24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 2001 PAZARTESf CUMHURİYET SAYFA MİiM\\Ji\ O J r l l / ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13 ŞtRKETLERDEN • HALKSÜTVE HALKYAĞ,"BuKaKte HemdeBuFıyataHalk Için" stogaruyla pryasaya sunıüdu. Üretüen ûrûnJerin dağrtınuna tüm yurtta başlandL • METRO GROSMARKET, Ipek Kâğıt tarafindan "2000 yıh Kalite Ödülleri" kapsamında verilen "Müşteri Ödülü"ne layık görüldü. Ipek Kâğıt yetkilileri, ödüllerin birçok kriter göz öniine alınarak verildiğini belirttiler. • KIA, otomotiv dünyasımn en önemli ödüflerinden biri olan "Automotive Hall Of Fame"i Amerika'da düzenlenen törenle aidı. • POAŞ Hava Satışlan Müdürlüğü, uçak tankeri filosuna 45 bin litre kapasiteli 9 adet Mercedes marka tankeri ve hızlı bir şekilde yakıt ikmali yapabilen 1 adet dispenseri dahil ederek uçak ikmal tankeri sayısını 90'a çıkardı. • BORUSAN OTOMOTİV, Sigara ile Savaşanlar Yakfi'na, çocuklann sigaraya başlamasını önleyed eğitim ve faaüyetiere yöneük kampanyalarda kuUanılmak ûzere, 20 binmarkbağışyaptı. • TURKNOKTANET tarafindan altyapısı hazırlanan, www.sizinkiler.com, çocuklann beğenisine sunuldu. Salih Memecan tarafindan çizilen, Sizinkiler, böylece sanal âleme de taşınmış oldu. • KALDER, kamu yönetiminin iyfleştirihnesi adına ilk kez bir kamu kuruluşuna, kalite ödühl verecek. Ödül töreninin, 10 Mayıs'ta Ankara'da gerçekleştirikceği bikürikli. • KOTON, yatırımcılanndan gelen yoğun istek üzerine Türkiye genelinde yeni satış noktalan verecek. Koton, Kayseri, Samsun, Eskişehir ve Marmaris'te açtığı satış noktası sayısını 30'a çıkarmayı hedefliyor. • LEOPRveMS&L halkla ilişküer şirkederi, stratejik ortaklık kuruyor. Bu birieşme ile network ûzerinden mûşterüere halkla üjşkiler hizmeti verilebileceği belirtiliyor. Grubun finans temsilcilerinin katıldığı ön toplantı İstanbul'da başladı Sömürüye G-20 makyEkonomi Servisi - Bu yıl içinde yapılacak maliye ba- kanları toplantısının içeriği ve tarihini belirleyecek G-20 ön toplantısı İstanbul'da baş- ladı. Gelişmekte olan 20 ül- kenin Asya krizinin ardmdan birikimlerini paylaşmak ve işbirliği amacıyla kurduklan grubun toplantısı öncesinde gazetecilere açıklama yapan Hazine Müsteşan SelçukDe- miralp, globalleşme ve glo- balleşmenin getirdiği sorun- lar ile finansal krizlerde özel sektörûn rolü üzerinde dura- • Dönem başkanlıklannı G-7 ülkelerinin sırayla üstleneceği, IMF ve Dünya Bankası'nın da katılacağı zengin ve gelişmekte olan ülkelerin kısa adı G-20 olan bu toplantılannda tartışılacak ağırlıklı konulann başında globalleşmenin getirdiği sorunlar geliyor. G-20'ler KESK tarafindan 'küresel saldınnın bir parçası' olarak tanımlandı. caklannı kaydetti. G-20 toplantısı sonrasmda IMF Birinci Başkan Yardım- cısı Stanley Flscher'in Anka- ra'ya geçeceğinı belirten De- miralp, uygulanan programa ilişkin bir görûşme yapacak- lannı söyledi. Demiralp, asıl toplantmın bu sabah başlaya- cağını ve özel olarak Türki- ye'nin konuşulmayacağını, her ülkenin kendi deneyimi- ni anlatacağını vurguladj. De- miralp, "Biz de Türkiye ile tt- güi, özellikle fînansal sorun- lar konusunda alman tedbir- leri anlatacağız. Açıklamalar bakanlar toplantısmda yapı- lacak" dedi. Toplantılara, IMF'yi tem- silen IMF 1. Başkan Yardım- cısı Stanley Fischer, Dûnya Bankası'nın ve AB Merkez Bankası üst dûzey yetkilileri- nin katılacağı biliniyor. G-20 'nin Fstanbul 'daki top- lantısında Türkiye'yi Hazine Müsteşan Demiralp ile Mer- kez Bankası Başkan Yardım- cısı Şükrü Binay temsil edi- G-7'den 'yatıştıncı' mesajlar Ekonomi Servisi - Italya'nın Palermo kentinde bir araya gelen gelişmiş 7 ülkenin maliye bakanlan, ABD ve dünya ekonomisinin büyüme hızırun gerilediğini ancak Avnıpa'daki manzaranın hâlâ kaygı verici olduğunu ve bazı sektörlerin desteklenmesi gerektiğıni kaydettiler. G-7'nin piyasalan yatıştıncı mesajlar vermek için çaba harcadığına dikkat çekilirken uzmanlar, bugün piyasalarda hareketli saatler yasanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtıyor. Öte yandan ABD'nin yenı yönetimiyle G-7'nin diğer üyeleri arasında uluslararası polirika alanmdaki görüş aynlıklannın keskinleşmesı de kaygı yaratıyor. ABD Hazine Bakanı Paul O'NeiIl'ın "göçlü dobtr" konusunda diretmesi bu görüşü destekliyor. G-7 maliye bakanlan toplantısmda, kara parayla mücadele, Rusya'nın mali durumu ana gündem maddelen arasında. G-7temsilcilerinin hâlâ üzerindetarnşnklan, en yoksul ülkelerin uluslararası finans sisteminc yönelik borçlannm süûımesi konusu, küreseDeşme karşrtlannın yoğun tepkflerine yol açû. Jubile 2000 örgütü, G-7 üyeJerini 'samjmiyetsiziikle' suçladı. yor. Toplantılann, bu akşam Maliye Bakanı Sümer Oral'ın vereceği yemekle so- na ermesi bekleniyor. KESKtentepki ~ Kamu Emekçileri Sendika- lan Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Sami Evren, G-20 toplantısına tepki göste- rerek, "Butoplannyla,ödeye- ceğimiz bedelin, verilecek ta- vizkrin sayıs ve kapsamı be- nüenecek" dedi. Sami Evren, alınan bütün kararlann IMF ve Dünya Bankası tarafindan uygulatı- lacağını vurgulayarak "Genel Kurulumuz, G-20'lerin top- lanüsının küresel saldınnın bir parçasıoMuğukonusunda karar akü. Konfederasyonu- muz ulusai ve uluslararası dû- zeyde yoğunlasan saldınlara karşı dayanışma ve işbüiiğini getiştirecektir" dedi. G-20 1999'da kunıldu G-20 (20'ler Grubu), 26 Eylül 1999'da, sanayüeşmiş 7 ülke ile aralannda Türkiye, Arjantin, Brezilya, Çin, Hin- distan, Meksika, Rusya, Avustralya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Güney Ko- re'nin de bulunduğu 11 ülke ve IMF-Dünya Bankası ile Avrupa Birliği gibi kurumlar tarafindan oluşturuldu. 1997 Uzakdoğu krizinin tahmin edilememesinin temel nedeni olarak, ülkelerin mali tablolannın şeffaf olmaması gösterilirken gelişmiş ülke- lerle daha sıkı bir işbirliği ku- rulması görüşü benimsendi. Bilim insanlığa ne kadar hizmetediyor? Ekonomi Servisi - tnsanlığın genetik haritasının keşfı "günümüzde büimsel arasbrmalarveticaretgiderekdahaiçice geçiyor" savmı yeniden gündeme geti- rirken Uluslararası Yardım Kuruluşu Oxfam'm "üçûncü dünya ülkelerinin Babh ilaç firmalarunn ürünlerini satın alamayacak kadar yoksul olduğu gerçe- ğuıi" gözler önüne serdiğı rapor, tartış- malan daha da alevlendirdi. Bir zamanlar kuramsal ve uygulama- lı bilimin ayru olduğunu ve yalnızca in- sanlığa hizmet üzerinde odaklandığını savunanlar, günümüzde dev şirketler ta- rafından finanse edilen bilimsel araştır- malann daha "kâr amacı" güttüğünü belirterek ülkelerarası eşıtsizliklenn da- ha da arttığını ve bilimin yoksula hiz- metten giderek uzaklaştığını vurgulu- yorlar. Konuya "fiberal" bakış açısı ile yak- laşan The Economist dergisi ise bu haf- taki kapak konusunu "biKm ve kâr" te- masına ayırdı. Ingiltere'de yayımlanan haftalık dergiye göre özel sektör tarafin- dan finanse edilen bilimsel araştırmalar daha hızlı ve verimli bir şekilde yürüyor. "Büunin yoksul ülkelerin yaranna kıd- lanılmadığı" gerçeği üzerinde fazla dur- mayan dergide genetik haritariın çıkanK ması sürecinde özel şirketlerin devreye girmesinin sakıncalı olmadığı iddia edildi. Dergi ilaçlara ulaşamayacak denli yoksul olan üçüncü dünya ülkelerine ya- pılması gereken yardımın ilaç şirketle- rinden ziyade zengin ülkelerin bütçele- rinden pay aynlarak gerçekleştirilmesi gerektiğini savundu. D Ü N Y A E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA ergin.yildizoglu@btintemet.com Tamam itirafediyorum. Bu, kendi di- linde dahi pek kullanılmayan, Fransız- ca sözcüğü dikkat çekmek için başlı- ğa koydum. Ama bir nedeni daha var. Sözcük bu yazının konusu, sosyal de- mokrasiyle yakından ilgili, daha doğru- su tarihiyle. Bu akımın tarihindekı tar- tışmalarda, gerek Almanya'da gerek- se Rusya'da bu sözcüğe sıkça rastla- mak mümkün. Yukandaki bağlamda "escamota- ge", gereksiz bir sürü aynntryı, hatta ilgisiz kavramlan, bağlamları, analiz düzeylerini devreye sokarak tartışma- nın özünü gizlemek, gözden kaçırtmak anlamına geliyor. Psikanalizin ideoloji tartışmalarına uygulandığı teorik ala- na bakarsak (zaten bu alan da konu- muzla yakından ilgili), "escamotage "ın yerine koyabilecegimiz iki adet daha yeni kavram da bulabiliriz. Birincisi fantezi: Dayanılması çok zor bir bo- zukluğun/hastalığın etkilerini bastır- mak, bu etkilerin yerine koymak için, bilinçattınca oluştuaılmuş, etkileri yad- sıyarak yaşamaya olanak sağlayan bir anlati. ikincisi "foredosure" (men et- me): Bu acı veren sorunun bırakın çö- zülmesini, varlığının ifade edilmesini dahi önleyen, acıyı dile getirebilecek kavramlan dışında bırakan biranla- to. Evet, CHP'nin "Anadolu solıT, "Yunus Emre de sosyal demokrat- tr" gibi yeni anlatılanndan söz aç- maya hazırlanıyorum. Yenl' CHP Deniz Baykal döndüğünden bu ya- na CHP, nedense özellikle sağcı ya- zarlardan büyük ilgi görüyor. Baykal 15 ay boyunca sosyal demokrat hareke- tin tarihini çözümlemiş, geçmişi değer- lendirmiş, sonunda: 1) CHP birbiriyle çelişen ve hertürlü aynm üstüne poli- tika yapılan bir garip koalisyona ben- ziyondu; 2) Halk bu partiyi bünyesine yabancı göruyordu. CHP bu nedenler- le, bugünkü duruma düştü sonucuna ulaşmış. Öyleyse; partiyi tek sesli bir hale getirmek ve yeni bir kimlik edin- mek gerekiyor. Pratikte birincisi, birta- raftan sol muhalefeti susturmak, diğer taraftan sağın aydınlannın/ideolojisinin etkisine açılmak; ikincisi de "Anadolu solu" olmak anlamına geliyor. İlk ba- kışta, önemli birsıçrama. Hikmet Çe- tinkaya biraz daha yakından bakıyor "Bir dönem Güney Kore modelini 'Escamotage' benimseyen, ardmdan ABD Moon tarikatyla ilişki kuran, olmadı 'Yeni sol'da karar kılan, bugünlerde ise 'Anadolu Solu' diyen Baykal da as- lında önemli bir değişiklik yok." Hımm. Yakın tarihi hatırlamakta sanı- nm fayda var. CHP 1989 seçimlerinde yüzde 30'a yakın oy aldı. Emekçi kesimler, özellik- le metropollerde CHP'yi kendi partile- ri olarak göruyordu. 1995 seçimlerin- de CHP'nin oyu yüzde 10'a düştü. Metropollerde emekçilerin önemli bir kısmı bildiğiniz gibi bir başka partiye oy verdiler. Kendisi de, 1999'da, tüm "///. Yb/"culuk çabalarına rağmen ancak yüzde 8.7 alabilen, emekçi kesimler tarafindan tümüyle reddedilen Bay- Yenilenme arayan bir sosyal demokrat için gerekli ders ise "sosyal demokra- sinin" 1989'da emekçilerin desteğini alan, sol reform önerileri içeren seçim platformuyla, (aradaki perişan iktidar deneyimini de unutmadan) daha son- raki neo-liberalizme uyumlu platform- lan arasındaki farkta yatıyor. 'Anadolu solu' falan fllan... Ama Baykal'ın, belli ki bunlarla kay- bedecek vakti yok! Ona göre önce şu sınıf kavramından acilen kurtulmak ge- rekiyon "Sosyalist teorideki sınıf, öyle gelir gruplanna göre, bilmem yoksul- lar, yoksul olmayanlar sınıfı filan değil; üretim araçlanna göre sınıf. Sınıf, tek- kal'ın gözüyle bakarsak; "Demek ki, 1989'dan sonra parb ryice dogma- tik, 19. yüzyılcı, sınıf saplantlı, ter- cüme bir sol haline gelmiş, bu yüz- den de emekçiler bu partiyi terk et- mişler" diyebiliriz. Ya da dahagerçek- çi, örneğin, en azından pozitivist bir açıdan yaklaşıp "Bu yüzde 30'luk CHP ile yüzde 10'luk CHP arasında- ki farkı açıklayabilecek, somut et- kenler var mı" diye de sorabiliriz. Evet var. 1993-95 arasında, ekonomik kriz, istikrar tedbirleri, ani yoksullaşma, 600.000'den fazla (çoğunluğu "Bahar Eylemleri"n\r\ liderleri) tenkisat. Peki bu sırada CHP ne yapıyor? Kitlelerin hafızası zayrftır, ama o kadar da değil. Destek bir kez siyasi hareketten çeki- lip tam karşıtı bir yere ve ideolojiye git- ti mi, bir daha kolay kolay geri gelmez. nik bilimsel bir terimdir. Yani günlük sözlüğümüzdeki, günlük konuşmala- nmızdaki folklordaki sınıfı kastetmiyo- ruz. Başka birşey, yani o anlamda, el- bette var. Yani sosyal demokrat dü- şüncenin hedefi yoksullar, düşük ge- lir gruplu insanlar, ekonomik sıkıntısı, ekonomikbunalımı olan insanlar... Es- kiden sınıfkavramı sol düşüncenin te- mel ana unsuruydu. Şimdi böyle bir şeyyok. Şimdiki sınıfanlayışının Mark- sist terminolojideki sınıfanlayışı ile bir ilişkisiyoktur... Şimdi sınıfçatışmasıy- la değil bilgi teknolojisiyle gelişme sağlanıyor. Şimdi bilgi, toplumu de- ğiştirmenin en temel unsuru olarak görülüyor." (Gün-dem 5/02 sf 4). Böy- lece Baykal'ın solun üç sacayağı ola- rak insan, sevgi ve bilgryi seçmesinin de "bilimsel sosyolojik arka planını" öğrenmiş oluyoruz -bir de ne dediğini anlayabilseydik! Bize bir "Anadolu so- lu" vaat eden Baykal'ın, partisinin ge- leceğini tasarlarken "sosyal demokra- sinin" 1989-95 arasında Anadolu de- neyiminden hiç söz açmamasını da anlayamıyoruz. Sakın bu "Anadolu so- lu" aslında 1989-95 döneminin "sar- sıcı, travma yaratan deneyiminin acılannı" unutturmak, bunlann konu- şulmasını "men etmek" için üretilmiş olmasın? Sakın bu sınıf üzerine yapı- lan, "an/aş//maz"saptamalardanhare- ketle karşımıza gelen "Anadolu so- lu", aslında, ağır ekonomik toplumsal krizin etkisiyle patlama noktasına gel- miş bir halkın, sınrflann olası tepkileri- ni şimdiden uyuşturmak için üretilmiş bir fantezi olmasın? Bu "Anadolu solu" kavramının üre- tiliş tarzı da bu kuşkulanmızı destek- ler nitelikte. Baykal, solun temel daya- naklarını, hertürlü tarihsel, toplumsal özellikten soyutlayarak insan, sevgi ve bilgi olarak saptıyor; böylece de solu metafizik bir kavram haline geti- riyor. Bu yöntemde, tarihin dtşına çı- kan Baykal, artık, burada her seçtiği dönemden, toplumsal ilişkiden ve kül- türden istediğini alıp bir araya koyabi- lir ve Şeyh Edebali, Yunus Emre, Mevlana ile birlikte bir "Anadolu so- lu", "tasavvur" edebilir. Her halkın baskı ve sömürüye direniş geleneğinin tarihsel kökleri tabii ki önemlidir, bilin- miyorsa araştırılarak bulunmalıdır. Ama "Yunus Emre köşeyi mi dön dedi?" gibi garip yaklaşımlaria bu iş olmaz. Hele Mevlana'nın "Kim olur- san ol gene gel" yaklaşımını da "ne olursam olayım gene partiye, mut- laka iktidara geleyim" olarak oku- mak da mümkün değildir. Diğer taraf- tan, tarihin dışına çıkmasına, sınıftan kurtulmasına, bilgi toplumu söylemini benimsemesine rağmen Baykal'ın, nedense bu görüşleri her gün kullanan postmodern yazariar tarafindan bile kuşkuyla karşılanması da düşündürü- cü. Belli, Baykal'ın, IMF programı, Av- rupa Birliği, bölge jeopolitiği ve yeni savunma konsepti vb. gibi can alıcı konularda kendi önerilerini sunmak yerine, kimi eleştirilerle yetinmek iste- mesine, daha çok metafizik kavram- laria oynamayı seçmesine bakarak, onlar bile, bir siyasi çizgiyle değil, bir seri fanteziyle karşı karşıya oldukla- nnı hissediyorlar. ANKARAPAZARI YAKUPKEPENEK Türk Telekom Kurtulmah Dünya ülkeleri, günümüzde sahip oldukları bili- şim ve iletişim yeterliliklerine göre sınıflandırıd- yor. Bilişim ve iletişim yeteriiliği, yalnız başkaları- nın ürettiği bilgisayar ve cep telefonlarını kullan- mak anlamına gelmiyor; bunların üretimine kat- kı ya da katılmadaki büyüklük olarak algılanıyor. Çağdaş ekonomi bilişim ve iletışime dayalı gelişı- yor. Birulusun bilişim ve iletişim teknolojılerinde kat- kı yapabileceği alanların başında da kısa yazılışı Telekom olan tele iletişim geliyor. IMF'ye verilen 18.12.2000 tarihli Niyet Mektu- bu'nda, hüküm'et, kuvvetli yönetım hakkı devriy- le beraber Türk Telekbm hisselerinın yüzde 33.5'ini stratejikyatınmcılara satış ihalesını yapa- caktır dedikten sonra, 14 Aralık'ta ihale duyuru- sunun yapıldığını ve ihale şartnamesinin onaylan- dığını; bir ay içinde güçlü yönetim hakkına ılışkın açıklamanın yapılacağını belırtiyor ve: • İhale komisyonu nihai ihale belgelerinı -yet- kilendirme anlaşması ve tarife düzenlemelen da- hil- yayımlayacak ve 30 Mart 2001 'e kadar teklif- lerin verilmesini talep edecektir (yaprsa! perfor- mans kriteri) ve • Mayıs 2001 sonuna kadar ihale komisyonu kazanan teklifî seçecektir. diyor (s.11) Ozetle. mart sonuna dek teklifler toplanacak ve sonrakı iki ay içinde de satış sonuçlandırılacaktır. Ancak, Özelleştirme Idaresi Başkanı U. Bayarın iki hafta önce yurtdışına yaptığı Telekom u pazar- lama gezisi tam bir başansızlıkla sonuçlandı; Al- manya'da yapılan toplantıya ilgi azdı; aynı neden- le Londra gezisi iptal edildi. Yabancılar. Turk Tele- kom'a ilgi göstermiyorlar. İlk çağlardan bu yana her satıcı bilir kı alıcılar il- gi göstermiyorsa ürün ucuza gider. Çelişkıye ba- kın; bir taraftan IMF Mayıs 2001 sonuna kadar ya- bancıya satacaksınız dıye kesın koşul koyuyor, öbür taraftan da yabancılar ilgi duymuyor. Fı/at kır- manın, sudan ucuza almanın başka adı var mı? Bu durum karşısında Türkiye, koşullar uygun değil, Telekom'un özelleştirilmesını erteiıyorum, bile diyemiyor. Imdada yine IMF yetişiyor(!) IMF Av- rupa Direktörü M. Deppler, kurtancı kesılıyor: Te- lekom'u "birlikte güzelleştirelim" dıyor Ve ekli- yor, satış koşullannın "daha cazip" duruma geri- rilmesi gerekir. öunun yolunun da yönetım konu- sunda daha çok ödün vermek olacağı açıklanıyor. ••• Var olan yasa Telekom'un yüzde 49'unu ozel- leştiriyor. Ancak kazm ayağı öyle değil; özelleştır- dikten sonra kendisi yönetemeyecek; yönetımi yüzde 33.5 gibi çok az bir sermaye payına sahip olacak olan yabancıya teslim edecektir Yabancı- ya ortak deme olanağı da yok; yabancı ya da ya- bancılar, 33.5 pay ile geriye kalan yuzde 66.5 ser- maye payını yönetecektir. Deppler'in yetersız bulduğu bu durumdur; yabancılar için TelekonYu bundan daha da çekici kılalım önerısı yapıyor. Şirketin yandan fazlası satılsın ve yonetim hakkı da verilsin isteniyor. Bu konuda yeni bir yasa one- risi gündeme getirilmış bulunuyor. Yönetimini önemli kılan Telekom'un özelliğidır. Telekom, yeni ekonominin temeli olan iletişim teknolojilerinin bırincil uygulama ve kullanım ala- nıdır. Telekom'u yönetecek yabancı ortak, yalnız- ca bir şirketi yönetmeyecektir; Türkıye'nın tekno- lojik geljşmesinde de birinci derecede karar sa- hibi ve belirieyici olacaktır. Telekom'un özelleştı- rilmesiyle, Türkiye, teknolojık geleceğinin yöne- timini yabancılara vermektedir. Oysa, yuksek oranda kâr eden Telekom'un araştırma ve gelış- tirmeye kaynak ayırarak ülkenin çok gereksînim duyulan teknolojik yeteriiliği güçlendirilebilır. Yabancı ortağa bir de süslü bir ad bulunuyor: Stratejik ortak. Strateji sözcüğü Fransızca; kok- leri Yunanca stratos=ordu ve ago=gütmek olan sözcüklerin birieşmesinden oluşuyor. Sözcük ye- rine oturuyor; Telekom'un özelleştirilmesınde Tür- kiye gerçekten güdülüyor. * • • Türkiye yaklaşık 15 yıl önce, TELETAŞ'ın ozel- leştirilmesiyle benzer bir süreç yaşadı; bir ulusun yaşamında çok kısa sayılabilecek bir sure içinde aynı yanlış yapılırsa bunun adına ne denir? Eski Genel Müdür Fikret Yücel. Anılar'ında (Baskıya Hazırlayan Yurdakul Ceyhun, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, 1997, s.164). "TE- LETAŞ'ın Özelleştirilmesi ya da Yok Edilmesi" başlığı özelleştirmeyi çok güzel özetlıyor. TELE- TAŞ'ın "özelleştirilmesinde ideolojik bir amaç"... olduğunu vurguluyor ve eklıyor. "Ya- bancı ortak temsilcileri hep mensup oldukla- n şirketin merrfaatlannı koruyacak yönde dav- ranıyorlardı; ülke ihtiyacını karşılamaya yeter- li yerii tasan ve buna dayalı üretim tamamen ortadan kalkmak üzeredir." Yıllar sonra Telekom için deaynı sözler yazılma- sın. TELETAŞ deneyini yaşayan Türkiye'nın, kısa bir süre sonra aynı yanlışı yapmasını geleceğin ta- rihçileri, ya bife bile hainlik ya da aptallık olarak adlandınrsa kim ne diyebilir? e-posta: yakup(« metu.edu.tr Bir haftada yüzde 80 yükseldi Sebze ve meyve fiyadarı el yakıyor KAYSERİ (AA) - Seralarda üretimin azalması ve Kurban Bayramı'nın yaklaş- ması nedeniyle sebze ve meyve fiyatlan bir haftada yüzde 80'lere varan oranlarda arttı. Alınan bilgıye göre, daha önce kilosu 700 bin lira olan sivribiber. 1 mılyon 280 bin lira- ya, 300 bin lira olan domatesin fiyatı da 420 bin liraya çıktı. Salatalık fiyatı da 400bmliradan520bin liraya yükseldi. Fiyat- lardaki artışa seralarda üretimin azalması ve Kurban Bayramı önce- si başlayan voğun tale- bin yol açtığı bıldirildi. Bu arada. geneilıkle Şili ve Uzakdoğu ülke- lerınden ıthal edilen sebze \e mey\e fivat- lan da halkın bütçesi- ne uygun gözükmü- yor. Yaz mevvelerınden şeftali. nektarın 6 mıl- yon 800 bm lira, ka- vun. karpuz 2 nıilyon 400 bin lira. erik 5.5 milyon lıradan tüketi- ciye sunulurken bir ki- lo tatlı Kıbrıs patatesi 4 milyon 490 bin lıradan satılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle