24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Sihirlitup Son haftalarda yoğunlaşan gazeteci cenazelerinden birinde yıllar sonra karşılaştık sanatçı yönü de olan foto muhabiri arkadaşım Haluk Özözlü ile... Emekli olmuş ama fotoğraf makinesini bırakmamış ve 200 bin kareden fazla dia arşivi ile internette bir site açmış, www.sihiriitur.com adında... Türkiye'de bir yerleri tanımak amacıyla geziye çıkıyorsanız, yola çıkmadan önce bu sîteye uğramanızda yarar var... Çünkü nerede konaklayabileceğiniz- den neler yiyebileceğinize kadar aynntlan da veriyor... Sitede şimdilik Akçakese, Amasra, Amasya, Afyon, Ayaş, Ayvalık, Beynem, Bilecik, Bodrum, Bolu Göynük, Edremit Kapıdağ, Foça Bergama, Gölcük Birgi, Güney Şelalesi, Hatay, Konya, Kula, Ortahisar, Safranbolu, Sinop, Uluabat Gölû, Urfa, Uşak tanıtılıyor ve yeni yerler ekleniyor. Türkiye'nin bilinenler kadar kıyıda-köşede kalmış olan tarihi, turistik ve folklorik güzelliklerini Haluk Özözlü'nün rehberiiğinde keşfedebitirsiniz. Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: denizsoınacumhuriyetcom.tr - 400 bin sahte SSK ve Bağ-Kur emeklisi varmış., "Işsizlikten emekli olmuslardır bekli!" M stanbul'da iseniz ve bir gün evde otururken kapınız çalınır da hiç tanımadığınız bir kişi Türk Böbrek Vakfı'ndan geldiğini söyleyerek Ümraniye'de kurulmakta olan vakrf ormanı için gönlünüzden ne koparsa diye makbuz karşılığı siz- den bağış yapmanızı isterse... Hiç yanıt vermeden kapıyı kapatmakla kalmayın, bir de anahtan çevirip kilitleyin! Çünkü karşınızda bir dolandıncı var... Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Osman Akalın'ın verdiği bilgiye göre, bu dolandırıcı yaklaşık bir yıl önce piyasaya çıkmış... Özellikle Kadıköy'de "çalıştığı" için durum Kadıköy Emniyet Amirliği'ne iletilmiş ve Istanbul Valiliği'ne ha- berverilmiş... Hatta bazı bilgilere de ulaşılmış... Dolandırıcının kullandığı cep telefonunun numa- rası bulunmuş; Anadolu yakasında uğradığı ve bağ- lantı kurduğu kahvehane belirlenmiş... Doğru mu- Sahte bağışdur, değil midir bilinmez ama bağış makbuzunda yaz- dığına göre Küçükyalı Vergi Dairesi'nden "vergi nu- marası" aldığı görülmüş! ilginçtir, sahte makbuzlarda vakfın gerçek telefon numaralan kullanılırken, vakfın gerçek vergi numa- rası kullanılmamış... Kapı kapı dolaşıp Ümraniye'de güya kurulmakta olan orman için Türk Böbrek Vak- fı adına bağış toplayan kişinin yine doğru mu yan- lış mı bilinmez adı da saptanmış: Ziya Yaşar... Bü- tün bilgiler polise iletilmiş.. Merter'deki Türk Kalp Vakfı Hizmet Hastanesi'nin başhekimi Doç. Dr. Osman Akalın, bir "böbrek has- tası yakını" gibi dolandıncıyla cep telefonunda ko- nuşmuş ama yüz yüze gelmeyi başaramamış... Sahte bağış makbuzlannda sahte kaşe ile adı kul- lanılan Doç. Dr. Osman Akalın, bir süredir dolandı- rıcıya ilişkin şikâyet almadıklarını ancak son günler- de şikâyetlerin yeniden başladığını söylüyor... Beili ki dolandıncı, ya polis peşine düştüğü için bir süre ortadan kayboldu ya da yakalandı ve aftan ya- rarlanıp cezaevinden çıktı... Çünkü, daha önce belirlenen cep telefonu numa- rası için otomatiğe bağlanmış operatör "kullanılma- maktadır" diyor; kahvehane numarası da başka bir yer çıkıyor... "Türk Böbrek Vakfı 'nın Ümraniye'de kuracağı or- mana bir ağaçla katkıda bulunmak ister misiniz; makbuz karşılığı 1 milyon lira bağış yapar mısınız?" Istanbul gibi bir metropol, kapı önünde dolandı- nlmak için en uygun yer... Ama dolandıncılar her an ve her yerde karşınıza çıkabilir... Çünkü Türk/ye, 1 mifyon liralığından 1 trilyonlu- ğuna kadar tüm dolandıncılar için bir cennet oldu! SESSİZSEDASIZ(!) Yüksek Yerilim Hatt erdincutku@yahoo.com "Cafe"lenn kapısına, "kûreselleşme salonumuz vardır" yazılması yakındır dostlar... TÜPkiye'de memurlap nasıl geçinir?9 Fıkrayı, Ankara'dan Ayşegül Tokatiı anlatıyor v - " •' "ABD Başkanı George W. Bush, Ingiltere Başbakanı Tony Blair ve Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, bir toplantı için bir araya gelmişler. Gazeteciler çevrelerini sarmış; önce Bush'a sormuşlar: - ABD'de bir memur ne kadar parayla geçinir? Siz kaç para veriyorsunuz? Bush hiç düşünmeden yanıtlamış: - Ben, 2 bin dolar veririm. Bin doları ile geçinirler... Geri kalan bin dolan ne yaparlar, nerede harcariar, hiç sormam... Mikrofonlar kendisine uzatılınca Blair sorunun tekrarlanmasına fırsat bırakmadan yanıtını vermiş. - Ben, memuruma 3 bin sterlin veririm. Geçinmesi için 2 bin sterlin yeterii. Artan bin sterlini ne yapar, nerede harcarlar, beni hiç ilgilendirmez... Sıra Ecevit'e gelmiş...% ^ Gazeteciler soruyu birkaç kez tekrariamışlar: - Türkiye'de bir memurun geçim standardı nedir? Kaç para ile geçinebilirler? Sız kaç para veriyorsunuz? Ecevit, biraz düşündükten sonra: - Valla, Türkiye'de bir memurun geçinebilmesi için en az 300 milyon lira lazım. Ama ben 150 milyon lira veriyorum... Geri kalan 150 milyon lirayı nereden bulurlar, nasıl geçinirler benı hiç ilgılendirmiyor! ÇED KOŞESİ OKTAY EKlNCt Behiç Ak'a 'Narmanlı' teşekkürü... Ne söylemeli, neresini yazma- lı.. diye kıvranırken Behiç Ak hızır gibi yetişti ve olan biteni birkaç karikatürüyle özetleyi- verdi. 9 Şubat 2001 'deki köşe- sinde, tarihi yapılann "özerle- riaSeklenen" sözde mocfern "kontras katları" çiziyor ve böylece yaratılan kültür yoksu- nu "çağdaş" görüntüyü de şöy- le tanımlıyordu: "Yeni bir ko- rumacılık anlayışı..." Bu anlayışın son ünlü kurba- ru Narmanlı Han ise Behiç'in 10 Şubat'takı kutusundaydı... Eski eserolarak "tescfflT (!) bi- naya eklenen "betonarme" katlarla tasarlanmış ve üstelik kımi "yetkili uzmanlarca"da uygun bulunmuş bu "yeni cep- he görünüşü", mımari proje- de "resmi onaylarla" ödüllen- dınlırken kankatür köşesınde "kara mizaha" dönüşmüştü. Behiç Ak'ın 11 Şubat'taki çizgileri de bu tür bütün uygu- lamalann temelinde yatan "bek- lentileri" belgelemesi açısından tam bir "sonuç bildirgesi" gi- biydi... Yıne tanhı bir yapıyı (belli ki üzerine katlan sırala- oluşturabilmişti... Işte, güzelim Narmanlı Han'a da "restore" edilerek konınup yaşatılması gereken bir kültür varhğı gözüyle değil, Istanbul 'un bu çok özel ve çok değerti köşesınde "yeni imar rantları yaratacak bir arsa" gözüyle bakılması, Behiç Ak'ın "biJgisayar yerine elle çize- rek" köşesine taşıdığı "onay- u" projedeki yeni cephe görün- tüsünüyarattı... ••• Basına yansıdığına göre, Nar- manlı'nın sadece "dış duvar- lannı" koruyan, gerisıni yok edip çok katlı bır "eğlence-iş ve konut kompleksine" dönüş- türen proje şunu hedeflıyormuş: "Beyoğlu'nun kültür yaşamı- na katkıda bulunmak, eskisi gibi konut bölgesi haline ge- tirmeye bir adım oluştur- mak..." (YapıyOcak-2001) Beyoğlu'nun "gözbebeği" olan ve birçok ünlü aydının ve sanatçının anılannı da taşıyan bir kültür mirasuıı ortadan kal- dırarak "katkıda bulunulan" kültürün ne olduğunu Park Behiç'in "onayh" projeden aldığı yeni "Narmanh" (!) cephesi... ma hevesiyle) "iştahla" sey-' reden eskı eser düşkünleri, bak- layı ağızlanndan şöyle kaçınve- riyorlardı: "- Aman Tannm, şuna bak, ne güzel bir arsa..." Yıllardır süren "kat karşılı- ğı kıyımdan" her nasılsa kur- tulabilmiş kimi tarihi binalar da, şımdi üzerlerine ilave kat- Iar çıkılmasına onay veren ye- ni "kommacılık" (!) düzeni içinde artık "arsa" muamele- sigörüyorlardı... Dahası, bu aymazlık kimi "akademik" çevrelerde bile öylesine benimsenmişti ki, "ila- ve katlarm farklı ve bugünö yansıtan karakter taşıması; eskiyle yeninin avnlması..." vb. gibi sözde bılımsel ılkeler yaratılarak "altta kalan" kül- türel mirasın üzerinde "giydir- me cam cephelerin yüksel- mesi", bu duygusuz uygula- manın "piyasasına" ış yapan kimi mımarlara "doktor" un- vanı venlmesine bile gerekçe Otel'e, Gökkafes'e ve diğerle- rine bakarak anlamak müm- kün... Peki şu "konutu yeni- den canlandırma" tezıne ne demeli?.. Eğer, Beyoğlu'ndaki konut kültürünü "eskisi gibi" yaşat- mak istiyorsanız, bunun yolu Pera binalannı apartmana dö- nüştürerek ilave katlara sıkıştı- rıhruş "stüdyo daireleri" pa- zarlamak değil, o özgün konut binalaruu "metruk ve bakım- sız" durumdan kurtaracak bir "örnek" proje yaratmaktır... ••• Bu köşede sözü daha uzatmak hem mümkün değil, hem de Be- hiç Ak'ın kankatürlennden son- ra artık gerek de yok... Ancak, şunu söylemeden de noktayı ko- yamayacağım. Behiç de "mi- mar", Narmanh'ya "renovas- yon" (!) denilen "yenileme" projesini çizen de... Behiç Ak'ı sadece Narmanlı'yı değil, "mimarlığın" onurunu savun- duğu için de aynca kutluyorum... KtM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net ÇtZGlLİK KÂMtL MASARAU HARBt SEMtH POROY semihporoyüı yahoo.com KEDİ LEVO APTVÜKA TARÎHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 18 Şubat MIKELANJ'IN ÖLÜi1S64-'TB, OÜNYAMtH SEJ-tolf GEÇMİf £N BUYÜK SANATÇtlABJN&AN MICUEL] ANG£U> BuOHMtarrf ÖL&U. HSYKEL- Cl. FfSÎKO RSSCAtU, MIAAA8 K£ fAIKU. Gençü&ınDe ÜNLÜ KESSAJUI GHIR- LAN&ASO'HUN yfkHlNDA ÇAi.l?Ml$ eSKı YUHAN VE «O*M SAUST/Ht n, CEL£W$Tİ. MEYDAHA. GETİGDİSİ ESeSLER OHUH KÇHCHNE ĞZGÛ TABZIHI ve Ü-STÜIV K ı , P O , "PtBTA' Ve -ESUCHCYKGUJESn lı S/STIA/e KH.ISSSİMIN t:ft£SKOLA- Rl,ArRtCA MtMAR OLA&İK'CAri- TOLS MEy&AHi', "SAAS pıema KUSBCSi', "LstlMEtJTt KİT»PUSl KteRDIYO4LGJi.il. ÜULÛ İTM.MNIN NATO 0YEÜ&İMİZ BASLIYOR... TUKKIYE, KU2EyATLANTlK PHtCTI'NA RESMEM —'• /t« KEZ 1943'DJI, 12 BATILJ Devt-ETM 9OV- BRT 8İ& BLOK IUUiATMAK İÇİN IIA- _ _ rLASAAAOlf} HATO~. INGİUZCEDe "NORTH AnANTJC TBEATy OBGAMZATIOH NİN İLK HABFLBI&NtN 8ıWJE£tutD*t. ÖH- I C£&JKL£ BİH S4VUNIA4 PAKTISISİ SĞ- I ftlfil EKOVOMI* OÜ2£YE LBRİ GJPSBMEK NA KAT/l-'Ş/M/2IM HCMBM AJZ- _ CVA/Û4/V, ZAM4MIN MENOSKES HÜKÛMETİ HATO'YA 6/KMCK İÇJN ILJJŞA TBK.UP MPri.AVKLH** DCV- l-BTLOtl TÜKKİyE'mH f&KTA ALINMASI HA (3/VCC fcA/tfl ÇHltmtLAR, ANCAK AO*W RSN AMHMİKA MLAfMA &A&LAMIÇTI. PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU •Üzülmek'(3) Savaşlar, kuşaktan kuşağa aktarılırken efsane- leştıriliyor, kahramanlarla, kahramanlıklaria süsleni- yordu. Yenen ya da yenilen tarafta olmak pek önem- li değildi. Hatta yenilen tarafın kahramanlan genel- likle "ölüler" olduklan için masallaştırılmaları daha kolay oluyordu... Fakat, amacı ne olursa olsun, özünde, bir otoriteye bağlı "örgütlü öldürme eyle- mi" olan savaşın, adlan hiç anılmayan ya da anıl- mak istenmeyen, ama sayılan savaşçılardan kat kat daha fazla olan ölüleri, yitikleri, yaslıları vardı. On- lar savaşmadıkları, savaşarak ölmedikleri, öldür- medikleri için ne gazi ne şehit ne de kahraman ola- bıliyorlardı. Anadolu'da da öyle değil miydi? Yıkım- ların, yitimlerin, kıyımlann, sürgünlerin acısını en çok onlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar çekmemişler miy- di? Ama zaferlerden, kahramanlıklardan söz ederken savaşın bu yüzünü goremiyorduk. Görmüyorduk. Sa- vaşları, efsanelerinden anndırmak, sonuçlarıyla bir- likte bilince çıkartmak, birbirlerine "düşman"olma- lannın ötesinde, yenenler gibi yenilenlerin de birer "insan" olduğunu görebilmek, görmek kolay değil- di. "Savaş'ı sayısallaştırdıkça kendımizı rahattatıyor- duk. Sözgelimi Iran-lrakSavaşı'ndaki "birmilyon ölü", belleğimizde yalnızca sayısal bir veri olarak kaldık- ça hiçbir "insani" sorumluluk yüklemiyorduk omuz- lanmıza. "7975 Olaylan" üzerine sürdürülen tartış- malar da "hangi tarafın kaç ölü verdiği" noktasında düğümlenmiyor muydu çoğu zaman?.. "Suç"u da, "suçlulan" da artık tarih olmuş bir trajedinin "insa- ni" boyutlan üzerinde düşünmek istemiyorduk. Oy- sa "umutlar", "ac//ar"dan doğuyordu çoğu zaman, yaşamlann ölümlerden doğduğu gibi... 10 Nisan 1998 günü Istanbul'da toprağa verilen, acıyı da umudu da hayattan öğrenmiş Anadolulu bir Ermeni kadınının ölüm duyurusunu okumak ister misiniz? "Onu kaybettik...1902 'de Everek'te (Develi) doğ- du. Babası Nazar Efendi, annesı Homosi Hanım'dı. Anadolu 'yu kasıp kavuran o insan yangınında baba- sı da öldürüldü. Genç annesi, iki küçük bacısıyla (Keğeszik, Vartanuş) sürgünü, acıyı vezulmü, ama aynı zamanda kardeşliği ve yardımlaşmayı tanıdı. Kendisı de aynı yangından esirgenen, öksüz ve ev- latlık Demirci Arsen Usta ile evlendi. Beş çocukla- n yaşadı: Hamparsum, Maresa, Vartuhi, Takuhi, Nazar. On altı tomnlan doğdu. Vartanuş, Silva, Alis, Elizabet, Hagop, Vahan, Jülyet, Harutyun, Arsen, Azat, Mari, Arsen, Aylin, Milena, Ludmil- la, Ali Murad. Annesinin (1964), kocasının (1971), kûçük kızının (Takuhi - 1992) ölümlerini gördü. Bır tek gün zulümden söz etmedi. ölümünden hemen önceen küçüktonjnuna, 'Sordum sarı çiçeğe, anan baban var mıdır?' ilahisini söyleyen odur. Bu kadın, annemiz, büyüğümüz, büyükle büyük, çocukla çocuk olmasını bilen bu matriark, ölümü kavuşma olarak, doğumu birdirenme ve meydan oku- ma olarak gördü. Ateşin, yokluğun, yoksunluğun içinden geçti geldi; sevgisi gibi aklını ve ferasetini deyüreğinde taşıdı. Hem korktu ölümden, hem ölü- mü özledi. Hem ancak onunla yaşayanlann bilebi- leceği kadarçekti hayatta, hem gönûlden sanldı ya- şamaya ve sevdi yaşamı. Torununun torununu gör- dü, kucağına aldı, onu kutsach. ,, i,j O, Anadolu 'nun yaşadığı bir bütün yüzyılı Anado- lu gibi kederiyle, acısıyla, direnciyle ve sevdasıylaya- şayan gerçek insanlardan biriydı. Onu kaybettik. Onunla birlikte şimdi yüzyıl erken bitiyor. Anado- lu'nun kaderi gelen çağda aydınlık olsun; artık yal- nızsevgi, sevinç, mutluluk, kardeşlik vepaylaşma to- humlan yeşersin. Savaş olmasın, banş olsun. Onun bacılan, hısımlan, komşulan, çocuklan, yeğenleri, gelini ve damatlan, torunlan, torunlannın çocuklan, torunlannın torunlan ondan öğrendikierini kendile- rinden sonra gelenlere de öğretsinler. lyilik ve sev- gi öyle büyüsün. Amenka'da, Fransa'da, Alman- ya'da, Avusturya'da, Isviçre'de ve elbette vatanı, yurdu, evi ocağı Anadolu'da, Türkiye'de..." "Üzülmek"ten söz ederken, ölümün, hüznün, acı- nın, umudun "milliyeti" yokturderken, nesöylemek istediğımi bilmem anlatabildim mi? Hangi "resmıbel- ge", Maryani Ana'nın ölümlerden hayatlar doğuran Anadolulu anaların maceralarından daha yalın, da- ha gerçek olabilir? Bu eşsız maceralan uç buçuk Fran- sız milletvfikili anlamayabilir... Anlamıyoriar da za- ten... Ama bizler?.. Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu@tijyap.com) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 5 6 / 8 9SOLDANSAĞA: 1/ Jeolojıde, Ikincı Zaman içındeyeralan 2 ve yaklaşık 60 milyon yıl sü- ren döneme verilen ad... 5 Düşüncesizce her işe atılan. 7 2/ Faız... Kır- ' lilıği gösteren 8 iz. 3/EskıMı- 9 sır'da güneş tannsı... Osmanlılar- da önceleri yalnız ola- 1 ğanüstü durumlarda, 2 sonraları ıse sürekli olarak toplanan vergi. 4 4/ Istenılen mtelikle- 5 n taşıyan... Varılmak ıstenen bir amaca doğ- ru geçilmesi gerekli g dönemlerden her biri. 5/ Sağlık yönünden yapılan genel yoklama. 6/ Hınstıyan... " — kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece" (Âşık Veysel). II îki paranın kambiyo değerinin eşit olması... Zi- hin. 8/ Seçkin... Yanşlar ve koşular için özel olarak düzenlenmiş yer. 9/Çocuk dilinde kötü, pis... Kar- deş kanlanndan her birinin ötekine göre adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Seçiciler kurulu... "Haramı var diye korku verir- ler / Benim — yüklü kervamm mı var" (Karacaoğ- lan). 2/ Dil devriminin ilk yıllannda "belediye" an- lamında kullanılan sözcük... Cemaatı bayram ya da cuma namazına çağırmak için okunan salat. 3/ Bir nota... Bir anlatımda verilmek ıstenen öz. 4/ Gözle- n görmeyen... Alan Parker tarafindan filme de ak- tanlan ünlü müzikal. 5/ "Dönülmez akşamm ufkun- dayız — çok geç" (Yahya Kemal). 6/ îyı terbiye edil- memiş vahşi binek hayvanı... Eskrimde kullanılan üç sılahtan biri. II Tedavi... Vilayet. 8/ Cereyan... Hin- distan'da halkın aynhnış olduğu bırbirine karşı ka- palı sınıflann adı. 9/ "Aynı biçimde" anlamında kul- lanılan bağlaç... Inkalar'ın güneş tannsı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle