Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
f O J J A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
5 MART 2001 PAZARTESİ
ARADA BtR
VEDAT GÜNYOL
Yaşamak, Yaşaya Yaşaya...
Yaşamak, "Birağaç gibi tek ve hür" diyor Nâzım
Hikmet. Ağaçlaryaşıyor. Yüz, bilemedin iki-üç yüz-
yıl, ama sonunda tekliğine bağlı hürlüğü ile kuruyup
gidiyor, doğa yasasının acımasızlığında.
Bir şairimiz şöyle diyor bir dizesinde: "Yüksel ki
bu yeryerin değildir. Dünyaya geliş hüner değildir."
Ben yükselmedim ama, yaşamımı hünerlendirme-
ye çalıştım kannca kaderince. Bugüne bugün dok-
san yaşımı birkaç gün önce doldurmuşken şimdi-
ye dek gerçekten yaşadım mı, yaşamadım mı diye
sorguya çekiyorum kendimi.
Yaşadım yaşamasına, ama nasıl yaşadım, asıl so-
run bunda. Yaşamak, sevgiye dayanmayan, sevgi
yoksunu bir yaşama yaşam denebilir mi?
OscarWilde, "Sevmek, insanın kendini aşması-
dır" diyor.
Kendini aşmadan yeşeren sevgiye sevgi denile-
bilir mi? Hayır.
Ben diyorum ki, sevgi, ne çeşidinden olursa ol-
sun, ister insan sevgisi, ister hayvan sevgisi, ister
ağaç, çiçek, ot sevgisi olsun, hepsi yaşamın tadı tu-
zudur.
Yaşam, Voltaire'e bakılırsa, "Uyuyuncaya dek
nınni söylenmesi gereken bir çocuktur..." Ninnisiz
bir yaşam, otsu bir yaşamdır diyebilir miyim?..
Ben, bugüne değin yaşadım yaşamasına, ama ço-
ğu kez bir ot gibi, az kez de yeşeren bir ot gibi...
Yeşeren ot gibi yaşamak, insan olmanın yabana
atılmaz, onsuz olunmaz bir koşulu değil mi?
Halide Edip, yurdun uzağında, bir çeşit gönüllü
sürgünde, eşi Adnan Adıvar'a "Ot gibi yaşama,
çalış, bir şeyler üret" diye sert çıkarken dünyalılara
nefıs bir ileti (mesaj) vemniş oluyordu.
Ben, bugün, yaşamanın üremeyle ve de sevgiy-
le eşanlamlı olduğu düşüncesinden yola çıkarak
herkese bu doğruttuda "yaşayın" diyor ve yaşama
selam çakıyorum ve de şöyle sürdürüyorum sözü-
mü:
Hiçbir şey üretmeden ot gibi yaşamak, aklı başın-
da hiç kimsenin yaşam kuralı olamaz. Olamaz di-
yorum ya, oluyor. Eğitimden yoksun köylerimizin, kent-
lerimizin insanlan, akıl hocalığı yapan çıkarcı insan-
lann güdümünde yaşayıp duruyorlar, buna yaşa-
mak denebilirse...
Böylesi bir orlamda yaşamak, yaşamamak demek-
ör. Olsa olsa, otsu, böceksi bir yaşamdır. Ne der-
siniz?
Af Kanunu(1)
Içeriğine Göre Bozma Yetkisi
Doç. Dr. Yavuz N. OKÇUOĞLU Yargıtoy 11. Dairesi
Onursal Başkanı
A
f Kanunuyürürlüğe gir-
diğinden beri Af Ka-
nunu kapsamına giıen
suçlardan dolayı verilen
bir karan, Yargıtay'ın
gereklı incelemeleri ya-
parak bozduğuna ilışlan medyada bir ha-
ber duyulmadı. Aklımıza, acaba Yargı-
tay'ın Af Kanunu kapsamındaki bir suç-
tan dolayı verilen karan inceleyip boz-
ma yetkisi olup olmadığı hususunda bir
tereddüt içinde mi olduğu düşüncesi
geliyor. Bu konuda görüşümü açıklamak
isterim. Konuya açıklık getırebılmek
için öncelikle Af Kanunu hûkûmlerine
bakmak gerekmektedir.
Yasada, Yargıtay sözcûğü 3/b/l mad-
desinde açıkça, 3/b/2 ve 4/1 maddele-
rinde de kapalı olarak geçmektedir. Ya-
sanın 3/b/l maddesinde, mahkûmiyet ka-
rarlannı içeren dosya Yargıtay'da ise
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten iti-
baren 30 gün içinde Yargıtay bu kanu-
na göre gerekli hesaplamalan yaparak,
tutukluluk halinin devamı ya da kaldı-
nlması hakkında karar verecektir. 8u
maddedeki hüküm davanın esasını ilgi-
lendirmeyip, sadece tutuklu sanıklar ba-
kımından kanun hükümlerine göre tah-
liyeleri gerekıp gerekmediğini inceleye-
rek, bu yönde bir karar verilmesını sağ-
lamaya yöneliktir. Maddede dosyanm
esasına girileceği hususunda hiçbir hü-
küm yoktur.
Yasanın 4/1 maddesinde de "_ hüküm
verümiş ve fakat henüz kesinleşmemiş
ise hükmün kesin hükme bağlanması
ertetenir" denılmektedır.
Bilindiği üzere bir ceza hükmünün
kesinleşmesi ıçin önce Yargıtay'ca onan-
ması, ardından başvurulduğu takdırde
karar düzeltme ya da itiraz yollanndan
geçmesi gerekir. Af Kanunu, mahkûmi-
yet kararlannın kesin hükme bağlan-
masım yasakladığına göre Yargıtay yi-
ne dosyayı esastan inceleyecek, karann
onanması gerektiği sonucuna varırsa,
onama karan vermeyecek ve bu suret-
le kesin hükme bağlamayı erteleyecek-
tir. Ancak, kanunda Yargıtay'ın incele-
me sonucu karann bozulması gerekti-
ği kanısına varması halinde, karan bo-
zup bozamayacağı hakkında hiçbir hü-
küm bulunmamaktadır. Doğaldır ki Af
Kanunu'nda, dosyanın Yargıtay'ca bo-
zulamayacağı şeklinde bir yasaklama
olmadığına göre Yargıtay'ın karar1 an
inceleyip gerektiğinde bozabileceği ilk
akla gelen yamttır. Af Kanunu hüküm-
lerine göre bu kabul tarzı en tabii ve
hukukı bir yorum ve sonuçtur. Esasen
Af Kanunu'nda Yargıtay'da bulunan
dosyalardaki hükümlenn incelenip bo-
zulamayacağına dair bir hüküm bulun-
sa idi, bu hüküm anayasal bir hak olan
yargı yolunun kapanması sonucunu do-
ğururdu ki bu da anayasa hükümlerine
aykın olurdu. Göriilmektedir ki bu Af
Kanunu, Yargıtay'ın yükünü hiç azalt-
mamış, kararlann onanması ve bozul-
ması yolunda gereklı incelemeleri yap-
ması şeklindekı yükümlülüğü aynen de-
vam etmekte bulunmuştur. Ancak, şüp-
hesiz olan, Yargıtay'ın dosyayı incele-
yip gerektiğinde karan bozabileceği hu-
susudur.
Yargıtay'ın karan bozması halinde
ne olacakür? Yargıtay dosyayı mahalli
mahkemeye geri gönderecek, ancak af
kapsamındaki bir suç söz konusu ise
yasanın 4/1 maddesi gereğince, mahke-
me dosyayı hükme bağlamayı erteleye-
cek, 1 veya 5 yıl boyunca dosya ve de-
liller mahkemede muhafaza edılecektir.
Ancak, bozma karanna göre af kap-
samındaki cezalardan daha ağır cezayı
gerektiren bir suç ortaya çıkarsa, hâ-
kim davaya bakmaya devam edecektir
(Madde 3/b/2). Yargıtay, samğın bera-
at ettirilmesi gerektiği yolunda bir boz-
ma karan verirse ve hâkim de aynı gö-
rüşü benimserse bu durumda ne yapıl-
malıdır? Hâkim, hiçbir işlem yapmadan
dosyayı 1 veya 5 yıl tutacak mıdır? Bu
görüş, kanaatimizce kabul edilemez.
Beraat edecek kişiyi 1 veya 5 yıl bek-
letmek ve sonra da sanık beraatı hak et-
tiği halde, hiçbir karar verilmeden dos-
yayı yasanın 4/2 maddesi gereğince, or-
tadan kaldınlması bize büyük bir hak-
sızlık gibi görünmektedir. Kanaatimize
göre Yargıtay'ın sanığın beraatı gerek-
tiği yolunda bir bozma karan vermesi
ve hâkimin de bu bozma karannı benim-
semesı halinde hâkimin, bozma karan-
na uyarak, sanığın beraatına hemen ka-
rar vermesi gerekir. Hâkimlenn hak uğ-
runa, cesur davranmalan gerektiğine
inanmaktayız.
AfKanunu'nun4/2'ncı maddesi ge-
reğince kabahatlerde 1 yıl, cürümlerde
5 yıl sonra dava ve hüküm nasıl olsa or-
tadan kalkacak veya Yargıtay karan boz-
sa bıle dosya mahkemede bekleyecek,
bu durumda Yargıtay'a dosyayı incele-
mek ve bozmak külfeti niçin yüklensin,
dosya belirtilen sürelerde Yargıtay'da
beklesin, süre geçtikten sonra Af Kanu-
nu gereğince yapılsm denilebilir mi?
Yargı yoluna başvurmak ne kadar ana-
yasal bir hak ise yargılamasını ve temi-
ze çıkanlmasını istemek de o kadar ana-
yasal bir haktır ve aynca insan haklan
kapsamındadır. Bir kişiyi, 3 - 5 yıla
mahkûm ederek, sonradan ortadan kalk-
sa bile bu karann ezikliği altmda yaşat-
manm insan haklanna aykınhğı aşikâr-
dır.
Bir de ve en önemlisi, bozma karan
ile mahkûmiyet karan ortadan kalkacak,
kişi hiç olmazsa, mahkemede davaya
devam edilmese bile elindekı Yargıtay
bozma karan ile tatmin olacak, kendi-
sini savunabilecektir. Artık insan hak-
lan kurallan anayasal hükümlerden çok
daha kapsamlıdır. Nitekim tsviçre Fe-
deral Mahkemesi bir karannda "Yazılı
olmayan anayasa kurallan da vanbr ve
bu yazılı olmayan kurallar yazdı anaya-
sa kurallannın önüne geçer" demıştir.
Federal mahkemenin bahsettiği ışbu ya-
zılı olmayan anayasa kurallan insan
haklanna ilişkin kurallardan başka bir
şey değildir.
Af Kanunu'na göre ceza hükmü 1
veya 5 sene sonra ortadan kalkacak, si-
cile de işlenmeyecektir. Bu suretle mah-
kûmiyet karanmn bir hükmü kalmaya-
cak diyerek, mahkûmıyete uğramış ki-
şiyi tatmin etmek de mümkün değildir.
O mahkûmiyet karan 1 veya 5 yıl son-
ra bir kâğıt parçası haline gelmiş olsa
bile, insanı ömür boyu takip edecek,
üzecek ve ezecektir.
İnsan onur ve haysiyeti, hüküm son-
radan ortadan kalksa bile, bu mahkûmi-
yet karannı kaldırmayabilir. Kişınin yar-
gılanmasını istemesi de hem anayasal
bir hak, hem de insan haklan gereğidir.
Bu nedenle dava devam ederken af ile
davası ertelenenbirkişinirı "Benbuya-
sadan yararlanmak istemiyorum, beni
yargdaym ve akbrym" diyerek davaya de-
vam etmek istemesi karşısında, insan
haklan kurallanna dayamlarak davanın
devamına bile karar venlebılir.
Bu arada pratik bir ikı noktaya da de-
ğinmek istiyoruz. Duyduğumuza göre,
Af Kanunu Saym Cumhurbaşkanı'na
ımza için gönderildiği sırada bazı hâkim-
lerimiz alelacele hafif cürümlerde bile
mahkûmiyet karan vermişlerdir. 2 gün
bekleyememişlerdir. Hâkımlenmizin
bu rutumunu anlamak ve açıklamak
mümkün değildir. Yorum ve takdırini
okurlara bırakıyoruz.
Yine duyumlanmıza göre, Af Kanu-
nu'ndan önce verilmiş, ancak süresı için-
de temyiz edilmiş dava dosyalannı bazı
hâkimlerimiz Yargjtay'a göndermemek-
te ve üzerine "af kapsamındaaır" dam-
gasını vurarak dosyayı ışlemden kaldır-
makta imişler. Bu uygulama da hukuka
ve usule tümden aykürıdır. Hâkim kara-
nnı verdikten sonra artık dosyadan eli-
ni çeker, hiçbir tasarrufta bulunamaz.
Tekgörevi vardır, o da dosyayı Yargıtay'a
yollamaknr. Zira aruk dosya üzerinde iş-
lem yapmak yetkisi sadece Yargıtay'aait-
tir. Bu şekılde davranmayan hâkimin bu
tuturnu şikâyeti muciptir. böyle durum-
lar varsa Yargıtay 1. Başkanlığı, Yargı-
tay C. Başsavcılığı, Yüksek Hâkimler
ve Savcılar Kurulu ve Adalet Bakanh-
ğı'mn bu gibi dosyalann bir an önce
gönderilmeleri zımnında gerekeni ya-
pacaklanna güveniyoruz.
(1) "23 Nısan 1999 Tarihine Kadar lş-
lenen Suçlardan Dolayı Şartla Sahvenl-
meye, Dava ve Cezalann Ertelenmesine
Dair Kanun."
Mustafa Kemal'in Üç Kişilik 'Maarif Ordusu'
HavaCELL
Hep de
Balkanlar'clan eelir.
TURKCELL
Türkân ERKİN
A
tatûrk daha Kurtuluş Sa-
vaşı sırasında, savaş alan-
lannda kafasında belir-
ginleştirdiği devrimlerin
öncü gücü olarak öğretim ve eğiti-
mi seçmişti. Öğretim ve eğitimin,
ama kahplardan bağımsız özgür ve
eşit eğitimin, tüm toplumlar için ya-
şamsal önernirun değişmezliğini, ya-
şadıklan ve güçlü sezileri ile görmüş-
tü.
Bunu gerçekleştirmek için öğre-
tim ve eğitimin, devletin denetimi ve
gözetımı altına aluıması gerekiyor-
du. Burada, değerb' yazın öğretme-
ni arkadaşım Rükzan (Çmar)Günay-
su'nun bana aktardığı bir gerçeği, ta-
rihsel bir anıyı, konuya ilgi duyan her-
kesle paylaşmayı bir görev sayıyo-
rum...
Anlatacağım olay Rûkzan Gûnay-
su'nun, öğretmen olan. Izmir'de mil-
li eğitim müdürlüğü, sonraki yıllar-
da Milli Eğitim Bakanlığı yapmış
olan amcası Vasrf Çmar ile ilgili.
Gazi Mustafa Kemal, her zaman bir-
likte olduğu ve yanında görmeye
alıştığı, Saruhan Mületvekili Vasıf'ı
on gündûr görmediğini fark eder.
İlk karşılaşmalannda "Hayrola Va-
sıf, nereJerdesm" diye sorar. Vasıf,
"teçahşıyonızpaşara.çahşryoruz!''
diyerek 50 arkadaşına imzalattığı
Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Birliği)
yasa önerisini uzatır. Bu yasa tasa-
nsı, Meclis'te hiçbir değişikliğe uğ-
ramadan kabul edilir.
Vasıf Çınar ile sonralan Milli Eği-
tim Bakanlığı yapmış olan Musta-
fa Necati ve Reşit Galip beyler Tür-
kiye'nin aydınlanma savaşında, Mus-
tafa Kemal'in "MaarifOrdusu" ola-
rak anılmışlardır. Çınar soyadı da
kendısıne, aıleyi tanıyan Atatürk ta-
rafından verilmiştir.
Hazrrlanan yasa tasansına göre,
artık çağdaş olmayan tüm öğretim
kurumlannın kapaülması gerekmek-
tedir. Böylece Şer'iye Vekâleti'nin
kaldınlması ve halifenin yurtdışuıa
çıkanlmasına denk düşen aynı ta-
rihte, yani 3 Mtrt 1924'te, öğretim
Birliği Yasası ile eğitimde devrim
başlatılır. Hemen arkasından, bilimi
inancın egemenliği altında tutan
medreselerin kapatılması ile bu ma-
kama bağlı olan kurumlar da orta-
dan kaldınldı.
Halktan kopuk ve onun çok üstûn-
deki bu güçten yararlanmakta olan
yobazlann bir bölümü, 18 Eylül
1924'te, Mustafa Kemal'e giderek
medreselerin tekrar açılmasuıı iste-
diler, ancak doğal olarak başarama-
dılar.
22 Mart 1926'da gücünü Öğretim
Birliği Yasası'ndan alan "Maarif
Teşkilatj Hakkında Kanun" kabul
edilerek öğretim ve eğitim işleri ye-
niden düzenlendi ve devletin izni
ohnadan hiçbir okulun açılmayaca-
ğı kesinleşti. ilk ve ortaöğretimin
ana hatlan da bu yaşaya göre belir-
lenerek çağ dışı tüm dersler program-
dan çıkanldı. 1 Kasım 1928'de La-
tin harflenru kabul eden yasa ile öğ-
retimi daha basından zora sokan,
Arapça harflerle okuma ve yazma
güçlüğü ortadan kaldınlarak eğitim
atılrmı tamamlanmış oldu.
O günleri yaşamış olmanın coşku-
su ve övüncü yüreğimde, arulan bel-
leğimde hâlâ taptaze durmakta...
1928'de babamın görevi nedeni ile
Zonguldak'ta bulunuyorduk. 4-4.5
yaşlanndaydım. Bir gün babam eve
elınde büyük kâğıtlarla geldi. Üze-
rinde kocaman şekiller vardı. Son-
raki günler, annemle -o zaman 35 yaş-
lannda olmalıydı- o büyük kâğıtla-
nn üzerine eğilip yazmaya, okuma-
ya çalıştığımızı anımsıyorum. Sonuç-
ta annem de, ben de okuma yazma
öğrendik. Ablalanm ve ağabeyim
zaten okula gidiyorlardı. Bir yıl son-
ra da ben, yaşım küçük olduğu için
engellemelere rağmen yıl ortasında
sınav vererek Bartın'da ilkokula ka-
bul edildim. Başöğretmen bir gece
sinemada yanımızdaki locada, çocuk
oyuncu Jackk Coogan'm sessiz fıl-
mini izlerken alt yazıyı nasıl kolay-
lıkla okuduğumu duymuş ve daha
fazla direnememişti.
Henüz okul çağma gelmemiş kü-
çük bir kızla, eğitim diye Arap harf-
lerinin dolambaçlannda yitip gitmiş
bir ev kadınrnı aynı çizgide buluş-
turmak, hangı aydınlanmacının, dev-
rimcinin, savaş adamının üstesin-
den gelebilecegi bir olgudur?
Görülüyor ki, 1924'te Öğretim
Birliği, 1926'da Medeni Kanun,
1928'de Latin harflerinin kabulü ve
1934'te kadına siyasal haklannı ta-
nıma gibi art arda gelen yasalarla
birbirini tamamlayan bu devrimler,
bir yıldızlar kümesi gibi, yeni Tür-
kiye'nin aydınlanma çağına, yol gös-
terici bir ışık kaynağı olmuştur.
Değerli bilim adamımız, hocam,
Enver Ziya Karal, "Atatürkçülûk
son istasyon değildir. Atatürkçûlük
bir ruhrur,bir espridir,bir dmamizın-
SEX AHD THE CtTY
Bugûn. 21:00
Sarth Jauıca Paıter
RMCES OF NATURE (FIRT1NAU J^K)
lMaıtCWM,1SJS
Sa«<n Mtock - B M AHIıdı
LAYOVER (MOLA)
10 Mırt Cumartni, 21:00
Dsvifl Hssssıhoff
MAGIC PUPPCT PLAMET
Bugün. 09.15
AŞK VE YAŞAM (SENSE i SEttStULITY)
10 Mart CMnrtasi, 22:50
Eımnı ThompMa - Hugh Gnırt - Kıt* Wln»ttt
YOU'VE GOT MAIL (MESAJIHI2 VAR)
8 Mtft
TomHsma-MMRyan
SOPRANO
t Mart Pvrpmbe. 23:00
M MEAMS (RUYADA)
11 MaıtPazar, 21:00
AmMtte BMiln« • Aidan Oulmı
PRACTICAL MAGIC (AŞWN BÛYUSU)
6 Mart Salı, 22:50
Sandra BullocV - Nicsle Kld
DCSPERAOO
6 Mart Salı, 21.-S0
Antonio Baadcns • Salma Hıyek
BRIT AWARDS 2001 ÖDÛL TOREMİ
Bugın, 23:20
MR.BEAN
10MartCmnartati.20:fi
dir, bir faaliyetrJr, bunlarm tümüdür
ve bir açık ufuktur*' der.
Ne yazık ki bu çevren'in (ufkun)
aydınlığını ve sonsuzluğunu görme-
yenler ya da görmek istemeyenler
'ÖğretimiBirieştinneYasası'nın ka-
bulü olan 1924'ten tam 25 yıl son-
ra, 1950'de Demokrat Parti iktidan
ile imam-hatip okullannı açma ay-
mazlığuıa düştüler. Zaten orada bu-
rada, Kuran kurslan, kaçak olarak et-
kinliklerini sürdürüyorlardı. Bu, ir-
ticanın yasallaşmasına adım atmak
demekti. Bir anlamda Türkiye'nin ge-
leceği, siyasal çıkarlara kurban edi-
liyordu. Bu tarihten 33 yıl sonra,
1983'te 12 Eylül döneminin en bü-
yük, bağışlanamaz, hatası/ayıbı, dev-
rimlerin en önemlilerinden biri olan
bu yaşaya indirilen darbe oldu. Öğ-
retim birliği çiğnendi, okullara zo-
runlu din dersleri kondu ve tüm mes-
lek okullanna, üniversitelere girme
hakkı tarundı.
Bu, imarn-hatiplilerin üniversite-
nin tüm fakültelerine girebilmesi
demekti. Bu, başlannın içi sanklı
olanlarm bürokrasiye sızması de-
mekti. Yargıç olması, idareci, dok-
tor, öğretmen, polis olması demek-
ti. Oysa yıllardır, Atatürk'ün çok
önemseyerek yaşatılmasına çalıştı-
ğı kız ve erkek sanat okul-
lan, ülkenin gereksinimi
olan teknik insanlan kı-
sa yoldan yaşama kazan-
dınyordu. Din adamı ye-
tiştirmek gibi gösterme-
lik bir amaçla açılan
imam-hatip okullannı bi-
tiren ve öğrenimini yük-
sekokulda tamamlamak
isteyen öğrencilere ise,
Ilahiyat Fakültesi 'nin ka-
pılan zaten açıktı. Bu kar-
maşanın sonucu ortada.
Ülke neredeyse ikiye bö-
lündü: Kafalannın içi bi-
limle aydırüanmış olan-
lar ve kafalannın içi de
sanklı olanlar.
Bu kafalar kızlanmızı
da, amaçlannın, eylem-
lerinin birer militanı ola-
rak, türban dedikleri o
acayip görüntülerle okul-
lanmıza sokmak için di-
reniyorlar. Ne yazık ki bu
direnişi bazı siyasi ve çı-
karcı çevreler, bıkmadan,
usanmadan, gizlı, açık
desteklemekte. Geçmiş
yakın tarihimize ve tüm
değerlerin altüst olduğu,
yaşadığırruz alacakaran-
lık günlere, bu kısa bakış
bize devrimlerin bir bitiş
noktası olmadığını, dur-
manın geriye gitmek an-
lamına geldiğiru yeterin-
ce anlatmıştır sanırım.
Kaybolmaya başlayan ka-
zanımlan yeniden elde et-
menin başlangıçtaki kadar
güç olduğunu, bunun için
de, tıpkı 0 zaman olduğu
gibi Kurtuluş Savaşı coş-
kusu ve Kuvayı Milliye
ruhu ile Mustafa Kfimal'in
gösterdiği yolda ileriye
doğru koşmak zorunda
olduğumuzu eklemeye
bilmem gerek \3r mı?..