Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2001 PAZAR
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected]
Doğmak...
Kâmİl A K S O Y Tekstil Mühendisi, Araştırmacı
S
özcükler, bizim uzun-
ca bir geçmişimizi,
yaşantımızı, kültürü-
müzü, inançlanmızı,
gelenek ve görenekle-
rimizi, tüm nesnel ve
tinsel (maddi ve manevi) varlığı-
mızı anlatır.
"Doğ", eski "tog/toğ" sözcüğü,
kök olarak "oluş, ortaya geliş, ya-
raûş. yükseliş ve gelişim" anlamı-
nı karşılar. Kimı türevlerini ele
alırsak: "Doğuş, doğum, tohum"
sözcüklerinin, bir oluş, ortaya çık-
ma, yaratma, belinneyi, "ışiğa gei-
me"yi anlattığmı görürüz. Bu "ışı-
ğa geliş", daha sonra soyut bir an-
lamla kişilikteki en önemli öncül
niteliği "doğruluk" sözcüğü altın-
dakavramlaştırmıştır. "Doğa", ışı-
ğın eriştiğı yüzeydir. "Doğrultu"
ise yönelim ve eylemi karşılamak-
tadır.
En eski Türk geleneklerinde var-
lıklar, inanç gereği, yeryüzüne ışık-
la gelir. Dolayısıyla Türkler, olu-
şun, yaradıhşın nedeni saymışlar
ışığı ve güneşin doğduğu yöne de
"doğu" demişlerdir.
Kişinin, yaşamında etkili ola-
madığı tek olgu, kendi bedensel
doğumudur.
Burada bedensel doğuşla, tüm
canlı varlıklann doğumunu dile
getirmiş oluyoruz. Ancak, bir ağa-
cın ortaya çıkması, bir hayvanın
yeryüzüne gözlerini açmasıyla ki-
şioğlunun yaradılışı aynı şeyler
midir?
• Kişi salt bedensel mi doğar?
• Kişinin doğuşunun gereği ne-
dir?
• Kişinin "varoluşu" nedir?
Anaksimendros'a göre, ''varo-
luş'', kişinin tannsal ve ilksel kö-
kenden kopması sonucu ortaya ge-
len bir "yitiklik''tir. (Tektannlı din-
lerdekı "Tann'dan geldik, ölümk
yenkkn Tann'ya dönüyoruz" dü-
şüncesi ve tasavvuftaki "Hâldm-t
haküd" salt gerçek'e, yetkinliğe
ulaşma yolu bu düşünün benzeşi-
mine örnektir.)
Aziz Augustinus'un başlıca soru-
nu, Tann'nın bilgisine ulasmak-
tır. Bu bilgi, kişiye kendi varlığı-
nın boyutlanm tanıma olanağı ve-
recektir. Demek ki varoluş "bü-
gPlenmek ve kendi boyutunun
kapsamını anlamakla "bilgeJik''e
erişmektir.
Descartes, "Düşünüyorum, dü-
şûndûğüm ölçüde vanm" demek-
le, düşünen varlık olarak kendi va-
roluşunu da öne sürüyordu: "Ben,
düşünen özden ya da tinden başka
bir şey değyün" demek ıstiyordu.
Demek ki Descartes'da varoluş,
ancak düşünebilme yetisiyle olu-
şan bir olguydu.
Leibnitz'e göre, varhk bütünüy-
le "etkmük" demektir. Her özlük,
varolmaya belli bir eğilim duyar;
kendisinde var olan öz-değeri, yet-
kinliğiyle orantıh bir güçle var et-
meye çahşır. Özellikle Tann, salt
yetkinlik olarak, var olmaya en bü-
yük eğilirni duyar vedolayısrylazo-
runlu olarak vardır. Bu sonsuz öz-
değer: "Salt gerçek"tir.
Hegel'de varoluş terimi, yalnız-
ca dış nedensizlik içinde değil
"özün nedeni sonucu doğmuş" ola-
rak ele alınan varhğı belirtir.
Sartre'da, ınsan kendi yazgısını
kendi özgür istenciyle yaraür. "ln-
sanm özgürlüğü, kendisine yapı-
lanlara karşı takındığı tutumda
gtdidir."
Bilinçli olarak ve sorumluluğu
bütünüyle kendisine ait olarak dav-
ranır, seçer, bağlanır. Ve bu seçim,
tüm toplumu bağlar: "Temelde, ol-
mak istediğimiz bireyi yarabrken
bu arada obnası gerektiğini bekle-
diğimiz kişinin bir imgesini de ya-
ratmış oluyoruz." "Kişi bir seçim
yapmalda yükümlüdüıf Duyunç'lu
(vicdanlı) olmak varoluş nedeni-
dir. Seçmeme özgürlüğü diye bir
şey yoktur: Kişi bağlanımlıdır. Çe-
kimserlik de bir "seçnn''dir. Ancak
seçimsizlik,birkişilikyoksunluğu-
dur.
"Varohış,özden öncegeür" "Özü
kavrayan varoluştur." Tann ya da
yazgı diye bir şey varolmadığına
göre, bireyin öznelliğini ve "ey-
tem"ini göz önünde tutmayı öngö-
rür. Kişi yahuzcavardn-,yaİnız ken-
di kavradığı biçimde değil, obnak
istediği biçimde de vardır ve ken-
dini varoluştan sonra kavradığına,
bu varoluşa yönelik bir atılımla
kendini ortaya koyduğuna göre,
"tnsan kendini ne yaparsa ondan
başka bir şey değüdir".
Eylem, varoluşçuluğun en yeni
yorumlanndan binsi olmasına kar-
şın insanlık geçmişinin en ilkel bi-
çiminde benimsenen bir olgu ol-
muştur. Örneğin, eski Türkler ve
Kızılderililerde, bedensel olarak
doğan çocuğa ancak gözle görünür
bir eyleminden sonra ad verilmiş
ve kişinin gerçek doğumunun ey-
leminden sonra gerçekleştiğine ina-
nılmıştır.
Şöyle bir bakıldığında, kişi, il-
kin "yeryüzü ve Tann''ya yönelik
genel düşün dizgeleri oluşturmak-
la işe koyuldu, daha sonra adı olan,
adı ile anılan "birey" kavramından
toplumsal "ben"i çıkardı. "Ben"e
sorumluluk boyutu yükkdL Bunu
Sartre, şöyle tanımlryor: Var ol-
mak, yeryüzünde olmak, bir öteld
"için olmak"tır. öyleyse, Varoluş-
çuluk, ber şeyden önce, öteki in-
sanlarm ne olduklan ile ilgilenen
varhk olması bakmundan insam
toplumsal sorumhıluğa çağıran an-
laksal bir balaş açısı, bir "insancıl-
uk" hümanizma'dır.
Yukanda sayılan düşünce akım-
lannı belirli başat sözcüklerde
toplamak gerekirse: "Salt gerçek,
bilgi, bilgeBk, düşünmek, etldnhk.
seçim, eylem, yetkinlik, sorumlu-
luk, tophımsallık, abiâk, duyunç"
ana başlıklanrruz bunlardn-. Buna
göre:
• Salt gerçek, duymak, düşün-
mek, bilgilenmek; bUgilendikce et-
küıleşmek, bilgeleşmek, eykmleş-
mek ve bu yolu seçmektir.
• Salt gerçek, doğmakür; doğ-
mak, kendini var etmektir; bir so-
rumlulukve görev için varolduğu-
nun duyuncuna varmakbr; böyle-
ce inanç ve tutarnbkla yetkinlik ve
erişkinlik kazanmakür.
• Doğmak, aydın olmakür. Ay-
dın olmak, tüm biçkilerden anna-
rak aklını kullanma yiirpkliKgini
gösterip topluma karşı sorumlu-
luk taşryarak öngörü ile özgürce
düşünce üreten, önderiik biünciy-
le ürettiğini yiğitçe yayan, özünden
vererek yaydığım kendi ldşüiğuıde
uygulayan erdemB kişi olmakbr.
• Aydın olmak, entelektüeDikle
aydmhğm ayırdında ohnak demek-
tir. Çünkü kendisi için bitmek dür-
tüsünü benliğinde tutkuya dönüş-
tünnek, beOd bilmeyi sağlar, an-
cak sorumluluk, tophımsallık, et-
kinlikve eylemhtik ayağmdan yok-
sun entelektüeller olsa olsa topal
aydınlanhr. Topal aydnı doğamaz,
doğmamalıdır! Çünkü aydm ol-
mak, zora soyunmakbr.
Buna göre, bugün ülkemizde
"bilmiyorum, görmüyorum, duy-
muyorum" biçiminde kendini gös-
teren "neme gerek" tutumu, ay-
dınlık bir yana, bir kişilik yadsıma-
sıdır. O kişiler, var değildirler. Yok-
sul, yoksun, verimsizdirler...
Ancak "efendi"dirler! Yunus,
bunu kendine özgü yaluı anlatı-
mıyla: "Düsizkrhaberini/Kulak-
sız dinleyesi / EHlsiz kulaksız sözûn
/ Can gerek anlayası" dörtlüğüyle
dile getiriyor.
Kuşkusuz ikiyüzlü ilkesiz dav-
ranışlarla kişi doğmayacaktır. Do-
ğuş, insanlık yaranna üst üste ko-
yulan yapıtaşlandır. Doğmak, ev-
rensel kişilik zincirine sıkı sıkıya
bağlanmaktır.
Doğmak, dürüstlük, kişisel bü-
tünlük, iç tutarlılık, alçakgönüllü-
lük, hoşgörü, yüreklilik, tüzese-
verlik, yalınlık gibi evrensel kişi-
lik ilkeleriyle yapı yapmaknr. "\îr-
bk" bir gerçekliği olmak demek-
tir, değerli olmak demektir, göze
görünür, elle tutulur olmak demek-
tir.
Hegel'e göre "Varhk, sonsuz bir
oluş demektir". Bu sonsuz doğu-
ma en güzel örnek, Atatürk'ün
kurtuluşçu Türk aydın düşünce-
sinde doğup ezilmiş uluslara ön-
der olmasıdır.
Spartaküs, 2200 yıl önce köle-
lerin sızılı yüreğinde doğdu. Tam
2100 yıl sonra ise ezilmişlerin kal-
kışma bayrağıyla yine önder oldu.
"Ben ldtaplanmı yaratmadan,
kitaplanm beni yarattı" derken
Montaigne, bir kıtap yazmanın öz-
sorgulama, insanlara yararlı olma,
yiğitçe düşünüp yayma, kısaca
adam olmaktan geçtiğini anlatmak
istemiştir sanınm.
Yaşar Kemal"tnce Memedn
i ile
doğdu. Kopernik, yıldızlan yer yu-
varlığının merkezinden kurtardığı
için yıldızlaştı.
Oysa kişiler, doğanlar, varolan-
lar, kendince yaptıklan, yapıtla-
nyla yaşıyorlar; doğuyorlar. Ber-
kant hâlâ "Samanyolu"yla belle-
ğimizde. "Thesmgingintheraine''
Jane Kelly'yi doğurdu. Oysa Şili,
Salvador Allende ile öldü. Roma
Neron'la. Marx "Kapital"iyle ya-
şıyor, ancak "komünizm" ölü doğ-
du.
Doğmak, gelışmek ve değişmek-
tir. Doğmak inanmakrır, kişiyi ya-
şatan güç, güzelliğe, iyiliğe duy-
duğu derin inançtır. lnancın yok ol-
ması çökmek demektir. Doğmak,
korukluktanergin^biçkkilikten
kahpçıhktan yeniliğe, duyarsızhk-
tan sorumluluğa, korkakhktan yi-
ğhüğe, bencfflikten özveriye, bilisiz-
Kkten bügeUğe, dogmacıhktan ger-
çekçUiğe giden tutarh bir erdem ve
kendini aşma yoludur, diyor ve tüm
doğumlann altında olan salt ger-
çeği, "sevgi''yi dile getirmek ge-
rektiğine inanıyorum.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Atatüpk'ü de Soydular!
Her yefde, her alanda soygun var! Cumhuriyet ta-
rihinde böytesi yaşanmamıştı. Şimdi nereye el atsan
birpisliğedeğiyor... MeühCevctetAnday'ınşiirinianım-
samamak elde değil:
"Sofalar, evler, apartımanlar kokuyor, kıt'alar ko-
kuyorl Çürûdükçe kokuyor/ Duymuyormusunuz ko-
kuyor I Kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor."
0 pis koku her yerden çıkıyor! "Hayvan" adı takıl-
mayan skandal yok!.. Gözaltına alınmayan, tutuklan-
mayan, adalet önüne sürüklenmeyen bürokrat yok gi-
bi... Işadamlan, hatta gazetecıler, polrtıkacılar... Her
alan, her örgüt, her daire, her sektör kuşkular altın-
da. "Bal tutan parmakyalar" diye boşuna mı demiş
atalanmızL
En olmayacakyerterden deçıkıyoro pis koku... Ti-
yatrolar bile vurgun yeri oldu! Şimdi de, geçen gün
yazdığım gibi, 12 Eylül'cü MGK'ce yaratılan bir dev-
tet dairesi niteliğindeki TDK kurulundan!.. 1983'ten bu
yana 1982 Anayasası'na göre oluşturulan sahteTürk
Dil Kurumu'nun saymanı ile veznedan üç trilyonu ce-
be atmış, sonra da o parayla batiar, lokantalar, gazi-
nolar kurup köşeyi dönmüşler...
Çaiınan Atatürk'ün parasıdır... ölümünden bir
ay önce hazıriayıp imzaladığı vasiyetname ayaklar al-
tına alınmıştı. Önce bunu söylemeli! Türkiye'de hiç-
bir insanın vasiyetine ters düşen bir iş yapılamaz.
Ama, Atatürk vasiyet etmiş, Türkiye İş Bankası'nda-
ki hisse senetlerinin yıllık gelirini Dil ve Tarih kurum-
lanna bırakmış... Ama, çok ama çok Atatürkçü görü-
nen sayın paşalanmız bu vasiyeti yok saymışlar, ken-
dilerine göre yeni kurumlar oluşturmuşlar, bunlan da
daha üst bir kuruluşa, ADTYK'ye bağlamışlar. Aradan
yirmi yıl geçmiş, atamayla gelenlerTürk dili alanında
hemen hiçbir yararlı çalışma yapmadıklan gibi, Ata-
türk'ün parasının da onun bunun elinde harcanma-
sına ses çıkarmamışlar!..
Türk Dil Kurumu yönetiminde on yıldan çok görev
yapan bir kişi olarak Atatürk'ün TDK'sinin başına ge-
lenlerin tanığıyım. Önce CHP el koymak istemiştir bu
gelire!.. Atatürk, CHP'yi bu gelirin çıplak sahibi yap-
mış, ama paraya el koymaması, bu paranın belli ki-
şilere, Dil ve Tarih kurumlanna verilmesi koşuluyla...
Ama Ecevit başkanlığındaki CHP iki kez bu geliri sa-
hiplenmeye kalkışmış, iş adalete gidince de bu giri-
şiminde başansız kalmıştır.
öteden beri Türk dilinin düşmanlan, Osmanlıcacı-
lar, gericiler, Atatürk karşıtlan ne yapıp edip TDK'yi
yok etmek özleminde olmuşlardır. Bu amaçlanna ne
yazık ki 12 Eylül'de ulaştılar. önce kuruma iki müfet-
tiş gönderip hesaplan incelettirdiler. Herhangi bir ak-
saklık çıksa bütün yönetim kurulunu adalete verecek-
lerdi. Ama Genel Yazman Cahit Kûlebi büyük bir
özenle kurumun tüm belgelerini, dosyalannı, hesap-
lannı müfettişlere açtı. En küçük bir kusur çıkmadı.
Müfettişter Külebi'ye teşekkür ederek aynldılar...
Ama kimin aklına gelirdi sahte kurumculann Ata-
türk'ün parasına bile el koyacaklan. O parayla bar-
lar, gazinolar açacaklan!.. Peki bir soru: Sorumlu ya
da suçlu yalnızca kurumun saymanı ile veznedan mı?
Ya başkan olan profesörler, ya yönetim kurulunaata-
narak yıllardır kurumda egemenliklerini sürdüren ki-
şiler?.. Sahte kurumun bağlı otduğu ADTYK'nin baş-
kanı, üyeleri; bu yüksek kurumun tepesindeki baş-
bakanlık, başbakan?..
Artık bu ülkede Atatürk'ün parası da soyguncular-
ca ele geçirilip barların, otellerin kurulmasında har-
canmışsa diyecek ne kalır?.. Ama derseniz ki, Ata-
türk'ün bıraktığı vasiyetini ayaklar altına alıp çiğne-
yen bir ülkede bu soyguna neden şaşmalı?..
Evet, dostlar, sevgili Anday boşuna yazmamış:
"Çürûdükçe kokuyor I Duymuyor musunuz kokuyor
I Kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor."
Tartışma: Türkiye'nin Dünyadaki Yeri Üzerine
Doç.Dr.YıkhzS£RT£L
E
vet. Eroi Mani-
sah'mn görüşle-
rinekanhyorum:
"_ABD'ye karşı direnç
ve başkakhn rüzgârla-
n hem az gelişmiş hem
de geiişmiş dünyadan es-
meye başladL"
Manisalı, bu direni-
şin başında Rusya, Ja-
ponya ve Avrupa'yı gö-
rüyor. "Putin ile bera-
ber Rusya, çok kutuphı
bir dünya poUtikasına
kaydı" diyor. Biz ekle-
yelim: Bu hedefe doğ-
ru Putin, 1.300 milyar
nüfuslu Çin ile anlaş-
mazlıklannı yendi, eko-
nomik, stratejik anlaş-
malara yöneldi. AB,
Amerikan hegemonya-
sı tehlikesini görerek
uzun zamandan beri
kendi bağımsız asker-
sel gücünü güçlendir-
meye, dolann karşısına
bir Avrupa parası çıkar-
maya çahşıyor.
Peki, dünyada deği-
şen bu güç dengeleri
içinde Türkiye'nin yeri
ne olacak? Manisalı
şöyle diyor:
«ABD'ye karpAB'ye
'hem de tek yanlı ba-
ğımir konumundakibir
Türkiye'nin önünde"
manevra alanı olamaz-
dı. AB'nin içinde olma-
yan, AB'nin mandası
durumuna gelen bir Tür-
kiye, ulusal çıkarlannı,
bu yeni dengeler içinde
kesinlüde koruyamaz-
dı.
"Bu dar koridordan
tek çıkış yolu kamuşür:
Daha bağımsız bir kim-
Kkk Avrasya içinde yer
ahnak. Baü ile olduğu
kadar Doğu ile de eko-
nomik, sryasal ve askeri
flişkiler kurarak içinde
bulunduğumuzbölgede
çıkartannuzı korumak."
(Cumhuriyet, 10 Ocak
2000).
Bugünkü konjonktür-
de, Avrasya deyince bu-
nu Orta Asya ve Orta-
doğu'yla sınırlandırma-
mak, Japonya, Çin gibi
bugünkü kutuplaşmada
önemli yerleri bulunan
güçleri göz önünde tut-
mak gerekir. Büyük bir
hızla gelişen, ticarette
ABD'ye meydan oku-
yan ve elinde atom silah-
lan bulunduran Çin'e
bugün Batı için bir teh-
üke olarak baİahyor. Çin
Cumhurbaşkanı Jiang
Zemin'ın, Türkiye'ye
geldiği vakit Cumhur-
başkanı Demirel'e söy-
lediklerini anuns^yahm:
"Türkiye Atatürk' ûn
ülkesL Bir ûlkenin ken-
di gücüne dayanarak
ltallfinmn<ı nnpmlidir.
Türkiye kendi ayaklan
üzerinde durabÛmehV
Çin her ne kadar Ba-
ü'ya açıldıysa da koru-
macılıktan vazgeçme-
di, yabancı yatınmlan
devlet plan ve denetimi
altına aldı. Bu yolla Ba-
tı'nuı tekniğini öğren-
di. Değisik biçimler alan
özelleştirmeler de sınır-
h ve devlet katkılanyla
oldu. En önemlisi, Çin
IMF'den aldığı borçla-
n ödedi ve topraklanna
bir Cottareffi sokmadı.
Japonya, Güney Kore
ve bazı öbür Asya ül-
keleri de devlet dene-
timli karma ekonomi
sistemleriyle geliştiler.
Asya kaplanlanmn hiç-
biri, borç yüzünden ba-
ğımlı duruma düşmedi.
Türkiye "bağunsız"
bir kimlikle Avrasya
içinde bir yer alacaksa,
herhalde bu, Mosko-
va'yla Washington ara-
sında bir rekabet alanı-
na dönüşmüş olan Orta
Asya cumhuriyetlerin-
den çok, Doğu Asya'da-
ki büyük güçler arasın-
da olacak. ABD'de ba-
ğımlı durumda olacak-
tık, Avrasya'da olmaya-
cağız.
Ancak orada Baö'ya,
(özellikle ABD'ye) kar-
şı bir direnış hareketi
başlamış durumda. Ba-
tı'ya karşı kendi kültür
ve ekonomilerini koru-
mak için bir "Asya Eko-
nomikDireniş Derneği''
kurmaya yönelmiş du-
rumdalar.
Samuel Huntington'a
göre, Asyalılar Batılı-
laşma sürecinin artık
bittıği kanısındalar. On-
larca, şimdiye kadar Ba-
tı 'yı örnek almış olan
Meksika, Şili, Türkiye,
eski Sovyet cumhuri-
yetleri gibi ülkeler, As-
ya modeline dönmeli-
ler.. Anglosakson mo-
deli yanm yüzyıldan be-
ri uygulanıyor ve başa-
nlı olamıyor...
Bu görüşü savunan-
lara göre, Japonya ve
öbür Asya ülkeleri, bir
"PasinkKüreseneşme"
ya da "Asya KüreseDeş-
mesi'' yolunu tutmalı ve
Yeni Dünya Düzeni'ne
yeni bir biçim vermeli-
dirler (Samuel P. Hun-
tington, "Uygarhklann
Çatişmasıve Dünya Dü-
zeninin Yeniden Yapd-
s. 104).
Hem Doğu hem de
Batı ile ekonomik, si-
yasal ve askersel ilişki-
ler fıkri çok güzel de bu
büyük güçler arasında
bu işi nasıl gerçekleşti-
receğiz? Asya direni-
yor, Rusya direniyor,
AB direniyor. Ya Türki-
ye? Her gün zengin eko-
nomik varlıklannı, ulu-
sal bağımsızlığını satı-
yor. IMF karşısmda el
pençe divan durmuş,
"para!" diyor.
Askeri üslerini
ABD'ye kaptırmış, Or-
tadoğu'da çıkacak ola-
sı bir savaşta onun ya-
nında ohnaya hazırla-
nıyor. Avrasya'da,
AB 'de veya herhangi bir
devletler gruplaşmasın-
da onurlu bir yer alabil-
memiz için önce bağım-
sızlığımızı ön plana al-
mamız gerekmiyor mu?
PENCERE
0 Bir Canavar...
Çalışma odamda kitaplan gazeteleri kanştınrken
bir gazete kesiği elime geçti; eski bir "Pencere"ydi
bu; okumaya başladım:
"Yeni Dünya Düzeni nedir?..
Yeryüzünde egemenleşen bu düzen birkaç kalın
çizgiyle nasıl vurgulanabilir.
1) Dünya tek pazardır.
2) Sosyal devlet ölmüştür.
3) Ulus devlet aşılmıştır.
4) Devlet küçülmelidir.
5) Devletin yerine şirketier, holdingler, karteller
geçmiştir.
6) Sermaye özgürdür.
7) Emek bağımlıdır."
•
Yazı sürüyon
"Kendi içinde tutariı görünen biryapıdır bu; çün-
kü tek pazarda serbest rekabet üzerine bir düzen
kurulacaksa, hiç kimse sosyal devletin maliyetini
ödeyemez.
Neden?..
Çünkü emeği alabildiğine sömûren ve sosyal gü-
venliği düşünmeyen egemenler, dünya pazannda ra-
kip tanımaztar. Ürünlenn maliyetıne birde sosyal dev-
letin girdisini eklerseniz, malı daha pahalıya satmak
zorunda kalırsınız.
Ulus devlet neden ölmüştür?..
Çünkü devletin yeni rolü, uluslararası sermayeye
sınırsız özgüriük tanımak, ama, emeği ulusal sınır-
lar içine hapsetmektir.
Devlet neden küçülecektir?..
Sosyalgörevlerinden ve ekonomikişlevinden vaz-
geçince devlet küçülecektir.
Kaprtalızmin doruğundakı sayısı belli ÇUŞ (Çok
Uluslu Şirket), dünyayı tek pazar gibi çekip çevir-
dikçe, düzen yerine oturacaktır. Teknolojik devrim-
de bilgisayartaşmayla iletişimin ışık hızına ulaşma-
sı 'Yeni Dünya Düzeni'ndeyeryuvarfagvr» tekpaza-
ra dönüştürüyor. Sanayi devrimiyle köylülüknasıl or-
tadan kalkıyorsa, endüstri üretiminde robotlaşmay-
la işçi sınıfı küçülüyor, hizmet kesimi ağıriık kazanı-
yor.
Yeni Dünya Düzeni'nin şakaya gelir yanı yok\..
Ne var ki 1.5 milyan açiık sınınnda yaşayan, an-
cak yanm milyan ileri endüstri toplumu yapısına
ulaşmış dünyamızda YDDyeni sömürgecilik gibi bir
şey..."
•
Yazı bu köşede yaklaşık beş yıl önce yayımlanmış;
yeni sömürgeciltğin içyüzü, aradan geçen sürede, da-
ha çarpıcı biçimde ortaya döküldü; dünya egemen-
lerinin doruklannda bile tartışılmaya başlandı.
Ancak YDD'nin ya da "küreselleşme"n\n ekono-
mik içerigi tartışılırken, bir sorun gözden kaçtı.
Nedir o?..
Hukuk!..
Insanlığa "Yeni Dünya Düzeni"n\ dayatan ege-
men gücün bir de hukuku olmayacak mı?..
Eski çağlar dünyasında suttanlann ve krallann buy-
ruklanna dayanan "güç hukuku" geçerliydi; egeme-
nin iki dudağı arasından çıkacak emirte savaş baş-
lardı; son yüzyılda devletler hukuku gelişti.
Bugün neoluyor?..
Yeryüzünün yeni Sezar'ı 2'nci Bush emir veriyor;
Irak bombalanıyor; savaşın ve saldınnın kaynağı ege-
menin emnnden gayn bir şey değil!..
Birleşmiş Milletler örgütü yok.
Devletler hukuku yok...
•
1991 'deki Körfez Savaşı'nda Irak'ta doğan bebek
şimdi lOyaşında..
Zavallı çocuk!..
Insanoğlu daha senin yaşamını düşünebilecek
kadar uygar değil... ;
O bir canavar!..
M
NÂZIM HİKMET
KÜLTÜR VE SANAT VAKFI
SÖYLEŞİ:
NÂZEVf HİKMET'tN
YURTTAŞLIK HAKKI
Konuşmacılar
tllıan Selçuk
Âtilla Coşkun
22Şubat2001 Perşembe saat 18.30
Nâzım Hikmet Vakfı Küttür Merkezi
Sıraselviler Cad. No: 48 Kat: 1 Taksim
Tek&Faks (212) 252 6314 -15
İLAN
T.C.
StNCAN SULH HUKUK
HÂKİMLİĞt'NDEN
EsasNo: 2000/918
Davacı ASKl Genel Müdürlüp vckili Av. Neşe
Engin taranndan davalı M.Ç. Mah. Pençeli Sk. Sen-
cer Koop. A Blok 4/4 Sincan'da oturan Adlan Bay-
raktar aleyhine açılan alacak davasının yapılan açık
yargılaması sırasında alınan ara karar uyannca,
Davacı ASKl Genel Müdürlüğü tarafindan
70.603.000.-TL kaçak bedelin tahsıli hakkında asa-
ğıda adresi yazalı şahıs hakkında dava açıldığı, adre-
sine çıkanlan dava dilekçesi ile dunışma gününü
bildiren tebligat bila ikmal ıade edilmış, zabıta ma-
rifetiyle de yapılan araşürmada adresi tespit edile-
mediğinden davetiyenin ilanen tebliğine karar veril-
miştir.
Karar gereğince duruşma gûnü olan 16/03/2001
tarihinde saat 10.40'ta davalının mahkememizde
bizzat hazır bulunması veya kendisinı bir şekilde
temsil ettirmesini aksi takdirde dnruşmanın
HMUK'mın 509.510. maddeleri gereğince gıyabın-
da devam edeceği ve hüküm verileceği tebligat ye-
rine kaim olmak ûzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 8815
numara
«ı ŞTUBKCELL K U m r ı e ı «