Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
Üniversiteler Bilim
Prof. Dr. Mülazını YILDIRIM Gazi üni TıP
Fp
9 0 niversitelerin görevleri; ması hem bfli
U
eğitim-öğretim yapmak, liğin gereğidir.
bilim üretmek, ürettiği
bilgiyi öğrencilere ve hal-
ka aktarmak, kamu ku-
rumlanna ve özel sektö-
CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2001 PAZARTESİ
re danışmanhk yapmaktır. Bugün üni-
versiteler, bu görevlerinden hangileri-
ni ve ne oranda yapmaktadır? Bımu,
ûniversite yöneticileri ve öğretim üye-
leri kendilerine sormalıdır.
Çağımıza, bilgi çağı denilmektedir.
Oysa her çağ kendi içindebilim çağuhr.
Ham bilgiyi kim üretirse önder (lider)
devlet odur. Bu, geçmişte de böyleydi,
bugün de böyledir.
Durum böyle olunca; önder devlet
olmak için üniversitelere büyük görev
düşmektedir. Bu bağlamda üniversite-
ler, ülkeyi geleceğe hazırlayan en önem-
li kurumlardır. Bir ülkenin üniversite-
leri, çağdaş bilim düzeyine yükselme-
mişse, o ülkenin sadece üniversiteleri
değil, ülke de geri kalmış demektir. Ge-
ri kalmaktan da kurtulması zordur.
Ancak üniversitelerin yukanda be-
lirttiğimiz görevlerini yapabilmeleri
için öncelikle ûniversite kimliğine sa-
hip olmalan gerekir. "Üniversiter'' kim-
likten yoksun durumda, adı üniversite
olsa bıle "üniversite'' değildir.
Sağlam bir öğretim kadrosu olma-
dan sağlam bir üniversiteden söz edi-
lemez. Bir üniversitenin büyüklügü,
öğretim üyelerinin tek tek büyüklügü
ve büimsel etkinliğiyle doğru orantıh-
dır. Başka bir anlatımla, nicellik değil
nitellik önemlidir. Bu nedenle nitelliği
yüksek öğretim üyelerini üniversitele-
re kazandırmak, üniversitede olanlan-
nın da üniversitelerden aynlmalanm
önlemek gerekir.
Üniversiteler öğrencilerine sadece
bilim öğreterek görevlerini yapmış sa-
yılmazlar. Bilimle birlikte, insan olma-
yı, yurt sevgisini ve sorumluluklaruu bü-
melerini öğretmesi gerekir. Bütün öğ-
retim üyelerinin bu duygular içinde ol-
:nWyuHsever-
Öğretim üyelen, çaliştıkları kurumu
kendi mülkleri gibi sahiplenmelidir.
Böylece, hem kurumu korurlar hem de
işlerinden keyif alacaklanndan, mutlu
ve başanh olurlar. Tersi durumda yapı-
lan iş, angarya olarak algılarur, öğretim
üyesi verimli ve mutlu olamaz.
Öğretim üyesinin işinde başanh ve
mutlu olabilmesi için iki koşul gerek-
lidir. Biri almış olduğu ücret, öbürü bi-
limsel araştırma yapmaktjr.
Bugün üniversitelerimizde bu ko-
şullann olduğunu söylemek zordur.
Bunlar olmadan da üniversiteden faz-
la bir şey beklenemez. Ekonomik öz-
gürlüğü ohnayan bir öğretim üyesi-
nin bilimsel özgürlüğünün ohnası ola-
sı değildir. Bilimsel özgürlüğü ohna-
yan öğretim üyesi de yöneticilerin dü-
men suyundan giden, kendi öz düşün-
celerini söylemekten korkan, güdüm-
lü, üniversite ve bilimsel yaşamdan
uzak bir kişiliğe bürünür. Ve artık öğ-
retim üyesi niteliğini yitirmiştir. Bu
nitelikteki öğretim üyesinin de Ata-
türk'ün istediği "irfanı hür, fikri hür,
vkdam hür" özgür gençliğı yetiştirme-
si olanaksızdır.
Üniversitelerin kimliklerine kavuşa-
bilmesi için bu iki sorun kısa sürede çö-
zülmehdir. Bunlardan birincisini hükü-
met çözecektir. Bu konuda başta cum-
hurbaşkam olmak üzere konuyla ilgi-
li pek çok yöneticnin olumlu görüş bil-
dirmesine karşın, ciddi bir adun atıl-
mamıştır.
Öcinci sorunu bizzat öğretim üyeleri
çözmelidir. Ikinci sorun birincisinden
önce çözülmelidir. Bugün üniversiteler-
de bihmsel çalışma değil sadece yayın
yapılmaktadır. Bilimsel çalışma baş-
kadır, yayın yapmak başkadır. Her ya-
yın bihmsel çalışma anlamına gehnez.
Dileğimiz, ekonomik sorunlan çö-
zühnüş, her alanda bilimsel çalışmala-
n fişkırmış bir üniversite görmektir.
V l L C r O R U İ Ş L J b j R [email protected]
Kasaba Kültürü
HüsnüA.GOKSEL
T
ürkiye'de bugün, toplum-
sal huzur, toplumsal refah,
toplumsal mutluluk oldu-
ğuna içtenlikle inanan ak-
h başında bir insan var mı-
dır, bilemiyorum. Hergün,
her yerde, parlamentoda, medyada, sem-
pozyumlarda, iş dünyasında, evlerde, so-
kaklarda bunlann olmadığı konuşuluyor.
Herkesin bildiği olaylar büyüteç altma
konup bir sorumlu, bir suçlu aranıyor.
Cumhuriyetin en ciddi, en güvenilir, en
saygın kurumlannı karşı karşıya getiren
bir bunahmdan geçiyor Türkiye. "Tepe-
devctabandabunahm" sürüp gidiyor. Yö-
netici smıflar, eskisi gibi yönetmek ola-
nağmdan yoksun, yetkisiz ve yeteneksiz
görünüyorlar ve genellikle de suç onlara
yükleniyor. Görünürde gerçek bu ımiş
gibi. Oysa!.. Evet, oysa!..
Bir trafik kazasmı alalım. Otobüs şa-
rampole yuvarlanıyor. Şu kadar ölü, şu ka-
dar yaralı. Araştırma, inceleme, kazanın
nedenı sürücü hatası olarak saptanıyor. Sü-
rücü bir insandır. Evet, hatalı bir insan-
dır. Ama suçu, sorumluluğu yalmz onun
omuzlanna yüklemek yüzeysel, ucuz bir
yargı olmuyormu? Asıl suç, o insanda de-
ğil, o insanı "o insan" yapan koşullarda
aranırsa kazanm asıl nedeni ve çözüm
yollan da anlaşılmış, bulunmuş obnaz
mı?
Türkiye'nin "tepesinde ve tabanında
süren bunahmnT kökenine erişmek ıçın
250 yıl geriye gitmek gerekiyor. O yıllar
büyük Fransız Devrimi'nin hazırlık yıl-
landır. Voitaire, Marat, Diderot, Rousse-
au, d'AIambert devrimi hazn-layan. ola-
cağını gören, ama olduğunu göremeyen
fıkir mimarlandır. Fransa'da okuma yaz-
ma oranı erkeklerde yüzde 47'nin üstün-
de, kaduılarda yüzde 27'ye varmıştır o
günlerde. Tek iletişım aracı gazeteler, ki-
taplar ve elbet "ansüdopedi''dir. Fransa
okur, okur, okur... YazarlarBastüle'ehap-
sedilirken Hollanda'da, Isviçre'de, Avig-
non'da basılan kıtaplar kaçak olarak Fran-
sa'ya girer, elden ele dolaşır. Ekonomik
ve siyasal koşullann da oluşması ile dev-
rim önlenemez noktaya gehniştir artık.
Büyük Fransız Devrimi, "monarşi ve
feodal aristokrasiT>
ye karşı bir burjuva
devnmıdir. Devrimin beyni büyük bur-
juva, itici gücü ise "köylü ve kücükbur-
juva"dır. Başlangıçta tek amaçta birleş-
miş olan bu üç katman, devrim süreci
içinde kendi yaranna yeni yönler arayı-
şına geçti. Büyük burjuva palazlandı, bü-
yük sermaye sınıfi oluşmaya başladı. Bü-
yük sermaye küçük burjuvayı zayıflattı,
küçülttü. Köylerde yeni toprak zenginle-
ri egemen olmaya başladı. Sanayi devri-
mi büyük burjuvayı daha zengin, küçük
burjuvayı daha fakir yaptı. Fakir köylü,
tariadan fabrikaya geçerken fakir küçük
burjuvayı da yanına aldı. Böylece prole-
tarya mozaiği oluştu. Şehırlere göç baş-
ladı. Göç edenler kültürlenni de birlikte
götürüyorlardı elbet.
Devrim, toplumun siyasal, ekonomik
birçok yapısını altüst ettıği halde kültür-
de aynı etkiyi gösteremez. Çünkü kültür
devrimlerie değil, evnmle değişir. Dev-
rim, evrime ancak olumlu ya da olumsuz
yeni bir ivme getirebılir. Kültür evrimi-
ni hızlandıran tek etmen, çağın gerçek-
lerini ve koşullannı yakalayan, planlı,
akılcı eğitimdir.
Büyük Fransız Devrimi monarşiye kar-
şı ıdi ve o yıllann Avrupası'nda tüm dev-
letlerde monarşi vardı. Varlıklannı koru-
mak için cumhuriyet ordularma karşı si-
lahlandılar.
Ne var ki ufak tefek ulusal özelükler
dışında tüm Avrupa aynı sosyal yapıya sa-
hipti. Hepsinde monarşi vardı, feodal aris-
tokrasi vardı, büyük burjuva vardı, küçük
burjuva vardı, köylü vardı. Ve en önem-
lisi, hepsi Hıristiyan idi, Hıristiyan kül-
türüne sahipti. Devrim, Fransa içinde kar-
şıdevnmlerle, gel-gıtlerle kesintilere uğ-
ramakla beraber, sonunda devrim ruhu
canlı kaldı, yıllar içinde tüm Avrupa'ya
yayılarak bugün Batı uygarlığı, Batı dü-
şünüşü, Batı kültürü adlan altmda topla-
nan çağcıl uygarlığm ekseni oldu.
îtfcTgüç yoksunhığu
Osmanlı Imparatoriugu ise Avrupa mo-
narşilenne benzemiyordu. Evet, monar-
şi vardı, fakat feodal aristokrasi yoktu. Bü-
yük burjuva da yoktu. Küçük burjuva ve
köylü vardı. En önemlisi de Müslüman-
dı, tslam kültüründe idi. Koşullan oluş-
mamış toplumda, Hıristiyan bir üDceden
gelen devnm filızlenemezdi. Fakatyıllar
içinde Fransız Devrimi serpintilerini Os-
manhtopraldannadayoDadLBüyük bur-
juva ohnadığı için onun işle\1ni küçük
burjuva aydınıyüklendi Küçük burjuva-
nın \v köylünün itici gücü ohnadığı için
bu işlev de küçük burjuva aydmına düş-
tü ve devrim, Tanzimat'la, Jön Türtder-
le. İttihat ve Terakki De Osmanh toprak-
lanna da geldi. Bu bir avuç küçük burju-
va aydınının getırdığı Fransız Devrimı, Os-
manh'ya küçük burjuva kültürü, başka bir
deyişle kasaba kültürü olarak geliyordu.
"Kasaba Kültürü" deyimi ile hiçbir hor-
layıcı ya da küçültücü amacım olmadı-
ğını özellikle belirtmek isterim. Kasaba
kültürü kasabada yaşayanlann kültürü
anlamına gehnez. En büyük bir kentin en
ayrıcalıklı yerinde, en parlak koşullar
içinde yaşayan bınnin kültürü kasaba kül-
türü olabileceği gibi, en küçük bir kasa-
banın en küçük bu- işyerinde çalışan bi-
rinin de çağcıl ileri birkültürde ohnası şa-
şılacak bir şey değildir. Ya da Columbia
Üniversıtesi'nde yıllarca ders veren bir
Türk profesör, kasaba kültüriinun dar
çemberini kıramamış olabileceği gibi,
küçücük bir kasabamn bir iUcokul öğret-
meni bu çemberi çoktan kırmış olabilir.
Türkiye'nin bugün tepede ve tabanda bu-
nalıma düşmüş olmasını, kasaba kültü-
rünü genelde aşamamış ohnasma bağla-
mak sanınm yanlış olmaz. Böylece so-
rumluluğu ve suçluluğu kişilere indirge-
mekten sıynlıp olayın kökenine de inil-
miş olunur.
Kültür bir yaşam biçimi, davranış bi-
çimidir. tnsanın yürüyüşünden, oturu-
şundan, konuşmasmdan, el kol hareket-
lerinden, tepkilerinden, her türlü davra-
nışından belli olur. Parlamento kürsüsün-
den üniversite kürsüsüne, bürokrasimn
tepesinden sokaktaki adama kadar insan-
lanmızı bu açıdan incelersek kaçının ka-
saba kültürü çemberini kırabildiği orta-
ya çıkar. Bizim büyük burjuva patronla-
nndan kaçmın kasaba kültüründen kur-
tulduğunu söyleyebıliriz?.. Ya medya!..
Şu televizyonlarm kültür evrimine katia-
sı nedir? Gazetelerin sadece manşetleri-
ne bakmak bile yetmez mi kültürümüzün
hangi düzeyde olduğunu göstermeye?
Anlı şanlı köşe yazarlanmızın kaçı kasa-
ba kültüriinun dar çemberini kırabilmiş
görünüyor?
Marı ve Engeis, 1848'de kaleme al-
dıklan "Komünist Manifesto"da küçük
burjuvayı "tuüıcuveütopyacı" olarakta-
nımhyorlar. Elh' Fransız parlamenterinin,
yaklaşan belediye seçimlerinde seçmen-
lerine yem olarak sunduklan oyuna ge-
len altmış beş milyonluk koca Türkiye'de
tüm kurum ve kuruluşlar kalktı kalktı
oturdu, kasaba kültürü ile, küçük burju-
va duyariılığı ile. Fransa'da üç yüz bin Tür-
kiye Cumhuriyeti vatandaşı, Türkiye'de
yüz binlerce işsiz insan olduğu gerçeği-
ni görmezden gelerek önenlen, uygula-
nan önlemlerTürkiye'ye ne getirdi, ne ge-
nrir? Türkiye'den ne götürdü, ne götürür?
Hesaplandı mı acaba? Türkiye Cumhu-
riyeti'ne yaraşan davranış, sorunlann dev-
letler hukukunun ağırbaşlılığı ve bılimin
ışığında çağın gerçekleri ve çağm kültür
düzeyinde ele ahnması değil midir? Bu-
rada en önemli, en büyük sorumluluk da
herhaMe Türkiye Büyük Millet Mccüsiile
Turkiwünrv«rsiteterine düşmektedir. Ça-
ğuı gerçeklerine ve çağcıl kültüre erişmek
için gerekti ivme kaynaklan bu iki Cum-
huriyet kurumudur. Tek tek tüm parla-
menterierin, tek tek tüm üniversite öğre-
tim üyelerinin bu sorumluluk vegörev bt-
undnde ohnalan Türkiye'yi kasaba kül-
türü çemberinden kurtanp çağcü. uygar
dûnyanın \'azgeçümez bir üyesi yapabilir
ancak.
Deprem ve Zorunlu Sigorta
Av. Muazzez ÇÖKTELEK
B
üindıği gibi, 25.11.1999 tarih,
587 sayılı Zorunlu Deprem
Sigortası'na ilişkin kamın
hükmünde kararname, 27 Ey-
lül 1999 tarihli Resmi Gaze-
te'nin 23919 (mükerrer) sayısında yayım-
landı. Karamamenin 19. maddesi uyarın-
ca sigorta yapma ve yaphrma zorunlulu-
ğu, yayım tanhinden 9 ay sonra, yani 27
Eylül 2000 tarihinde, devletin afetlerle il-
güi mevzuattan kaynaklanan yükümlü-
lüklerinı düzenleyen 11. maddesinin 2.
fıkrası olan "9. madde gereğince cari bir
zorunlu deprem sigortası bulunmayanlar
ve sigorta kapsamında karsüanacak za-
rarlar için ve doğal afeöerte ilgüi mevzuat
çerçevesinde hak sahibi olamaziar" biçı-
mindekı düzenlemenın ise yayından 15
ay sonra, yani 27 Şubat 2001 tarihinde yü-
rürlüğe gireceği hüküm altına alındı.
Bu KHK'nin amacım düzenleyen 1.
maddesi aynen şöyledir: "Bu KHK'nin
amaa, meydana gelecek deprem afeti so-
nucu bina maüklerinin ya da intifa hakkı
sahiplerinin. binalann zivaya da hasarlan-
ması nedeniyle uğra\ acaklan zararlannm
karşdanmasmı sağlainakla zorunlu deprem
sigortasıv^pannalannaflişkinusulv«esas-
lan beüriemektedir."
2. maddesi ise "KapsanT başhğı altın-
da hangi binalann bu sigortaya tabi ola-
cağını açıklamaktadır.
KHK'nin 4. maddesi, Doğal Afet Si-
gortalan Kurumu, kısaca DASK diye anıl-
maya başlanan değişik yapıda bir kurum
oluşturulmasını düzenlemekte, 5,6, 7 ve
8. maddeleri ise bu kurum ile kurumu yö-
netecek kurulun çalışma biçimlen ile gö-
revlerini düzenlemektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki; söz konu-
su KHK çerçevesinde oluşturulan sigorta
sözleşmesını (pohçe), sigorta hukukuna iliş-
kin temel kavramlar çerçevesinde, tipüc
bir sözleşme diye değerlendirmek müm-
kün değildir Açık söylemek gerekirse,
hiç değilse bu konuda sigorta hukukçula-
n arasında görüş aynhğı olacağını, en azrn-
dan "Bu nasıl bir sigorta akdidir" diye dü-
şünmeyen ya da duruma tereddütle yak-
laşmayan hukukçunun olacağını sanmı-
yorum. Çünkü gerek genel sartlar, gerek
KHK'nin içeriği, gerek DASK'ın tuhaf
(neredeyse anlaşıhnaz) yapısı ve gerekse
sözleşmenin biçimi, sigortanın ilkeleri ile
bağdaşır nitelikte değildir. Tek bir örnek
verecek olursak; bu düzenlemeye göre söz
konusu zorunlu poliçeyi yaptuınayan bir
kişinin, eğer özel deprem sigortası yaptı-
racak olursa, bina depremde hasar gördü-
ğünde, ancak zorunlu sigorta güvencesi-
nin (teminatının) üzerinde kalan tutar için
talepte bulunabıleceği anlaşılmaktadır.
Ne var ki, asıl üzerinde durulması ge-
reken husus, bu düzenlemeye başka seçe-
nek ohnadığı için başvurulduğunu söyle-
mek, daha da acısı bunu savunmaktır.
Söz konusu KHK ile oluşturulan man-
tığın temeline indiğimizde, bu ulusu yö-
neten anlayışın ne denli acımasız olduğu
ortadadır. 17 Ağustos'tabinlerce insan ya-
şamını yitirmış, on binlerce konut hasargör-
müştür. Bu doğa olayını yaşamak, bucoğ-
rafyanın insanı için kaçınılmaz gözük-
mektedir.
O halde yöneten iradenin ilk işi, bu ko-
nu için şimdiden hazu-hk yapmak ve kuş-
kusuz gelecek için bir fon yaratmak ohna-,
hdrr. Bu fonun oluşumuna, konut sahibi
olmuş kışilerin ciddi katkısı ve bilincini kat-
mak da istenebilir kuşkusuz. Ancak yöne-
ten irade, toplumda neredeyse hiç olma-
yan bir bilincin üzerine bu ağır yükümlü-
lüğü devredemez. Buna hakkı yoktur.
Toplumumuzda sigorta bOinci yokluk
mertebesindedir. Ülkemizde yangın sigor-
tası yüzde 5, zorunlu trafık sigortası ise an-
cak yüzde 40 dolayında gerçekleşebihnış-
tir. Ûçûncü kişılenn zararlannı kapsayan
zorunlu trafik sigortası onlarca yıldır uy-
gulanrnaya çahşıldığı halde vanlan nokta
budur. Üstelik zorunlu deprem sigortası-
nı savunan Sigorta Şirketlen Birlığı Baş-
kanı da bu durumu açıkça belırtmış ve zo-
runlu deprem sigortası ile ilgilı talebin ilk
yıllar için fazla oluşmayacağı yolundaki
görüşünü basına açıklamıştır.
Hal böyle iken yöneten irade, KHK'nin
9/2 maddesi ile pohçe yaptırma mükelle-
fiyetine uymayanlan otomatik olarak do-
ğal afetlerle ilgüi mevzuat çerçevesinde hak
sahibi blmamakta, sigorta yaptıranlan da,
17. maddesi ile kurum kaynaklannın ye-
tersiz kalması durumunda, yani hasann
beklenenın üstünde olması ve bunun ku-
rumun kaynaklannı ve temin edilen koru-
ma miktarlannı aşması durumunda orta-
ya çıkan zaran ancak belirli bır oran da-
hilınde ödeyeceğinı belüterek yükümlü-
lükten kaçuıabıleceğini hüküm altına al-
maktadiT. Bu uygulamada ne sosyal dev-
let ve ne de hukuk devleti anlayışının ese-
ri dahi bulunmamaktadır.
Sonuç olarak deprem olgusunun ülke-
mizdeki boyutu karşısında "sorumlulu-
ğundevrine" (devretmeye) ilişkin bu yak-
laşım bir çözüm olamaz. Sigorta bflinci
ohnayan bir toplumun bireylerine çözüm
olarak sigorta düzenlemesi sunulamaz.
Eğerfon toplamakistenivorsa >çsigorta bu
fonu yaratmak için bir v öntem olarak kıü-
lanılacakise hiç değilse sigortavı \^>gmlaş-
nrma pothikası üretihnelidir. Ûygulama
sadece gayrimenkul ahm saonu için tapu-
da işkaı yapacak olanlar ile sjnıriı tutul-
mamalıdir. Başka bazı ışlemler bakımm-
dan da konu ele alınabılır ya da toplumda
zaten bir vergi şeklinde değerlendırilen
bu ûygulama, gerçekten de vena olarak ah-
nabilir
Amaç bir an önce fon oluşnrmak ise bu
fonun hangi yollardan oluşaca|ı üzerinde
ciddi ciddi düşünülmelidir. Yoksa bir KHK
veyayasa ile sorumluluğun bireylere dev-
ri, buna uymayanlann cezalaıdınhnası,
yönetieilerin sorumluluk anlayışlanndaki
"şahfla" olarak yerini almaya rrahkûm ola-
caktır. Deprem bölgelerimizde bu sigor-
tayı yaptıranlann sayılan basında açıklan-
dı. Milyonlarca kişinin yaşadğı kentler-
de sadece birkaç bin kişinin zoıunlu sigor-
ta yaptırmış ohnası hakkında acaba so-
rumluiar ne düşünmektedirler Konunxın,
bir kanun hükmünde kararnane ile çö-
zümlenebileceğıni ve devletia üzerinde
yük olarak kahnamasmı çözürs olarak gö-
ren yöoeten irade, bu karann ehm sontıç-
lannı belki de bir deprem olrradan anla-
mayacaktır.