Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 NİSAN 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ
Umıtuşıın renlderi: AnılarNiçin anı yazanz?
Yazılan anılar neden ilgi görür,
okunur?
Bir başkasının hayatı, tanıklıklan,
yaşadıklan bize neyi/ neleri anlatır?
Şu an, "anı" üzerine düşûnürken,
daha birçok soru geliyor usuma. Bun-
lan çoğaltarak buraya aktarmak yeri-
ne, ilk sorunun yanıtını arayarak, sö-
zün önünü açmak istiyorum.
Ilkten; "an'ın yitirflınesi", yaşama
tanıklık, yaşayıp edinilenlerin başka-
lanna, hatta sonraki kuşaklara anla-
tılması, aktanlmasıdır bir bakıma, di-
ye yanıtlayabiliriz. Ama, anı'yı ta-
nımlamak için yeterli değildir bu. Ya-
şanmışhğı, taniklığı aktarmak yetmi-
yor; izlenimler, gözlemlerle birlikte,
o anki veya sonraki duygu ve düşün-
celer de 'anı'yı asıl taçlandıran yan-
dır.
Yazan, anlatan kişi; ilginç bulduğu
için değil, anlatmaya değer bulduğu
için anı yazmaya yönelir.
Bir bakıma, geçmişin unutulmama-
sını; belleğe dönüşü sağlar anılar.
Bunlan yalnızca çağa/döneme/kişi-
sel yaşamlara, ortama tanıklıklar ola-
rak alamayız. Hele, yer yer, bizde
'geçmiştekigelecek' duygusunu yaşa-
tan anılan dûşünecek olursak...
•••
Görselliğin, imajın, teknolojinin
egemen olduğu bir dönemde anılar
daha bir önem kazamyor.
Marc Auge; "anının yitirilme-
a"nden söz ederken şunlan söyler:
" „ unutulan şey, o şeyin kendisi, yani
cereyan ettiği şekliyle 'salt ve yalın'
olayiar değil, anıdırf
O da, anı'nın tanımını ararken,
Littre sözlüğüne başvurarak şunlan
aktanr: " ^ anı, bir izienimdir; daha
doğrusu, 'bellekte kalan' izknimdir;
iztenim ise, 'dünyadaki nesnelerin du-
yu organlan üzerine bıraktığı et-
ki'dnf
Evet, anı 'lar bir bakıma yaşanılan-
lar/tanıklıklardan bellekte yer eden/iz
bırakanlann ayıklanarak anlatımıdır
da diyebiliriz. Bunu da 'dışandan ba-
karak' yapabildiğimiz ölçüde anılar
anlam kazanabilir, diye düşünüyo-
rum. Yoksa, Oktay Akbal'ın imledi-
'ener, zamanın
boyutsuzluğunu
gösterirken: anı - öykü
türiine de yeni bir boyut
getirir. O, belleği düze
indirerek; yazann /
anlatıcının bilincinde olup
bitenlerin yazma edimiyle
nasıl anı'ya / öykü'ye
dönüştüğünü yansıtır.
ğı gibi, 'kendimize bir geçmiş yarata-
rak' yazmaya soyunduğumuzda; ya-
nılgılar, yanlışlann ötesinde özben-
lik çıkışmalanyla, unutulan ve anım-
sanan zamanda yaşamak düşleri hep
önde gider.
Bu, biraz da, akan zamanın içinden
duran zaman/lar/a bakıştır. O duran
zaman ki geçmiş ve yaşadıklanmızı
banndınr içinde. Gelinen nokta ise
anı'ya dönüşenleri yeni bir dille ya-
ratmak belleğini sunar bize. Peşine
düştüklerimiz belleğimizin gücünü,
yazabildiklerimiz ise 'anı' dedikleri-
mizi ortaya çıkanr.
Kuşkusuz, bir yaşamöyküsü değil-
dir anılar. Zweig, anılannı kaleme
alırken yaşadığı duyguyu, bu yazma
çabasını şöyle dile getirir: "Projeksi-
yonlu bir konferansta konuşan kimse
gibi, kendimi birinci plana ahnak ak-
hnun köşesinden geçmiş değil; zaman
resimlerin işini görür, ben de sözleri-
ni vermekle yetinirim; böylece de, an-
latüklanm kendi başıma gelenler ol-
maktan çıkar, daha çok, bütün bir ku-
şağm olur; bütün tarih boyunca en
çok çile çekmiş bir kuşağm başmdan
geçenler olur."
Bize anılarda yaşamak duygusunu
bakıştırbu da. Bir döneme, belirlibir yeblhnzbuna..
zamana, bir zamanlar kendisinin de
içinde olduğu başka hayatlara bakış..
Zweig'ın 'o zamanlar'a dönüşünde-
ki nesnelliği de bundan olsa gerek!
O, yer yer izlerden, bazen de olay-
lardan yola çıkarak anlattıklanyla; anı
türiine hem edebi, hem de tarihi/siya-
si bir boyut getirebilmiş ender bir ya-
zın insanıdır. Zaman kavramı bu ne-
denle önemlidir Zvveig'ın anlattıkla-
nnda.
•••
Hilmi Yavuz'un Ceviz Sandıktaki
Anılar, Vüs'at O. Bener'in Kapan ki-
taplannı ardı ardına okurken, anılar-
da yaşamak/turunmak düşüncesine
döndüm bir kez daha. Yavuz, hayatı-
nın 1950-60'h dönemine dair "yeni
yetmelik ve ilk gençiik" anılannı ka-
leme alırken, belleğinde kalanlan
yazdığını imleyerek şunlan söyler:
"Onlan denetieyip beİirii bir biçime
koymakyerine, belleğin kendüiğinden
akısına bırakarak anlatmayı yeğle-
dim."
O dönüş/uzanış çizgisinde duran
zamanın tümüyle sunduklanna değil;
iz bırakanlanna, onun için edebi ve
sürekli olanın tanıklıklanna uzanır,
Yavuz. Yaşanmışlıktır ağır basan duy-
gu. Onu yazmaya iten düşünce ise,
edebi bir geçmişin muhasebesini yap-
mak değil, belleğin gerisinde kalan-
lan, kendisinin ve başkalannın zama-
nıyla iç içe olanlan ortaya çıkarmak-
tır. Yani, kalan zamanda, ölen/yitiri-
len zamana dönerek; yaşanan/ unutu-
lan zamanı benimsenen bir zaman di-
liminde anmak, anlamaya çalışmak.
Işte bu noktada da, usta yazanmız
Vüs'at O. Bener; bu duran ve akan za-
mana, anlatısıyla, bir başka boyut ka-
tar. Kendi zamanından başkalannın
zamamna bakarken bir düzenleme
yapar: ve zamanın bir öykü gibi ya-
şanmış olduğunu gösterir bize. Yer,
kişiler, mekân... Her bir şey bu anla-
tılanlarda yeni bir bakışla sunulur.
Ne yanından bakarsak bakalım,
anı; yazarak geriye getirdiğimiz bir
zaman parçasıdır. Belki de tutuna tu-
tuna yaşadıklanmıza anlam verendir
di-
OKUMA ÖNERİLERİ
* Marc Auge, Unutma
Biçimleri, Çev.: Mehmet
Sert, 1999, Om. Yay., 286 s.
* Stefan Zweig, Dünün
Dünyası, Çev.: Burhan
Arpad, 1996, Can Yay., 334
s.
* Vüs'at O. Bener, Kapan,
2001,tletişimYay.82s.
* Hilmi Yavuz, Ceviz
Sandıktaki Anılar, 2001, Can
Yay., 136 s.
OKURKEN ALTI
ÇIZILENLER
"Yaşarken tek sığınak mı
bellek? Durmadan üst ûste
yığılanlar tükenmezi.
Silinebiîenler ne kadar
azınhkta. Eklenebilenler ne
kadar uydurma, gerçek dışı.
Tümünün yok olduğunu
algılayamamak korkusu
delirtebilir insam."Vüs 'at O.
Bener.
"Ben, bütün çocukluğum
boyunca, bir ilçeden öteMne,
arkasında hüzünler
bırakarak değil, ama
hüzünleri kitaplarmun
konulduğu eski bir ceviz
sandık gibi taşıyarak
dolaştığım için, ahşhndım
aynlıklara..." Hilmi Yavuz
BELLEK KUTUSU
"Gözümüzün önündekilerin
hiçbirini göremiyorum. lyi
görebildiklerim ancak
amlanmda
canlandırdıklanm. Benim
belleğim anılarda!'
J. J. Rousseau
"Mitler bizi geçmişimizle
bağlayan ve bugünü
algılamamızı biçimlendiren
R
Cristina Branco'yla deniz, hüzün ve ruhumuz
adoyla keşfe açık çağn
SERHANYEDİG
"Fado konserine ghmekher şeydenöncebir hu-
zur arayışı, bireyin,hayaunı,düşünceJerinigözden
geçirme çabasıdır. Paylaşüan fadolar insana ken-
dini keşfetme firsaü sunar" diyor Portekızli fa-
docu Cristina Branco.
Bu akşam Levent'teki Iş Sanat Kültür Merke-
zi'nde bir konser verecek olan Branco, bugün
Portekiz'de, Amalia Rodriguez'in tahtına aday
gösterilen en önemlı ısım. Avrupa'da konserden
konsere koşuyor, adına 'fandub'lar kuruluyor.
22 yaşındaki şarkıcı, yedi yıl önce fado söyle-
meye başladı. Bu sürede Hollanda, Fransa ve Al-
manya'da çok ilgi gören dört albümü yayımlan-
dı. Beşincisi önümüzdeki ay piyasaya çıkacak.
Repertuvannda özgün çahşmalara yer veren
Branco, gitarcı Custudio Castelo ve deniz şiirle-
riyle ünlü Portekizli kadın ozan Marea Duar-
te'nin eserleriyle kısa zamanda fado geleneği
içinde önemli bir yer edindi. Ye-
nilikçi özelliği nedeniyle ülkesin-
de fazlasıyla cesur'bir şarkıcı ola-
rak değerlendıriliyor. Avrupatur-
nesindeki şarkıcıyla Fransa'dan
telefonla konuştuk.
- Portekizli fadocu Mısia'yla
yapoğun bir röportajda konser-
lerinde dinleyicilerinin ağladığuu,
grupüyeterininbue zaman zaman m
^_mm
_mm
^
"N'olurbir daha bu kadar duygu-
lu söyleme, perişan oluyoruz " dediğini anlatmış-
o. Sizin de acüanifade etme yeteneğimiz çok güç-
hl Bu kadar duygulu söylememeniz için ayakla-
nnıza kapanan oluyor mu?~
CRİSTİNA BRANCO - (Gülüyor) Konserle-
rimde mümkün olduğunca neşeli bir atmosfer
yaratmaya çahşınm. içinde hüzünlü, acılı anlar
da olabilir. Hayatımız sadece mutluluklardan iba-
ret değil ki. Sıradan bir insanım. lyi, kötü anla-
nm oluyor ve hayatı tüm yönleriyle sahneye ta-
şıyorum. Dinleyicimi ağlatmak, intihara sürûk-
lemek gibi bir niyetim yok... Sadece hayatta acı-
lar kadar mutluluklann da bulunduğunu göster-
meye çalışıyorum.
'Acüann yani sıra umudu da göstermeli'
- Anladığım kadanyla hüzünle birlikte iyim-
seriiğinizi de panzehir olarakdinleyiciye ulaşün-
yor, durumu dengeüyorsunuz.
BRANCO - Evet, iyimser bir insanım. Haya-
tımızda umutsuz, acılı anlar var; kabul. Fakat bu
anlan anlatmamız için umut yardıma koşuyor.
- Çok yoğun duygusal bir birikim içeren fado-
larladünyayıdotaşıyor, ild akşamda bir heybeniz-
den çıkanp sahneye koyuyorsunuz. Şarkısöyle-
mek sizin için acılardan annma süreci mi?
BRANCO - Sahnede olmak, tüm gerginlikle-
rin boşalması, itiraf etme, Tann'ya ya da tüm
dünyaya günah çıkarma gıbı bir süreç. Yine de
profesyonel davranmaya çalışıyorum. Çok üz-
gün olduğum anlarda hüzünlü şarkılar iyı geli-
yor. Ama dinleyiciye karşı sorumluluklanm var.
Onlara duygulanmı gösterebiliyorum; buna kar-
şın hayatlannı olumsuz etkilememem gerekir.
İnsanlar Portekiz'in hüzünlü ve yalnız insanlar
diyan olduğunu da düşünmemeli. Çok üzgün ol-
sam bile acılann yani sıra umudu gösteren, ya-
şamanın başlı başuıa mutluluk olduğunu anlatan
şarkılar söylerim. Bu şarkılar ruh halimi hemen
değiştiriverir. Yeniden umutla yüklenirim. Ayn-
ca, hüzünlü fadolar söylerken birincil amacım
ozanın duygulannı vurgulamaktır.
- Fado söylerken kontrolü kaybedip sesi tehti-
kelişekildezoriama ihtimalide söz konusu. Bu so-
runu çözmek için özel bir yönteminiz var mı?
onserlerim küçûk öykûlerden oluşan bir
bütündür. Geleneksel fadolardan
örnekler sunmak, albümlerimde yer alan
parçalan söylemek, biraz kendimden
söz etmek isterim. Bu akşamki konser
retrospektif bir Özellik taşıyacak.
BRANCO - Her gün egzersiz yapıyorum, uzun
zaman ders aldım. Isınmadan sahneye çıkmama-
ya dikkat ediyorum. Yine de sahnede duygula-
nn kontrolü ortadan kaldırdığı durumlar oluyor.
Sesimi sonuna kadar zorluyorum. Ruhunuzun
öyle derin noktalanna ulaşıyorsunuz ki, sesin
hiçbir önemi kahnıyor. Akorlar, egzersizlerden
daha önemli duygular olduğunu keşfediyorsu-
nuz. Tehlikeli belki, ama arduıdan huzur geliyor.
- Üniversitedefletişimokurken birden şarkıcı-
hğa başladığınız yanyor biyografinizde, herhan-
gi bir enstrüman çaldmız mı daha önce?
BRANCO - Hayır. Şarkı söylemeye arkadaş
toplantılannda başladım. Profesyonel bir uğraş
değildi. Popüler şarkılar, Brezılya müziği, blues
ve caz dinliyordum. Fado bana modası geçmiş bir
müzik türü olarak geliyordu.
- Fikriniz neden ve ne zaman değişti?
BRANCO - Dedem, 18 yaşındayken bana
Amelia Rodriguez'in bir albümünü hediye etti.
Onu dınlerken fadonun kalıplaşmış bir müzik tü-
rü olmadığını, çok farklı söylenebileceğini gör-
düm. Gerçekten güzel bir müzikti, daha fazla za-
man ayırmaya karar verdim. Beş yıl sonra, 22 ya-
şında fado söylemeye başladım.
-OUkplaktahayatabakışınızıdeğiş-
tiren bir parça \ar mıydı?
BRANCO-Albüm çok güzel şar-
kılardan oluşuyordu. Amabeni bü-
yüleyen şarkı 'Abandono'ydu.
- Ne anlaöyordu?
BRANCO - Yalnızhk ve ağır
baskı günlerini anlatıyordu. Düşün-
celerini yüksek sesle söyleyememenin
acısından söz ediyordu. Ülkemizin ta-
rihinde böyle karanlık bir dönem yaşan-
mıştı, ifade özgürlüğü kısıtlanmıştı. Be-
ni etkileyen sadece şarkıdaki politik ta-
vır değil, sözlerle müziğin uyumu ve ulaş-
tıklan ifade gücüydü.
'Şaıtalanmızda geneüikle aşk mesajı var'
- Fado söylemeye başjadıktan sonra nasıl bir çjz-
gi seçtiniz kendinize?
BRANCO - Önce kendimi keşfetmeye,
fado geleneği içindeki yeri-
mi buhnaya çalıştım. Beste-
leri, düzenlemeleri yapan
Custodio Castelo'ya rast-
ladım. Birlikte fadoyu
yeni bir dalgaya dönüş-
rürmeye karar verdik.
Tüm dünyaya fado-
nun yalnızlık, acı ve
karanlıklarla ilgili
şarkılardan oluş-
madığını, bunlardan öte an-
lamlan olabileceğini göster-
mek istedik. Şarkılanmız
genellikle aşk mesajı nite-
liğinde. Bu, doğaya, ülke
ya da yaşanan kente aşk
da olabilir. |
- Şiirleri nasıl seçiyor- t
sunuz?
BRANCO - Oku-
duğum, sevdiğim şür
kitaplanndan. Çoğu
Marea Duarte'nin
şiirleri. Denizle ilgi-
li şiirler yazıyor ge-
nellikle.
- Denize ne kadar ya-
km hissediyorsunuz ken-
dinizi?
BRANCO - Derin bir bağ
var aramızda. Dalgalann sesini din-
lemeye bayılınm. Çok sihirli, derin bir
ilham kaynağı. itiraf etmek gerekurse
hiç yelkenliyle denize açılmadnn, dal-
madım, fakat yüzmeyi severim.
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
liyatroya Tamam mı,
Devammı?
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalım, ka-
çınılmaz olarak sanata da yansıdı. Ama işin asıl il-
ginç yani, bu bunalımın Türkiye'de tiyatro sanatının
çoktandır yaşadığı bir bunalımı, üstelik doğrudan
kimi tiyatro sanatçılannın tiyatroya bakış açılanndan
kaynaklanan bir bunalımı gözler önüne sermesi ol-
du.
Son zamanlarda bazı özel tiyatrolann ve tiyatro sa-
natçılannın istem ve anlayışlan şöyle: Devlet, özel ti-
yatrolara mutlaka yardımda bulunmalıdır. Bu yardım
gerçekleşmediği takdirde, özel tiyatrolann da per-
delerini kapatmalan kaçınılmazdır. Artık dolu salon-
lar bile özel tiyatrolan çıkmazdan kurtaramamakta-
dır. Kaldı ki dolu salonlar azalmış, örneğin orta sınrf
ve öğrenciler tiyatrolara gelmez olmuşlardır. Spon-
soıiar da azalmıştır.
Evet, dediğim gibi, bazı özel tiyatrolann ve tiyat-
ro sanatçılannın istemleri ve saptamaları bu doğrul-
tuda.
Şimdi hemen buracıkta, tiyatro sanatının, üstelik
de bütün tarihi boyunca, özünden kaynaklanmış
bazı soruları sormamız gerekiyor.
Perde kapatmamanın, var olmanın koşulunu yal-
nızca devletin ve sponsorlann yardımlanndan ba-
ğımlı kılan bir tiyatro sanatı, doğrudan özüne ilişkin
muhalrf ve politik olma koşulunu nasıl ve ne ölçü-
de gerçekleştirebilir?
Politik olamayan, başka deyişle var olan düzen ve
otorite karşısında hep eleştirel tutum almayan bir
tiyatroya tiyatro dendiği, tarihte görülmüş müdür?
Artık seyircinin gelmediğinden yakınan bir tiyat-
ronun, bu yakınmanın ardından biraz da dönüp ken-
disine bakması ve hangi seyırci için tiyatro yapmak-
ta olduğu konusunda -seyircinin geldiği tiyatrolan
göz önünde bulundurarak-, kendisiyle hesaplaşma-
sı gerekmez mi?
Genelde sanat, özelde de tiyatro, yalnızca koşul-
lar rahat olduğunda yapılması, böyle olmadığında
da terk edilmesi gereken bir uğraş mıdır?
Devlete: "Ya bana para verirsin ya da ben perde-
mi kapatınm!" tarzındaki bir tiyatro anlayışını, tiyat-
ronun "meslek onurvyla" bağdaştırabilmek olası mı-
dır?
Bu sorulann ardından, birkaç saptama yapalım.
Ülkemizde son zamanlarda kimi özel tiyatrolann
tutumu, ne yazık ki artık televizyonlardaki pahaJı, a-
ma içi boş dizilere egemen anlayışa neredeyse tü-
müyle koşut bir tutumdur. İçinde var olduğu toplu-
mu düşündürtmeyi aklının köşesinden bile geçir-
meyen, dizilerdeki zihniyetle, sabun köpüğü hafifli-
ğindeki oyunlaria tiyatro sanatı yapılabileceğine ina-
nan bazı özel tiyatrolar karşısında tiyatro seyircisi de
seçimini yapmış, televizyon dizilerinde de izleyebi-
leceklerini görmek için tiyatroya gitmekten -pek hak-
lı olarak!- vazgeçmiştir!
Tartışmasız gerçek bu iken, genelde tiyatro sana-
tının varlık koşulunu tümüyle devlet ve sponsor yar-
dımında aramak, tiyatro sanatının özünü yadsımak-
la eşanlamlıdır.
• Tıyatronun iferleyişi bağlamında son derece sakın-"
calı bir görüşü de geçen günlerde ne yazık ki Sayın
Haldun Dormen dile getirmiştir. Bu görüşe göre
yeni kurulan tiyatrolara devlet yardımı yapılmama-
lıdır. Bu yardım, ancak beş yılını doldurmuş tiyatro-
lara yapılmalıdır. Yani, tiyatro sanatına yeni soluk ge-
tirebilecek tüm yeni girişimler, beş yıl süreyle devlet
desteğinden yoksun bırakılmalıdır! Peki ama, o za-
man kuruluşunun üzerinden beş yıl geçmesine kar-
şın hâlâ kendi seyircisini yaratamamış bir tiyatroya
devlet desteği, hangi gerekçeyle savunulabilir?
Paniğe hiç gerek yok. Aslında son zamanlardaki
koşullardan ötürü Türkiye'de tiyatro sanatı, doğal
ayıklanma yoluyla yeniden bu sanatın saygınlığının
gerektirdiği noktaya gelme sürecine girdi!
e-posta: ahmetcemal@superonline.com
acem20" hotmail.com
ABffde Türk Sanat Vakfı kuruldu
• NEW YORK (AA) - New York'U mayıs
aylannda düzenledikleri sanat ve kültür festivali
'Mayfest' ile tanınan bir grup Türk sanatsever,
ABD ile Türkiye arasındaki sanat ve kültür
köprüsünü güçlendirmek amacıyla bir vakıf
kurdu. 'Ay ve Yıldızlar Projesi-Moon and Stars
Project-MAPS' adlı vakfın amacı, Türk
sanatlanna destek ohnak ve ABD'de yaşayan
Türk toplumunu Türkiye'deki sanat
etkinliklerinden haberdar etmek. Vakfın • • •
yönetim kurulu başkam Nur Emirgil yaptığı
açıklamada, New York'un sanat merkezi
Soho'daki bir galeride bir yıl içinde en az 3
Türk sanatçının eserlerinin sergileneceğini;
Brooklyn, Queens ve modern sanat müzelerinin
yani sıra Uluslararası Foto Merkezi ile
işbirliğine gideceklerini belirtti. Emirgil bu yıl
aynca Mayfest'ten ayn olarak haziranda
Carnegie Hall'de Türev Berki için bir piyano
resitali, ekimde ise 8-10 fihnin gösterileceği bir
fıhn festivali düzenleneceğini kaydetti.
BUGÜN
• AKSANAT'ta şaat 19.00'da Adam Darius -
Kazmur Kolesnik'in mim gösterisi izlenebilir
(252 35 00)
• BABYLON'da saat 22.00'de Urban Grooves
by Radio oxi-Gen VoL9'un partisi
gerçekleşecek. (292 73 68)
• CEMAL REŞtT REY KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da Guarneri
Üçlüsü'nün konseri izlenebilir. (232 98 30)
UİŞ SANAT'ta saat 19.30'daCristina
Branco'nun konseri gerçekleşecek. (316 00 00)
• ORHAN VELİŞÖR EVİ'nde saat
19.30'daGüKekin Alkurt'un 'Dagtar' isimli dia
gösterisi izlenebilir (249 49 36)
m BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 18.30'da Özkan Manav'm
'2O.yy Mfiziğinde Rastlansalhk ve Doğaçlama:
Usmanbaş, Tanç' isimli söyleşisi izlenebilir.
(292 06 55)
• tTÜ MAÇKA İCAMPUSU'NDA saat
19.30'da Ezgi Saydam'ın dinletisi
gerçekleşecek. (247 17 33)