14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 2OO1 PAZARTESl CUMHURİYET SAYFA HABERLER Mesut Yılmaz: Kabine küçülmeli, hükümet protokolü yeniden ele alınmalı Krizi devletkendi yaratıyor Başbakan Vardımcısı Mesut Ydmaz, devletin çok fazla kaynak kullandığııu söyledi. ANKARA(CumhuriyetBüro- su) - ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yıl- maz, devletin çok fazla kaynak kullandığını belirterek "Krizi ya- ratan en önemli sebep devletin kendisidir" dedi. Kibns ve AB konulannda Türkiye'nin tam bir sağırlar diyaloğu içinde bulundu- ğunu belirten Yılmaz, Kıbns'ta net siyasi çözüm olmadan AB 'nin Güney Kıbns'ın üyeliğini kabul etmeyeceğini açıklaması gerek- tigini dile getirdi. Mesut Yılmaz, dün CNN Türk'te yayımlanan Cafe Siyaset programında son siyasi gelişme- lerle ilgili degeriendırmelerde bu- lundu. Köy Hizmetleri Genel Mü- • Devletin çok fazla kaynak kullandığını belirterek "Krizi yaratan en önemli sebep devletin kendisidir" diyen Yılmaz, kabinedeki küçülme içüı ANAP olarak fedakârlık yapabileceklerini söyledi. dürlüğü'nün kapatılmasıyla ilgi- li tartışmalara değinen Yılmaz, bu kunımun 1.3 katrilyon liralık bütçesinin sadece 300 trilyon li- rasının yatınm için aynldığını. geri kalan bölümün cari giderler ve personel ücretleri için harcan- dığuıı anlattı. Yılmaz, devletin merkezi ya- pısının küçültülmesı ve merkezin bazı yetkilerinin yerel yönetimle- re devri konusundahükümette bir uzlaşma olduğunu, ancak yöntem konusunda farklı görüşler olduğu- nu söyledi. Koalisyon ortaklan olarak bugüne kadar çok daha farklı ve zor konularda uzlaşabil- diklerini belirten Mesut Yılmaz, -Bakanhklann dağümu konusun- da sıkıntı varsa bize bağhoian ba- a teşkilatlan başka partüerevere- bifiıiz" dıye konuştu. Başbakan yardımcısı Yılmaz, devletin küçültülmesinden önce kabineninküçültülmesiyle ilgili bir çalışmaolup olmadığjna ilişkin so- ruya, "Tabii, biz bunu da önerdik zaten. Şubat krizinden sonra bir dizi çahşma yapük Bahçeti'nin eleştirdiği Uderier toplanösmda konuşruk.dediğişeykr. sadeceati) şeyier. Orada hiçbir koalisyon or- tağıbuna tepkigöstermedi.Ancak herfaalde tabandan tepkfler geML BuküçükbesapianaşmakzoruD- dayE" yanıtuu verdi. Yılmaz, Kıbns ve AB ilişkile- ri konusundaki son gelişmelerle ilgili olarak da Türkiye'nin AB ve Kıbns konusunda tam bir sağır- lardiyaloğu içinde olduğunu söy- ledi. Helsinki Doruğu'ndan bu yana süren bu durumun devam etmesinin olanaklı olmadığını vur- gulayan Yılmaz, "AB,GünevKıb- ns konusunda bir karar almak zorundadır" dedi. Kitap Fuarı sona erdi Marko Paşa tarbsddı • 20. TÜYAP Kitap Fuan dün sona erdi. Fuann son gününde Çmar Yayıncılık tarafından düzenlenen panelde, 1946 yılında yayımlanan dönemin militan mizah gazetesi Marko Paşa tartışıldı. tstanbul Haber Senisi - tlk sayısı 1946 yılında yayımlanan. dönemin "militan mizah" gazete- si "Marko Paşa"nın tüm sayıları bir kitapta top- landı. Gazetemiz îmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk, Marko Paşa gazetesinin sadece siyasi-mizah gaze- tesi değil, aynı zamanda sosyal muhalefetin gaze- tesi olduğunu vurguladı. Selçuk, Marko Paşa'nın iktidardaki devrimci he- yecanım yitirmiş döne- min CHP'sine de muha- lefetteki sağcı Demokrat Parti'ye de muhalif oldu- ğunu belirtti. 20. TÜYAP Kitap Fu- an 'nda "Suuftan Haba- bam Sınıfina, Marko Pa- şa Gerçeği" konulu pa- nel düzenlendi. Çınar Ya- yıncıhk tarafindan düzen- lenen panelde konuşan flhan Selçuk, Türkiye'nin çok partilı rejime çok ani bir şekilde girdiğini anla- tarak "Çok partili hayat için gereken yasal zemin yokru. Marko Paşa da bu açıhnun dinamiti gibi pat- ladı" dedi. Marko Pa- şa'nın Rıfatllgazve Aziz Nesin için ilk çıkış nok- tası olduğunu ifade eden Selçuk, "Dgaz ve Nesin bugün yaşasalardı, çok mutsuz oluriardı. Türld- ye hiç hak etmediği bir noktada. Emperyalizme karşı zafer kayanmış bir ülkenin bu durumda o\- ması insanı mahvediyor. Ama bunlan da aşaca- ğız" diye konuştu. Prof. Dr. Server Tanil- li de Marko Paşa'nın em- peryalizmle mücadele et- riğini, ulusal bağımsızlı- ğı, banşı savunan ve sık sık toplanlan birgazete ol- duğunu söyledi. Marko Paşa'nın Cumhuriyet Devrimi'ru ve onu yapan- lan her zaman savundu- ğunu vurgulayan Tanilli, "1946 yıunda gerçek bir demokrasi kurulsaydı, Marko Paşa gibi gazete ve dergfler serbest olsay- dı, sosyal muhalefet ileri- ye gitseydi, bugün bu so- runlanyaşryorohnazdık'' dedi. Panelde, Mehmet Say- dur da hazırladığı "Mar- ko Paşa Gerçeği" kıtabı- nı tanıttı. Panele Şükran Kurdakul da katıldı. Fuar sona erdi Tepebaşı TÜYAP'ta son kez düzenlenen "TÜ- YAP Kitap Fuan" dün sona erdi. Kitapseverler, fuan ziyaret edebilmek, yazarlara kitap imzalata- bilmek için saatlerce kuy- rukta beklediler. Tahak- küm ve Savaş Karşıtlan Inisiyatifı de fuar alanın- da savaşı protesto etri. Fuann son gününde Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu. Prof. Dr. Server Tanilli kitaplannı imzaladı. Cumhuriyet Ki- tap Kulübü standında ise gazetemiz Yurt Haberler Müdürü Mehmet Faraç, gazetemiz yazarlan Ata- ol Behramoğhı, Oral Ça- hşlar,ÇYDD Genel Baş- kanı Prof. Dr. Türkan Saylan, KemalAteş, Şina- si Özdenoğlu kitaplannı imzalayarak okurlanyla sohbet ettiler. 3 kat fazla flyata Sanayi ve Tıcaret Bakanı Ahmet Kenan Tannkulu, bakanhk personefinin yabancı dil eğitimini, 3 kat fiyatla, sahibi MHPTiolan kuruhışa verdi Dilkursu, ODTÜ'den BestEnglish'e kaydırıldı BakanTannkulu, eski MHP'li adayı ıfiutrnadı EMİNEKAPLAN ANKARA - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı personelinin 2000-2001 yüı yabancı dil eğitiminin, ODTÜ'den alınarak 3 katı fazla fiyatla MHP'ye yakınlığıyla bilinen İBıamiÖzznen'in sahibi olduğu Best English'e verildiği ortaya çıktı. 31 personel için 161 bin 280 dolar üzerinden sözleşme yapılırken ücretin yüzde 75 'i peşin ödendi. Best English, bütün kursiyerlere TOEFL sınavında 500 puanı alacak düzeye getirme güvencesi verirken personelden yahıızca biri bu sınavı geçebildi. Bakanlığın üst düzey kadrolanna 1999 seçimlerinde MHP'den milletvekili adayı olan kişileri getiren Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tannkulu nun. bakanük personelinin yabancı dil eğitiminde de MHP'lileri kayırdığı ortaya çıkü. Bakanlık, önceki yıllarda personelinin dil eğitimi için ODTÜ'yle anlaşma yaparken 2000 yılında bu uygulamasından vazgeçti. 2000 yılı için ODTÜ, grup ders saati ücreti olarak 19 milyon 832 lira (yaklaşık 34 dolar), Best English ise 50 dolar önerdi. MHP'ye yakınlığıyla bilinen Ilhami Özmen'in sahibi olduğu Best English'i tercih eden bakanlık, KDV dahil 56 dolar üzerinden anlaşma yaptı. ODTÜ'nün Türk Lirası üzennden sözleşme yapması, ücreti 4 taksitte ahnayı kabul etmesi ve kur farkı dikkate alındığında, Best English'e ödenen futar, ODTÜ'nün önerdiği rakamın 3 katına yükseliyor. Bakanlık, Best English'le 1 Mayıs 2000-17 Ağustos 2001 tarihleri arasında 31 personelin katılacağı kurs için 138 bin 240 dolar (KDV dahil 161 bin 280 dolar) üzerinden sözleşme imzaladı. Kursa kahlacak tüm personelin TOEFL sınavından 500 ve üzeri puan almalannın güvencesi verilen sözleşmede, başansız olan öğrencilerin eğitime devam etmemelen durumunda alınan ücretin bakanhğa geri ödeneceği belirtildi. Sözleşme uyannca ücretin yüzde 75'i peşin, yüzde 10'unu da ara dönemde dolar üzerinden Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teşkilatını Güçlendirme Vakfı'nca ödendi. Bahçeli'den tepki Savctya hükümetten gözdağı ANKARA/ISPARrA (Cumhuriyet) - Türki- ye'yi yönetenleri, em- peryalistlerle ortak hare- ket etmekle suçlayan Ankara DGM Cumhuri- yet Savcısı Hakan Kıa- larslan'a hükümet sert tepki verdi. MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcı- sı Devlet Bahçet DGM savcısınm lOKasımtö- renlerindeki çıkışını de- ğerlendirirken "Bunu Törkiye Cumhuriye- ti'nin savcısı mı söylü- yor? O savcıyı gözden geçirmek lazım. Türki- yeCumhuriyeti nasıl dV şandan direktif ve emir alabflir? Böyle şey olur mu" diye konuştu. Bah- çeli, abartılı eleştirilerin Türkiye'ye çıkış sağla- mayacağuıı söyledi. Ga- zete manşetlerine yansı- yan sözleri nedeniyle savcı Kızılarslan hak- kında Adalet Bakanlı- ğı'nın soruşturma açabi- leceği, bu durumda mü- fettişler tarafindan sav- cınm ifadesinin alınaca- ğı belirtildi. Muhalefet ise IMF po- ütikalan konusunda ben- zer görüşleri dile geti- ren DGM savcısına des- tek verdi. SP Genel Baş- kan Yardımcısı Liitfîi Esengün, Osmanlı Im- paratorluğu'nun son dö- nemindeki "hasta adam" benzetmesinin bugün Türkiye için ya- pılmasını "taMhsizfik" olarak niteledi. Esen- gün, şu görüşleri dile ge- tirdi: "Türldye güçlüdür, sağhkhdır. Hasta olan, ülkeyi y önetenJerdir, ik- tidar partüerklir, hükü- mettir, Başbakan 'dır. Hasta adam, Sa\m Ece- vit'tir. Türkfje, önceHk- le bu hasta adamdan kurtulmahdır." IRMIKI AYDIN ENGtN [email protected] 10 Kasım akşamıydı. Öyle e^ime kahve, pipo, konyak filan almadan, yanlayıp uzanma- dan, televizyonun karşısına geç- tim, koltuğa yerleştim. Az sonra NTV'de "Ata 'ya Say- gı" konseri başlayacak. Fazıl Say çalacak ve üstelık Bach ça- lacak, Ravel çalacak, Ulvi Ce- mal Erkin çalacak, doğaçlama- lar yapacak. Konserin başlamasına beş-on dakikavar. Reklamlan izlemekten- se popüler kanallarda kısa bir "zaplama-zıplama" turuna çık- tım. Ata'ya saygılannı ekranlannın üst köşesine yerteştirdikleri bir Mustafa Kemal resmi ile savuş- turup herzamanki düzeysizlikle- ri ile sade suya tirit programları- nı sürdürüyoriar. Daha o sabah "Atam, Atam, sen kalk da ben yatam" ikiyüzlü- lüğünü, cıvıklığını tırmıklamışım. Ata'ya saygının nasıl saygısızlı- ğa dönüştüğünü vurgulamaya çalışmışım. Içimden NTV'yi alkışladım. Mustafa Kemal'i ölüm yıldönü- münde anmayı ıçeriksiz, sulu göz- lü, lafebeliklerinden örülmüş bir programla geçiştırmek yerine, se- yircisini Mustafa Kemal'in pek sevdiğı bir müzıkle ve Türkiye'nin Bir Konser ve Ata'ya Saygı(sızlık) yetiştirdiği en iyi piyanistle buluş- turmasından kendime de övünç payı ç/kardım. Nasıl çıkarmam... NTV çatısı altında 11 uzun ay geçirmişim. Kalitelerinden hiç kuşku duyma- dığım, aydın birikimterini yakından tanıdığım arkadaşlar. dostlaredin- mişim. "Böyle birgünde NTV'ye böy- le bir program yaraşırdı" deyip zaplama-zıplama turunu kısa kes- tim; NTV ekranına döndüm. Konser başladı. Iztemedryseniz, yazık!.. diye- miyorum. Sahnede Mustafa Kemal'in kc4- tuğa oturmuş, bir şeyier dinliyo- ra benzeyen büyük boy bir fo- toğrafı piyanonun yanına yerleş- tirilmiş. GuyaAtatürk konser din- liyor. Gülmeli mi, kızmalı mı? Konser başladı. Genç piyanistin çok duyarlı par- maklan tuşlar üstünde gezınme- ye ve salondakilerin yanı sıra ek- ran başında soluğunu tutmuş sey- reden bizleri Bach'ın müziğinin o baş döndürücü derinliklerinde gezdirmeye başladı. Pıyanosu başında Fazıl Say'ı sadece dinlemek yetmiyor. Onu iz- lemek, seyretmek de bir Fazıl Say konserinı tamamlayan parçası. Batı ve Orta Avrupa'da piyano- sundan çıkardığı sesler ne denli büyüleyici, usta işi olursa olsun, bedeniyfe, duruşuyla, oturuşuy- la, tuşlara dokunuşuyla daktilo başındaki zabrt kâtiplerini andıran donuk piyanistler bir yana. Fazıl Say bir yana. Piyanosuyla, Bach'la, kendi- siyle konuşuyor, seviniyor, keder- leniyor, öfkelenıyor. coşuyor, ağ- lıyor, ıçini çekryor ve haykınyor Pi- yano, müzik ve genç piyanist bir bütün. Olağanüstü etkileyicı bir bütün... Her biri ötekini tamamlı- yor ve konser görsel bir müzik şölenine dönüşüyor. Fazıl Say, Bach çalıyor... Ekranın altı bölündü: "Has sıvı sabun "un bakterileri öldürdüğü- nü anlatan bir reklam, bizimle "Bach, müzik ve Fazıl Say"dan oluşan o harikulade bütünlüğün arasına giriverdi. Irkildik. Reklam bitti. Fazıl Say, Bach ça- lıyor. Ekranın altı yine bölündü. Bir reklam girdi yine aramıza. Emira- tes Havayollan'yla Stockholm'e gidiş-geliş 290 dolarmış. Sudan ucuz. Aman koşun. Konseri boş- venn, gidın hemen bir bilet alın... Fazıl Say, Bach çalıyor. Ekranın altı yine bölündü. Ya- yını yöneten herkimse, bize, "Be- hey cahiller, hem konser ızleyin, hem kültürünüz artsın" demek- te. Ansiklopediden maddeler oku- tuluvor: "İlk musiki muallim mektebi, AtatürU'ün emriyle 1924'te kunıl- du..." Fazıl Say. Bach'ı bitirdi. Şim- dı Ravel çalıyor. Ekran bu kez ortadan ıkiye bo- lundü. Sol yanda "Fazıl Say, piya- nosu ve Ravel". Sağda askerleri teftiş eden Mustafa Kemal, ciga- ra içen Mustafa Kemal, birileriyle konuşan Mustafa Kemal... Konseri mi izlemeli, Mustafa Ke- mal görüntülenni mi anlamlandır- malı, yoksa her ikisinden de vaz- geçıp televızyonu mu kapatmalı? Ha bittı ha brtecek diyoruz, ama biten miten yok. Ya reklam, ya ta- rih dersi, ya Mustafa Kemal bel- gesellerinden görüntüler ekranda akıp duruyor; müziğin de, Fazıl Say'ın da, bizim de canımıza oku- yor... Fazıl Say, Ulvi Cemal Erkin ça- lıyor. Piyanist tuşlara öper gibi, yok hayır, okşar gibi basıyor, yok ha- yır, belli belirsiz dokunuyor. Er- kin'in ince duyariıklaria örülmüş "Küçük Çoban"\m dinliyoruz. Ekranın altında beliren görün- tü ise Bellona yataklarını tercih etmemız gerektiğini kafamıza sok- maya çabalamakta. Konserin sonuna yaklaştık. Gencecik piyano ustası, konse- rini "doğaçlamalar"\a bitirecek. Içinden geldiği gibi çalacak. Bizi bir ustalık gösterisi bekliyor. Ekran ikiye de bölünmedi. Ses- lerden anlaşıldığına göre bir yer- lerde Fazıl Say piyano çalıyor. Ek- randa ise Atatürk, ABD elçisiyle birfikte Gazi Orman Çiftliği'ni zi- yaret etmekte. Ekranda tavuklar, kazlar ve bir inek. Inek!.. • • • 10 Kasım gecesi NTV'de Fazıl Say'ın "Ata'ya Saygı Konseri" vardı. Iztemediyseniz sevinin. NTV'nin Mustafa Kemal'e, Fa- zıl Say'a ve bize bir "saygı bor- cu" var. Konseri yinetemek ve konseri konser gibi sunmaktan ibaret bir borç!.. Ya Meclis'in itibarı?.. Kora> Avdın MHP milletvekili Koray Aydın'ın istifa dilekçesinin reddedildiği TBMM Genel Kurulu'nda bir "iade-ı itibar töreni" yapıldı sanki. Bunun neleri örtbas anlamına geldiğini görmek için olaylan geriye doğru irdelemek gerekiyor. 300 sayfaya yakın iddianamede 361 sanık yer alıyor. Koray Aydın'ın müsteşar yardımcısı, danışmanı ve yakınındaki birçok bürokrat "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüt adına faaliyette bulunmak, devlet alım- satımında ihaleye fesat kanştırmak ve görevi kötüye kullanmakla" suçlanıyor. Bu yetmiyor, Müsteşar Yardımcısı Sedat Aban, yedek hâkimlikteki ifadesinde "bakanın bazen doğrudan, bazen danışmanı aracılığıyla firma adı verip değerlendirilmesini istediğini" söylüyor. Anayasanın 100. maddesine göre, bakanlar hakkında ancak TBMM'de soruşturma açılabiliyor. Iktidann sayısal çoğunluğu nedeniyle bu yol da açılamıyor. Ya aynı anayasanın 112. maddesinde ne deniyor? "Her bakan, kendi yetkısi içindeki ıslerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur." Ve, Bayındırlık ve Iskân Bakanlığf nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 5. maddesı: "Bakan, emn altındakilerin faalıyet ve işlemlerinden sorumlu olup, bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı kuruluşunun faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplannı denetlemekle görevli ve yetkilıdir." Muhalefet milletvekilleri, Aydın oylamasından sonra kuliste "Oldu olacak bakanlığını da iade edelım! Hatta bu 'kazanılmış haktır' deyip geriye doğru işleterek Yüce Dıvan 'da mahkûm olanlara da itibannı iade edelım!" diye tepkilerinı dile getinyordu. Sonraki gelişmeler buna ek yapma gereğıni ortaya koydu. Sürüncemedeki Susurluk dosyası Yargıtay'dan dondü; Ömer Lütfi Topal cinayetinin sanık özel harekâtçı polislen beraat etti. Bu durumda başta eski Içişleri Bakanı Mehmet Ağar olmak üzere, türiü suçlardan dokunulmazlık dosyaları görüşülmeyi bekleyen milletvekillerine de "iade-i itibar isteme" hakkı mı doğdu? Derviş'in 'baba' dediği yok... Bakanlar Kurulu toplantısında ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'e yoğun eleştıriler yöneltildi. Ortamı i yumuşatmak isteyen Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz, söz alarak bir öykü anlattı: "Eskiden askerlik 4-5 yıl sürerdi. Bir adam, evlendikten hemen sonra askere gider. Döndüğünde sofrada yoğurt kaşıklayan bir çocukla karşılaşır. Eşine, 'Yahu hanım, evlendik evienmesfne de hiçbir şey yapamadan hemen askere gittim. Bu çocuk nereden çıktı' diye sorar. Kadın, işin içinden çıkamayacağını anlayınca kocasına döner ve 'Onun da sana baba dediği yok zaten, sen işine bak' der." Yılmaz, yöresel bir deyişin temelini oluşturan kıssadan hisseyi anlattıktan sonra Derviş'i eleştiren bakanlara döndü ve ekledi: "Kemal Derviş'in de zaten size 'baba' dediği yok." Sen misin bakan eşine çatan! AKP'li KİT Komisyonu üyesi Ergün Dağcıoğlu, Türkiye Kalkınma Bankası'nın hesaplanyla ilgili görüşmede bürokratik terfileri sorguluyordu. Dağcıoğlu, Genel Müdür Taci Bayhan'a dönerek anlatmaya başladı: "Bütün personel bankacılık sektöründen ve teknik alandan olduğu halde Nihal Talay hanımefendi okul psikoloğu ve rehberlik bölümünden gelmiş. 1997 yılında genel müdür yardımcısı olmuş. Sayın genel müdüre sormak istiyorum: Acaba psikolog biriyle mi, yani psikoloji desteğiyle mi bu güzel rehabilıtasyonu gerçekleştirdiniz?" Ergün Dağcıoğlu, danışmanlanna hazıriattığı çalışmadan eleştirilerini sıralıyordu. Muhatabının bir bakanın eşı olduğundan haberdar değildi. Farklı bir kayaya çarptığını akşam saatlerinde anladı. Kültür Bakanı Istemihan Talay. AKP Grup Başkanı Bülent Arınç'ın kapısını çaldı. Bakan, diğer grup başkanvekillerinin de olduğu toplantıda "Bir milletvekılinız KİT Komisyonu 'nda eşime hakaret etmiş, şikâyetçiyim" dedi. Daha sonra Ergün Dağcıoğlu makama çağrıldı ve konu soruldu. Bu, bir tür uyan sayılabilirdi. Bazı AKP'lilere göre, olayın faturası daha sonra çıktı. Ergün Dağcıoğlu. ertesi günlerde AKP'ye düşen TBMM Idare Amirfiği görevine aday oldu. 6 tur seçim yapıldı, ancak Dağcıoğlu'na yönetim desteği seçılmesi için yeterli değildi... Gecikmiş bir hesaplaşma ANAP milletvekili Yaşar Topçu, artık üyesi olmadığı adalet komisyonunda çete suçfannın DGM kapsamından çıkanlmasıyla ilgili tasan görüşülürken salondaydı, Çıkar Amaçlı Suç örgütleriyle Mücadele Yasası'nın başlığına parantez içinde "mafya" tanımının eklenmesini isterken Sinop'tan bir örnek verdi: "Bir nakliye kooperatifine jandarma baskın yapmış, yöneticileri hakkında dava açtılar. Kooperatifin yöneticisi 8 gûn sorguda tutuldu; kafayı yedi; 3. kattan atladı. Şimdikınktan tedavi ediliyor. Şirket, demek sahipleh, savcılann yanlış takdiıiyle mahkemelerde sürünüyor. Devlete vergi verip sigorta ödeyen mafya örgütü olur mu? Aynca vakıflar dahil, dernekler dahil çıkar amacı olmayan örgüt kaldı mı? Mafya tanımını koyup kanunun alanını beliheyin." Yaşar Topçu isteminde ısrarirydı. Ancak unuttuğu bir şey vardı: Aynı yasa, partisi ANAP'ın iktidar ortakJığında.. üstelik TBMM Adalet Komisyonu'nda kendisinin de üye olduğu dönemde çıkanlmıştı... 'Yenilikçi' selam! Milli Görüş'ün "yasaklı duayeni" ve Necmettin Erbakan'ın ayrılmaz parçası Şevket Kazan, TBMM Üyeler Lokantası'na öğle yemeğine gelmişti. Tesadüf bu ya, AKP grup toplantısından çıkan Recep Tayyip Erdoğan da biraz önce lokantaya gırmişti. Şevket Kazan, yanından geçerken Erdoğan'a "Selamünaleyküm, nasılsınız" dıye seslendi. Erdoğan, "Aleykümselam, iyiyim" diye kısa biryanıt verdi. Kazan'ın yanındaki SP milletvekilleri, Tayyip Erdoğan'ın rahatını hiç bozmadan selamı geçiştirmesine sinirlenmişti. Masaya oturunca bir milletvekili söylendi: "Yenilikçi olmak bu demek... Artıkyaşlıya da saygı kalmadı!" Turey Köse, Emine Kaplan, Bülent Sanoğlu, Sertaç Eş [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle