Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2001 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Al/aş 'la üniversiteleri ve sorunlarını konuştuk
Toplum,bilimeönemvermiyorLEYLA TAVŞANOĞLU Üniversitelerimizin halini hepimiz biliyöruz. Hemen hemen hepsi eğitimin kalitesi, bilimsellik, araştırma geliştirme
açısından dökülüyorlar. Biryandan okullarındaki huzursuzluk, geçim sıkıntısı nedeniyle devlet üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri akın akın
vakıf üniversitelerine gidiyor. Devlet üniversitelerinin öğretim kadroları boşahyor. Bazı üniversitelerde, hangi bölümün, hangi öğretim üyelerinin
ne yaptıkları belli değil. Sistem çürümüş, kokuyor. Bu sistemi sil baştan ele alacak bir irade de görünmüyor. Şeffaflık deseniz, o hiç yok. Üniversite
- AB ülkelerindeki üniversaelerle ne gi-
biprogramlar uyguluyorsunuz?
- Türk yükseköğretim sisteminin AB üye-
si ülkelerin üniversiteleriyle uyum sağla-
ması orta ve uzun erimli bir süreç. Türiri-
ye'nin AB eğitim amaçh topluluk program-
lanna katılım isteği 30 Ekim 1995'te Tür-
kiye tarafından yapüan toplantıda, AB Or-
takhk Konseyi'ne iletildi. Daha sonraki gi-
rişimler sonucu AB Eğitim Komisyonu, ûl-
kemizin de Socrates, Youth for Europa ve
Leonardo da Vinci gibi eğitim programla-
nna katılması için olumlu görüş bildirerek
Konsey'e sundu. Konsey, 13 Mayıs 1996'da
bunu Avrupa Parlamentosu'na iletti. Parla-
mento bunu 28 Ekim 1999'da onayladı.
1994'te kurulan Socrates programının ilk
bölümü 1999 sonunda tamamlandığından
isteğimiz 1 Ocak 2000 ve 31 Aralık 2004
arasında sürecek ikinci bölüme dabil edile-
cekti. Ancak, Türkiye'nin söz konusu prog-
ramlardan yararianabilmesi için AB'ye a-
day öbür ülkelere uygulandığı gibi, en az 18
ay sürecek bir hazırhk dönemi geçirmesi ve
'ulusal ajansfnı kurması gerekiyor. Bu ajan-
sın kurulabilmesi için Devlet Bakanlığı
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Milli
Eğitim Bakanlığı, Beyaz Nokta Vakfı, Av-
rupa Öğrencileri Genel Forumu (AEGEE)
temsilcileriyle 14 Aralık 1999'da Dışişleri
Bakanlığı'nda bir toplantı yapıldı. Bu gö-
rüşmeler sonunda ulusal ajansın kurulma-
sının ancak yasayla mümkün olabileceği
kabul edildi. Üniversitemiz, değişik AB ül-
kelerindeki birçok üniversiteyle karşılıklı
protokoller yaparak öğrenci, öğretim üyesi
değişimi ve ortakprojeleryaptı. AB'ylebü-
tünleşme yolunda akademik adımlar atıyor.
Öğrenciler
yönetim
sürecinde
- Eğitim programımzı oluştururken na-
sıl birfelsefe amaçladınız?
- lyi bir mimar, iyi bir işletmeci, iyi bir
sosyolog yetiştirmekten çok. iyi bir yurttaş
yetiştırmek. Çünkü iyi yurttaş, toplumu ve
kendisi için iyi şeyler yapacaktır. Eğitimi-
mizi denetime de açûk. ögrencilerimiz eği-
tim süreçlerini denetliyorlar. öroeğin, öğ-
retim üyelerini. öğretim elemanlannı nasıl
ders veriyorlar, diye denetliyorlar. Böylece
de bir katılım sağlanıyor. Öğrencileri yöne-
tim süreçlerine de kattık. Fakûlte düzeyin-
de, bölüm düzeyinde ve üniversite düzeyin-
de olmak üzere senatomuzda öğrenci tem-
sücüeri var. Öğrencilerin ödedikleri harçlar
da öğrenci temsilcileri tarafından denetle-
niyor. Amaç, o sürece sembolik de olsa on-
lan katmaktı. Araştırma, teşvik edilmesi ge-
reken bir faaliyettir. Biz onu kendi olanak-
lanmız içinde yaptık; genç araştırmacılan-
mızı teşvik ertik. Öğretim elemanlanmıza
aynca üniversitemizin vakfmdan destek
verdik.
PORTRE/ Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ
1946, Niğde-Bor doğumlu. 1969'da Yüdız Teknik Üniversitesi
Harita ve Kadastro Bölümüy
nü yüksek mühendis olarak bitirdi.
1970'te o zamanki adı İDMMA olan Yüdız Teknik
Üniversitesi'ne asistan olarakgirdi Yeterlik tezini 1974'te verdL
AynıyügittiğiBraunschtveig Teknik Üniversitesi'nde 1981'e
kadar asistan olarakgörevyaptu Daha sonra doktorasını vererek
TüHâye'ye döndü. 1989'daprofesör oldu. 1996'da Yüdız Teknik
Üniversitesi Rektörlüğü 'ne seçüdL Türkiye'de ilk kez
fotogrametrik yöntemle harita üretiminde öncülükyaptu
Fotogrametri, uzaktan algüama ve coğrafî btigi sistemi uzmanlık
alanlaru Çok sayıda ulusal ve uluslararasıyayını var.
- Sizce üniversitelerde bilimsellik nasıl olmah?
- Bana ya da başkasına göre bilimsellik kavramı değişmez.
Bilimsellik, akılcılık, objektiflik taşıyan bilgiler, veriler demek.
Bilimsellik için büimsel üretimler gereklidir. Ölçütü budur. Bir
üniversitenin bilimsellik ölçütü de onun uluslararası ya da ev-
rensel bilime yaptığı katkılardır.
- Peki, bu nasıl yapıür?
- Bunun bir metodolojisi vardır. Bu metodoloji, araştırmaya
dayanır. Ülkemizin bilimselliğinin ölçütü de evrensel anlamda
bilime yapılan katkılardır. Son yıllarda bu çahşmalar yüzümü-
zü biraz güldürdü. Bunun bir bağlantısı belki milli gelir düze-
yiyle kurulabilir. Ülkelerin milli gelir düzeyleriyle bilimsel üre-
timleri atbaşı gidiyor, denilebilir.
- Türkiye 'de gayri safi milli hasüadan (GSMH) eğidme, bi-
lime aynlan pay sizceyeterü mi?
- Fevkalade yetersiz. Genelde eğitime aynlan pay yetersiz,
yüksek öğretime aynlan pay fevkalade yetersiz. Gelişmiş ülke-
lere baktığımız zaman GSMH'nin yüzde 7-8'i eğitime aynlır-
kenbizdebuoranyüzde3'üancakbuluyor. Oysa bunun 1980'li
yıllann sonunda yüzde 4.1 'e çıkhğını anımsıyorum.
Yani, göreceli olarak, bu payı kendi içi-
mizde düşürüyoruz. Aynca, hiç kuşku-
suz, araştırma-geliştırme de çok önemli.
Oradaki payımız da gelişmiş ülkelerle
karşılaştınlamayacak kadar düşük. Araş-
nrma-geliştirme bilimsel üretimlerin top-
luma yansıması bakımından önemli bir
etkınliktir. Dolayısıyla bütün bunlar ben-
de şunu çağnştınyor: Acaba biz toplum-
sal yaşamımızda bilimi ne kadar egemen
kılabilmişiz? Başka bir deyişle, ne kadar
egemen olamamışsa biz toplum olarak o
kadar geri kalmışız. Kabaca şöyle birkar-
şılaştırmarun fîkir verebileceğini düşü-
nüyorum: Bilimi akla egemen kılan ülke-
lere göre bunu toplumsal, siyasal yaşa-
mında dikkate almayan ülkeler arasında-
ki temel fark belki de milli gelir düzeyle-
ri karşılaştınlarak görülebilir. Ben bu kar-
şılaşnrmayı kendımce, 1960'lı yıllan dikkate alarak Kore ve Yu-
nanistan'la yapıyorum. 1960'lı yıllarda milli gelir düzeylerimiz
farklı değildi. Aına bugün biz bu ülkelere göre bir üretiyorsak,
onlar üç üretiyorlar. Başka bir deyişle, biz bir üretirken iki kay-
bediyoruz. Yani, toplumsal yaşamımızda bilimi egemen kıla-
mamanın faturası budur.
NJtellk önetnll
- Peki, içinde bulunduğumuz bu kısır döngüden nasıl çıka-
cağız?
- Evet, bir kısır döngü içindeyiz. Yapılması gereken, ülkenin,
toplumun gönencini, kalkınmasını gerçekleştirmede, bunun alt-
yapısı olan eğitimi tamamıyla bilimsel metodolojiyle yerleştir-
meliyiz. Bakın, 2000 yıh temel alınıp 10-20 yıllık bir projeksi-
yon yapıldığuıda Türkiye'nin 10-20 yıl sonraki durumunu bu-
günden kestirmek mümkün, olasıdu-. Bunun en önemli ölçütü
de yetişkın insan gücü. Bugünün yetişkin ınsan gücüne bakıp
aradaki on yıl içindeki değişimleri dikkate alarak Türkiye'nin
milli gelir düzeyinin, üretkenliğinin ne olacağını kestirmek
mümkün. Bu kestirimler de yapılmıştır. Ülkemizin belki her ül-
kede olmayan bir kaynağı var. O da genç nüfusu, dinamik ya-
pısı, girişimciliği. Esas olan, insan gücünü nitelikli hale getir-
mektir. Motor budur.
- Genç bir nüfitsumuz var, diyoruz. Acaba bu genç nüfusu
eğitim verirken doğru yöne mi kanalize ediyoruz? Daha açık
sormam gerekirse, yükseköğretimde nitelik mi, yoksa nicelik
mi önemli?
- Kuşkusuz nitelik önemli. Zaten, yaptığımız önemli hatalar-
dan bırisi bu. Evet, Türkiye'nin daha çok sayıda üniversiteye
ihtiyacı vardır. Daha çok öğrencinin yükseköğrenim görme ta-
lebi bulunmaktadır. Bunlan dikkate almak, ancak koşullan ya-
ratmakla mümkün olabilir. Ama mevcut talebi bunlann içine
katmak, kaliteyi sulandırmak, ya da niteliği nicelik uğruna fe-
da etmek, demektir. Ne yazık kı bu hatalar yapılmıştır. Tabii ki
Türkiye'nin her ilinde üniversite olması bizleri gururlandınr. A-
ma bunun altyapısı yoksa o zaman işi sulandınrsınız. Kaliteyi
düşürürsünüz. Universitelerimiz bu kadar çok sayıda öğrenci-
ye nitelikli eğitim verme durumunda değildir. Burada baş ak-
tör öğretim üyesidir. O yeterli değildir. Universitelerimiz yeter-
li sayıda öğretim üyesi yetiştirememişlerdir. Bu teşvik edilme-
miştir. Bunda, hükümetlerin uyguladıklan politikalann da
önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bizlerin dönemimizde okulun
en başanlı öğrencilen asi.>tan olurlark.cn . bugun cn ba^ırısız
olanlannı biz asistan olmaya zorluyoruz.
- Bunun nedeni nedir?
- Biz toplumumuzda bilgiye, bilime önem vermiyoruz. "Bffl-
gi tophımu", "teknoloji toplumu" diyoruz, ama yaşamımızda,
pratikte buna önem vermıyoruz.
Sorunlar sadece konuşuluyor
- Burada iki unsur aklıma geityor. BirincisL. devlet üniver-
sitelerine aynlan payın çok düşük olması nedeniyle öğretim
üyelerinin aldıklanparalann çok düşük olması; ikinc'ısi de özel
vakıf üniversitelerine de bütçeden, devlet üniversiteleri gibi
pay aynlmasu Burada haksız bir rekabet doğmuyor mu?
- Öncelikle öğretim üyelerinin ekonomik durumuna değin-
mek istiyorum. Bugün, hangi düzeyde olursa olsun, bir öğre-
tim üyesi ayda sadece ev kirasına çahşıyor. Bir asistanın bugün
maaşı 300 milyon liranın altında. Öğretim üyesinin, yaşamı ka-
dar bir gelire ihtiyacı var. Ama bunun bir de manevi yani bulu-
nuyor. Bu iki unsur birleşriği zaman öğretim üyeliği olabiliyor.
Ama bu sağlanamıyor.
Biz sorunlan hep konuşuyoruz, böylece belki rahatladığımı-
yöneticileri neredeyse öğrencilerinden
korkuyorlar. Türban sorunu başa bela. Bazı
üniversiteler bunu sessiz sedasız hallediyor.
Bazılarında kopan gürültü neredeyse dünyanın
öbür ucundan duyuluyor. Ülkenin her
sektörünü olduğu gibi, yû'kseköğrenimini de
etkisi altında tutan bu bozulmuşluk, bu utanç
verici duruma "dur" diyen yok. Içimizde
biriken bu tasaları, dertleri Yüdız Teknik
Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayhan Alkış'la
konuşuyoruz. Alkış'ınfelsefesi ilginç. Diyorki:
"Sivrisinekle uğraşacakyerde bataklığı
kurutmamız laztnu" Sonra da ekliyor: "Ne
yazık ki Türkiye bu bataklıktan çok zor çıkacak
gibigörünüyor"
zı düşünüyoruz. Ama sorunlann çözümünde. sorunlan dile ge-
rirmekteki başanmızı gösteremiyoruz. Bakın, öğretim üyeleri-
nin ücretleri konusunu yıllardır konuşuyoruz. Ama hiçbir şe-
kilde de bunun nasıl çözülebileceği yolunda bir gayret göster-
medik.
Vakıf ünlversltelerl .
- Ya vakıfüniversiteleri?
- Vakıf üniversiteleri Türkiye'nin bir gerçeği, bir ihtiyacın-
dan doğdu. Kanımca da vakıf üniversiteleri önemli bir görev
üstlenmişlerdir. Devlet üniversitelerinin bir ölçüde yükünü al-
mışlardır. Ben burada adil ohnayan bir durum bulunduğunu
düşünmüyorum. Vakıf üniversiteleri gerçekten, devlet üniver-
siteleriyle bir kalite yanşı başlatmışlardır. Bu rekabet düzenini
öğretim üyelerinin vakıf üniversitelerine geçişlerinde de görü-
yoruz.
- Üniversitelerde bir türban sorunu yaşanıyor. Bazı üniver-
siteler bu sorunu hiç gürültü koparmadan çözüyor. Bazıların-
da da büyük olaylar çıkıyor. Sizce bufarkuı nedeni nedir?
- Bu, derinliği olan bir konu. Bu kadar gündemde kalması-
nın nedeni de siyasi bir ideolojinin sim-
gesi haline gehniş ohnası. Bu sorun da
üniversitelerimize mal ediliyor. Ama te-
melde ülkemizin sorunu. Imam hatip li-
selerinde türbanlı öğrenciler yetiştirildi.
Hiç ses çıkmadı.
Yirmi beş yıl önce siyasiler, eğitimin
birliğine rağmen farklı bir eğitim anlayı-
şuıın yolunu açmışlardı. Dolayısıyla bu-
güne kadar bir kuşak yetişti. Çok doğal-
dn- ki o okullardan yetişenler üniversite-
lerin de kapısını çalacaklardı. Bu da oldu.
Bu gerçeği belki çeyrek yüzyıl önce gör-
mek gerekiyordu. Biz, konunun toplum-
sal bir konu olduğunu düşünerek üniver-
sitemizde bu gençleri kazanmaya çahştık.
- Ne kadar kazanabildiniz?
- Büyük ölçüde kazandık. Ama siyasi ya
da inanç anlamında bundan vazgeçmeyenler de oldu. Onlar için
de mevzuatın gereklerini uyguladık. Ama bunu asla büyük bir
sorun haline de dönüştürmemeye çahştık.
- Siz, 'Sivrisinekle uğraşacakyerde bataklığı kurutmamız la-
zım,'felsefesini güdüyorsunuz...
- Evet. Bütün toplumsal sorunlar için söylüyorum. Sivrisinek-
le uğraşmak yerine bataklığı kurutmak gerekir.
Her yere üniversite
- Genelde yaygın bir kanı, YÖK'e rağmen bazı devlet üni-
versitelerinin istenen düzeyde bilimsel çalışmalar yapüklan,
istenen düzeyde eğitim verdiklerL Üniversiteler arasında bu
fark nasıl olabiliyor?
- Bakın. bütün vakıf üniversiteleri iyidir de denemez. Hepsi-
nin içinde iyileri de kötüleri de vardır. Kalite göstergesinin fark-
lı aralıklannda yer alan universitelerimiz var. Burada, YÖK'ten
çok sistemin sıkıntılanna rağmen, demekte yarar var. Çünkü
YÖK tek başına bir şey yapamaz. Ama sişteme rağmen bazı uni-
versitelerimiz bir şeyler yapabiliyorlar. Üniversitenin gelişimi,
bana göre iç dinamiklere daha çok bağlı.
Sevgili arkadaşımız, dostumuz
ŞENEL AKÇAY'ı
yitirmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. Kederli
ailesine başsağhğı ve sabırlar dileriz.
Anısı içimizde yasayacaktır.
HÜLYA ÜSTÜN, ABİDİN KOÇ,
GÜZtDE AYDOĞMUŞ,
CEM KEİSAN ÖNGÜ, SEMİH POROY
ACI KAYBEVflZ
Cemiyetuniz üyesi, Süreklı Basın Kartı sahibi,
Hürriyet Gazetesı Yaa Işlen editörü, değerli aıkadaşımız
M. ESAT AYIK16 Şubat 2001 Cuma günü vefat etmıştır.
Vefaü topluluğunıuzda büyük üzüntü yaratan meslektaşımız Ayık,
1952 yılında Elazığ'da doğdu. 1Ü. Gazetecüık Enstnüsü'ode
eğitimını yapan M. Esat Ayık, 1976 yılında Tercûman
gazetesinde mesleğe başladı. Istiklal, Istanbul, Mıllet ve Bulvar
gazetelennde çalıştı, son olarak Hürnyet gazetesı Yaa Işlen sayfa
edıtöni görevinı yapıyordu. M. Esat AYBt'ın cenazesı 18 Şubat
2001 Pazar günü Levent Camıı'nde kılınacak öğle nama7nvfan
sonra Zincırhkuyu MezarlığYnda toptağa venlecektir. M. Esat
AYIK'a Tanndan mağfıret. kederh ailesine, üyelenmıze ve
meslektaşlanmıza başsaglığı dileriz.
TÜRKİYE GAZETECtLER CEMİYETİ
ELBİSTAN İOIA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRİMENKÜLÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI
DosyaNo: 1999/266 TAL.
Satrimasma karar verBen gayrimenkulüıı dnsi, laymeti, adedi, cvsafi:
Tapu ka\(b: Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesi Pınarbaşı Mah. tapunun 340 ada, 4 no'lu parsel ve bu parsel üzerinde
bulunan ıkı katlı taşınmaz.
GavTÜneııkııtüıı h»Kh»7ir durumu ve öoemli özdGMeri: Satışa konu taşınmaz arsa vasfında olup toplam 213 m2 dır. Her
türlü beledıye ve medeni hizmetlerden faydalanmaktadır. Taşınmaz üzerinde 2 katlı kerpiç bına mevcuttur. Binanın alt
ve üst katlan konut olarak kullanılmaktadır. Konutlarda 2 oda, salon, mutfak, banyo, WC, antreden mevcut olup yer dö-
şemesi karabeton, duvarlar kıreç badana, kapı ve pencereler ahşap doğrama, binanın dışı beton sıvalı fakat boyasızdır.
Gayrimeııkuiön lavmeti: Bulunduğu mevki, iman, yüzölçümü göz önüne alınarak bına ve arsa bedelı toplamı
8.056.000.000.- TL. kıymet takdır edilmiştır.
Saaşşartbn: 1-Satış, 02.04.2001 günüsaat 15.00'ten 15.15'e kadar Elbistan lcra Müdürlüğû'nde açık arttırma sure-
tiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmın edılen kıymetin yüzde 75'ini ve rüçhanlı alacaldılar varsa alacaklan mecmuunu
ve satış masrafianru geçmek şartı ıle ıhale olunur. Böyle bir bedelle ahcı çıkmazsa, en çok arttıramn taahhüdü baki kal-
mak şartıyla 12.04.2001 günü aynı yer ve aynı saatlerde ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde
edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü sakiı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen müddet sonunda
en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edılen kıymetinin yüzde 40'ını buhnası ve
satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklann toplammdan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaş-
tırma masraflaruu geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle ahcı çıkmazsa satış talebi düşecektir.
2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edılen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar mil-
li bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış, peşin para iledir, alıcı ıstediğinde 20 günü geçmemek üze-
re mehil verilebilir. KDV, tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Bırikmış vergıler satış bedelın-
denödenir.
3- Ipotek sahibi alacaklılarla djger ılgilılenn (*) bu gayrimenkul ûzerindekı haklannı hususiyle faiz ve masrafa dair
olan iddıalannı dayanağı belgeleri ile on beş gün içinde daıremıze bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklan tapu sici-
li ile sabit ohnadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır
4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse ÜK'nun 133 md. gereğince ıhale feshedılir. iki ihale ara-
sındaki farktan ve yüzde 50 faizden alıcı ve kefilleri mesul olacaklardır, aynca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tah-
sil olunacak, bu fark öncelikle teminat bedelınden alınacaktır.
5- Şartname, ilan tarihınden itıbaren herkesin görebiunesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen ah-
cıya bir örnegi göndenlebılır.
6- Satışa iştirak edenlenn şartnameyı görmüş ve münderecabm kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyen-
lerin 1999/266 TAL. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmalan ilan olunur. 12.02.2001.
(*) llgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahıldir Basm: 8862
Tantan, OlimpiyatStadyumu 'nu gezdi
Istanbul Haber Servisi - Içişleri Baka-
nı Sadettin Tantan. çalışmalann bu hız-
la devam etmesi nalinde 2008 Olimpi-
yat Oyunlan'nı Istanbul'un almaması
için hiçbir neden ohnayacagun söyledi.
tkitelli'de Olimpiyat Parkı icerisinde
yeralan ve yüzde 70 oranında tamamla-
nan Atatürk Olimpiyat Stadı'nı gezen
Tantan ve beraberindekiler, tstanbul
Olimpiyat Oyunlan Hazırlık ve Düzen-
leme Kurulu'nun (HDK) brifingine ka-
hlarak çalışmalar hakkında bilgi aldı-
lar. Olimpiyat Parkı alanı içinde yapımı
süren Atatürk Olimpiyat Stadyumu,
Içişleri Bakanı Sadettin Tantan, Istanbul
Valisi Erol Çakır, Istanbul Emniyet Mü-
dürii Kazım Abanoz ve bazı tstanbul
milletvekilleriyle belediye başkanlann-
dan oluşan protokol heyetine ve basın
mensuplanna tanıtıldı. Stadyumla ilgi-
li bilgiler veren başmühendis Faruk
KeskJnel, stadyumun gelecek Cumhuri-
yet Bayramı'nda hizmete gireceğini be-
lirtti. Istanbul 2008 için hazırlanan bir
kısa fdmin de gösterildiği brifingin ar-
dından açıklama yapan îçişlen Bakanı
Tantan, "Bugün çahşmalan yerinde iz-
leme imkânı buldum. Eğer böyle devam
ederse,bence 2008'in en büyükadayı triz
otana" diye konuştu.