19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 2001 PAZARTESİ HABERLER Uluslararası Tahkim Merkezi • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Adalet Baİcanlığı, hakem ve bilirkişi odalan ile bunlann bağlı olacagı Türkiye Hakem ve Bilirkişi Odalan Birliği kurulmasını öngören yasa tasansı hazırladı. Adalet Bakanlığı'mn hazırladığı bir diğer yasa tasansında ise Istanbul Üluslararası Tahkim Merkezi kurulması öngörülüyor. 'Beyaz Ahtapor operasyonu • EDtRNE(AA)- Edirne'de jandarma ekiplerince yapılan ve 'Beyaz Ahtapot' adı verilen operasyonda, Edirne Terminali'nde 'çıkar amaçh suç örgütü kurmak' ve 'devleti zarara uğratmak' iddiasıyla ilgıli 12 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin üzerlerinde ve işyerlerinde yapılan aramada da 8 tabanca, 6 av tüfeği ile bol miktarda mermi ve fişek ele geçirildi. Gözaltına almanlann şiddet, zor ve tehdit uygulayarak kişileri kendilerine tabi kılmaya zorladıklan, kendi çıkarlanna uygun tekel yarattıklannın tespit edildiği belirtildi. Cjn kopkusuyla adam öldürdü • lstanbul Haber Servisi-'Mahmut Hoca' olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu'nun damadı Hızır Ali Muratoğlu'nu cami içinde öldürdüğü ileri sürülen Ufuk Salih Hantal hakkında ölûm cezası istemiyle dava açıldı. tddianamede Ufuk Salih Hantal'ın, hocanın damadının, kendisini Hıristiyan yapmak amacıyla üzerine cinler saldığını düşündüğü ve bu korkuyla cinayeti işlediği belirtiliyor. Dûnya Parkinson Günii • İstanbul Haber Servisi - Parkinson Hastalığı Derneği'nce "11 NisanDünya Parkinson Günü" nedeniyle lstanbul Üniversitesi Baltalimanı Sosyal Tesisleri'nde düzenlenen toplantıda, hasta ve yakınlan, uzman doktorlarla bir araya gelerek konuyla ilgili bilgi aldılar. Prof. Dr. Sibel Özekmekçi, hastalığı iyileştiren kesin tedavi olmamasına karşm, kullanılan ilaçlann, belirtileri büyük ölçüde düzelttiğini ve birçok hastanm yasamını aktifveüretkenbir şekilde sûrdürdüğünü kaydetti. Aksa mağdurtan sigortalanmıyor • YALOVA(AA)- Marmara depreminde, Aksa Fabrikası'ndan sızan 'akrilonitril' (vinil siyanür) gazmdan etkilendikleri gerekçesiyle, Yalova'nın Taşköprü beldesinde oturan 166 kişinin açtığı tazminat davası sürerken beldede yaşayan 2 kişinin özel sağlık sigortası başvurusu, bu kişilerin 'akrilonitrir gazı soluduklan gerekçesiyle, Bayındır Sigorta şirketi tarafından reddedildi. Yalova'da faaliyet gösteren diğer sigorta şirketlerinin de benzer başvurulan, ayru gerekçeleri öne sürerek kabul etmedikleri öğrenildi. Eyleme destek veren tutuklu yakını Canan Kulaksız da yaşamını yitirdi Birer bîrer ölüyorlarIstanbol H^ıer Senisi - Tu- tuklu ve hûkümlülerin ölüm orucu eylemine destek vermek için ölûm orucuna giren tutuk- lu yakınlanndan Canan Ku- laksız (19) dûn yaşamını yitir- di. Küçükarmutlu'da yaklaşık 300 kişilik bir grup, genç kızın cenazesini bir sedyenin üze- rinde sokak sokak dolaştırdı. F tipi (hücre) cezaevlerinde tec- ridin kaldınlması, ortak alan- lann kullanıma açılması is- temleriyle tutuklu ve hüküm- lûlerin 179 gündür sürdürdüğü ölüm orucunda ölenlerin sayı- sı, ikisi tutuklu yakını olmak üzere 12'yeulaştı. Küçükarmutlu'da bir evde ölüm orucuna başlayan Canan Kulaksız, dün sabah saat 09.00 sıralannda eyleminin 137. gü- nünde yaşamını yitirdi. Edirne F Tipi Cezaevi'nde DHKP-C davasından tutuklu bulunan Mehmet Kulaksız'ın yeğeni olan Canan Kulaksız, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi 1. smıföğrencisiydi. Bedel ödemek Canan Kulaksız, Cumhuri- yet'te 13 Nisan günü yayımla- nan röportajında şunlan söyle- mişti: "Yaşamayı ben de seviyo- rum. Ama ne yazık ki hak al- mak için bedel ödemek gereld- yor. Içerdekilere tabuthık ha- zniannuş. İçerde bunlar olur- ken ben dışanda hiçbir şey ol- mamışgibi vaşayamam. 8 met- rekaretik hücrede kimsenin ya- şamasımümkündeğildiıf Ab- lası Zehra Kulaksız' ın da ölüm orucunda olduğu Canan Ku- laksız, "Bir aüeye iki genç kız ağır bir bedel değil mi" soru- muzu "Bedeli hisse yapıp afle- lerebölüştürmemişler ki" diye yanıtlamıştı. Kulaksız'ın Küçükarmut- lu'da bir evde bulunan cenaze- si, dün öğle saatlerinde karan- fillerle donatılmış bir sedyeye konularak çıkanldı. Yaklaşık 300 kişilik topluluk, genç kızın cenazesini, sloganlar atarak meşalelerle sokak sokak do- laştırdı. Kulaksız'm cenazesi daha sonra Adli Tıp Kurumu Morgu'ndan memleketi Ri- ze'ye gönderildi. 12 kişi yaşamını yitirdi Cezaevlerinde tecrite karşı 100'ü aşkın tutuklu ve hüküm- lünün sürdürdüğü ölüm oru- cunda daha önceki günlerde Cengiz Soydaş, Bülent Çoban, Adil Kaplan, Fatma Ersoy, NergizGülmez.Tuncay Günel, AbduDah Bozdağ,CelâlAlpay, Erol EvciJ Murat Çoban yaşa- mını yitirmişti. Eyleme dışandan destek ve- ren Gülsüman Ada Dönmez de 7 Nisan günü hayatını kaybet- mişti. Tutuklu yakınlan Zehra Kulaksız, Şenay Hanoğlu, Mehmet An' Kanmaz, Mesut Bedeli hayatıyla ödedi Canan Kulaksız, Cumhuriyet'te yayımlanan röportajında, "Yaşamayı ben de seviyonım. Ama ne yazık ki hak abnak için bedel ödemek gerekiyor. tçerdekilere tabutiuk bazuianmış. İçerde bunlar olurken ben dışanda hiçbir şey obnamış gibi yaşayamam" diyordu. Bedeli dün hayatryla ödedL Avcı, Hatice Yürekli, Fatma Hülya Tümgan ve Ecevit AB- şan Şanlı'nm da durumunun kötü olduğu belirtiliyor. Duyarhhga çağn Bir grup tutuklu yakını dün Beyoğlu Mis Sokak'ta ölüm orucunun 167. gününde Anka- ra'da yaşamını yitiren Murat Çoban için anmatöreni düzen- ledi. Ailelertarafindan yapılan yoğun güvenlik önlemleri ara- sında yapılan açıklamada, "in- sanım diyen herkesin yaşanan ölümlere karşı duyarh olması" gerektiği ifade edildi. Tutuklu ve hükümlü ailele- ri, dün Ankara Numune Has- tanesi önünde yaptıklan basın açıklamasında da görüşmele- rin başlatılması isteklerini yi- nelediler. Aileler adına konu- şan tutuklu Ablcan Soday 'ın annesi Fadime Soday, 'Hayata Dönüş' operasyonu sonrası cezaevlerinin 'zindan içinde zindan' halıne geldiğini ve şid- detin dozunun arttmldığmı söyledi. Öte yandan Adalet Bakanı HikmetSamiTürk'ün savcılıklara gönderdiği genel- gede hastanelerdekı tutuklular için refakatçi almabileceği be- lirtilmesine karşm, ailelere bu konuda zorluk çıkanldığı öğ- renildi. Hastanelerdeki eylem- cilerin, avukatlanyla görüş- melerine de izin verilmiyor. Bülent Çoban: Baba, bize kapının altından köpeğe atar gibi yemek atıyorlar Böyle yaşamayı kabul edemem HATtCE TUNCER Gazete ve televizyon haberleri her gün bir bilanço yayımlamaya başladı: "Ölüm orucunda yaşamını yitirenkrin sayısı «-'a ulaşa"_. Sıradan sayılar gibi sunulanlar, ^ 1" acıyla kavrulan yenı bir ailenin dramını yansıtıyor. Cezaevlerindeki ölüm orucu eylemcilerinin yakınlan altı aydır, her gün ölüm haberi alma korkusuyla yaşıyor. Çocuklan "Hücrefcre girmeyeceğiz'' diye ölüme yatarken aileler de büyük bir çırpınışm içinde. Kimisi basm açıklamalan, protesto gösterileriyle sesini duyurmaya çalışıyor, kendi de ölüm orucuna yatıyor; kimisi çocuğunu ikna ederek ölümden kurtarmaya çahşıyor; kimisi savcılıklara dilekçeler yazarak çözüm istiyor. Korkulan haberin geldiği, mahalle karakolunun polisleri kapıyı çalmca anlaşılıyor. Kandıra F Tipi Cezaevi'nden kaldınldığı Sağmalcılar Devlet Hastanesi'nde ölüm orucunun 160. günü olan 7 Nisan'da yaşamını yitiren Bülent Çoban'm anne ve babası bu acılı ailelerden. Anne Melek Çoban, son bir kez oğluna dokunamayışını gözyaşlan içinde anlatıyor: "Hastaneye tekeriekJi sandaryede getirdiler. Operasyondan sonra sırtmdan, bacağuıdan ve ayağmdan yaralannuşü. Çok yakındu elimi uzattun. Araya elini koydu bir görevK. 'Dokunursan görüş biter' dedi. Son bir kez dokunamadun." Bülent Çoban, aılesıne son mektubu ölüm orucunun 78. gününde yazmış. Bülent Çoban'm annesinin ehnden bırakmadığı mektuptan bırkaç satır şöyle: "^Sizleri çok seviyorum. Size layık bir eviat olmaya çahştun hep. Eksiklerim, vanhşlanm otanuştur her insan gibL Sizi hiçbir zaman isteyerek üzrnedim. Bugün içinde buluiıduğum koşullar ve davraıuşlardan dolayı üzûlmeyin. Burada benim yerimde olsanız beni daha iyi anlarsınız. Ziyarete geldiğinizde burayı ve bizleri gördüğünüzde daha iyi anlarnıyanırriır—" Baba Niyazi Çoban "Fazla bir şey istemedi çocuğum. Birliktc yemek yiyecekleri yemekhane ve spor alanı istedüer. Ortak yaşam alanı istediler vani" diye konuşuyor. Çoban, oğlunun neden ölüm orucu yaptığıru, hücrelere konulduğunu araştırmış, şöyle devam ediyor: " Çocuğuma 'Bırak ölüm orucunu' dedim. 'Böyle konuşacaksanız bir daha gelmeyin' dedt 'Baba, bize kapının altından köpeğe atar gibi yemek atıyorlar. Böyle yaşamayı kabul edemem' dedi. Terörle Mücadele Kanunu'nun 16. maddesi nedeniyle çocuklan tecrite koyuyoıiar. Çözüm yasa değiştirmekse, değiştirsinler. Biz yandık, başkalan yanmasın." Kandıra F Tipi Cezaevi'nden kaldınküğı Sağmalcılar DevletHastanesi'nde ölümorucunun 160. günü olan 7Nisan'da yaşamını yitirenÇoban'uı anne ve babası bu acıh ailelerden. Anne Melek Çoban son bir kez oğluna dokunamayışuun gözyaşlan içinde. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] "12 Eyiül'de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin iktidara el ko- yan üst komutanlargnıbunun 'Milli Güvenlik Konseyi' adını alması kadar, milli güvenlik kavramının bundan sonra devlet ve toplum katında kay- dettiği genişleme, işte bu üluslararası konjonktür açı- sından daha iyi anlaşılabilir." Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu'nun birlikte ha- zırtadıklan "1982Anayasası'- na Göre TûrkAnayasa Huku- ku" başlıklı kitap geçen gün- lerde Yapı Kredi Yayınlan ara- sında çıktı. Bülent Tanör'ün dikkat çektiği 'üluslararası konjonktür', Latin Amerika ül- kelerindeki, Pakistan, Bang- ladeş ve Güney Kore'deki darbelere destek veren or- tamdı. ABD'nin başını çektiği Batılı ülkeler, ordulann bu tür ülkelerde yönetime el koyma- sını desteklemişlerya da ses- sizce onaylamışlardı. Bülent Tanör, o dönemi kı- saca tahlil ettikten sonra, 1982 Anayasası'nı yaratan darbeye Batı'nın yaklaşımını şu şekilde özetliyor "Bu ve- riler, Batı'nın bazı iktisadi ve askeri merkezleh için Türki- 12 Eylül 'Yeşil' Hukuku ye'de ordunun yönetime el koymasını kâriı hale getiriyor- du." Bu mantıkla işbaşına ge- len ve her seyi 'milli güvenlik' kavramına bağlayan 12 Ey- lülcüler şunlan yaptılar "Bu bağlamda, milli güvenlik ge- rekçesiyle devletin el atma- dığı hiçbir alan kalmayacak, bu kavramiç ve dış savunma anlayışını aşıp 'toplumun hu- zur ve güvenliği'y/e ilgili her alanayayılacak, anayasalye- niden yapılanma da jeostra- tejik bir içerik kazanacaktır." Kenan Evren, bugüne de damgasını vuran, 12 Eylül hu- kukunu ya da hukuksuzluğu- nu, Anayasa MaHkemesi üye- lerinin önünde yaptığı şu ko- nuşmayla ortaya koşmuştu: "Anayasa Mahkemesi'nin (önüne gelen) sorunlan, ön- celikle devletin ülkesi ve mil- letiyle bütünlüğü, Cumhuri- yetin ve milli egemenliğin üs- tünlüğü ve milli güvenliğin idamesi açısından ele alma- sı, bilahara (yani ondan son- ra) iktisadi, siyasi ve sosyal yönlerini düşünmesi (...) so- rumluluk ve görevinin gereği- dir." İşte 12 Eylül askeri rejimi, bu amaçla bir sistem kurdu. Bu ülkeye egemen olanlar, ki- me kızsalar, onu "milli güven- liğin idamesi"ne karşı gördü- ler. Hangi ülkeyle sorun çıksa, bu anlayışı gündeme getirdi- ler. 12 Eylül Anayasası ve bu anayasal sistemin parçası haline gelen yasalar ve ku- rumlar, Türkiye'yi içeriyle ve dışarıyla kavgalı, "kızgın ül- ke" haline dönüştürdü. Ka- nunlar, sırf "güvenlik" için çı- kanldı, paralar "güvenlik"e harcandı, partiler "güvenlik" kaygısı(!) ve gerekçesiyle kış- la disiplini içinde örgutlene- cek biryapıya kavuşturuldu. öldürmek kolaylaştı. öldü- renler güçlendi. Unutmayın bu ülkede "Yeşil" denen adamlartüredi. Yıllarca, dev- letin kanatları altında öldür- düler, soydular. Buraya şimdi nasıl geldiği- miz soruluyor. "Ye?/7"lenerek geldik. "Yeşil" hâlâ yakaian- madıysa, 12 Eylülcü rejim de- vam ettiğindendir. TÜSlAD'ın tıkanan siyasi yapıyı çözmek için önerdiği her şey, 12 Eylül Anayasası'n- da ifadesini bulan anlayışı aş- maya yönelik. Sonunda gö- rüldü ki 12 Eylülcü "Yes7/"ler sistemi, özgürlüğü tükettiği gibi parayı da tüketti, ülkenin enerjisini ve moralini de tü- ketti. En çok adam öldürül- düğü, en çok "devletin ülke- si ve milletiyle bölünmez bü- tünlüğü" seslerinin yükseldi- ği dönemde, en çok soygu- nun yapılması rastlantı mıdır? Devir değişti. O dönemde askeri darbelere destek ve- ren işadamları ve ABD, bu- gün ihtiyaçlar değiştiği için sorunlara farklı yaklaşmaya başladılar. ABD'nin Hazine Bakanı, üstelik Bush'un Ha- zine Bakanı, Kemal Derviş'e para alabilmesi için oncelikle "Siyasi Partiler Yasası" ve "Seçim Vasas/"nındeğişme- si gerektiğini anlatıyor. TUSİ- AD, çok uzun bir zamandan beri "demokratik değişim"\n gereğine dikkat çekiyor. Ancak, 12 Eylülcü sistemin yarattığı terör ve korku orta- mından beslenenler ise bir türtü değişmek ve Türkiye'nin değişmesini kabul etmek is- temiyorlar. Demokrasi ve özgüriükler yönünde değişim Türkiye'nin vazgeçilmez ihtiyacıdır. Bu değişimin önündeki en temel engel ise 1982 Anayasası ve bu anayasanın yarattığı hu- kuki ve siyasi yapıdır. Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasa- sı'nı, bu anayasaya yön ve- ren despotik mantığı, somut olgulan değerlendirerek bü- tün çıplaklığıyla gözler önüne seriyorlar. Bu kitabın sayfala- rı arasında dolaşırken yer yer öfkeye kapılıyor ve 20 yıldır böyle bir anayasanın bu ül- keye nasıl yön verdiğine şa- şınyor ya da böyle bir anaya- sa, bu ülkeyi ancak iflasa gö- türür diyorsunuz. Kenan Evren'lerin hâlâ iti- bar gördüğü, "Yeşil" gibi ka- tillerin devlet görevlisi olarak kullanıldığı bir ülkenin, neden iflas ettiğini sormaya gerek var mı? 2000'Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Hükümete Kranak Kolay da... 'Hükümet istifa' diye alanlara çıkmak kolay. 'Hükümetistifa' diye sokaklarda yürümek de ko- lay. Hepsi iyi hoş da bu hükümeti, bu siyasal partile- ri kimler seçti acaba? Meclis'te beş parti var. Bu beş partinin hükümet- leri de denendi. Demek ki bu beş parti de başanlı hükümetler çıkaramıyor. DYP-Fazilet partisi hükü- meti denendi, neler yaşandığı umanz ki akıllarda- dır. Şimdi de geri kalan üç siyasal partinin hüküme- ti işbaşında. Hükümet başarısız. İstifa. Miltetvekilleri bir şey yapmıyor, işe yaramıyoriar, öyle mi? Peki, iyi de onlan bu millet seçmedi mi? Onlan, şimdi 'istifa' diye bağıranlar seçmedi mi? Elbette ki onlar seçti. Bugün seçim yapılsa gene onlar bugünkülerin benzerlerini seçecekler. Taban aynı taban. Tavan aynı tavan. Kimin kime kızmaya hakkı var ki? 'Neden gitmiyorlar?' diye kızanlara sormak ge- rekiyor: 'Sen neden göndenmiyorsun?' Sen göndermiyorsun, çünkü ilişkini bozmak is- temiyorsun. Sen yapmıyorsun, çünkü 'Biraksilik olursa orta- ya çıkanyansın, ben kurtulayım' diyorsun. Sen bir çözüm aramıyorsun, çünkü elini taşın al- tına sokmak istemiyorsun. Sen kendine hiçbir soru sormuyorsun. Sen kendini hiçbir zaman eleştirmiyorsun. Sen 'Bu olan bitende benim payım ne?' diye bir kaygı taşımıyorsun. Şimdi başına gelenlerin ne olduğunu anlamak zahmetine bıle katlanmıyorsun. Hep bir kurtancı bekliyorsun. Ama öyle bir kurtancı olacak ki, senin elin sıcak sudan çıkıp soguk suya girmeyecek. Senin ranatının hiçbir noktası bozulmayacak. Sen rahatına bakacaksın, gününü gün edecek- sin. Olabilirse köşeyi dönüp 'Çok şükürpaçamızı kur- tardık' diyeceksin. Herkesin çalışıp didinip senin için birşeyleryap- masını bekleyeceksin. Yanında yanana bakmayacaksın, önünde düşe- ni görmeyeceksin. Işler ters gitmeye başlayıp da çare bulamayınca herkese kızacaksın, herkesi suçlayacaksın. Ama kendine asla kızmayacaksın, kendini asla suçlamayacaksın. Kendini asla eleştirmeyeceksin. Böyle bir şey yapan olursa öfkeyle ona saldıra- caksın. Onu yerle bir etmeye çalışacaksın. Onu suçlann en ağırianyla karalamaya çalışa- caksın. Hayır, böyle bir toplum sorunlannı çözemez. Çözememesinden de bellidir ki bu toplum böy- le bir toplumdur. Bu toplumun sorunlan yok, bu toplumun kendi- si sorun. ••• önce bu durumu görmek gerekiyor. Öncelikli so- runumuzu anlamak gerekiyor. Neden böyle oluyor acaba? Eğitim düzeyimiz düşük de ondan mı? Bence hayır. Eğitimle ilgisi yok. Fakirlikten mi oluyor? Bence değil, insanlar zen- ginleştikçe davranışlar daha bozuluyor. Yeni toplumsal kültür bu sosyal davranışlan olumluyor da ondan. Eski toplumsal küttürümüz sosyal sorumluluğun sınıriannı aile yakınlan ile sınıriardı. Yeni toplumsal kültürümüz kişiyi kendi paçasın- dan sorumlu tutmayı akıllılık saydı. Yeni toplumsal kültür; fırsatçılık, çıkarcılık, kendi paçasından başkasına aldırmazlık üzerine kurul- du. 80'lerden sonrasının kültürüdür bu. Özal kül- türüdür bu. Üluslararası kapitalizmin azgelişmiş ülkeler ver- siypnu. Üretmeden tüketeceksin. Borç alacak, lüks yaşayacaksın. Insanlan kandırmaktan çekinmeyeceksin. Eline yetkiyi geçirip kendin ve çevren için kulla- nacaksın. Nasıl olsa toplumun hesap sorma yeteneği yok. İnsanlar yapana kızmıyor, 'fırsatını bulup da ben neden yapamıyorum' diye kızıyor. Bu başımtza gelenler mi? Olan bitene göre az bi- le. Gelişmiş ülkelerin yönettiği, sadece tüketici ola- rak önem taşıyan bir toplum. Kızmak kolay da bunu anlayıp külahını önüne koymak zor. e-mail: erdalatak(§ superonline.com Faks:0212-51390 98 Alpay Tuncett'de, Çoban Tokat'ta toprağa verildi TUNCEIİ/TOKAT (Cumhuriyet) - Ölüm orucunun 174. günün- de Izmir Buca Ceza- evi'nde yaşamını yiti- ren Celal Alpay'm ce- nazesi önceki gün memleketi Tunceli'de toprağa verildi. Sincan F Tipi Cezaevi'nde ölüm orucunu sürdü- ren ve eyleminin 167. gününde yaşamını yi- tiren Murat Çoban'ın cenazesi ise Tokat'ta kimseye haber veril- meden defhedildi. TİKKO üyesi ol- maktan 12 yıl 6 ay ha- pis cezasına çarptınlan Celal Alpay, ölüm oru- cunun 174. gününde Izmir Buca Ceza- evi 'nde cuma günü ya- şamını yitirmişti. Al- pay'm cenazesi önceki gün Tunceli'nin Maz- git ilçesi Örs Kö- yü'nde yaklaşık 500 kişinin katıldığı tören- le toprağa verildi. Al- pay'ın cenazesi evin önünde yapılan dini tö- renin ardından bir süre eller üzerinde taşmdık- tan sonra "Celalyoldaş öhımsüzdür" sloganla- n eşliğinde Örs Köyü Mezarlığı'nda toprağa verildi. Sincan F Tipi Ceza- evi'nde ölüm orucu eylemine katılan ve Numune Hastane- si'nde yaşamını yitiren DHKP-C davası tutuk- lusu Murat Çoban'm cenazesi de önceki gün akşam saatlerinde kimseye haber veril- meden memleketi To- kat'ın Almus ilçesi Çambulak Köyü'nde toprağa verildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle