18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2001 SALJ OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Yurttaşlar Yasası ve Adalet Komisyonu M. İskender OZTURANLI Hukukçu I nsanlar nasıl gıderek çocukluk- tan olgunluğa dönüşür. düşün- celer gelişerek ılerlerse yasa- lar da onun gibi zamanla geli- şecek, değişecek ve ilerleye- cektır. Bu, doğanın bır kuralı ve çağdaşhğın gereğıdır. Yeryüzünde de- ğişmez kural, değışmez yasa yoktur. Değişmez yasa ancak dinlere özgüdür. Dinin ibadete ilişkin kurallan yüzyıl- lar geçse de hiçbır zaman değişmezler ve değiştirilemezler Bunlan yargıla- mak ve sorgulamak olanaksızdır. Si- yasal, sosyal ve toplumsal yasalarsa zamanla değışirler, değışmek zorun- dadırlar. Dünya yüzünde hiçbır yöne- tim, değişmez yasalar koymaya kalkı- şamaz, kalkışmamalıdır. Çünkü değiş- mez yasalar getirmek isteyen bir yöne- tim, büyük devlet adamı Atatûrk'ün çok doğru belırlemesiyle söyleyecek olursak, "bir zulflm yönethni" olur. Türk Yurttaşlar Yasası (Medeni Ka- nun) 1926 yılında yürürlüğe gırmiştir. Bu yasa o günlerin en çağdaş. en uy- gar yasasıdır. Zamanla birçok madde- leri değiştirilmişse de. yeniden gözden geçirilmesi, çağın koşullarına uydurul- ması, yeni gereksinimlere göre biçim- lendirilmesi, bu arada eskiyen dilinın de yenileştirilmesı kaçınılmazdır. Bu ne- denle yıllardan ben Türk hukukçulan, Türk düşünürleri yeni bir yurttaşlar ya- sasıntn özlemi içindedirler. Istenilen, amaçlanan daha çağdaş, daha uygar bir yurttaşlar yasasıdır Bu yolda uzun süredir yapılan çalış- malar en sonunda bir tasan haline ge- tirilmiş ve bundan tam bir yıl önce Ada- let Bakanlığı'nca TBMM'ye sunul- muştur. Birkaç gün önce de bu tasan Meclis Adalet Komisyonu'nda görüşül- meye başlanmışür. Ne var ki ilk alınan kararlar, hiç de iç açıcı nitelikte olma- mıştır. Öncelikle yasanın gerekçesi ko- nuşulmuş ve Adalet BakanhğTrun sun- duğu biçimiyle kabul edilmıştir. Bu arada Fazilet Partisi'nden NazJı Hıcak ve Mehmet Ali Şahin. 1926 gerekçesı- nın "İslama küfiir niteliğinde olduğu- nu, lslam dininin haksız yere eJeştiril- diğmi" ilen sürmüşler, bu söylemlen- nin Atatürk devrimine bir hakaret ol- duğunu düşünmeden, gerekçenin ta- mamının tasandan çıkanlmasını iste- mişlerdir. (Cumhuriyet, 11 Ocak 2001). Bu istek reddedilmıştir. Çünkü zama- nın Adalet Bakanı Mahmut Esat tara- findan kaleme alınan gerekçede ne Is- lam dinine küfredilmiş, ne de din hak- sız biçimde eleştirilmiştir. Bu gerek- çenin bir hukuk ve uygarlık anıtı oldu- ğunu Fazilet'li kafalann anlaması ola- naksızdır. Onu anlamak ıçin çağdaş ve uygar olmak gereklıdir. Toplumsal ya- salaria dınsel yasalan ayırabilmek önem- lidir. Fazilet Partisi yandaşlannın böy- le bir yetisi ve becerisi yoktur. Meclis Adalet Komisyonu Fazilet Partililerin önerisini reddetmiştir ama Adalet Bakanlığı'nın sunduğu 52 say- falık "GendGerekçe''vi olduğu gibi be- nimsemiştir. Oysa bu gerekçede Mah- mut Esat Bozkurt'un gerekçesi özet olarak verümiş, çok önemli kjsımlan ise çıkanhp âtıhnıştır. Yurdumuzda yurttaşlar yasasının laik karakterini de- ğiştirmek isteyen bir akım en sonunda 1926 gerekçesini bu yoldan kuşa çevir- mek olanağını bulmuştur. Geçen yıl bu sunuluş biçimi, çeşitli yazarlanmız ve düşünürlerimiz tara- findan eleştirilmiş, 1926 gerekçesinin olduğu gibi korunması gündeme geti- rilmiştir. Atatürk devrimınin özünü yan- sıtan tarihi bir belge olduğu için de ta- sanda yer alması istenmiştir. Bu eleş- tirilen göz önünde tutan alt komisyon, gerekçenin tasanya olduğu gibi geçi- rilmesini önermiştir. Bu öneri Adalet Ko- misyonu 'nda tartişdmış, kabul edilme- miş. bu suretle gerekçenin en çarpıcı kısımlan yeni gerekçeye alınmamıştır. Örneğin şu tümceler genel gerekçede yoktur: "Yasalan dine dayalı olan devktier, kısa bir süre sonra ülkenin ve ulusun is- teklerini karşılajamazlar. Çünkü din- ler değişmez kurallar kapsariar. Yaşam yürür, gereksinimler hızla değişir. Din yasatanherneolursaoisun,flerfcwnya- şamınkarşısında bkimden,ölü sözcük- lertten ileri bir değer, bir aniam taşı- maztar. Değişmemek, dinler için bir zo- runluluktur. Bu nedenle dinİerin yal- nız bir vkdan işi olarakkalması çağdaş aygarfağın temellerinden ve eski uygar- hİda yeni oygarbğın en önemli ayıncı ni- teükkrindendir. Köklerinidinden alan yasalar,uygulandıklantophımlan gök- ten indilderi ilkel çağlara bağlarlar ve ilerlemeyi etküeyen engeller arasında bulunuriar. Kuşku yoktur ki yasalann amaa herhangi bir geienekve görenek ya da yaimz vîcdanla Ugisi olması gere- ken din kurallan değil, siyasaL sosyal, ekonomikve uiusal birhgm ne olursa o\- sun sağtamnası ve yerine getirilmesi- dir™ Çağdaş uygarûğa bağh devietk- rin ilk bettrgin niteliğL din ile dünyayı ayn görmektir. Bunun tersi devletin be- nimsediği din ilkelerini kabul eimeyen kimselerin vkdanlaruun baskı alünda turulması olur. Çağdaş devlet görüşü bunu kabul edemez. Din, vicdanlarda kaldıkça devlet gözünde saygıdeğer ve dokunulmazdır. Dinin kuralolarak ya- salara girmesi, tarihin akışı içinde ço- ğonhıkla taçh devlet adamlannın. zor- balanagüçKilerinkeyif^isteklerinido- yurmaaraaofanassonucunudoğurmaş- tur. Çağdaş devlet, dini dünyadan ayır- maklainsannğıtarihin bu kanh belakn- dan kurtannış, dine gerçekve sonsuz bir taht olan >icdanı özgülemiştir. Ozellik- le çeşitli dinlere bağh uyruklan olan devietlerde tek bir yasanuı bütün top- lumdauygulamaolanağı kazanabilme- si için bunun dinle Uişkisini kesmesi, uiusal egemenlik için de bir zorunlu- luktur. Çünkü yasalar dine bağü olur- savkdanözgürİüğünübenimsemesige- reken deviette, çeşitli dinlere bağh va- tandaşlar için ayn yasalar yapmak ge- rektir. Bu dunım çağdaş devlet için te- mel Uke olan siyasal, toplumsal ve uiu- sal birlige aylandır." Bu tümcelenn neresınde "islama kü- für'' ve "dinin haksız yere deştirilme- si" vardır, anlamak olanaksızdır. Böy- le bir anlayış, ancak siyasal, sosyal ve toplumsal olaylan ve yasalan din ek- senme oturtmak isteyenlerin anlayışı olabüir olsa olsa. Ve yıllardan ben "ana- yasayı din kurallarma göre değistire- cekkrini" söyleyenlerin marifeti sayı- labilir. Ne yazık ki bu çarpık düşünce- liler, Atatürk devnminı bu" türlü anla- mamış ve algılayamamışlardır. Ama Türk ulusunun büyük çoğunluğu çok ıyı bihnektedır ki Atatürk ve onun dü- şün arkadaşlan, hiçbir zaman dinin kar- şısında yer almamışlar, din duygusuna saygısızlıketmemişlerdir. Atatürk'ün sa- vaş verdiği alan, din alanı değıl, bağ- nazlığm, yobazlığın. din bezırgânlan- mn alanıdır. Bu alanın ne olduğunu görmeyenler, Atatürk devriminin değe- rini bılmeyenlerdır. Anlayışsız, yete- neksız. düşüncesiz kışılerdır Türk Yurttaşlar Yasası Tasansı 1030 maddeden oluşmaktadır. Adalet Ko- misyonu ilk toplanusında gerekçeyle bir- likte, ancak yedi maddeyı görüşebil- miş ve kabul etmıştır. Bu gıdişle tasa- nnın tümünün ne zaman tamamlanaca- ğı bellı değildir. O zamana değin kim- bilir kaç iktidar gelip geçecek, kaç ada- let komisyonu üyelen değışecektir. Ama unutulmasın ki, Yurttaşlar Yasası 1923 devrimcilerinin gelecek kuşaklara ba- ğışladığı armağanlann başında yer alır. Onun gerekçesi de değıştirilemez ve değıştinhnemelidir... Onu değıştirme- ye kalkışmak, bize laik ve demokratik bir cumhuriyet armağan eden Türk dev- rimcilenne saygısızlıktan başka bir şey değildir. Nasıl herhangi bir kitabın ikin- cı ve üçüncü baslalannda, bırinci bas- kıdakı önsöze yer veriliyorsa, yeni yurt- taşlar yasasında da 1926 gerekçesine ol- duğu gibi yer verilmeh'dir. Günümüz ko- şullannda Atatürk devnmının gerek- çesinden vazgeçmek laiklıkten, çağ- daslıktan, uygarhktan vazgeçmek de- mektir. Geçen akşam TV'de "Ermeni Soykınmt" di- ye anılan tarihsel olay konusunda bir açıkotu- rum daha izledik... Karşımızda birTürk, birde Fransız milletvekili vardı. Fransız milletvekili Er- meni soyundan Patrick Deveciyan! Bizden de Bülent Akarcalı! Bilmen tartışmalar, bilinen karşılıklı savlar! "Ge/ Türkiye'ye" diye gereksiz çağnlar! Nıye gelsin ki? Gelse ne yapacak? Böylesine kaskatı inançlı, gözü dönmüş bir kişiye gerçek nasıl anlatılabilir? Deveciyan, bu arada bir şey söyledi, ne ya- zık ki üzerinde durulmadı: "Ermenilere 1915 yılında soykınm uygulandığı, Türk mahkeme- lerince de belgelenmiştir." Bilmeyen, Deveciyan yalan söyledi diye ge- çiştiriri C^sa öyledeğil! Birazcık tarih bilgisi olan, azıcık kitap kanştıran, Deveciyan'ın ileri sür- düğü savın ne yazık ki gerçek olduğunu gö- rür. Gerçek, ama nasıl bir "gerçek"?.. Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Istanbul ve Anadolu'nun birçok yöresi düşman işgalin- dedir. Yıllardırsürdürülen soykınm konusu In- gilizlerce, Amerikalılar- ca yeniden gündeme getirilmiştir. Ermeni soykınmının suçlulan, yani Ittihat ve Terakki Fırkası'nın başbakanı, bakanlan, sorumluları Harp Dfvanı'nda ceza- landınlmaİKdıri.. Işte Pa- dişah Vahdettin'in bu konuda sözleri: "Türkiye'de bazı siyasi komiteler tarafın- dan Ermenilere yapılan muameleyi büyük üzüntüyle öğrendim. Bu gibi kötülükler ile ay- nı vatanın evlatlan arasında baş gösteren kar- şılıklı kıyımlar kalbimi kırdı. Bu olaylara yol açanlann son derece şiddetle cezaya çarp- tınlması için derhalsoruşturma açılmasını bu- yurdum." Dediği olur, derhal Harp Divanı kurulur, ba- şına ünlü Nemrut Mustafa Paşa getirilir. Der- hal htihatçı liderlertutuklanır, yurtdışına kaçan Talat, Enver, Cemal paşalar dışında kalan- lar, sadrazam ve nazırfar yargılanır, pek çoğu EVET/E1AYIR OKTAY AKBAL Olayları lyi Bilelim... hapse atılır, kimi yöne- ticiler de idama mah- kûm olur. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Ergani Mutasam- fı Nusret Bey aylarca hapiste tutulduktan sonra Beyazrt Meyda- nı'nda idam edilirler. Idamlar Istanbul'u ayağa kaldınr. Bu arada Di- yarbakır Valisi Dr. Reşrt Bey gibi canına kıyan- lar da olur. Deveciyan'ın dediği işte böyle bir "doğru"! Işgal altındaki istanbul'da kurulan, padişahın, daha da çok Ingiliz, Fransızlann zoriamasıyla görevyapan Harp Divanı "Ermenilereyapılan kötü davranışlan" kabul etmiş, suçlulan da cezalandırmıştır.. . TVde Fransız milletvekili bu sözü söylerken hemen karşı çıkılması gerekirdi. Hangi koşul- da, hangi kukla mahkemede, hangi yabancı güçlerin baskısıyla!.. Nusret ve Kemal beyierin hiçbir suçlan df- mamasına karşın yabancı işgalcileri hoşnut kılmak için asılmalan soykırım diye antlan ola- yın gerçek olduğunu mu gösterir; yoksa Itti- hatçılara düşman politikacılann da isteğiyle yabancılann baskeı ile kurulan Nemrut Mustafa Paşa Harp Divanı'nın gerçek bir mahkemeol- maktan uzak olduğunu mu? Bir de şu var, tehcir edilen Ermenilere, yurt- larına dönmek, mallannı, topraklarını geri al- mak olanağı da sağlanmıştır. Ama bütün bun- lar bu kez Türklerin haksızlıklara uğramasına yol açacaktır. Yabancı kuvvetlerin korumasın- daki Ermeniler, hem de Fransız üniformasını da giyerekTürk halkını ezmeye, soymaya, kıy- maya girişmişlerdir. Bu konu da aynca ele alın- malıdır. O günterdeAmerikalı Amiral CaHhrop'un Ke- mal Bey'in asılması karannı verecek olan mah- kemeden önce "Ermenilere zulüm yapan bü- tün kişileri cezalandırmak için Türklerin tümü idam edilmeli..." demesi de Nemrut Mustafa Paşa Divanı Harbi'nin bir kukla mahkeme ol- duğunu göstermiyor mu? PENCERE İki Olüm.. İki Gerçek!.. Medya iki ölümü de önemleriyle orantılı biçimde kamuoyuna duyurdu: Fevzi Şıhanlıoğlu.. Esad Coşan.. Birincisi Şanlıurfa milletvekili, Şıhanlıoğlu aşiretinin temsilcisi.. ikincisi Nakşibendi tarikatının başı, herkesin bildiği gibi Özal ailesinin şeyhi.. Aşiretvetarikat!.. Peki, aşiret ve tarikat güçlerinin sandıkta agır bastığı bir ülkede demokrasi olur mu?.. Olmaz!.. Yanm yüzyıldan bu yana Türkiye çok partili rejimden dernokrasiye geçemedi; çünkü demokrasi aşiret üyesinin ve tarikat müridinin değil, yurttaşlann rejimidir. • Şanlıurfa milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu'nun memleketi Viranşehir'de yas sürüyon üç yüz kişilik dev çadırda konuşlanan aile, taziyeleri kabul ediyon bu töre ve tören bir ay sürecek... Meclis'teki kavgada MHP'lilerin saldınsında kimvurduya giden Fevzi Şıhanlıoğlu bir yürek vurgununda yaşamını yitirdi; ama, olayda cinayet kokusu da var, aşiret buna karşın Kan davası yok" diyor. Çok partili rejimden bu yana Doğu Anadolu'nun gerçeğı değişmedi: Milletvekilini 'yurttaş' seçmez.. Aşiret reisi seçer. • Nakşibendilik Sünni mezhebinin bir tarikatıdır, yakın tarihimizdeki şeceresi ilginç: '31 Mart Vakası'n\n kahramanı Derviş Vahdeti, Cumhuriyet devrimine kıyam eden Şeyh Sait, Kubilay'ı sehrt eden Derviş Mehmet, pek meşhurSafcf-J Nursi'nin Nakşibendi olduğunu bilmeyen yok!.. Said-i Nursi'den sonra Şeyh Mehmet Zahid Kotku 1952'de tarikatın başına geçiyor, Diyanet Işleri Baskanljğı'nın himayesinde gelişiyor, İskenderPaşa Camisi'neatanıyor, devletin denetimindeki bu cami Nakşi karargâhı olaraksiyaset merkezini oJuşturuyor, Zahid Kotku, Erbakan'ı ve Özal kardeşleri yetiştiriyor. Avustrarya'da trafik kazasında ölen Şeyh Esad Coşan da Kotku'nun yerine geçiyor. 28 Şubat'tan sonra Fethullah Güten Amerika'ya. Esad Coşan Avustralya'ya gönüllü sürgüne gidiyorlar... • Türkiye'de iktidara nasıl geçilir?.. Sağın siyasal lideri, önceşeyfıin eBniöpecek, sonra aşiret reisiyle anlaşacak... Son günterde gündeme giren iki ölüm, yaşadığımız siyasal koşullan bize anımsattı. Acı, ama gerçek. *l* Sabredin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle