15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MAYIS2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 Afrika yakın tarihinin gizli gerçeklerine ışık tutan 'Lumumba' bugün gösterime giriyor Beyaz vicdana diişen kara lekeBatı'nın, vaktiyle Afrika'da so- rumlusu olduğu birtakım kirli, poli- tik eylemlerinden nedamet duyarak 30-40 yıl sonra olsa da, artık ufak u- fak günah çıkarmaya başladığı söy- lenebilir, çeşitli kitaplar ya da film- ler aracıhğıyla. Yıllar önce seyretti- ğimiz, Güney Afrika "da emperyaliz- me bayrak açmış ama sesi kesiliver- miş, hatta Feter Gabriel'in adına şar- kı bile düzdüğü Steven Biko'ya (Denzel YVashington oynuyordu) ilışkin "Cry Freedom-Özgürlük Çığhğı" (1987) ya da yine Güney Afrika'daki ırkçı yönetimin ipliğini pazara çıkaran, Chris Menges imza- h "A WorW Apart - Ayn Bir Dün- ya"(1988) gibi liberal Ânglosakson filmleri, Batı'daki namuslu aydın tavnnın sinemadaki yansımalanydı. Geçen yıl Cannes'ın en prestıjli bölümlerinden 'Yönetmenlerin On Beş Günü'nde gösterilen "Lumum- ba", yakın tarihin, vahşice dövülüp kurşunlanarak öldürülmesiyle efsa- neye dönüşmüş Afrikalı bir başka özgüriük savaşçısını, Kongolu lider Patrice Lumumba'nın trajık öykü- sünü anlatırken 'beyaz vicdanlara diişen kara lekeyi' vurguluyor, baş- tan sona yalın, düz bir sinemayla, belgeci bir yaklaşımla. Posta memurluğundan başbakan- lığa yükselecek Lumumba, dünya- nın iki bloka aynldığı soğuk savaş yıllarında, 80 yıldır Belçika kralmın malı olan ve kıymetli madenlerin- den emek gücüne kadar alabildiği- ne sömürülen ülkesindeki bağımsız- lık ateşini körükleyecek, farldı gö- rüşlerdeki Kasavubu, Moiz Çombe ya da Mobutu gi- bi, yalaka politikacı ve Raoul Peck'in filminde Eric Ebouaney, başbakan Lumumba'yı, Maka Kotto da başkan Kasavubu'vu oynuyor. Yönetmen: Raoul Peck/ Senaryo: R. Peck, Pascal Bonitzer / Kamera: Bernard Lutic / Oyuncular Eric Ebouaney, Alex Descas, Maka Kotto, Theophile Moussa Sowte, Dieudonne Kabongo, Mariam Kaba, Rudi Delhem / Fransa-Belçika 2000 (Belge Film) kukla askerler arasında uzlaşmayı ve ülke birligini sağlayıp ulusal cep- heyi kuracaktır. Ordunun gem vurulamayan disip- linsizliği sonucu, Belçikahlara yapı- lan saldınlar yüzünden zor durum- da kalır başbakan. Iç savaş tehlike- sinin kapısını çaldığı ülkesindeki komploları önleyemez bir türlü. Çünkü çoktan günah keçisi olarak bellenmiştir. ABD'nin devreye girme- siyle patlak veren ve adı- na banş harekâ- tı(!) denen bir askeri darbeyle göre- vinden alınıp ev hapsine tıkılan. kaç- mayı da reddeden Lumumba, 17 O- cak 1961 gecesi, dövüle dövüle kur- şuna dizilecektir, iki yakın arkada- şıyla. Batı medyasına 'Tarih bir gün ger- çeği anlatacak' diyen Lumumba' nın dramı, kendi bilinçsiz, nankör va- tandaşlannca noktalanıyor. Filmin sonunda, general Mobutu tarafından milli kahraman ilan edi- len Lumumba adı, o tarihten beri sö- mürgeciliğe karşı direnişin simgesi haline dönüşmuştür... Yönetmen Raoul Peck'in, 1970'lerin aşın solcu sinema dergi- si Cinetique'in eski eleştirmenlerin- den Pascal Bonitzer'le birükte yaz- dığı senaryodan çekilen film, poli- tik sinemanın seyredeni şöyle bir sil- keleyen, yeni bir yüzakı sayılabilir. 1958'de Kongo ulusal hareketini kurduktan sonra partisinin seçimleri kazanmasıyla başbakan olan Lu- mumba'nın 30 Haziran 1960'ta ülke- sinin bağımsızlığını ilan edişinin ar- dından, emperyalizmin tezgâhıyla koltuğundan düşürülüp turuklanma- sına ve 17 Ocak 1961 'de öldürülme- sine kadar olan sürecı esas alan "Lu- mumba", belgesele yakın duran si- nematografısinden çok, yer yer göz ıslatan duygusal patlamalara yol açan, ibret verici, düşündürücü içe- riğiyle önem kazanıyor. Lumumba'nın 'karizmasmı' yete- rince veremese de yakın tarihin ger- çeklerine ışık tutan hikâyesi, nesnel- liği ve şenlikli müziğiyle kesinlikle es geçilmeyecek bir film sonuç- ta"Lumumba". Sicilya'nın en seksi kadını12 yıl önce, yoğun bir sinema aşkı- nı, çocuk gözüyle görüntülere döker- ken ufak çapta bir sinema tarihi resmı geçidi de yaptıran, büyük ölçüde otobi- yografik, nostaljik ve heyecan verici 'Yeni CennetSinemasryla bütün dün- yada tanınmıştı, 1956 doğumlu, Pa- lermolu yönetmen Giuseppe Torna- tore. Son filmi 'Malena'da yine köken- lerine, Sicilya'ya dönüyor. Çocuk- luğumuzdan başlayarak sinema- nın büyüsünü, yaşamımızdaki ye- rini. konumunu düşündüren 'Cennet Sineması'nı 'Herkesin Keyfı Yerinde' (1991) izledi. 1993 yapımı 'Sıradan Bir Formalite' başarısızlığından sonra, Sicilya köylerini, kentlerini kamerasıyla dola- şarak'geünsiziartistyapaca- ğun' diyerek milleti dolan- dıran bir üçkâğıtçı-sinema- cının hikâyesini anlattığı 'YıWi2Adaın'la(1995)ye- niden sıcak, samimi, yalın üslubunu yakaladı Torna- tore. 1998'de Amerikalı- larla Ingilizce çektiği, Tim Roth'lu '1900 Efsane- Yönetmen: Giuseppe Tornatore / Senaryo: G.Tornatore, Luciano Vincenzoni'nin hikâyesinden / Kamera: Lajos Koltai / Müzik: Ennio Morricone / Oyuncular: Monica Bellucci, Giuseppe Sulfaro, Luciano Federico, Mathilde Piana, Gaetano Aronica / Italya, 2000 (FilmPop) si'yse geçen yılm Istanbul festivalinde yanştı. 'Malena'da yine 'Cennet Sineması'nın başa- n reçetesini uyguluyor Tornatore. Yer yer ya- lın şiirsel gerçekçiliğe, yer yer komediye mey- lederek. Çocukluk yerine bu kez sivilceli ye- niyetmelik döneminin fantezileri, cinselliğe duyulan tutkulu merak, ilk aşklar, hayalkırık- lıklan, umutlar, mastürbasyon, röntgencilik, kasaba meydanı ya da püfiir püfür deniz kıyı- sındaki piyasa muhabbetleri, bisiklet gezileri, okul sıkıntılan, Mussoüni dönemi baskılan, vs. üstüne iş tutuyor yine. Bir de işin içine, güzel- liği başına bela, herkesin gözleriyle soyup ye- diği yaşlı-sağır coğrafyacının güzel kızı Male- na'nın çıkmazını-dramını katarak ikiyüzlü, bağnaz çevre-taşra eleştirisine gihşiyor. -,-> ,«•. Kadını-erkeğiyle bütün kasabanın izlediği Malena'ya sevdalanan kısa pantolonlu Rena- to, sürekli Malena'yı izliyor film boyunca, ha- yalinde hep onunla oluyor, ama gerçekte bir kez laflıyor, sonra, kadına yere saçılmış mey- velerini toplayarak yardım ederken... Nostalji süzgecinden geçirilmiş 60 yıl önce- sinin anılan, izlenimleri, beylik bir mizahtan klişe duygusalhğa gidip geliyor. Deniz mavi- sinin ufukta açık gökmaviye kanştığı, insanın gözünü gönlünü açan bir Akdeniz güneşi al- tmdaki sıcak, sakin bir Sicilya kasabasında ge- çen film, genelde yoğun bir duygular seli ha- linde seyrediyor. Szabo'nun kameramanı Macar Lajos Kol- tai'nin görüntülerine, Ennio Morricone'nin müziklerine diyecek yok. 1950-60'lann Lo- ren-LoUobrigida'sı gibi, dolgun, seksi tannça- lar zincirinın son halkalanndan Monica Male- na BeOuccL, adeta günümüzün yeni bir Sflvana Mangano'su olmuş. Biraz da Ânglosakson se- yirci için tezgâhlandığı kamsını uyandıran bu hoş, hafif romantik komedi, bize, yıllar önce- sinin Robert MuDigan ımzah 'Summer of 42- Yaz Günfiydü' (1972) fılmini de çağnştırdı. Urallı çobanla soylu Bavyeralınm savaşı Ekim 1942. Alman ordusunun Stalingrad kuşatması. Eski adı Volgagrad olan, harabeye dönmüş kentte çarpışmalar sürüyor olanca şiddet ve dehşetiyle. Musevi asıl- lı Rus Danilov'un (Joseph Fien- nes) propaganda uyanıklığı sonu- cunda, onlarca yüksek rütbeli Al- manı tüfeğiyle temizleyen, Ural Dağten'nda çobanlık yaparken dedesinden kurtlan vurmayı öğ- renraiş, keskin nişancı Vassili Za- itsev (JudeLaw), Rus halkının ma- neviyatını yükselten bir ulusal Enemy At The Cates /Yönetmen: Jean- Jacques Annaud / Senaryo: Alain Godard, J.J. Annaud / Kamera: Robert Fraise / Müzik: James Horner / Oyuncular: Joseph Fiennes, Jude Law, Rachel Weisz, Ed Harris, Bob Hoskins / ABD, 2000 (UIP) kahramana dönüşüyor. Son Berlinale'nin açılış filmi "Kapıdaki Düşman", yönetmeni Fransız, oyunculan Amerikah ve Ingiliz, teknik kadrosu kanşık, çe- kim yeri Almanya olan, konusu da 2. Dünya Savaşı'nın Sovyetler Bir- liği'nde geçen, uluslararası birüs- tün yapım. "Ateş Savaşı", Umber- to Eco'dan "Gülün Adı", "Ayı" gi- bi ilginç filmleriyle 1980'li yılla- n boş geçirmeyen Annaud, 1990'larda yerleştiği ABD'de yap- tığı "Sevgfli", "Cesaretin Kanat- lan", Tıbette 7Yıl" gibi gişe film- leriyle becenkli bir Hollyvvood yö- netmeni haline geldi. Nazilerin moralini bozan, kendi halindekı Zaitsev'in gerçek hikâ- yesini kimı kurmaca karakter ve olaylarla harmanlayarak anlatan "KapıdaldDüşnıan''. Spielberg'in "Er Ryan"ına apaçık bir nazire. Çobanla Alman nişancının müca- delesiyle biraz tempo kazanan film, gitgide beylik bir aşk hikâye- sine dümen kınyor. Yer yer sava- şın dehşetini duyumsatsa da türe yenilik getirdiği pek söyleneme- yecek film, yine de anlatımıyla, görselliğiyle belli bir düzeyin al- tına düşmüyor. Annaud'nun Ame- rikan kariyerindeki vasat işlerin- den bıri sonuçta bu füm. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK Büyük bir direnişin destanı Stalingrad yanıyor. Alman panzer- lerinın korumasındaki Hhler ordulan kenti kuşatmış. Alman uçaklan hava- dan da kontrol ediyorlar. iki taraf da Stalingrad'ın düşüp düşmemesine ki- litlenmiş. Almanlar. bütün güçleriyle saldınyorlar. Sovyetler ise saldmnın kilidinin burada çözüieceğini bilerek direniyorlar. 1942 Eylül-Ekim ayla- n. Tarihin yazgısı burada yaşanıyor. Stalingrad savaşı, bir halkın orduyu yenmesinin destanıdır. Ahnan faşiz- minin yenilgi noktası burasıdır. J. J. Annaud un filmi kanlı savaş görüntüleriyle başlıyor. Stalingrad'a destek amacıyla gelen askerleri taşı- yan deniz araçlan hava saldınsına uğ- ruyor. Bu savaşm içinde bir de keskin nişancılann öyküsü var. Keskin nişan- cılar, seçilmiş hedefleri vurarak sava- şa farklı bir katkıda bulunuyorlar. Üst rütbeli subaylar, önemli bir işi gerçek- leştirecek ekipler keskin nişancılann kurşunlan ile öldürülürken savaşanla- nn moralini de etkiliyorlar. Vassili Zaitsev, çocukluğunda kurt avcılığı için yetiştirilmiş bir Ural köy- lüsü. Büyükbabası ona kurt avlamanın ustalıklannı öğretmiş. "Benbirtaşm. Hiç kunıldamam. Soluk almam. Bir avuç kar yerim, soluğum ha\a>a kanş- maz. Ben bir taşım. Oş le kımılnsız du- runım. Kurdu gördüğüm zaman ace- k etmem, hiç acele ermem. En i\i po- Keskin nişana Zaitsev - Jude Law. zisyonu beklerim. Ö> lece, parmağun tektikte dururum ve tek bir kurşun, bum. Kurt vTirulmuştur." Bir avcının her şeyi mükemmel an- latılmaktadır. Bekleyişi, sabn, bir taş oluşu, parmağın tetikte gergin duruşu, tek bir atış şansının olduğunu bilme- nin o incelikli dikkati. Atış anının bo- şalışı ve hedefin kıvnlışı. Mükemmel bir keskin nişancı anlatımı. Almanlar karşılannda bir keskin ni- şancı bulunduğunu anlamakta gecik- mezler. Sovyetler de Vassili'de moral- lerini yükseltecek kahramanı yarat- mayı başanrlar. Stalingrad'a yeni bir komutan, Kruschev gelmiştir. Politik komiser Danilov, Vassili Zaitsev'in bir kahraman olarak ordu gazetesinde du- yurulmasını sağlar. Almanlar da bu durumda Zaitsev'in karşısına bir Al- man keskin nişancısını, binbaşı Kö- nig'i getirirler. Bu filme olumsuz bir önyargıyla gitmiştim. Büyük bir direniş destanı- nın iki keskin nişancının savaşına in- dirgenmesinin yanlış bir bakış açısı olacağını düşünmüştüm. Ama filmin böyle bir eksiltişi amaçlamadığmı gördüm. Danilov'un Zaitsev'e söylediği söz- lerle: "Sen bir kurt »cısısm. Karşm- daki ise karaormanJarda ge> ik avia- yan biri. Aranızdaki savaşu suufözü deburada." Oyunculariyi seçilmiş bir kadro. Jude Law, Vassili Zaitsev'de üzerine aldığı yükün acılannı taşıma- yı çok iyi veriyor. Soğuk ve acımasız ahnan avcısını oynayan Ed Harris de çok iyi. Bob Hoskins Kruşçev'de, Jo- sephFiennes,Danilov'da bekleneni ve- riyorlar. Aradaki sevgili Tania'da Rac- hel Weisz oynuyor. Ara öykülerin da- yanıksız olmasına karşuı keskin ni- şancılann dürbünlerinden görünen bekleyişler nefes kesici güzellikte. Mekânlar ve müzik fıhnin belki de en güçlü yanlan. Tarihin güçlü bir yoru- mu olmasa da görühneye değer. KEDİGOZU VECDİ SAYAR İnadına Sanat! Geçen hafta kültür ve sanat alanının belli baş- lı aktörterinden yerel yönetimlerin çalışmalanna değinmiştik. Bu yazımıza çeşitli kentlerin beledi- ye başkanlarından olumiu ya da olumsuz tepki- ler geldi. Kimi, görüşlerimizekatıldığını belirtirken kimi de kendilerinden söz açmamamızdan yakı- nıyordu. Doğaldır ki Türkiye'nin her köşesindeki yerel yönetimlerin çalışmalanndan haberdar o(- mam mümkün değil. Adını verdiklerimin olumlu örnekler olarak algılanması gerekirdi. Gene de yazımıza tepki veren başkanların hepsine teşek- kür ediyorum. Tepkileri, kültür ve sanat alanına verdikleri önemi kanrtlıyor. Soma'dan adını vermemi istemeyen (Başkana yağcılık yaptığı sanılmasın diye herhalde) bir be- lediye meclisi üyesi, kentlerinin kültür ve sanata verdiği önemi sıralamış mesajında. Çok amaçlı bir küttür merkezi oluşturmanın yanı sıra çok sayıda kültürel çalışmaya imza atmış Soma Belediye Başkanı. Bir an önce gidip görmek istiyorum. Eğersöyledikleri gibiyse, projelerini duyurmakta- ki yetersizliği gıdermeleri gerekiyor öncelikle. Kimbilir aynı durumda olan, yani yaptıklarını du- yurmakta, tanıtmakta sorunlarla karşılaşan kaç belediye vardır. Geçen yazımızda adını vermedi- ğim bir başka belediyemiz de gene Ege'den. Ali- ağa Belediyesi'nin "Banş Şen/iği"ne konuk ol- dum geçen yıl. Dikili ve Foça'nın başlattığı bu gi- rişime sahip çıkan Aliağa Belediye Başkanı'na destek vermeyeceğiz de kime verecegiz? Keşke, Ege kıyılanndan Doğu sınınmıza, tüm kentlerimiz sahip çıksa "Banş'a. Elbette, aralanndan bazıla- n işini daha profesyonel yapacak, diğerterinin ara- sından sıynlacaktır. Adını anmadığım başka be- lediyeler de var hiç kuşkusuz. Hiçbirinin hakkını yemek istemem. Çalışmalannı öğrendikçe sizle- re aktaracağım. Elbette ciddi, tutariı olanlannı. Yoksa, her kentimizde bir meyve-sebze şenliği mevcut. Bunlan, gerçek bir kültür şölenine dö- nüştürme çabalan ise ne yazık ki sayıca fazla de- gii- Karadeniz Ereğlisi Belediye Başkanı Halil Pos- bıyık, bu alanda ciddi çalışmalar yapan az sayı- daki yerel yöneticiden biri. Türk-Yunan dostluğu- na katkılanndan ötürü 1996 yılında Abdi Ipekçi ödülü'nü alan değerli başkan gönderdiğı mesaj- da, belediyenin faaliyetlennı sıraladıktan sonra, "Eğerdemokrasiyiyok etmek, kültür vartıklanmı- zı yok etmek, tarihi geçmişimizi unutturmak su- retiyle halkımızı betediyelerden koparmak istemi- yorsanız, Belediyeler Yasası'nı belediyelerin le- hine çıkann!" diyor. Belediyelerin bir bölümu, kültür-sanat alanında- ki çalışmalannı bir "seçimyatınmı" otarak görmek yerine, daha uzak bakışlı olabiliyor. Kimileri, çe- şitli sivil toplum kuruluşlan ve uzmanlarla çalış- ma akıllılığını gösteriyoriar. Kimileri ise belediye memurianndan festival yoneticileri yaratma iddi- asındalar! Bu arada, her şenliğin kendi alanını be- liriemesi gerekiyor. Büyük kentlerimiz, farklı disip- linteri içeren ulusal ya da uluslararast şenlikler dü- - zenleyebilir, ama Bursa gibi (hem Türk Sineması Şenligi'ni hem de Gölge Oyunlan ve Halk Oyun- lan şenliklerini kastediyorum), Alaçatı gibi uzman- laşmış şenliklere büyük gereksinim var. Bir de şenliklerin tüketimden çok üretime yönelik olma- sı gerektiğine inanıyorum. Tut, Kommagene gibi şenliklerin önümüzdeki Diyarbakır Festivali'ni iz- lemelerini öneririm. Dogu'daki şenliklerin, "resmi kültür"ün taşıyıcısı olmak yerine, yörenin kültürel potansiyelini geliştirme misyonu olmalı. Hakkâri ile Istanbul arasında kurulan "Sanat Köprüsü"nün süreklilığini sağlamak için destek arayışındayız şu günlerde. Bitlis ve Siirt'in de bu kervana katıl- ması çok zaman almayacak gibi görünüyor. • • • Adalet Bakanı'nın, Perihan Mağden'in F tipi cezaevlerindeki ölüm oruçlanna ilişkin yazılanna kızdığı için Radikal'e ilan yasağı getirilmesini is- teyebildiği, Sanayi Bakanlığı'nın, "F tipi cezaev- leriniprotesto amaçlı ürûnleripiyasaya sürdüğü" gerekçesiyle Hasan Saltık'ın Kalan Müzik şirke- tinin fesh ve tasfıyesi isteği ile Ticaret Mahkeme- si'ne başvurabıldiğı bir ülkede "inadına sanat!" demekten başka çare var mi? • Kültür Servisi - Bu yıl 9'uncusu gerçekleşen Fujifılm 2000 Yıh Avrupa Basın Fotoğraf Yanşması'nın ödül töreni Kopenhag'da gerçekleşti. Ödüle Fujifıhn 2000 Yılının Yeni Binyıl Fotoğrafçısı ve Fujifilm Türkiye 2000 Yıh Fotoğrafçısı îzzet Keribar, Çek Cumhuriyeti'nden Fujifilm 2000 Yıh Avrupa Haber Fotoğrafçısı Jaroslav Kucera, Belçika'dan Fujifilm 2000 Yıh Avrupa Röportaj Fotoğrafçısı Stephan Vanfletern ve Ispanya'dan Fujifilm 2000 Yüı Avrupa Spor Fotoğrafçısı Francis Tsang layık görüldü. Francis Bacon'un tablosu satıMı • Kühür Servisi - Geçen günlerde New York'taki Sotheby's Müzayede Evi'nde yapılan bir müzayede de, Stanley Segger'ın koleksiyonunda bulunan bazı tablolar satışa çıkanldı. Bunlardan ressam Francis Bacon'un 'Srudies of the Human Body' adh tablosu rekor bir fiyatla 6 milyon pounda satıldı. Bacon'un daha önce bir portre çahşması da 1980'de, 1.2 milyon pounda alıcı bulmuşru. Müzayede de satışa çıkanlan ve Seeger'in koleksiyonunda yer alan Max Beckmann, Hans Hoffmann ve Joan Miro'nun çahşmalan da toplam 54 milyon pounda satıldı. BUGÜN • AKM SİNEMA SALONU'nda Kukla Festivali kapsamında saat 12.00'de Show Tiyatro'nun Çöp Canavan ve 20.30'da Pannalal' Puppet s'in Hindistan Danslan isimli gösteriler yapılacak. (251 56 00) • İTALIAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.00'da Metin Ülkü-Vryeri Bottazzini'nin piyano ve flüt resitali sunulacak. (293 98 48) • BABYLON'da saat 21.30'da Wax Pöetic'in konseri izlenebilir. (292 73 68)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle