22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4MART2001 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Öğretim üyesi Prof. Dr. Ibrahitn Kaboğlu, devletin tepesinde çıkan hukuk krizinin nedenlerini değerlendirdi SORUN1982 ANAYASASI 19' insan hakları eğitimi -Nasıl? - Bunun için de iyi bir insan haklan egi- timi gerekiyor. Bu, sadece okul çocuklany- la sınırlı tutulmamalı. tnsan haklan eğitimi, özellikle insan haklan ihlalleri konumunda bulunanlara verilmelidir. Haklar kavramının insanla çatışık olma- dığını. özgürlüğün insandan kaynaklanan bir değer olduğu bilincini kabul ettirebil- mek için yaygınlaştırümış bir insan haklan eğitiminden başka çaremiz yok. Bunun için tabii ki eğitim sıstemımizın akılcıl temelle- re dayanması önkoşuldur. Aksi halde zaten insan haklan eğitimini yaygınlaştırmanuz zor olur. lleriye bir adım daha atalım. Ortaklaşa olarak hepimizin yararlanması, saygı duy- ması gereken özgürlökler alanmı kabul et- meliyiz. Bu, yaşama hakkı, işkence yasağı, düşünce özgüriuğü, inanç özgürlüğü gibi... Herkesin her yerde ve her zaman yarar- lanması gereken özgürlükler kategorisini Türkiye'de aynmsız kurma yönünde genel bir çaba göstermeliyiz. Bunu asgari olarak sağlayabilirsek hiç kimseye zarar gelmeye- ceğini. bundan öncelikle insanımızm ve sonra da ülkemizin yararlanacağı bilincini iyice içimize sindirmeliyiz. Bundan, hak ve özgüriuklerin aşamalan- masını söylemek istemiyorum. Bakın, de- mokrasi ve özgürlük kavramının her zaman, her yerde. her tûrlü davranışı meşru kılacak bir kılıf olarak kullanılması, madalyonun öbür yüzü. Bu yanılgıya da kesinlikle dûş- memeliyiz. Bizde, özellikle medyada son yıllarda sıkça kullanılan bir kavram var. Ka-' musallık ya da kamusal alan... iyi de artık özel alan, kamusal alan, dev- let ya da resmi alan diye kavramlar var. Bu aynmlan yapmadan kamusallık kavramını her tûrlü davranışı meşru kıhcı bir kavram olarak kabtıl edebilir mryiz? Hak ve özgür- lûkler açısından demokraside mekân ve öz- gürlükler kavramını da yerli yerine oturt- malıyız. Örneğin, kamusal mekânda özgüriuklerin paylaşunı vardır. Orada karşı tarafin özgür- lüğüne de saygı gösterme söz konusudur. Resmi mekân devlet mekânı ise özgürlüğün azaldığı, ama yetkilerin öne çıktığı mekân- - Burada da her zamanyapttğımızgibisap- la samanı birbirine mi kanştınyoruz? - Evet. Bakın, mıllervekiline sosyaL mali ayncalıklar tanmmıştır. Bundan amaç para güçlerinin sultası altına girmesini önlemektir, görevini daha özgürce yapmasını sağlamak- hr. Ona dokunulmazhk, muhaliflerinin oyunu- na gebnemesi için tanınmıştır. Ülke sorunla- nnı çok rahat tartışabilsin, temsil ettiği kitle- leri en iyi biçimde temsil etsin diye söz söy- leme özgürlüğü tanınmıştır. Bütün bunlar, milletvekilinin kendisine değil, statüye tanı- nan ayncalıklardır. Burada kendi özgürlük alanı azahyor, ama kitleleri özgürleştirici mis- yonu öne çıkıyor. Bizde yapılan hata bu yet- kinin bireysel özgürlük olarak algılanmasıdır. Devlet kademelerinde tırmandıkça özgürlü- ğün genişlediği zehabına kapılınıyor. Sadece milletvekillerinin değil, bakan olanlann bile Çankaya'da o krizi çıkarabümiş olmalan bi- raz da demokraside özgürlükler ve mekânlar düğümünün onlar tarafından bilinemiyor ya da bilinmek istenmiyor olmasından kaynak- lanmıştır. Ülkeyi yönetenler ve yasa yapanla- rin da bütün bu kavramlan iyi özümsemeleri gerekir. Türkiye'de insan haklanna saygıh te- mel kurallan onlar koyacaklardır. Ikinci aşa- ma mevzuattır. Mevzuaü insan onurunu zede- leyen kurallardan başlayarak aklımızın, ulus- lararası hukuk kurallanna çağdaş hukuk dev- letine tamamen yabancı düşen anti-liberal ku- rallardan anndırmamız gerekir. - Hal böyleyken Türkiye'nin Avrupah ola- bilme şansı nedir? - Zihinlerimizde, belleklerimizde, uygula- mada bu kargaşaya, kavram karmaşasına de- vam ettiğimiz sürece kesinlikle AB kural- lanna uyamayız. AB'nin kriterlerini çok iyi tahlil etmeliyiz. Bu kriterierin, kendi gereksinimlerimizle, kendi ulusal beklentilerimizle örtüşüp örtüş- mediğini iyi algılamalıyız. Benim saptamama göre AB'nin bize sunduğu kriterler 1920'ler- de bizim ulusal dınamiklerimizle attığımız temellerin birer çağdaş biçimidir. . LEYLA TAVŞANOĞLU Devletin tepesinde bir hukuk kavgası veriliyor. Hukuksuzluk isteyenlerle hukuk isteyenlerin mücadelesinde hukuka saygıh taraflar kazanacak gibi görünüyor. Türkiye 'nin artık karanhk, yoz, yolsuzluğu kendilerine amaç edinmiş odaklarından silkinip kendini toparlamasının zamanı geldi de geçiyor bile. Saygınlığımızı yeniden kazanmah; çağdaş, demokratik bir hukuk devleti blma yolunda hızlı adımlar atmahyız. Işte, Anayasa Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. tbrahim Kaboğlu yla konuşurken "Acaba bu bir düş olarak mı kalacak? Yoksa ulaşmamız gereken hedeflere ulaşma becerisini gösterebilecek miyiz? Yolda ayağımıza bir çelmeyiyip kazaya mı uğrayacağız" diye de için için kaygılanıyoruz. Prof. Kaboğlu da içimizin bu kaygısını gidermeye hiç yaramayacak olan şu sözleri söylüyor: "1982 Anayasası 'nın serbest bıraktığı iktisadi alan pekâlâ devlet krizi çıkarabilecek güçte kişileri oraya yerleştirebiliyor. Öteyandan sivil toplum kuruluşları, ülkesi için çırpınan yurttaşlar topluluğu, aydınlar, çalışanlar oralara çok az girebiliyorlar." PORTRE / PROF. DR tBRAHİM KABOĞLU 1950, Artvin doğumlu. Yükseköğrenimini Ankara Üniversüesi Hukuk Fakültesi 'nde bitirdl Fransa 'nın Limoges Üntversitesi'nde doktora yapti. Gazi, Dicle ve Marmara üniversitelerinde öğretim üyeliğinde bûlundu. Şimdiki halde Marmara ÜniversitesiHukuk Fakültesi'nde Anayasa Hukuku öğretim üyesi veÂnabilim Dalı Başkanı olarakgörevyaptyor. Fransa 'nın Paris 12, Paris Rene Descartes ve Bordeaux Montesquieu üniversitelerinde konukprofesör olarak dersler veriyor. Sivil toplum kuruluşlarında gönüüü olarak görev yaptyor. tstanbul Barosu İnsan Haklan Merkezi Başkanlığı ve îstanbul İnsan Haklan tl Kurulu üyeliği bunlardan birkaçu - Devletin en tepesinde bir hukuk kavgası veriliyor. Siz bu kav- ganın neden koptuğunu düşünüyorsunuz? - Devletin tepesinde kopan hukuk kavgası toplumumuzun gide- rek içine sürüklendiği hukuksuzluk ortamından kaynaklanıyor. Her ne kadar bir anayasamız var ise de anayasanın bir hukuk devletin- de kurmak durumunda olduğu dengeler bu anayasada yok. 1921 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurdu. Bundan 40 yıl sonra 1961 Anayasası'nın hukuk devletini kurduğunu söyleyebili- riz. Aradan geçen 40 yıl sonra Türkiye, Ankara'da, yetkiyle dona- ülmış, asluıda hiç kavga etmemelen gereken kişilerin kavgalanna tanık olmakta, bu bir kriz olarak takdim edilmektedir. Hatta knzın bas aktörleri olan kişilerin bunu "devlet krizi'' olarak nitelemeleri söz konusu. Acaba bu, gercekten bir devlet krizi mi,rejimkrizi mi, hükümet krizi mi? Yoksa bu, kişilerin yarattığı kriz mi? Bunu ya- nıtlayabilmek için hukuku önemlı bir kalkış noktası olarak alma- mız İazım. Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde hep dönüm nokta- lan var. - Bunlar hangüeri? - Aslında hep bir ileriye gidişin arayışı söz konusu. Bunda da 1920'lerin çok özel bir yeri var. Ama ben ileriye gidişin arayışını Tanzimat'a kadar da götürebilirim. Ama Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olarak tamamlanması 1961 Anayasası'ylaolmuş- tur. 1920'ler de, 1960'lar da ulusaldır.. iç dinanüklerin, ulusal güc- lerin eseridır. 1961 Anayasası hukuku, devlet içindeki güç denge- lerini, yani yasama, yürütme, yargıyı pekiştirmiştir. Örneğin yargı bağımsızdır. Üniversiteler özerktir. Yürütme, yargının denetimi al- ündadır. Yasama, Anayasa Mahkemesi'nce denetlenir. Türkiye'de Anayasa Mahkemesi kurulabilmişse bu 1961 Anayasası sayesin- dedir. Yoksa 20. yüzyJda Anayasa Mahkemelen kurulması kolay değildi. Dolayısıyla Cumhuriyet'in kuruluşundan yaklaşık 40 yıl sonra yapılan ikinci anayasa belki Cumhunyet'in özlediği çağdaş- laşma projesınin ileriye atilan bir adımıydı. Fakat bilinen nedenler- le biz bu ileriye atilan adımlan geriye götürdük. Bunu 1971 'de yap- tık, 1982'de tümüyle ortadan kaldırdık. Bugün yaşanan dev- let krizinin en başta gelen nede- ni 1982'nin koyduğu hukuk sıs- temidir. 1982 Anayasası - Peki, bunda kişilerin payı yokmu? - Sanıyorum, bu devlet krizi mi, yoksa kişilerin kotardığı bir kriz mi sorusuna böylece daha kolay yanıt verebiliriz. 1982 Anayasası, ad olarak "demok- rank hukukdevleti" dedı, »erk- ler aynhğı" dedı. Fakat 1982 Anayasası, 1961 Anayasasf nın kurdugu devletin klasik üç erki arasındaki dengeyi, yürütme le- hine tamamıyla değiştırdı. Bu- nu yaparken özellikle yürütme- yi öne çıkardı, yasamayı ikinci plana irti, yargıyı en arkaya gö- türdü. 1982 Anayasası ikı vites- lı bir hukuk sisteminı öngördü. Yani, önü açılan hukuk sistemi ve önü kapatılan hukuk sistemi. Önü kapatılan hukuk sistemi geçici 15. madde kapsamına giren ya- salar topluluğu. Yani Demekler Kanunu, Sendikalar Kanunu, Top- lantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu... Tü- rkiye'de demokratik sistemın temel çekırdeğını oluşturan, çoğulcu toplum düzeninin sağlıklı bir biçimde kurulmasını sağlayan alanın bir baknna bloke edilmesi, bu... Ama öte yandan, aradan geçen dö- nem içinde Türkiye'de belli bir ekonomik yapının oluşması yönün- deki kanunlar 1982 Anayasası dönemindeki yasama faaliyetlerine damgasını vuran alanlardır. - Peki bunun sonuçlan ne oldu? -1982 Anayasası, bir bakıma, demokratik toplum düzeni ve öz- gürlükçü sistemin gehşim ortam ve koşullannı yaratıcı alanı bloke etri; öte yandan parasal gücün serbestliğini ya da sermayenin, ulu- sal ve uluslararası alanda hareketini hep teşvik edici mevzuat hü- kümleri geliştirdi. tktisadi liberalizm alanı öne çıkü; hatta kutsan- ma noktasına kadar çıkn. -Acaba ekonomik liberalizm Türk insanı tarafından serbestbir soygun düzeni olarak mı algüandı? - Bu çok güzel bir soru. Çünkü bu alanı denetleme ve düzenle- me biçiminden o yöne doğru bir kayış kaçınılmaz oldu. İfade öz- güriüğüne kadar siyasi liberalizm alanı çok sıkı tutulurken ekono- mik liberalizm alanı çok gevşek bırakıldı. Oysa üyesi olmak iste- dığimız AB ülkelennde iktisadi alan çok sıkı bir denetime tabi tu- tulur. Bizdeyse siyasal liberalizm çok sıkı tutuluyor, ama ekono- mik liberalizm hep gevşek bırakılıyor. Kayınhyor, göz yumuluyor, kişiyle eşya, çevre, mal, para ilişkisine hep öncelik tanuıdı. Böyle olunca toplumsal değerler de hep bu dönemde oluştu. Yani para gü- cüne dayalı değerler... -Acaba devlethazinesiyle kendikişiselhazinemizi interaktifmi sandık? - Devleti yöneten güçlerle iktisadi güçler arasuıda kesin bir ay- nm çizgisi bırakılmayınca o zaman oralarda da iç içe geçmeler ol- du. Bakıyorsunuz, özgürlükler düzenince özel gırişımciler özgür- lüğü ve onun uzantüan var. Ama özel girişım özgürlüğüyle elde edi- lebilecek iktisadi liberalizmle bağlanhh özgürlükler var. Diyelim bir çimento fabrikası sahibi var. Bu kişi kolayca bankacılık sektö- rüne atlayabiliyor. Üçüncü yıl bir gazete satin alabiliyor. Dördün- cü ya da beşinci yıl bir televizyon kanalı sahibi oluyor. Altıncı ya da yedinci yıl bir üniversite kuruyor. Bütün bunlar farklı özgürlük kategorisi olarak düzenlenmiş bulunuyor. Bütün bunlann ayn ay- n, yapılanmalan, amaçlan, hedefleri, özneleri, kitleleri, farklı dü- zenlemeleri gerekli kılıyor. Bu örneğini verdiğim sektörlerden bi- rinden öbürüne geçişin ülkemizde ne kadar kolay olduğunu göster- mek istedim. Oysa, bizim hukuk sistemimizi üzerine inşa etmeye çalıştığmıız AB üyesi ülkelerin öne çıkardığı kaygı bir özgürlük içinde tekelin önlenmesidir. Örneğin, AB üyesi ülkelerde bir basuı kuruluşunda bir patron ancak yüzde 10-15 arası bir sermaye oranı elde edebilir. Ama bizde bırakın tek özgürlük alanında tekel kuralının geçerii ohnasuu, bütün özgüriükler arası tekel söz konusu. Para gücünün serbest dolaşımı sonucu elde edilen özgürlüklerde bir kişi beş yü- da beş ayn özgürlüğün öznesi olabiliyor. Yani bu kişi bir tür özgür- lüklerarası tekel oluşturabiliyor. Hazlne klmln hazinesl? Ülkemizde, belirttiğiniz olgu ortaya çıkmışsa o zaman acaba Ha- zine kimin hazinesi oluyor. Devletin ya da ulusun Hazinesi mi, yoksa dolaylı, kamu bankalan yoluyla işadamlannın özgürlükler arası tekeli oluşturarak el atabildikleri Hazine mi? Ya da o patron- lann, işadamlannın, milletvekili ya da bakan olarak oralara birta- kım kişileri gönderip kolayca söz konusu yerleri yönlendirebildik- leri alan mı? En tepedeki krize gelecek olursak... Bu krizi çıkaran aktörlere baktığımiz zaman bir kere krizin anatomisi var. Yani kri- zi oluşturan ortam ve sözler nelerdir? Ve bu kriz miydi? Öcincisi, bu sözlerden hareketle kamuoyuna "devlet kria" biçiminde bir deklarasyonun yapıhnış ohnası söz konusudur. Kamuoyuna bir devlet krizi olduğu yönünde beyanda bulunan politik şahsiyetlerle ıkıişadı liberalizm alanındakı güçlü kuruluşlarla, güçlü şahsiyetler arasındaki ilışki göz önüne almdığmda şöyle bir tablo oluşuyor: 1982 Anayasası'nın serbest buaktığı iktisadi alan "pekâlâ dev- letkriziçıkarabilecek güçte ktşüeri oraya yerieştirebfliyor.'' Öte yan- dan sivil toplum kuruluşlan, ülkesi için çupınan yurttaşlar toplu- luğu, aydınlar, çalışanlar, oralara çok az girebiliyorlar. Çünkü ora- da siyasal liberalizm alanı söz konusudur. Temizllk Isteğl - Clkemiz artık biryolsuzluklar cennetigörûnümünde. Yasalar uygulamaya konulmuyor. Sizce bunun çıkısyolu nedir? - Bu son hafta yaşadığımız kriz sırasında yurttaş sormacalann- dan hareketle yanıtlanabilir. Yurttaşlann tümünde bir temizlik is- teği, ciddi bir umutsuzluk duygusu var. Ortahğın kirliüği yurttaş- lan çok fena kaygılandmyor. Onlar, bunun altematifini hukukla te- mizlenebilirlik olarak görüyorlar. Bence çıkış yolu Türkiye'de hu- kuku tesis etmektir. Yani, hukuk devletinin ortaya çıkış amacuıda olduğu gibi yönetilenleri de tıpkı yönetenler gibi hukuk önünde eşit kıhnaknr. Yani, yönetenlerin de hukuk tarafından yönetildiği bir ül- kede ancak hukuk devleti kurulabilir. - Şaibeli olduklan söylenen birtakım parti liderleri hakkında Meclis soruşturmaian açdıyor. Bunlar göz göre göre yine Mec- üs He aklanıyoriar. İsimleriyolsuzluk iddialanna kanşmışparti li- derleriya da milletvekillerinin aklanma yeriyasama organı olan TBMMmi, yoksa bağımsız yargı organlan mı olmah? - Hiç kuşkusuz aklanma yeri bağımsız yargı organı olmah. Fa- kat erkler aynlığı çerçevesinde şunun da kabul edilmesi gerekir: TBMM bir yasal denetim organıdır. Parlamenter sistemin temel taşı hükümetin Mechs'e güven duyması olduğu gibi, Mechs'in de denetim yapmasıdır. Aslolan Meclis'in denetim mekanizmasını ha- rekete geçirebiknesidir. Ondan sonra yargı devreye girer. Ama bizde Meclis bu denetimi başlatma işlevini haiekete geçiremiyor. Bunun nedeni de Türkiye'de siyasal yapmın düğümlenmiş ohnasıdn". Böylece de Meclis yürüt- menın yönlendirmesi alnndadır. Yürütme de, yürütmeyi oluşturan koalisyon partilerinin hderlerinin yönlendirmesindedir. Parlamen- to içi demokrasi olmayınca Meclis bu dengesiz ortamda görev ya- pamıyor. Yapamadığı için yargı organmuı aklaması gereken kişiler "Meclis tarafindan aklanmts otayor". - Peki, bu bir aklama mı? - Tabii ki aklama değil. Bu asluıda bir kaparmadır. Bu, kapatılan kişi ya da grubun yaranna değil, zarannadır. Siyasetçi gercekten temiz olduğuna inanıyorsa bunun hesabını yargı önünde verip ora- da aklanması gerekir. Burada da 1982 Anayasası'nın erkler arası kurdugu dengesizliği trdelemeden soruna sağhklı bir yanıt veril- mesi kolay değildir. - Bazı medya patronlan göz göre göre bankalannı hortumlu- yorlar. Ama hâlâsahibi olduklangruplannın başında kalabiliyor- lar. Siyasiler Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi'ni çökertiyorlar, hal- kı sefalete sürüklüyoriar, ama hâlâ kohuklannı koruyorlar. Bü- tün buyapüanlar insanlann daha iyiyaşama hakkuun ihlali de- ğil mi? Buna karşın negibi biryapünm uygulanabilir? - Hiç kuşkusuz daha iyi yaşam koşullan öncelikle eşitsizliklerin giderilmesiyle kurulabilir. Ancak, eşitsizlik bazan yasal, anayasal çerçevede ortaya çıkabilir. Çünkü olanak,firsateşitsizliğini tümüy- le ortadan kaldırmak mümkün değildir. Önemli olan yasalar çerçe- vesinde kurumlann ve kurallarm işleyişini sağlamaknr. Sizin değindiğiniz konu ise firsat ve olanak eşıtsızlıgınin adeta hukukun bu amaç için kullanıldığı. Yani hukuk bilinçli olarak fir- sat ve olanak eşitsizliğinin yaratılması yönünde oluştunılmuş bu- lunuyor. Dikkat edilirse, sözünü ettığinız her iki alan, yani siyaset ve medya, birbirine bağlı iki alan. - Yani onlar da interaküf... - Evet Sizin sözünü etu'ğiniz devletin tepesinde patlak veren kriz, denetimden duyulan rahatsızlıktan çıktı. Bakınız, 1982 Anayasası kunümasım kayıt altına almasına rağmen (daha iyi ve hangi amaç- la kurulduğu ayn bir sorun ama) Devlet Denetleme Kurulu, Cum- hurbaşkanı'nın düğmeye basmasıyla yargı ve ordu dışında her alanda denetim yapa- bilen bir kuruluştur. Ama örneğin, Susur- luk olaymda Devlet Denetleme Kurulu'nun harekete geçmesi için düğmeye basdmadı. Yargıya müdahale Zamantn Cumhurbaşkanı, onun için eleş- tırildiginde şöyle bir gerekçe öne sürmüş- tü: "îş yargıya mtikaletmiştir. Yargıya mü- dahaleohır.'' Ama tam tersiydi. Hatta bunu söyleme- ye çalıştık. Yarguun daha sağlıklı karar ve- rebilmesı için bu birim delil toplama, olup biteni bağımsız bir biçimde araşürma, or- taya koyma işlevini görebilirdi. Ama yap- madı. Dolayısıyla, bugün Cumhurbaşkanı bunu yaptnca denetim üzerine denetim ola- rak algılandı. Bu bence gerçekten temiz, si- vil toplum istiyorsak rahatsızlık yaratma- malı.. aksine bu tür iyi, hukuku hâkim kıl- maya çalışan, yurttaşm özlemlerine yanıt aramayı amaçlayan birimleri geliştınnemiz gerekir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yar- gıyı bağunsız kılmahyız. Ama artık yargı da tek başına hukuksal sorunlara çözüm UR - ctkisiz kalıyor. Teknolojik gelişmeler çok hızlı. Bilişim- dekı gibi... Ama benim bu söyledıklenm sizin sorduğunuz soru kar- şısında biraz lüks kaldı. Çünkü biz kapitalist sistemin klasik kurum- lanndan biri olan bankacılığı bile hukuk kurallanna uygun bıçimin- de çalıştıramıyoruz. - Ben konuyu insan haklanna getirmek istiyorum. tnsan hak- lan ihlalleriyaygın. Hâlâfaili meçhul cinayetler işleniyor. En son örneğini DiyarbaJar Emniyet Müdürü Gaffar Okkan 'ın öldürül- mesiolaymdagördükSüopideikiHADEP'liden hâlâsesyok. Tür- kiye'nin insan haklanna saygıh bir ülke olabilmesi için szce ne yapümah? - Öncelikle, Türkiye'nin insan haklanna saygılı bir ülke olabil- mesi için biraz önce değindiğim, farklı sektörlerdeki özgirlükler arasında çarpıklığuı giderümesi gerekir. Bir kere ekonomiksektö- rün kurallara tabi olacağını bilmemiz gerekir. Çağımızda öz«ürlük- lerin bölümlendiğini,' her özgürlüğün ayn bir hukuki rejimtin ol- duğunu hepimiz çok iyi kabullenmeliyiz. Çağdaş, insan halian te- mehne dayanan toplumun birtakım temel değerleri vazgeçilnez ola- rak ortaklaşa bir biçimde kabullendiğını, paylaşnğını bellekenmı- ze çok iyi yerleştirmeliyiz. Bu, hangi düşünce ve inançta olırsa ol- sun, bir kimseye kötü muamele yapılamayacağı, eziyet, işkeıce ya- pılamayacağı demektir. Yani yaşama hakkı diye kutsal bir hdc var- du~. Hiç kimse bu hakka dokunamaz. Dokunduğu zaman devletiyle toplumuyla ona dokunanl«nn or- taya çıkanhnası için seferber olunur. Öncelikle bunu kabulenme- miz gerekiyor. Bizde, insan haklan ve demokrasi kültürümüde bir eksildik var. tnsan haklanna saygılı bir toplum ve devlet kırabil- mek için toplumca özgürlüğe duyarlı ohnak, eşitsizlikten râatsız olmak lazımdır. Bir de haklılığı açüdanamayan eşitsizlikten rahatsız olndıyız. Dikkat edilirse, toplumumuzda özgürlüğe karşı bir duyarsızık var. Özgürlük ihlallenne karşı duyarsızhk, ama öte yandan da ne^dey- se eşitsizlikten zevk duymak belli kesimlerde görülüyor. Esitsizliği kabullenmenin yani sıra eşitsizliği yaratanlarafcrhay- ranlık duygusu var. Bir de eşitsizliğin hakhlaştmhnası söz knusu. Sanıyorum, bunlan altüst etmemiz gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle