28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA SPORUIV SHAKESPEARE'I İslam Çupi, tedavi gördüğü Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeyaşamınıyitirdi Spor, 'yazar'ınıkaybetti TGC ödülünü alan yazı Namık Sevik'i Yeniden Anarken Türk spor basını, dün Ümraniye Çakaldağı MezarMJı'nda Namık Sevik'sizliğin 14. yıldönü- müne gönül ve yürek bastı. Ümraniye Çakalda- ğı Mezartığı Namık Ağabey'i defnettiğimiz ilk gün, yani 14 yıl önce böyle değitdi. Bir yemye- şil cennet ve göğü bır oksijen deposu idi. Ne etrafta Istanbul'un yükseklerinde yeni yeni do- lanan yılankavi otobanlar vardı, ne yeni holding azmanlan ne de üstüne kat be kat çıkılmış apartmaniar... 14 yıi önce bol oksijen alınan ve cirit atılan yeşilliklerde, şimdi kımıldamak tçin milim yer yok. Ümraniye tüm doğası, yeşili ve oksijeni ile kirlenmiş, sıkışmış o temiz varoş, yerini hepimizin bildigi Istanbul'a bırakmış. Tıpkı holdinglerin sayılamaz katlanna inmiş çıkmış Bağcıiar ve Güneşli'de konaklamış ye- ni gazete adresleri gibi. Her şeyi ite kurumuş, nefes almaz, dostluk bilmez, herorganı ile ma- kineye teslim olmuş o insanlara nasıl gazeteci dersiniz. O makinelerin önünde devamlı oturan, o hava diye sıkıştırılmış suni oksijen alan, o oto- mobilin içinde hiç düşünmeden olaya giden, o hiçbir şeyi duymadan, hissetmeden deklanşö- re basan işçiye nasıl gazete muhabiri veya fo- to muhabiri dersiniz. Bu kadar insanın dışında yaşayan, olayın<jzağında çöreklenmiş gazete- ler, yığıniastajyerordusuyla, başsız, lidersiz, iyi antrenörden yoksun kalabalığı ile nasıl Caga- loğlu'ndakı kaliteyi ve tirajı yakalayacak? Cağaloğlu'ndaki simitle gününü geçirmek bi- le holdinglerde yenen lüks öğle yemeklerinden daha verımli bir gazeteci tokluğu idi. Cağaloğ- lu'ndaki masasına bir daktilo yerieştrrilmiş tek odası bile holdinglerin cıvıl cıvıl insanlı odala- nndan, salonlanndan daha çok gazeteci avazı taşrrdı. Cağaloğlu'nda kınk bir masada yazrtan bir haber, Güneşli veya Bağcılar'da çıkan bir ga- zeteden daha değeriiydi. Namık Sevik'in altın spor kadrosundan sonra pırlanta Kahraman Bapçum Ağabeyimiz, geçenlerde yazdığı bir yazı ile holding gazeteciliğine veda ederek ken- di dünyevi koşesine çekifdi. Ne zamanı geri kuran bir saat var, ne yıllan ge- riye doğru şişiren bir garip takvim. Onun için geçmişin tekrar hal olması mümkün değil. es- ki gazeteciliği, eski Nuruosmaniye'yi ve Namık Sevik'in spor gazetecilığini özfeyenler, artık sa- dece arşıvlere bakabılirler sadece. Ne o gazetecılik heyecanı var, ne o mestek il- keleri ve geleneği var ne de o ağabey-kardeş- lik ilişkisi var. O eskilerde başka iş yapmayan gazete patronu, artık bin kollu ahtapot. Herta- şın altından bir tüccar şeklinde çıkıyor. Ancak işverenle birlikte tüm gazetecilikten geçinme ve başka iş yapmama perhizı tarihe kanşmış- tır. Devletçiliği yavaş yavaş bırakan Türkiye, bir devlet itiban olan gazeteciliği şimdilerde ayn- caltklı bir meslek olmaktan çıkanp alelade bir vatandaş işi yapmıştır. San basın kartı imtiyazının ruhunu önce ga- zeteteri holdingleştiren sermaye bozdu. Şimdi o imtiyazian, devletten çıkıp özef sektörofan ku- rumlar bir bir kaldırıyor gazeteciliğin üzerinden. Eski Bab-ı Âli'yı özleyenler, Namık Sevik gaze- teciliğine iç geçirenler, eski dönemin geri gel- mesini bekleyenler, hiçbir şeyi bektemesinler. Sadece ölümlerini bektesinler... Futbolım Shakespeare'i Cumhuriyet gazetesi 28 Ocak2001 tarihü sayısın- da Çupi'nin verdiği yaşam savaşımını duyunnuş, dostiannm iyi nJyetierini okuyucnlara fletmişti. • Islam Çupi için bugün saat 10.00'da Milliyet gazetesinde, saat 11.00'de Gazeteciler Cemiyeti binası önünde tören düzenlenecek. Çupi'nin cenazesi, Nuruosmaniye Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından Topkapı Maltepe Mezarhğı'nda toprağa verilecek. Spor Servisi - Milliyet gazetesinin deneyimli s- por yazan İslam Çupi, (69) tedavi gördüğü Is- tanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yaşamını yitirdi. Bir süre önce evi- nin merdivenlerinden dü- şerek ağır yaralanan ve beyin kanam'ası tanısı ile komaya giren Çupi'nin, bir haftadır da yoğun ba- kım ûnitesine bağlı ola- rak yaşam mücadelesi verdiği açıklandı. Çu- pi'nin ölüm nedeni, Prof. Dr. MehmetKurdoğluta- rafından, 'ani kalp dur- ması' olarak açıklandı. Ölüm haberinin duyul- ması üzerine hastaneye gelen eşi Ayşe Çupi, kızı Deniz Pelk Çupi ve dama- dı Uğur P^k'in oldukça üzgün olduklan görüldü. Spor yazan İslam Çupi, 19 Ocak 2001 tarihinde Bahçeşehir'deki evinin merdivenlerinden indiği sırada düşmüş ve ağjr şe- kilde yaralanarak İU Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldınlmıştı. Maltepe Mezarlıflı Çupi için bugün ilk tö- ren saat 10.00'da çalıştığı Milliyet gazetesinin bah- çesinde düzenlenecek. Saat 11,00'de Gazeteciler Cemiyeti binasının önün- deki ikinci törenden son- ra Nuruosmaniye Ca- mii'nde kıhnacak öğle na- mazının ardından Çu- pi'nin cenazesi Topkapı Maltepe Mezarhğı'nda toprağa verilecek. 1932 yılında Istanbul 'da doğan ve amatör olarak futbol oynadıktan sonra gazeteciliğe başlayan is- lam Çupi, 1957 yılında Günlük Spor Gazetesi 'nin açtığı 'Yetenekli Yazarlar Aranıyor' ilam ile medya dünyasma giriş yaptı. Kompozisyon birinciliği ile gazetecilğe başlayan Çupi, 1960'ta Akşam, 1968'de Tercüman gaze- telerinde spor yazarlığı yaptı. Ardmdan 1980'de Mil- liyet gazetesine geçen Çu- pi, 20 yılı aşkm bir süre- dir bu kuruluşta çalışıyor- du. 1974 yılında Fransız L'Equipe'ten öneri alan Çupi yazısı Fransızca'ya tam olarak çevrilemediği ve anlamuu yitirdiği için bu yayın organının teklifî- ni kabul etmemişti. İslam Çupi sporu hep yaşach, futboOa hep iç içeydi. Zamamıu, kamp, maç, antrenman derken evinden daha çok spor servisinde geçirdi Büyük ustaya büyükalkışARİFKIZILYALIN Yer, Atatürk Kültür Merkezi... Gazeteciler Cemiyeti'nın geleneksei başan ödülleri sahiplerini buluyor. Salon kalabalık, adı anons edilen, uzunca koridordan keyifle yürüyüp kürsüye gelıyor. Genci yaşlısı her kuşaktan gazeteci var. Sohbet, kutlama derken bir anons, "Spor DaL. Yıhn spor gazetedlerL" Kısa bır sessizliğin ardından İslam Çupi'nin Milliyet gazetesindeki eleştirisi dev ekrana yansıyor: •'İslam ÇupL. Yıhn spor yazan T sözü yankılanıyor sahnede. Gözlerimiz İslam ağabeyi anyor ama yok. Çünkü o hastanede. Yaşam savaşı venyor hasta yatagında. Ardından ikinci bir anons, "Sayın İslam Çupi'nin ödülünü rahatszhğı nedeniyle eşi Ayşe Çupi alacak_" tşte o anda alkış tufanı başlıyor. 10 saniye, 20 saniye, belki 1, belki 2 dakika durmuyor birbirine çarpan eller. Spor dünyası, gazetecılik dünyası, politikacılar İslam Çupi'nin yaşanhsındaki 'son' ödülünü alkışhyor. Ayşe Çupi'nin gözleri yaşlı. Yavaş yavaş kürsüye gelip plaketini alıyor yaşam arkadaşının. Söyleyecek sözü yok. Konuşsa belli ki gözyaşlan sel olacak tıpkı 2 saat öncesinde, eşinin hasta yatağının başında olduğu gibi. Ama alkışlar dikkatini çekiyor. Şöyle bir kaldınyor kafasını bakıyor bizlere. Gözleri yaşlı; bizimkilerin de onunkinden farkı yok... Biliyoruz ki İslam Çupi bir daha yazamayacak, sadece anılarda, gazete sayfalannda, ınternet ekranında ve AKM'deki törenin o duygusal dakikalannda yaşayacak... Evet, Fenerbahçeli olan ancak objektiflikten asla sapmayan Islam Çupi mesleki anlamda son ödülünü önceki gece aldı. Son kez yılın en başanlı spor yazan oldu. Belki çok ödül almıştı Islam Çupi, ama en anlamlısı galiba ona yaşam destek ünitesındeyken verilen bu ödüldü. Bir de, çok sevdiği F. Bahçe'sıni bugünkü G.Saray derbisinde görmek ve olası bir zaferi kaleme almak isterdi sanıyoruz İslam Çupi... İSLAM ÇUPl'NlN ARDINDAN BÜYÜK ÜZÜNTÜ Asla deforme olmadı Spor Servisi - Spor dünyası, İslam Çu- pi için ağlıyor. Çupi'nin çalışma arkadaş- lan ve dostlan, "objektiflikten aynlma- dan gördüğü objeye renk katan bir yazar- dı" yorumunda bulundular. Çupi ıîe ilgi- lı görüşler şöyle: Abdülkadir Yücelman: tsiam Çupi kendıne özgü bır yazar. Spor yazar- lığına değışik bir renk, değişik bir akım getiren Çupi'yi anlamak da zor, anlataak da... Bir konuyu derinliğıne ınerek dört köşeden gözleyen Çupi. lafinı esırgeme- yen, dediğinı biraz da değışik yollardan ve değişik açılardan bakarak yazan, her sözcüğü düşünerek tümcesının içine otur- tan bir spor yazan. Onun demokratlığını bihneyen yok, geleneklere bağlı. aslında tutucu, klasiği sonuna dek savunan Çu- pi, çalıştığı Milliyet gazetesi tkıtelli'ye taşmmasına karşın, Cağaloğlu'nda basın sarayının tepesindeki restoranı, zaman zamau da Sirkeci Gar Gazinosu'nu asla terk etmedı. Sağlık problemleri onu sık sık yoklamasına karşın özellikle Fener- bahçe"ninmaçlannıkaçuTnayacakkadar da onun tutkunuydu. Kahraman Bapçum: Be>™ her zaman kaleminden daha genç olan adam- dı. Sadece ihtiyarlığın kapıyı çaldığı şu son günlerde değil, onunla dostluğumun başladığı 30-35 yıl öncesinden beri böy- leydi. Ne özel yaşamındâ ne de gazeteci- liğinde hiçbir olaya düpedüz iki kere iki dört eder ölçüsü ile bakmadı. Aynı obje- yi ön cephesinden görenlerle hep alay et- ti. Çünkü o her objeyi 360 değişik açıdan görebilen bir objektif gibiydi. Her zaman düşünmüşümdür bu adam, bu müthiş beyni sadece spora ve özellikle futbola hapsetmemeliydi. Kendisi ile aynı zaman bölümünü paylaşanlar taranndan gerek- tiği gibi anlaşılmış değildir Islam. Gele- cek kuşaklar, inanıyorum ki onu bizden daha iyi tanıyacaklar. Togay Bayatfl : Çupi, benım ba- sın hayatımda 40 yıllık meslektaşım ve arkadâşımdı. Kendisi, Türkiye'de hatta dünyada ender insana nasip olan bir üs- luba sahipti. Objektifliğini edebiyat kül- türüyle birleştirip yazı yazmayı güzel sa- nat haline getiren bir insandı. Onu taklit etmek isteyen çok insan çıktı ama başa- nh olamadı. Kemal Belglfi: Sporyazısınafelse- feyi, sosyolojiyi, ekonomiyi ve poütika- yı sokup da bunu spor etiğiyle kanştınp edebiyat eseri gibi sunan bir yazardı. Spor sayfalanna esprili ve hayatın her ta- rafindan alınmış başlık atma devrimini yapmıştır. Teknolojinin çok hızlı çalışan çarkı içerisinde özellikle spor medyasının deforme oluşunu içıne sindırememişti. "SEVGtLİLER GÜNÜ" (St. Valentine's Day) Sevgi sözcükleriniz, sevgi dolu bir günde Cumhuriyet ile ulaşması gereken "sevgiliye..." ulaşacak. \%%$& DUZYAZI ORHAN BtRGlT Haremli, Selamlıklı Fakiilte... Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nde, başörtülü öğrencileri sınava sokabilmek için çö- züm adı altında önerilen yöntemi dün gazeteler- de okuduğum zaman gözlerime inanamadım. Bu fakültede, Dekan Prof. Zekeriya Beyaz'ın yaralanmasına kadar uzanan başörtü eylemini yürütenler, sonunda 800 kız öğrenciyi, sadece derslere devamda değil. sınavlara girmemekte de tek ses haline getirmeyi başaımışlar. Fakülte yönetimi de, hatta üniversite rektörlü- ğü de başörtüsü konusunda Anayasa Mahke- mesi kararına kadar uzanan Yüksek Öğretim Ku- njmu'nun koyduğu kurallaradayanıyor. Bu kural- lansavunanlarda, eleştirenler de olabilir. Unutul- maması gereken, ne şu üniversitenin rektörlüğü- nün ne de bu fakülte dekanlığının, devletin bu- günkü düzeni içerisinde, kimi zaman olaylann uy- gulanışı sırasında küçük toleranslar gösterseler de yasak olarak algılananları kaldırma yetkisinin sahibi bulunmadıklandır. özellikle de başörtüsünü siyasal bir uygulama biçimi olarak yürütmekte dırenildıği sürece! Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde sürdürülen ve giderek katı yöntemlere başvuru- lan boykot uygulamasının öğrencilerin sınavlan ile çakışması, öyle anlaşılıyor ki fakülte yönetimini, hem şişi hem de kebapları yakmayacak çözüm yolları aramaya zorlamış. Yani başörtüsünden vazgeçmeyeceğini ispat- lamak için direnen politik simge yanlılarını ma- demki yumşatamıyoruz, o halde öyle bir şey ya- palım ki onlar sınavlanna girsinler, biz de öteki fa- kültelerin yöneticilerinin başlarında dert haline gelmeyen bu boykotu sessizce kırmış, ama YÖK karşısında da geri adım atmamış görünelim tü- ründen bir arayışın peşine düşmüşler. Hatta kendilerine göre de bulmuşlar! Hem de laiklik ilkesinin, yurttaşı olduklan dev- letin anayasasına girmesinin tam da 64. yılında, yönetiminden sorumlu oldukları fakültede, erkek ve kız öğrenciler için sınavlara iki ayrı giriş kapısı ve o kapılardan girerek sıralarına oturabilecekle- ri iki ayrı bina tahsis ederek. Başörtülerini çıkarmamakta direnen kız öğren- cilere, "Siz" demişler, "bütünleme sınavlan için kampusun arka kapısından gelerekAhmet Yese- vi Binası'na girersıniz". Erkek öğrencilere de sınavlan için Yunus Em- re Binası'nın aynldığı bildirilmiş. Kıztar, erkekleri; erkekler de kızlan görmeye- cekleri için o katı uygulamadaki kaç-göç denilen kurallara da gerek kalmıyor. O zaman da kız öğ- renci rahatlıkla başını örten örtüyü açabilir. Erkek arkadaşlarının, saçlarını görmeyeceğini bilir ve namahremleşme gereği duymadan rahatlıkla sı- navlarda kendisine sorulacak soruta/ı yapt^ma oianağını bukjr. c ', : " ,\ özetle, kimse dinen günaha girmez! Buluşu ortaya atanlar. yapmak ıstediklerinin, şeriatla yönetilen ülkelerdeki okullarda rastlana- bilen bir harern-selamlık uygulaması olduğunu bile fark etmeyecek kadar kendilerinden geçmiş olmalılar. Dünkü gazetelerin bir bölümü, özellikle Islam- cı radikal basın, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fa- kültesi'nin, bu nereden bakarsanız bakınız komik olduğu kadarda tehlikeli çözümünün haber ve fo- toğraflan ile doluydu. Kız öğrenciler, kendilerine öneri olarak getirilen çözümü beğenmeyerek sınavlara girmemiş, bir yıllannı yakmaya razı olmuşlardı. Artık her türiü tahrik olayında kendisini görmeye alıştığımız Nazlı llıcak da olây yerinde foto muhabirterine adeta poz veriyordu. Poz veriyordu, diyorum. Çünkü köşe yazarlığı- nı yaptığı gazete ve o cephenin öteki organlann- da, başörtülü kızlann yanında açık başlı olarak görünüyordu. Milliyet'in sayfalanndakı fotoğra- fında ise iki eli ile başını örterken resim çektirmiş- ti. Bence, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakülte- si yönetiminin tam bir şaşkınlık ile uygulamaya kalkıştığı bu harem-selamlık düzenine karşı çık- makla hem öğrenciler hem de onlan direnişe yö- nertmekten bıkıp usanmayanlar çok yanlış bir şey yaptılar. Şayet direnişlerini durdurup sınava girme ka- ran verselerdi, laik bir devletin üniversitesinde kızlar ayn, erkekler ayrı kapılardan geçecekler, ayrı binalardaki sınıflara girecekler ve elbette ka- dın ya da erkek oluşlarına göre kendileri için gö- revlendirilmiş öğretim görevlileri tarafından sınav- lannın yapılması için yönetim üstüne düşen gö- revi yerine getirecekti. Daha sonra da fakültelerinde başlayan bu uy- gulamanın sürdürülmesini ve ancak o koşulda derslerine devam etmeyi isteme haklarını kulla- nabilirierdi! Onlar bu fırsatı kaçırmış oldular. Ama bir şeyi de laikliğin bu devletin anayasa- sına girişinin 64. yıldönümünde, yani 6 Şubat 2001 gününde bir kez daha vurgulamaktan geri kalmadılar: Kendilerine, "Size harem ve selamlığın kapıla- nnı açtık. Aynı nedenle ayn binalar, sınıflar tah- sis ettik. Haremde örtülü başa ne gerek var?" di- yenlere, "Bizim başörtü takmamızın nedeninin salt siyasal bir simgeyi taşımak olduğunu sizler- de mi anlamamıştınız hocam?" demenin fırsatı- nı bulmuş oldular. Faks:0212-6770762 E-mail:obirgit(« e-kolay net. COYEŞlls ELMA BUDAPEŞTE VIYAİVA raAE 3-11 Ma" n«TS 699$ 3 11 Ma" i* nATS 975$ BUDAPEŞTE 3-7Uart «8Mart 5-9Mafl •'1-Man 3* 353» 3*^44S$ ** 3-7 711 M 495,1 BUPAPEŞTE-PHAB 695, l YUIMAMİSTAIV * * * * * LÜBOMB 3-9 Man 475* l ISTANBUL Tel:02!2 ANKARA Tel:03)2 •^1 •**! O
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle