Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2001 PAZAR
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Sincanlı'da Kaymakamken..
Aydemir CEYLAN Vali. ADD
A
nadolu aydınlanması
Mustafa Kemal'in
1919'da Samsun'aayak
basışı ıle başlar. 600 yıl-
lık süreçte Osmanlı "te-
baası" olarak anılmış,
ümmet tophımu'nun sıradan bir parçası
olmuş Türk halla, ilk kez 1927'de Mus-
tafa Kemal Atatûrk'ûn "Halkçthk" ilke-
sini, HaDc Fnkası'nm 2. Kongresı'nde par-
ti tûzûğüne koyması, kurumlaştırması
üe ışıtılarak ve ışıyarak akü'a, bflinı'e da-
yalı çağdaş uygarlık yolundakı adımla-
nru pekiştinr, sıklaştınp hızlandınr Ana-
dolu insanı HasanAMYücd ve Tonguç'la-
nn önderliğinde Eflatun ve Sokrates ile
tanışırken Mahrnut Makal gibi yazarla-
n, Cahit Sıtkı Tarana, Cahit Kûlebi gi-
bi şairlen de Anadolu kültüıünûn derin-
liğinı, o dennlik içerisinde unutulmuş
Mevlana. Hacı Bektaş-ı VeK, \\ınus Em-
re gıbi değerlenru yenıden keşfeder, Âşık
Veysel'i türküleri. Yaşar Kemalı, tnce
Memed'ı, Adnan Saygun, Suna Kan'la-
n Çağdaş Türk Müziği, Prof. Dr. Gazi Ya-
şargil gıbi değerleri, bilime verdikleri
katİulan, Türk toplumuna armağan eder.
1950"lerden bu yana, Atatûrk'ûn ön-
derliğinde yakılan aydmlanma ateşinde,
çıkarlan yok oldugu için, Anadolu insa-
nının dinsel duygulannı sömürerek kişi-
sel ve karanlık, soyguna dayalı düzen ve
saltanatlannı sürdürmekte zorluk çeken-
lerin rahatsızlığı var.
Bu rahatsızhk, Tûrkiye'nin kalkınma-
sından. çağdaşlaşmasından, bizim gibi
emperyalizmin boyunduruğundan kurtul-
maya çalışan ülkelere önder ve yol gös-
terici olmamızdan rahatsız olan düşman
ya da sözde dost ülkelerin beklentıleri ıle
kesiştiğinden bu yana "aydınlanma ate-
Genel Yönetim Kurulu Üyesi
şj"nin üzerinde kara bulutlar oluşturma
gayretleri, giderek yoğunlaştı.
Zaman zaman gürleyip sağnak olup
düşüyorlar o ateşin üstûne. Kimilen ba-
tan gemiyi terk eden fareler gibi kaçışı-
yor, kimıleri sönsün cumhuriyet ateşi ve
Atatüık ilkeleri; ikincisıni yakalım di-
yorlar.
Kimileri yüreğini ortayakoymuş, tûm
içtenliği ile ateş sönmesin diye umuthı
bir üfleyiş içinde, çoğunluk da yağmura
karşı, hamasi nutuklar ile ıslanmamak
üzerine çözüm önenleri gelistiriyor! Ola-
sı bir selin kimleri önüne kanp nerelere
atacağı, hangi gûvenh bölgelere de taşa-
cağı belli olmaz...
Oysa akılcı olan, gerçekçi olan, ay-
dmlanma ateşrnin ve o ateşin varlık ne-
deni olan Atatürk tlkeleri'nin sonsuza
değin yanmasrm, ıştmasını sağlayacak
sağlam koruganlann örûlmesıdlr. Bugü-
ne değrn Köy Enstitülen, Halk Odası,
Halkevleri. Türk Dıl ve Tarih Kurumu gi-
bi çaülan aymazlık sonucunda yok ettik.
Şimdi yeni bir koruganın altmda topla-
nabilmenın ön koşulu ise her yurtseve-
rin, her aydının, sonuçta her Atatürk-
çû'nûn eUni taşınalüna sokup halkla be-
raber, işçi (amele) gibi, aklın ve bilimin
harcına alınterini katarak çalışmak ol-
malıdır. Yalnız kendisi için camdan fa-
nuslar ören kimi ustalardan bıkn halk..
Benzer görûşlen paylaşan toplum kat-
manlannda pek çok kişi bu amaca ula-
şabirmek için toplumu, öncelikle genç ku-
şaklann çağdaş eğitimin gerekleri doğ-
rultusunda eğitilmesini, bilinçlendiril-
mesini vazgeçilmez öncelik olarak kabul
ediyor. 8-11 ydhkeğitim ve ögretimintüm
sorunları çözeceğine inanıyor. Doğnı-
dur. Ancak eğitim ve öğretim kurumla-
nmızı bu amaca hizmet edecek konuma
getirdik mi, o hâlâ tartışma konusu. Oy-
sa kara, kapkara bir yağmur çiseleyip
duruyor. Tut ki, kısa sürede bu sorun da
aşılacak. Yeterlı mi?..
Yıllardır, kuran kurslannda, imam ha-
tip liselerinde belli görûşler, amaçlardoğ-
rultusunda yetiştinhp toplumun içine sa-
lınan gencecik insanlanmız var. Kırsal
alanda, kentlerimızin varoşlannda ge-
çim derdindenbunalmış, kendı kaderle-
rine terk edilmiş yurttaşlanmız var.
Türkiye üzerine bıldikleri, görevlen-
ni yapabildikleri tarüşmah televizyon ve
basından ulaşabildüderi haberlerden iba-
ret. Ve de bu insanlar Mûslüman...
Haftada en az bir gün cuma namazın-
da, yılda ikı kez bayram namazlannda top-
luca camilere giderek ibadet edıyorlar,
sonrasında bir yerlerde çay içip konuşu-
yorlar.
Camilerde verilen vaazlann pek çoğun-
da yurttaşlanmızın nasıl çağdışı öğreti-
ler ve insanımızı birbirine kırdıracak kış-
kırtmalar ile karşı karşıya kaldığrnı bü-
tün aydınlanmız, yetkililerimız bilir de
ne yapılması gerektiğini düşûnmez, ir-
delemez, o boş alanlarda insanlanmızın
yanında olmaz, birilen, dın bezirgânla-
n, tarikatlar halkı kuşatmış, dıye sızla-
nır. Kara çarşaflılar çoğalıyor diyerek
kızmak, endişelenmek neye yarar?..
Ne yapılmalı, neler yapılabilir, yılla-
nn ötesinden bir amyla yanıüamaya ça-
hşalımbusoruyu...
1965lerde Afyon, Sincanh Kaymaka-
mı'ydım. Sincanh: 1922'de Afvon'dan
başlayıp Dumlupınar'da büyük utku ile
sonuçtanan "Ba^kumandan Meydan Sa-
vaşı"m tûm şiddeti ve ağırlığıyla yaşa-
yan şirin bir iiçe. Boyah,Bahnahmut, Ak-
çaşar, Dûzağaç gibi kimi köylerden gece
geç vakit SincanlTya dönerken kayma-
kamhgın jeep'inden iner, bir sigara tût-
türecek bir yere otunırdum. Dakikalar-
ca... O zamanlar köylerde dektrik yok.
Gecebas&nttğındadağlaniauçsuzbucak-
sız bir karanhğm içinde duyumsardımz
kendinizL Ay ışığında belli belirsiz seçfle-
bilen tepelere bakardım. Mustafa Ke-
malmçadrnneredekurulmuştu?İncem-
ce ördüğü sakün planlanrun son rötuş-
lannı yaparken çadın dolduran sanmo-
rak lamba ışığı aranda hangi duygu içe-
risindc>di?Ask£riyannkopacakkıyame-
ti mi, yoksa aylardır görmediği yavuklu-
sunu ya da çocuklannı mı düşünüyor-
du? 30 Ağustos 1922 gecesini iliklerime
kadar yaşardım. Bu ülkeye borcumu öde-
meye ant içerek dönerdim evime. Devlet
olanaklanndan hemen hiç nasibini al-
mamış, köhnemiş evierde kendi yağryla
kavruİan, dünyaya uzaktan bakan insan-
lann yaşadığı 4-5 bin nûfuslu bir ilçeydi
o zaman Sincanh. Halkm içinde, halkla
beraber Sincanlryı şantiye durumuna ge-
tirebilmenin yolunun halkm eğitimi ve
aydmlanmasmdangeçtiğmi görüyordum.
Uygulamaya koyduğumuz birçok eğitim
programlanndan belki de en öoemKsi,
bir ramazan ayuıa denk gddL Teravih
namazlannın başlamasına 4-5 gün kala
ılçe imamı Hüseyin Bey'i kaymakamh-
ğa davet ettım. Geldıler. "Hocam", de-
dım "Bu ramazan ayında senin de gHti-
ğm camkle benhn de sizieıie teravih na-
mazı kümamı ister mism" dıye sordum.
Genç ama aydın. çok yönlü bir dın ada-
mıydı. Işıklar içinde yatsın. Sevindı.
"Çokmuthı ohıruz,cemaattakdirle kar-
şılav'acakür" dedı. u
Yalnız bir koşulum
var. Yerine gelirse ben de muthı ohırum"
dedım Devamla. "Hocamsakmcaa yok-
sa, dinimize aykın değüse teravih nama-
zmdan önce, oluşan saflan raminin orta-
sında çember şekUndedûzenleyelim. Or-
tasına siz, ben, kaymakamlıktan bir yet-
kfii memunımuz gelip oturahm. Eğitim,
sağhk, ziraat, hajTancıhk, gençük, ka-
dııL_öncedenbetiıiediğiınizkonulardaÖD-
ce siz Kııran'daki konuya ihşkin sure ve
peygamberin hadislerini ele aiarak, son-
ra kaymakamhk yetkiüsinin o konuya
üişkinbUinıselveteknikaçıklanıasınıdin-
leyerek, sonunda ben de kaymakamınız
olarak yapagddigimiz çahşmalan tasar-
ladığımız yeni projeleri. halktan beklen-
tilerimi ve cumhurh etin erdemlerini an-
btarakhaDaav'dıniatabm,yararfc otur mu"
dıye sordum Duraksamadan çok olum-
lubaktığınısöyledı Hiç aksatmadan bir
ay boyunca düşündüklerimizi uygula-
maya geçirdık. En ufak bir eleştiri, kar-
şı koyma olmadan camide halkla bera-
ber olduk.
Namazdan sonra birkahvede halkla be-
raber çay içerek ertesı gün ilçede başlat-
tıgımız inşaatlara kımlerinkazma. kürek,
kımlerin bir araba taş > a da kum getire-
ceğnu planladık. Hiçbir ınaşatımız yanm
kalmadı. Hastane, kaymakamlık, kültür
salonu. belediye binası o gûnlerden kal-
madır Sincanlı'da... Ve köylerde sayısı-
nı unuttuğum okullar, yollar, kooperatif-
ler.
"-.Camiler birbirimizin yûzöne bak-
maksızın yaüp kalkmak için yapıhna-
mıştır. Camiler, söz dinlemekve ibadet ile
birtikte din ve dünya işleri için neler ya-
pümak gerektiğini düşünmek, demek ki
danışmak için yapılmışar. l lus işleri için
her bireyin anlama gücû başh başına ça-
hşmahdır. İşte biz burada din ve dünya
için, geteceğuniz ve bağtmsızhğımız için,
özellikte egemenHğimiz için neler düşün-
döğümûzû ortaya ko\ahm..." dıye ko-
nuşmuştu Mustafa Kemal, 7 Şubat 1923
günü Bahkesır'de, Paşa Camisi'nde. Işık-
lar içinde yatsın...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Yaşamda Bir Anlam
Aramalı mı?
"Kopmakherşeyden. Kagpgitmek...Amaneyap-
san, ne etsen, nerelere gitsen aradığını bulabitecek
misin?"
Bir okur mektubuydu okuduğum... Bunalmış bir
genç! Dert dökecek biri diye beni bulmuş. Hem so-
ruyor hem yanıtlannı veriyor. Bir anlamı var mıymış
yaşamanın? Çehov'un "Uç Kızkardeş" oyununda-
ki Maşa'nın pencereden bakarken söyledikleri ak-
lıma geldi: "İşte kar yağıyor, bunun bir anlamı var
mı?°
Anlam! Biryaşam boyu soranz bunu kendimize,
çevremize... Anlam, yaşamaktır. Soluk almaktır, şi-
ir okumaktır, birini sevmektir, bir deniz kıyısında do-
laşmaktır. Ormanlarda tek başına yürümektir. öyle
çok kj anlam! Ama gide gide anlamsızlaşır yaşam.
Oysa kendimiziz anlamsızlaşan! Doga değil, toplum
degil... Biz... Sen, ben...
Ne zaman bir anlam aranz? Başımız sıkışınca...
Aşk kırgını mıyız, yoksulluğun tatsızlığında mryız,
yalnızlığımızın kalesine mi kapatılmışız, yollar mı tı-
kanmış önümüzde... İşte o zaman "Nerde buyaşa-
mın anlamı" deriz, bir avuntu ararcasına...
Ben böyle anlanmda hemen kitaplara sanlınm. Bir
roman, eskidenokumuşolduğum...Herokuyuşum-
da bana yepyeni duyariılıklar veren. Stendhal mi,
Gide mi, yoksa bir Sart Faik öyküsü mü?.. Cuma-
lı'nın, Külebi'nin ezbenmdeki dizeleri mi?
Kimi zaman hiçbir şey
seni avutamaz... Hele iş-
sizsen, sıkıntıdaysan, has-
taysan ya da yakjnlann-
dan birinin ölümünü duy-
muşsan, daha düne ka-
dar sana dost görünen bi-
rinin bir anda düşman ke-
sildiğini anlamışsan...
Şu günler, h\ç de iç açı-
cı degil! LütfuÖzkökdos-
tum bir eskı şiirinde "Sıkrn-
tı sıkıntı sıkıntı" diye yaz-
mıştı. "B'ır yağmur yağı-
yor şhrlerimin üstüne"d\-
yordu. Öyle anlar gelir ça-
tar ki hüzünlenmek bir çe-
şit zenginlik olur. Toplu-
mun içine itildiği çıkmaz-
da çevrendeki her birey
gibi, ülkenin dört biryanın-
daki her yurrtaş gibi düşü-
nür, düşünür durursun, bu
iş nereye varacak?..
Sokaklar, meydanlar in-
sanlarla dolup taşar. Elle-
rinde sloganlar, dillerinde
"Susma sustukça!.." çığ-
lıklan... Susmazsın, susa-
mazsın... Anday'ın yaz-
dıklannı anımsar, "Sesler
verip sesler almak" ister-
sin. Boşa giden sesler!
Kimsenin kulak asmadığı
yakınmalar...
Bak, daha düne kadar
"geçinemiyoruz" diye ba-
ğınyordun. Al sana dedi-
ler, birden yabancı para-
lann degerini yükselttiler,
cebindeki para yan yanya
eksildi! Şimdi ne diye ba-
ğıracaksın? Bağırdıkça,
yakındıkça tepene yum-
ruklar iniyor! Sussan bir
türlü, konuşsan, yazsan,
sokaklaradüşsen bir tür-
lü! Senin gibi acılar çeken
kolluk görevlilerinden ye-
diğin dayak da işin caba-
sı!..
Yaşamın bir anlamı var
mı? Hadi ara da bul! Ro^
manlarda, şiirierde belki
var, ama gerçek yaşamda
izi bileyok! Hem bunu dü-
şünmene bile vakit yok!
Hatta izin yok!
Yaşamın anlamını soran
dost okuruma başka ne
diyebilirim ki?
Kurban Bayramı ve Ham Deri
LÜtfÜ DAĞTAŞ Sepiciler Holding B<
D
eri işleme ve deriden ûrün el-
de etme, ülkemiz ekonomisi
açısından önem taşıyan bir sa-
nayidalıdır. Ham deri kaynak-
lan yetersiz: Ülkemiz deri iş-
leme sanayıının bugün sahip olduğu toplam
kapasiteye, iç kaynaklardan sağlanan ham
deriler (sığır - keçı - oğlak - koyun) yetme-
mekte, aynca kaliteli deri işleme için o öl-
çütte ham deri bulunamadığından dışalım
yapılmaktadır. Bugün dünyarun çeşitli nok-
talanndan ham deri dışalımı söz konusudtff.
Aynca hatalar dedeniyle ham deri kalite, ve-
rim kaybı yaşamakta, yûksek oranlarda fire-
ler oluşmaktadır. Söz konusu kalite yıtıminı
etkileyen öğelerden bir başka önemlisi de
salamura hatalandır. Bir yandan hayvan sa-
yısında azalma yaşanırken, bir yandan da el-
de olunan ham derilerde var olan kalite yi-
timleri ekonomimiz açısından ilgiye alınacak
denli büyük olumsuzluklara yol açmaktadır.
Kurban derilerinde kalite \1timi: Deri sek-
törü, ekonomısinde bu denlı önemli olan ül-
kemizde dinsel öğeyi oluşturmanın dışında
kurban bayramlannın çok büyük önemi var-
dır. Dört gün süren kurban bayrarrunın ilk üç
gününde, ülkemizde, bir yıl içersinde ger-
çekleştirilen denetımli kesimlerin yaklaşık
'asın ve Halkla tlişkiler Müdürû
üçte biri oranında hayvan kesimi yapılmak-
tadır. Denetımli kesimler dışuıda denetimsiz
kesim olarak yapılan kurban kesim ve yüzüm-
lerinde oluşan kalite yitimleri, normal ke-
simlerdeki kalite yitimlerini katlamaktadır. Bu
nedenle her yıl kurban bayramı dolayısıyla,
sektör ilgililerinin, "deride trUyonlarca Hra-
hk değer >itiıııi''ne ilişkin demeçleri basın
yayın organlarında yer almakta, ancak üze-
rinde pek durulrnamaktadır. Türkiye Deri Sa-
nayidleri Derneği'nce, geride bu-aktığımız
2000 yılındaki kurban bayramında ortalafria'
3 milyon adet kurban kesiminden yola çıkı-
larak yapılan hesaplamaya göre bilinçsiz kur-
ban kesimi ve yüzümü nedeniyle oluşan ham
deride kalite yitiminin parasal karşılığının
7.5 - 8 trilyon TL'yi bulduğu açıklanmıştır.
Çünkü kurban bayramında her bıçağı eline
alan kasaplığa soyunmakta, kestiği hayva-
nın derisinde bilgisiz yüzüm ve yetersiz tuz-
lama nedeniyle ekonomik değer yitimine ne-.
den olmaktadır.
Oysa sektör ilgilileri, yıl içerisinde, kesim
yerlerinin (mezbahalar) çağdaş teknolojiye uy-
gun makinelerje donanımlı kıhnması, bü-
yükbaş hayvan yüzümlerinin elle ve bıçak yar-
dımıyla değil, makineyle yapılması; 27 Tem-
muz 1998 tarih, 23415 sayüı Resmi Gazete'de
yayımlanmış, "Derüerin Budanması
n
ile il-
gili zorunlu standarda uyulması konulann-
da adeta yırtınırlarken, kurban bayramlann-
da da sokaklarda kesim yapılmasına karşı
çıkmakta; koyun derilerinin yüzümünde, bı-
çak yerine yumruk ve el kullanılmasını ısrar-
la önermektedirler.
Önerikr: 1- Kurban kesimlerinin sokak
aralaruıda, arsalarda, bahçe içi yerlerde ya-
pılmasına kesinlikle izin verilmemeli, kaînu
otoritesi varlığını duyumsarmalı, merkezi ke-
sim birimleri (üniteleri) oluşturulmah ve ke-
simlerin işi bilen kişilerce yapılması sağlan-
r
2- rlayvanın eti, sütü kadar derisinin ve
bağırsağmın da ekonomik değer taşıdığı, ca-
milerde, aynca basın yayın organlanndan da
yararlanılarak defalarca anlatılmalıdır.
3- tlköğretim okullannda hammadde kay-
naklanmız anlatılırken, hayvan derilerinin
de ne denli önemli olduğu konusu işlenme-
lidir.
4- Kurban derilerinin toplanmasında usta-
laşmış olan THK dışında hiçbir kişi ve ku-
rumun deri toplamasına izin verilmemeli, bu
konuda ağır yasal yaptınmlar yürürlüğe ko-
nulup uygulanmalıdır.
5- Hayvan kesim yerlerine çekidüzen veril-
meli; derinin, dışkı, idrar, kan içinde yerler-
de sürünmesine karşı önlem aluunalıdır.
PENCERE
Derviş
Dervişleri severim ben, Yunus Emre'nin söyle-
diği gibidirier
"Her kime dervişlik bağışlana
Kalbl gide pak ola gümûşlene"
Farsçada derviş "dilenci" anlamınageliyormuş..
Ya bizde?..
Eskiden "sadaka toplayan" kişi demekmiş, son-
ra tarikat üyesine derviş deniyor..
Bitti mi?..
Hayır.
"Yoksulluğu, çilekeşliği benimsemiş kişi" derviş
diye anılıyor..
"Her şeyi hoşgörüyle karşılayan alçakgönüllü
insana" da derviş deniyor.
•
Derviş masallarda Tann'nın elçisi olarak ortaya
çıkryor:
- Dile benden ne dilersen?..
Masal kahramanı ne ister?..
Çocuğu olmayan kadına derviş sihirli elmayı ve-
rinyiyengebekalır...
Derviş keramet sahibidir; su üstünde yürün Ah-
met Paşa'nın bu yoldaki dizeleri:
"Aşkım cihanı tuttu ben âb üzre yürürem
Derviş-i ışkbaza keramet hemin ola"
(Gözyaşlanm bütün dünyayı kapladı, ben su üs-
tünde yürürüm / Aşk oyuncusu derviş için keramet
bu olsun)
Kimi dervişler de ayinlerde ateş üzerinde yürü-
yüp, bedenlerine şiş sokar, cam kınklan yiyip, can-
lıakrepyutariar...
•
Peki, derviş üzerinde neden duruyoruz?..
Çünkü Amerikan Cumhurbaşkanı Bush bizim
Cumhurbaşkanımız Sezer'e mektup yazıp IMF ile
işbirliğinin sünnesini istedikten sonra, aynı cenah-
tan Dünya Bankası başkan yardımcılanndan Ke-
mal Derviş Türkiye'ye yollandı.
Sonra neoldu?..
Ne olduğunu çok satışlı gazetelerimizin çarpıcı
manşetlerinden okuyalım:
"Tek patron Derviş.."
"Ecevit'in özal'ı.."
"Derviş'in adı bile yetti.."
"Kabinedeki Jön Türk.."
"SüperBakan Derviş.."
•
Çok etkilendim..
Bekliyorum..
Derviş neler yapacak.. Cam kınklan üstünde yü-
rüyecek, canlı akrep yutacak, bir okuyup ütleye-
cek ekonomiyi düzeltecek...
"Islam Ansiklopedisi"n\n ilgili maddesinde şöy-
le yazyor
"...dervişler uzak veya gizli bir şeyigörme ve işit-
me, hatta bazen uzakta bulunan eşyaya dokun-
maksızın yerinden oynatma" gibi yetilere sahiptir-
ler.
Bakalım Sayın Derviş uzakta bulunan Amerikan
dolariannı yerinden oynatıp hoop diye Türkiye'ye
aktarabilecek mi?..
Yaşam, kalbin iki
vvıruşu arasındaki zamandır
Kalbinizi koruyun
TÜRK KALP VAKFI
19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL
Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat
Faks: (0 212)212 68 35
M@i