Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 MART 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Beyoğlu yalnızca üzerinde restoranlann, butiklerin, sinemalann, bankalann, Çiçek Pasajı'nın yer aldığı Istiklal Caddesi demek değil
Eğlencenin merkezinde 8saatÜMİTZtLELİ
Ben, bizzat ve de uzun uzun içınde yaşamış, birincı
elden tanıklann yalancısıynn; bırzamanlar Beyoğlu'nda
(nostalji meraklılan hâlâ Pera demekte ısrarlıdır) iki
çeşit ınsan cinsi yaşardı:
- Gündûz insanlan
- Gece insanlan
Bu iki insan cinsi genellikle birbirleriyle hiç
karşüaşmazlardı... Buna gerek de yoktu zaten; yaşam
tarzından dünyaya bakışlanna, giytmlennden
ceplerindekı paraya dek hıçbıralışvenşlen olamayacak
denlı uzaktılar bitbirlenne...
Gündüzü yaşayanlar, yanı çalısanlar, yani Istiklal
Caddesi'ni "piyasaya" çevirenler,yani alışvenşçıler ve
de tramvaylar gecenin belıriı bir saatinde meydanı
gece insanlanna bırakırlardı...
- Ta ertesi sabaha kadar!..
O uzun, upuzun saatler boyu Beyoğlu'nun cadde ve
sokaklannda nelerin yaşandıgı, nelerin paylaşıldığı,
hayal kınkhklan,.sevişmeler, en incesinden aldatmalar,
aldatılmalar gecenin insanlan arasında bir sır olarak
kalırdı...
Aynca bunlar, gündûz insanlannı hiç mi hiç
ilgilendirmezdi!.. Yeterki, saaügelince gecenin insanlan
büinmeyen inlerine çekilsın ve sokaklan, caddeleri,
mekânlan gündûz sahiplerine terk etsin...
- Ta ki, alacakaranlık Beyoğlu'nun ûzerine çökene
kadar...
- Ama artık öyle değü!..
Beyoğlu'nda artık geceyle gündüz, gece insanı ile
gündûz insanı birbırine kansmış, o üzerine titrenen
"kutsal uzlaşma" bozulmuş...
- Beyoğlu'nda artık meydanı terk etmek yok!..
Istiklal Caddesi'ninbirbaşından ötekine "lopJuvolbı
atan" yığvnlartn hangı saatte, hangı mekânda taküacağı,
hangı barda saz, hangı pub'da caz dinleyeceği protokole
bağlanmış hiç değil!..
Arnk hangı kafenin (Artık hiçbir isim adıyla uyumlu
değil Beyoğlu'nda) saat kaçta hangı tür canlı müzık
yapacağı, hangısinden rock, hangısınden caz,
hangısınden türkü nağmeleri tasacağı da keyfe keder!..
Işte ben, tam da burada sahneye gıriyorum...
15 Mart 2001 günü, müthış bır bahar havasırun
insanlan Beyoğlu'na adeta sürükledığı öğlen saaüennden
gece yansına kadar volta atan on binlenn arasına
kanşacağım... Elımde küçük rtotdeftenm bu curcunayı
sokak sokak, saat saat yaşayacak, sonra da size
anlatacağun...
Ünlü (ve de benım hiç tadına bakmadığım) köşebaşı
dönercilennin hemen yanından Istiklal Caddesı'ne
adım atıyonım...
-Işte sekiz saatlık Beyoğlu!..
şıngır mıngırt..'
BlB^BMMM^n^nin^n^nHH^HniMBaani
Doğrusunu söylemek gerekırse, ben Beyoğlu'na sık
. sık giddrim... Kimi zaman ısrarla peşine düştüğum bir
eskı zamandergısmı yakalamak, bazen "AriPfa YferPnde,
gitmesem görmenın mürnkün olamayacağı dostlarla bir
iki kadeh parlatmak, ara sıra Asmalımescıt'tekı "Yataş)"
ta meyhane özlemini gıdermek için rotamı bu tarafa
çevinrim...
- Ama bu defa her şey çok değişiktı!..
Her şeyden önce şunu fark etüm; neresinden baksanız
en az 25 yıldır geldiğim, çok 1yi tanıdığımı sandıgım
Beyoğlu'nun hiç bılmedığım, fariana bile vannadığun
bambaşka bir yüzü vardı!..
Ben bu 25 yıl ıçinde Beyoğlu'na değil, Beyoğlu'nda
yer alan bazı mekânlara gelmıştım. Hedefledığıın yere
giderken etrafima dıkkat etmediğim için Beyoğlu'nu
gözden kaçırmışüm doğal olarak!..
Ve Beyoğluyalnızca üzerinde restoranlann,butiklerin,
sinemalann, tiyatrolann, bankalann, Galatasaray
Lisesi'nin, Çiçek Pasajı'nın yer aldığı Istiklal Caddesi
demek değıldi!.. Diğer bir deyişle Beyoğlu, aslında ara
ve arka sokaklannda yaşıyordu, hem de kestntısız, hiç
durmadan, dınlenmeden...
Önce fark ettıklenmı ve dırenenleri anlatmam gerek
sanınm...
Bir kere Beyoğlu, benim yıllarca önce keyifle
okuduğum sevgılı Salah Birsd'in "An Beyoğlu, Vah
BeyoğhT ya da "Beyoğhı Ştngır Mmgn-" kitaplannda
anlattığı Beyoğlu'nu bıle çook gerilerde bırakmış!..
Öyle ki, sürekli yenılenen, değışen Beyoğlu'nun bu
değışımden başı dönmüş!.. Olumlu ya da olumsuz
gelişim ve değişımlere ayak uyduramayan "eskfler"
yenıler karşısında bırer ıkışer pes edıp sahneden
çekümıs... Ama dırenenler de var, birçırpıda sayabüdik-
lehmi siz de hatırlayacaksınız...
Ömeğın Inci pastanesi hâlâ ayakta. Kapısuu açıp
girdığınizde sankı "Fera yıDanDa" dönecekmışsiniz
duygusunu uyandıran dekoruyla bir yanında seks
filmlen oynatan Rüya sıneması, diğer yanında floresan
lambalanyla aydınlatılmış vıtriniyle Belita giyım
arasında sıkışmış kalmış...
Rebul ve Taksim eczaneleri eski vitrinlerini, hatta
eskı güneşlıklennı bile muhafaza ediyor... Binlerce
"fast food" restorarun arasında Abdullah Restoran ile
Hacı Baba Restoran, Türk yemeklerini sunmayı
sürdürüyor.
Beyoğlu'nun anlı şanlı sinemalarmdan geriye yalnızca
Ernek sineması kalmış. Hâlâ o büyük, güzelim salonunda
tek fılm göstenp modern zamanlann "köpekknlübesi"
ÇekL." Burası beyzadelerle pezevenklerin, sokak çocuklanyla sosyetiklerin, açlarla
toklann, parayı saçanlarla paraya tutsaklann halvet olduğu Beyoğlu!.. Bir parçası New York-Manhattan, bir
parçası Lübnan, bir diğer parçası Anadolu, bir başka yeri Paris-Şanzelize, biraz Akdeniz, biraz Latin, biraz
Afrikalı... Biraz müstehcen, biraz muhafazakâr, biraz deli dolu...
Türkü sevenlerin uğrak yeıieri, "Defi Mavi", "Ora
Bar", «Türkü Bar"; dansı ve elektronik müziği
sevenlerin gözde mekânlan, "Mfflt", "Smoke", Tanm
She", "Switdı"; cazseverlerin takıldıgı "Jazz Stop"
bunlardan yahıızca bır kaçı... O kadar çokvar ki, buraya
sığdırmak olanaksız. :
,
Pavyontar ve fcflylfl kadınlar...
Beyoğlu'ndapavyondaçok ama içeriklendegışmıs!..
Ben pavyon muhabbetinden hep korkmuşumdur;
çocukluğumdan kulagımda kalan, "Cebiniboşallıııadan
tiTalmMufar" tÜTÜnden söylemler, "bol" içıp şampanya
parası ödeten konsomatrisler hâlâ var mı bılmıyorum
ancak program ıçenğının degıştiği kesuı... Alın "Lüks
Malibor Night Chıb"ı mesela... Kapısına asüğı afış,
değişimi tüm çıplaklığı ile göstenyordu:
- Group of Modern Ballet!..
Hani bilmesenız meşhur Bolşoy Balesi geldi
sanırsınız!. Aslında bu bir revü... Büyük olasüıkla
kuzey ûlkelennden ithal bırgrup parlak mını eteklı güzel
kızın şuh fotoğraflan süslüyordu kapının iki yanını.
Gırişin iç taraftnda ise bir "turistik tarife" asüıydı.
Ancak tarifede ne yazüı olduğunu görmek mümkün
değıldi. O tarifenin oraya gelen müşterinin ıtıbannı
ölçmek için konulduğu duygusıma kapıldım anıden...
Öyle ya, ne yazdığıru görmek için durakladığınız an
kapıdaki kurtlar cebınizde ne olabılecegını şıp dıye
anlayabilirdı!.. Gösterilecek itibar oradakı bır saniyelik
duraklamayla ya da pas geçmeyle ölçülebılırdı!..
Beyoğlu'nun yenı yüzünde bir de vitnndeki köylü
kadınlar vardı!.. "Otantik" olduklannı koca koca
yazılarla gözünüze sokan bu lokantalar bununla
yetinmemış, vitrinlerine köylüden bile köylü, hamur
açan, gözleme pişiren kadınlar koymuşlardı. Gayet iyi
de ış yapıyorlardı. Bazılan iyice ileri gıtmiş. kapıyı
açandan servis yapanına, hatta kasiyenne kadar tüm
elemanlannıköylü küığma sokmuş, yetmemış lokantarun
ortasına yapay dereler ınşa edıp duvarlan hasat
resimleriyle donatmıştı!..
Sokak aralannda tek tük kalmış klasik "bnhanderde"
ise uzun taburelere tünemış derth yurttaşlar "Arjantin"
eşhgindeFerdiTaynır,OrlıanGenat^fılnüeriizleyip
ah çekmeyi sürdürüyorlardı!..
Beyoğlu'nda yok yoktu... örneğin escinsel barlarbile
arnk dergılerde yerli ve yabancı müdavımlen için her
dılde en ince aynntısına kadar tarutılıyordu...
Beyoğlu'nu size en kısa yoldan karşdaşurabılecek
bir yer düşündüm, bulamadım. Bu- parçası New York-
Manhattan, bir parçası Lübnan, bir diğer parçası
Anadolu, bir başka yeri Paris-Şanzelize, biraz Akdeniz,
biraz Latin, biraz Afrikalı... Biraz müstehcen, biraz
muhafazakâr, biraz deli dolu...
Burası beyzadelerle pezevenklerin, sokak çccuklanyla
sosyetiklenn, açlarla toklann, parayı saçanlarla paraya
tutsaklann halvet olduğu Beyoğlu!..
Ohh, sonunda bıtn!.. Ben bu curcunada yıne kendi
mekânlanmı özledim. Kendi yaşamıma dönüyorum;
Arif'te iki kadeh parlattıktan sonra ver elini
Asmalımescit'in raeyhanecı Yakup'u...
- Var bende bir tuhaflık! ..
büyüklüğündeki sinema salonlanna rest çekiyor!..
Halbuki Fitaş sineması çoktan pes etti, görkemli
salonunu sekiz parçaya böldü bile!.
Birde Çiçek Pasajı... Eskı şaşaası olmasabileyenüerle
aşık atmayı sürdürüyor, hem de hiç başını eğrneden...
Alemln yenl krallarıl..
Unutmadan; Beyoğlu'nda hâlâ, "Abi, yüz bin Hran
var mı", "Bir sigara verir misin'' dıye soran bır dolu
çocuğa rastlayabiUrsiniz, gece ya da gündûz...
-Benrastladım!..
Kalabahklann bıle entemedığı sokak çocuklandır
onlar... Gece ve gündûz mekânlan hep oralardır.
ÖzeUikle ara sokaklarda hep onlar vardır...
Kendime söz verdığım üzere, Beyoğlu'nun bütün
sokaklanna gınp çıktıra Buâlerrunyeni krallarınıntürkû
barlar ve meyhaneler olduğuna bizzat tanık oldum.
Ne kadar çoktular yarabbi!..
Üstelik pek de sosyeriktiler... Otantik olanlan da
vardı tabii. Örneğin Büyükparmakkapı Sokak tümünü
kucaklayan en pınlüh öraektı. Entelektüel okuyucunun
uğrak yeri Pandora kitapçısı hemen karşıdakı Mercan
kokoreççısı ile sırt sırta vermış olan Latin-Raggıe-
Afhcan müzik mekânı Riddim Bar'la bakışıyordu..
Bohem yaşamayı seçenlerin, bır diğer deyişle "kulağı
kûpeöer"ın uğrak yeri Hayal Kahvesı. "özgün canh
mûzjk" çalınan Dem Cafe Bar ile yan yanaydı.. Tam
karşıdakı Barbar Bar da ise "saz dile gekti" sloganıyla
her gece sahne alan AhmetToprak'ı dınleyebılırdiniz...
Barbar'm garsonuna ışlen sordum, hiç fena değıldi. Genç
garson, "Abi, bu caddder sazı, sözü yeniden keşfetti"
diyordu...
Hayal Kahvesı ise bu atağa her gece 23'te "Captiûn
Swtag" ile yanıt veriyordu!..
Çocukhığumun çızgı kahramanının admı görünce içeri
girip sordum. "Captain Swing" eskı adı "CfiVS" olan
bir grubun yenı adıydı. Eskısı tutmayınca
değiştirmişlerdi. Rock ve metal tarzı canlı müzik
yapıyorlardı.
Her ban, meyhaneyi tek tek dolasamayacağımı
görünce Istiklal Caddesi'nde kendi karama göre bır anket
düzenledim. Sokaktayürüyenlerden gözüme kesördiğım
gençler, kapılannın önünde takılan esnaf, Çiçek
Pasajf ndan birkaç müşteri, Balık Pazan'ndan bir iki
kişi ile Galatasaray Lisesi'nı astıklannı yüzlerine
vurmadığım bırkaç sevımlı öğrencı de deneklerim
oldular. Soru gayet basitti:
- En popüler yer neresi?.
Çeşitli yanıtlar aldım. Mekânlar, yanıt verenlerin
"meşrebine göre" değışıyordu. Işte benim mütevazı
anketımın ılk üçü:
- Şarabi: Hemen Çiçek Pasajı'nın yanındakı bu şarap
evinde haftanm çeşitli günlennde yemek ve şarap
eşliğinde keyiflı eğlenceler ızlenebılıyordu. Garson
kiiığjndakı opera ve bale öğrencıleri nefıs dans ve
şarkılar eşhğınde masalara servis yapıyorlardı.
Rezervasyonsuz yer bulunamıyordu..
- Nevızade: Ya da diğer adıyla meyhaneler sokağı..
Yazın sokaklara taşan masalan, kışın fasıllı sıcak
eğlenceleriyle hep gözdeydi.. Faziletli belediye çok
uğraşmış ama bu güzeUiğı yıkmaya gûcü yetmemişti..
- Roxy: Beyoğlu'nun en eskilennden. Gençlerin ve
tabii gürültüyü sevenlerin gözdesı.. Sız benım gıbi bu
mekânlann cahılı bır gazetecinm anketme çokfezlaönem
vermeyın tabıı!. Baçok gözde yer var Beyoğlu'nda...
Ukraynalı
Adriana
Üzûlerek söylüyorum; Beyoğlu'nda Türkçe kesın yenılgıye uğramış!..
Istiklal Caddesı'nde ve onu kesen sokaklarda maşallah her dilden tabela
görmek mûmkûn... En büyük Ingilızce, onu Fransızca, Rusça, Arapça,
Rumca tabelalar ızliyor. Araya serpiştuilmiş Türkçe isimlen de görmezse-
niz, rahatlıkla bir başka ülkede olduğunuzu düşünebilirsıniz. Istiklal Cad-
desi'nde gördüklenmı yazmaya ve de sindırmeye çalışu-ken daha önce hiç
tanık ohnadığun bır şeyle karşılaştım... Beş ya da altı yaşlannda bir şey!..
- Küçücûk bu- iskemleye oturmuş, küçücük, eskı, pûskü bır akordeon ça-
lıyordu... Masmavi de gözleri vardı... Bir de önünde bozuk para dolu bir
tas... Adı Adriana'ydı... Yaşmı iki elinın parmaklanyla gösterdi, altı yaşın-
daydı. Minik Adriana'dan ne yazık kı başka hıçbir şey öğrenemedrm, çün-
kü Türkçe bılmiyordu... Aslmda benim hangisi olduğunu bılmediğim dili
dışmda hiçbu- dil bilmıyordu!.. Nereli olduğunu, nereden gelip nereye gi-
demedığını öğrenemedim... Ama o kadar dokunaklı çalıyordu kı, konuş-
masma hiç gerek yoktu... Bir süre parmaklanmn hareketlerini izleyerek din-
ledım Adriana'yı... Başında saçlannı açıkta bırakan, bir eşarp, haylı genç
ve kemikleri sayılabilecek denli zayıf kadm tam o anda geldi... Bir an kor-
kulu gözlerle bana baktı, sonra Adnana'yı, akordeonu, iskemleyi, bir de pa-
ra tasını aldı ve kaçarcasına uzaklaştı. Içımın burkulduğunu hissettım, be-
m bir ihtimal sivil polıs sanmıştı galıba... Hemen köşedeki çakmakçı peş-
lennden baktığırru görünce anlattı. - Bunlar aylardır buralarda. Ukrayna'dan
gelmışler. Böyle akordeonlu 5-6 çocuk var. Onlar çalıp para kazanıyor, o
kadın da kontrol ediyor! ..Cadde boyunca yürüdüm, ne Adriana'ya ne de di-
ğer küçük müzısyenlere rastladım. O günün mesaisi bitmişti anlaşüan...
Beyoğlu
Menderes'le
bozulduL
aatler sûren Beyoğlu gezısınin ardmdan
^ ü n d e not deften, kafamda "Ben şimdl
k_/bunu neresinden tutayınT dûşünceleri
üe dolu brr halde "AriTin Yeri"ne
girdiğimde tsmet Ay'la burun buruna
geldım. Nasıl sevındım anlatamam!..
Onümüzdeki günlerde "60. sanat yıiuu"
kutlayacak olan Ismet Ay, Beyoğlu'nun
"ayakli tarihi" gibidir. Hem mekânlannı hem
de içinden geçip gıden insanlannı en ıyı o
bilir. Çünkü o ınsanlarla bırlikte yaşamış,
Beyoğlu'nda hoş bir seda bırakıp çekip
gıden bütün tiyatrolann tozunu yutmuş,
Mösyö Jorj'un "Kufis"inde SahFaik'le
şerefe kadeh kaldırmış, Markız'de Haldun
Taner'le çay içmiş, Park Otel'm bannda
sanat konuşmalanna katürmş, Le Bon'da
Mnhsn Ertuğnıl'la tiyatro tartışmalan
yapmıştır. Üstelik yaşamuun çok büyük
bölümünde de Beyoğhı'nda oturmuştur.
Hemen yanına oturup sordum.
- Bana biraz Beyoğlu'nu anlatır mısınız?
Ters ters yûzüme bakıp "Beyoğlu mu kakü.L"
cevabını verdı... Israr edınce önce biraz
gönülsüz, sonra keyifle anlatmaya başladı.
Bûyu bozuldu
tt
Ben artık Beyoğlu'na çıkmıyonım!.. Benim
Beyoğlu'na vnrgun oiduğum sıralarda bir
Markiz vardı, orada Haldun Taner oturur,
çaymı yudumlanü. Karşısında sanatçdann
uğrak yeri Le Bon vardı- AkşamüstJeri şık
tunımefendâer, şık beyefendÛer tiyatro öncesi
buluşuriardı buralarda-. Park Otel'de
akşainlan Doğan Nadi, Mücap Ofluoğlu,
Fikret Adil, Yasar Kemal buluşur sotabet
ederdik- Bir edep. bir erkân vanü-
- Maalesef Menderes geldi, büyü bozuldu!_
Mesela Abdullah Efendi Lokantas vanh.
Tfim entetektûeller giderdi orav^. Mtrininde
bir tek gfimöş şamdan. yanan bir mum,
albnda da bir kadife örtü bulunurdu. Şimdi
git bak, vitrinde deris yüzüfanûş bir koyuo,
ağzmda bir domates, k.çında bir de hıyar
duruyor!_ Karşdaş&r, kıyasla bakahm!-
O T«m«nlar bütün sanatçüar Asmahmescit,
Aynabçeşme ve Tepeba^'nda otururlardı.
Dram Tiyatrosu nerede>se Topkapı Sarayı
kadar önenürydl Bir gün yangın \ar dedikr
koştum, baktnn tiyatro aie\ ler içinde—
Mahsin Ertuğrul ağla> arak dert yandı:
- Ismetçiğim, şimdi biz ne >'apacağız?_
Canım yüz kûsur seneük tiyatro, gözlerimizin
ÖBÖnde cayır cayır yandı gjtti. Sonralan
Bedrettin Dalan söz verdi, 'Size daha
güzehnı yapacağım' dedL Ortaya altı rant
merkezi garaj, östö çirkinlik abkiesi Sergi
Sarayı iğrençfiği çıkü!_
Ben sana Beyoğhı'nun nesini ardatayım?!."
Tiyatro sanatçısı Tekin Siper, başrolünü oynadığı Sefiller oyununun son temsilinde hayata veda etti
Sahnede ölıııek istemişti düşîi gerçeldeşti
Tekin Siper 60 yaşuıdaydL
Küirür Servisi -Tiyatro sanatçısı Te-
kn Siper, önceki gün, Levent Kjrca-Oya
Başar Tıyatrosu'nda başrolünü oynadı-
ğı 'SefflJer' oyunu sırasında, hep ıste-
dığı gıbı, sahnede yaşamını yitırdı. 60
yaşında yaşama veda eden sanatçı için
bugün saat 10.00'da Levent Kırca-Oya
Başar Tiyatrosu'nda bir tören düzenle-
necek. Sanatçı, törenin ardından Teşvi-
kiye Camii'nde kılınacak öğle
namazmdan sonra Danca Mezarlığı'na
demedilecek.
ÖMERPINAR
ÇOIacak O Kadar'uı yazan)
1942 yüında lstanbul'da doğduğunu
büinz Tekin Siper'in. Lakin içindekı
tiyatro aşkı da o zaman mı doğdu bilin-
mez. Istanbul Üniversitesi Edebıyat Fa-
kültesi'ni bitirdiğinde amatör tiyatro
topluluklannda da görev aldığını anla-
urdıbizlere... Otuz beş yılhk tiyatro ya-
şammm on altı yüı LeventKırca ve Oya
Başar Tiyatrosu'nda geçmişti, ama on-
dan önce Tevfik Gelenbe, Ali Poyrazoğ-
lu ve Istanbul Tiyatrosu'nda da nice
oyunlarda rol almıştı. '
Tekin Sıper, Türktiyatrotarihinin en
şahsına münhasır aktörlennden bıriy-
di. Sahne sempatısı ve rolhâkimiyeti pek
çok oyuncuyu kıskandıracak kadar faz-
laydı, bir tek dileğı vardı ve hep derdi
ki "Birgün sahneüzerinde öbnekister-
dim." Onu yakmdan tanıyanlar sık sık
tekrarladığı bu arzusunu bileceklerdir.
İnsan düşünmeden edemiyor, acabakaç
oyuncuya nasıp olmuştur, bın üa yüz kı-
şıhk hınca hmç dolu bir salonda üste-
lik Victor Hugo'nun Sefıller'i gibi kla-
sik bir oyunda otuz beş yıldır yuttuğu
sahne tozunu bır nefeste vermek...
TUNCER CÜCENOÖLU
(oyun yazan)
Tekin, çok iyi bir aktör ve çok iyi bir
insandı. Hıçbır kıskançhğı, hiçbir de-
dikodusu ohnayan pml pınl, örnek bir
tiyatrccuydu. Benim içinher zaman ya-
şayacakur. En son benim 'Kadmak-
br' oyunumda da çok hoş bır kompo-
zısyon çızdL Bunu ona söylediğimde ne-
redeyse ağlayacaktı. Tiyatro için yaşa-
dı. 'Ben sahnede öknek isterinı' derdi,
öyle de oldu. . •
HArtÇAMAN
Sevgili Tekin, benim otuz beş yıldır,
tiyatro için yola çıktığı gençlik günle-
rinden beri tanıdığun, ızledıgım, dostu
ohnaktan gurur duyduğum bır arkada-
şımdı. Alaylı olmasına rağmen üzen-
ne düşen, ona verilen her rolü ipek bir
çorap gibi giymesini beceren ender
oyunculardandı. AfiPovTazoğhı'yla oy-
nadığı 'ÇMgmlarKulübü'ndekı o güzel
kompozisyonunu, Levent Kırca'yla ti-
yatroda, dıalerde oynadığı o güzel per-
formansını hatniıyorum. Gerçekten bû-
yük bir kayıp.
OLKO OLKER (rol arkadaşı)
iyi bir tiyatro insanı, iyi bir oyuncuy-
du. Çok iyi bir iş terbiyesi vardı. Pro-
valar gece yansına kadar sürse bile hiç
itiraz etmezdı. İnsan olarak paylaşma-
yı severdi, yüreği güzeldi. Her zaman
çokzanftı.
Karşıhkh sahnemiz sırasında kay-
bettıkTekin'ı. Ben ustabaşını, Tekin de
müfettişi oynuyordu. Oynarken birden
durakladı, ben de son oyun olduğu için
espri olsım dıye mızansende değişiklik
yapbğım düşündüm. Sonra tıtremeye
başladı, ben yine seyirciye yüzû dönük
olduğu için beru güldürmeye çalışıyor
dıye düşündüm. Ve karşüıklı oynaya-
cağımız yere adım atüğımda, yerde yat-
tığmı gördüm Diğerarkadaşlardadüş-
tüğûnü görmedığı ıçın, sonrakı sahne-
ye gırdiler. Bız o sahneyi oynadık, son-
raki sahnede de kalkamayınca Levent
Bey açıklama yaptı. Ilkyardıma haber
verdik, seyircıler arasından da bırkaç
doktor yardımcı olmaya çalıştı, ama
kurtaramadık.
BiztiyatroculaThep sahnede yada set-
te ölmeyi ısteriz, Tekin de sahnede öl-
mek istiyorum dermiş, Allah ona ıste-
diği bir ölümü nasip etti. Başrol oyna-
dığı oyunun sontemsilinde güzel birşe-
kılde öldû.