Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 MAY1S 2001 PAZARTESİ
LAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
ARADABİR
ÖZLEM EKMEKÇİ SAYAR
Mühendis
Canım Babacığım...
Bu, sensiz geçen beşinci bahar olacak... Bizi
Ankara'da yemyeşil bir baharın ortasında -eminim
hiç istemeden- bırakıp gittiğin günden beri seni her
düşündüğümde yüreğimde aynı derin sızı... AJış-
mak denilen şey, bu sızı ile yaşamaya alışmak ol-
malı. Yoksa, senin yokluğun bizler için alışılacak bir
şey değil...
Sanki birkaç ay sonra gideceğini biliyormuşça-
sına, benim için "Eylül Yazılan"kitabını imzalamış,
üstelik bir de "Beniunutma olurmu, canım kızım"
diye yazmıştın. Ölümü hiç sevmedin, unutuluş olur
diye...Biliyordun,btrkezgidildimidönüşüyoktu...
Babanı, anneni erken yaşta kaybetmiş, ölümü on-
laria tanımıştın. Dostların birer birer aramızdan ay-
nlmaya başladıklanndan beri sanki daha da sıkı sa-
nlmıştın yaşama... Yaşıyorolmanın, üstelik yaşam-
da insan olmanın hakkını vermek isterdin. Ondan-
dı üzüntülerin yüreğini bunca yıpratması, sevinç-
lerin ise bir ağız dolusu kahkahayla ses bulurdu.
Hastalığtn sırasında üzüntülerin yanı sıra gıptayla
izledim seni. Öyle insanüstü birçaba göstermiştin
ki yaşamda kalabilmek için... Yorgun bedenin, yü-
reğin izin vermedi ne yazık ki...
Unutmak... Babacığım, seni unutabilirmiyim hiç?
Bol kahkahalı uzun telefon konuşmalannı, evegel-
diğini haber veren, gevrek kahkahalı gülüşünü, her
tuşuna sevincini, üzüntünü, öfkeni bastığın, de-
ğiştirmeye asla yanaşmadığın daktilonun sesini, her
yıl yağan ilk karı bir çocuk sevinciyle karşılayışını,
sabahın erken saatlerinde Gümüldür'de, Akçay'da,
Ankara'da yaptığımız uzun yürüyüşleri, yazılan ça-
tana değin evde attığın çatık kaşlı voltalannı, yazı-
yı kotardıktan sonra bizlere sanki ilk yazınmış gibi
heyecanla okutmanı, gazetede birtekyanlış olma-
sın diye Cumhuriyet'in gece baskısını satır satır in-
celemeni, öz Türkçe konusunda gösterdiğin titiz-
liği, okumaya olan tutkunu, kırk kat yabancılan bir-
birleriyle kaynaştırmadaki ustalığını, kimselerin uğ-
raşmadığı angaryalan görev sayıp dört elle sanl-
manı, haksızlığa uğramış insanlann dertlerini yü-
reğinde duyumsayıp yardım etmek için elinden ge-
leni ardına koymayışını, can dostlannı birer birer yi-
tirdiğinde başını ellerinin arasına alıp usul usul ağ-
layışını, kısacası babacığım, insanca yaşamın
kendisi oluşunu unutabilir miyim? Neyleyim ki
babacığım, her geçen gün, yokluğunu daha da
çok duyuruyor. Sanınm yalnızca bizlere, ailene de-
gil aynı zamanda okuriarına ve dostlanna da...
Türkiye çok kötü günler geçiriyor. Yıllardır yaz-
dığınız, önüne geçmeye çalıştığınız yolsuzluklar,
sahtekârtıklar, koltuk kavgalan, eğitimsizlik, açlık,
işsizlik, bir de ekonominin çöküşü... Bir şey daha:
Sen gittiğinden beri domuz eti konusuna değinen
kimse kalmadı. Kimselerin "Müslüman mahallesin-
de salyangoz satmaya" niyeti yok anlayacağın.
Yaşamın boyunca bu tabuyu yıkmak için verdiğin
savaşı üstlenen birileri çıksa fena mı oîurdu?
Canım babacığım, buralarda iyiye giden pek bir
şey yok anlayacağın. Dışanda erken gelmiş yem-
yeşil bir bahar, içimde gittiğin günden beri aynı de-
rin sızı... Ve her geçen gün biraz daha büyuyen ÖZ-
LEM'in...
KÜLTİİK • SANAT (O 2121293 89 7«
IPEK KOCUYDIN
HALIL VAVUZERTÜRK
Yağlıboya Resim Sergisi
21 Moyts 8 Haziron 2001
Açılış: 20 Moyı* Pazar
Saat: 16.00-20.00
RESİM SERGİSİ
SevgiAl^ül Resfm ^rubu
AkatlarKültürMerkezi
15 • 30 Mayıs 2001
Zeytjnojhı Cd. Ak*lır (oaa) 35197 q
D0ĞAY1 SEV1P DE ULfŞAMAYANLAR
RESMIN "R" SINDEN
ANLAMAYANLARAÇA6RI
Resmin nıce renklerine
şöyle ucundan da olsa
bulaşıvermek isteyenleri
tualle tanıştırmak isterim.
R M U t ı ACAR BAŞKLTT
AIAIy* KuMI C«d. 53
ÇENGELKÛY (0216) 321 70 00
hftp //www ocar4x»k co«n
efnoıl abastcufQsup«ronlîne com
(0212)293 89 78
perarekbm@perareklam.com.tr
perareklam@superonline.com
www.perareklam .com .tr
www.sinemafilm.com
6ALERİ PAZAR GÜNÛ DlJINDA HERGÜN
SAAT 10.00-18 30 AKASI AÇIKTK.
Bahariy» C»d. Nevrnnin Sk.
14/1 Kjjıköy/İST
T«l:0216 330 68 02 - 0Z16 41* »4 66
Fm. 0216 330 8» 02
bcetinor@hotmail.com
www.bulentcetinor.com
ölüm=ölüm
Haşim Nur Giirel ile Sergi Okuması
21 Mayıs 2001 Pazartesi 18:00
Istikla! Cad. Elhamra Pasaıı 258/203 Beyoğlu
Tel: (212) 245 15 08 info@karsi.com
tiycrtrooyunevi
0212 2516060 www.tiyatrooyunevi.com
N.V.GOGOL
bir
YO\ETE\ MahirGunşiray\AH\ETAŞARIMI daodt leon IŞIK YüksdAymaz
OYl VCl UK Levent Öktem, Hakan MiE Ayça Dangaa Alper Dereiiogta,
Ecc Eroğlu. En-en Yazıcı, Elif Ongan, Ali Ozmen, Mahir Günşiray
Yalnız 3 gösteri
21 Mayıs Pazartesi Saat: 20.30
22 Mayıs Salı Saat: 20.30
23 Mayıs Çarşamba Saat: 20.30
İBİIetler. Adam Kıtabevı (Beyoğlu),
I lletişim Kıtabevi (Kadıköy) ve glşede.
I Rezervasyon: 02! 2 254 96 96
İİSM2.KAT
| TarUbaîi Bulvan No: 120-122, B«r»9"»
EFES PUsen'üjktütuıvesinatakatküanarfaraksürecek.
KADIKÖY 2. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1999 713 vesayet
Mahkememizce verilen 6 2 2001 tarih 1999/713 Es.
2001 101 K. sayılı karar ıle.M.K. 355. maddesi gereğınce,
Mehmet kızı 1334 d lu Hacer Mesude Ulucan vesayet altı-
na alınarak. kendisme eşı Ahmet Ulucan vası tayın edilmiş-
tır Kevfivet ilan olunur 6.2.2001 Basın: 27396
(jçfnçler ve Felsefe
PnOÎ. Dr. BETÜL ÇOTUKSÖKEN Maltepe ÜniversUesi Fen-
ĞSe%iyat Fakültesi
0 stanbul, nisan ayının ilk gün- çimde gösteriyor.
I
lerinde birçok felsefe etkin-
liğine sahne oldu. Bu etkin-
liklerden bir bölümü, öteden
beri ulusal ya da uluslarara-
sı düzeyde gerçekleştirilen
felsefe çalışmalanydı. 6-8 Nisan'da
ise sırasıyla, Saint-Benoit Lisesi'nde,
Amerikan Robert Lisesi'nde ve îs-
tanbul Lisesi'nde gerçekleşen 'Is-
tanbul Felsefe Günleri', bütünûyle
öğrencietkinhği ohnası bakımından
büyük önem taşryordu.
Tarihsel bilgilerimiz, felsefenin
bir öğretim konusu olarak, ortaöğ-
retim kurumlannda 1910 yılında;
yükseköğretimde ise -Darülfünun-
da-19. yüzyılın ikinci yansında yer
aldığını bize gösteriyor. Felsefe, bir
araştırma alanı olarak, 1933 üniver-
site reformundan sonra üniversite-
lerde yer almaya başlıyor (1). Yir-
mili, otuzlu yıllarda felsefe derneği
kurma girişimlerine de tanık olun-
duğunu biliyoruz. Ancak araştırma-
lar dernek kurma ve sûrdûrme çaba-
lanndan hiçbirinin uzun ömürlü ol-
madığını da ortaya koyuyor. Türki-
ye Felsefe Kurumu (2), ilk kez ger-
çek anlamda bir kurum niteliği ile
felsefeyi resmi kurumlann dışına ta-
şıyor; felsefenin topluma ileteceği
pek çok şeyin olduğunu somut bir bi-
1979 yılında Uluslararası Felsefe
Kuruluşlan Federasyonu'nun da
(FISP) üyesi olan Türkiye Felsefe Ku-
rumu, son yıllarda yapılanmasında
farkh birimlere de yer veriyor. 2003
yılında yeni bin yılın ilk kongresi-
ne (21. Dünya Felsefe Kongresi) (3)
ev sahipliği yapacak olan kurumun
birimlerinden biri de 'Çocuklar tçin
Felsefe BirimTdir. 1992'desondere-
ce deneyimli felsefe öğretmeni Nu-
ran Direk'in başkanhğında kurulan
bu birim, son yıllarda çalışmalannı
iki boyutta yoğunlaştırdı; bu boyut-
lardan biri 'Ulusal Felsefe Olimpi-
yatlan', ikincisi ise 'İstanbul Lise-
leriFebefeKulûpleriPlatformu' Ay-
nı zamanda Uluslararası Felsefe Ku-
ruluşlan Federasyonu Başkanı da
olan Türkiye Felsefe Kurumu Baş-
kanı İoanna Kuçuradi'nin ve yakın
çalışma arkadaşlannın, mesleğiyle
adeta bütünleşmiş felsefe öğretmen-
lerinin (4) desteklediği bu etkinlik-
lerle gençlerimiz, felsefe ile buluşu-
yorlar; ulusal ve uluslararası felse-
fe olimpiyatlarına büyük bir istekle
hazırlanıyorlar, katılıyorlar.
2001 yıh Ulusal Felsefe Olimpi-
yatı'na 430 öğrenci katıldı ve ilk iki
dereceyi paylaşan öğrenciler (Mert
Bahadır Reisoğlu. Robert Lisesi;
Beyza Kaya, Antalya Metin-Nuran
Çakallıklı Anadolu Lisesi) Ameri-
ka Birleşık Devletleri'nde yapıla-
cak olan Uluslararası Felsefe Olim-
piyatlan'nda Türkiye'yi temsil ede-
cekler.
İstanbul Liseleri Felsefe Kulüple-
ri Platformu da birkaç yıldan beri
farklı başlıklar altında seminerler,
okuma günleri düzenliyor: 'Platon
Okumalan", 'GündeiikHayatve Fel-
sefe', 'Edebiyata Felsefe ile Bakmak',
'Adakt Semineri', 'Ö^ûrlûk İdesi-
nin Tarih İçindeld Belirienimleri ve
GünümüzdekiAnlamının Sorgulan-
ması', 'Nietsche Okumalan' bunlar-
dan birkaçı. Içinde bulunduğumuz
yılıntemel izleği ise 'Estetik'. 1999
yılında da hemlzmir'de ('Izmir Fel-
sefe Günleri') hem de Şanlıurfa'da
('Harran Felsefe Günleri') çalışma-
lar yapıldı.
Yazının başında sözü edilen et-
kinlik -İstanbul Felsefe Günleri- ise
tümüyle 'Estetik'e aynlmıştı; genç-
ler bildirilerini büyük bir ciddiyet
içinde sundular; birbirleriyle özgür-
ce tartıştılar. Daha önceki yıllarda sa-
dece üniversitelerde kurulan ve bir-
çok etkinlik düzenleyen felsefe ku-
lüplerinin yanı sıra liselerde de bu
türden kurumlaşmalann olması son
derece önemli. Ancak bu türden ça-
lışmalar daha çok özel liselerde ve
Anadolu liselerinde yer alıyor. Di-
ğer liselerde felsefe kulüpleri kurma
konusunda çekingen davranıldığı
dikkatli gözlerden kaçmıyor. Milli
Eğitim Bakanlığı'nuı, ulusal felse-
fe olimpiyatlanna katılım konusun-
da verdiği desteği, bu konuda da
göstermesi büyük önemtaşıyor. Çün-
kü bu çalışmalar, her türlü var ola-
na ve olup bitene felsefe açısmdan
bakmanın ne denli önemli olduğu-
nu somut bir biçimde bize gösteri-
yor. Olup bitene felsefe açısından
bakmak demek, neden-etki ilişkile-
rini sağlıklı bir biçimde kurmak de-
mek; düşünmeyi ve konuşmayı tu-
tarlı bir biçimde ve nesnesine uygun
olarak gerekçelendirmek, düzenle-
mek demek.
Liselerde yapılan çalışmalar fel-
sefe öğretiminin sorunlu yönlerini
görme fırsatını da veriyor. Çünkü
bu öğretim, sadece lise son sınıfa
'sıkıştınlnuş' durumda ve birçok
yönden de sorunlu görünüyor. Fel-
sefe öğretimi denildiğinde büyük
ölçüde felsefe tarihinin bağlantısız
bir biçimde anlatımı, düz bir aktan-
mı anlaşılıyor ve haklı olarak hem
öğrenciler, hem de öğreticiler bu tür
bir felsefe öğretiminden yeterince
verim alamıyorlar. Felsefe öğretimi
salt felsefe tarihi aktanmı olmaktan
çıkanlmalı, doğru düşünmeyi, kav-
ramsal belirlemeler yapmayı öğre-
ten bir etkinlik haline getirilmelidir.
Felsefe kulüplerinde liseyle üniver-
site, liseyle sivil toplum kuruluşu
olarak Türkiye Felsefe Kurumu da
buluşuyor aynı zamanda. Üniversi-
te öğretim üyeleri, kurum mensup-
lan bu çalışmalara destek veriyorlar
ve gençİerin yeniöğretim teknikleriy-
le, yöntemleriyle tamşmalanm sağ-
byoriar. Bu etkinliklere kanlan genç-
lerimiz dünyaya felsefe gözüyle bak-
manın önemini kavnyor ve bu yolla
dünyaya açıtayoriar. Ulkemizi doğru
bir biçimde tamyacak ve tanıtacak
olanlar, dünyaya bilim, felsefe ve sa-
nat aracılığıyla bakanlar olacak;
umudumuz onlarda ama sormadan
da edemryoruz; yetişkinler, özellikk
toplumu siyasal bağlamda yöneten-
ler ne ölçüde umut aşıla>abiliyor on-
lara ve özgüvenlerini kazanmalann-
da gerçekten yardımcı olabiliyoriar
mı bu değerü gençlerimize?
(1) Bkz. Betiil Çotuksöken, Cumhuriyet
Döneminde Türkiye'de Öğretim ve Araş-
tırma Alanı Olarak Felsefe. Seçilmiş Me-
tinlerle, TürkiyeFelsefe Kurumu Yavınla-
n, Ankara. 2001.
(2) Bkz. Arslan Kaynardağ, Bizde Fel-
sefenin Kurumsallasması ve Türkiye Fel-
sefeKurumu. Türkiye FelsefeKurumu Ya-
yınlan, Ankara, 1994.
(3) Söz konusu kongrenin ana izleği
'Dünya Problemleri Karşısında Felse-
fe'dir.
(4) 'Çocuklarlçin FelsefeBirimi'nin ça-
lısmalanna Doç. Dr. Zühal Karahan Ka-
ra, Mehmet Salim Şirin ve Gülşen Öz bas-
ta olmak üzere birçokfelsefe öğretmeni
katılmakta, destek vermektedirler.
Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Çıkmazı
Dr. Mehmet ALTINOK
• • lkemizin cezaevlerinde yaşanan
U
açlık grevleri ve ölüm oruçlan sü-
recinde ilgili taraflann neredeyse
tamamı büyük yanlışlar yapmış-
tır. Konunun ilgili taraflan; açlık
grevi yapan tutuklu ve hükümlüler ile ailele-
ri, meslek odalan, sivil toplum örgütleri ve son
dönemlerdeki hükümetlerdir.
Süresiz açlık grevleri ve ölüm oruçlannın
başlangıcında konuya hekimce yaklaşımın
şöyle olması gerektiğini duyurmuştuk:
1 - Yaşamın kutsallığma saygı gösterilmesi
her insan için etik bir zorunluluktur. Bu zo-
runluluk, hekimlere çok daha üst bir sorunv
luluk getirir.
2- İnsan haklan ile ilgili hiçbirmetinde ölö-
mün insan hakkı olduğunu ifade eden bir iba-
re yoktur. Açlık grevi ve ölüm orucu bir in-
san hakkı değil, insanın kendi bedenı ve ya-
şamına olan görev ve egemenliğinin kötüye
kullanımıdır.
3- Açlık grevi veya ölüm orucu yapan ki-
şiyle hekim arasındaki ilişki bir hasta/hekim
ilişkisidir. Hekim, herhangi bir hastasıyla gir-
diği ilişkisinde olduğu gibi bu ilışkısınde de
uygulamasını öneriler ya da sağaltım yoluy-
la yapabilir. Bu ilişki, hasta, bazı sağaltım ve
tıbbi girişimleri kabul etmese de sürebilir.
4- Hastanın kendi aldığı karara saygı gös-
termek hekimin görevidir. Hekim, tıbbi mü-
dahale öncesinde hastayı durumdan bilgilen-
direrek iznini alır, ancak acil durum ortaya çık-
rığında, hekim hastası için en iyi olanı yapmak
zorundadır; hastasmın yaşammı sürdürmek
ve onun yaran için sanatının bütün gereğini
yerine getirmek durumundadır.
5- Açlık grevi yapan kişi baskı altında ru-
tulabileceği ortamlardan korunmalıdır. Bu du-
rum, hastanın baskıya yol açabilecek ortam-
lardan uzaklaştınlmasını gerektirir.
6- Hekimin açlık grevcilerine yaklaşımı tü-
müyle kendi mesleki iradesine bırakılmalıdır.
Ne yazık ki taraflar bu süreçte üzerlerine dü-
şen sorumluluklan yerine getirmemiştir. Özel-
likle tutuklu ve hükümlüler ile aileleri, bulun-
duklan örgütsel armosfer içerisinde bağımsız
düşünme yetenekleri ve sağduyulannı kay-
betmiştir. Bu noktada bazı meslek odası yö-
neticilerinin açlık grevleri ve ölüm oruçlan-
nı adeta bir insan hakkı gibi savunarak bir an-
lamda ölümü kutsamalan, sorunu içinden çı-
kılamaz hale getirmiştir. Kimi aydınlar ve ba-
sın mensuplan da bu yanlış tutumun yanında
yer almıştır. Ülke yönetiminin sorumluluğu-
nu taşıması gereken kimi siyasiler ve bürok-
ratlar ise "grevcüer devlete karşı olan terörist-
lerdir'' sığlığında bir yaklaşım sergilemişler-
dir. Özcesi; taraflar açlık grevi ve ölüm oruç-
lanna kendi kısır siyasi görüşleri doğrultu-
sunda yaklaşarak konunun etik ve insani bo-
yutunu göz ardı etmişlerdir.
Açlık grevleri ve ölüm oruçlannda doğru
yaklaşım insanca olmahdır. Siyaset kuramla-
n, yaşamsal gerekler hakkında toplumsal id-
dialan ve modelleri tanımlarken insan olma-
yı ayrıca tarif etmez. Çünkü insan olmanın ta-
nımı insanlığın tarihinde evrensel biçimde za-
ten vardır.
Yapılan hatalan genel olarak kısaca değer-
lendirdikten sonra konunun alansal irdeleme-
sine girersek bu süreçte toplum gündemine so-
kuşturulan temel konunun hekimlik rol ve
ödevinin ne olduğu sonınsalı olduğunu görü-
rüz. Zira ölüm orucu yapan insanlara istekle-
ri dışında tıbbi hizmet götüren hekimlerin
meslek etiğini ihlal etmiş olacağı ilan edilmiş-
tir. Hangi örgütsel değer insanın yaşamakla var
ettiği değerin üzerindedir ki? Eğer tartışma ger-
çekten tıp etiği kapsamma çekilebılmiş olsay-
dı sonuç böyle olmayacaktı.
Örgütsel koşullanma içerisindeki bireyin
karar verme süreçleri geri dönüşsüz biçimde
hasarlanmıştır. Kararlanndaki özerklik ve öz-
güllük yok olmuştur. Bu kişi, kararlannın ay-
nmında olmadığı gibi usa vurma becerisinden
de^oksun hale gelebilir.
Örgütsel koşullanma olgusunu dönüştüre-
bilecek yaklaşımlar çağdaş psikiyatri uygula-
malan içinde çoktan yer almıştu-. Bu uygula-
malar, yani insanın birey obna durumuna za-
rar verici davranışı belli bir yaklaşımla tersi-
ne çevrilebilir. Bunun için birinin emir verme-
si gerekmez. Hekim, bu konuda evrensel in-
sanlık mirasmın var ettiği erdem ilkeleri ile za-
ten görevlidir. Bu ilkeler; hastalıklann önlen-
mesi ve iyileştirilmesi, yaşamın korunması, acı-
nın dindinlmesi ile sağlığın geliştirilmesidir.
Yanhşlar, yanılgılar^
Mental fakülteler sadece "biünç" ile sınır-
lı değildir. Gerçeklik duygusu, yönelim, dik-
kat, bellek ve algı bilincin aynntıh alt katego-
rileri olup aynca muayene edihnesi ve değer-
lendirilmesi gerekir. Bilinçaçıklığı ileyetine-
cek olursak; dığer bileşenlerin yanı sıra düşün-
cenin yapısı, akışı ve içeriği gibi insan obna-
nın temel işlevlerine dair değerlendirmeleri at-
lamış oluruz.
Bilincin açık olmasının tıbben değerlendi-
rihnesi sadece koma durumunda kullanılabi-
lir. Bunun dışında bilinç, "farkında oluşluk"
tanımı temel alınarak değerlendirihnelidir. Bu
nedenle beslenmenin reddinde mental bile-
şenlerin müdahil duruma gelmesi için karar
vermenin koşullan vardır. Nicelik ve nitelik
olarak değerlendirilmeksizin bir hastaya yak-
laşımın sadece bilincinin açık ohnasıyla sınır-
landırılması klinik açıdan ciddi bir hatadır.
Yaşadığımız açlık grevi ve ölüm orucu süre-
cinde konunun taraflannın tamamı bu hatayı
işlemiştir.
Süreçteki bir başka yanlış tutum da Sağlık
Bakanı Dr. Osman Durmuş ve Bakanlığın üst
düzey öbür yöneticilerinin tutumudur. Örne-
ğin, Sağhk Bakanlığı'nın organ yetmezliği ve
fiziksel sorunu saptanmayan grevcilerin tek-
rar cezaevlerine gönderilmesi gerektiği yö-
nünde bir genelgesi vardır. Bu genelge, heki-
min özgür iradesini engellediği için tıbbi eti-
ğe aykındır.
Müdahale sonrasında çeşitli hastanelere ge-
tirilen grevciler arasında ölüm orucuna de-
vam edenler vardır. Bu kişiler, içinde bulun-
duklan durum nedeniyle sadece fiziksel de-
ğil ruhsal yönden de sıkıntı içindedirler. Yani
hastadır. Zira, sağlık; fiziksel, ruhsal ve top-
lumsal tam bir iyilik halidir. Ölüm orucu ne-
deniyle ölmek üzere olan bir kişinin bu yön-
den tam bir iyilik halinde olduğu söylenemez.
Bu durumda ise mutlaka özel bakım altında
tutulması gereklidir.
Devlete emanet edilen bu insanlann seçim-
leri ve tavırlan ne olursa olsun. madem ki dev-
let artık her şeye hâkim olmuştur, o halde bu
insanlann ölüm riskleri ortadan kaldınlana
kadar mutlaka özel bakım sağlanacak koşul-
larda bulundurulmalan devletin asli görevi
haline gelmiştir. Cezaevlerini "züıdancüık"
anlayışıyla yönetmeyen, tutuklu ve hükümlü-
lerin kıyımmr değil, topluma kazandınlması-
nı amaçlayan çağcıl uygulamalar geciktiriknek-
sizin yaşama geçirilmelidir. Devletin varlığı
insan yaşamına saygı temelinde şekillenme-
lidir. Tutuklu ve hükümlülerin sosyal ve insan-
cıl gereksinimlerinin karşılanması devletin te-
mel yükümlülüğüdür. Bu görevden kaçınmak
bir insanlık suçu işlenmesi anlamına gelir.
Ölüm orucuna devam ettiği halde bulundu-
ğu sağlık kurumundan taburcu edilerek in-
sanca yaşam koşullannın bulunmadığı artık
herkes tarafından kabul edilen mevcut F tipi
cezaevlerine gönderilen insanlann hayatını
kaybetmesinden artık devlet doğrudan sorum-
ludur.
Unutmamamız gereken şudur: Toplumu-
muzda çok derin yaralar açan açlık grevi ve
ölüm orucu eylemlerinin başat aktörleri ölü-
mün kutsandığı bir ortamda adeta ölüme ya-
tınlan insanlardır. Bu eylemin savunuculan,
bu gerçeği akıllanndan bir an bile çıkarma-
malıdırlar. İnsan yaşamı üzerinden bir pazar-
lık yapılmaktadn-.
Grevcilerin istemlerinin savunucusu olan-
lar ve bu maluliyeti bir siyasi hınç haline ge-
tirmeye çalışan yöneticiler bu gerçeği göz ar-
dı etmemelidirler.
Bu süreçte kaybedilen her insanın sorumlu-
luğu hepimizin üzerindedir. Aklın yolu birdir
ve artık tek bir insanımız bile kurban edil-
memelidir. Çok daha önemlisi; bu süreç birdaha
Toprak Ana Çalışıyor
Ayşe İ L H A N Tarih Öğretmeni
• • ç hafta çakıldım kaldım
U
yatağa; grip tam keyfin-
ce egemendi vücuduma;
nezlesi, öksürüğü, ağn-
lan ve burnumda bırak-
tığı yaralarla... lyileşirken "His var
mı bu âlemde nekahat gibi tatiı - Gön-
lünı bu sevincin helecaniyle kanaüı"
diyemiyorum. Çünkü, beni asıl yıkan
ülkemin güçsüzlüğü, çaresizliği, kriz
deryasında bocalaması... Ülkem ne-
kahate ulaşırsa ancak gönlüm bu se-
vincin helecaniyle kanatlanabilir. Te-
levizyonda görüyorum.. sunucular
haberlerin özetlerini ve aynntılan ve-
rip yüreklerimizi dağladıktan sonra
muhabirlerini halkın nabzını tutsun
diye sokağa salıveriyorlar. Piyasa
hallaç pamuğuna dönmüş vatandaş ne
desin! Genç bir adam çaresizlik için-
de kollannı yana açarak ağlamaklı bir
sesle "Bu işi bilemiyonız" diye sız-
lanıyor. Şaşkınlık ve parişanlık için-
de bir kadın "Etti yaşuıdayun; en az
30 yüdır rahat yüzü görmedim: an-
ladun ki memleketimize erinç (hu-
zurjgelnıeyecel^nıkaralıkartakçaar-
tacak" diyor. Nicelerinin atı alıp Üs-
küdar'ı geçtiğini, o yuzden bu halle-
re düştüğümüzü bilmiyor mu bu in-
sanlar! Şişman ve şişinen eski poli-
tikacılar, gericiliğin her türüne her ren-
gine ve çeşidine ivedi kmnızı ışıklar
yakanlardan bir bölümü "Üzülüyoruz
(!)", iktisatçı geçinen bir diğer bölü-
mü "Biz bu krize çare bulabitiriz''
demiyorlar mı.. millet kahroluyor;
hiç görünmeseler çok iyi ederler. Bi-
zim denenmiş politikacılanmız "ders
almayan,yalana, yiyid adamlar" ni-
teminden yakalannı kurtaramazlar
kolay kolay...
Ülkemizin yürekler acısı görüntü-
sünü fırsat bilip kılıç kuşandı(!) Yu-
nanistan: Banş ve iyilik sağlayacak
anlaşmalar için saldınya (taarruza)
geçti adeta... Maskelerini sıyınp til-
ki suratlannı görüyorum onlann. Bal-
kanlar'daki felaketler kapısına da-
yandı; zenginlikleri yetmez, daha
zenginleşmeleri gerekir; gırtlağımı-
zı iyice sıkmak için Kıbns, kafala-
nnda haç olmuş. u
Ege Yunan göJü-
dür; lzmir'in bahklan bile Yunanb-
dn"" diyen onlar değil sanki!.. 3 Ni-
san günlü gazetemiz Cumhuriyet'te
yayımlanan sevgili Oktay Akbal'ın
"Baö Trakya'dan Sesler" başlıklı ya-
zısı ile Metin Erksan ın "Kutsal It-
tifak" başlıklı yazısı iyiliğimiz için
çalışanlara zamanında verilmiş birer
yanıttır. Cumhuriyet ailesi Handan
Selçuk'u yitirdi; çok sevilen saygın
bir kişılik... Hastalığını ilk Ekmek-
çi'den duymuştum; Dhan Selçuk'un
üzüntüsüne katılıyordu. Sonra An-
day bir dinlence yazısında ondan,
onun bir şakasından söz ediyordu.
Çevresini mutlu eden, yakınlannın her
derdine koşan bir kişi.. ölüm sonra-
sı çıkan yazılaracı dolu... OktayEldn-
d'nin yazısına eklediği resim beni
çok etkiledi: Sevgi, güven ve daya-
nışma simgesi iki güzel insan.. ikisi
de vakar içinde. Geldikleri çevre ve-
riyor onlara bu vakan. Atatürkçü, ay-
dınlanmacı, uygar ve vatansever ai-
lelerden kaynaklanıyor güzel duy-
gulan.
Adından da hoşlandığım Handan
Hanım'a Tann'dan rahmet. sevgili
llhan Selçuk'a sağlık, sabır ve ülke-
mize aydınlıklar saçan fikirlerini da-
ha güçlü biçimde işleyerek bu konu-
daki öncülüğünü sürdürmesini
dilerim.
ŞİŞLİ3. ASÜYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 2000/439
Davacı Gönül Dayı vekili Av. Güven Kurtul tarafından davalı tsmail Dayı aJeyhine
ikame edilen boşanma davasında verilen hiiküm gereğince,
Çağlayan, Civelek Sok. No: 6 Kağıthane-lstanbul adresinde bulunan davalı Ismail Da-
yı'ya bu adresinde tebligat yapılamadığından ve adresi meçhul oldugundan ilanen teb-
ligat yapılmasına karar verilmiş olup mahkememizce 13.4.2001 tarih, 2000/439 esas,
2001/323 sayılı karar üe Sakarya ili, Karasu ilçesi, incilJi Mah. cüt no 0002, kütük sıra
o 0165'de nüfusa kayıtlı bulunan davacı Musa kızı Gönül Dayı ile aynı hanede nüfiısa
tayıtlı Osman oğlu lsmail Dayı'nın M.K.'nun 134. maddesi gereğince boşanmalanna
karar verilmiştir.
Işbu hiiküm özeti ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra başlamak üzere 15 gün içinde
temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 15.5.2001
Basın: 28516
ŞİŞLÎ ÜÇÜNCÜ ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞl'NDEN
E: 2000/679
Davacı Rabiye D. Tunal tarafından davalı Ali D. Tunal aleyhine şiddetli geçimsizlik sebebiyle açılan boşanma davası-
nın yapılan yargılaması sonucu verilen ara karan uyannca;
Ihlamur Dere Cad. Mısırlı Bahçe Sok. No: 110/1 Beşiktaş-tstanbul adresinde mukim davalı Ali D. Tunalı adına dava
dilekcesinin tebliğ edilemediği, adres araştırmasından da adı geçenin elverişli adresinın bulunamadığı, davacnun 24.10./
2000 tanhli duruşmaya gelmediği, HUMK'nin 409. maddesi uyannca dosyanın ışlemden kaldrnlmasına karar verildiği,
davacının 13./ 12.2000 tarihli dilekçesi ile davasını yenilediği anlaşılmış olmakla; 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28,
29. maddeleri hükümlerine bınaen gerek dava dilekcesinin, gerekse yenileme dilekcesinin ilanen tebliğine karar verilmiş-
tir.
Yukanda ismı yazıh davalının 04.07.2001 duruşma günü saat 12.30'da mahkememizde hazır bulunması veya bir vekil
ile kendisıni temsil ertirmesi, delıllenni ibraz etmesi, duruşmaya gelmemesi veya mazeret bildirmemesi halinde
HUMK'nin 213. maddesi uyannca yargılamarun yokluğunda yapılacağı ve hüküm kurulacağı dava dilekcesinin tebliği
yerine geçerli olmak üzere ilan olunur. 09.05. 2001 Basın: 28788