na değin sürdürdükleri
diplomatik masa başı
oyunlanyla başarısızlı-
ğa dönüştürmeyi düşü-
nüyorlardı.
Lozan'a bu düşünce
ve ümitle gittiler. Ancak
orada da bir diplomasi
dehasıyla karşılaştılar:
lsmct Inönü.
Osmanlı tmparator-
luğu'nun yıkınhlan üze-
rinde filizlenen Türki-
ye Cumhuriyeti'nin ye-
ni diplomatı îsmet Inö-
nü, Osmanlı tmparator-
luğu'nun diplomatlan-
na hiç benzemiyordu.
Atatürk'ün Lozan'a
gönderdiği Ismet Inönü,
"Ben o zamana değin
çizmeden başka ayak-
kabı tanımı>ordum. Lo-
zan'a giderken ne giye-
ceğimi bilmiyordum"
diyor. Görüşmelerde ne
giyeceğini bilmeyen
Inönü, Atatürk'ün ön-
derliğinde Kurtuluş Sa-
vaşı'nı utkuya ulaştıran
bir ulusun dışişleri ba-
kanı ve konferans heye-
(0212)293 89 78
I M Z A C U N U
Zülfü Livaneli
Akmerkez, Etiler (Bugün)
26 Mayıs Cumartesi
16:00- 18:00
Profilo, Mecidiyeköy
27 Mayıs Pazar
15:00- 17:00
REMZI KITABEVI
TivatroStûdyosu
DUNYANIN
VILAR
CEVIREN AHMET CEMAL YÖNETEN AHMET LEVENDOGLU
OYNAYANLAR: NİHAT İLERİ, MEHMET ALİ KAPTANLAR
İSH Z.KAT 29.30,31 MAYIS 1.2 HAZIRAN SAAT 20 30
3 HAZİRAN SAAT 18.30 8İLETLER. ADAM KİTABEVİ
1BEYOĞIUI VE GİSEDEN, REZERVASYON: 0 212 254 96 1i
EFES PUsen'in küllüıve sanata katküan artaıak sörecek.
AKSANAT
PRODÜKSİYON
TtYATR(»U
Çevtri:
ZeyîiepAva
Z. S K ö l
I
VSneten
H>l Kasapoğlu
çevre DUzeni;
Duygu Sağıroğtu
Müzifc
JoelSlmon
apmcaur.
KöksalEnflür
TBbe Saran
CûneytTOrel
Güleröfcten
YavuzPelunan
Tam: 4.000.000 TLÖgrenct2JOO.0OOTL
«SA.HAI, Istlklal Caddesl No: 16 Beyo$lu - Istanbul
let (02)2)252 35 00-01
ti başkanı olarak ulusu-
nun onurunu koruması-
nı çok iyi biliyordu. Inö-
nü. konferansın açılış
programında sadece ls-
viçre Cumhurbaşka-
nı'nın konuşması olma-
sına karşın Ingiliz dele-
gesi Lord Curzon'un
kürsüye çıkışı üzerine
u
Onun konuştuğu yer-
de ben de konuşurum"
diyerek galip bir dev-
letin temsilcisi olarak
oldubittilere boyun eğ-
meyeceğinin işaretini
daha ilk günden vere-
cekti.
Konferans sonrasın-
da Ingiliz delegesi Lord
Curzon ile Inönü ara-
sında ilginç bir konuş-
ma geçer. Bugün için
çok çok öğretici bir ders
olan bu konuşmayı Inö-
nü, 1973yılındabenim
hazırladığım televizyon
izlencesinde şöyle an-
latmıştı(*):
"Lord Curzon ve
Amerikan sefiri oturu-
yorduk. Konuşuyorduk.
Lord Curzon,'Muahe-
deden memnun ayrıl-
mıyoruz. Hiçbir şeyi-
mizi kabul etmiyorsu-
nuz, hepsini reddedi-
yorsunuz. Hepsini cebi-
mize atıyoruz. Harap
bir memleket alıyorsu-
nuz, bu memleketi imar
etmeyecek misiniz, bu-
nu neyle, nasıl yapa-
caksmız.' Amerikan se-
firini işaret ederek * Pa-
ra bir bunda var, bir de
bende var. Geleceksi-
niz diz çökeceksiniz,
para isteyeceksiniz, red-
dettiklerinizin hepsini
cebimden çıkanp size
göstereceğim' dedL Bu-
nu hiçbir zaman unut-
mam."
"Siz ne yanıt verdi-
niz" diye sordum. Inö-
nü, "Bizim burada is-
tediklerimiz, takip etti-
ğimiz, nıüstakil bir de\-
let olarak, medeni bir
devlet olarak, onun bü-
tün şardannısağjamak-
ür. Bunu temin edelim,
sulh olsun ondan sonra
sizüı istediğiniz şartlar
hasıl olur, gelirsem iste-
diğinizi yaparsınız diye
ce^'ap verdim
1
" dedi.
Lozan Antlaşması
sonrasında kurulan Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin
ilk başbakanı olan Is-
met Inönü, bu sözleri
hiçbir zaman unutmadı.
"Bu sözler benim zih-
nimde daüna bir tehli-
ke olarak belirir, yaşar,
taze bir halde durur ve
ben onunla idareye ge-
çerim... Böyle bir plan
karşısında kalacağımı
bildiğinı için tedbirleri-
mi ona göre aldım. Ben
zUınimdeilk gündeniti-
barenkararfa\
7
dım. Büt-
çem za>ıfolacak, Ne ka-
dar zayıf olursa olsun
ondan biraz daha zayıf
halegetirip bir miktan-
nı yatırun olarak ayır-
mak \e memleketin iler-
lemesini bu yatuTm ile
sağlamak, ağırtecrübe-
lerinilhamıolarak düş-
man içinde, düşman
karşısında, en ağır bas-
kdar altında edinilmiş
bir kanaatti bende. Bu
kanaat bana hâkim ola-
rak başbakanlığa başla-
dım ve neticeleri ondan
sonra almak mümkün
oldu? Ismet tnönü'nün
aldığı "sonuçlar" ne-
lerdi. Bazılannı hatır-
latalım.
1923 yılında yine tnö-
nü'nün ifadesiyle "Os-
manh'dan bir gram aJ-
tın almaksızm" kuru-
lan Türkiye Cumhuriye-
ti'nin bütçesi 111.3 mil-
yon lira idi. 86 milyon
altın lira savaş tazmi-
natı borç yüklenmişti.
Her yıl 5 milyon altın
borç ödeyecekti. Tür-
kiye Cumhuriyeti ku-
rulduğunda demir, şe-
ker, kâğıt, çelik üreti-
mi yoktu. 1939 yılında
Türkiye şeker, çimento,
kauçuk, kereste, deri ve
ürünlerinde tam olarak
kendi gereksinimini
karşılayacak duruma
geldi. 2213 km. yeni
demiryoluyapıldı. De-
miryolu Samsun'a, Tat-
van'a. Erzurum'a. Kur-
talan'a ulaştınldı. 4018
km. demiryolu yaban-
cılardan ücreti ödene-
rek satın alındı. Kayse-
ri, Nazilli, Ereğli. Ma-
latyabez fabrikalan, lz-
mit Kâğıt Fabrikası, Ka-
rabük Demir Çelik Fab-
rikası, Ankara, Kartal,
Zeytinburnu, Sıvas. Çi-
mento fabrikaları, Al-
pullu, Turhal, Uşak, Es-
kişehir şeker fabrikala-
rı gibi pek çok fabrika
işletmeye açıldı.
Yabancıların elinde
bulunan yeraltı maden-
lerimizin araştırılması
ve işletilmesi için MTA
ve ardından Etibank,
Denizbank, İş Bankası,
Sümerbank kuruldu.
Tütün idaresi Fransız-
lardan satın alınarak te-
kel kuruldu. Zonguldak
maden kömürü havzala-
rı Fransızlardan satın
alınarak ulusallaştınldı.
Daha sayamayacağı-
mız kadar işletme, büt-
çe gelirinin yüzde 20 si-
ni oluşturan Aşar Ver-
gisi 'nin kaldırılmasına
karşın açıldı. 1930-1940
yıllan arasında bu başa-
nlar gerçekleştirilirken
bazı transferlerin dışın-
da hiç dış borç alınma-
dı. Örneğin Karabük
Demir Çelik fabrikala-
nnın yapımı sırasında
Ingiliz teknisyenlerin
ve mühendislerin ma-
aşının ödenmesi için 2.5
milyon sterlin kredi
alındı.
Bu dönemde yüzde 9
büyüme sağlandı.
1923"ten 1938'e kadar
dolann 155 kuruş olan
fiyatı hiç artmadı, hat-
ta bir ara 126 kuruşa
kadar düştü. Yani enf-
las>on yaşanmadı. Dev-
let hep denk bütçe ile
yönerildi. Bütçe sadece
1939"da bir yıl açık \er-
di. Bu rakanılar bileson
40 yılda "Borçsuz kal-
kınma olnıaz, yabancı
sermaye obnadan kalkı-
namayız. Denkbütçeile
kalkınılmaz" diyenle-
rin yalanlarını ortaya
koymaya yeter.
Bu sonuçlar devletin
kör kuruşunun hesabı
verilerek sağlandı. O
yıllarda Türkiye'yi yö-
netenler ellerindeki dö-
vizi parfüm, lüks iç ça-
maşın, marka giysiler
uğruna harcamadılar.
Eş dost, yeğen, kardeş,
akraba zengin etmedi-
ler. Aile fotoğrafları
çektirtip banka hortum-
latmadılar. Dünyada
benzeri bulunmayan,
ekonomi kitaplarında
yazılmayan "Karma
Ekonomi Sistemi"nı
keşfederek bu kurumla-
n kurarken, kârlı bir şe-
kilde yönetirken Türki-
ye'de sadece 1 üniver-
site vardı. Lise mezunu
parmakla gösteriliyor-
du. Cumhuriyet kadro-
sunun ekonomi bilgisi
de yoktu. Türkiye Cum-
huriyeti nin başbakanı
Ismet Inönü, "Kambi-
yo kelimesinin anlamı-
nı başbakan olduktan
sonra öğrendim" de-
miştir.
Bugün gelinen nokta-
yı hepimiz biliyoruz.
Atatürkçülerin, yurtse-
verlerin onurunu kana-
tan olaylar yaşıyoruz.
Yazmak dahi onuruma
dokunuyor. Her şey or-
tada.
Türk insanının birlik
beraberlik ve güvendi-
ği yönetimlerle başara-
mayacağı hiçbir konu
yoktur. Türkiye ekono-
misinin gereksüıimi 12
milyar dolar değil güven
duyacağı namuslu, dü-
rüst, yurtsever, demok-
rat devlet adamlandır.
Evet Lord Curzon'un
Lozan'da cebine attık-
lan, bugünlerde bir bir
çıkıyor. Batı, Lozan'da
uğradığı yenilginin in-
tikamını alıyor. Biz de
seyrediyoruz. Daha ne
kadar seyredeceğiz.
(*) înönii 'nün bu ko-
nuşmaları için, Ismet
Inönü 'nün Televizy-ona
Anlattıkları Naznıi Kai,
Bilgi Yayınevi.
PENCERE
Yalakalığı da Rezil
Ediyopuz..
Medyanın çok satışlı gazetelerinde Derviş'le eşi-
ne ilişkin yalakalık çeşitlemelerini okurken içimi bir
hüzün kaplıyor..
Bir yandan kahkahalarla gülüyorum..
Öte yandan içim acıyor.
Gerçi, yağcılık, yalakalık, dalkavukluk, adına ne
derseniz deyiniz göreneğimizde var; iktidar sahip-
lerinin çevresinde kurumlaşmış...
Osmanlı'da tarifesi:
Dalkavuğun burnuna fiske vurma 20 para..
Yüzüne mürekkep dökme 37 para..
Başına yumruk indirme 40 para..
Fındık faresini -kuyruğu dışarda kalmak koşu-
luyla- dalkavuğun ağzına sokma 400 para..
Dalkavuğu bostan kuyusuna sarkıtıp suyun için-
de bir süre bırakma 600 para..
Merdivenden yuvarlama 180 para..
Tanzimat'tan önce dalkavukluk meslek sayılı-
yor; ücretleri ve yapacağı işlerin narhları saptanı-
yor; saraylarda geçerli bir kurum...
•
Kitaplar, tarihimizdeki ünlü dalkavuklann adlan-
nı sırahyoriar:
Şapur Çelebi, Letaif Çelebi, Ebülent Efendi,
Malak Ağa, Hacı Fışfış...
Kim derdi ki medyada birileri çıkacak, eski dal-
kavuklara rahmet okutacak!..
Neler yazmıyorlar ki?..
Adtnı vermeyeyim, bir ünlü gazetemizin birinci say-
fasında Catherine Derviş'in kocaman bir resmi "Sır-
n gözlerinde" başlığıyla yayımlanmış; "Cathy Yen-
ge"miz "insanlarla sürekli göz temasında" bulu-
nuyormuş...
Ne önemli haber değil mi!..
Çok satışlı gazetelerimiz tüm sayfalannı "Derviş'in
Anadolu gez/s/"ne ayırmışlar; inanılacak gibi de-
ğil, haber başlıkları bile sayfa sayfa ve buram bu-
ram yağcılık üzerine!.. Yalakalığın bu türlüsüne
pes!.. Örnek olsun diye yalnız Kemal Derviş'in eşi-
ne yönelik haberlerin kocaman puntolara dönüş-
müş başlıklara yansıyan vurgulannı veriyorum:
"Cathy cevizli sucuk yedi"
"Cathy camide başını örttü"
"Cathy först leydi gibi"
"Ne Hülya ne Gülben, Cathy."
Son başlığın haberinden birkaç satır "Birdönem
Gülben Ergen ve Hülya Avşar'/n saçlan revaç-
taydı. Şimdi Catherine Derviş modeli!.. Bayan Der-
viş'in saç rengi tenine oldukça uygun. Açık kum-
ral üzerine başak sansı röfleleri var. Bayan Derviş'te
Kraliçe Nur havası var. Sadeliği ise eski ABD Baş-
kanı'nın eşi HiHary Clinton'/ hatırlatıyor."
Medyanın eline düştün mü, zor kurtulursun, ama,
bu kez çıldırdık!.. Kemal Derviş ile eşi akıllan baş-
larında insanlara benziyorlar; bu sevimli çift dile-
rim Allahlannı lillâhlarını şaşırmazlar...
•
Bizim medyanın yalakalık listesi Osmanlı dalka-
vuğunun tarifesi gibi kuruşla, parayla saptanmaz;
Amerikan Doları üzerinedir; ancak her türlü ölçü-
yü ve endazeyi kaçırmış durumdayız . .
Ne yapmalı bilmem ki?..
Dalkavuk gazetecinin kafasına yumruk mu indir-
meli?..
Suratına mürekkep mi boca etmeli?.. Merdiven-
den aşağı mı yuvarlamalı?.. En iyisi ağzına kuyru-
ğu dışarda kalmak koşuluyla fındık sıçanı sok-
mak!.. Böylece yalakanın ağzını kapatmış oluruz
da rezillik sona erer.
BAKIRKÖY ÖZEL TAŞ tLKÖGRETİM
OKLLU
2001-2002 EĞlTİM-ÖĞRETİM
YILI ÖĞRENCl ÜCRETLERt
HAZ1RLIK
Eğitim ve Öğretım Toplam Olarak
Eğitim ve Öğretim Aylık Olarak
Yemek ve Kahvaltı Aylık Ücreti
İLKÖCRETtM 1-2-3. S1MFLAR
Eğitim ve Ögretim Ücreti
tLKÖGRETİM 4-54. SLNIFL4R
Eğitim ve Öğretim Ücreti
İLKÖĞRETtM 7-8. SINIFLAR
Eğitim ve Öğretim Ücreti
YEMEK^KAHVALTI
2.370.00O.00O+1CDV
296.250.0OO+KDV
116.250.000+ICDV
3.693.OOO.OOO+KDV
3.848.0O0.00O+KDV
4.094.000.000+KDV
93O.OOO.0OO+KDV
NOT: Eğıtımde KDV % 8'dir. Yemek ve kahvaltıda
KDV%18'dir.
ADIYAMAN ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1999/256Karar No: 20011217
Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekili tarafından
davalı Abdullah Süzen aleyhine açılan tazminat da-
vasının yapılan 19.4.2001 tarihli duruşmasında da-
vanın kısmen kabulüne karar verilerek
8.833.900.233.- TL'nin onay tarihinden itibaren fa-
izi ile tahsiline karar verilmiş olup, adı geçen dava-
lının Adıyaman Bahçelıevler Mahallesi 190 Sokak
No: 2/A Adıyaman adresine tebligat cihetine gidil-
miş, ancak davalının adreste bulunamaması nede-
niyle tebligatın yapılamadığından, davalının adresi
meçhul olması sebebiyle mahkemece karann ve
temyiz dilekçesinin davalıya ilanen tebligat yapıl-
masına karar verildiğinden davacı vekili tarafından
verilen temyiz dilekçesi ile hükmün işbuilanın teb-
liğinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememizce
verilen hükmü temyiz etmeye, etmediği takdirde
tebliğ edilmiş ve süresinin geçmiş sayılacağı husu-
su ilanen tebliğ olunur. 30.4.2001
Basın: 27730
KADIKÖY 2. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
2001 127 Vesayet
Mahkememizce verilen 2001/127 Esas, 2001/187
Karar sayılı ilam ile 16.03.2001 tarihli kararla, Istanbul,
Üsküdar, Ihsaniye. C: 22, HN: 552'dc nüfusa kayıtlı bu-
lunan, 1340 doğumlu, Nermin Yöndel MK'nin 355.
maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine Fi-
sun Yöndel vasi tayin edilmiştir.
İlan olunur. 14.05.2001 Basın: 29720