Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 MART 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
l L J 1 \ [email protected] 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ
Aııtoıı
Her ömrün neşe ve keder çağlan vardır. Za-
man sarkacında gidip gelen anlann dur durak
bilmeyen yanlanndan bakınca bunlan göre-
biliriz.
öyle diyorum da; bizde, bu görme duygu-
sunu oluşturanın ne olduğunu yer yer düşün-
düğûmü söylemeliyim sizlere.
Gerçi, o çağlann bir ana, bir döneme ait ol-
duğunu biliriz bilmesine de; gelip durduğu-
muz yerden bakmaya yönelince, bunlann hep
ötelerde olduğu / kaldığı duygusıma kaptın-
nz kendimizi. Hiç yaşanmamış, anımsanma-
mış zaman parçasıymışçasına bakadururuz
gene de.
Bir avunuş; kim bilir, belki de bir sığınış-
tır!
O neşe ve keder çağlan ancak geçip gidin-
ce, dönülûp bakıldığında, hayatımızda bir iz
/ bir yer olduklannı gösterirler bize. Zamanın
aralığından bazı bazı o anlara dönüşlerimiz ise;
"neşenin kederden daha çok cesaret istediğT
duygusıma kendimizi kaptırmamızdan olabi-
lir, diye düşünüyorum.
•••
Okuduğumuz kıtaplar, yüzleştiğimiz yazar-
lar da öyle değil midir? O duygu atmosferi-
nin örülmesinde paylan yok mudur onlann?
Bende, "artık her gûn bir Çehov öyküsü
okıunah" düşüncesını oluşturan o günlere
uzanınca; bir an, yaşanılan şu zamanın dur-
duğunu, Çehov'la, sankı her zaman birlikte ol-
muşum duygusunu bana veren parçalanmış za-
man dilimlerine döndüğümü hissederim.
Bemm Çehov'la her dem süren ömrüm, ne-
şe ve keder çağlanmın hem tamğı hem de yur-
dudur.
•••
Bir kent düşünün: On bir ay kışı, bir ay da
yazı olan. Yollanndaki her adımnmzda bahar
düşlerini yaşadığınız, kar sesini dinleyerek
bir kitaba gömüldüğünûz, uzayan kış gecele-
rinin düş yorumcusu kesildiğiniz bir kent..
Sizi o duygularm / düşüncelerin gezgini kı-
lan bir yazann kitabıdır cebinizdeki sıcaklık,
ötekinde ise kavnılmuş leblebilerin parmak
uçlannıza dokunan ısısı... Oturacak, soluk ala-
cak bir yer istemeden yol alırsınız o satırlann
arasında dolaşarak. "Bir Taşraunın Öykü-
sü"nün Poloznev'iyle taşrayı solursunuz bir an.
îçinizde, "bütün taşra kentleri böyledir''
duygusu... Insanlan, mekânlan, ilişkileri, so-
kaİdanyla... Yer yer Dıranas'ın şiirıni çağnş-
tıran bir evreninkıpırtısıdır yaşadığınız: "Kar-
dn'yağanüstOnüzegeceden", bırezgi gibı ge-
lip geçer, ilkten. Ya sonrası?
Çehov, bu kar kentinden geçmiş, bu insan-
lan anlatmış sanırsuuz. Hüznü, ironiyi, acıyı,
neşe ve keder çağlarını, insan sıcaklığını... In-
sanlık durumunu öykülerinde bütûn boyutla-
nyla yansıtan Çehov'la, onun anlatı dünyası-
na yaİun bir atmosferde tanışmak anlamlı ol-
malıydı.
'la her zaman...
••• .
O, bir yanıyla bir yazann toplumdaki yan-
sıtıcı bilinç durumunu eşsiz güzelhkte ortaya
koyarken; öte yamyla da öykünûn yazınsal bır
tür olarak biçimlenmesine de katkıda bulunur.
Edebiyat, geçmişin yeniden yorumunu su-
nar bize. Çehov'un bugûne taşıdığı bellek bu
açıdan önemlidir. Biz, öyküyle dünün bugüne
yansılanru / etkilerini de görebiliriz. Daha doğ-
rusu, Çehov öyküsü bunu göstermiştir.
O çağlar ki; hiç kurtulamadığımız, hep bi-
zimle olan, bizi var edenlerdir. Çehov, anım-
sayışın ve unutuşun belleğini sunarken o çağ-
lan aydınlatır biraz da.
• * •
Işte her kitabı okumanın bir çağı / dönemi
olduğu kadar; bazı yazarlarla yüzleşmenin de
bir mevsimi vardır ömrünüzde. Bunun neşe
ve keder çağlannızın içinde yer almış olması-
m ise önemlice bir denk düşme anı diye nite-
lendirmek gerekir, diye düşünüyorum.
Her kar sesi nasıi ki beni DostdyevsfcFye
1
ğö-
türüyorsa; bir ormanın ıssızlığma yakın duran
evimızin insanlanm anımsadıkça Hamsun'u,
kalbimin delicoş günlenne uzanınca Martin
Eden'ı, panayır şenliklerinde Zoşçenko'yu,
kar altındaki ömrün kederli bakışlanna tutu-
lunca da Çehov'u anımsıyorum.
Çehov... Onca yokluğa, yoksunluğa karşın ha-
yatın yaşamaya, tek kurtuluşun çahşmaya da-
yalı olduğunu hatırlatır; bir bellek sunar bize:
• Edebiyat, geçmişin
yeniden yorumunu sunar.
Çehov'un bugüne taşıdığı
bellek bu açıdan önemlidir.
Anımsayışın ve unutuşun
belleğini sunarken o
çağlan aydınlatır.
hayata, insana, sevgiye, aşka, mutsuzluğun kış-
lanna. sevinç ve keder çağlanna..
Işte bundandır benim her dem Çehov'la yol-
culugum.
Öykünün, görme duygumuzu geliştiren bir
yanı olduğunu hissettiren biridir o. Onun yaz-
dıklanndan bize yansıyanlan, bizden hayata dö-
nük ıpiltıleri görebilmek için her gün, ama her
gün bir Çehov öyküsü okuyorum yıllardır.
O unutulmaz çocukluk yurdundaki anlann
Çehov için bir başlama noktası olduğunu, bil-
mem söylemeye gerek var mı artık!
O ivmedir ki, hayatın birçok alanında size bir
şeyler taşımıştır.
•••
MehmetOzgüTün Rusça çevirisiyle sekiz cilt-
te sunulan Çehov'un Bütün Öyküleri, bu duy-
gumuzu günbegün gelıştırebılecek bir birikim
olarak dunıyor karşımızda. Bibnem, farkında
mısınız?! Peki, yıllardır kıtabevi raflannda du-
ran HenriTroyat'nınÇehov'unun... Ya YeniBu-
hinmuş Hikâyeler'in... ZeK Başümar'ın o gü-
zelim inceleme kitabımn belki de hiçbir zaman
farkında olmadık!
Her gün bir Çehov öyküsü okumak bizi bel-
leğe, hayatın sırlanna, insan sıcaklığının özü-
ne döndürür. Orada daha farklı kanallara doğ-
ru yol alabileceğimiz bir bakışı da bizlere su-
nar.
Öyleyse, her gün bu şenliği yaşamaktan mah-
nım etmeyin kendinizı.
OKURKEN ALTI ÇIZİLENLER
"Çünkü insamn bütün hayatı,
açhğı, soğuğu, hakareti, yoksulluğu
hissetmekten ve ölüm karşısında
Hamletvari bir korku duymaktan
başka bir şey değiîdir.
Bütûn hayat bu duygulardadtr:
Ondan usanç getirebilir, ondan
tiksinebilirsin ama, onu hiçbir
zaman küçümseyemezsin! "
Çehov /Altıncı Koğuş.
"Küçücûk hikâyelerinizle, şu
uyumuş can çekişen hayatı, Allah
belasım versin o hayatın, can
çekişen hayatı uyandırmakla pek
büyük bir iş yapmış oluyorsunuz."
GorkL
"Gerçek kuruntusu Çehov'da
tastamam. Metinleri, stereoskop
etkisi yaratıyor. Sözcükleri adeta
gelişigüzel havayafirlatıyor, ama
bir izlenimci ressam gibi, firça
vuruşlanyla olağanüstü sonuçlar
eldeediyor." Tolstoy.
O K U M A ÖNERİLERİ
* Anton Çehov, Bütün Öyküler
(1880 -1900), 8 Cilt, Türkçesi:
Mehmet Özgül, 2000, Cem Yayınevi
* Anton Çehov, Yeni Bulunmuş
Hikâyeler, Haz.: Peter Constantine,
1999, Yapı Kredi Yay., 152 s.
* Henri Troyat, Çehov: Yaşarnı /
Sanatı, Çev.: Vedat Günyol, 1987,
Ada Yay.. 392 s.
* Rene Nemirovsky, Bir Yazann
Romanı /A. Çehov'un Yaşam
Öyküsü, Çev.: Oktay Akbal, 1987,
Cem Yay., 158 s.
* Zeki Baştımar, Çehov: Hayatı ve
Sanat Hikâyesi, 1960, Yenigün Yay.,
122 s.
* Maksim Gorfâ - Anton Çehov,
Yazışmalar, 1966, Çev.: Z Zühre
Hkgelen, Yanh Yay., 72 s.
BELLEK KUTUSU
"Yeni yazmaya başlayan yazarlar
şöyle yapmalıdır: (Hikâyeyi) ortadan
ikiye bölün ve ilk hsmım kopanp
atın. (...) Okur, yazann açıklaması
olmadan, hikâyenin gidişinden,
hşüerin konuşmalanndan,
davranışlanndan neden söz
edildiğini anlasın." Çehov
-s a '.
K
Memet GürelVnin büyük boyutlu resimleri ve desenleripazar kaygısı taşımıyor
ent insanının trajik yaşamıÖZLEMALTUNOK
Memet Güreli, Atatürk Kültür
Merkezi'ndeki sergisınde resimlerini
sokaktaki, yani dışardaki, aynı za-
manda yaşamın dışında kalmış in-
sanlan, sanat yaşamındaki kendi du-
ruşuyla birleştırerek çok anlamlı
'Dışardaki' başlığı altında topluyor
. Memet Güreli, 'dışardaki' biri ola-
rak özgürleştirdiği resimleriyle re-
sim üzerine bir tartışmayı da bera-
berinde getirmek ıstiyor.
-Resimlerinizin büyük boyutlu <A-
ması size ne gibi özgürlükler getir-
di?
MEMET GÜRELİ - Resımde bü-
yük boyutlar tercih etmemın sebe-
bi; boyutu, belki görsel etkiyi arttı-
ran bir etmen olarak görmem olabi-
lir. Pazar kaygıst taşımadan istedi-
ğim boyutlarda çahşabilme özgür-
lüğü, daha rahat ve heyecan verici
olduğu gibi çalışma sırasında, vücu-
dun devreye girmesi jestüel, olabil-
diğince özgür, coşkun davranmama
olanak sağlıyor. Büyük boyutta bi-
çim, renk kontrolü elbette güçlük-
ler banndınyor. Ancak, bu sorun
ahşkanlıga ve form tutmaya bağlı ola-
rak aşılabiliyor.
- Desen, resminizde önendi bir ze-
min oluşturuyor. Sergjde yer alan
desen çahşmalan, büyük bovTidu re-
snnlerinizk birlikte sergflenirken na-
sdbirbirtikteliksözkonusuoldu?
GÜRELİ-Desen, özellikle forma
dayalı bir resim dilinde çok önemli
tabiı. Figür resminde deseni temel
altyapı ve konstrüksiyon olarak gö-
rüyorum. Aynca desen başlı başma
bir ifade biçimi olarak da kendi ken-
dine yeten bir anlatım dili. Her ne
kadar bizde bu şekilde algılanmasa
da Batı'da desen, çoğu sanatçının
başlı başma tercih ettiği, aynı za-
manda pazar ve koleksiyon bağla-
mında da önemli. Sergide yer alan
entsel doneler,
resmimin ana unsurlarını
oluşturuyor. Muazzam bir
değişimin yaşandığı,
dinamik, aynı zamanda
kaotik bir ortamda, imge
bombardımam altındaki
insanlann haleti ruhiyeleri,
temel problemim.'
tuvaller ve desenler, hem içerik ola-
rak hem de görsel olarak ilişkili. Kı-
mileri, söz konusu tuvallerin ön es-
kizi olmakla birlikte tek başma bir
desen çalışması olarak değerlendi-
rilebilirken, kimileri de bağımsız
üretihııiş işler.
- Zeynep Rona sizin için "Onun
adına bugüne kadar pek sık rastlan-
mamasuun nedeni Memet'in iyi öğ-
rendiği bir ifade tarzını, böyle bir or-
tam içinde, kendismi belki biraz ge-
ri hıtarak, ama sapmadan, rutarh
bir çizgi sürdürmesidir'' diyor. Bu me-
safeli dunışun gerekçeleri ve içinde
banndırdığı eleştiriler nelerdir?
I- Bilindiği üzere 80'ü ve
9O'lı yıllarda sanat ortamma ege-
men olan tuval dışında farklı anla-
tımlann tercih edüir ohnası', bu or-
tama mesafeli durmamın gerekçe-
lennden biri. Aynca pazar, kurum-
lar ve bu bağlamda ilişkiler, dışm-
da kalmak tercih ettiğim ve özenle
korumak istediğim bir durum. Çün-
kü ülkemizde son on beş - yirmi yıl-
dır oluşan ve canlanmış gibi görü-
nen sanat pazannın sağlıksız ve çar-
pık oluşu, bilinen bir olgu olarak
benim tercihimi belirledi. 'Dışarda-
ki' olmam, benim hareket alanımı ge-
nişleterek beni özgür kılıyor.
- Kent insanmın sorunlarnu ele
ahrken karanhk bir tabionun orta-
ya çıküğını söyleyebilir miyiz? Sizce,
kent insanının ve vaşamının açmaz-
lan nelerdir?
GÜRELİ - Istanbul gibi büyük bir
metropolde yaşayan genç bir sanat-
çı olarak beni etkileyen kentsel do-
neler, resmimin ana unsurlarını oluş-
turuyor. Muazzam bir değişimin ya-
şandığı, dinamik, aynı zamanda ka-
otik bir ortamda, imge bombardıma-
nı altındaki insanlann haleti ruhiye-
leri, benim temel problemim. Yani
özetle, kentli insanla ilgileniyorum,
temalanmı yalnızlaşan kent insa-
nından alıyorum. Ancak kompozis-
yonuma aldığım bu figürler ve me-
kân öğeleri, benim için resimsel bir
eleman olarak aynı zamanda bir araç-
tır. Edip Cansever'in dediği gibi
'Tann öklü, hepimiz tann kaldık'.
Ütopyalann ve büyük önermelerin
bittiği bir çağ yaşıyoruz. Tedirgin,
güvensiz, inançsız, iletişimsiz ruh ha-
li, dolayısıyla gardını alarak yaşama
durumu, bir de bunlara eklemlenen
kentsel sorunlar, yaşamsal bir aç-
maz olarak önümüzde duruyor. Bu
trajik varoluş biçimi çağnnızın nev-
rotik kişiliğini oluşturuyor. Yaşadı-
ğımız ülke, yaşadığımız kent ve nev-
rozlanmızı bilerek bu durumu ken-
dimizce üretime dönüştürerek sam-
nm biraz nefes alacak alanlar aça-
biliriz kendimize.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
İçimden Tarih Yazmak
Geldi de...
Mustafa Kemal'in yerii malı haftalannın kutlan-
dığı, yeni cumhuriyetin Türfc ürası'nın pek çok ya-
bancı paradan değerii olduğu bağımsız Türkiye'sin-
den, dolar bağımlısı Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in "fikri hür, vicdanı hür" nesille-
rinden, okullannda felsefe tartışan liselilere baa mü-
dürierce iyi gözle bakılmadığı Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in laik Türkiye Cumhuriyeti'nden,
sözde din uğruna sokaklannı ve alanlannı işken-
ceyle öldürülmüş hayvanlann kanına boğan, kimi üni-
versıtelerinın irtica yüzünden kapatılması gündeme
gelmiş, iki binli yıllann başındaki Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in "milli" bankalannın kuruluşuy-
laövündüğüTürkiye'sinden, kimi bankalannın ülke-
yi ve halkı soyup soğana çevirdiği Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in yoksul, ama onuriu Türkiye'sin-
den, yöneticilerinin süper güçlerin başındakilerden
telefon aldıklannda neredeyse bayram ettikleri Tür-
kiye'ye.
Mustafa Kemal'in köylüyü efendi sayan Türki-
ye'sinden, tanmının köküne kibrit suyunun ekildiği
Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in Türkiye olarak uygarlaşma ide-
alini öngördüğü bir Türkiye'den, "KüçükAmerika ol-
ma" düşünün onursuzluğuna sürüklenen bir Türki-
ye'ye.
Mustafa Kemal'in öğretmenleri kutsal saydığı bir
Türkiye'den, öğretmenlerin çalışırken de, emekli ol-
duktan sonra da ancak yoksulluğa layık görüldük-
leri bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in Avrupa'ya boyun eğdirdiği Lo-
zan'ından, Avrupa kapılannda sürekli beklemeye
alınan, vatandaşlannın "vizesiz" pasaportla nere-
deyse hiçbir ülkeye adım atamadıklan, uluslararası
sözleşmelerie kazandtğı haklan bile karşı tarafa doğ-
ru dürüst kabul ettiremeyen bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in Türk Tarih Kurumu'na temel
olan anlayışından, kendi tarihinin belgelerini kendt-
ni uluslararası platformlarda savunmak için bile de-
ğeriendırebılmekten ve okuyabılmekten aciz bir Tür-
kiye'ye.
Mustafa Kemal'in Türk Dil Kurumu'na temel olan
anlayışından, yanlış kullanımlar yüzünden anadilini
neredeyse yitirme noktasına gelmiş bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in öz kültürel kimliğini her şeyin
üzerinde tuttuğu, variık koşulu saydığı bir Türki-
ye'den, "küreselleşme" adı attında kültürel kimliği-
ni neredeyse yitirmeye zorianan bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in, o zamanın yoksul sayılabile-
cek koşullanna rağmen her alanda kalkınan Türki-
ye'sinden, iki binli yıllann başında, tüm kalkınması
ve ekonomik yapısı zirvelerdeki bir ağız dalaşıyla bir
günde duran, yer yer de çöken bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in "Sanatı olmayan bir milletin
hayat damarianndan biri eksik demektir" ilkesiyle,
gerçek sanatı egemen kılmak istediği bir ülkeden,
sanat eğitimi veren okullannda sanatın düşünce dü-
zeyinde tartışılmadığı, uygulamada da bayağılığın ve
ı Jcalitesizliğin sanat diye pnm yaptığı bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'ı gençlığe emanet
ettiği Türkiye'den, her rejim bunalımında gençliğin
potansiyel suçlu sayıldığı bir Türkiye'ye.
Mustafa Kemal'in, öğrenimlerinin sonuna vardık-
lannda bir an önce ülke hizmetine koşmak için sa-
bırsızlanan, o ülkede kendilerine yer bulacaklann-
dan kuşku duymayan gençterinin Türkiye'sinden, üni-
versite son sınrfa geldiklerinde ondan sonra ne ola-
cağının karabasanlannı yaşayan gençlerin Türki-
ye'sine.
Evet, dediğım gibi, bugünlerde içimden hep bi-
raz da tarih yazmak geliyor...
Ama içimden gelenler, bununla sınırlı kalmıyor.
ömeğin içimden, şöyle sormak da geliyor: Eşi
dünya tarihinde görülmemiş bir Istiklâl Harbi'nin ve
bir Işık-Adam'ın gerçekleştirdiği, inanılmaz devrim-
lerin ardından bu ülkenin yazgısı, böylesi bir yalan
ve ihanet bataklığı mı olmalıydı?
Bizler, Mustafa Kemal'i ve sonrastnı gerçekten
aynı ülkede ve aynı tarih içerisinde mi yaşadık?
e-posta: ahmetcemalfâ superonline.com
[email protected]
Tekin Yaymevi'nin saMbi Kemal
Karatekin yaşanum yitirdi
• Kûttür Servisi -
Geçirdiği beyin
kanamasımn
ardından bir süredir
International
Hospital'da tedavi
gören Tekin
Yaymevi'nin sahibi
ve kurucusu Kemal
Karatekin önceki
gece yaşanum
yitirdi. 76 yaşında
aramızdan aynlan
Karatekin'in
cenazesi, yann Yeşilyurt Camii'nde kılınacak
öğle namazının ardından toprağa verilecek.
1925 yılında Makedonya'nın Ştip kentinde
doğan Kemal Karatekin, 1959 yılında
Türkiye'ye göç etti. 1962 yılmda da Tekin
Yayınevi'ni kurdu. Roman, hikâye, araştmnâ,
belgesel, tarih, inceleme, biyografî, deneme,
psikoloji, oyun, şiir, tez, anı, makale ve
ekonomi türünde kitaplann yayımı ve dağıtımı
işini sürdürdü.Tekin Yayınevi, bugüne kadar
Doğan Avcıoğlu, Yaşar Kemal, Orhan Kemal,
Uğur Mumcu, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Necati
Cumah, Yalçm Küçük, H. Izzettin Dinamo,
Halit Çelenk ve Bülent Ecevit gibi pek çok
yazann 350'ye yakm kitabını yayımladı.
BUGÜN
• IŞSANAT'ta saat 19.30'da 'Hanım
Yorumculardan Hanım Bestekâıiar' ısımli
revnak izlenebilir. (316 00 00)
• AKSANAT'ta saat 12.30'da 'Leyla Gencer'e
Saygı Etkmüği-r videodan gösterilecek. Saat
18.30'da Kerem Saltuk'un 'Montreal'de Dört
Mevsim' isimli dia gösterisi izlenebilir.
(252 35 00)
• BABYLON'da saat 21,30'da Laurent De
Wilde'uı konseri izlenebilir. (292 73 68)