26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2001 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Al/aş 'la üniversiteleri ve sorunlarını konuştuk Toplum,bilimeönemvermiyorLEYLA TAVŞANOĞLU Üniversitelerimizin halini hepimiz biliyöruz. Hemen hemen hepsi eğitimin kalitesi, bilimsellik, araştırma geliştirme açısından dökülüyorlar. Biryandan okullarındaki huzursuzluk, geçim sıkıntısı nedeniyle devlet üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri akın akın vakıf üniversitelerine gidiyor. Devlet üniversitelerinin öğretim kadroları boşahyor. Bazı üniversitelerde, hangi bölümün, hangi öğretim üyelerinin ne yaptıkları belli değil. Sistem çürümüş, kokuyor. Bu sistemi sil baştan ele alacak bir irade de görünmüyor. Şeffaflık deseniz, o hiç yok. Üniversite - AB ülkelerindeki üniversaelerle ne gi- biprogramlar uyguluyorsunuz? - Türk yükseköğretim sisteminin AB üye- si ülkelerin üniversiteleriyle uyum sağla- ması orta ve uzun erimli bir süreç. Türiri- ye'nin AB eğitim amaçh topluluk program- lanna katılım isteği 30 Ekim 1995'te Tür- kiye tarafından yapüan toplantıda, AB Or- takhk Konseyi'ne iletildi. Daha sonraki gi- rişimler sonucu AB Eğitim Komisyonu, ûl- kemizin de Socrates, Youth for Europa ve Leonardo da Vinci gibi eğitim programla- nna katılması için olumlu görüş bildirerek Konsey'e sundu. Konsey, 13 Mayıs 1996'da bunu Avrupa Parlamentosu'na iletti. Parla- mento bunu 28 Ekim 1999'da onayladı. 1994'te kurulan Socrates programının ilk bölümü 1999 sonunda tamamlandığından isteğimiz 1 Ocak 2000 ve 31 Aralık 2004 arasında sürecek ikinci bölüme dabil edile- cekti. Ancak, Türkiye'nin söz konusu prog- ramlardan yararianabilmesi için AB'ye a- day öbür ülkelere uygulandığı gibi, en az 18 ay sürecek bir hazırhk dönemi geçirmesi ve 'ulusal ajansfnı kurması gerekiyor. Bu ajan- sın kurulabilmesi için Devlet Bakanlığı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Beyaz Nokta Vakfı, Av- rupa Öğrencileri Genel Forumu (AEGEE) temsilcileriyle 14 Aralık 1999'da Dışişleri Bakanlığı'nda bir toplantı yapıldı. Bu gö- rüşmeler sonunda ulusal ajansın kurulma- sının ancak yasayla mümkün olabileceği kabul edildi. Üniversitemiz, değişik AB ül- kelerindeki birçok üniversiteyle karşılıklı protokoller yaparak öğrenci, öğretim üyesi değişimi ve ortakprojeleryaptı. AB'ylebü- tünleşme yolunda akademik adımlar atıyor. Öğrenciler yönetim sürecinde - Eğitim programımzı oluştururken na- sıl birfelsefe amaçladınız? - lyi bir mimar, iyi bir işletmeci, iyi bir sosyolog yetiştirmekten çok. iyi bir yurttaş yetiştırmek. Çünkü iyi yurttaş, toplumu ve kendisi için iyi şeyler yapacaktır. Eğitimi- mizi denetime de açûk. ögrencilerimiz eği- tim süreçlerini denetliyorlar. öroeğin, öğ- retim üyelerini. öğretim elemanlannı nasıl ders veriyorlar, diye denetliyorlar. Böylece de bir katılım sağlanıyor. Öğrencileri yöne- tim süreçlerine de kattık. Fakûlte düzeyin- de, bölüm düzeyinde ve üniversite düzeyin- de olmak üzere senatomuzda öğrenci tem- sücüeri var. Öğrencilerin ödedikleri harçlar da öğrenci temsilcileri tarafından denetle- niyor. Amaç, o sürece sembolik de olsa on- lan katmaktı. Araştırma, teşvik edilmesi ge- reken bir faaliyettir. Biz onu kendi olanak- lanmız içinde yaptık; genç araştırmacılan- mızı teşvik ertik. Öğretim elemanlanmıza aynca üniversitemizin vakfmdan destek verdik. PORTRE/ Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ 1946, Niğde-Bor doğumlu. 1969'da Yüdız Teknik Üniversitesi Harita ve Kadastro Bölümüy nü yüksek mühendis olarak bitirdi. 1970'te o zamanki adı İDMMA olan Yüdız Teknik Üniversitesi'ne asistan olarakgirdi Yeterlik tezini 1974'te verdL AynıyügittiğiBraunschtveig Teknik Üniversitesi'nde 1981'e kadar asistan olarakgörevyaptu Daha sonra doktorasını vererek TüHâye'ye döndü. 1989'daprofesör oldu. 1996'da Yüdız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü 'ne seçüdL Türkiye'de ilk kez fotogrametrik yöntemle harita üretiminde öncülükyaptu Fotogrametri, uzaktan algüama ve coğrafî btigi sistemi uzmanlık alanlaru Çok sayıda ulusal ve uluslararasıyayını var. - Sizce üniversitelerde bilimsellik nasıl olmah? - Bana ya da başkasına göre bilimsellik kavramı değişmez. Bilimsellik, akılcılık, objektiflik taşıyan bilgiler, veriler demek. Bilimsellik için büimsel üretimler gereklidir. Ölçütü budur. Bir üniversitenin bilimsellik ölçütü de onun uluslararası ya da ev- rensel bilime yaptığı katkılardır. - Peki, bu nasıl yapıür? - Bunun bir metodolojisi vardır. Bu metodoloji, araştırmaya dayanır. Ülkemizin bilimselliğinin ölçütü de evrensel anlamda bilime yapılan katkılardır. Son yıllarda bu çahşmalar yüzümü- zü biraz güldürdü. Bunun bir bağlantısı belki milli gelir düze- yiyle kurulabilir. Ülkelerin milli gelir düzeyleriyle bilimsel üre- timleri atbaşı gidiyor, denilebilir. - Türkiye 'de gayri safi milli hasüadan (GSMH) eğidme, bi- lime aynlan pay sizceyeterü mi? - Fevkalade yetersiz. Genelde eğitime aynlan pay yetersiz, yüksek öğretime aynlan pay fevkalade yetersiz. Gelişmiş ülke- lere baktığımız zaman GSMH'nin yüzde 7-8'i eğitime aynlır- kenbizdebuoranyüzde3'üancakbuluyor. Oysa bunun 1980'li yıllann sonunda yüzde 4.1 'e çıkhğını anımsıyorum. Yani, göreceli olarak, bu payı kendi içi- mizde düşürüyoruz. Aynca, hiç kuşku- suz, araştırma-geliştırme de çok önemli. Oradaki payımız da gelişmiş ülkelerle karşılaştınlamayacak kadar düşük. Araş- nrma-geliştirme bilimsel üretimlerin top- luma yansıması bakımından önemli bir etkınliktir. Dolayısıyla bütün bunlar ben- de şunu çağnştınyor: Acaba biz toplum- sal yaşamımızda bilimi ne kadar egemen kılabilmişiz? Başka bir deyişle, ne kadar egemen olamamışsa biz toplum olarak o kadar geri kalmışız. Kabaca şöyle birkar- şılaştırmarun fîkir verebileceğini düşü- nüyorum: Bilimi akla egemen kılan ülke- lere göre bunu toplumsal, siyasal yaşa- mında dikkate almayan ülkeler arasında- ki temel fark belki de milli gelir düzeyle- ri karşılaştınlarak görülebilir. Ben bu kar- şılaşnrmayı kendımce, 1960'lı yıllan dikkate alarak Kore ve Yu- nanistan'la yapıyorum. 1960'lı yıllarda milli gelir düzeylerimiz farklı değildi. Aına bugün biz bu ülkelere göre bir üretiyorsak, onlar üç üretiyorlar. Başka bir deyişle, biz bir üretirken iki kay- bediyoruz. Yani, toplumsal yaşamımızda bilimi egemen kıla- mamanın faturası budur. NJtellk önetnll - Peki, içinde bulunduğumuz bu kısır döngüden nasıl çıka- cağız? - Evet, bir kısır döngü içindeyiz. Yapılması gereken, ülkenin, toplumun gönencini, kalkınmasını gerçekleştirmede, bunun alt- yapısı olan eğitimi tamamıyla bilimsel metodolojiyle yerleştir- meliyiz. Bakın, 2000 yıh temel alınıp 10-20 yıllık bir projeksi- yon yapıldığuıda Türkiye'nin 10-20 yıl sonraki durumunu bu- günden kestirmek mümkün, olasıdu-. Bunun en önemli ölçütü de yetişkın insan gücü. Bugünün yetişkin ınsan gücüne bakıp aradaki on yıl içindeki değişimleri dikkate alarak Türkiye'nin milli gelir düzeyinin, üretkenliğinin ne olacağını kestirmek mümkün. Bu kestirimler de yapılmıştır. Ülkemizin belki her ül- kede olmayan bir kaynağı var. O da genç nüfusu, dinamik ya- pısı, girişimciliği. Esas olan, insan gücünü nitelikli hale getir- mektir. Motor budur. - Genç bir nüfitsumuz var, diyoruz. Acaba bu genç nüfusu eğitim verirken doğru yöne mi kanalize ediyoruz? Daha açık sormam gerekirse, yükseköğretimde nitelik mi, yoksa nicelik mi önemli? - Kuşkusuz nitelik önemli. Zaten, yaptığımız önemli hatalar- dan bırisi bu. Evet, Türkiye'nin daha çok sayıda üniversiteye ihtiyacı vardır. Daha çok öğrencinin yükseköğrenim görme ta- lebi bulunmaktadır. Bunlan dikkate almak, ancak koşullan ya- ratmakla mümkün olabilir. Ama mevcut talebi bunlann içine katmak, kaliteyi sulandırmak, ya da niteliği nicelik uğruna fe- da etmek, demektir. Ne yazık kı bu hatalar yapılmıştır. Tabii ki Türkiye'nin her ilinde üniversite olması bizleri gururlandınr. A- ma bunun altyapısı yoksa o zaman işi sulandınrsınız. Kaliteyi düşürürsünüz. Universitelerimiz bu kadar çok sayıda öğrenci- ye nitelikli eğitim verme durumunda değildir. Burada baş ak- tör öğretim üyesidir. O yeterli değildir. Universitelerimiz yeter- li sayıda öğretim üyesi yetiştirememişlerdir. Bu teşvik edilme- miştir. Bunda, hükümetlerin uyguladıklan politikalann da önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bizlerin dönemimizde okulun en başanlı öğrencilen asi.>tan olurlark.cn . bugun cn ba^ırısız olanlannı biz asistan olmaya zorluyoruz. - Bunun nedeni nedir? - Biz toplumumuzda bilgiye, bilime önem vermiyoruz. "Bffl- gi tophımu", "teknoloji toplumu" diyoruz, ama yaşamımızda, pratikte buna önem vermıyoruz. Sorunlar sadece konuşuluyor - Burada iki unsur aklıma geityor. BirincisL. devlet üniver- sitelerine aynlan payın çok düşük olması nedeniyle öğretim üyelerinin aldıklanparalann çok düşük olması; ikinc'ısi de özel vakıf üniversitelerine de bütçeden, devlet üniversiteleri gibi pay aynlmasu Burada haksız bir rekabet doğmuyor mu? - Öncelikle öğretim üyelerinin ekonomik durumuna değin- mek istiyorum. Bugün, hangi düzeyde olursa olsun, bir öğre- tim üyesi ayda sadece ev kirasına çahşıyor. Bir asistanın bugün maaşı 300 milyon liranın altında. Öğretim üyesinin, yaşamı ka- dar bir gelire ihtiyacı var. Ama bunun bir de manevi yani bulu- nuyor. Bu iki unsur birleşriği zaman öğretim üyeliği olabiliyor. Ama bu sağlanamıyor. Biz sorunlan hep konuşuyoruz, böylece belki rahatladığımı- yöneticileri neredeyse öğrencilerinden korkuyorlar. Türban sorunu başa bela. Bazı üniversiteler bunu sessiz sedasız hallediyor. Bazılarında kopan gürültü neredeyse dünyanın öbür ucundan duyuluyor. Ülkenin her sektörünü olduğu gibi, yû'kseköğrenimini de etkisi altında tutan bu bozulmuşluk, bu utanç verici duruma "dur" diyen yok. Içimizde biriken bu tasaları, dertleri Yüdız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Alkış'la konuşuyoruz. Alkış'ınfelsefesi ilginç. Diyorki: "Sivrisinekle uğraşacakyerde bataklığı kurutmamız laztnu" Sonra da ekliyor: "Ne yazık ki Türkiye bu bataklıktan çok zor çıkacak gibigörünüyor" zı düşünüyoruz. Ama sorunlann çözümünde. sorunlan dile ge- rirmekteki başanmızı gösteremiyoruz. Bakın, öğretim üyeleri- nin ücretleri konusunu yıllardır konuşuyoruz. Ama hiçbir şe- kilde de bunun nasıl çözülebileceği yolunda bir gayret göster- medik. Vakıf ünlversltelerl . - Ya vakıfüniversiteleri? - Vakıf üniversiteleri Türkiye'nin bir gerçeği, bir ihtiyacın- dan doğdu. Kanımca da vakıf üniversiteleri önemli bir görev üstlenmişlerdir. Devlet üniversitelerinin bir ölçüde yükünü al- mışlardır. Ben burada adil ohnayan bir durum bulunduğunu düşünmüyorum. Vakıf üniversiteleri gerçekten, devlet üniver- siteleriyle bir kalite yanşı başlatmışlardır. Bu rekabet düzenini öğretim üyelerinin vakıf üniversitelerine geçişlerinde de görü- yoruz. - Üniversitelerde bir türban sorunu yaşanıyor. Bazı üniver- siteler bu sorunu hiç gürültü koparmadan çözüyor. Bazıların- da da büyük olaylar çıkıyor. Sizce bufarkuı nedeni nedir? - Bu, derinliği olan bir konu. Bu kadar gündemde kalması- nın nedeni de siyasi bir ideolojinin sim- gesi haline gehniş ohnası. Bu sorun da üniversitelerimize mal ediliyor. Ama te- melde ülkemizin sorunu. Imam hatip li- selerinde türbanlı öğrenciler yetiştirildi. Hiç ses çıkmadı. Yirmi beş yıl önce siyasiler, eğitimin birliğine rağmen farklı bir eğitim anlayı- şuıın yolunu açmışlardı. Dolayısıyla bu- güne kadar bir kuşak yetişti. Çok doğal- dn- ki o okullardan yetişenler üniversite- lerin de kapısını çalacaklardı. Bu da oldu. Bu gerçeği belki çeyrek yüzyıl önce gör- mek gerekiyordu. Biz, konunun toplum- sal bir konu olduğunu düşünerek üniver- sitemizde bu gençleri kazanmaya çahştık. - Ne kadar kazanabildiniz? - Büyük ölçüde kazandık. Ama siyasi ya da inanç anlamında bundan vazgeçmeyenler de oldu. Onlar için de mevzuatın gereklerini uyguladık. Ama bunu asla büyük bir sorun haline de dönüştürmemeye çahştık. - Siz, 'Sivrisinekle uğraşacakyerde bataklığı kurutmamız la- zım,'felsefesini güdüyorsunuz... - Evet. Bütün toplumsal sorunlar için söylüyorum. Sivrisinek- le uğraşmak yerine bataklığı kurutmak gerekir. Her yere üniversite - Genelde yaygın bir kanı, YÖK'e rağmen bazı devlet üni- versitelerinin istenen düzeyde bilimsel çalışmalar yapüklan, istenen düzeyde eğitim verdiklerL Üniversiteler arasında bu fark nasıl olabiliyor? - Bakın. bütün vakıf üniversiteleri iyidir de denemez. Hepsi- nin içinde iyileri de kötüleri de vardır. Kalite göstergesinin fark- lı aralıklannda yer alan universitelerimiz var. Burada, YÖK'ten çok sistemin sıkıntılanna rağmen, demekte yarar var. Çünkü YÖK tek başına bir şey yapamaz. Ama sişteme rağmen bazı uni- versitelerimiz bir şeyler yapabiliyorlar. Üniversitenin gelişimi, bana göre iç dinamiklere daha çok bağlı. Sevgili arkadaşımız, dostumuz ŞENEL AKÇAY'ı yitirmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. Kederli ailesine başsağhğı ve sabırlar dileriz. Anısı içimizde yasayacaktır. HÜLYA ÜSTÜN, ABİDİN KOÇ, GÜZtDE AYDOĞMUŞ, CEM KEİSAN ÖNGÜ, SEMİH POROY ACI KAYBEVflZ Cemiyetuniz üyesi, Süreklı Basın Kartı sahibi, Hürriyet Gazetesı Yaa Işlen editörü, değerli aıkadaşımız M. ESAT AYIK16 Şubat 2001 Cuma günü vefat etmıştır. Vefaü topluluğunıuzda büyük üzüntü yaratan meslektaşımız Ayık, 1952 yılında Elazığ'da doğdu. 1Ü. Gazetecüık Enstnüsü'ode eğitimını yapan M. Esat Ayık, 1976 yılında Tercûman gazetesinde mesleğe başladı. Istiklal, Istanbul, Mıllet ve Bulvar gazetelennde çalıştı, son olarak Hürnyet gazetesı Yaa Işlen sayfa edıtöni görevinı yapıyordu. M. Esat AYBt'ın cenazesı 18 Şubat 2001 Pazar günü Levent Camıı'nde kılınacak öğle nama7nvfan sonra Zincırhkuyu MezarlığYnda toptağa venlecektir. M. Esat AYIK'a Tanndan mağfıret. kederh ailesine, üyelenmıze ve meslektaşlanmıza başsaglığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECtLER CEMİYETİ ELBİSTAN İOIA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRİMENKÜLÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI DosyaNo: 1999/266 TAL. Satrimasma karar verBen gayrimenkulüıı dnsi, laymeti, adedi, cvsafi: Tapu ka\(b: Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesi Pınarbaşı Mah. tapunun 340 ada, 4 no'lu parsel ve bu parsel üzerinde bulunan ıkı katlı taşınmaz. GavTÜneııkııtüıı h»Kh»7ir durumu ve öoemli özdGMeri: Satışa konu taşınmaz arsa vasfında olup toplam 213 m2 dır. Her türlü beledıye ve medeni hizmetlerden faydalanmaktadır. Taşınmaz üzerinde 2 katlı kerpiç bına mevcuttur. Binanın alt ve üst katlan konut olarak kullanılmaktadır. Konutlarda 2 oda, salon, mutfak, banyo, WC, antreden mevcut olup yer dö- şemesi karabeton, duvarlar kıreç badana, kapı ve pencereler ahşap doğrama, binanın dışı beton sıvalı fakat boyasızdır. Gayrimeııkuiön lavmeti: Bulunduğu mevki, iman, yüzölçümü göz önüne alınarak bına ve arsa bedelı toplamı 8.056.000.000.- TL. kıymet takdır edilmiştır. Saaşşartbn: 1-Satış, 02.04.2001 günüsaat 15.00'ten 15.15'e kadar Elbistan lcra Müdürlüğû'nde açık arttırma sure- tiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmın edılen kıymetin yüzde 75'ini ve rüçhanlı alacaldılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masrafianru geçmek şartı ıle ıhale olunur. Böyle bir bedelle ahcı çıkmazsa, en çok arttıramn taahhüdü baki kal- mak şartıyla 12.04.2001 günü aynı yer ve aynı saatlerde ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü sakiı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edılen kıymetinin yüzde 40'ını buhnası ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklann toplammdan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaş- tırma masraflaruu geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle ahcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edılen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar mil- li bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış, peşin para iledir, alıcı ıstediğinde 20 günü geçmemek üze- re mehil verilebilir. KDV, tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Bırikmış vergıler satış bedelın- denödenir. 3- Ipotek sahibi alacaklılarla djger ılgilılenn (*) bu gayrimenkul ûzerindekı haklannı hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddıalannı dayanağı belgeleri ile on beş gün içinde daıremıze bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklan tapu sici- li ile sabit ohnadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır 4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse ÜK'nun 133 md. gereğince ıhale feshedılir. iki ihale ara- sındaki farktan ve yüzde 50 faizden alıcı ve kefilleri mesul olacaklardır, aynca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tah- sil olunacak, bu fark öncelikle teminat bedelınden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihınden itıbaren herkesin görebiunesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen ah- cıya bir örnegi göndenlebılır. 6- Satışa iştirak edenlenn şartnameyı görmüş ve münderecabm kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyen- lerin 1999/266 TAL. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmalan ilan olunur. 12.02.2001. (*) llgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahıldir Basm: 8862 Tantan, OlimpiyatStadyumu 'nu gezdi Istanbul Haber Servisi - Içişleri Baka- nı Sadettin Tantan. çalışmalann bu hız- la devam etmesi nalinde 2008 Olimpi- yat Oyunlan'nı Istanbul'un almaması için hiçbir neden ohnayacagun söyledi. tkitelli'de Olimpiyat Parkı icerisinde yeralan ve yüzde 70 oranında tamamla- nan Atatürk Olimpiyat Stadı'nı gezen Tantan ve beraberindekiler, tstanbul Olimpiyat Oyunlan Hazırlık ve Düzen- leme Kurulu'nun (HDK) brifingine ka- hlarak çalışmalar hakkında bilgi aldı- lar. Olimpiyat Parkı alanı içinde yapımı süren Atatürk Olimpiyat Stadyumu, Içişleri Bakanı Sadettin Tantan, Istanbul Valisi Erol Çakır, Istanbul Emniyet Mü- dürii Kazım Abanoz ve bazı tstanbul milletvekilleriyle belediye başkanlann- dan oluşan protokol heyetine ve basın mensuplanna tanıtıldı. Stadyumla ilgi- li bilgiler veren başmühendis Faruk KeskJnel, stadyumun gelecek Cumhuri- yet Bayramı'nda hizmete gireceğini be- lirtti. Istanbul 2008 için hazırlanan bir kısa fdmin de gösterildiği brifingin ar- dından açıklama yapan îçişlen Bakanı Tantan, "Bugün çahşmalan yerinde iz- leme imkânı buldum. Eğer böyle devam ederse,bence 2008'in en büyükadayı triz otana" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle