17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET f O J J A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] 5 MART 2001 PAZARTESİ ARADA BtR VEDAT GÜNYOL Yaşamak, Yaşaya Yaşaya... Yaşamak, "Birağaç gibi tek ve hür" diyor Nâzım Hikmet. Ağaçlaryaşıyor. Yüz, bilemedin iki-üç yüz- yıl, ama sonunda tekliğine bağlı hürlüğü ile kuruyup gidiyor, doğa yasasının acımasızlığında. Bir şairimiz şöyle diyor bir dizesinde: "Yüksel ki bu yeryerin değildir. Dünyaya geliş hüner değildir." Ben yükselmedim ama, yaşamımı hünerlendirme- ye çalıştım kannca kaderince. Bugüne bugün dok- san yaşımı birkaç gün önce doldurmuşken şimdi- ye dek gerçekten yaşadım mı, yaşamadım mı diye sorguya çekiyorum kendimi. Yaşadım yaşamasına, ama nasıl yaşadım, asıl so- run bunda. Yaşamak, sevgiye dayanmayan, sevgi yoksunu bir yaşama yaşam denebilir mi? OscarWilde, "Sevmek, insanın kendini aşması- dır" diyor. Kendini aşmadan yeşeren sevgiye sevgi denile- bilir mi? Hayır. Ben diyorum ki, sevgi, ne çeşidinden olursa ol- sun, ister insan sevgisi, ister hayvan sevgisi, ister ağaç, çiçek, ot sevgisi olsun, hepsi yaşamın tadı tu- zudur. Yaşam, Voltaire'e bakılırsa, "Uyuyuncaya dek nınni söylenmesi gereken bir çocuktur..." Ninnisiz bir yaşam, otsu bir yaşamdır diyebilir miyim?.. Ben, bugüne değin yaşadım yaşamasına, ama ço- ğu kez bir ot gibi, az kez de yeşeren bir ot gibi... Yeşeren ot gibi yaşamak, insan olmanın yabana atılmaz, onsuz olunmaz bir koşulu değil mi? Halide Edip, yurdun uzağında, bir çeşit gönüllü sürgünde, eşi Adnan Adıvar'a "Ot gibi yaşama, çalış, bir şeyler üret" diye sert çıkarken dünyalılara nefıs bir ileti (mesaj) vemniş oluyordu. Ben, bugün, yaşamanın üremeyle ve de sevgiy- le eşanlamlı olduğu düşüncesinden yola çıkarak herkese bu doğruttuda "yaşayın" diyor ve yaşama selam çakıyorum ve de şöyle sürdürüyorum sözü- mü: Hiçbir şey üretmeden ot gibi yaşamak, aklı başın- da hiç kimsenin yaşam kuralı olamaz. Olamaz di- yorum ya, oluyor. Eğitimden yoksun köylerimizin, kent- lerimizin insanlan, akıl hocalığı yapan çıkarcı insan- lann güdümünde yaşayıp duruyorlar, buna yaşa- mak denebilirse... Böylesi bir orlamda yaşamak, yaşamamak demek- ör. Olsa olsa, otsu, böceksi bir yaşamdır. Ne der- siniz? Af Kanunu(1) Içeriğine Göre Bozma Yetkisi Doç. Dr. Yavuz N. OKÇUOĞLU Yargıtoy 11. Dairesi Onursal Başkanı A f Kanunuyürürlüğe gir- diğinden beri Af Ka- nunu kapsamına giıen suçlardan dolayı verilen bir karan, Yargıtay'ın gereklı incelemeleri ya- parak bozduğuna ilışlan medyada bir ha- ber duyulmadı. Aklımıza, acaba Yargı- tay'ın Af Kanunu kapsamındaki bir suç- tan dolayı verilen karan inceleyip boz- ma yetkisi olup olmadığı hususunda bir tereddüt içinde mi olduğu düşüncesi geliyor. Bu konuda görüşümü açıklamak isterim. Konuya açıklık getırebılmek için öncelikle Af Kanunu hûkûmlerine bakmak gerekmektedir. Yasada, Yargıtay sözcûğü 3/b/l mad- desinde açıkça, 3/b/2 ve 4/1 maddele- rinde de kapalı olarak geçmektedir. Ya- sanın 3/b/l maddesinde, mahkûmiyet ka- rarlannı içeren dosya Yargıtay'da ise kanunun yürürlüğe girdiği tarihten iti- baren 30 gün içinde Yargıtay bu kanu- na göre gerekli hesaplamalan yaparak, tutukluluk halinin devamı ya da kaldı- nlması hakkında karar verecektir. 8u maddedeki hüküm davanın esasını ilgi- lendirmeyip, sadece tutuklu sanıklar ba- kımından kanun hükümlerine göre tah- liyeleri gerekıp gerekmediğini inceleye- rek, bu yönde bir karar verilmesını sağ- lamaya yöneliktir. Maddede dosyanm esasına girileceği hususunda hiçbir hü- küm yoktur. Yasanın 4/1 maddesinde de "_ hüküm verümiş ve fakat henüz kesinleşmemiş ise hükmün kesin hükme bağlanması ertetenir" denılmektedır. Bilindiği üzere bir ceza hükmünün kesinleşmesi ıçin önce Yargıtay'ca onan- ması, ardından başvurulduğu takdırde karar düzeltme ya da itiraz yollanndan geçmesi gerekir. Af Kanunu, mahkûmi- yet kararlannın kesin hükme bağlan- masım yasakladığına göre Yargıtay yi- ne dosyayı esastan inceleyecek, karann onanması gerektiği sonucuna varırsa, onama karan vermeyecek ve bu suret- le kesin hükme bağlamayı erteleyecek- tir. Ancak, kanunda Yargıtay'ın incele- me sonucu karann bozulması gerekti- ği kanısına varması halinde, karan bo- zup bozamayacağı hakkında hiçbir hü- küm bulunmamaktadır. Doğaldır ki Af Kanunu'nda, dosyanın Yargıtay'ca bo- zulamayacağı şeklinde bir yasaklama olmadığına göre Yargıtay'ın karar1 an inceleyip gerektiğinde bozabileceği ilk akla gelen yamttır. Af Kanunu hüküm- lerine göre bu kabul tarzı en tabii ve hukukı bir yorum ve sonuçtur. Esasen Af Kanunu'nda Yargıtay'da bulunan dosyalardaki hükümlenn incelenip bo- zulamayacağına dair bir hüküm bulun- sa idi, bu hüküm anayasal bir hak olan yargı yolunun kapanması sonucunu do- ğururdu ki bu da anayasa hükümlerine aykın olurdu. Göriilmektedir ki bu Af Kanunu, Yargıtay'ın yükünü hiç azalt- mamış, kararlann onanması ve bozul- ması yolunda gereklı incelemeleri yap- ması şeklindekı yükümlülüğü aynen de- vam etmekte bulunmuştur. Ancak, şüp- hesiz olan, Yargıtay'ın dosyayı incele- yip gerektiğinde karan bozabileceği hu- susudur. Yargıtay'ın karan bozması halinde ne olacakür? Yargıtay dosyayı mahalli mahkemeye geri gönderecek, ancak af kapsamındaki bir suç söz konusu ise yasanın 4/1 maddesi gereğince, mahke- me dosyayı hükme bağlamayı erteleye- cek, 1 veya 5 yıl boyunca dosya ve de- liller mahkemede muhafaza edılecektir. Ancak, bozma karanna göre af kap- samındaki cezalardan daha ağır cezayı gerektiren bir suç ortaya çıkarsa, hâ- kim davaya bakmaya devam edecektir (Madde 3/b/2). Yargıtay, samğın bera- at ettirilmesi gerektiği yolunda bir boz- ma karan verirse ve hâkim de aynı gö- rüşü benimserse bu durumda ne yapıl- malıdır? Hâkim, hiçbir işlem yapmadan dosyayı 1 veya 5 yıl tutacak mıdır? Bu görüş, kanaatimizce kabul edilemez. Beraat edecek kişiyi 1 veya 5 yıl bek- letmek ve sonra da sanık beraatı hak et- tiği halde, hiçbir karar verilmeden dos- yayı yasanın 4/2 maddesi gereğince, or- tadan kaldınlması bize büyük bir hak- sızlık gibi görünmektedir. Kanaatimize göre Yargıtay'ın sanığın beraatı gerek- tiği yolunda bir bozma karan vermesi ve hâkimin de bu bozma karannı benim- semesı halinde hâkimin, bozma karan- na uyarak, sanığın beraatına hemen ka- rar vermesi gerekir. Hâkimlenn hak uğ- runa, cesur davranmalan gerektiğine inanmaktayız. AfKanunu'nun4/2'ncı maddesi ge- reğince kabahatlerde 1 yıl, cürümlerde 5 yıl sonra dava ve hüküm nasıl olsa or- tadan kalkacak veya Yargıtay karan boz- sa bıle dosya mahkemede bekleyecek, bu durumda Yargıtay'a dosyayı incele- mek ve bozmak külfeti niçin yüklensin, dosya belirtilen sürelerde Yargıtay'da beklesin, süre geçtikten sonra Af Kanu- nu gereğince yapılsm denilebilir mi? Yargı yoluna başvurmak ne kadar ana- yasal bir hak ise yargılamasını ve temi- ze çıkanlmasını istemek de o kadar ana- yasal bir haktır ve aynca insan haklan kapsamındadır. Bir kişiyi, 3 - 5 yıla mahkûm ederek, sonradan ortadan kalk- sa bile bu karann ezikliği altmda yaşat- manm insan haklanna aykınhğı aşikâr- dır. Bir de ve en önemlisi, bozma karan ile mahkûmiyet karan ortadan kalkacak, kişi hiç olmazsa, mahkemede davaya devam edilmese bile elindekı Yargıtay bozma karan ile tatmin olacak, kendi- sini savunabilecektir. Artık insan hak- lan kurallan anayasal hükümlerden çok daha kapsamlıdır. Nitekim tsviçre Fe- deral Mahkemesi bir karannda "Yazılı olmayan anayasa kurallan da vanbr ve bu yazılı olmayan kurallar yazdı anaya- sa kurallannın önüne geçer" demıştir. Federal mahkemenin bahsettiği ışbu ya- zılı olmayan anayasa kurallan insan haklanna ilişkin kurallardan başka bir şey değildir. Af Kanunu'na göre ceza hükmü 1 veya 5 sene sonra ortadan kalkacak, si- cile de işlenmeyecektir. Bu suretle mah- kûmiyet karanmn bir hükmü kalmaya- cak diyerek, mahkûmıyete uğramış ki- şiyi tatmin etmek de mümkün değildir. O mahkûmiyet karan 1 veya 5 yıl son- ra bir kâğıt parçası haline gelmiş olsa bile, insanı ömür boyu takip edecek, üzecek ve ezecektir. İnsan onur ve haysiyeti, hüküm son- radan ortadan kalksa bile, bu mahkûmi- yet karannı kaldırmayabilir. Kişınin yar- gılanmasını istemesi de hem anayasal bir hak, hem de insan haklan gereğidir. Bu nedenle dava devam ederken af ile davası ertelenenbirkişinirı "Benbuya- sadan yararlanmak istemiyorum, beni yargdaym ve akbrym" diyerek davaya de- vam etmek istemesi karşısında, insan haklan kurallanna dayamlarak davanın devamına bile karar venlebılir. Bu arada pratik bir ikı noktaya da de- ğinmek istiyoruz. Duyduğumuza göre, Af Kanunu Saym Cumhurbaşkanı'na ımza için gönderildiği sırada bazı hâkim- lerimiz alelacele hafif cürümlerde bile mahkûmiyet karan vermişlerdir. 2 gün bekleyememişlerdir. Hâkımlenmizin bu rutumunu anlamak ve açıklamak mümkün değildir. Yorum ve takdırini okurlara bırakıyoruz. Yine duyumlanmıza göre, Af Kanu- nu'ndan önce verilmiş, ancak süresı için- de temyiz edilmiş dava dosyalannı bazı hâkimlerimiz Yargjtay'a göndermemek- te ve üzerine "af kapsamındaaır" dam- gasını vurarak dosyayı ışlemden kaldır- makta imişler. Bu uygulama da hukuka ve usule tümden aykürıdır. Hâkim kara- nnı verdikten sonra artık dosyadan eli- ni çeker, hiçbir tasarrufta bulunamaz. Tekgörevi vardır, o da dosyayı Yargıtay'a yollamaknr. Zira aruk dosya üzerinde iş- lem yapmak yetkisi sadece Yargıtay'aait- tir. Bu şekılde davranmayan hâkimin bu tuturnu şikâyeti muciptir. böyle durum- lar varsa Yargıtay 1. Başkanlığı, Yargı- tay C. Başsavcılığı, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Adalet Bakanh- ğı'mn bu gibi dosyalann bir an önce gönderilmeleri zımnında gerekeni ya- pacaklanna güveniyoruz. (1) "23 Nısan 1999 Tarihine Kadar lş- lenen Suçlardan Dolayı Şartla Sahvenl- meye, Dava ve Cezalann Ertelenmesine Dair Kanun." Mustafa Kemal'in Üç Kişilik 'Maarif Ordusu' HavaCELL Hep de Balkanlar'clan eelir. TURKCELL Türkân ERKİN A tatûrk daha Kurtuluş Sa- vaşı sırasında, savaş alan- lannda kafasında belir- ginleştirdiği devrimlerin öncü gücü olarak öğretim ve eğiti- mi seçmişti. Öğretim ve eğitimin, ama kahplardan bağımsız özgür ve eşit eğitimin, tüm toplumlar için ya- şamsal önernirun değişmezliğini, ya- şadıklan ve güçlü sezileri ile görmüş- tü. Bunu gerçekleştirmek için öğre- tim ve eğitimin, devletin denetimi ve gözetımı altına aluıması gerekiyor- du. Burada, değerb' yazın öğretme- ni arkadaşım Rükzan (Çmar)Günay- su'nun bana aktardığı bir gerçeği, ta- rihsel bir anıyı, konuya ilgi duyan her- kesle paylaşmayı bir görev sayıyo- rum... Anlatacağım olay Rûkzan Gûnay- su'nun, öğretmen olan. Izmir'de mil- li eğitim müdürlüğü, sonraki yıllar- da Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan amcası Vasrf Çmar ile ilgili. Gazi Mustafa Kemal, her zaman bir- likte olduğu ve yanında görmeye alıştığı, Saruhan Mületvekili Vasıf'ı on gündûr görmediğini fark eder. İlk karşılaşmalannda "Hayrola Va- sıf, nereJerdesm" diye sorar. Vasıf, "teçahşıyonızpaşara.çahşryoruz!'' diyerek 50 arkadaşına imzalattığı Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Birliği) yasa önerisini uzatır. Bu yasa tasa- nsı, Meclis'te hiçbir değişikliğe uğ- ramadan kabul edilir. Vasıf Çınar ile sonralan Milli Eği- tim Bakanlığı yapmış olan Musta- fa Necati ve Reşit Galip beyler Tür- kiye'nin aydınlanma savaşında, Mus- tafa Kemal'in "MaarifOrdusu" ola- rak anılmışlardır. Çınar soyadı da kendısıne, aıleyi tanıyan Atatürk ta- rafından verilmiştir. Hazrrlanan yasa tasansına göre, artık çağdaş olmayan tüm öğretim kurumlannın kapaülması gerekmek- tedir. Böylece Şer'iye Vekâleti'nin kaldınlması ve halifenin yurtdışuıa çıkanlmasına denk düşen aynı ta- rihte, yani 3 Mtrt 1924'te, öğretim Birliği Yasası ile eğitimde devrim başlatılır. Hemen arkasından, bilimi inancın egemenliği altında tutan medreselerin kapatılması ile bu ma- kama bağlı olan kurumlar da orta- dan kaldınldı. Halktan kopuk ve onun çok üstûn- deki bu güçten yararlanmakta olan yobazlann bir bölümü, 18 Eylül 1924'te, Mustafa Kemal'e giderek medreselerin tekrar açılmasuıı iste- diler, ancak doğal olarak başarama- dılar. 22 Mart 1926'da gücünü Öğretim Birliği Yasası'ndan alan "Maarif Teşkilatj Hakkında Kanun" kabul edilerek öğretim ve eğitim işleri ye- niden düzenlendi ve devletin izni ohnadan hiçbir okulun açılmayaca- ğı kesinleşti. ilk ve ortaöğretimin ana hatlan da bu yaşaya göre belir- lenerek çağ dışı tüm dersler program- dan çıkanldı. 1 Kasım 1928'de La- tin harflenru kabul eden yasa ile öğ- retimi daha basından zora sokan, Arapça harflerle okuma ve yazma güçlüğü ortadan kaldınlarak eğitim atılrmı tamamlanmış oldu. O günleri yaşamış olmanın coşku- su ve övüncü yüreğimde, arulan bel- leğimde hâlâ taptaze durmakta... 1928'de babamın görevi nedeni ile Zonguldak'ta bulunuyorduk. 4-4.5 yaşlanndaydım. Bir gün babam eve elınde büyük kâğıtlarla geldi. Üze- rinde kocaman şekiller vardı. Son- raki günler, annemle -o zaman 35 yaş- lannda olmalıydı- o büyük kâğıtla- nn üzerine eğilip yazmaya, okuma- ya çalıştığımızı anımsıyorum. Sonuç- ta annem de, ben de okuma yazma öğrendik. Ablalanm ve ağabeyim zaten okula gidiyorlardı. Bir yıl son- ra da ben, yaşım küçük olduğu için engellemelere rağmen yıl ortasında sınav vererek Bartın'da ilkokula ka- bul edildim. Başöğretmen bir gece sinemada yanımızdaki locada, çocuk oyuncu Jackk Coogan'm sessiz fıl- mini izlerken alt yazıyı nasıl kolay- lıkla okuduğumu duymuş ve daha fazla direnememişti. Henüz okul çağma gelmemiş kü- çük bir kızla, eğitim diye Arap harf- lerinin dolambaçlannda yitip gitmiş bir ev kadınrnı aynı çizgide buluş- turmak, hangı aydınlanmacının, dev- rimcinin, savaş adamının üstesin- den gelebilecegi bir olgudur? Görülüyor ki, 1924'te Öğretim Birliği, 1926'da Medeni Kanun, 1928'de Latin harflerinin kabulü ve 1934'te kadına siyasal haklannı ta- nıma gibi art arda gelen yasalarla birbirini tamamlayan bu devrimler, bir yıldızlar kümesi gibi, yeni Tür- kiye'nin aydınlanma çağına, yol gös- terici bir ışık kaynağı olmuştur. Değerli bilim adamımız, hocam, Enver Ziya Karal, "Atatürkçülûk son istasyon değildir. Atatürkçûlük bir ruhrur,bir espridir,bir dmamizın- SEX AHD THE CtTY Bugûn. 21:00 Sarth Jauıca Paıter RMCES OF NATURE (FIRT1NAU J^K) lMaıtCWM,1SJS Sa«<n Mtock - B M AHIıdı LAYOVER (MOLA) 10 Mırt Cumartni, 21:00 Dsvifl Hssssıhoff MAGIC PUPPCT PLAMET Bugün. 09.15 AŞK VE YAŞAM (SENSE i SEttStULITY) 10 Mart CMnrtasi, 22:50 Eımnı ThompMa - Hugh Gnırt - Kıt* Wln»ttt YOU'VE GOT MAIL (MESAJIHI2 VAR) 8 Mtft TomHsma-MMRyan SOPRANO t Mart Pvrpmbe. 23:00 M MEAMS (RUYADA) 11 MaıtPazar, 21:00 AmMtte BMiln« • Aidan Oulmı PRACTICAL MAGIC (AŞWN BÛYUSU) 6 Mart Salı, 22:50 Sandra BullocV - Nicsle Kld DCSPERAOO 6 Mart Salı, 21.-S0 Antonio Baadcns • Salma Hıyek BRIT AWARDS 2001 ÖDÛL TOREMİ Bugın, 23:20 MR.BEAN 10MartCmnartati.20:fi dir, bir faaliyetrJr, bunlarm tümüdür ve bir açık ufuktur*' der. Ne yazık ki bu çevren'in (ufkun) aydınlığını ve sonsuzluğunu görme- yenler ya da görmek istemeyenler 'ÖğretimiBirieştinneYasası'nın ka- bulü olan 1924'ten tam 25 yıl son- ra, 1950'de Demokrat Parti iktidan ile imam-hatip okullannı açma ay- mazlığuıa düştüler. Zaten orada bu- rada, Kuran kurslan, kaçak olarak et- kinliklerini sürdürüyorlardı. Bu, ir- ticanın yasallaşmasına adım atmak demekti. Bir anlamda Türkiye'nin ge- leceği, siyasal çıkarlara kurban edi- liyordu. Bu tarihten 33 yıl sonra, 1983'te 12 Eylül döneminin en bü- yük, bağışlanamaz, hatası/ayıbı, dev- rimlerin en önemlilerinden biri olan bu yaşaya indirilen darbe oldu. Öğ- retim birliği çiğnendi, okullara zo- runlu din dersleri kondu ve tüm mes- lek okullanna, üniversitelere girme hakkı tarundı. Bu, imarn-hatiplilerin üniversite- nin tüm fakültelerine girebilmesi demekti. Bu, başlannın içi sanklı olanlarm bürokrasiye sızması de- mekti. Yargıç olması, idareci, dok- tor, öğretmen, polis olması demek- ti. Oysa yıllardır, Atatürk'ün çok önemseyerek yaşatılmasına çalıştı- ğı kız ve erkek sanat okul- lan, ülkenin gereksinimi olan teknik insanlan kı- sa yoldan yaşama kazan- dınyordu. Din adamı ye- tiştirmek gibi gösterme- lik bir amaçla açılan imam-hatip okullannı bi- tiren ve öğrenimini yük- sekokulda tamamlamak isteyen öğrencilere ise, Ilahiyat Fakültesi 'nin ka- pılan zaten açıktı. Bu kar- maşanın sonucu ortada. Ülke neredeyse ikiye bö- lündü: Kafalannın içi bi- limle aydırüanmış olan- lar ve kafalannın içi de sanklı olanlar. Bu kafalar kızlanmızı da, amaçlannın, eylem- lerinin birer militanı ola- rak, türban dedikleri o acayip görüntülerle okul- lanmıza sokmak için di- reniyorlar. Ne yazık ki bu direnişi bazı siyasi ve çı- karcı çevreler, bıkmadan, usanmadan, gizlı, açık desteklemekte. Geçmiş yakın tarihimize ve tüm değerlerin altüst olduğu, yaşadığırruz alacakaran- lık günlere, bu kısa bakış bize devrimlerin bir bitiş noktası olmadığını, dur- manın geriye gitmek an- lamına geldiğiru yeterin- ce anlatmıştır sanırım. Kaybolmaya başlayan ka- zanımlan yeniden elde et- menin başlangıçtaki kadar güç olduğunu, bunun için de, tıpkı 0 zaman olduğu gibi Kurtuluş Savaşı coş- kusu ve Kuvayı Milliye ruhu ile Mustafa Kfimal'in gösterdiği yolda ileriye doğru koşmak zorunda olduğumuzu eklemeye bilmem gerek \3r mı?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle