Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Sihirlitup
Son haftalarda
yoğunlaşan gazeteci
cenazelerinden
birinde yıllar sonra
karşılaştık sanatçı
yönü de olan foto
muhabiri arkadaşım
Haluk Özözlü ile...
Emekli olmuş ama
fotoğraf makinesini
bırakmamış ve 200 bin
kareden fazla dia
arşivi ile internette bir
site açmış,
www.sihiriitur.com
adında... Türkiye'de
bir yerleri tanımak
amacıyla geziye
çıkıyorsanız,
yola çıkmadan
önce bu sîteye
uğramanızda yarar
var... Çünkü nerede
konaklayabileceğiniz-
den neler
yiyebileceğinize kadar
aynntlan da veriyor...
Sitede şimdilik
Akçakese, Amasra,
Amasya, Afyon, Ayaş,
Ayvalık, Beynem,
Bilecik, Bodrum, Bolu
Göynük, Edremit
Kapıdağ, Foça
Bergama, Gölcük
Birgi, Güney Şelalesi,
Hatay, Konya, Kula,
Ortahisar, Safranbolu,
Sinop, Uluabat Gölû,
Urfa, Uşak tanıtılıyor
ve yeni yerler
ekleniyor. Türkiye'nin
bilinenler kadar
kıyıda-köşede kalmış
olan tarihi, turistik ve
folklorik güzelliklerini
Haluk Özözlü'nün
rehberiiğinde
keşfedebitirsiniz.
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: denizsoınacumhuriyetcom.tr
- 400 bin sahte SSK ve
Bağ-Kur emeklisi varmış.,
"Işsizlikten emekli
olmuslardır bekli!"
M stanbul'da iseniz ve bir gün evde otururken
kapınız çalınır da hiç tanımadığınız bir kişi
Türk Böbrek Vakfı'ndan geldiğini söyleyerek
Ümraniye'de kurulmakta olan vakrf ormanı için
gönlünüzden ne koparsa diye makbuz karşılığı siz-
den bağış yapmanızı isterse...
Hiç yanıt vermeden kapıyı kapatmakla kalmayın,
bir de anahtan çevirip kilitleyin!
Çünkü karşınızda bir dolandıncı var...
Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Başhekimi
Doç. Dr. Osman Akalın'ın verdiği bilgiye göre, bu
dolandırıcı yaklaşık bir yıl önce piyasaya çıkmış...
Özellikle Kadıköy'de "çalıştığı" için durum Kadıköy
Emniyet Amirliği'ne iletilmiş ve Istanbul Valiliği'ne ha-
berverilmiş...
Hatta bazı bilgilere de ulaşılmış...
Dolandırıcının kullandığı cep telefonunun numa-
rası bulunmuş; Anadolu yakasında uğradığı ve bağ-
lantı kurduğu kahvehane belirlenmiş... Doğru mu-
Sahte bağışdur, değil midir bilinmez ama bağış makbuzunda yaz-
dığına göre Küçükyalı Vergi Dairesi'nden "vergi nu-
marası" aldığı görülmüş!
ilginçtir, sahte makbuzlarda vakfın gerçek telefon
numaralan kullanılırken, vakfın gerçek vergi numa-
rası kullanılmamış... Kapı kapı dolaşıp Ümraniye'de
güya kurulmakta olan orman için Türk Böbrek Vak-
fı adına bağış toplayan kişinin yine doğru mu yan-
lış mı bilinmez adı da saptanmış: Ziya Yaşar... Bü-
tün bilgiler polise iletilmiş..
Merter'deki Türk Kalp Vakfı Hizmet Hastanesi'nin
başhekimi Doç. Dr. Osman Akalın, bir "böbrek has-
tası yakını" gibi dolandıncıyla cep telefonunda ko-
nuşmuş ama yüz yüze gelmeyi başaramamış...
Sahte bağış makbuzlannda sahte kaşe ile adı kul-
lanılan Doç. Dr. Osman Akalın, bir süredir dolandı-
rıcıya ilişkin şikâyet almadıklarını ancak son günler-
de şikâyetlerin yeniden başladığını söylüyor...
Beili ki dolandıncı, ya polis peşine düştüğü için bir
süre ortadan kayboldu ya da yakalandı ve aftan ya-
rarlanıp cezaevinden çıktı...
Çünkü, daha önce belirlenen cep telefonu numa-
rası için otomatiğe bağlanmış operatör "kullanılma-
maktadır" diyor; kahvehane numarası da başka bir
yer çıkıyor...
"Türk Böbrek Vakfı 'nın Ümraniye'de kuracağı or-
mana bir ağaçla katkıda bulunmak ister misiniz;
makbuz karşılığı 1 milyon lira bağış yapar mısınız?"
Istanbul gibi bir metropol, kapı önünde dolandı-
nlmak için en uygun yer...
Ama dolandıncılar her an ve her yerde karşınıza
çıkabilir...
Çünkü Türk/ye, 1 mifyon liralığından 1 trilyonlu-
ğuna kadar tüm dolandıncılar için bir cennet oldu!
SESSİZSEDASIZ(!)
Yüksek Yerilim Hatt
erdincutku@yahoo.com
"Cafe"lenn kapısına, "kûreselleşme salonumuz
vardır" yazılması yakındır dostlar...
TÜPkiye'de memurlap nasıl geçinir?9
Fıkrayı, Ankara'dan Ayşegül
Tokatiı anlatıyor v
- " •'
"ABD Başkanı George W. Bush,
Ingiltere Başbakanı Tony Blair ve
Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit,
bir toplantı için bir araya gelmişler.
Gazeteciler çevrelerini sarmış; önce
Bush'a sormuşlar:
- ABD'de bir memur ne kadar
parayla geçinir? Siz kaç para
veriyorsunuz?
Bush hiç düşünmeden yanıtlamış:
- Ben, 2 bin dolar veririm. Bin doları
ile geçinirler... Geri kalan bin dolan
ne yaparlar, nerede harcariar, hiç
sormam...
Mikrofonlar kendisine uzatılınca
Blair sorunun tekrarlanmasına fırsat
bırakmadan yanıtını vermiş.
- Ben, memuruma 3 bin sterlin
veririm. Geçinmesi için 2 bin sterlin
yeterii. Artan bin sterlini ne yapar,
nerede harcarlar, beni hiç
ilgilendirmez...
Sıra Ecevit'e gelmiş...%
^ Gazeteciler soruyu birkaç
kez tekrariamışlar:
- Türkiye'de bir memurun
geçim standardı nedir? Kaç
para ile geçinebilirler? Sız kaç para
veriyorsunuz?
Ecevit, biraz düşündükten sonra:
- Valla, Türkiye'de bir memurun
geçinebilmesi için en az 300 milyon
lira lazım. Ama ben 150 milyon lira
veriyorum... Geri kalan 150 milyon
lirayı nereden bulurlar, nasıl
geçinirler benı hiç ilgılendirmiyor!
ÇED KOŞESİ
OKTAY EKlNCt
Behiç Ak'a 'Narmanlı' teşekkürü...
Ne söylemeli, neresini yazma-
lı.. diye kıvranırken Behiç Ak
hızır gibi yetişti ve olan biteni
birkaç karikatürüyle özetleyi-
verdi. 9 Şubat 2001 'deki köşe-
sinde, tarihi yapılann "özerle-
riaSeklenen" sözde mocfern
"kontras katları" çiziyor ve
böylece yaratılan kültür yoksu-
nu "çağdaş" görüntüyü de şöy-
le tanımlıyordu: "Yeni bir ko-
rumacılık anlayışı..."
Bu anlayışın son ünlü kurba-
ru Narmanlı Han ise Behiç'in
10 Şubat'takı kutusundaydı...
Eski eserolarak "tescfflT (!) bi-
naya eklenen "betonarme"
katlarla tasarlanmış ve üstelik
kımi "yetkili uzmanlarca"da
uygun bulunmuş bu "yeni cep-
he görünüşü", mımari proje-
de "resmi onaylarla" ödüllen-
dınlırken kankatür köşesınde
"kara mizaha" dönüşmüştü.
Behiç Ak'ın 11 Şubat'taki
çizgileri de bu tür bütün uygu-
lamalann temelinde yatan "bek-
lentileri" belgelemesi açısından
tam bir "sonuç bildirgesi" gi-
biydi... Yıne tanhı bir yapıyı
(belli ki üzerine katlan sırala-
oluşturabilmişti...
Işte, güzelim Narmanlı
Han'a da "restore" edilerek
konınup yaşatılması gereken
bir kültür varhğı gözüyle değil,
Istanbul 'un bu çok özel ve çok
değerti köşesınde "yeni imar
rantları yaratacak bir arsa"
gözüyle bakılması, Behiç Ak'ın
"biJgisayar yerine elle çize-
rek" köşesine taşıdığı "onay-
u" projedeki yeni cephe görün-
tüsünüyarattı...
•••
Basına yansıdığına göre, Nar-
manlı'nın sadece "dış duvar-
lannı" koruyan, gerisıni yok
edip çok katlı bır "eğlence-iş ve
konut kompleksine" dönüş-
türen proje şunu hedeflıyormuş:
"Beyoğlu'nun kültür yaşamı-
na katkıda bulunmak, eskisi
gibi konut bölgesi haline ge-
tirmeye bir adım oluştur-
mak..." (YapıyOcak-2001)
Beyoğlu'nun "gözbebeği"
olan ve birçok ünlü aydının ve
sanatçının anılannı da taşıyan
bir kültür mirasuıı ortadan kal-
dırarak "katkıda bulunulan"
kültürün ne olduğunu Park
Behiç'in "onayh" projeden aldığı yeni "Narmanh" (!) cephesi...
ma hevesiyle) "iştahla" sey-'
reden eskı eser düşkünleri, bak-
layı ağızlanndan şöyle kaçınve-
riyorlardı:
"- Aman Tannm, şuna bak,
ne güzel bir arsa..."
Yıllardır süren "kat karşılı-
ğı kıyımdan" her nasılsa kur-
tulabilmiş kimi tarihi binalar
da, şımdi üzerlerine ilave kat-
Iar çıkılmasına onay veren ye-
ni "kommacılık" (!) düzeni
içinde artık "arsa" muamele-
sigörüyorlardı...
Dahası, bu aymazlık kimi
"akademik" çevrelerde bile
öylesine benimsenmişti ki, "ila-
ve katlarm farklı ve bugünö
yansıtan karakter taşıması;
eskiyle yeninin avnlması..."
vb. gibi sözde bılımsel ılkeler
yaratılarak "altta kalan" kül-
türel mirasın üzerinde "giydir-
me cam cephelerin yüksel-
mesi", bu duygusuz uygula-
manın "piyasasına" ış yapan
kimi mımarlara "doktor" un-
vanı venlmesine bile gerekçe
Otel'e, Gökkafes'e ve diğerle-
rine bakarak anlamak müm-
kün... Peki şu "konutu yeni-
den canlandırma" tezıne ne
demeli?..
Eğer, Beyoğlu'ndaki konut
kültürünü "eskisi gibi" yaşat-
mak istiyorsanız, bunun yolu
Pera binalannı apartmana dö-
nüştürerek ilave katlara sıkıştı-
rıhruş "stüdyo daireleri" pa-
zarlamak değil, o özgün konut
binalaruu "metruk ve bakım-
sız" durumdan kurtaracak bir
"örnek" proje yaratmaktır...
•••
Bu köşede sözü daha uzatmak
hem mümkün değil, hem de Be-
hiç Ak'ın kankatürlennden son-
ra artık gerek de yok... Ancak,
şunu söylemeden de noktayı ko-
yamayacağım. Behiç de "mi-
mar", Narmanh'ya "renovas-
yon" (!) denilen "yenileme"
projesini çizen de... Behiç Ak'ı
sadece Narmanlı'yı değil,
"mimarlığın" onurunu savun-
duğu için de aynca kutluyorum...
KtM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net
ÇtZGlLİK KÂMtL MASARAU
HARBt SEMtH POROY semihporoyüı yahoo.com
KEDİ LEVO APTVÜKA
TARÎHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 18 Şubat
MIKELANJ'IN ÖLÜi1S64-'TB, OÜNYAMtH SEJ-tolf GEÇMİf
£N BUYÜK SANATÇtlABJN&AN MICUEL]
ANG£U> BuOHMtarrf ÖL&U. HSYKEL-
Cl. FfSÎKO RSSCAtU, MIAAA8 K£ fAIKU.
Gençü&ınDe ÜNLÜ KESSAJUI GHIR-
LAN&ASO'HUN yfkHlNDA ÇAi.l?Ml$
eSKı YUHAN VE «O*M SAUST/Ht n,
CEL£W$Tİ. MEYDAHA. GETİGDİSİ
ESeSLER OHUH KÇHCHNE ĞZGÛ
TABZIHI ve Ü-STÜIV
K ı , P O ,
"PtBTA' Ve -ESUCHCYKGUJESn lı
S/STIA/e KH.ISSSİMIN t:ft£SKOLA-
Rl,ArRtCA MtMAR OLA&İK'CAri-
TOLS MEy&AHi', "SAAS pıema
KUSBCSi', "LstlMEtJTt KİT»PUSl
KteRDIYO4LGJi.il. ÜULÛ İTM.MNIN
NATO 0YEÜ&İMİZ BASLIYOR...
TUKKIYE, KU2EyATLANTlK PHtCTI'NA RESMEM
—'• /t« KEZ 1943'DJI, 12 BATILJ Devt-ETM 9OV-
BRT 8İ& BLOK IUUiATMAK İÇİN IIA-
_ _ rLASAAAOlf} HATO~. INGİUZCEDe
"NORTH AnANTJC TBEATy OBGAMZATIOH
NİN İLK HABFLBI&NtN 8ıWJE£tutD*t. ÖH- I
C£&JKL£ BİH S4VUNIA4 PAKTISISİ SĞ- I
ftlfil EKOVOMI*
OÜ2£YE
LBRİ GJPSBMEK
NA KAT/l-'Ş/M/2IM HCMBM AJZ- _
CVA/Û4/V, ZAM4MIN MENOSKES
HÜKÛMETİ HATO'YA 6/KMCK İÇJN
ILJJŞA TBK.UP MPri.AVKLH** DCV-
l-BTLOtl TÜKKİyE'mH f&KTA ALINMASI
HA (3/VCC fcA/tfl ÇHltmtLAR, ANCAK AO*W
RSN AMHMİKA MLAfMA &A&LAMIÇTI.
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
•Üzülmek'(3)
Savaşlar, kuşaktan kuşağa aktarılırken efsane-
leştıriliyor, kahramanlarla, kahramanlıklaria süsleni-
yordu. Yenen ya da yenilen tarafta olmak pek önem-
li değildi. Hatta yenilen tarafın kahramanlan genel-
likle "ölüler" olduklan için masallaştırılmaları daha
kolay oluyordu... Fakat, amacı ne olursa olsun,
özünde, bir otoriteye bağlı "örgütlü öldürme eyle-
mi" olan savaşın, adlan hiç anılmayan ya da anıl-
mak istenmeyen, ama sayılan savaşçılardan kat kat
daha fazla olan ölüleri, yitikleri, yaslıları vardı. On-
lar savaşmadıkları, savaşarak ölmedikleri, öldür-
medikleri için ne gazi ne şehit ne de kahraman ola-
bıliyorlardı. Anadolu'da da öyle değil miydi? Yıkım-
ların, yitimlerin, kıyımlann, sürgünlerin acısını en çok
onlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar çekmemişler miy-
di?
Ama zaferlerden, kahramanlıklardan söz ederken
savaşın bu yüzünü goremiyorduk. Görmüyorduk. Sa-
vaşları, efsanelerinden anndırmak, sonuçlarıyla bir-
likte bilince çıkartmak, birbirlerine "düşman"olma-
lannın ötesinde, yenenler gibi yenilenlerin de birer
"insan" olduğunu görebilmek, görmek kolay değil-
di. "Savaş'ı sayısallaştırdıkça kendımizı rahattatıyor-
duk. Sözgelimi Iran-lrakSavaşı'ndaki "birmilyon ölü",
belleğimizde yalnızca sayısal bir veri olarak kaldık-
ça hiçbir "insani" sorumluluk yüklemiyorduk omuz-
lanmıza. "7975 Olaylan" üzerine sürdürülen tartış-
malar da "hangi tarafın kaç ölü verdiği" noktasında
düğümlenmiyor muydu çoğu zaman?.. "Suç"u da,
"suçlulan" da artık tarih olmuş bir trajedinin "insa-
ni" boyutlan üzerinde düşünmek istemiyorduk. Oy-
sa "umutlar", "ac//ar"dan doğuyordu çoğu zaman,
yaşamlann ölümlerden doğduğu gibi...
10 Nisan 1998 günü Istanbul'da toprağa verilen,
acıyı da umudu da hayattan öğrenmiş Anadolulu bir
Ermeni kadınının ölüm duyurusunu okumak ister
misiniz?
"Onu kaybettik...1902 'de Everek'te (Develi) doğ-
du. Babası Nazar Efendi, annesı Homosi Hanım'dı.
Anadolu 'yu kasıp kavuran o insan yangınında baba-
sı da öldürüldü. Genç annesi, iki küçük bacısıyla
(Keğeszik, Vartanuş) sürgünü, acıyı vezulmü, ama
aynı zamanda kardeşliği ve yardımlaşmayı tanıdı.
Kendisı de aynı yangından esirgenen, öksüz ve ev-
latlık Demirci Arsen Usta ile evlendi. Beş çocukla-
n yaşadı: Hamparsum, Maresa, Vartuhi, Takuhi,
Nazar. On altı tomnlan doğdu. Vartanuş, Silva,
Alis, Elizabet, Hagop, Vahan, Jülyet, Harutyun,
Arsen, Azat, Mari, Arsen, Aylin, Milena, Ludmil-
la, Ali Murad. Annesinin (1964), kocasının (1971),
kûçük kızının (Takuhi - 1992) ölümlerini gördü. Bır
tek gün zulümden söz etmedi. ölümünden hemen
önceen küçüktonjnuna, 'Sordum sarı çiçeğe, anan
baban var mıdır?' ilahisini söyleyen odur.
Bu kadın, annemiz, büyüğümüz, büyükle büyük,
çocukla çocuk olmasını bilen bu matriark, ölümü
kavuşma olarak, doğumu birdirenme ve meydan oku-
ma olarak gördü. Ateşin, yokluğun, yoksunluğun
içinden geçti geldi; sevgisi gibi aklını ve ferasetini
deyüreğinde taşıdı. Hem korktu ölümden, hem ölü-
mü özledi. Hem ancak onunla yaşayanlann bilebi-
leceği kadarçekti hayatta, hem gönûlden sanldı ya-
şamaya ve sevdi yaşamı. Torununun torununu gör-
dü, kucağına aldı, onu kutsach. ,, i,j
O, Anadolu 'nun yaşadığı bir bütün yüzyılı Anado-
lu gibi kederiyle, acısıyla, direnciyle ve sevdasıylaya-
şayan gerçek insanlardan biriydı. Onu kaybettik.
Onunla birlikte şimdi yüzyıl erken bitiyor. Anado-
lu'nun kaderi gelen çağda aydınlık olsun; artık yal-
nızsevgi, sevinç, mutluluk, kardeşlik vepaylaşma to-
humlan yeşersin. Savaş olmasın, banş olsun. Onun
bacılan, hısımlan, komşulan, çocuklan, yeğenleri,
gelini ve damatlan, torunlan, torunlannın çocuklan,
torunlannın torunlan ondan öğrendikierini kendile-
rinden sonra gelenlere de öğretsinler. lyilik ve sev-
gi öyle büyüsün. Amenka'da, Fransa'da, Alman-
ya'da, Avusturya'da, Isviçre'de ve elbette vatanı,
yurdu, evi ocağı Anadolu'da, Türkiye'de..."
"Üzülmek"ten söz ederken, ölümün, hüznün, acı-
nın, umudun "milliyeti" yokturderken, nesöylemek
istediğımi bilmem anlatabildim mi? Hangi "resmıbel-
ge", Maryani Ana'nın ölümlerden hayatlar doğuran
Anadolulu anaların maceralarından daha yalın, da-
ha gerçek olabilir? Bu eşsız maceralan uç buçuk Fran-
sız milletvfikili anlamayabilir... Anlamıyoriar da za-
ten... Ama bizler?..
Faks:0212-723 84 97
(e-posta: dkavukcuoglu@tijyap.com)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 5 6 / 8 9SOLDANSAĞA:
1/ Jeolojıde,
Ikincı Zaman
içındeyeralan 2
ve yaklaşık 60
milyon yıl sü-
ren döneme
verilen ad... 5
Düşüncesizce
her işe atılan. 7
2/ Faız... Kır- '
lilıği gösteren 8
iz. 3/EskıMı- 9
sır'da güneş
tannsı... Osmanlılar-
da önceleri yalnız ola- 1
ğanüstü durumlarda, 2
sonraları ıse sürekli
olarak toplanan vergi. 4
4/ Istenılen mtelikle- 5
n taşıyan... Varılmak
ıstenen bir amaca doğ-
ru geçilmesi gerekli g
dönemlerden her biri.
5/ Sağlık yönünden
yapılan genel yoklama. 6/ Hınstıyan... " — kapılı
bir handa / Gidiyorum gündüz gece" (Âşık Veysel).
II îki paranın kambiyo değerinin eşit olması... Zi-
hin. 8/ Seçkin... Yanşlar ve koşular için özel olarak
düzenlenmiş yer. 9/Çocuk dilinde kötü, pis... Kar-
deş kanlanndan her birinin ötekine göre adı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Seçiciler kurulu... "Haramı var diye korku verir-
ler / Benim — yüklü kervamm mı var" (Karacaoğ-
lan). 2/ Dil devriminin ilk yıllannda "belediye" an-
lamında kullanılan sözcük... Cemaatı bayram ya da
cuma namazına çağırmak için okunan salat. 3/ Bir
nota... Bir anlatımda verilmek ıstenen öz. 4/ Gözle-
n görmeyen... Alan Parker tarafindan filme de ak-
tanlan ünlü müzikal. 5/ "Dönülmez akşamm ufkun-
dayız — çok geç" (Yahya Kemal). 6/ îyı terbiye edil-
memiş vahşi binek hayvanı... Eskrimde kullanılan üç
sılahtan biri. II Tedavi... Vilayet. 8/ Cereyan... Hin-
distan'da halkın aynhnış olduğu bırbirine karşı ka-
palı sınıflann adı. 9/ "Aynı biçimde" anlamında kul-
lanılan bağlaç... Inkalar'ın güneş tannsı.