Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2001 SALI
14 J. U l x kuttur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Lısaıını msana ettiğhri aıüatmakIsrailli yazar Joshua Sobol'un birkaç yıl
önce Istanbul'da Tiyatro Ti tarafindan sunul-
muş olan "Ghetto" oyunu bu kez Erhan
Gökgücü'nün yorumuyla Ankara Devlet
Tiyatrosu Irfan Şahinbaş Atölye Sahne-
si'nde sahneleniyor.
îkinci Dünya Savaşı'nın son yıllannda
Litvanya'nın Vilna kentindeki Yahudi get-
tosunda yaşanmış gerçek olaylara ve gerçek
kişilere dayanılarak yazılan oyun, "insanın
insana ettiği''ne ilişkin yürek daraltıcı bir öy-
kü sunuyor.
Alman Nazizminin insanlık dışı uygula-
malannı sergilemek yanında, getto koşulla-
nnda sefil bir yaşama zorlanan Yahudi top-
luluğu içindeki çeşitli tavırlara da eleştirel
gözle bakan yazar Sobol, zengin bir maize-
meden yola çıkmış. Ne ki bu zenginlik, kı-
sa ya da uzun "taMo"lardan oluşan oyunu
önemli kılmakla birlikte "dram" kıvraklı-
ğından uzaklaştırıyor. Daha doğrusu,
1970'lerde yerli ve yabancı çeşitli örnekle-
rini izlediğimiz belgesel tiyatro ürünlerin-
de olduğu gibi, dram yazarlığında ustabk ser-
gilemekten çok, sahne olayının görsel-işit-
sel etkileyiciliği yoluyla "bilgUendirmeyi''
ve "unutturmamayı" amaçlıyor.
Aslında olaylar "tiyatro tadı" muştulayan
bir çerçeve içine yerleştirilmiş. Acımasız-
lığım sanata olan tutkusuyla "incelikli" kı-
larak getto halkını parmağında oynatan,
Berlin Dramatik Sanatlar Okulu mezunu, dö-
neminin "en yakışıkh genç gestapo şefi" Kit-
tel'in "oyunsu" düzenlemeleriyle sarmala-
nıyor oyun. Gestapo şefini sanatsal açıdan
mutlu ettiği sürece yaşatılacak olan getto ti-
yatro topluluğunun renkli varhğı da seyir-
cide beklentiler uyandınyor. Tiyatro toplu-
luğu getto insanlannın direncini simgeli-
yor.
Ancak, Sobol'un oyununu büyük ölçüde
dayandırdığı, aynı gettoda yaşamış olan sos-
yalist Hennann Knık'un günlüğünün içer-
diği başka olaylar da var. Kruk'un kurduğu
getto kütüphanesinin kitaplannın Yahudi
kültürünü yok etmek amacıyla alınıp götü-
rülüşünü, Yahudi milliyetçisi getto şefi Ja-
cop Genz'in, daha çok sayıda ırktaşım ya-
şatabilme adına yaptığı zor seçimleri, get-
to içindeki fırsatçı ve işbirlikçi işadamlan-
nı, soyguncu ve hırsızlan, Yahudi doktorla-
nn daha çok hastayı iyileştirmek için umut-
: suz hastalann ilaçlannı kesişlerini dile ge-
tiren malzemenin çoğu, salt konuşmaya da-
yalı tablolar biçiminde yerleştirilmiş oyuna.
Insanm insana ettiğinin vurucu görünrü-
leri, çaresizlik içinde kıstınlmış insanlann
onurlannın kınhşına göz yummak zorunda
bırakıldıklan, "ölmeme savaşı"nı ne paha-
sına olursa olsun sürdürdükleri aylar bo-
yunca sergileniyor. "BedePi herkes ödü-
yor.
Bütün bu olan biten içinde, "sanatsever"
gestapo şefi, tiyatro topluluğunun başı Sru-
lik'le kuklası ve şarkıcı-oyuncu Chaja ara-
M v r h a n
sında kurulan "geriMm hatti", ancak çarpı-
cı bir örge (motif) olarak oyunun tekdüze-
liğini kırmaya yanyor. Yazar düş gücünü
gestapo şefi ve tiyatrocular odağında kul-
lanmayı seçmeyerek oyun başında oluşan
beklentileri düş kınklığına çeviriyor. Söz-
gelimi, program dergisinde yer alan,
gerçekten yaşanmış şu olay oyunda yok:
"Gestapo şefi, gettonun tasfiyesi sırasmda çı-
kış kapısına bir piyano taşıtü ve Schumann
çalmaya başladı. O sırada gizlenmiş olan bir
Yahudi yakalanarak karşısına getirildi. Kit-
tel tek eliyle piyano çalarkcn diğer eliyle ta-
bancasım çıkarth ve adamı \Tnrdui." "'
Yönetmen Erhan Gökgücü sahne uzamı-
m, getto tiyatroculannın gösterilerine ola-
nak sağlayacak bir boşluk olarak düşün-
müş. Şahinbaş Sahnesi'nin boş uzamını,
gettoda kısıhp kalmışlığı gösteren karanlık
panolarla üç yandan kuşatmış; seyircileri
de salonun tek tarafina yerleştirmiş. Boş
uzamın geri düzlemine de "geriye dönüşlü
anlarma" bölümJeriyle kütüphanede geçen
tablolann yer aldığı yüksek bir platform
yerleştirmiş. Olaya herhalde "eleştirel uzak-
Gökgücü, müzik-
şarkı-dans
öğelerinin
.ağırlıklı olarak
değerlendirildiği
sahnelerde büyük
bir titizlikle
çalışmış. Gerçek
müzikçilerin
canlı müzik
yapışı, gestapo
şefinin bile
gerçekten
saksofon çalması,
biri dışında Can
Atilla tarafindan
bestelenmiş
güzel şarkılar,
dikkatle
çalışılmış
danslar, sahne
olayını vurucu
kılan temel
görsel ve işitsel
öğeleri
oluşturuyor.
hk" katmayı amaçlayan bu uygulama, fizik-
sel uzaklık nedeniyle, platform üstünde
olan biteni işitsel ve görsel düzeyde bir oran-
da silikleştirmiş. (Oyunu arka sıralann yük-
sekliğinden izleseydim, belki izlenimim
farklı olurdu.)
Yan karanlık bırakılmış boş orta uzam ise
tiyatrocularla gestapo şefini buluşturan "sa-
natsal" sahnelerde verirnle kullanılıyor. Gök-
gücü, müzik-şarkı-dans öğelerinin ağırlık-
lı olarak değrelendirildiği bu sahnelerde bü-
yük bir titizlikle çalışmış. Gerçek müzikçi-
lerin canlı müzik yapışı, gestapo şefinin bi-
le gerçekten saksofon çalması, biri dışında
Can Atilla tarafindan bestelenmiş güzel şar-
kılar, dikkatle çalışılmış danslar, sahne ola-
yını vurucu kılan temel görsel ve işitsel öğe-
leri oluşturuyor. Erhan Gökgücü, müzik eği-
timi de almış bir sanatçı. Bu "arü" değeri-
ni başanyla kullanıyor.
Ancak, bu yolla yaratılan teatral çarpıcı-
lık, bir yandan da oyunun yayılmasına ve uza-
masına neden oluyor. Öteki tablolann ço-
ğunlukla yan karanlık bir fon önünde geç-
mesi de seyircinin görsel sabnnı zorluyor.
Metinden kesintiler yapılmış ohnasına kar-
şın oyun zamanı üç saati buluyor.
Hüseyin Avni Danyal, gestapo şefi Kit-
tel'de çekicüikle ürkütücülüğü buluşturan yet-
kin bir kompozisyon sergileyerek sahnede-
kiler gibi seyircinin de nabzını elinde tutu-
yor. Kittel, hep "oynuyor"; Hüseyin Avni
Danyal da Kittel 'in hakkını veriyor.
Opera kökenli Funda Gökgücü şarkıcı
Chaja'da öncelikle müzikal yeteneğiyle oyu-
nun çıtasını yüksekte rutanlardan. Şarkı söy-
lemedeki başansı yanında, yaşamı sıfirlan-
mış Yahudi kızının baştaki yan hayvansı
ürkekliğinden, oyunu kuralınca oynayan
şarkıcı ve dansçıya, sonunda da eli silahlı
bir savaşçıya dönüşme aşamalannda da öl-
çülü yonîmlar sergiliyor.
Ünsal Coşar, tiyatrocu Srulik'te kendisi-
nin de yönetmenin de çözemediği bir sorun-
la yüz yüze. Oyuncunun kucağındaki kuk-
lasıyla konuşmasrnı gerektiren bu rol için
ya bir vantrolog gerekliydi ya da kuklanın
banttan gelen bir başka sesle konuşması...
Çünkü Srulik, gestapo şefiyle yaşanan "kri-
tik" anlann kişisi. Aktör kimliği içinde ges-
tapo şefini kızdırmayan bir söyleşim sürdü-
recek, kuklası ise sahibinin susturma çaba-
lanna karşın doğrulan yüreklice söyleyecek.
Aktörün sesiyle kuklanrn sesi arasındaki
çekişme öyle sanatsal olacak ki gestapo şe-
fi etkilenerek hoşgörü krizleri geçirecek.
Ancak Danny Kaye gibi bir oyuncunun bel-
ki baş edebileceği bu "Udli" rolde Ünsal
Coşar elinden geleni yapıyor. Srulik'i sevim-
li, akıllı, duyarlı, dirençli bir tiyatrocu kişi-
liğine büründürüyor, ama rol daha çoğunu
gerektiriyor.
Ergûn Uçucu ise getto şefi Gens'te, yıl-
lann deneyimini oyuncu kişi karizmasıyla
buluşturarak tadı kuşkulu bir rolden olabil-
diğince renkli bir yorum çıkanyor.
Tablodan tabloya ulaşılırken dramatik an-
lann ancak yer yer oluştuğu bu gevşek do-
kulu, "açık biçim" oyundakı öteki "konuş-
mah" roller sanatçılara olanak tanıyacak bi-
çimde çizilmiş değil. Buna karşın, 18 kıdem-
li ve genç sanatçının oluşturduğu "toplu
oyunculuk",yer yer opera mizansenini çağ-
nştırsa da sahne düzenindeki özen "Ghet-
to" yapımına yoğun emek harcandığını gös-
teriyor. Aynı özen program dergisinin dü-
zenlenişinde de görülüyor.
DÜZELTME:23 Ocak'ta bu köşedeya-
yımlananyazımın "BirKitap, Bir Oyun, Iki
ölüm " olan başlığımn son sözcüğü dizgi
yanhşı sonucunda
u
Ölü " olarak çıkmıştır.
Sanat dünyasınm iki büyük kaybı Necati Cu-
malı ve Melahat Özgü 'nün kederli ailele-
rinden, ayrtcayazıdakiparagrafve altbaş-
lık düzeninin bozulması sonucunda "Lati-
fe" oyununa ayırdığım bölümün başka bö-
lümlerle karışması nedeniyle sanatçı Dilek
Türker'denözür diler, düzeltirim.
Eski filmler yeniden gösterime hazırlanıyor
'Tîffanyy
de Kahmltı' 40yaşında
KülrürServisi- 1%0'h yılla-
nn ünlü filmlerinden 'Tiflany'de
Kahvalb', 16 Şubat'ta Ingilte-
re'de yeniden gösterime gire-
cek. Yönetmenliğini BlakeEd-
wards'ın yaptığı ve başrolünde
ünlü aktris .4udre> Hepburn'ün
oynadığı 1961 yapımı film, bu
yıl 40'ıncı yaşını kutluyor. ln-
giliz Fılm Enstitüsü de 40'ıncı
yaş şerefıne, 'eski filmleri haya-
ta döndürme projesinin1
ılk ürü-
nü olarak 'Tiffany'de Kahval-
ö'yı seçti.
Iki yıldır süren proje en sevi-
len klasik filmleri yeniden izle-
nebilir kılmayı hedeflıyor. Pro-
je kapsamında hayata döndürü-
lecek filmler arasında ünlü akt-
ns MarilyTi Monroe'nun unu-
tulmaz filmı 'Bazıian SıcakSe-
ver/Some Iike ItHot' da yer alı-
yor.
Uzun yıllar saklanan filmle-
rin makaralannda deformasyon-
lar olması yüzünden kullanıla-
bilecek bir kopyalart olmuyor.
Klasikleşmiş filmler, bu şekil-
de kaybedilmemesı için maka-
ralar yeniden temizleniyor ve
son teknoloji kullanılarak yeni-
leniyor.
Audrey Hepburn, 'Tîfanny'de
Kahvalt'da, New York'ta ya-
şayan uçan genç kız Holly Go-
lighty'yi oynuyor. Boş bir apart-
man dairesinde oturan Holly,
yüksek paralar karşılığı erkek-
lerle birlikte olan bir hayat ka-
dınıdır ve hayatını kurtaracak
bir milyonerle evlenmek ama-
cındadır. Ancak apartmanına
taşman Paul Varjak adlı yazar-
la tanışması planlarını altüst
eder. Filmde yazan George Pep-
pard canlandınyor. Tiffany'de
Kahvaltı'nın senaryosu Geor-
geAselroad tarafindan, 1958'de,
Truman Capote'ın romanından
uyarlanarak yazıldı.
Axelroad, senaryoya romanın
orijmalinde bulunmayan ve film-
de Patricia Nell'ın canlandırdı-
ğı zengin patronıçe karakterini
ekleyınce Hepburn'ün rolüne
de daha sevecen bir yaklaşım
getirdi. Yazar. romanın filme
çevrileceğini duyunca, Holly
karakterini Marilyn Monroe'nun
oynamasını istedi fakat Mon-
roe 'Uygunsuzlar/Misfits' fil-
mini tercih etti. Böylece Aud-
rey Hepburn, kendisine Oscar
adaylığı getiren, oyunculuk ka-
riyerinin en unutulmaz portre-
lerinden birini çizdiği bu film-
de oynama şansına sahip oldu.
Hepburn, 1953 yılmda oyna-
dığı 'Roma TatiK' fılmiyle 'En
İyi Kadın Oyuncu' dalında Os-
car kazanmıştı. Aktristin diğer
unutulmaz filmleri arasında
'War and Peace' (1956), 'My
Fair Lad>' (1964), 'The Nun's
Story' sayılabilir.
Tiflany'de Kahvahı'nınklasik-
ler arasına giren müziği de ('Mo-
on River') aday olduğu 'En İyi
Film Müziği' dalında bestecile-
ri Henry Mancini ve Johhny
Mercer'e birer Oscar kazandır-
dı. Filmde Hepburn ve Pep-
pard'ın yanı sıra Patricia Nell,
Mkkey Rooney, Buddy Ebsen,
Martin Balsam, ve John McGi-
ver da rol aldılar.
BjörnUrvaeus
veBenny
Andersson'un
miijikaK "Mamma
Mia!" 26 Şubat'ta
Los Angeles'taki
Schubert Theatre'da
perdeierini 8 hafta
için açacak. Tiyatro
eteştirmenlerL,
miİ7İkalin hnrada
alacağı sonucun,
Broadvvay'deki ilgi
derecesini tayin
edeceği konusunda
görüş bhüğindeler.
'Mamma Mia!'
Broadway'e gidiyor
GÜRHANUÇKAN
STOCKHOLM - Isveç'in efsanevi pop
grubu ABBA'mn erkek üyeleri Björn Ulva-
eusve BennyAndersson'un Londra'da rekor-
lar kıran müzikali "Mamma Mia!" adımını
müzikal dünyasının beşiği Broadway'e atıyor.
Yıllarca "Cats" müzikalinin ve "Miss Sa-
igon"un sahnelendiği tarihi \Vinter Garden
Theatre'da 18 Ekim'de galası yapılacak olan
"Mamma Mia!"nın biletleri yaz sonu sahşa
çıkanlacak. 1911 'de inşa edilen 1507 koltu-
ğu olan bu tiyatro, New York'un tanınmış ti-
yatro ve sinema bölgesi "The Great White
Way"de yer alıyor.
Björn ve Benny, "Mamma Mia!"nın bura-
da sahneye konulması için yaklaşık 10 mil-
yon dolara yatınm yapıyorlar. Bu paranın ar-
tısıyla birlikte geri gelmesi için salonun ay-
larca her gece dolu olması gerekiyor. AB-
BA'nın Avrupa ve başka kıtalarda gördüğü il-
giyi Amerika'da görmemiş olması, Björn ile
Benny'i kaygılandırmıyor. Çünkü halen San
Francisco 'da Orppeum Tiyatrosu'nda sahne-
lenmekte olan oyun, büyük ılgi görüyor ve yal-
nızca 17 Şubat'taki son gösterisi için değil,
bütün biletleri satılmış durumda. San Fran-
cisco Chronkle gazetesinin tanınmış tiyatro
eleştirmeni Steve VVynn, "Bu tiyatroda hiçbir
sanat gösterisi bukadar ilgi görmemiştir" di-
ye yazdı. Yalnızca geçen yılın son haftasın-
da tiyatronun kasasına 1 milyon dolar bilet
geliri girdi!
"Mamma Mia!" San Francisco'dan önce ge-
çen yılın ılkbahannda Royal Alexandra The-
atre'da sahnelenmiş ve yaz sonuna kadar ka-
palı gişe oynamıştı. Şu sıralar ise oyunu bir
sınav bekliyor: Los Angeles'taki Schubert
Theatre'da 26 Şubat'ta perdeierini 8 hafta
için açması. Tiyatro eleştirmenleri, müzika-
lin burada alacağı sonucun, Broadvvay'deki
ilgi derecesini tayin edeceğinde görüş birli-
ğindeler. "Mamma Mia!"nın New York'tan
önceki son durağı Chicago.
Amerika'da başanlı müzikallerin beyaz-
perdeye uyarlanması geleneği var. Bunlar-
dan en tanınmış olanlan arasında, "The FuD
Monty". "The Rocky Horro Show" ve "Sa-
turday Night Fever" bulunuyor. Bunu "Mam-
ma Mia!" izleyebilir, ama Broadway'den son-
ra...
Bjöm ile Benny,tt
MammaMia!''nın,"Cats"
ile "MissSaçon"un Broadway'de bıraküğı boş-
luğu dolduracağını umuyor.
YAZI ODASI
SELİM tLERÎ
Bir Roman Kapağı ~
Romancının adı Safiye Erol. Böyle bir addan bu-
gün kimsenin haberi yok. Oysa 'kent kültürû'nü
araştırmak isteyenler, -kimbilir kaç kez yazdığım
gibi- onun bir eserine, Kadıköyü'nün Romanı'na mut-
laka başvurmak zorundalar.
Romanlar, tasavvuf ağırlıklı yazılar kaleme almış
Safiye Erol'un eserleri gazetelerde, dergilerde kal-
mış, yalnız üç romanı kitap olarak yayımlanmıştır.
Kadıköyü'nün Romanı'nda (1939) romana adını
veren belde 1930'lu yıllann bütün renkleriyle tasvir
edilmiştir. Kadıköyü'nü Şifa, Moda, Fenerbahçe,
Çamlıca, Haydarpaşa gibi belli başlı konumlanyla
çizen yazar, mevsimlerden, rüzgârlardan, balık avın-
dan, tenis oynamalardan, ayışıklı gecelerde musi-
ki fasıllanndan inceden inceye söz açmafırsatı bul-
muştur.
Bu romanda özellikle -benim de çocukluğumun
geçtiği- Şifa ve Moda, 1960'larda ancak 'son' iz-
düşümlerine rastlanabilecek pitoreski içinde can-
landınlmıştın Kaybolan sandal gezintileri, semtin
özgün mimari eserleri, bitki örtüsü, bahçelerin çi-
çekleri, havuzlan, malta taşlan, bütün bu tasvirler
günümüz için adeta bir belge niteliği taşımaktadır.
Romanda aynca imparatorluktan süregeten ya-
şama biçimiyle modem Türkiye'nin yenilikçi dün-
yası bir uyum içinde senteze ulaşacak duygusu bı-
rakır.
Tasavvuf dünyasının ifadelendiği Ülker Fırtınası
(1944), Safiye Erol'un kültür değişimlerine eğildiği
romanıdır. Yine Kadıköyü'nde, Erenköyü, Suadiye
gibi sayfrye yörelerinde geçen eser, Batı kültürünü
özümsemiş bir roman kişisinin Doğu kültürüyle, ta-
savvufla yüz yüze gelişini ve uyumlar arayışını dile
getirir.
Ülker Fırtınası'nda, bugün hepsi apartman me-
zarlığı olmuş yazlık yerler, bahçe içi köşkler, bol
ağaçlıklar, zengin bir bitki örtüsü resmiyle görünür.
Ciğerdelen (1947) ise, yazarın imparatoriuğu var
eden değişik unsurîara tarihin içinden, bir yandan
dayeni Türkiye'nin gündeminden baktığı bir roma-
nıdır.
Unutulup gitmiş Safiye Erol'un Kadıköyü'nün Ro-
manı'nı çok yıllar önce bir sahafta bulmuştum. Ka-
paksız, sayfalan sarank-karank, cildi dağıldı dağt-
lacak. Bir okur bekliyordu.
Daha ilk sayfalannda büyülendim. Çünkü biz o
zamanlar Kadıköyü'nden çoktan taşınmış, Cihan-
gir*den de taşınmış, Teşvikiye'de oturur olmuştuk.
Safiye Erol doğduğum yerleri anlatıyordu. Birden-
bire çocukluğuma kavuşmuş gibiydim. Çocukluğu-
mun geçtiği yerlerin 'roman oluşuna' şaşıyordum...
Sonra bir kez de Kadıköyü'nün Romanı'nı kapak-
lı haliyle gördüm. Romanı okuduğumdan o ana
hemalde beş altı yıl daha geçmişti. Münif Fehim
imzalı güzelim kapak bende bir rüya duygusu bı-
raktı. Gördüğüm değil, yaşadığım bir rüyadan renk-
ler, çizgiler.
Ustalar ustası Münif Fehim, Safiye Erol'un eseri
için Moda Plajı'nı vedenizi betimlemişti. Arkada be-
yaz kabinleriyle plaj, tahta iskeleler, ıslak ayak ko-
şuşturduğumuz tahta zemi»i. Bu plajda az mv ko-
şuşturmuştuk! Bakıyordum, arkadaki plaj resmine,
sanki birkaç saniye sonra yaz olacakmış, o yıllar ola-
cakmış, oradan denize girecekmişçesine bakıyor-
dum.
önde genç bir kadın denize atlryordu. Hangi yük-
seltiye çıkmıştı da oradan denize atlryordu, o belli
değildi. Zaten ben de genç kadının başındaki bo-
neye dalıp gitmiştim. Belki de yıllardan beri işitme-
diğim birsözcüktü 'bone'. Gözümün önündeydi ço-
cukluğumun hanımlan, plajlarda, sandallarda, Mo-
da'da, Fenerbahçe'de, Kalamış'ta, bonelerini takı-
yoriar, denize saçlan ıslanmasın diye öyle giriyor-
lardı. Hepsi süslü püslü, çiçekli yapraklı bu bone-
ler Avrupa'dan hediye gelir, heyecanlaryaratırdı.
Resimdeki beyaz kotrayı, yelkeni beyaz yelken-
liyi anlatmayacağım. Hem anlatsam kimi ilgilendi-
recek?
Kadıköyü'nün Romanı'nın kapaklısını öteki yıp-
rak kitaplaria yan yana sergileyen sahaf dükkânın-
dan fıriayıp çıktım.
Takvimde tz Bırakan:
"Hayat ise zevk, acı farkı, duyuş ve görüş farkı,
hayal farkı değil de nedir?" Ahmet Haşim, 1920
tarihli bir yazısından.
Ataol Behramoğlu'ndan
Aziz Nesin'li anılar
• ANKARA (AA) - Şaır ve yazar Ataol
Behramoğlu, 'En çok sevdiğim ve en çok
çatıştığım yazar' dediği Azız Nesin'i, mektupla
anılar ve fotoğraflarla anlattı.
Behramoğlu, sanatçının ölümünden iki hafta
sonra kaleme aldığı 'Aziz Nesin'li Anılar'
kitabında, Nesin'e yapıştınlan yaftalardan
kişiliğinin gizli kalmış yönlerine kadar pek çok
konuya açıklık kazandınyor. Gendaş
Yayıncıhk'tan çıkan yapıtın ilk bölümünde,
Behramoğlu'nun Nesin'le yaşadıklannı kaleme
aldığı 19 anı, ikinci bölümünde ise Aziz
Nesin'in 1984-90 yıllan arasında yazara
gönderdiği 15 mektup yer alıyor. Anı yazılan
arasında Aziz Nesin'in inatçı, tuttuğunu
koparan, karamsar ama umudunu yitirmeyen çok
yönlü sanatçı kişiliği, yazann anılan ışığında
okura aktanhyor. Nesin'in inişli çıkışlı yaşamını,
Türkiye Yazarlar Sendikası'mn (TYS) kuruluş
aşamasını, 12 Eylül süreci ile sanatçı için açılan
davalan anlatan Behramoğlu, bu olaylara karşı
Nesin'in tepkilerini, kafasında oluşturduğu
'Nesin fotoğraflan' ile anlatıyor.
lAn/rde karma resün sergisi
• tstanbul Haber Servisi - Intemationale
Akademie Marmaris (IAM), 9. sergisi bugün
açılıyor. Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfi
tarafindan Marmaris'in Turunç beldesinde kurulu
bulunan IAM'de üretilen tuval, desen, serigrafı,
gravür ve heykellerden oluşan karma sergi
Fstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın (İMKB)
tstinye'deki Sanat Galerisi'nde görülebilir.
Ogün Özdemir'in fotoğraflan
• tstanbul Haber Servisi - Göreve giderken,
yaklaşık üç ay önce yaşamını yitiren, Star
gazetesi muhabiri Ogün Özdemir'in çektiği
fotoğraflardan oluşan sergi. Türkiye Gazetecıler
Cemiyeti Basın Müzesi'nde (TGC) açıldı. Sergi 9
Şubat'a kadar açık kalacak.