25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 NİSAN 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ Umıtuşıın renlderi: AnılarNiçin anı yazanz? Yazılan anılar neden ilgi görür, okunur? Bir başkasının hayatı, tanıklıklan, yaşadıklan bize neyi/ neleri anlatır? Şu an, "anı" üzerine düşûnürken, daha birçok soru geliyor usuma. Bun- lan çoğaltarak buraya aktarmak yeri- ne, ilk sorunun yanıtını arayarak, sö- zün önünü açmak istiyorum. Ilkten; "an'ın yitirflınesi", yaşama tanıklık, yaşayıp edinilenlerin başka- lanna, hatta sonraki kuşaklara anla- tılması, aktanlmasıdır bir bakıma, di- ye yanıtlayabiliriz. Ama, anı'yı ta- nımlamak için yeterli değildir bu. Ya- şanmışhğı, taniklığı aktarmak yetmi- yor; izlenimler, gözlemlerle birlikte, o anki veya sonraki duygu ve düşün- celer de 'anı'yı asıl taçlandıran yan- dır. Yazan, anlatan kişi; ilginç bulduğu için değil, anlatmaya değer bulduğu için anı yazmaya yönelir. Bir bakıma, geçmişin unutulmama- sını; belleğe dönüşü sağlar anılar. Bunlan yalnızca çağa/döneme/kişi- sel yaşamlara, ortama tanıklıklar ola- rak alamayız. Hele, yer yer, bizde 'geçmiştekigelecek' duygusunu yaşa- tan anılan dûşünecek olursak... ••• Görselliğin, imajın, teknolojinin egemen olduğu bir dönemde anılar daha bir önem kazamyor. Marc Auge; "anının yitirilme- a"nden söz ederken şunlan söyler: " „ unutulan şey, o şeyin kendisi, yani cereyan ettiği şekliyle 'salt ve yalın' olayiar değil, anıdırf O da, anı'nın tanımını ararken, Littre sözlüğüne başvurarak şunlan aktanr: " ^ anı, bir izienimdir; daha doğrusu, 'bellekte kalan' izknimdir; iztenim ise, 'dünyadaki nesnelerin du- yu organlan üzerine bıraktığı et- ki'dnf Evet, anı 'lar bir bakıma yaşanılan- lar/tanıklıklardan bellekte yer eden/iz bırakanlann ayıklanarak anlatımıdır da diyebiliriz. Bunu da 'dışandan ba- karak' yapabildiğimiz ölçüde anılar anlam kazanabilir, diye düşünüyo- rum. Yoksa, Oktay Akbal'ın imledi- 'ener, zamanın boyutsuzluğunu gösterirken: anı - öykü türiine de yeni bir boyut getirir. O, belleği düze indirerek; yazann / anlatıcının bilincinde olup bitenlerin yazma edimiyle nasıl anı'ya / öykü'ye dönüştüğünü yansıtır. ğı gibi, 'kendimize bir geçmiş yarata- rak' yazmaya soyunduğumuzda; ya- nılgılar, yanlışlann ötesinde özben- lik çıkışmalanyla, unutulan ve anım- sanan zamanda yaşamak düşleri hep önde gider. Bu, biraz da, akan zamanın içinden duran zaman/lar/a bakıştır. O duran zaman ki geçmiş ve yaşadıklanmızı banndınr içinde. Gelinen nokta ise anı'ya dönüşenleri yeni bir dille ya- ratmak belleğini sunar bize. Peşine düştüklerimiz belleğimizin gücünü, yazabildiklerimiz ise 'anı' dedikleri- mizi ortaya çıkanr. Kuşkusuz, bir yaşamöyküsü değil- dir anılar. Zweig, anılannı kaleme alırken yaşadığı duyguyu, bu yazma çabasını şöyle dile getirir: "Projeksi- yonlu bir konferansta konuşan kimse gibi, kendimi birinci plana ahnak ak- hnun köşesinden geçmiş değil; zaman resimlerin işini görür, ben de sözleri- ni vermekle yetinirim; böylece de, an- latüklanm kendi başıma gelenler ol- maktan çıkar, daha çok, bütün bir ku- şağm olur; bütün tarih boyunca en çok çile çekmiş bir kuşağm başmdan geçenler olur." Bize anılarda yaşamak duygusunu bakıştırbu da. Bir döneme, belirlibir yeblhnzbuna.. zamana, bir zamanlar kendisinin de içinde olduğu başka hayatlara bakış.. Zweig'ın 'o zamanlar'a dönüşünde- ki nesnelliği de bundan olsa gerek! O, yer yer izlerden, bazen de olay- lardan yola çıkarak anlattıklanyla; anı türiine hem edebi, hem de tarihi/siya- si bir boyut getirebilmiş ender bir ya- zın insanıdır. Zaman kavramı bu ne- denle önemlidir Zvveig'ın anlattıkla- nnda. ••• Hilmi Yavuz'un Ceviz Sandıktaki Anılar, Vüs'at O. Bener'in Kapan ki- taplannı ardı ardına okurken, anılar- da yaşamak/turunmak düşüncesine döndüm bir kez daha. Yavuz, hayatı- nın 1950-60'h dönemine dair "yeni yetmelik ve ilk gençiik" anılannı ka- leme alırken, belleğinde kalanlan yazdığını imleyerek şunlan söyler: "Onlan denetieyip beİirii bir biçime koymakyerine, belleğin kendüiğinden akısına bırakarak anlatmayı yeğle- dim." O dönüş/uzanış çizgisinde duran zamanın tümüyle sunduklanna değil; iz bırakanlanna, onun için edebi ve sürekli olanın tanıklıklanna uzanır, Yavuz. Yaşanmışlıktır ağır basan duy- gu. Onu yazmaya iten düşünce ise, edebi bir geçmişin muhasebesini yap- mak değil, belleğin gerisinde kalan- lan, kendisinin ve başkalannın zama- nıyla iç içe olanlan ortaya çıkarmak- tır. Yani, kalan zamanda, ölen/yitiri- len zamana dönerek; yaşanan/ unutu- lan zamanı benimsenen bir zaman di- liminde anmak, anlamaya çalışmak. Işte bu noktada da, usta yazanmız Vüs'at O. Bener; bu duran ve akan za- mana, anlatısıyla, bir başka boyut ka- tar. Kendi zamanından başkalannın zamamna bakarken bir düzenleme yapar: ve zamanın bir öykü gibi ya- şanmış olduğunu gösterir bize. Yer, kişiler, mekân... Her bir şey bu anla- tılanlarda yeni bir bakışla sunulur. Ne yanından bakarsak bakalım, anı; yazarak geriye getirdiğimiz bir zaman parçasıdır. Belki de tutuna tu- tuna yaşadıklanmıza anlam verendir di- OKUMA ÖNERİLERİ * Marc Auge, Unutma Biçimleri, Çev.: Mehmet Sert, 1999, Om. Yay., 286 s. * Stefan Zweig, Dünün Dünyası, Çev.: Burhan Arpad, 1996, Can Yay., 334 s. * Vüs'at O. Bener, Kapan, 2001,tletişimYay.82s. * Hilmi Yavuz, Ceviz Sandıktaki Anılar, 2001, Can Yay., 136 s. OKURKEN ALTI ÇIZILENLER "Yaşarken tek sığınak mı bellek? Durmadan üst ûste yığılanlar tükenmezi. Silinebiîenler ne kadar azınhkta. Eklenebilenler ne kadar uydurma, gerçek dışı. Tümünün yok olduğunu algılayamamak korkusu delirtebilir insam."Vüs 'at O. Bener. "Ben, bütün çocukluğum boyunca, bir ilçeden öteMne, arkasında hüzünler bırakarak değil, ama hüzünleri kitaplarmun konulduğu eski bir ceviz sandık gibi taşıyarak dolaştığım için, ahşhndım aynlıklara..." Hilmi Yavuz BELLEK KUTUSU "Gözümüzün önündekilerin hiçbirini göremiyorum. lyi görebildiklerim ancak amlanmda canlandırdıklanm. Benim belleğim anılarda!' J. J. Rousseau "Mitler bizi geçmişimizle bağlayan ve bugünü algılamamızı biçimlendiren R Cristina Branco'yla deniz, hüzün ve ruhumuz adoyla keşfe açık çağn SERHANYEDİG "Fado konserine ghmekher şeydenöncebir hu- zur arayışı, bireyin,hayaunı,düşünceJerinigözden geçirme çabasıdır. Paylaşüan fadolar insana ken- dini keşfetme firsaü sunar" diyor Portekızli fa- docu Cristina Branco. Bu akşam Levent'teki Iş Sanat Kültür Merke- zi'nde bir konser verecek olan Branco, bugün Portekiz'de, Amalia Rodriguez'in tahtına aday gösterilen en önemlı ısım. Avrupa'da konserden konsere koşuyor, adına 'fandub'lar kuruluyor. 22 yaşındaki şarkıcı, yedi yıl önce fado söyle- meye başladı. Bu sürede Hollanda, Fransa ve Al- manya'da çok ilgi gören dört albümü yayımlan- dı. Beşincisi önümüzdeki ay piyasaya çıkacak. Repertuvannda özgün çahşmalara yer veren Branco, gitarcı Custudio Castelo ve deniz şiirle- riyle ünlü Portekizli kadın ozan Marea Duar- te'nin eserleriyle kısa zamanda fado geleneği içinde önemli bir yer edindi. Ye- nilikçi özelliği nedeniyle ülkesin- de fazlasıyla cesur'bir şarkıcı ola- rak değerlendıriliyor. Avrupatur- nesindeki şarkıcıyla Fransa'dan telefonla konuştuk. - Portekizli fadocu Mısia'yla yapoğun bir röportajda konser- lerinde dinleyicilerinin ağladığuu, grupüyeterininbue zaman zaman m ^_mm _mm ^ "N'olurbir daha bu kadar duygu- lu söyleme, perişan oluyoruz " dediğini anlatmış- o. Sizin de acüanifade etme yeteneğimiz çok güç- hl Bu kadar duygulu söylememeniz için ayakla- nnıza kapanan oluyor mu?~ CRİSTİNA BRANCO - (Gülüyor) Konserle- rimde mümkün olduğunca neşeli bir atmosfer yaratmaya çahşınm. içinde hüzünlü, acılı anlar da olabilir. Hayatımız sadece mutluluklardan iba- ret değil ki. Sıradan bir insanım. lyi, kötü anla- nm oluyor ve hayatı tüm yönleriyle sahneye ta- şıyorum. Dinleyicimi ağlatmak, intihara sürûk- lemek gibi bir niyetim yok... Sadece hayatta acı- lar kadar mutluluklann da bulunduğunu göster- meye çalışıyorum. 'Acüann yani sıra umudu da göstermeli' - Anladığım kadanyla hüzünle birlikte iyim- seriiğinizi de panzehir olarakdinleyiciye ulaşün- yor, durumu dengeüyorsunuz. BRANCO - Evet, iyimser bir insanım. Haya- tımızda umutsuz, acılı anlar var; kabul. Fakat bu anlan anlatmamız için umut yardıma koşuyor. - Çok yoğun duygusal bir birikim içeren fado- larladünyayıdotaşıyor, ild akşamda bir heybeniz- den çıkanp sahneye koyuyorsunuz. Şarkısöyle- mek sizin için acılardan annma süreci mi? BRANCO - Sahnede olmak, tüm gerginlikle- rin boşalması, itiraf etme, Tann'ya ya da tüm dünyaya günah çıkarma gıbı bir süreç. Yine de profesyonel davranmaya çalışıyorum. Çok üz- gün olduğum anlarda hüzünlü şarkılar iyı geli- yor. Ama dinleyiciye karşı sorumluluklanm var. Onlara duygulanmı gösterebiliyorum; buna kar- şın hayatlannı olumsuz etkilememem gerekir. İnsanlar Portekiz'in hüzünlü ve yalnız insanlar diyan olduğunu da düşünmemeli. Çok üzgün ol- sam bile acılann yani sıra umudu gösteren, ya- şamanın başlı başuıa mutluluk olduğunu anlatan şarkılar söylerim. Bu şarkılar ruh halimi hemen değiştiriverir. Yeniden umutla yüklenirim. Ayn- ca, hüzünlü fadolar söylerken birincil amacım ozanın duygulannı vurgulamaktır. - Fado söylerken kontrolü kaybedip sesi tehti- kelişekildezoriama ihtimalide söz konusu. Bu so- runu çözmek için özel bir yönteminiz var mı? onserlerim küçûk öykûlerden oluşan bir bütündür. Geleneksel fadolardan örnekler sunmak, albümlerimde yer alan parçalan söylemek, biraz kendimden söz etmek isterim. Bu akşamki konser retrospektif bir Özellik taşıyacak. BRANCO - Her gün egzersiz yapıyorum, uzun zaman ders aldım. Isınmadan sahneye çıkmama- ya dikkat ediyorum. Yine de sahnede duygula- nn kontrolü ortadan kaldırdığı durumlar oluyor. Sesimi sonuna kadar zorluyorum. Ruhunuzun öyle derin noktalanna ulaşıyorsunuz ki, sesin hiçbir önemi kahnıyor. Akorlar, egzersizlerden daha önemli duygular olduğunu keşfediyorsu- nuz. Tehlikeli belki, ama arduıdan huzur geliyor. - Üniversitedefletişimokurken birden şarkıcı- hğa başladığınız yanyor biyografinizde, herhan- gi bir enstrüman çaldmız mı daha önce? BRANCO - Hayır. Şarkı söylemeye arkadaş toplantılannda başladım. Profesyonel bir uğraş değildi. Popüler şarkılar, Brezılya müziği, blues ve caz dinliyordum. Fado bana modası geçmiş bir müzik türü olarak geliyordu. - Fikriniz neden ve ne zaman değişti? BRANCO - Dedem, 18 yaşındayken bana Amelia Rodriguez'in bir albümünü hediye etti. Onu dınlerken fadonun kalıplaşmış bir müzik tü- rü olmadığını, çok farklı söylenebileceğini gör- düm. Gerçekten güzel bir müzikti, daha fazla za- man ayırmaya karar verdim. Beş yıl sonra, 22 ya- şında fado söylemeye başladım. -OUkplaktahayatabakışınızıdeğiş- tiren bir parça \ar mıydı? BRANCO-Albüm çok güzel şar- kılardan oluşuyordu. Amabeni bü- yüleyen şarkı 'Abandono'ydu. - Ne anlaöyordu? BRANCO - Yalnızhk ve ağır baskı günlerini anlatıyordu. Düşün- celerini yüksek sesle söyleyememenin acısından söz ediyordu. Ülkemizin ta- rihinde böyle karanlık bir dönem yaşan- mıştı, ifade özgürlüğü kısıtlanmıştı. Be- ni etkileyen sadece şarkıdaki politik ta- vır değil, sözlerle müziğin uyumu ve ulaş- tıklan ifade gücüydü. 'Şaıtalanmızda geneüikle aşk mesajı var' - Fado söylemeye başjadıktan sonra nasıl bir çjz- gi seçtiniz kendinize? BRANCO - Önce kendimi keşfetmeye, fado geleneği içindeki yeri- mi buhnaya çalıştım. Beste- leri, düzenlemeleri yapan Custodio Castelo'ya rast- ladım. Birlikte fadoyu yeni bir dalgaya dönüş- rürmeye karar verdik. Tüm dünyaya fado- nun yalnızlık, acı ve karanlıklarla ilgili şarkılardan oluş- madığını, bunlardan öte an- lamlan olabileceğini göster- mek istedik. Şarkılanmız genellikle aşk mesajı nite- liğinde. Bu, doğaya, ülke ya da yaşanan kente aşk da olabilir. | - Şiirleri nasıl seçiyor- t sunuz? BRANCO - Oku- duğum, sevdiğim şür kitaplanndan. Çoğu Marea Duarte'nin şiirleri. Denizle ilgi- li şiirler yazıyor ge- nellikle. - Denize ne kadar ya- km hissediyorsunuz ken- dinizi? BRANCO - Derin bir bağ var aramızda. Dalgalann sesini din- lemeye bayılınm. Çok sihirli, derin bir ilham kaynağı. itiraf etmek gerekurse hiç yelkenliyle denize açılmadnn, dal- madım, fakat yüzmeyi severim. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL liyatroya Tamam mı, Devammı? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalım, ka- çınılmaz olarak sanata da yansıdı. Ama işin asıl il- ginç yani, bu bunalımın Türkiye'de tiyatro sanatının çoktandır yaşadığı bir bunalımı, üstelik doğrudan kimi tiyatro sanatçılannın tiyatroya bakış açılanndan kaynaklanan bir bunalımı gözler önüne sermesi ol- du. Son zamanlarda bazı özel tiyatrolann ve tiyatro sa- natçılannın istem ve anlayışlan şöyle: Devlet, özel ti- yatrolara mutlaka yardımda bulunmalıdır. Bu yardım gerçekleşmediği takdirde, özel tiyatrolann da per- delerini kapatmalan kaçınılmazdır. Artık dolu salon- lar bile özel tiyatrolan çıkmazdan kurtaramamakta- dır. Kaldı ki dolu salonlar azalmış, örneğin orta sınrf ve öğrenciler tiyatrolara gelmez olmuşlardır. Spon- soıiar da azalmıştır. Evet, dediğim gibi, bazı özel tiyatrolann ve tiyat- ro sanatçılannın istemleri ve saptamaları bu doğrul- tuda. Şimdi hemen buracıkta, tiyatro sanatının, üstelik de bütün tarihi boyunca, özünden kaynaklanmış bazı soruları sormamız gerekiyor. Perde kapatmamanın, var olmanın koşulunu yal- nızca devletin ve sponsorlann yardımlanndan ba- ğımlı kılan bir tiyatro sanatı, doğrudan özüne ilişkin muhalrf ve politik olma koşulunu nasıl ve ne ölçü- de gerçekleştirebilir? Politik olamayan, başka deyişle var olan düzen ve otorite karşısında hep eleştirel tutum almayan bir tiyatroya tiyatro dendiği, tarihte görülmüş müdür? Artık seyircinin gelmediğinden yakınan bir tiyat- ronun, bu yakınmanın ardından biraz da dönüp ken- disine bakması ve hangi seyırci için tiyatro yapmak- ta olduğu konusunda -seyircinin geldiği tiyatrolan göz önünde bulundurarak-, kendisiyle hesaplaşma- sı gerekmez mi? Genelde sanat, özelde de tiyatro, yalnızca koşul- lar rahat olduğunda yapılması, böyle olmadığında da terk edilmesi gereken bir uğraş mıdır? Devlete: "Ya bana para verirsin ya da ben perde- mi kapatınm!" tarzındaki bir tiyatro anlayışını, tiyat- ronun "meslek onurvyla" bağdaştırabilmek olası mı- dır? Bu sorulann ardından, birkaç saptama yapalım. Ülkemizde son zamanlarda kimi özel tiyatrolann tutumu, ne yazık ki artık televizyonlardaki pahaJı, a- ma içi boş dizilere egemen anlayışa neredeyse tü- müyle koşut bir tutumdur. İçinde var olduğu toplu- mu düşündürtmeyi aklının köşesinden bile geçir- meyen, dizilerdeki zihniyetle, sabun köpüğü hafifli- ğindeki oyunlaria tiyatro sanatı yapılabileceğine ina- nan bazı özel tiyatrolar karşısında tiyatro seyircisi de seçimini yapmış, televizyon dizilerinde de izleyebi- leceklerini görmek için tiyatroya gitmekten -pek hak- lı olarak!- vazgeçmiştir! Tartışmasız gerçek bu iken, genelde tiyatro sana- tının varlık koşulunu tümüyle devlet ve sponsor yar- dımında aramak, tiyatro sanatının özünü yadsımak- la eşanlamlıdır. • Tıyatronun iferleyişi bağlamında son derece sakın-" calı bir görüşü de geçen günlerde ne yazık ki Sayın Haldun Dormen dile getirmiştir. Bu görüşe göre yeni kurulan tiyatrolara devlet yardımı yapılmama- lıdır. Bu yardım, ancak beş yılını doldurmuş tiyatro- lara yapılmalıdır. Yani, tiyatro sanatına yeni soluk ge- tirebilecek tüm yeni girişimler, beş yıl süreyle devlet desteğinden yoksun bırakılmalıdır! Peki ama, o za- man kuruluşunun üzerinden beş yıl geçmesine kar- şın hâlâ kendi seyircisini yaratamamış bir tiyatroya devlet desteği, hangi gerekçeyle savunulabilir? Paniğe hiç gerek yok. Aslında son zamanlardaki koşullardan ötürü Türkiye'de tiyatro sanatı, doğal ayıklanma yoluyla yeniden bu sanatın saygınlığının gerektirdiği noktaya gelme sürecine girdi! e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20" hotmail.com ABffde Türk Sanat Vakfı kuruldu • NEW YORK (AA) - New York'U mayıs aylannda düzenledikleri sanat ve kültür festivali 'Mayfest' ile tanınan bir grup Türk sanatsever, ABD ile Türkiye arasındaki sanat ve kültür köprüsünü güçlendirmek amacıyla bir vakıf kurdu. 'Ay ve Yıldızlar Projesi-Moon and Stars Project-MAPS' adlı vakfın amacı, Türk sanatlanna destek ohnak ve ABD'de yaşayan Türk toplumunu Türkiye'deki sanat etkinliklerinden haberdar etmek. Vakfın • • • yönetim kurulu başkam Nur Emirgil yaptığı açıklamada, New York'un sanat merkezi Soho'daki bir galeride bir yıl içinde en az 3 Türk sanatçının eserlerinin sergileneceğini; Brooklyn, Queens ve modern sanat müzelerinin yani sıra Uluslararası Foto Merkezi ile işbirliğine gideceklerini belirtti. Emirgil bu yıl aynca Mayfest'ten ayn olarak haziranda Carnegie Hall'de Türev Berki için bir piyano resitali, ekimde ise 8-10 fihnin gösterileceği bir fıhn festivali düzenleneceğini kaydetti. BUGÜN • AKSANAT'ta şaat 19.00'da Adam Darius - Kazmur Kolesnik'in mim gösterisi izlenebilir (252 35 00) • BABYLON'da saat 22.00'de Urban Grooves by Radio oxi-Gen VoL9'un partisi gerçekleşecek. (292 73 68) • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da Guarneri Üçlüsü'nün konseri izlenebilir. (232 98 30) UİŞ SANAT'ta saat 19.30'daCristina Branco'nun konseri gerçekleşecek. (316 00 00) • ORHAN VELİŞÖR EVİ'nde saat 19.30'daGüKekin Alkurt'un 'Dagtar' isimli dia gösterisi izlenebilir (249 49 36) m BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde saat 18.30'da Özkan Manav'm '2O.yy Mfiziğinde Rastlansalhk ve Doğaçlama: Usmanbaş, Tanç' isimli söyleşisi izlenebilir. (292 06 55) • tTÜ MAÇKA İCAMPUSU'NDA saat 19.30'da Ezgi Saydam'ın dinletisi gerçekleşecek. (247 17 33)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle