19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 6 NİSAN 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI / [email protected] 13 Katbnlar vergide zirveye oynuyop • İSTANBUL(AA)- FCadınlar, gelir vergisi rekortmenleri sıralamasında zirveye oynuyor. Istanbul'da 2O00 yıhnda tahakkuk eden vergileri nedeniyle en yüksek gelir vergisi ödeyecek rekortmenler listesinde ilk 6 içinde 5 kadın yer aldı. Bu yılki rekortmen listesinin 2., 3., ve4. sırasınıKoç Topluluğu'nun kurucusu Vehbi Koç'un kızlan Daime Sevgi Gönül, Semahat Sevim Arsel ve Suna Kıraç paylaştı. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Suna Kıraç, ücret gelirleri karşıhğı tahakkuk eden 1 trilyon 605 milyar lira vergi ile Istanbul'da bu yıl dokuzunculuktan dördüncülüğe yükselmiş oldu. fizelsektoran ysüpnnlsn • ANKARA(AA)- Türkiye'de özel sektör, son 10 yılhk dönemde 345 milyar 486 milyon dolar tutannda yatınm gerçekleştirirken devletin yatınm tutan 82 milyar 352 milyon dolarda kaldı. 1990- 2000 döneminde özel sektör yatınmlannın büyûk bölümü konut, ulaştırma ve imalat sanayiine yönelirken devlet ise yatınmlannın büyük kısmını ulaştırma ve enerjiye ayırdı. Özel sektör, dolar bazında en yüksek yatınmı 39 milyar 264 milyon dolar ile 1997 yılında yaptı. lUrizme denizden destek • ANKARA(AA)- Denizyolu ulaşımının geliştirilerek ekonomiye katkı sağlanması amacı ile yapımı planlanan 4 yeni liman projesinin "yap- işlet-devret" sistemine göre inşa edileceği öğrenildi. Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı Devlet Liman ve Hava Meydanlan Inşaatı (DLH) Genel Müdürlüğü'nün 2000 yılı faaliyet raporunda yer alan bilgilere göre finansmanın özkaynaklardan karşılanması planlanan ve yatınm programına alınan Iskenderun limanı konteyner terminali inşaatı. Çanakkale limanı üst yapı tesisleri, îzmir limanı tarama tevsi ile Bodrum yolcu iskelesi inşaatlannın söz konusu model çerçevesinde inşa edileceği belirtildi. Deli dana yakın izlemede • KONYA(AA)- Konya Tanm Müdürü Sami Vurucu, deli dana bastahğı konusunda yurt genelinde yürütülecek projenin Konya ayağmda, sınirsel hastalıldara özgü belirti veren bayvanlann titizlikle izleneceğini bildirdi. Yurucu, 1986 yılmda Ingiltere'nin ardından bazı Avrupa ülkelerinde görülen deli dana hastalığının Türkiye'de görülmediğini, ancak tedbirli olmak zorunda dduklannı söyledi. Prof. Huffschmid, Türkiye'nin kamu ağırlıklı bir program uygulaması gerektiğini söyledi 'Ehş borcu geri plana âbn' HİLMİTOZAN BREMEN/FRANKFURT - Türkiye'deki mali ve ekono- mik krizin çözümü için neoli- beral kanattan ulusal paranın iptali önerisi gelirken IMF po- litikalannda ısrann Türkiye'yi daha derin bir çıkmaza sürük- leyeceği anımsatıldı. Türk eko- nomisinin dış borç ödemeleri- ne öncelik vermeden kamu ağırlıklı bir demokratik kalkın- ma planına yönelmemesi du- rumunda, yaşadığı çıkmazdan kurtulamayacağı savunuldu. Almanya'daki Bremen Üni- versitesi'nde öğretim görevli- si olan Prof. Dr. Jörg Huffsch- mid, Türkiye ve Arjantin'de yaşanan ekonomik krizleri Cumhuriyet için değerlendir- di. Prof. Huffschmid, dûnya- nm 2 ayn bölgesinde patlak veren mali krizlerin temelin- de, 2 ûlkenin de yüksek dış borçlanma sarmalının yattığı- • Jörg Huffschmid, Türkiye'nin gelecekte, yaşanan bu krizi nasıl aşabileceği konusunda bir öngörüde bulunmanın mümkün olmadığını açıklarken "Türkiye uluslararası mali kuruluşlann türküsünü çığırmaya böyle devam ederse çok daha ağır sorunlar ve sert toplumsal kutuplaşmalarla karşı karşıya kalacaktır" dedi. nı vurguladı. Dış borçlanma- nın bir yanıyla çok önemli bir ekonomik sorun olduğuna işa- ret eden Huffschmid, "Çünkü ürctimin büyük bir kısmı İU- kenin gelişmesi için değil, çoğu zaman spekülatif nedenİerle ülkede olan yabancı sermaye- ye gidiyor" dedi. 'IMF alacakhyı düşünûr' Yüksek dış borçlanmanın Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ulusal iktisat politika- sındaİci nüfuzunu arttırdığına dikkat çeken Jörg Huffschmid, "Bu, kuşkusuz alacakhlann çı- karlan için yapılryor. Çünkü IMF'nin kredi anlaşmalann- da, önce alacakhlar düşünülü- yor. Sosyal sorunlann giderü- mesi ise arka planda" görüşü- nü dile getirdi. IMF'nin, ka- rarlaştınlan koşullann yerine getirümemesi durumunda kre- dileri geri çektiğini ve böyle- likle krizlere ivme kazandırdı- ğını belirten Prof. Huffschmid, Türkiye'de de bunun yaşandı- ğını vurguladı. Türkiye'deki ekonomik kri- zin şu andaki haliyle, AB ve özellikle Almanya ekonomisi- ne bir etkisi ohnayacağını bil- diren Huffschmid, "Türkiye ekonomisinin Almanya ve ABD ekonomileri arasında bağiantılar ve bağunhhklar çok eşitsiz. Türkiye ekonomisi AB'ye büyük ötçüde bağunh, ama tersi söylenemez" dedi. Prof. Jörg Huffschmid, Tür- kiye'nin AB'de en önemli tica- ret ortağı Almanya'nın, yaşa- nan krizde sessiz kalmasını şu sözlerie yorumladı: "Berlin'in bu krizin üstesin- den gebnek için önemli bir rol oynamak istediğbü sanmryo- rum. AB de şimdiye kadar çok çekimser davrandL" Dönüşûm mümkün Jörg Huffschmid, Türki- ye'nin gelecekte, yaşanan bu krizi nasıl aşabileceği konu- sunda bir öngörüde bulunma- nın mümkün olmadığmı açık- larken de "Türkiye uluslara- rası maK kuruluşlann türkü- sünü çığırmaya böyle devam ederse, çok daha ağır sorunlar ve sert toplumsal kuruplaşma- Simit arbk 6 lüks' yiyecek oldu Ekonomik kriz vatandaşuı en ucuz yoldan açhğnu yabşürmak için yediği simidi de vurdu. Simit saüşlan son zamanlarda yarryadüştü. Vatandaşlar arasında espri fle kanşık "susamh piliç" olarak nitelendirifcn simidi yemek bugünkrde lüks oldu. Simit satıcılan ve vatandaşlar arasında yapüan araştirmaya göre, simhçUer yeterince satamamaktan, vatandaşlar ise sokakta açhklannı yatışürmak için bir simit büe : . alamamaktan şikâyet ediyor. laria karşı karşıya kalacakbr" dedi. Prof. Huffschmid sözle- rini şöyle sürdürdü: "Ben Türkiye uzmanı deği- Bm ve her derde deva bir reçe- tede tanımıyonım.Ama şunun farkmdayun: Türkiye'de, ha- len piyasa radikalizmi teşvik edfliyor. Düzgüo siyasiyapdan- ma otmadan, bu radikaUzm, hızh özelleştirnıe, piyasalann kapsaınhbirşekfldeserbesdeş- tirilmesi ve açılmasıyla ülkede- ki en güçlü yerii ve yabancı şir- kederin kârlannı aşuı arrünr, fakat genel büyümeyi engeller ve işsizük oranmı yükseltir." Buna karşılık iç talebi arttır- mayı hedefleyen ve kamu sek- törü ağırlıklı demokratik kal- kınma planını da içeren alter- natif bir politika izlenebilece- ğini belirten Prof. Huffsch- mid, "Para ve maüye potitika- laruun hedefi enflasyon ve ka- mu harcamalannı düşürmek değiL, daha çok insanlann ve iş- letmeterin verimhiiğini artör- mak olmalı" dedi. Türkiye'de yaşanan kriz sürecinde dış borçlann geri ödenmesine ön- celik tanınması gerekmediği- ni vurgulayan Jörg Huffsch- mid, bunun için bir morator- yum anlaşması yapılabilecegı- ni ya da gerekırse tek taraflı ilan edilebileceğini söyledi. Yabancı sermayenin, bu şe- kilde uygulanan ekonomiyi canlandırma yöntemlerini sa- bote etmek amacıyla yurtdışına kaçabileceğıni de anımsatan Huffschmid, bunu engellemek için de sermaye ihracının kısıt- lanabileceğini veya belli bir dö- nem için yasaklanabileceğini belirterek şöyle devam etti: "Malezya hükümetinin, ser- mayenin kaçmasma karşı akn- ğı başanh önlemleri, Türk hü- kümeti neden alamasuı ki? IMF, Dünya Bankası ve uhısfat- raraa malipiyasalardakibüyük aktöriere bağunhlıktan kuıtul- mak için olanaklarvar. Ama bu olanaklar, sadece güçlü ve de- mokrarikbirtoplurnsalhareket terndmfegeı^deştirifebOirf D U N Y A E K O N O M l S İ N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA [email protected] ABD ile Çin arasında geçen hafta ya- şanan gerginlikleri, dünya ekonomisinin dinamikleriyle birlikte değerlendirince, insanın aklına "yeni bir süper gücün doğum sürecine mi şahit oluyoruz?" sorusu geliyor. Kötüden daha kötüye doğru Önce dünya ekonomisine bakalım. Geçen hafta açıklanan veriler, ABD, Ja- ponya ve Avrupa'da ekonomik koşulla- nn bozulmaya devam ettiğini gösterdi. Cuma günü, işsizlik artış oranlarını, top- lam satışlardaki gerilemeyi ve tüketici güveni endekslerini aktaran Wall Street Journal'a göre ABD ekonomisi "kışın yaşanan duraklamanın ardından, da- ha da kötüleşmeye başladı" (13/04).. Aynı gün Bloomberg'in, Japonya'ya iliş- kin benzer bir yorumunda Japon Hükümet Ofisi'nin, 1995'ten bu yana ilk kez bu kadar kötümser bir rapor yayım- ladığı, ekonominin durumuna ilişkin "Za- yıflamaya devam ediyor" ifadesini kul- landığı aktarılıyordu. Rapora göre Ja- ponya'da ihracat, yatırımlar düşüyor, if- iaslar hızla artıyor. Hükümet Bürosu Is- tatistik Bölümü Başkanı Harihrto Arai'ye göre "zayıflamaya devam etmek" ifade- leri, aşağıya doğru grtmek anlamına ge- liyor. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Du- isenberg in faizleri indinmeyeceğine iliş- kin açıklamasındaki "Küresel resesyon riskine ilişkin hiçbir gösterge yok" ifa- delerini yorumlayan Morgan Stanley Dean Witter ekonomistlerinden Eric Chaney'ın, Duisenberg'in yaklaşımını, "küstahça olmasa bile akılsızca" olmak- la suçlayan yazısının başlığı ise, "Avru- pa'nın üzerinde kara bulutlartoplanı- yor" idi. (12/04) Chaney, Avrupa'nın, ABD'deki yavaşlamadan etkilenmesinin yanı sıra, içerde de tüketici talebinin za- yrflamakta olduğuna dikkat çekti. Özel- likle telekom endüstrisinde koşullar hız- la kötüleşiyordu. Diğer taraftan, önemli uluslararası ekonomik kurumlar da projeksiyonlannı daha aşağı çekiyorlar. Örneğin, Nobel ödüllü ekonomist Lavvrence KJein baş- kanlığında hazırlanan ve 60 ülkeyi kap- sayan Birleşmiş Milletler raporunun, 2001 yılı büyüme projeksiyonunu yüzde 4'ten yüzde 2.4'e, Dünya Bankası'nın da dünya ekonomisi büyüme projeksi- yonlannı yüzde 3.4'ten yüzde 2.2'ye çek- tiği görülüyor. OECD'de Euro bölgesi bü- yüme projeksiyonunu yüzde 3.1'den yüzde 2.1'e indirmiş. (www.wsws.org 12/04) Yeni bir denge unsuru: Çin Çin, Asya Krizi sırasında bölgede bir istikrar odağı olmuş krizin daha fazla ya- yılmasını engellemişti. Çin'in bugün yine ekonomik istikrarını korumaya, dünya ekonomisinde nispeten korunaklı bir Bir Siiper Güç Doğarken bölge olarak kalmaya devam ettiği gö- rülüyor. Tarihe baktığımızda, süper güç- lerin, hegemonik devletlerin, her zaman krizlerde sürekli olarak ekonomik istikra- nnı, en azından göreli olarak koruyabilen ülkelerarasından çıktığını görüyoruz. An- cak göreli istikrar yetmiyor, süper güç adayı ülkenin, dünya ekonomisinin geri kalanına sunduğu ekonomik olanaklar- la bir lokomotrf ya da dengeleyici un- sur olmaya başlaması gerekiyor. Mor- gan Stanley Baş Ekonomisti Stephen Roach'agöre, bugün Çin dünya ekono- misinin tekrar dengeye gelmesinde önemli rol oynamaya aday bir ülke. Örneğin dünya ekonomisindeki daral- maya paralel gerileyecek ihracat potan- siyelini göz önüne alan Çin merkezi yö- netimi, bu yıl ekonomik büyümede ağır- lığı özellikle iç pazara veriyor. Dünyanın ikinci büyük döviz rezervine sahip Çin, bir taraftan banka sektöründeki batık alacakları sistemli bir biçimde temizler- ken diğer taraftan yollar, köprüler vb gi- bi altyapı yatınmlanna öncelik veren bir kamu maliyesi politikası izliyor. Bu yüz- den hem ağır sanayi çıktısı bu yılın ilk üç ayında yüzde 13 büyüdü hem de sana- yi çıktısı büyüme hızı martta yüzde 11.2 olması beklenirken yüzde 12.4'e yüksel- di. Diğer taraftan, Asya Krizi ülkelerinin ihracat büyüme hızlan negatif olurken Çin'in ihracatı martta, yıllık yüzde 14.9 arttı. Çünkü, Çin'in ihracatının önemli bir kısmı "yeni ekonomi" mallanndan değil eski ekonominin dayanaklı tüketim mal- lanndan oluşuyor. ABD'deki "yeni eko- nomi" krizinin etkilerine karşı nispeten korunaklı (Global Economic Forum 12/04). Casus uçak olayı Böylece Çin, dünyanın başka bölge- lerinde sıkışan yatınmcılara, hızla büyü- yen bir iç pazar, hem istikrarlı hem de gü- venlikli bir ekonomik ortam sunuyor. Ya- bancı yatınmcılar da Çin'e girmek için yanş ediyorlar. Geçen yıl Çin'de 40 mil- yar dolardan fazla doğrudan yabancı sermaye yatınmı gerçekleşti. Ancak ekonomik istikrar ve denge unsuru ol- mak, korunaklı ve verimli bir ekonomik alan sunmak, hegemonik güç olmaya aday bir süper güç olmaya yetmez. Si- yasi, diplomatik ve askeri bir etkinlik de gerekir. Bu açıdan, Çin için, "casus uçak olayı" işlevli oldu. Çin, bir süredir geliştirmekte olduğu yeni süper denizaltılan (Stradfor, 04/04) ve Hainan Adası'ndaki uzay çalışmala- nnı, balistik füze tesislerini dinleyen, Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki petrol yollanna yönelik kapasitelerini ölçme- ye çalışan (Jane's Defence 10/04) EP-3 casus uçağını, 1 Nisan günü uluslararası hava sahasında yakaladı, Hainan Adası'na inmeye zoriadı. Uça- ğın personeli 11 gün adada tutuklu ka}- dı ve serbest bırakılmalannı sağlamak için, ABD hükümetinin Çin'e, EP-3'ü mecburi inişe zorlayan Çin pilotunun yaşamını yitirmesinden dölayı "çok ûz- gün" olduğuna ilişkin bir mektup ver- mesi gerekti. "Dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip casus uçağı" (Ja- ne's Defence) EP-3 ise hâlâ Ha- inan'da ve Çin uzmanlan tarafından irv ceteniyor. ABD resmi kaynaklan ve New Yon\ Times, VVashington Post gibi gaze- teler gelismeleri ABD'nin bir zaferi ola- rak sunsa da uluslararası kamuoyu, özellikle de Asya bölgesi ülkeJeri, sü- reçten, esas kazançlı çıkanın Çin oldu- ğunu düşünüyorlar. Güney Kore Han- kook llbo gazetesi, sonucu Çin'in za- feri olarak yorumladı. Tayvan'daçıkan China Tımes "Komünist Çin kesinlik- le muzaffer" dedi. Ingiltere'cte The Gu- ardian, Fransa'da Le Monde Çin'in kazançlı çıktığı yönünde yorumlar ya- yımladılar. ABD sağının etkili yorumculan da bu kanıyı paylaşıyorlar. Muhafazakâr We- ekly Standard'ın editörleri William Kristol ve Robert Kagan derginin bu haftaki sayısında olayı yorumladıklan yazılanna "Ulusal Aşağılanma" baş- lığını koydular. The New Republic dergisinin yorumlan da benzertonday- dı. Kısaca özetlersek: 1) Asya bölgesi siyasi/ diplomatik kültürü içinde bakıl- dığında ABD'nin "çok ûzgûnüm" ifa- deleri, Çin'in saygınlığını çok yükselt- ti. 2) Çin'de milliyetçilik daha da güç- lendi, yönetimin prestiji arttı. 3) Çin, ABD'nin "bumunu sürterek" adeta Mao'un "Emperyalizm Kâğrttan Kaplandııi" tespitini doğruladı. Cent- ral Asian Times'ın bir yorumuna gö- re (13/04), bu durum Rusya savunma çevrelerinin gözünden kaçmadı. Pu- tin'in ABD- Çin gerginliğini kullanma- ya hazırlanırken Çin'le stratejik işbirli- gini geliştirme eğilimini güçlendirdi. 4) Nihayet Çin hem EP-3'ü inceleye- rek paha biçilmez bilgilere ulaştı hem de ABD'nin özür dilemesi, bu ülkenin bölgedeki casus uçuşlannın meşruiye- tini şüphe altına soktu. Far Eastern Economic Review'e gdre Çin, bir süredir bölgede en güç- lü ülke olduğunu kanıtlamaya çalışı- yor. Gasus uçak olayı Çin'in bu hedef doğrultusunda çok önemli bir adım at- masına katkıda bulundu. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Geçmişle Gelecek Güçlü Ekonomiye Geçiş adıyla kamuoyuna açıklanan yeni istikrar programı, birçok olumlu ve olumsuz özellik içeriyor. Bunlann tamamını bu yazı- da ele alma olanağı yok; yalnızca kimi özelliklerine değiniliyor. Kaldı ki, cumartesi günü açıklanan, prog- ramm ikinci aşamasıdır. Ne kadar dış kaynak sağ- lanabileceği açıklık kazandıktan sonra üçüncü aşa- ma da tamamlanacaktır. Önce, bir noktaya değinilmelidir. Programın böy- le parçalı açıklanması, belirsizliklerin sürmesi sonucunu verir ve ekonomik işlemcilerin önlerini görmeleri açısından hiç de olumlu değildir. Programın en olumlu yönü, yalnız fiyat istikrannı değil, ekonominin reel kesimini, yani üretim ve dış- satım artışını da temel hedef saymasıdır. Ancak bu doğru ve önemli amaca giden yol haritasının çizimin- de çok büyük eksiklerin bulunduğu da söylenebilir. Program, doğru birtutumla, 1990 sonrası on yılı- nı değerlendiriyor. Ancak değerlendinme yalnızca ekonomi tekniği açısından yapılıyor; dönemin hü- kümetterinin sorumluluğu tümüyle göz ardı ediliyor. Örneğin bu dönemde ikiye katlanan dış borçlann nasıl kullanıkjığı üzerinde durulmuyon kamu ban- kalannın borca batanlmasının yönetimsel ya da si- yasal sorumluluğu bir yana bırakılryor. Gerçekten de bu dönemde alınan yaklaşık 60 milyar dolar dış borç nasıl kullanıldı? Sürekli vurgulanan kamu ban- kalannın 20 milyar dolara ulaşan zarartan; özel ba- tok bankalardan kaynaklanan 15 milyarlık zarann si- yasal sorumlulan nerede? Ya iç borçlar ve bunlara ödenen bütçelerin kimi yıllar yansını götüren yük- sek faizler? Program, 2000 Eylülü'nden başlaya- rak "faiz oranlanna yansıyan bozulma"y\ saptıyor; ancak o günlerde neden önlem alınmadığını ses- siz geçiyor. Eğer doğru bir gelecek kurmak ama- cıyla geçmiş irdelenecekse -ki irdelenmeli- bu so- rulann da yanıtı verilmeliydi. Program, "vergi oranlannın yüksek" ve "vergi ta- banının dar" olmasını, "kamu geliherinin temel so- runu" sayıyor. Bunun sonucu olarak da vergi top- lanmasının yetersiz kaldığı ve vergi yükünün adalet- siz bir biçimde dağıldığı vurgulanıyor. Doğru da, program, 1998'de çıkanlan ve özünde kayrt dışı eko- nomiyi kayıt içine almayı amaçlayan Vergi Yasası'nın başına gelenlen tümüyle atlıyor. Yasanın, biryıl son- ra, kimler tarafından ve neden bir yana bırakıldı- ğını ve bundan dogan büyük kaytplan görmezlik- ten geliyor. • • • Program yine doğru bir tutumla kamu maliyesini sağlamlaştırmaya büyük önem veriyor. Ancak, prog- ramın bütçe gelir ve giderieri yaklaşımı, uzun dö- nemli gelişrne açısından hiç de sağlıklı değildir. Kamu maliyesi önce sağlam gelirlere dayanmalı- dır. Oysa, programın vergiler konusundaki yaklaşı- mı tam anlamıyla yanlıştır. Bu köşede sürekli olarak vurgulandı; vergilerin içinde varlıklı-yoksul aynmı yapmayan ve bu nedenle de en haksız olanı do- laylı vergilerdir. Türkiye'de dolaylı vergiler göreli ola- rak yüksektir ve bu nedenle de çok büyük bir vergi haksızlığı vardır. Program, bu durumu çok daha ağıriaştınyor. Konsottde Bütçe Vergi Gelirteri / Topiam Ulusal Gelir (GSMH)-Yüzde Dolaysız Dolaylı Topiam 1999 8.6 10.3 18.9 2000 8.6 12.4 21.0 2001 7.3 13.3 20.5 İçinde bulunduğumuz 2001 yılında topiam ulusal gelirin yüzde üç oranında azalacağı öngörüldüğüne göre, topiam vergi gelirierinin, yüzde 21 'den yüzde 20.5 düşürülmesi yada 0.5 puan azaltılması doğru sayılabilir. Ancak, burada büyük bir haksızlık yapıl- makta ve dolaylı vergilerin topiam içindeki payı yüz- de 12.4ten yaklaşık bir puan arttınlarak yüzde 13.3'e çıkanlmaktadır. Program bu bağlamda aynca somut birtutum da izliyor; akaryakıttüketim vergisi (ATV) en az hedeflenen enflasyon oranında sürekli art- tınlacak ve topiam ulusal gelir içindeki payı yüzde 2£ olacaktır. Akaryakıt tüketim vergisinin nasıl zin- cirleme olarak tüm ürün ve hizmetlerin fiyarJanna yansıdığı bilinmektedir. Bu durumda, programın iç kaynak yükü her zaman olduğu gibi, toplumun yok- sul kesimlerinin üzerine yüklenmektedir. Bütçe giderieri iyice kısılıyor bu yıl reel olarak yüzde 9 oranında azalması öngörülüyor; bütçenin personel giderieri de azaltılıyor. Bu durumda, kamu çalışanlannın enflasyona ezdirilmeyeceği sözü, esa6 olarak boşlukta kalacaktır. Artan işsizlik ile bir- likte, yıllardır kaynaksızlık nedeniyle yıkıma uğrayan eğitim, sağlık gibi en temel kamu hizmetlerinin ye- rine getirilmesi de iyice güçleşecektir. Emeğryle geçinenleri ekonomik olarak daha da sıkıştıran ve ezen bir programdan güçlü bir ekono- miye geçiş çıkar mı? Izleyip, göreceğiz. e-posta: [email protected] Hızlı tren projesi bitirilemiyor Demir ağlarpas tuttu Ekonomi Servisi - Planlama çalışmalan 1970 yılında başlatıla- rak DPT tarafından ha- zırlanan raporlar doğ- rultusunda Devlet De- miryollan Genel Mü- dürlüğü tarafından yü- rütülen Arifiye-Sincan çift hat demiryolu pro- jesi 26 yıldır tamamla- namadı. 2001 Yılı Yatı- nm Programı'na alı- nan Ankara- Is- tanbul hızlı tren projesi, Türkiye'de yanm kalan kamu projelerinin en çarpıcı örneğini oluştu- rurken, yatınm tercih- lerinde ülke koşullan ve çıkarlannın gözetilme- diğinin de kanıtı olarak göze çarpıyor. 2 katrilyon 941 tril- yon liraya malolacağı hesaplanan ve bugüne kadar sadece 301 tril- yon lıranın aktanldığı projeye 2001 yılı yaö- nm programında 1 tril- yon liralık kaynak akta- nlması öngörüldü. 450 kilometre uzun- luğundaki projede bu- güne kadar sadece 10 küometrelik tünelin ya- pım çalışma- lan tamam- landı. Kara- yolu taşıma- cılığına alter- natif olarak 1970'li yıl- larda yatınm programına alınan Ari- fiye-Sincan çift hat de- miryolu projesi maliyet analizinin yüksek oldu- ğu gerekçesiyle ta- mamlanmazken aynı güzergâhtaki otoyol projelerine çok daha yüksek tutarlarda para aktanldığı görülüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle