25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 İslamÇupi Islam Ağbi, sanırım duydu; önceki gece Atatürk Kültür Merkezi'nden yükselen alkışlar, ölümün kapısında beklediği hastanedeki yoğun bakım odasına kadar gitti ki dün sabaha karşı yaşama gözlerini yumdu... Inanın Islam Ağbi, önceki gece mutlu oldu ve dün sabaha karşı mutlu öldü... Ne demişti ödül aldığı yazısında? Eski Bab-ı Ali'yi özleyenlere, daha düne kadar ^ geçerli olan \ gazeteciliğin geri gelmesini bir /__ umut kırıntısıyla bekleyenlere, "Hiçbir şeyi beklemesinler" demişti... Acı gerçeği sakınmamış "Sadece ölümlerini beklesinler" demişti, dobra dobra. Biz, sporun çerçevesine sığmayan bir kalem ustasını yitirdik; asıl yitiren okurları oldu... Cağaloğlu'nda bir simiti, Ikitelli'deki holdinglerin lüks öğle yemeklerine yeğ tutan ve o bin kollu ahtapotun kollarına bir tek kalemiyle direnebilen gazeteciyi zor bulacaklar... Islam Ağbi'nin yazdığı gibi; ne zamanı geri kuran bir saat var, ne yılları geriye doğru şişiren bir garip takvim... Işık içinde yatsın ve anason kokusu yiiklü rüzgarlar mezarının üzerinde essin... Elektronik posta: denizsom9cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Milletvekillerini kırmızı kottuklar kışkırtıyormuş... "Oturumlan matadorlar vönetsin!" y Türkiye'nin halkçı, devrimci, ulusalcı, cumhuriyetçi, devletçi, laik siyasetçileri; ey Türkiye'nin en doğaı yol göstericiyi bilim ka- bul etmiş, hurafelerden annmış, cumhuri- yet devrim ve kazanımlarıyla kendini aydınlanmaya adamış, insan haklanndan yana, bağımsızlıktan ve ulusai egemenlikten ödün vermeyen, demokrasiye gönülden inanmış insanları... Birinci ödevin, sana bağımsızlığını ve egemenliğini kazandıran siyasi partini sonsuza dek korumak ve sa- vunmaktır. Variığının ve geleceğinin biricik temeli bu- dur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, parti içinde ve dışında seni bu kay- naktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacak- tır. Bir gün partini savunmak zorunda kalırsan, gö- reve atılmak için, içinde bulunacağın ortamın ola- nak ve koşullarını düşünmeyeceksin. Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Partine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün yurt- Ey!ta ve dünyada benzeri görülmedik biryenginin tem- silcisi olabilirier. Zorla ya da hazırianan planlar sonunda olağa- nüstü kurultaylar gibi aldatıcı düzenlerie çıkar pe- şindeki delegeter ayarlanarak ve iyi niyetli detege- ler aldatılarak sevgili partinin genel merkezi alınmış olabilir. Yurt düzeyindeki bütün örgütlerin düşürül- müş, bütün ilkelerin çiğnenmiş, ilkelerinin sembolü olan oklar kınlıp bir köşeye atılmış fakat bir yandan da süs diye yakalarda bırakıimış, bütün üyelerin da- ğıtılmış ve partinin her köşesine eylemli olarak giril- miş olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, partin içinde yönetim başında bulunan- lar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde bulunabilir, şeyhlerden ve şıhlardan yardım bile uma- bilir. Hatta şeyhlerin vasiyetleri çerçeveletilip parti- nin duvarianna asılabilir; hurafeler üzerine makale- ler yazılabilir, demeçler verilebilir. Ulusunu, önündeki çanağı yaladıktan sonra hav- layan köpeklere benzetenlere akıl danışılabilir... Baş- ta şeriatçılar olmak üzere senin ilkelerini yıkmak, yok etmek için uğraş veren herkesle işbirliği yapı- labilir. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlannı partine girip yayılmış olan dış düş- manlarının siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Partin emperyalist güçlere peşkeş çekilebilir... Partin, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir; Meclis dışında kalmış dahi olabilir. Ey Türk siyasetinin genç kuşakları! Işte bu ortam ve koşuilarda bile ödevin, partini kurtarmaktır. Gereksindiğin güç, partinin bugünkünden çok da- ha zor koşullardaki kuruluş yıllannda ortaya koydu- ğu ilkelerdedir; gücünü bil ve kullan! SESSİZ SEDASÎZ (!) NVRÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatt erdincutku(g yahoo.com Tarih yazının bulunmasıyla, tarihi çarpıtma ise paranın bulunmasıyla başladı. Sessizce yapılan bir büyük çalışma Yedi yıl içinde 4 bin 500 kişiye oku- ma-yazma, 405 kişiye kente uyum, 10 bin 700 kişiye temel yurttaşlık, 3 bin 700 kişiye meslek edinme, 1300 kişi- ye bilgisayar eğitimi; 2 bin 900 kadı- na tüketici haklan semineri, 14 bin ki- şiye tiyatro, konser, 7 bin 100 kişjye psi- kolojik danışmanlık, 3 bin 100 kişiye hukuki danışmanlık; 8 bin 700 kadına el emeğini değeriendirme olanağı; 15 bin 800 çocuğa burs ve okula kayit des- teği, 4 bin 600 öğrenciye yaz okulu, 2 bin 500 çocuğa sünnet, 2 bin 400 gen- ce tiyatro ve opera, 14 bin öğrenciye okul giysisi ve eğitim aracı; 8 bin ka- dına aile planlaması; 9 bin 700 çocu- ğa sağlık hizmeti; 25 bin 700 aileye gı- da yardımı; 35 bin 500 aileye sosyal yardım; 567 aileye nikâh töreni, 308 ki- şiye nüfus kâğıdı; 2 bin 700 kişi- ye yeşil kart olanağı; deprem böl- gesinde çadır kent; .482 yetişkin kadına millet mektebi, 168 yetişkin er- keğe vatandaşlık eğitimi... Yazmakla bitmiyor... Içerenköy, Dumlupınar, Kayışdağı ve Yenisah- ra'da yani Kadıköy'ün varoşlannda ya da Istanbul'un en lüks semtlerin- den Bağdat Caddesi'ne 15 dakika uzaktaki yoksulluğun merkezinde ya- kılan bir ışık... Kadıköy Belediyesi Ai- le Danışma Merkezleri'nin yedi yılda başardıklan; sessizce ve reklamsız... Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Necla Pur'a, Kadıköy Belediye- si'nden Inci Beşpınar'a ve yüzlerce gönüllüye Türkiye'nin bir teşekkür borcu olmalı... Teşekkürler... Avrupa Birliği, Türkiye'ye Karşı Açtığı Savaşlar ve Kurduğu Tuzaklar DURSUN AT1LGAN * Avrupa Birliği'nin (AB), tam da Kuzey Kıbrıs Türk Cum- huriyeti'nin ilan ediliş tarihi olan 15 Kasım 2000'de, "Er- meni konusu'na ilişkin ola- rak aldığı tek taraflı karar, Türkiye tarafından elbette kabul edilemez. Ancak, sa- dece Türkiye'yi yönetenle- rin değil, aynı zamanda Türk bilim adamlarının, tarihçile- rin bazı gerçekleri göz önün- de bulundurarak Türk kamu- oyunu ve buna paralel ola- rak da dunya kamuoyunu şu uç konuda bılgilendirmesi şarttır: 1. Ermeni konusu, 2. Kürt konusu, 3. Kıbrıs konusu. Çokuluslu ve çok dinli Os- manlı Imparatorluğu zama- nında, özellikle dini azınlıkla- ra "baskı uygulandığı" ge- rekçesiyle her fırsatta Os- manlı'yı köşeye sıkıştırmayı başaran Avrupa devletleri, o zamanlar devlet olarak ço- ğunlukla bireysel girişimler- de bulunuyorlardı. 1950'de temeli atıldıktan sonra gittikçe genişleyen ve büyüyen bir "güç" olarak topyekûn hareket etme ola- nağını elinde bulundurmak- ta olan Avrupa Birliği, Türki- ye'nin gerek jeopolitik ve ge- rekse jeostratejik bakımdan Avrupa-Asya-Afrika kıtalar üçgeninde en önemli bir ko- numda olduğu gerçeğinden hareketle, konuların üstüne gitmeyi ve Türkiye'yi özgür ve bağımsız konumundan AB'nin "şamar oğlanı" du- rumuna getirmeyi amaçla- maktadır. AB'nin diğer bir hedefi de Türkiye'yi sürekli olarak sanık sandalyesinde oturtmaktır. Asıl amaç belli- dir. - Türkiye'ye hep suçluluk duygusu aşılanmalıdır; - Türkiye'nin ekonomik bir güç durumuna gelememesi için ellerindeki IMF ve Dün- ya Bankası kozlanyla yapılan amansız baskı sürdürülme- lidir; - Bugünkü AB, Yunan kül- türü gibi çoğunluğu efsane- lere dayanan çoktanrılı kül- türden; Hıristiyan dini gibi in- san olan peygamberi Tanrı sayan din kültüründen ve Roma Imparatorluğu'nun "sürekli savaş" kültüründen yoksun olan, ancak tarihin en eski uygarlıklarının yurt edindikleri Anadolu'yu bu üç kültürün elinden alan ve Is- lam dinine mensup Türklere "her iürlü baskı ve işkence- yiyapmalıdır"... Türkiye'nin yapması gerekenler Türkiye, artık hep savun- ma konumunda kalmaktan kendini kurtarmalı ve bilim- sel bir atağa geçmelidir. Bi- liyoruz ki çağdaş ve uygar insan, kendini bilgiyle var eden insandır. O halde, iki- de bir temcit pilavı gibi Tür- kiye'nin önüne çıkanlan "so- runlar" ve "kültür farklılığı" konusunda, sadece Batı si- yasetçilerini değil, aynı za- manda, başta Batı'nın kili- seleri olmak üzere, Batı ka- muoyunu bilgilendirecek medya çalışmalarını başlat- mak şarttır. Çünkü Türk ve Batı kamuoyunu bilgilendir- me atağı, ancak kitle iletişim araçlan dediğimiz televizyon, radyo, gazete, dergi, kitap, bilgisayar (internet) vd. araç- larla olanaklıdır. Diğer taraftan, - Türkiye Cumhuriyeti Dev- leti'nin kurulduktan sonra hiçbir zaman savaş amacı gütmediğini ve barış felsefe- sinin Atatürk'ün saptadığı "yurtta ve dünyada banş "o\- duğunu; bu nedenle de 1932'de Milletler Cemiye- ti'ne davet edildiğini; - Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de farklı etnik kö- kene mensup insanlar oldu- ğunu, ancak hiçbir kimsenin mensup olduğu etnik köken nedeniyle devletten farklı mu- amele görmediğini; - Dini azınlıkların özgürlük- lerinin devletçe garanti edil- diğini; - Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de tek bir yazı di- li olduğunu, konuşmadilinin ise kısıtlanmadığını; - "Kürtçe" diye ortak ve bilimsel bir dilin olmadığının kanıtlandığını, Kürtçülükya- pan yayın organlarının bile Türkçe olduğunu; - Devlet ve din işlerinin, Batı'da olduğu gibi ayrıldığı- nı, dolayısıyla fundamenta- lizme geçit olmadığını; - Kıbrıs'ın tarihini bilme- den karar vermenin müm- kün olamayacağını; Yuna- nistan'ın AB'ye alınmasında da bu konunun "yol harita- s;"na alınmamasının sorgu- lanması gerektiğini; - 77 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, özgürlükçü bir cumhuriyet olduğunu ve de parlamenter rejimin işlediğini, dolayısıyla halkın özgür iradesinin par- lamentoya yansıdığını, par- lamenterler arasında her et- nik kökenden parlamenter- lerin bulunduğunu; - Sovyetler Birliği'nin çök- mesinden sonra özgürlükle- rine kavuşan Türk cumhuri- yetleri iie olan ilişkilerin kar- şılıklı bağımsız devletler iliş- kisi düzeyinde olduğunu; - Türkiye Cumhuriyeti'nin bir "Ermeni sorunu" olma- dığını hem kendi kamuoyu- muza ve hem de dünya ka- muoyuna anlatmak, anlata- bilmek zorundayız. *A ImanyaA tatürkçüDüşün- ce Derneği Genel Başkanı HAYVANLAR ISMAÎL GVLGEÇ igulgecuıyahoo.com KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK "* ' behicak(a turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl r HARBl SEMIH POROY semihporoy(5yahoo.com • ^» — ^ .^ (fNgüi'.J TARtHTE BUGÜN MVMTAZ AKJKAJV 7 Şubat GUADALKANAL CEUENNEML 1943'T£ BUSÜN,U.PÛN1M SAVAŞI İÇİNDE,6UADAL- KAUAL ÇAKPIÇMALAHI SOHA EIİDİ- SAVAŞtM BEL- Ki DE EN KANU VE EN U2UN SÖLÜ*tt) OLAN 8U ÇARP<$MALAHl&tJYÜK OKYANUS'TAKİ SOLOMOfJ AMLAf/'NOAA/ GUADAUiAAJAL'DA GEÇMİŞTİ! DAUA ÖNCE JAPONLAR TA&\FtNOAN İŞGAL EDİLEN GUADAUMNAt-, AMERİKA 'NIN f94Z AĞJJSTOSUNPA ADAYA ASKEd ÇlkMZAIAYA 8AÇ- LAM4SIYLA ALTUST OUHUÇTU. ALTIAY SÛREH yp&un ÇARPI$MALAJZI JAPONLAR'IN YENIL- GİSİYLB S.ONA eÜMİŞ, TESi-İM OLMAYI ONUR- SUZLUK SAYAN ÇOK SAYtOA. JBPON ASK£- RİNİN PE İNTİHARIYLA NOKTALANMlÇTI.. RESİMPE, AMBRİKAN C>ENtZ PiyAOELERİ, AÛA- YA Ç.fteAttLA(tK£N GÖfZÜUJYOf?- PANO PENİZ KAVUKÇUOGLU İstanbul Cinayetleri Boğaz kıyılarına dikilmesi kararlaştırılan beton "gözlem kuleleri" üzerine sürdürülen tartışmalann bel- ki de tek yararlı yönü, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu'nun, insanlann ırk, din, milliyet ve sosyokültürel bağlanndan bağım- sız olarak tarih boyunca geliştirdikleri ortak "esfe- tikyaklaşımlar"dan çok farklı bir "baktş"a sahip ol- duğunu öğrenmemize olanak tanımasıydı... Sayın ba- kan, ilk anda nasıl algılanacağı kestirilemeyen bir ifa- deyle, "Bu kulelerielstanbul'un estetiği bozulmaya- ca/c.'"diyerekson"noWa"yıkoyrnuştutartışmalara... Bir simge olmanın ötesinde, ortalama insanlann alışılageldik mantık kurgularıyla anlamalan pek ko- lay olmayan "başka" bir şeydi bu nokta! Ne var ki, Sayın Mirzaoğlu bir "fevazu"örneği sergileyerek, biz ortalama insanlann algılama yetilerini kendisinin- kiyle bir tutmuş, bir cümleye sığdırdığı düşüncele- rini kavrayabileceğimiz varsayımıyla, sözgelimi Mi- mar Sinan'ın 400 yıllık Şemsi Paşa Külliyesi'nin di- binden yükselecek 30 metre boyundaki beton ku-' lenin nasıl olup da Üsküdar'ın, görenleri hayran bı-~ rakan o gizemli siluetini, Boğaz'ın "peyza/"ını, do- layısıyla da Istanbul'un estetiğini bozmayacağını- açıklamamıştı... Dünyanın neresinde olursa olsun,, tarihi camilerin, kiliselerin, sarayların, kemerlerin,, köprülerin, yalıların, köşklerin, çeşmelerin yanı baş- lannda yükselen 10 katlı apartman yüksekliğindekf bir "beton /a//e"nin çevre estetiğini bozması kaçı- nılmazken nasıl olacaktı da Istanbul'da bunun ter- si yaşanacaktı? Buna mutlaka bir açıklama gereki- yordu. Her şeyden önce kulelerin dikileceği söylenen yerler bu açıklamayı zorunlu kılıyordu... Eğer biz, or- talama insanlar, "olmazsa o/maz"ında direnilen be- ton kuleleri dikme işindeki bu "baştka/ık"ı kavraya- mazsak, yarın o kulelere baktıkça bizlere, "Sizlerde amma dangalakmışsınız!" diye söylenecek torunla- rımıza neyi, nasıl anlatacaktık? Nasıl ki, bizler bu- gün, Beyoğlu'nun siluetini iğdiş eden Odakule'yi, Pe- ra Palas'ın karşısına dikilip o güzelim yapıyı cüce- leştiren gökdelen bozuntusu oteli, tarihi İstanbul Şehir Tiyatrolan'nın enkazı üzerinde bir utanç anıtı gibi yükselen TRT'nin metruk beton yığınını gör- dükçe öfkeleniyor, ağzımıza ne gelirse söylüyorsak, bizden sonra gelenler de bize benzer şeyleri söyle- yeceklerdi... Her biri 30 metre olarak düşünülen be- ton kuleler Anadolukavağı'nda "orman araz/s/°ne, Sanyer'de "orman içindeki Garipçe Köyü"r\e, Bey- koz'da "SlTalanı içindeki korunun ön cephesi"r\e, Istinye'de "MüşirFuatPaşa Yalısı'nınyanına", Kan- lıca'da "iskeledeki tarihi çay bahçesın/n yerine", Kandilli'de "tarihi Edip Efendi Yalısı'nın bahçesi"ne, Üsküdar'da "tarihi Şemsi Paşa Camii'nin yanına", Ahırkapı'da da "burun"a dikilecek, ama tüm bunla- ra rağmen İstanbul estetiği bozulmayacaktı! Nasıl olacaktı bu? Bu kenti, Istanbul'u seven her insanın içini bur- kan, yüreğine bir karabasan gibi çöken bu beton kor- kuluklan, "promosyonlan" ile ünlü "Lockheed" fir- masının "güzel" bulması anlaşılabilirdi. 20 milyon 470 bin dolara yapım işini üstlenmişti çünkü... Fa- kat bu çirkinlik anıtiannı sayın bakana, müsteşan- na, bakanlık uzmanlanna; projeye "Olur!" diyen Ulu- sal Tahkim Kurulu üyelerine "güzel" gösteren, "gü-, zel" algılatan, "güzel" dedirten, televizyonları ve^ renkli gazeteleriyle medyayı suskun kıldıran "?ey"' neydi acaba? Bunu, bu "başka bakış"\ tek başına sayın bakanın "orijinal" düşünceleriyle açıklamak, yetersiz kalıyordu. Şair Nedim'e, "Bir gevher-i yekpâre iki bahr ara- sındâ/ Hurşîd-i cihan tâb ile tartılsa sezâdır" dedir- ten; tarih boyunca çeşitli uygarlıklara beşiklik et- miş, Osmanlılar tarafından yüzyıllar boyunca göz- bebeği gibi korunmuş İstanbul kenti bir kez daha, "deniz"] yalnızca "tuzlu, yeşil, dalgalı birsu", Boğaz'ı eski bir fotoğraf, kıyılanna, tepelerine dikilen her "beton "u da "modern mimari" olarak gören bir ba- kışın ölümcül saldmsına uğruyordu... Boğaz, böğ- rüne saplanacak beton kulelerle hançerlenecekti... Yaralanacaktı... ölüme bir adım daha yaklaşacak- tı... Bu cesareti kendilerinde nasıl buluyor, kimden, kimlerden cesaret alıyortardı kentimize saldıranlar? Yıllardırgözlerimizin önünde işlenen "İstanbul cina- yetleri"n\ her seferinde yasal kılan, siyasal erk sa- hiplerinin bu kente bakışlanndaki o "başkalık" de- ğil miydi? Yanılıyorsak, düzeltmeliydi sayın bakan, sayın müsteşar... Bıkmadan, usanmadan bize, ken- dileri gibi çevresindekilere de çirkini "güzel" dedir- ten o °bakış"\ anlatmalı, bakışlanndaki o "başkalık'm kaynağını açıklamalıydılar... Yoksa bu kentin insan- ları, onlardan öncekileri nasıl anıyorlarsa, onlan da "öyle" anacaklardı... Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu«tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAS 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Bir metni kaleme alan kımse. 2/ De- nizcilikte "alt, aşağı" anla- mında kullanı- lan sözcük... Sertbiriçki.3/ Ayırma, kal- dtrma... Kun- dakçocuklan- nın beline sa- nlan geniş sar- gı. 4/ Büyük kent ser- serisi... "Yitikadres- lere benzer ölüm / Ya- nık— kokulan gibi" (Behçet Aysan). 5/ Çam, ardıç, sedir gi- bi ağaçlann yaprağı... Yağmur suyunun bi- riktiği çukur yer. 6/ ' Olumsuzluk belirten bir önek... Nazi parti- sinin askeri polis örgütü... Ham ipekten yapümış as- tarlık kumaş. II Soytanlığa, tuhaflığa, karikatûre ver- diği öncelikle aytrt edilen edebiyat ve sanat türü. 8/ Yapılmış, gerçekleşmiş iş... Karakter. 9/ Tembel- lik... Hayat arkadaşı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Akarsu krosu da denilen bir spor dalı. 2/0yun- da cezab çocuk... Maden ve inşaat işçilerinin giy- diği koruyucu başlık. 3/ Senegaİi'in başkenti... Evin bölümü. 4/ Yemek... Ince yufka biçiminde kurutul- muş meyve ezmesi. 5/ Saz, kamış... Sersem, ahmak. 6/"— söyletir en yanık türküleri' Ay buluta girdi- ği gecelerde" (C.S. Tarancı). II Üzerinde maden dö- vülen araç... Kahveci tepsisi. 8/ XVIII. yüzyılda Fran- sa'da moda olan bezeme biçemi... Bir nota. 9/ Do- nuk renkli... Iletişimde, üstünlüp ve önceliği olan önemli haber.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle