Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA
14 i l L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr
Reha Akçakaya 'nın hzılötesi teknikle ürettiğifotoğrafları, um:ag Sanat Galerisi 'nde
Lmacım teknikle
içeriği bir araya getirmek.
Kızılötesi tekniğin
yarattığı gri fonlara, gren
etkisine, gerçek hayattaki
tonlan değiştiriyor
olmasına, konunun
ilginçliğini eklemeye
çalışıyorum. Terk edilmiş
mekânlar, hüzün, zamanın
yarattığı yıpranma,
kaybetme gibi birtakım
duygularla çalışıyorum.
Ama bunlan resimlerin
altına yazmak pek hoşuma
girmiyor. 0, izleyenlerin
alması gereken bir mesaj.'
IMnÇyÇarpıaveremtsd
BURCUGtMlŞEN
Reha Akçakaya kızılötesı teknikle çektiği
fotoğraflannı, Türkiye'de fotoğraf üzerine yo-
ğunlaşan az sayıda galeriden biri olan um:ag
Sanat Galerisi'nde sergileyecek. Fotoğrafla
kuramsal olarak da ilgilenen Akçakaya'nın iki
çevirisi (Susan Sontag/Fotoğraf Üzerine, Ro-
land Barthes/Camera Lucida), fotoğraf eleş-
tirileri ve Hil Yayınlan'ndan çıkan 'Görün-
mez lşıkla Yolculuk' adlı bir fotoğraf albümü
bulunuyor. Uluslararası alanda pek çok sergı-
ye katılan Reha Akçakaya, haziran ayında da
Macaristan Fotoğraf Müzesi'nde bir kişisel
sergj açmaya hazırlanıyor.
- Önce biraz sergiden söz edelim istersenii..
REHA AKÇAKAYA - Sergide yer alan fo-
toğraflann hepsi kızılötesı teknikle üretilmiş
fotoğraflar. 28 tane fotoğraf var. Bunlar belli
bir tema etrafında birleşiyorlar mı emin deği-
lim. Ama izlendiği zaman hepsinin belli bir duy-
gu bırakmasını ûmit ediyorum. Bunlann bir kıs-
mı ilk kez sergileniyor, bir kısmı daha önce ser-
gilenmişti.
- - Kızılötesi teknik nedir?
AKÇAKAYA- tnsan gözûnün duyarlı oldu-
ğu radyasyon aralığı 400 ile 700 nanometre ara-
sında. Bu film, 700'ün ötesinde 900'e kadar
uzanan bir duyarlıhğa sahip. Yani insan gözü-
nün görmediği birtakım ışıklara duyarlı. Onun
için çok farklı bir efekt yararıyor. Yani cisim-
lerin kızılötesi ışığı yansıtmalan, görünür ışı-
ğı yansıtmalanndan aslında çok daha farklı
oluyor. Ömeğin ağaçlar çok daha açık renk çı-
karken gökyüzü ve su çok koyu renk çıkıyor.
İnsan teni çok ışıltıh çıkıyor. Damarlar ön pla-
na çıkıyor. Farklı bir film türü bu. Önce bilim-
sel araştırmalar için geliştirilmiş, daha sonra
sanat ortammageçmiş. Ben 1991 yılmdanbe-
ri bu filmi kullanıyorum. Teknik olarak benim
çok hoşuma giden etkiler yaratıyor.
- Yarattığı atmosfer, romantik ve şürsel ola-
rak yorumlanıyor.
AKÇAKAYA - Evet o tür yorumlanabiliyor.
Çok resimsel. Empresyonizme göndermede
bulunuyor. Çağdaş sanatın içinde olduğu çiz-
ginin belki biraz dışında olduğu söylenebilir.
Benim amacım teknikle içeriği bir araya ge-
tirmek. Sanatın çarpıcılığının hem "teknıkte
hem de içerikte ortaya çıkması gerekli. Biri çok
kötü biri çok iyi olursa belki idare eder. ama
bunlann ikisi de vasatın üstünde olduğu zaman
çok çarpıcı fotoğraflar ortaya çıkabiliyor. Ben
de onu yapmaya çalışıyorum. Kızılötesi tek-
niğin yarattığı gri fonlara, gren etkisine, ger-
çek hayattaki tonlan değiştiriyor olmasına vb.
konunun ilginçliğini eklemeye çalışıyorum.
"Muüakgerçekle
mutiak gerçek-
dışı arasındaki
skala üzerinde
bir yere otunnak
zorundadır
fotoğraf.
ÖzeUiği gerçeğin
yeniden
yorumlanmasıdır.
Fotoğraf bir şeye
yöneldiği anda
onun değerini
değiştirir"
Görüyorsunuz, terk edilmiş mekânlar, hüzün,
zamanın yarattığı yıpranma, kaybetme vb. gi-
bi birtakım duygularla çalışıyorum ben. Ama
bunlan resimlerin altına yazmak pek hoşuma
gitmiyor. O, izleyenlerin alması gereken bir me-
saj.
'Fotoğraf sanat olmak zorunda değü'
- Sanat fotoğrafi kavramını nasd algüryorsu-
nuz? Sizce böyle bir şey var mı? Gerçekfiğin de-
forme edilmesi bunun bir ölçürü olabilir mi?
AKÇAKAYA - Bu çok derin bir tartışma ko-
nusu. Uzun yıllardır tartışılıyor. Fotoğrafla
röntgen fılmi de vesikahk da çekiyoruz, fotoğ-
raf polis arşivlerine de giriyor. Ama kullanım
nesnesi olmayan fotoğraf da üretiliyor. Bun-
lar daha çok sanat denen şeye yakın olan fo-
toğraflar.
Benim sanat tartışmalanndan izlediğim ka-
danyla fotoğraf, sanatın birebir içinde olan bir
şey değil. Sanat olmak zorunda değil fotoğraf.
Başka bir şey, bazılanna göre daha iyi bir şey.
Ama sanatla paylaştığı şeyler yok mu? Tabii
ki var. Örneğuı, resimde gözün algılaması gi-
bi görsel kurallann hepsi fotoğraf için de ge-
çerli. O baknndan çok büyük ilişki içindeler.
Sanatsal fotoğrafi tanımlayan şey nedir dersek
onun sınınnı çizmek de biraz zor. Ama şunu
diyebilirim: Mutiak gerçekle mutiak gerçek-
dışı arasındaki skala üzerinde bir yere oturmak
zorundadır fotoğraf. Yani yüzde yüz bana ait
bir şey olursa size hiçbir şey anlatmaz, payla-
şacağırmz bir şey kahnaz. Ama yüzde yüz ger-
çeği yansıtırsa da -ki bu çok zor- o da ilgi çe-
kici bir şey olmaz, çünkü gerçeğin ta kendisi-
ni biz zaten yaşıyoruz. Fotoğrafm özelhğı ger-
çeğin yeniden yorumlanmasıdır. Fotoğraf bir
şeye yöneldiği anda onun değerini değiştirir.
Şu sandalye gerçeklikken bir anda insanlann
izlediği bir şeye dönüşür.
- Kendinizi yakın bulduğunuz fotoğrafçılar
varnu?
AKÇAKAYA - Çok fazla fotoğrafçıdan et-
kileniyorum. Beğeni yelpazem çok geniş. Me-
sela teknik olarak Jan Saudek'in çok üstün bir
noktaya geldiğinı düşünüyorum. Onun yani
sıra basm fotoğrafçılığı çok ilgimi çekiyor.
Hiç yapmamama karşın çok etkileniyorum ve
bazı fotoğraflanma bu yansıyor. Ama tabii bir
sergi açrığımzda ya da bir kitap çıkardığınız-
da konu olarak birbirine yakın fotoğraflan
koymanız gerek. Sanat dünyası öyle bir bek-
lenti içinde. Üslup olarak bir birleştirici tema
etrafinda toplanmasmı bekliyor.
(RehaAkçakaya nınsergisi, Ankaraum.ag
Sanat Galerisi 'nde 7 Şubat-14 Mart tarihle-
ri arasında görülebilir.)
OyuncularTlyatroCrubu. Kafka'nınöyküleriniSelmaKöksalınyönetmenliğlndeortakbirçalı$maylatiyatroyauyarladı
Pencerenin ardındald yahuzbldar
MELTEMKERRAR
"Kim terk edilmiş bir hayat yaşar,
ama yine de bazen insanlar arasına
kanşmak isteğini duyarsa, Idm gfi-
nün değişik zamanlaruu, havadald,
iş durumundaki vb. değjşikBkkri dik-
kate aiarak rutunabileceği bir insan
kolu görmek isterse, sokağa bakan
bir pencereohnadan uzunsüre yapa-
maz."
Karanlık, boş bir sokak. sokak lam-
basının titrek ışığında, sessizliğe hiç
dokunmadan kaybolan yalnız bir
adam. Eskinin ve yeninin birbirine ka-
nştığı tuhaf yapılara kanşan iç bunal-
tıcı devlet daireleri, garip bir korku
içinde kim olduğunu kestiremediği-
niz tanıdık insanlar, yalnızlık, yal-
nızlık... AlbertCamus'nün dediği gi-
bi "Her şeyi sunmak ve hiçbir şeyi
doğrulamamak"tadır Kafka'nın yaz-
dıklan!
Oyuncular Tiyatro Grubu 'Sokağa
Bakan Pencere' adlı oyunla Franz
Kafka'nın öykülerini tiyatro sahne-
sine taşıyor. Nâzım Hikmet Kültür ve
Sanat VakfVnda sahnelenen oyunda,
yazann 'Sokağa Bakan Pencere', 'Ta-
pınan ile Sohbet', 'Kapı Önünde',
'Açlık Cambazı', 'Şarkıcı Josephine
ya da Fare Ulusu', 'Cezablar Koloni-
sinde' öyküleri bir araya geliyor.
Oyunda Selma Köksal, Emrah Kolu-
kısa, Gülsüm Soydan ve Cem Safran
rol alıyorlar.
Yönetmen Selma Köksal, öyküle-
ri sahneye taşıma aşamasmda tüm
kadro ortak bir çalışma gerçekleştir-
diklerini söylüyor. Kafka'yı tercih
etmelerinin sebebi ise 'birşeküdeöz-
gün ve benzersiz olmak'. "Kafka gi-
bi büyük bir yazann dünyası birçok
açıdan bize çok \akın geldL Onun
dünyasmıtiyatrodanasd yaratabiEriz?
Böyle bir sürec, böyle bir soru işare-
ti bizinı için heyecan vericiydL"
Kafka âleminde uzun bir yolculuğa
çıkmak elbette içinden kolay çıkılacak
bir yol değil. Aylarca metinler üzeri-
ne çalışmanın sonunda zaman zaman
uzlaşamadıklan noktalar olmuş arala-
rında. Uzun okumalar, dramaturgi ve
oyunculuk çalışmalannın ardından
Kafka'nın dünyasıyla koşut bir 'pay-
iaşma' yoluna gıdilmiş. Bu paylaşım-
da en büyük yol göstericiyse oyuncu-
lannkendi 'biyografileri.' Çünkü "dört
farkb insanın aynı noktada buhışma-
sı çok zor" Köksal'a göre.
'Kafka'>ı yorumlamak tehlikeli'
Oyunda hiçbir oyuncunun belırli bir
rolü yok, bu anlamda ete kemiğe bü-
rünen herhangi bir karakter oluşmu-
yor. İlk öykünün tapman'ı son öy-
künün 'riyaretçisi' olarak, bir başka
öykünün 'açiıkcambazj'nı da 'şarkı-
cı Josephine' olarak ızlıyoruz. "Kaf-
ka'nın gerçeküstü öğeleri çok fazla
olan fantastik bir dünyası ve kendine
özgüçoközel bir ironisivar.Bütûn bun-
larçokcazipveyeni birtiyatrodfli otaş-
turînaya çabşıyorsanız size birçokola-
nak sunuyor, fakat bunu sahne üstü-
ne aktarma süreci tuzaklaria dolu,
çünkü Kafka'yı yonunlamaya çahş-
mak çok tehlikeli bir şey."
Tıpkı Kafka'nın aynı anda pek çok
kişi olabilen karakterleri karşısında
çoğu zaman kafası kanşan okuyucu
gibi, izleyici de oyun karşısında sez-
gileriyle baş başa bırakılıyor. Kimi za-
man zifiri karanlık, kimi zaman gö-
zünüzün içine giren güçlü bir ışık
arasındaöyküler birbirine bağlanıyor.
Yan yana, arka arkaya ya da birbiri-
nin içinde izliyoruz öyküleri. 'Soka-
ğa Bakan Pencere', oyunu hem baş-
latan hem de sonlandıran öykü olur-
ken 'Kapı Önünde' öykülerin arala-
nna girerek tekrar ediyor kendini.
Bay K.'nin başka yüzlerini hatırla-
tırcasına, her seferinde kapuıın ardı-
na geçmek isteyen başka bir oyuncu
başlayıp toplumsal
bir noktaya doğru
giden bir açılım
var oyunda. Ama
sonuçta hepsi
'sokağa bakan
pencere'
konseptinde, aralıkta,
pencerenin bir
arkasında, kapının
bir ardında kalma,
içeriye girememe
ya da dışanya
çıkamama gibi bir
konumlandırmanın
özeti.'
oluyor. Hızla vurulan kapımn sesiy-
le irkiliyoruz. Sahnenin ortasında ka-
ranlığa açılan kapı aralanır ve her de-
fasında 'yalnızca kendisine ait' oldu-
ğunu bilmediği kapıdan girmek ister
kapıyı vuran. Yanıt herkes için her se-
fennde aynıdır, bekleyen hep dışar-
da kalır. Bay K.'nin üzerinde bu ka-
dar durulmasının sebebi, .Kafka'da
en çok karşımıza çıkan figür olma-
sının yani sıra hem Kafka'nın hem de
dünyanın ortasında yalnız kalmış bi-
reyin yabancıhğını taşıması.
Sahneye taşman öyküler arasında
bütünlüğü sağlamak için eldeki ma-
teryal mümkün olduğunca 'az' kul-
lanılmış. Metinlerin büyük bir kısmı-
nı eleyip bazı şeylerden vazgeçmek
zorunda kalmışlar. Vazgeçtiklerini
bir kenara bıraktıklannda geriye Kaf-
ka'nın kendisi kalmış zaten. "Kaf-
ka'nın kendine özgü bir bütünlüğü var.
Bir hikâyesini ş-a da romanını bitirip
bir diğerine başladığuuzda sanki bir
yerde öncekinin bitmediğini duyuru-
yor. Bu belki bizim için en önemM ipu-
cuydu. Kafka'nın daha fantastik, ger-
çeküstü, sıra dışı ve sivasal, kendine
özgü ironisi olan öykülerini seçtik.
Bütün öykülerde bir var ohış proMe-
mi ve kendi biyografisini, kendi özgün-
lüğünü, özgürlüğünü ohışturamama
'Birçok ipucu ve çağnşun var'
Öykülerin bütünlüğünde şüphesiz
Kafka'nın 'zamansız' anlatısının pa-
yı büyük. Açlığınm kırkıncı günün-
deki 'açhkcambazmı' renkli sirk soy-
tansı gururîa sunuyor sevgili halkı-
na. Korkunç sesli Josephine'in şar-
kılan karşısında hiç sesi çıkmadan al-
kışlayan da aynı halk oluyor. Kaf-
ka'nın 1910'lu ve 20'li yıllarda yaz-
dığı bu öykülerin karşısında, sokağa
bakan bir pencerenin tanıdıklığında
sahnedeki oyunculardan farksız ka-
lıyor izleyici de. "Bizim içhı en zor
olan o atmosferi yaratabilmek veder-
dimizi doğru aktarabilmckti" derken
bunu anlatmak istıyorlar. çünkü bü-
tün bu öyküler içinde hep arka arka-
ya gelen karanlık ve ışığın arasında
oyun, hayatını bir 'gölge' olarak ya-
şamış Kafka'nın yazdıklanndan çok
kendisini duyuruyor.
'Yoksabir Shakespeare oynardık' di-
yor EmrahKohıkısa. "Kafka'yıoyna-
mak istiyorsanız otomatikman söyle-
yecek sözünüz var demektir. Çünkü
yazdıklannın içinde o kadar çok ipu-
cu ve o kadar çok çağnşun var kL-
w
Oyun, söyleyecek sözü olanlan
Kafka'nın dünyasında dillendiriyor,
ama klişe bir tanımlamayla 'Kaf-
ka'nın bugüne uyarlaması' ya da 'bu-
günden kafka'va bakmak' gibi bir
amacı yok. Köksal,u
Belki Kafka'nın
penceresindeh bugüne bakmak diye-
büiriz" derken bir ıtiraz geliyor Em-
rah Kolukısa'dan: "O hep bugüne
bakmış zaten!.."
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
2002de Neler Olacak?
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Nâzım Şar-
kılan adını taşıyan bir video CD yayımladı.
Onun şiirierinden yapılmış şarkılardan bir seçme
sunmak amacıyla yapılmış olsa da Nâzım Şarkıla-
n'nın onun yaşamından kesitler aktaran, yapıtını
açıklayıcı, bilgilendirici, özenli bir belgesel film tadı
taşıdığını söyleyebilirim.
Nâzım Hikmet'le ilgili görüntülerin yanında şar-
kılan besteleyen, seslendiren sanatçılann konuşma-
lan, Nâzım'ın yapıtını nasıl algıladıklan, nasıl yorum-
ladıklannı anlatmalan Nâzım Şarkılan'nt daha da il-
ginç kılıyor.
Ote yandan Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde açılan
Nâzım Hikmet Portreler sergisi de ünlü şairimizin
cezaevi yıllannda yaptığı resimlerin ilk kez sergilen-
mesi nedeniyle özel bir ilgi görüyor.
Sergide şairi, yaptığı resimlerin yanında tahta oy-
maları, kimi şiirierin ilk kez not edildiği cep defterie-
ri, bir şiirinde de yazdığı gibi, tımağıyla kayışına "Pi-
raye" adını kazıdığı saati de sergileniyor.
Bunlar, sanıyorum 2002'de yüzüncü doğum yılını
kutlayacağımız büyük şairimizi anma etkinliklerinin
bir başlangıcı.
2002'nin ülkemizde ve dünyada Nâzım Hikmet'in
insanlarla yeniden buluşacağı; şiirieriyle, oyunlany-
la onlarla yeniden konuşacağı; yeryüzünü, insanlı-
ğın durumunu tartışacağı bir yıl olacağı görülüyor.
Türkiye halkının, tarihinin en büyük haksızlıklann-
dan birine uğramış, yine de ne kendine ne de ülke-
sine küsmemiş, umutsuzluğa düşmemiş büyük şa-
iriyle arasındaki engelleri kaldıracağını göreceğiz.
Mart ayında toplanacak UNESCO Genel Kuru-
lu'nun, 2002'in dünyada Nâzım Hikmet yılı olarak kut-
lanması önerisini kabul ve itan etmesi bekleniyor.
Ülkemizde de Nâzım Hikmet Küitür ve Sanat Vak-
fı, bu yılın Nâzım Hikmet adına yakışan etkinliklerle
kutlanması için hazıriıklar yapıyor.
Bilimsel toplantılarda şairin ve yapıtlannın türlü
yönleri tartışılacak. Yıllar boyu süren yasaklann oluş-
turduğu önyargılar sarsılacak.
Doğduğu kent Selanik, yaşadığı kent Istanbul, ce-
zaevlerinde yattığı Hopa, Ankara, Çankın, Bursa; öl-
düğü kent Moskova, üzerine şiirier yazdığı Paris,
Roma, Havana, Varna, Leipzig, Hiroşima, Kahirevb.
yerierde etkinlikler olacak, kitaplannın çeşitli diller-
de yeniden basımlan yapılacak.
Sahnelerimizde Nâzım Hikmet oyunlan sahnele-
Iİ6CGK.
Turizmciler, Nâzım'ın anılannı taşıyan kentlere kül-
tür gezileri düzenleyecekler.
Senaryosunu Nâzım Hikmet'in yazdığı fılmler, ya-
şamı üstüne yapılmış belgeseller yeniden gösterim
olanağı bulacak.
Bütün dünyada gösterime girecek yeni bir Nâzım
Hikmet filmi yapılacak.
Ama en önemlisi, Türkçenin en büyük şairinin ders
kitaplanna ve okullara girmesidir. Millı Eğitim Ba-
kanlığı'nca gençlere yönelik şiirierin toplanacağı bir
Seçme Şiirier kıtabı hazııianıp öğrencilere dağrtılma-
sı büyük bir adım olacaktır.
Ortaöğrenimdeki milyonlarca gencimiz Nâzım'ı
tanımakla, geçici değil kalıcı bir degerle buluşma-
nın mutluluğunu yaşayacaklar, yaşamlarmm anta-
mının ve amacının degiştığini göreceklerdir.
Bütün bunlar bir ulusun bir şairini anmasının öte-
sinde, ulusun kendisiyle yüzleşmesini; çağdaş, ile-
rici yanını görmesini, geleceğe ilişkin karariannda da-
ha seçıci, gerçekçi davranmasının da yoliannı açıcı
etken olacaktır.
Nâzım Hikmet, Türk ulusunun yirminci yüzyıldaye-
tiştirdiği en büyük değerlerden biridir. Bu değerle iliş-
kisi toplumumuzun nasıl bir geleceğe doğru ilerte-
diğinin de göstergesi olacaktır.
Egttjm kaHkatüPleri sergisi
bugün Istanbul'da açılıyor
• Kültür Servisi - Anadolu Universitesi
tarafından düzenlenen 'Yeni Bir Yüzyıla
Girerken Eğitim Sorunlan' adlı uluslararası
karikatür sergisi. bugün Schneıdertempel Sanat
Merkezi'nde açılıyor. 28 Şubat tarihine kadar
izlenebiLecek olan sergi, Anadolu
Universitesi'nin yakın bir gelecekte yaşama
geçirmeyi planladığı Eğitim Karikatürleri
Müzesi'nin çekirdeğini oluşturuyor. Projeye 34
ülkeden 195 sanatçı, 485 yapıtla katıldı.
Sergide, katılanlar arasından seçilen 180
karikatüristin 210 çalışması yer alıyor.
Jodie Foster, Cannes'da jüri
başkanlığından vazgeçti
• PARtS (AA) - Ünlü Amerikalı oyuncu ve
yönetmen Jodie Foster, bu yıl 54'üncüsü
düzenlenecek '2001 Cannes Film Festivali'
jürisine başkanlık etmekten vazgeçti. Jodie
Foster, Nicole Kidman'ın dızinden yaralanması
üzerine onun yerine, David Fincher'in 'The
Panic Room' filminde başrol oynayacağı için
jüri başkanlığı yapamayacak. Yeni jüri
başkanının adı ise henüz açıklanmadı.
R U L T U R ÇlZlK
K A M İ L M A S A R A C I