25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA 14 KULTUR [email protected] Tornatore, toplumun kadına bakışı konusunda Hallstrom 'dan daha iyimser rtak tema: Hoşgörüye çağnVECDtSAYAR BERLİN -51. Berlin Film Festivali yansına yak- laşırken yanşma fılmlerinin düzeyi konusunda yanıl- madığımızı anlıyoruz. Bırbin ardına ızledığımız film- lerin hemen hepsı de belirli bir başan çizgisini yaka- larruş. Büyük bır kısmı ortak bir temada buluşuyor: hoşgörûsüzlüğün eleştinsı Ferzan Ozpetek'ın "Ca- hil Perfler"ının de ıçinde bulunduğu bu filmler ara- sında en ınce, en nüansh fılm olarak Özpetek'in fîl- mıni sayabıhnm. Diğer fılmlerin temel ha- tası olan klişelere. şematik yaklaşıma yüz ver- memesı en büyük avantajı. ttalyan sinemasının son dönemdeki en parlak yönetmenlennden biri olan Gııisep- pe Tornatore'nın yedınci uzun metrajlı fil- mı "Malena". Ikıncı Dünya Savaşı'nınpat- lak \erdığı günlerde Italya'nın en tutucu bölgelennden biri olan Sicilya'nınbirkasa- basında geçıyor. Kasabanın en güzel kızı olan Malena. kasabanın tüm delikanlılannın olduğu gıbi, 13 yaşındaki Renato'nun da rüyalannın ana konusu olmaktadır. Kocası savaşa gıden Malena, kasabada tek başına yaşamak- ta. bu yüzden tüm erkeklerin gözünde bır arzu nes- nesı. kadınlann gözünde ıse bir düşman olarak var- lığını sürdürmektedir. Malena, erkeklerin saldınlan karşısında korumasızdır; kendıni Nazılerin kolların- da bulur çok geçmeden. Savaşın bitışi, Malena'nın kurtuluşunu getırmez. Kasabanın kadınlan intikam almak ıçın uygun bır zaman bulmuşlardır. Kadınlar- dan feci bır dayak yiyen, tüm kasaba halkının önün- de aşağılanan genç kadın kasabayı terk etmekzorun- da kalır. Bır başka kentte Amerikan askerlerine hiz- met vereceknr. Ta ki kocası çıkagelıp onurunu kur- tarana kadar. Tornatore'nin erkek egemen düşünceyı, gelenek- seltoplumlarmkadınabakışmı eleştiren fılmı, hiç kuş- kusuz feministleri mutlu etmeye yetmeyecek. Çün- kü. kadın, kurtuluşu gene bir başka erkek aracıbğı ile buluyor (Dünya sinemasının binlerce kez işlediği bir klışe). Ama, gene de ülkemiz gibı, kadına bakışta önem- li bir değişiklığin olmadığı toplumlar ıçin bır ışlevi olduğu söylenebilir. "Malena"nın en ılgınç sahnelen. Italyan faşizmının mitinglerinı gösterdığı bölümler. Malena'nın kışısel öyküsünün, faşızmın öy- küsü ile keşışmesi boşuna değıl. "Maço" bir toplumun değerlerinin, faşist ıdeolojinin de- ğerleri ile örtüşmesinden daha doğal ne ola- bilir? Tornatore için bir aşama sayılamayacak fılm, tüm dünyada iyi bir gişe hasılatına aday görünüyor. Tabiibunda MonkaBeSuchi'nin -Amerika'da son dönemın en çok ılgı gören Italyan asıllı yıldızı- güzelliğınin de payı olacak kuşkusuz. Filmin basın toplantısma katılan Belluchi ve Tornatore, Italyan toplumunun ka- dma bakışının bugün de pek farklı olmadığını söyle- dıler. Hatta Tornatore daha da ileri gıderek erkek ba- kışının her yerde aynı olduğunu vurguladı. Pasofini'nın yetmışlerde yaptığı birbelgesele değınen Tornatore, filmdekı erkeklerin otuzlann, kırklann erkeklerin- den pek de farklı ohnadığıra söyledi. Tornatore'ye "Ma- lena neden bu dereceeziyetgönlüğâ kasabaya geri döo- dü filmin sonunda" dıye sorulduğunda.u Belki bugün olsa dönmezdi O günlerde insanlar doğduklan top- raklara daha bağlrydı" diye yanıtladı. omatore'nin erkek egemen düşünceyi, geleneksel toplumlarm kadına bakışmı eleştiren fîlmi yönetmen için bir aşama sayılamaz ama tüm dünyada iyi bir gişe hasılatına aday görünüyor. Tabii bunda Italyan asıllı Belluchi'nin güzelliğinin payı olacak kuşkusuz. Bir çikolatacı kacbmn ıııasahGeleneksel değerlere bağh top- lumlardaki hoşgörüsüzlüğe karşı çıkan bir başka yönetmen de Is- veçli Lasse Hallstrom. 1985 yılm- da yaptığı "Bir Köpek CMarak Ya- şamım" filmı ile dünya çapmda başafr(ye birOscar)kazanan Hallst- rom, dahâ sonra Hollyvraod'da film- ler yaptı (En Son "Cider House Rules") "Çikolata'' da bir Ameri- kan yapımı olarak katılıyor yanş- maya. Ne var ki filmin temel öğeleri ara- smda Avrupa markası taşıyanlar epeyce fazla; en baş- ^ _ ^ _ _ ta oyuncular: Fransız JuBet Binoche, Isveç- lı Lena Olin (aynı za- manda yönetmenin karısı), Ingiliz Judi Dench. tskoç Hugta O'Conor, Ispanyol AlfredMolinaBulıs- teye Leslic Caron'u, Jonrry Depp'i. Car- rie-Anne Moss'u da eklersenız, ortaya mü- kemmel bir Avrupa- Amerika salatası çıkı- yor. Oyunculann hepsi de yerli ye- rinde kullanılmış ve çok iyi oynu- yorlar. Fransa'nın bir küçük kasa- basında geçen öyküde herkesın şa- kır şakır Ingilızce konuşmasına ise şaşırmayacaksmız artık. Pazann kuralma boyun eğmeyen Avrupa- h yönetmenlerin sayısı giderek aza- hyor. Herhalde Amerikan sinema- sı aracılığı ile şu mesaj verilmek is- teniyor. Gerçekte, hikâyenin geç- tiğı zaman ve mekânda başka dil- lerin konuşulmuş olması önemli • Çikolata, Hallstrom'un elinde yaşam sevgisinin, hoşgörünün ve bağnazlığa karşı mücadelenin simgesine dönüşüyor. değil. Nasılsa, ilerde hepinız aynı dili konuşacaksımz! Yönetmen, 1959 yılmda Fran- sa'da geçen bir masal anlatıyor bi- ze. Maya'lann torunu bır çikolata- cı kadının masalını. Ve bu masal aracılığı ile toplumdaki hoşgörü yoksunluğunu, sevgisizhği, yeni- İiklere karşı çıkan bağnaz görüşle- ri eleştiriyor. Çikolata, Hallstrom'un elinde bir simgeye dönüşüyor. Ya- şam sevgisinin, hoşgörünün ve bağ- nazlığa karşı mücadelenin simge- sine. Tornatore'ye göre daha iyimser Hallst- rom. Yönetici sınıfın, din adamının. sessız- liğı seçen halkın de- ğerlerini acımasızca eleştiriyor, alaya ah- yor ama, bütün bun- lann değişebüeceğini söylüyor. Yeter ki, mücadele edecek bi- rileri olsun. Bu an- lamda idealist bir ba- kış açısı sunuyor. Seçtiğıbiçemama- cına son derece uygun; güldûriiyû dozunda kullanıyor ama, klişeler- den uzak kalamıypr (belki de bilinç- li- yani ticari bir seçim bu). Filmi izleyecek kitleler, çikolataa kadı- nın önerdiği savaşıma katıhp eski değerlerini sorgulamaya, toplum- daki hoşgörûsüzlüğün nedenleri üzerinde düşünmeye başlarlar mı bilemiyorum. Kendi payıma, film biter bitmez soluğu bir kahvede alıp hemen bir sıcak çikolata ıs- marladığımı söyleyebilirim. Catherine Breillat, iki kız kardeş ve ebeveyn iliskisini sorguluyor Üç htadan gençlîköyküleriYanşmah bölümün en güzel sürpnzlennden bın Fransa'dan geldi. "36Fflette" ve "Romance" fılmleri ile adını dünyaya duyuran Cat- herine Breillat, günümüz Fransız suıemasının en iyi yönetmen- lerinden bın olma yönünde sağlam adımlarla ilerlıyor. Diğer adı "Şişman K E " olan fılmı, Berlin'de "Kız Kardeşime!" (A ma Soeur!) adıyla gösterildı. Film. ikı kız kardeşın yetışkin- liğe geçiş serüvenlerini ve bu süreçte aılelen ile ilişkıle- rini konu alıyor. 15 yaşındaki Elena ve 12 yaşındaki şiş- man kardeşı Anais'nın aılelen ile birlıkte geçirdiklen yaz tatılı sırasında Elena bir Italyan gencine tutulur ve kızhğını bu gence vermeye karar verir. Bu serü- 'vende Anais'nin payma düşen sessız bır tanıklık ve suç ortaklığıdır. Kuşkusuz ıkı kardeş arasında bir sev- gı-nefret ılışkisi yaşanmaktadır. Aılenın ıse bu ilişki- den çok geç haberi olur. Breillat, gençlerin cuısel yaşama adım atar- ken yaşadıklan heyecanlan, düş kınklık- lannı olağanüstü bir sadelik, dürüstlük ve içtenlikle anlatıyor. Kendisinin de bir kız annesı olması, belki de genç kızlann dünyasını bu kadar iyi anla- masına neden olmuş. Olaylan ikı kı- zın bakış açısından anlatırken ebe- veynlenn bakış açısını da ıhmal et- mıyor. Kızlannı ılışkısınden ötürü suçlayan ebeveynlere tüyler ürperten bir ders venyor (filmin çarpıcı fına- lini anlatmasam daha iyi). Cınsel ılış- kiyi tüm olağanlığı ve saflığı ile ve- nrken erkeğin kadına bakışını, ahlak kavramına sıgınan ailelerin yanılgı- sını eleştirmekten geri durmuyor. Hem de hıç ukalalık etmeden. Yaşa- mm doğallığı ve acımasızlığından başka hıçbır araca, dramatık öğeye başvurmuyor. Anlatmı alabıldiğine yalın, bir o kadar etkıleyici. Çocuklanna karşı temel görevini dış tehlikelere karşı korumak olarak tanımlayıp onlann dünyalannı anla- maya çalışmayan tüm aılelenn gör- mesi gereken bır film. Namus kav- ramınınher şeyın önünde geldiği ül- keler için önemi daha da fazla elbet- te. 15 yaşındaki bır kızın sevişme sahnelerinden rahatsız olsanız da şu soruyu sormaktan kendınizı alama- yacaksınız: Namus yaşamdan daha mı önemli? Kültür buluşması LoneScherfıg'ina Yeııi Başlayanlar tçin ttaJyanca" adlı fılmi de seyircinin en azmdan bir kısnunı kendine hayran bıraktı. Danimarkalı yönetmen, fılmini, "flküdnd kuşak dogma filmi" diye tanımlıyor. Gerçekten de 'dogma' kurallanna birebir uygun bir komedi bu. Omuzda kamera ile çekilmiş, mûzik ve benzeri öğelerden annmış, alabildiğine yalın bir anlatıma sahip. Konusu ise son derece hafif. Italyanca kursunda buluşan, farklı toplumsal katmanlardan bir grup gencin aralanndaki sevgi ilişkilerini konu alıyor yönetmen. Birbinnden çok farklı iki kültûrün buluşması ise filmin en ilginç tarafi: Kuzey'in soğuk karakterlerinin Gûney'in sıcak atmosferiyle buluşması filme çok renkli bir malzeme sağlıyor. Scherfîg'in filmi, tıpkı BrnBat'nm filmi gibi kadın duyarlığma sahip, ama bunu sömürmüyor. Yaşamm kendi doğallığını yakalamak çabası ile yeriniyor. Her türlü süsten ve yapaylıktan kaçmıyor. Sanınm, geleceğin sinema' anlayışının ipuçlan da burada yatıyor. DEFNE GÖLGESt TURGAY FÎŞEKÇt Sinemamızın İki Yolu Sinemamızda sevindirici bir canlanma gözle- niyor. Peşpeşe gösterime giren yeni filmler, izle- yicilerin de Hgisiyle karşılaşıyor. Sinemamızın bu yeni döneminde iki temel an- layışla karşılaşıyoaız. Bunlardan birincisi, izleyiciye kolay yoJdan ulaş- mayı,filmintecimsel başansını güvence altına al- mayı hedefleyen tutum. Bu anlayışla film yapanlar, öncelikle televiz- yonlann izleyici çeken komiklerine, gösteri dün- yasının ünlülerine yöneliyorlar. Filmin konusu seçilirken de bu başrol ünlüle- rine uygun konular ve kişilikler yeğleniyor. Kahpe Bizanstan yakın günlerde izlediğimiz Hemşo'ya dek son dönemlerde birçok örneğini gördüğümüz bu filmlerde amaç, güldürenle ona gülmek isteyenleri en geniş düzlemde buluştu- rabilmek. İzleyici sayılanna bakıldığında bu ama- ca büyük ölçüde ulaşıldığı görülüyor. Televizyon yıldızlan, ne denlı iyi niyetli olsalar da sinema sanatı alanında bir ürün vermeye gi- riştiklerinde, kenditerini televizyon ölçülerinden kur- taramıyorlar. Belki bilinçli olarak televizyonda iliş- ki kurabikJikleri izleyiciyi sinemaya da çekebitmek için, belki de ellerinden daha fazlası gelmediğin- den. Şu günlerde gösterimde olan Vızontele, bu filmlere güzel bir örnek. İyi bir sinema filmi yap- mak üzere yola çıkılıyor. İlginç bir konu ve çevre bulunuyor. Gelgelelim konunun işlenişinde yine televizyonculuğun anlatım dilinin ötesine pek ge- çilemiyor. Oysa televizyon ve sinema farklı dilteri olan an- latım biçimleri. Birinin diliyle ötekinde başanlı olabilmenin olanağı yok. Filmi tanıtmak için yapılan programlarda söy- lenenler hep aynı: En çok parayı biz harcadık, se- si en güzel filmi çektik, çekimlerde şöyle kame- ralar kullandık vb... Oysa bir sanatçının yaprtına ilişkin ilk söyleye- cekleri bunlar mıdır? Bu fılmde ne anlatmak istiyor? Anlatmak iste- dikleri için ne gibi anlatım yolları araştırdı, buldu? Bunlara ilişkin tek söz yok. Güzel seslerle, gü- zel çekimlerie, teknik düzeyinin yüksekliğiyle iyi film yapıldığı nerede görülmüş? Sinema sanatı da öteki sanatlar gibi ne anla- tıldığı ve nasıl anlatıldığırtın temel ölçüt olduğu bir daldır. Bu konularda soyleyecek sözünüz yoksa ortaya konuşulmaya deger bir yapıt koyamamış- sınız demektir. • • • Sinemamızdaki öteki yaklaşım, günümüz top- lumunun sorunlanna evrensel insani ve sanatsal degerierle yaklaşmayı deneyen anlayış. Sinemamızın çeşitli dönemlerinde bu anlayış- la az saytda ama önemli ürünler verildi. Güneşe Yolculuk geçen yılın bu anlayışla yapılmtş unu- tulmaz filmiydi. Bu yılki filmlere bakınca Ali Ö^gentürk'ün Ba- lalayka'sı bu çizgide yapılmış, toplumumuza iliş- kin güncel bir soruna insani ve evrensel bir yak- laşım getirmesiyie ön sıralarda duran bir yapım. Derviş Zaim'in Filler ve Çimenr \ ise birçok ba- kımdan bence sinemamızda ilkleri gerçekleştiri- yor. Gazetelerde her gün rastladığımız ama sa- natçılarımızca yeterince işlenmemiş bir konu: Si- yaset-mafya-kara para dünyasının insanlan ve iliş- kileri. Bu üçgenin kıyısında, derken içinde Asya- Avrupa maratonuna hazırlanmakta olan bir genç kız. Bu birbiriyle ilişkisiz iki ayn dünyanın kesiş- mesi. Bu filmde de yönetmen, günümüz toplumuna ilişkin bir öykü anlatıyor. Üstelik öykü yer yer bel- gesele yaklaşacak denlı güncel göndermeler içe- riyor. Buna karşın yönetmen, önemli bir başan gös- tererek bu her gün gazetelerde izlediğimiz olay- lan anlatırken basitliğe, sıradanlığa düşmüyor. Tersine anlatım dili o denli ustalıklar taşıyor ki, o çok bildik kışiler ve konular, bambaşka boyutla- nyla, gerçek bir sanat yaprtı olarak karşımıza ge- liyor. Sakat kardeşine bakmaya çalışan atlet genç kız, filmdeki kabalıklar dünyasına inanılmaz bir duygululuk katıyor. Yağmur birikintileri içineyap- maya çalıştığı ebrular, otel mutfağından taşıdığı yemeklerle karnını doyurması, yoksul odalan, toplumumuza ilişkin türlü saptamalan filme so- kuyor. Maraton sırasında çekilmiş belgesel bölümler, deprem sonrasmın görüntüleri, örtülü ilişkilerin açık- ça sergilenişi ve bütün bunlann bütünlüğünden önemli bir sanat yapıtının ortaya çıkışı. Yazının başında değındığim iki farklı anlayış el- bet sürüp gıdecek. İkı anlayışın amaçlan ve he- defleri çok farklı. Burada sevindirici dan, ikinct grup- taki filmlerin gişe başanlannın da birincilere yak- laşmış olması. Halkımızın amaçsızca eğlenme yerine gerçeğin anlatıldığı yapıtlara yonelmesi, sinema sanatımızın geleceği için umut verici. Soğuk sovoştan sonra K Ü L T Ü R İ Ç İ Z t K K Â M l L M A S A R A C I Le Carre, Berlin'in konuklanndandL KûltûrServisi- 51. Bertin Film Festivali'ne katılan fılmlenn ta- nıtunlannın yapıldığı ve çok sa- yıda ünlü ismin katıldığı basm konferansı oldukça renkli geçtı. John Le Carre' m romanmdan aynı adla filme çekilen "TheTa- ilor of Panama^mn tanıtımının da yapıldığı basın konferansında Le Carre'm yanı sıra fıhnın baş- rol oyuncusu Geofifrey Rush ve yönetmeni John Boorman da yer aldılar. Le Carre. romanmın filme çe- kilmesinin, 'Soğuk Savaş'ın so- na ermesinden bu yana nelerin de- ğiştiğinin ya da değışmediğinin anlaşıbnası açısından önemli ol- duğunu ifade etti. Le Carre, 'Ber- lin Duvan' yıkıldığında, prob- lemlerin biteceği, politikacılann gerçeğı söyleyeceği ve politik tartışmalann sona ereceği doğrul- tusunda iyimser fantezileri olan- larbulunduğunu belırterek "Pa- nama gibi üçüncü dünya ülkele- rindede bö\1edüşünübnüştü. Oy- sa oradaki üzücü gerçek, esas de- ğişim için hiçbir enerjinin olma- yışrydı. Birçoğumuzun Soğuk Savaş' sonraghayalkırıklığınauğ- ramak için yeterli sebebi vardı" dedi. Amerikan ordusunun, Soğuk Savaş'la mücadele ederken var- lığının çok baskın şekilde hisse- dihnesine de değinen Le Carre, günümüzde uzlaşma yerine düş- manlığı politika malzemesi ya- pan Bush, Putin ve Ingiltere'de- ki muhafazakârlann lideri WS6- am Hugue'nin liderlik yapacağı bir dünyanın kendisini korkuttu- ğunu ifade etti. Carre, sinemaya uyarlanan ro- manlann başanlı olmasının zor- luğuna rağmen filmin bunu başar- dığmı düşündüğünü söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle