28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2001 SALI 14 J. U l x kuttur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Lısaıını msana ettiğhri aıüatmakIsrailli yazar Joshua Sobol'un birkaç yıl önce Istanbul'da Tiyatro Ti tarafindan sunul- muş olan "Ghetto" oyunu bu kez Erhan Gökgücü'nün yorumuyla Ankara Devlet Tiyatrosu Irfan Şahinbaş Atölye Sahne- si'nde sahneleniyor. îkinci Dünya Savaşı'nın son yıllannda Litvanya'nın Vilna kentindeki Yahudi get- tosunda yaşanmış gerçek olaylara ve gerçek kişilere dayanılarak yazılan oyun, "insanın insana ettiği''ne ilişkin yürek daraltıcı bir öy- kü sunuyor. Alman Nazizminin insanlık dışı uygula- malannı sergilemek yanında, getto koşulla- nnda sefil bir yaşama zorlanan Yahudi top- luluğu içindeki çeşitli tavırlara da eleştirel gözle bakan yazar Sobol, zengin bir maize- meden yola çıkmış. Ne ki bu zenginlik, kı- sa ya da uzun "taMo"lardan oluşan oyunu önemli kılmakla birlikte "dram" kıvraklı- ğından uzaklaştırıyor. Daha doğrusu, 1970'lerde yerli ve yabancı çeşitli örnekle- rini izlediğimiz belgesel tiyatro ürünlerin- de olduğu gibi, dram yazarlığında ustabk ser- gilemekten çok, sahne olayının görsel-işit- sel etkileyiciliği yoluyla "bilgUendirmeyi'' ve "unutturmamayı" amaçlıyor. Aslında olaylar "tiyatro tadı" muştulayan bir çerçeve içine yerleştirilmiş. Acımasız- lığım sanata olan tutkusuyla "incelikli" kı- larak getto halkını parmağında oynatan, Berlin Dramatik Sanatlar Okulu mezunu, dö- neminin "en yakışıkh genç gestapo şefi" Kit- tel'in "oyunsu" düzenlemeleriyle sarmala- nıyor oyun. Gestapo şefini sanatsal açıdan mutlu ettiği sürece yaşatılacak olan getto ti- yatro topluluğunun renkli varhğı da seyir- cide beklentiler uyandınyor. Tiyatro toplu- luğu getto insanlannın direncini simgeli- yor. Ancak, Sobol'un oyununu büyük ölçüde dayandırdığı, aynı gettoda yaşamış olan sos- yalist Hennann Knık'un günlüğünün içer- diği başka olaylar da var. Kruk'un kurduğu getto kütüphanesinin kitaplannın Yahudi kültürünü yok etmek amacıyla alınıp götü- rülüşünü, Yahudi milliyetçisi getto şefi Ja- cop Genz'in, daha çok sayıda ırktaşım ya- şatabilme adına yaptığı zor seçimleri, get- to içindeki fırsatçı ve işbirlikçi işadamlan- nı, soyguncu ve hırsızlan, Yahudi doktorla- nn daha çok hastayı iyileştirmek için umut- : suz hastalann ilaçlannı kesişlerini dile ge- tiren malzemenin çoğu, salt konuşmaya da- yalı tablolar biçiminde yerleştirilmiş oyuna. Insanm insana ettiğinin vurucu görünrü- leri, çaresizlik içinde kıstınlmış insanlann onurlannın kınhşına göz yummak zorunda bırakıldıklan, "ölmeme savaşı"nı ne paha- sına olursa olsun sürdürdükleri aylar bo- yunca sergileniyor. "BedePi herkes ödü- yor. Bütün bu olan biten içinde, "sanatsever" gestapo şefi, tiyatro topluluğunun başı Sru- lik'le kuklası ve şarkıcı-oyuncu Chaja ara- M v r h a n sında kurulan "geriMm hatti", ancak çarpı- cı bir örge (motif) olarak oyunun tekdüze- liğini kırmaya yanyor. Yazar düş gücünü gestapo şefi ve tiyatrocular odağında kul- lanmayı seçmeyerek oyun başında oluşan beklentileri düş kınklığına çeviriyor. Söz- gelimi, program dergisinde yer alan, gerçekten yaşanmış şu olay oyunda yok: "Gestapo şefi, gettonun tasfiyesi sırasmda çı- kış kapısına bir piyano taşıtü ve Schumann çalmaya başladı. O sırada gizlenmiş olan bir Yahudi yakalanarak karşısına getirildi. Kit- tel tek eliyle piyano çalarkcn diğer eliyle ta- bancasım çıkarth ve adamı \Tnrdui." "' Yönetmen Erhan Gökgücü sahne uzamı- m, getto tiyatroculannın gösterilerine ola- nak sağlayacak bir boşluk olarak düşün- müş. Şahinbaş Sahnesi'nin boş uzamını, gettoda kısıhp kalmışlığı gösteren karanlık panolarla üç yandan kuşatmış; seyircileri de salonun tek tarafina yerleştirmiş. Boş uzamın geri düzlemine de "geriye dönüşlü anlarma" bölümJeriyle kütüphanede geçen tablolann yer aldığı yüksek bir platform yerleştirmiş. Olaya herhalde "eleştirel uzak- Gökgücü, müzik- şarkı-dans öğelerinin .ağırlıklı olarak değerlendirildiği sahnelerde büyük bir titizlikle çalışmış. Gerçek müzikçilerin canlı müzik yapışı, gestapo şefinin bile gerçekten saksofon çalması, biri dışında Can Atilla tarafindan bestelenmiş güzel şarkılar, dikkatle çalışılmış danslar, sahne olayını vurucu kılan temel görsel ve işitsel öğeleri oluşturuyor. hk" katmayı amaçlayan bu uygulama, fizik- sel uzaklık nedeniyle, platform üstünde olan biteni işitsel ve görsel düzeyde bir oran- da silikleştirmiş. (Oyunu arka sıralann yük- sekliğinden izleseydim, belki izlenimim farklı olurdu.) Yan karanlık bırakılmış boş orta uzam ise tiyatrocularla gestapo şefini buluşturan "sa- natsal" sahnelerde verirnle kullanılıyor. Gök- gücü, müzik-şarkı-dans öğelerinin ağırlık- lı olarak değrelendirildiği bu sahnelerde bü- yük bir titizlikle çalışmış. Gerçek müzikçi- lerin canlı müzik yapışı, gestapo şefinin bi- le gerçekten saksofon çalması, biri dışında Can Atilla tarafindan bestelenmiş güzel şar- kılar, dikkatle çalışılmış danslar, sahne ola- yını vurucu kılan temel görsel ve işitsel öğe- leri oluşturuyor. Erhan Gökgücü, müzik eği- timi de almış bir sanatçı. Bu "arü" değeri- ni başanyla kullanıyor. Ancak, bu yolla yaratılan teatral çarpıcı- lık, bir yandan da oyunun yayılmasına ve uza- masına neden oluyor. Öteki tablolann ço- ğunlukla yan karanlık bir fon önünde geç- mesi de seyircinin görsel sabnnı zorluyor. Metinden kesintiler yapılmış ohnasına kar- şın oyun zamanı üç saati buluyor. Hüseyin Avni Danyal, gestapo şefi Kit- tel'de çekicüikle ürkütücülüğü buluşturan yet- kin bir kompozisyon sergileyerek sahnede- kiler gibi seyircinin de nabzını elinde tutu- yor. Kittel, hep "oynuyor"; Hüseyin Avni Danyal da Kittel 'in hakkını veriyor. Opera kökenli Funda Gökgücü şarkıcı Chaja'da öncelikle müzikal yeteneğiyle oyu- nun çıtasını yüksekte rutanlardan. Şarkı söy- lemedeki başansı yanında, yaşamı sıfirlan- mış Yahudi kızının baştaki yan hayvansı ürkekliğinden, oyunu kuralınca oynayan şarkıcı ve dansçıya, sonunda da eli silahlı bir savaşçıya dönüşme aşamalannda da öl- çülü yonîmlar sergiliyor. Ünsal Coşar, tiyatrocu Srulik'te kendisi- nin de yönetmenin de çözemediği bir sorun- la yüz yüze. Oyuncunun kucağındaki kuk- lasıyla konuşmasrnı gerektiren bu rol için ya bir vantrolog gerekliydi ya da kuklanın banttan gelen bir başka sesle konuşması... Çünkü Srulik, gestapo şefiyle yaşanan "kri- tik" anlann kişisi. Aktör kimliği içinde ges- tapo şefini kızdırmayan bir söyleşim sürdü- recek, kuklası ise sahibinin susturma çaba- lanna karşın doğrulan yüreklice söyleyecek. Aktörün sesiyle kuklanrn sesi arasındaki çekişme öyle sanatsal olacak ki gestapo şe- fi etkilenerek hoşgörü krizleri geçirecek. Ancak Danny Kaye gibi bir oyuncunun bel- ki baş edebileceği bu "Udli" rolde Ünsal Coşar elinden geleni yapıyor. Srulik'i sevim- li, akıllı, duyarlı, dirençli bir tiyatrocu kişi- liğine büründürüyor, ama rol daha çoğunu gerektiriyor. Ergûn Uçucu ise getto şefi Gens'te, yıl- lann deneyimini oyuncu kişi karizmasıyla buluşturarak tadı kuşkulu bir rolden olabil- diğince renkli bir yorum çıkanyor. Tablodan tabloya ulaşılırken dramatik an- lann ancak yer yer oluştuğu bu gevşek do- kulu, "açık biçim" oyundakı öteki "konuş- mah" roller sanatçılara olanak tanıyacak bi- çimde çizilmiş değil. Buna karşın, 18 kıdem- li ve genç sanatçının oluşturduğu "toplu oyunculuk",yer yer opera mizansenini çağ- nştırsa da sahne düzenindeki özen "Ghet- to" yapımına yoğun emek harcandığını gös- teriyor. Aynı özen program dergisinin dü- zenlenişinde de görülüyor. DÜZELTME:23 Ocak'ta bu köşedeya- yımlananyazımın "BirKitap, Bir Oyun, Iki ölüm " olan başlığımn son sözcüğü dizgi yanhşı sonucunda u Ölü " olarak çıkmıştır. Sanat dünyasınm iki büyük kaybı Necati Cu- malı ve Melahat Özgü 'nün kederli ailele- rinden, ayrtcayazıdakiparagrafve altbaş- lık düzeninin bozulması sonucunda "Lati- fe" oyununa ayırdığım bölümün başka bö- lümlerle karışması nedeniyle sanatçı Dilek Türker'denözür diler, düzeltirim. Eski filmler yeniden gösterime hazırlanıyor 'Tîffanyy de Kahmltı' 40yaşında KülrürServisi- 1%0'h yılla- nn ünlü filmlerinden 'Tiflany'de Kahvalb', 16 Şubat'ta Ingilte- re'de yeniden gösterime gire- cek. Yönetmenliğini BlakeEd- wards'ın yaptığı ve başrolünde ünlü aktris .4udre> Hepburn'ün oynadığı 1961 yapımı film, bu yıl 40'ıncı yaşını kutluyor. ln- giliz Fılm Enstitüsü de 40'ıncı yaş şerefıne, 'eski filmleri haya- ta döndürme projesinin1 ılk ürü- nü olarak 'Tiffany'de Kahval- ö'yı seçti. Iki yıldır süren proje en sevi- len klasik filmleri yeniden izle- nebilir kılmayı hedeflıyor. Pro- je kapsamında hayata döndürü- lecek filmler arasında ünlü akt- ns MarilyTi Monroe'nun unu- tulmaz filmı 'Bazıian SıcakSe- ver/Some Iike ItHot' da yer alı- yor. Uzun yıllar saklanan filmle- rin makaralannda deformasyon- lar olması yüzünden kullanıla- bilecek bir kopyalart olmuyor. Klasikleşmiş filmler, bu şekil- de kaybedilmemesı için maka- ralar yeniden temizleniyor ve son teknoloji kullanılarak yeni- leniyor. Audrey Hepburn, 'Tîfanny'de Kahvalt'da, New York'ta ya- şayan uçan genç kız Holly Go- lighty'yi oynuyor. Boş bir apart- man dairesinde oturan Holly, yüksek paralar karşılığı erkek- lerle birlikte olan bir hayat ka- dınıdır ve hayatını kurtaracak bir milyonerle evlenmek ama- cındadır. Ancak apartmanına taşman Paul Varjak adlı yazar- la tanışması planlarını altüst eder. Filmde yazan George Pep- pard canlandınyor. Tiffany'de Kahvaltı'nın senaryosu Geor- geAselroad tarafindan, 1958'de, Truman Capote'ın romanından uyarlanarak yazıldı. Axelroad, senaryoya romanın orijmalinde bulunmayan ve film- de Patricia Nell'ın canlandırdı- ğı zengin patronıçe karakterini ekleyınce Hepburn'ün rolüne de daha sevecen bir yaklaşım getirdi. Yazar. romanın filme çevrileceğini duyunca, Holly karakterini Marilyn Monroe'nun oynamasını istedi fakat Mon- roe 'Uygunsuzlar/Misfits' fil- mini tercih etti. Böylece Aud- rey Hepburn, kendisine Oscar adaylığı getiren, oyunculuk ka- riyerinin en unutulmaz portre- lerinden birini çizdiği bu film- de oynama şansına sahip oldu. Hepburn, 1953 yılmda oyna- dığı 'Roma TatiK' fılmiyle 'En İyi Kadın Oyuncu' dalında Os- car kazanmıştı. Aktristin diğer unutulmaz filmleri arasında 'War and Peace' (1956), 'My Fair Lad>' (1964), 'The Nun's Story' sayılabilir. Tiflany'de Kahvahı'nınklasik- ler arasına giren müziği de ('Mo- on River') aday olduğu 'En İyi Film Müziği' dalında bestecile- ri Henry Mancini ve Johhny Mercer'e birer Oscar kazandır- dı. Filmde Hepburn ve Pep- pard'ın yanı sıra Patricia Nell, Mkkey Rooney, Buddy Ebsen, Martin Balsam, ve John McGi- ver da rol aldılar. BjörnUrvaeus veBenny Andersson'un miijikaK "Mamma Mia!" 26 Şubat'ta Los Angeles'taki Schubert Theatre'da perdeierini 8 hafta için açacak. Tiyatro eteştirmenlerL, miİ7İkalin hnrada alacağı sonucun, Broadvvay'deki ilgi derecesini tayin edeceği konusunda görüş bhüğindeler. 'Mamma Mia!' Broadway'e gidiyor GÜRHANUÇKAN STOCKHOLM - Isveç'in efsanevi pop grubu ABBA'mn erkek üyeleri Björn Ulva- eusve BennyAndersson'un Londra'da rekor- lar kıran müzikali "Mamma Mia!" adımını müzikal dünyasının beşiği Broadway'e atıyor. Yıllarca "Cats" müzikalinin ve "Miss Sa- igon"un sahnelendiği tarihi \Vinter Garden Theatre'da 18 Ekim'de galası yapılacak olan "Mamma Mia!"nın biletleri yaz sonu sahşa çıkanlacak. 1911 'de inşa edilen 1507 koltu- ğu olan bu tiyatro, New York'un tanınmış ti- yatro ve sinema bölgesi "The Great White Way"de yer alıyor. Björn ve Benny, "Mamma Mia!"nın bura- da sahneye konulması için yaklaşık 10 mil- yon dolara yatınm yapıyorlar. Bu paranın ar- tısıyla birlikte geri gelmesi için salonun ay- larca her gece dolu olması gerekiyor. AB- BA'nın Avrupa ve başka kıtalarda gördüğü il- giyi Amerika'da görmemiş olması, Björn ile Benny'i kaygılandırmıyor. Çünkü halen San Francisco 'da Orppeum Tiyatrosu'nda sahne- lenmekte olan oyun, büyük ılgi görüyor ve yal- nızca 17 Şubat'taki son gösterisi için değil, bütün biletleri satılmış durumda. San Fran- cisco Chronkle gazetesinin tanınmış tiyatro eleştirmeni Steve VVynn, "Bu tiyatroda hiçbir sanat gösterisi bukadar ilgi görmemiştir" di- ye yazdı. Yalnızca geçen yılın son haftasın- da tiyatronun kasasına 1 milyon dolar bilet geliri girdi! "Mamma Mia!" San Francisco'dan önce ge- çen yılın ılkbahannda Royal Alexandra The- atre'da sahnelenmiş ve yaz sonuna kadar ka- palı gişe oynamıştı. Şu sıralar ise oyunu bir sınav bekliyor: Los Angeles'taki Schubert Theatre'da 26 Şubat'ta perdeierini 8 hafta için açması. Tiyatro eleştirmenleri, müzika- lin burada alacağı sonucun, Broadvvay'deki ilgi derecesini tayin edeceğinde görüş birli- ğindeler. "Mamma Mia!"nın New York'tan önceki son durağı Chicago. Amerika'da başanlı müzikallerin beyaz- perdeye uyarlanması geleneği var. Bunlar- dan en tanınmış olanlan arasında, "The FuD Monty". "The Rocky Horro Show" ve "Sa- turday Night Fever" bulunuyor. Bunu "Mam- ma Mia!" izleyebilir, ama Broadway'den son- ra... Bjöm ile Benny,tt MammaMia!''nın,"Cats" ile "MissSaçon"un Broadway'de bıraküğı boş- luğu dolduracağını umuyor. YAZI ODASI SELİM tLERÎ Bir Roman Kapağı ~ Romancının adı Safiye Erol. Böyle bir addan bu- gün kimsenin haberi yok. Oysa 'kent kültürû'nü araştırmak isteyenler, -kimbilir kaç kez yazdığım gibi- onun bir eserine, Kadıköyü'nün Romanı'na mut- laka başvurmak zorundalar. Romanlar, tasavvuf ağırlıklı yazılar kaleme almış Safiye Erol'un eserleri gazetelerde, dergilerde kal- mış, yalnız üç romanı kitap olarak yayımlanmıştır. Kadıköyü'nün Romanı'nda (1939) romana adını veren belde 1930'lu yıllann bütün renkleriyle tasvir edilmiştir. Kadıköyü'nü Şifa, Moda, Fenerbahçe, Çamlıca, Haydarpaşa gibi belli başlı konumlanyla çizen yazar, mevsimlerden, rüzgârlardan, balık avın- dan, tenis oynamalardan, ayışıklı gecelerde musi- ki fasıllanndan inceden inceye söz açmafırsatı bul- muştur. Bu romanda özellikle -benim de çocukluğumun geçtiği- Şifa ve Moda, 1960'larda ancak 'son' iz- düşümlerine rastlanabilecek pitoreski içinde can- landınlmıştın Kaybolan sandal gezintileri, semtin özgün mimari eserleri, bitki örtüsü, bahçelerin çi- çekleri, havuzlan, malta taşlan, bütün bu tasvirler günümüz için adeta bir belge niteliği taşımaktadır. Romanda aynca imparatorluktan süregeten ya- şama biçimiyle modem Türkiye'nin yenilikçi dün- yası bir uyum içinde senteze ulaşacak duygusu bı- rakır. Tasavvuf dünyasının ifadelendiği Ülker Fırtınası (1944), Safiye Erol'un kültür değişimlerine eğildiği romanıdır. Yine Kadıköyü'nde, Erenköyü, Suadiye gibi sayfrye yörelerinde geçen eser, Batı kültürünü özümsemiş bir roman kişisinin Doğu kültürüyle, ta- savvufla yüz yüze gelişini ve uyumlar arayışını dile getirir. Ülker Fırtınası'nda, bugün hepsi apartman me- zarlığı olmuş yazlık yerler, bahçe içi köşkler, bol ağaçlıklar, zengin bir bitki örtüsü resmiyle görünür. Ciğerdelen (1947) ise, yazarın imparatoriuğu var eden değişik unsurîara tarihin içinden, bir yandan dayeni Türkiye'nin gündeminden baktığı bir roma- nıdır. Unutulup gitmiş Safiye Erol'un Kadıköyü'nün Ro- manı'nı çok yıllar önce bir sahafta bulmuştum. Ka- paksız, sayfalan sarank-karank, cildi dağıldı dağt- lacak. Bir okur bekliyordu. Daha ilk sayfalannda büyülendim. Çünkü biz o zamanlar Kadıköyü'nden çoktan taşınmış, Cihan- gir*den de taşınmış, Teşvikiye'de oturur olmuştuk. Safiye Erol doğduğum yerleri anlatıyordu. Birden- bire çocukluğuma kavuşmuş gibiydim. Çocukluğu- mun geçtiği yerlerin 'roman oluşuna' şaşıyordum... Sonra bir kez de Kadıköyü'nün Romanı'nı kapak- lı haliyle gördüm. Romanı okuduğumdan o ana hemalde beş altı yıl daha geçmişti. Münif Fehim imzalı güzelim kapak bende bir rüya duygusu bı- raktı. Gördüğüm değil, yaşadığım bir rüyadan renk- ler, çizgiler. Ustalar ustası Münif Fehim, Safiye Erol'un eseri için Moda Plajı'nı vedenizi betimlemişti. Arkada be- yaz kabinleriyle plaj, tahta iskeleler, ıslak ayak ko- şuşturduğumuz tahta zemi»i. Bu plajda az mv ko- şuşturmuştuk! Bakıyordum, arkadaki plaj resmine, sanki birkaç saniye sonra yaz olacakmış, o yıllar ola- cakmış, oradan denize girecekmişçesine bakıyor- dum. önde genç bir kadın denize atlryordu. Hangi yük- seltiye çıkmıştı da oradan denize atlryordu, o belli değildi. Zaten ben de genç kadının başındaki bo- neye dalıp gitmiştim. Belki de yıllardan beri işitme- diğim birsözcüktü 'bone'. Gözümün önündeydi ço- cukluğumun hanımlan, plajlarda, sandallarda, Mo- da'da, Fenerbahçe'de, Kalamış'ta, bonelerini takı- yoriar, denize saçlan ıslanmasın diye öyle giriyor- lardı. Hepsi süslü püslü, çiçekli yapraklı bu bone- ler Avrupa'dan hediye gelir, heyecanlaryaratırdı. Resimdeki beyaz kotrayı, yelkeni beyaz yelken- liyi anlatmayacağım. Hem anlatsam kimi ilgilendi- recek? Kadıköyü'nün Romanı'nın kapaklısını öteki yıp- rak kitaplaria yan yana sergileyen sahaf dükkânın- dan fıriayıp çıktım. Takvimde tz Bırakan: "Hayat ise zevk, acı farkı, duyuş ve görüş farkı, hayal farkı değil de nedir?" Ahmet Haşim, 1920 tarihli bir yazısından. Ataol Behramoğlu'ndan Aziz Nesin'li anılar • ANKARA (AA) - Şaır ve yazar Ataol Behramoğlu, 'En çok sevdiğim ve en çok çatıştığım yazar' dediği Azız Nesin'i, mektupla anılar ve fotoğraflarla anlattı. Behramoğlu, sanatçının ölümünden iki hafta sonra kaleme aldığı 'Aziz Nesin'li Anılar' kitabında, Nesin'e yapıştınlan yaftalardan kişiliğinin gizli kalmış yönlerine kadar pek çok konuya açıklık kazandınyor. Gendaş Yayıncıhk'tan çıkan yapıtın ilk bölümünde, Behramoğlu'nun Nesin'le yaşadıklannı kaleme aldığı 19 anı, ikinci bölümünde ise Aziz Nesin'in 1984-90 yıllan arasında yazara gönderdiği 15 mektup yer alıyor. Anı yazılan arasında Aziz Nesin'in inatçı, tuttuğunu koparan, karamsar ama umudunu yitirmeyen çok yönlü sanatçı kişiliği, yazann anılan ışığında okura aktanhyor. Nesin'in inişli çıkışlı yaşamını, Türkiye Yazarlar Sendikası'mn (TYS) kuruluş aşamasını, 12 Eylül süreci ile sanatçı için açılan davalan anlatan Behramoğlu, bu olaylara karşı Nesin'in tepkilerini, kafasında oluşturduğu 'Nesin fotoğraflan' ile anlatıyor. lAn/rde karma resün sergisi • tstanbul Haber Servisi - Intemationale Akademie Marmaris (IAM), 9. sergisi bugün açılıyor. Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfi tarafindan Marmaris'in Turunç beldesinde kurulu bulunan IAM'de üretilen tuval, desen, serigrafı, gravür ve heykellerden oluşan karma sergi Fstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın (İMKB) tstinye'deki Sanat Galerisi'nde görülebilir. Ogün Özdemir'in fotoğraflan • tstanbul Haber Servisi - Göreve giderken, yaklaşık üç ay önce yaşamını yitiren, Star gazetesi muhabiri Ogün Özdemir'in çektiği fotoğraflardan oluşan sergi. Türkiye Gazetecıler Cemiyeti Basın Müzesi'nde (TGC) açıldı. Sergi 9 Şubat'a kadar açık kalacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle