Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA
14 kultur(g)cumhuriyet.com.tr
Sema Kaygusuz, sözcüklerin büyüsü ve gücünden sonra tartımıyla ilgileniyor
Smukuı insankmn hcttahöyküleri
• "Gençyazarlarüzerine
üretilmiş düşünceler hep
önyargı. Üretimlerle ilgilenerek,
genelleme yapmadan, aynı
ciddiyeti göstererek eleştiri
mekanizmasını kullanmak
gerekir. Bugünün genç yazarlan
birbirinden çok farklı yerde,
çünkü aralarında kan bağı yok.
Herkes aynı yere bakmıyor."
MELTEMKERRAR
"Yeni bir şey yazmak için öğrendiğiın her
şeyi bir kenara bırakmam gerekiyor" dıyor
Sema Kaygusuz. Bu yılın Cevdet Kudret Ödü-
lü'nü 'Sandık Lekesi' adlı kitabıyla Zehra
Tırü'la paylaşan "gençyazar", 'Ortadan Ya-
nsmdan" adlı ilk kitabının ardından öykü se-
rüvenini sürdürüyor.
- Yeni bir şey yazmak asbnda yeni bir yazar
olmak bir anlamda derken, bu kitap nasıl bir
yazar yarattı?
SEMA KAYGUSUZ - Burada yeni bir şey
yazma iddiası değil, kendini başka yerde ye-
nilemek gibi bir iddia var. Benim yazdığım
öykü, kesinlikle yeni bir öykü anlamına gel-
miyor, çünkü ben artık kimsenin yeni bir şey
söyleyeceğine inanmıyorum. Dünyada 14 çe-
şit aşk klişesi var aslında ve o 14 ayn biçim-
deki aşk klişesindenbinlerce farklı öykü, si-
nema filmi, masal çıkmış; ama genellemeye
kalktığınızda 14 tane hepsi! Her bir kitapta
yeni bir yazar yaratmak derken, yazma eyle-
minde bulunan kişinin mümkün olduğu ka-
dar öykü formunda, deneysel ve öyküye la-
yık, o laboratuvan daha iyi kullanacak ara-
yışlar içinde olması gerektiğini kastediyo-
rum.
- Öykünün öyküsünü yanyonım,derken de
bu tavnnızı destekliyorsunuz—
KAYGUSUZ - Garantıli bir öykü anlayışı
var aslında. Ağırbaşlı bir öyküyle hayatınızı
geçirebilirsiniz, bu mümkün. Ama bana dü-
şen bu değil diye düşünüyorum. Istikrarcı bir
anlayışla öyküye yaklaşmak istemiyorum.
Hata yapmak istiyorum, hata yaparken dene-
miş de oluyorum. 50 kuşağırun içinde tlhan
Tarus, klasik öyküde kült bir isimdir; Leyla
ErbîTin deneyselliği 9O'lı yıllann ilgilendi-
ği mescleyi çözmüştür. Aynı yazarlann kül-
liyatını okuyup öykünerek, kabul görmüş
olan bir şeyi tekrar yazmak istikrarsızlık olur.
- Sınırü sayıda çıkış noktasından sınırsız öy-
kü üretildiğinden söz ederken sizin yöntem-
teriniz nekr?
KAYGUSUZ - Ben bu işin yazarcılık kıs-
Seraa Kaygusuz, "Öykünün en küçük zaman birimi içerisinden bile çıkabfleceğine inananlardanım" diyor.
mmdan çok rahatsızım. Yazarcılık oynamı-
yorum, sokağa öykü toplamaya da çıkmıyo-
rum. Diyelim ki biraz sonra burada bir İcır-
langıç yuvası keşfedeceğiz, ben karşımdaki-
ninkırlangıç yuvasını keşif anıyla ilgileniyo-
rum. O kırlangıç buraya nasıl gelmiş, bu yu-
vayı nasıl yaprruş, ne olmuş değil, o insanın
onu gördüğünde ne yapacağıyla ilgilenirim.
'Oykünün estetiğiyie meşgıdûm'
- Övkükriniz birbirine benzemiyor, ama
hepsinde ortak bir 'an' öyküsü var_
KAYGUSUZ - Öykünün en küçük zaman
birimi içerisinden bile çıkabileceğine ina-
nanlardanım. Ama bu demek değil ki olay öy-
küleri sıradandır. 'Sandık Lekesi'nde en kü-
çük zaman birimiyle ilgilendim, üçüncü ki-
tabımda olayı ele ahnak tstryorum, durumu
aynntıya sokarak olaym kendisiyle meşgul ol-
mak istiyorum.
- İlk kitapta 'sözcüklerin büyüsü', ikinci
kitapta 'sözcüklerin gücü' önemliydi dryor-
sunuz. Bu, Idtaplara nasıl yansıdı?
KAYGUSUZ- İlk kitapta bıraz daha cesur,
insanın içine akıttığı silsile haline gelen anı-
lar, şimdiye kadar yazılmayı düşleyen bir-
çok şey ve yazıyor olmanın verdiği keyifle
yazdîm. Bütün bunlartam anlamıyla sözcük-
lerin büyüsü. Ama 'Sandık Lekesi'nde öykü-
yü kurcalayan bir yöntemle yazdım.
- Argodan günlükdik, heröyküde farkb bir
dil yapuuz var, bazen de bir kelimeden yola
çıkarak öyküye ulaşıyorsunuz~.
KAYGUSUZ - Sözcüklerin tartımını bul-
maya çalışıyorum. 'Ortadan Yansuıdan' be-
nim 20 yaşımdı. 'Sandık Lekesi' 28 yaşım.
Bu kitap, 28 yaşıma kadar elde ettığim tar-
tımlann bir karşılığıdır. Fakat yetkinleşme-
me karan almış biri olarak -çünkü usta öy-
kücü olmak gibi bir amacım yok- her sefe-
rinde yeni keşifler yapmak istiyorum. Söz-
cüklerin büyüsünü öğrendim, gücünû öğreh-
dim, şimdi tartımıyla ilgilenmeye başladım.
- Sözcükkrden geriye kalan mı tarüm?
KAYGUSUZ - Evet, geriye ne kaldığı...
Günlük hayatımızda kullandığımız sözcük-
ler arasındaki seçimlerimiz. Bazen karşın di-
yoruz, bazen rağmen diyoruz. Rağmen dedi-
ğimizde aslında daha şiddetli bir karşı koyuş-
tan söz ediyoruz, karşın dediğimizde soh-
bet etmiş oluyoruz.
- Birbirine benzemeyen öyküler ara-
sındaki bağlantısızlık, bir anlamda Id-
tabın bütünlüğünü mü sağlıyor?
KAYGUSUZ- Öyküler arasında bir
bağıntı yok, ama kahramanlar dışan-
da karşılaşabilirler. Tacettin'le Aş-
kar'daki kız bir gün karşılaşabilir. Ara-
lanndaki ortak bağ bu. Onlann sahici
olduğuna inanıyorum, kurgusal değil-
ler çünkü. Hepimiz içlerinden birtane-
si olabiliriz, ama her birimizin 'birkik'
olduğunu unutmamalıyız. Öykü de o biri-
cikle ilgilenir zaten!
- tki kitapta da kısa ve yahn olmaktan ya-
na bir tavnnız var_
KAYGUSUZ - Ekonomik olmasına
çok dikkat ettim. Hiçbir safrası ol-
masın, bir sözcük bile atılmasın,
ama bir sözcük girince de
dengesi bozuluversin he-
men. Öykünün konula-
nyla, içerdiği şeyle de-
ğil, estetiğiyie meşgu-
lüm. Binlerce değişik
formda olabilir öykü.
Önyargılarım yok.
Karamsar öykü,
acıkh öykü... Bir
öykünün karamsar,
acıklı ya da kötüm-
ser olması, o öy-
künün değerinin
ölçütü değildir;
önemli olan, karamsarlığı nasıl anlatmış ol-
duğunuz.
- Kitabın son öyküsünde de Türidye'de çok
sayıdayazan kapsayan 'gençyazar' kavranu-
nı eleştiriyorsunuz. Ödüllü bir genç yazar ol-
mak nasıl bir şey?
KAYGUSUZ - Bu ödülü ilk kitabıyla Zeh-
ra Tırıl ve ben aldım; çok yeni bir şair İbra-
him Baş da Cemal Süreya Ödülü'nü aldı. De-
mek ki bu genç yazarlar üzerine üretilmiş
düşünceler hep önyargı. Bu tür genellemeler
insanlann işine yaramıyor. Üretimlerle ilgi-
lenerek, genelleme yapmadan, aynı ciddiye-
ti göstererek eleştiri mekanizmasını kullan-
mak gerekir. Ben kendimi gerçek anlamıyla
bir genç yazar hissediyorum, ama 'genç ya-
zar' dendiğinde oluşan kristalleşmiş kavra-
mm dışında kalmak için 'yeni yazar' deme-
yi tercih ediyorum. Aynca bugünün genç ya-
zarlan birbirinden çok farklı yerdeler. Nalan
Barbarosoğlu, Murat Gülsoy, Zehra Tınl,
Murat Yalçın Bunlann her biri birbirinden
farklı, çünkü aralannda kan bağı yok. Her-
kes aynı yere bakmıyor!
MÜBtN ORHON'VN VAPITLAR1ISTANBUL'DA SERGİLENÎYOR
İbadet
eder gibi
resim
yapardı'
KühürServisi- 1948'de Pa-
ris'e giden, 1981 'de ölene ka-
dar bu kentte yaşayan ve ça-
hşan MübinOrhon'un çeşit-
li dönemlerinden seçilen ya-
pıtları kapsamh bir sergiyle
ilk kez Istanbul'da sergileni-
yor.
1924 yıhnda Istanbul'da
doğan, Tanzimat Fermanı'nı
ilan eden Sadrazam ReşitPa-
şa'nm ailesinden gelen Mü-
bin Orhon, Siyasal Bilgiler
Fakültesi'ni bitirdikten son-
ra doktora yapmak için Pa-
ris'e gitti. Türkiye'deyken
merkezinde Orhan VeÛ'nin
bulunduğu çevreyle yakın
ilişki içindeydi. Paris'te Sor-
bonne Üniversıtesi'nde ikti-
sat doktorasınabaşladı. Ama
kısa bir süre sonra kendisini
tamamen resme verdi ve öle-
ne dek sadece resimle ilgilen-
di. Paris'teki arkadaşlanndan
Selim Turan, onun resimle
ilişkisini şöyle anlatır: "Çok
güzel renk armonilerh le çok
sade resimler yaptı. ibadet
eder gibi resim yapardı, en
ufak bir fanteziyeyer verme-
di. Dış görüntüleri mümkün
olduğu kadar silip görüntü-
lerin arkasında bizi hayran
bırakan, anlamadığumz ve
mutiaka meveut olanı aradL."
Ingilız koleksiyoner Sir Ro-
bert Sainsbury, Paris'te en
önemli galerilerle çahşan sa-
natçınm eserlerini ölümüne
kadar aldı. Altmış üç resim-
den oluşan bu koleksiyon,
1978 yıhnda East Anglia Üni-
versitesi bünyesinde kurulan
Sainsbury Görsel Sanatlar
Sergide aynca Ara Güler'in 1948-1981 yıDan arasında Paris'te
çektiği Mübin Orhon fotoğraflan da yer ahyor.
Merkezi'nde düzenli olarak
sergileniyor.
Sanatçı Istanbul'daki ilk
sergisini 1967'deaskerlikne-
deniyle geldiğinde Galeri
Melda Kaptana'da açtı. tkin-
ci sergisini ise 19 yıl sonra
1979'da Maçka Sanat Gale-
risi'nde gerçekleştirdi. Ölü-
münden sonra 1982 ve
1986'da Maçka Sanat Gale-
risi'nde, 1992'de Galeri
Nev'de açüan sergiler ve özel-
likle 1996 yıhnda Yapı ve
Kredi Sanat Galerisi'nde Sa-
insbury koleksiyonundaki re-
simlerin yer aldığı özel ser-
gi, Mübin Orhon'u Türkiye
ile taruştırdı.
Milli Reasürans Sanat Ga-
lerisi'nde düzenlenen sergi,
Mübin Orhon'un sanat yaşa-
mının ana çizgilerini, değişik
dönemlerinden seçilen resim-
lerle ortaya koyuyor.
Milli Reasürans Sanat Ga-
lerisi Küratörü Ametie Edgü,
Ara Güler'in objektifinden
Mübin Orhon'u ve Mübin
Orhon'un yapıtlannı bir ara-
ya getirerek iki sanatçıyı iz-
leme olanağı sunuyor. Bu ser-
gide Ara Güler'in 1948-1981
yıllan arasında Paris'te çek-
tiği Mübin Orhon'un 30 fo-
toğrafı da yer ahyor.
Robert Redford'un yeni filminin öyküsü geçmişiyle paralel
Spor, yaşamın harika
bir metaforuKültür Servisi - Hollyvvood'un önde ge-
len isimlennden 63 yaşmdaki Robert Red-
ford, aynı zamanda bağımsız sınemaya en
büyük desteği veren kuruluşlardan Sun-
danceFflmFestivali'nindekurucusu. Red-
ford, Sundance Enstitüsü'nü kurduktan
sonra yönetmenlik ve oyunculuk kariyerin-
de bir gerileme yaşadı. Sundance'deki yo-
ğun çahşmalanndan dolayı son yirmi yıl
içinde sadece on filmde oynayan sanatçı ar-
tık yorulduğunu söy-
lüyor. Redford, Sun-
dance' in bünyesinde
yer alan ve yıl boyun-
ca gerçekleştirilen fılm
atölyelerinden olduk-
ça hoşnut olmasına kar-
şın, festivalin giderek
daha da artan ticari ni-
teliğinden rahatsızlık
duyduğunu belirtiyor.
Tüm zamanını Sundan-
ce'in bulunduğu Utah
ile New York arasında
geçiren Redford, Holh/-
wood'dan da oldukça
uzak bir yaşam sürü-
yor. İlk filmi 'Ordinary
People' ile Oscar alan
yönetmen, sonunda ye-
ni bir filmle seyirci kar-
şısına çıkmaya hazır-
lanıyor. Yönetmenliği-
ni yaptığı altıncı film
olan 'The Legend of
BaggerVance'in tanıtımı için Münih'te bu-
lunan Redford, bu yüzden 20 yıldır ilk kez
Sundance Film Festivali'ne katılamadı.
Film. alkol bağımlısı olan eski profesyo-
nel golfçu Rannulph Junuh'nun öyküsü-
nü anlatıyor. Gençliğinde bir atlet olan Red-
ford'un filmlerinde spor, önemli bir motif
oluşturuyor. "Benim için spor, hayatın ha-
rika bir metaforudur. Ve golf bunun en i>i
örneğidir. Kendinize ve doğaya karşı o>nar-
sınız. Sizden daha bü> ük güçler vardır."
Redford, Junuh'yu Ulj'sses ya da Herkül
gibi mitolojik kahramanlarla karşılaştınyor.
FDmin bir klasikolduğunu düşünüyor.
"Bir keşif >olculuğuna çıknor ve bu yoku-
lukta karanhk bir dönem geçirerek yoldan
çıkryor. Bu yokuluktan >uşam deneyinnne
sahip, bügece ve tam bir insan olarak geri
dönebflmekiçin sonuna kadar gitnıelisiniz.
Bu anlamda film, bir klasik."
Redford'un 17-21 yaşlan arasında aşın
alkol kullandığı için Colorado Üniversite-
si beyzbol takımmdan ve sonra da üniver-
siteden ahlması göz önüne ahndığında, Ju-
nuh ile Redford'un ya-
şamlan arasında bir pa-
ralelik olduğu söylene-
bilir. Ama Redford ko-
nuyu genel olarak ele
aldığını söylüyor. Geç-
mişinde bir sporcu ola-
rak alkolle problemi ol-
duğunu ve bunun da fil-
me yansımış olabilece-
ğini belirtiyor: "Şu an-
da bunlara çok eleştirel
bakı>orum. ama >aşa-
dım bunlan. Veşimdi de
bunlar hakkmda film-
ler yapıyorum." Bu so-
runlann her şeyin ka-
zanmak üzerine kurulu
olduğu bir dünyadan
kaynaklandığını söyle-
yen Redford, bunun en
iyi örneğinin Amerikan
yaşam tarzı olduğunu
söylüyor; "Amerikanya-
şanunda iki önemli nok-
ta vardır: Para ve kazanmak. Bu, Ameri-
kan yaşamına iyice aşüanmışnr.''
Artık Sundance Film Festivali'nin ken-
disine gereksinimi olmadığını ve asıl işi-
nin başına dönmek için de çok hevesli ol-
duğunu belirtiyor Redford. Ama festivalin
moda, Hollyvvood bir de medya dünyası ta-
rafından giderek daraltılsa da hâlâ özünü
koruduğunu söylüyor ve ekliyor "Medya,
Sundance'de her şeyden çok törenlere ilgi
gösterrvor, törenler de kendi kendini besli-
yor. Bu artık kendisini dayatan bir şeye dö-
nüştü."
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FtŞEKÇİ
Öftt!
Yıllann birikimıyle bilgisizlik, kültürsüzlük, beğeni
düzeysizliği içine battık, çıkamıyonjz.
15 Şubat akşamı Show (Gösteri) televizyonunun
ana haberterinde Nâzım Hikmet'in kimi eşyalannın
Moskova'dan Türkiye'ye getirilişi anlatılıyor.
Gidip Nâzım Hikmet Vakfı'nda çekim yapmışlar.
Sunucu eşyalan kameraya gösteriyor, biryandan da
anlatıyor. Işte, şaırin bebekliğinde giydiği zıbınlan,
işte Cihangir'deki evindeki kitaplığı vb. Bu görün-
tülerin ardından ikinci bir görüntü. Bir Sabena (Bel-
çika Havayollan) uçağı, bir alana yeniden yenıden
iniyor.
Ne haberi hazırlayanın ne onu sunan "en çok iz-
lenen" sunucunun aklına bile gelmiyor, elli yaşına
dek ülkesinde yaşayan şairin bebeklik zıbınlannın
ya da Cihangir'deki derme çatma evindeki kttaplı-
ğın Moskova'da ne işi olduğu.
llki kız kardeşinin, öteki de Memet Fuat'ın yıllar
boyu saklayıp sonra da vakfa verdikleri eşyalar.
Moskova'dan "gizli" olarak getirilen eşyalann ne-
den Belçika Havayollan'yla geldiği de belli değil.
Ulusal havayolu şirketimize aıt bir uçağın görüntü-
sünü bile bulup koyamamışlar, haberi biraz daha inan-
dıncıkılabilmekiçin.
Geçmişte korsan kitaplarla ılgili bir haberi de de-
nizlerde gemileri soyan korsanlann görüntüleriyle ve-
ren de aynı televizyon değil miydi?
• * *
Yazılı basında da daha ileri bir özen görülmüyor
Şunun bunun şairle ilgili söylediği her şeyi olduğu
gibi kocaman kocaman yayımlıyoriar. Söyleyenin
söylediği aynen basılsa bile yanına doğrusunu yaz-
ma ya da açıklama gereği duyulmuyor.
"Kurtuluş Savaşı Destanı"n\ Moskova'dayazmış.
Destanı açıp bakanlar, sonunda yazıldığı yıl ve
yerteri görürier; '939 Istanbul Tevkifanesi, '940 Çan-
kın Hapisanesi, '941 Bursa Hapisanesi."
Anlartığı bizim Kurtuluş Savaşımız degilmiş. Bu-
nu söyleyebilmek için de okuduğunu anlayabilir dü-
zeyde olmamak gerekir.
Hele, "Mezanndan kalkıp dilekçe versin, baka-
/ım'daki zekâ tncetığine verilebilecek bir karşılık bul-
makzor.
• • • ' "
Acınası ülkemiz! Kendisini yönetecek, ilerletecek
siyaset adamlarını bulmakta nasıl da yoksul!
Ülkeyi yönetme savındaki siyasetçilerin en baş-
ta ülkelerini, ınsanlannı ve dünyayı iyitanımalan bek-
lenir. Yoksa nasıl dogru, yarartı adımlar atabilirier?
Günümüzün uçarak ilerieyen toplumlannin iki ka-
nadı var: Bilim ve kültür.
Bilimsel ve teknolojik gelişmelere kapatı toplum-
lann gelisebilmesı olanaksız. Bilim parayla, yatınm-
la görece daha kolay ulaşılabilir bir alan. Küttürel yön-
den gelişkın bir toplum yaratmak ise daha zor. Oku-
ma yazmadan başlayacaksınız; dil sevgisi, toplum
sevgisi, insanhk sevgısini geliştireceksiniz. Yurttaş-
lar, tarih ve coğrafya ile üzerinde yaşadıklan toprak-
lan, geçmiş uygarlıklanyla, bugünüyle sevecek; son-
ra yeryüzü sevgisini, başka insanları, toplumlan,
coğraryalan sevme yeteneği kazanacak; sonra ede-
biyatla ve öteki şanatlarla tanışacak, yeryüzünytL
her köşesinden sevrdtğl'yazarîâr.'sinemacırar, beS'-''
teciler olacak.
Bir toplumun bireyleri, hele hele yöneticileri böy-
le geniş bir kültürel donanıma ulaşamamışlarsa, o
toplumda geleceğe iyimseriikle bakabilmek güç.
Nâzım, küçük bir turnusol kâğıdı oldu, yönetici-
lerimizi tanımak için. ;
Adını ağzına alanlan boyadı geçti.
Tenor Cemalettin Kurugüttü öldü
• Kültür Servisi - Istanbul
Devlet Opera ve Balesı
solist sanatçılanndan tenor
Cemalettin Kurugüllü
kansere yenik düştü.
Kurugüllü için yann saat
10.00-11.30 arasıAKM
Büyük Salon'da anma
töreni yapılacak. Teşvikiye
Camii'inde öğle namazının
ardından kılmacak cenaze
namazından sonra
Zincirlikuyu mezarhğına defnedilecek. 1951'de
Sıvas'ta doğan Kurugüllü, tstanbul Devlet
Konservatuvan'nı Özcan Sevgen'in öğrencisi
olarak bitirdi. Salzburg Mozarteum Akademi'de
Ertore Campogalliani ile, şeref diploması aldığı
Siena Accademia Chigiana'da Daniel Ferro ile,
Bussero Accademia Verdiana'da Carlo Bengonzi
ile çalıştı. Mastır programını MSÜ Devlet
Konservatuvan'nda. Prof. Güzin Gürel
rehberhğinde tamamladı.l979'dan ben tstanbul
Devlet Opera ve Balesi'nde solist sanatçı olarak
görev yapan Kurugüllü" nun rol aldığı yapıtlar
arasında, Mozart'ın 'Sihirli Flüt', "Saraydan Kız
Kaçırma', 'Don Giovanni', 'Fıgaro'nun
Düğünü', Verdi'nin 'La Travatıa'. 'Otello' ve
'Rigoletto'su. Puccinı'nın 'La Boheme' ve
'Tosca'sı, Gounoud'un 'Faust' ile 'Romeo ve
Juliette'i bulunuvor.
K Ü L T Ü R # Ç t Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I