Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 K*SIM 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
ekonomi@cumhuıiyet.com.tr 11
İANKARA(ANKA)-
TasamıfMevduatı
Sıgorta Fonu (TMSF),
bünyîsmde bulunan
tktiset Bankası'aı
yenioen satışa çıkardı.
Yapıkn açıklamada,
ılgileaenlerin gerekli
belgelerle birlikte 20
fCasım'da çalışma saati
sonuna kadar fona
tekliflerin 7 Arahk mesai
bitimsne kadar verilmesi
gerektiği bildirildi.
Simtt mönü
revaçta
JANKARA(AA)-
Memur ve öğrencilerin
yoğun olduğu başkentte,
rakiplerinden bir adım
öne geçmek isteyen
Kızılay'ın Sakarya
Caddesı'nde bulunun bir
simit dükkânı özel simit
mönülerhazırladı. tki
simit ve bir ayran ya da
bir simit bir poğaça ve bir
ayrandan oluşan "simit
mönü" sadece 500 bin
lıraya satıhyor.
OPEC kısınüya
• BİRLE.ŞMİŞ
MÜXETLER(AA)-
Petrol Ihraç Eden Ülkeler
Örgütü (OPEC),
fiyatlann yükselmesi için
günlük ham petrol
üretimini gelecek hafta
1.5 milyon varil
azaltmaya hazırlanıyor.
Venezüella Devlet
Başkanı Hugo Chavez,
OPEC merkezinin
Meksika, Rusya ve
Norveç gibi üye olmayan
birkaç petrol üreticisi
ülkelerden petrol
üretimlerini kısmalanru
istediğini söyledi.
Krizanketi
Tcötümsen'
• ANKARA(AA)-
Ankara Ticaret Odası'nın
(ATO) anketinden tüccar
ve esnafin geleceğe
ilişkin "kötümser"
olduğu sonucu çıktı.
Esnafin yüzde 62'si,
önümüzdeki yıl içinde
işletmelerinin
dunımunun nasıl
olacağına ilişkin soruya,
"daha kötü" yamtını
verirken, sene sonu
ıtibanyla enflasyon ne
olur sorusuna ankete
katılan esnafin yüzde
48'i, yüzde 60-70 olacağı
tahmininde bulundu.
Bankaların yüzde 400'lere varan temerrüt faizini ödeyemeyen borçlular çareyi kaçmakta buluyor
Kredi kartlan çıldırüyorFATMAKOŞAR
Bankalar kredi kartı borçla-
nm "faize fahiş oranda faiz iş-
kterek" şişirirken milyonlarca
insan çareyi yüzde 400'e yak-
laşan temerrütten "kaçmakta"
buluyor. Yurttaşlar, çareyi öde-
yemedikleri borçlardan kurtul-
mayı ya adres değiştirerek kaç-
makta buluyor ya da sahtekâr-
hğa varan formüller uygula-
makta. Bankaların gündemüı-
de "ne yapıp edip en a7indan
• Kredi kartı borçlan 6-7 ay içinde 700-800 milyonlardan 4-5 milyarlara
'firlayan' çok sayıda insan bulunuyor. Bir dönem bankaların kefil bile istemeden
neredeyse zorla verdikleri kredi kartlan bugün hem bankaların hem de
borçlulann korkulu rüyası. En büyük zaran ise 'dürüst' vatandaş ödüyor.
ana boreu" tahsil etmek var. şanmayla bütün mülkü borçlu dan, kefıl istenmeden milyon-
Ancak, sadece 6-7 ayda borcu
700-800 milyonlardan 4-5 mil-
yarlara "fiıtayan" çok sayıda
borçlu, "ipterintamamenban-
kanm etindeokhığupazarhksü-
redne" girmeyi bile göze ala-
mıyor. Kimi borçlular ev değiş-
tiriyor, kimileri sembolik bo-
olmayan eşe bırakmayı, kimile-
ri de uydurma bir senaryoyla
otomobiline haciz koydurmayı
tercih ediyor.
Art arda yaşanan krizlerden
önce "tüketimi artürmak için
yaygın olarak kuüamlan" ve
gelirinin durumuna bakılma-
larca insana cömertçe verilen
kredi kartlan, hem kullanıcıla-
nn hem bankaların "başına be-
W oldu. Bankalar kredi kartla-
nnın zamamnda ödenmeyen
borçlanna *fahiş oranda" faiz
uyguluyor. Temerrüt faizi ola-
rak adlandırüan bu uygulama
BORÇLU ARAYIŞTA
Adres
değiştiren
değiştirene
Borçlanm ödeyemeyen kredi kartı
kullanıcılan, çeşitli çöziimler gelişti-
riyorlar. Adının açıklanmasını isteme-
yen banka avukatlannın verdiği bilgi-
ye göre, en yaygın çözüm ise adres de-
ğiştirmek. Kredi kartı borcu icraya ve-
rilen tüketici, yüksek faizle başa çıka-
mayacağını anlaymca evini taşıyor.
Emniyete başvurarak söz konusu
borçlunun bulunmasmı isteyen banka
avukatlan, çoğu zaman olumlu sonuç
alınamadıgını belirtiyorlar. Avukatlar,
bundan toplumun büyük zarara uğra-
dığıru belirtiyorlar. Bankaların aslında
"ana borcu tahsil etmek istedUderini"
belirten avukatlar, pazarlıkla faizlerin
ciddi oranda düşürüldüğünü ifade edi-
yorlar. Taksitlendirmenin de yapıldığı-
nı dile getiren avukatlar, "5 milyarhk
borcunu gel 3'le kapatacağız denikli-
ğinde koşa koşa gehp ödeyenler de var.
Bankalar da bu tür kolayhklar yapı-
yor" dediler.
Tüketicilerin en yaygm kullandığı
"çözüntfer"den bazılan şöyle:
• Sembolik boşanma yapılıyor,
mülk borçlu olmayan eşe bırakılmış
gibi gösteriliyor.
• Borçlular, güvendikleri bir yakın-
lanna senet imzalayarak borca girmiş
gibi gösteriyorlar. Sözde alacaklı ha-
ciz işlemlerini yaptınyor.
• Kimileri ise evlerini, otomobilleri-
ni yakınlanna "saüyoriar.'' Bankalar,
sembolik satışlann ardmdan sadece
alım-satım vergisi ödeyerek bir anlam-
da sahte saOş işlemleri gerçekleştirenle-
rin yalruzca eşyasını alabiliyor. Böyle-
ce, borçlu ekonomik kriz nedeniyle yay-
gınlaşan makul beyaz eşya kampanyala-
nndan yeni eşya alarak "paçayı kurtan-
yor."
Borçlular, bu hesaplan yaparken ,"buz-
dolabı alana tetevizyon, finn bedava"
kampanyalannı da dikkate ahyorlar.
Cömertçe verilen kredi kartlan bugün borçhüann da, bankaların da korkulu rüyasL
700 ıııilyomııı maKyeti 5 mîlyar
Hesabı kapahlarak 6 Ni-
san 2001 tarihinde noterka-
nalıyla ihtarname çekilen
bir borçlunun Öyküsü kredi
kartı mağdurlanrun borcu-
nun nasıl büyüdüğünü göz-
ler önüne seriyor.
Adı saklı tutulan tüketici-
ye, banka tarafindan çeki-
len ihtarnamede, hesap öze-
tinde yer alan toplam borç
ortalama 1 milyar 529 bin
lira iken bugün 5 miryar li-
ra. Kredi karuna ilişken he-
sap özetinde yer alan bilgı-
ler özetle şöyle:
• Kredi limiti: 720 mil-
yon lira
• Nakit çekmeden doğan
bakiye borç: 532 milyon lira
• Elegeçirilen
ihtarnamede, bankanuı
kredi kartı borcuna
yüzde 375 temerrüt
faizi uyguladığı
görülüyor.
• Nakit çekme ücreti:2
milyon 800 bin lira
i/ Nakit çekmeden doğan
işlemiş faiz: 285 milyon 106
binüra
f/ Alışverişten doğan ba-
kiye borç: 290 milyon 525
bin lira
*/ Alışverişten doğan iş-
lemiş faiz: 145 milyon 985
bin lira
•Limit aşımücreti ve ge-
cikme ücreti:272 milyon
692 bin lira
• ödenmemiş kart ücre-
tr.yok
• Toplam: 1 miryar 529
bin lira.
Buna göre, söz konusu tü-
ketici gecikme faiziyle bir-
likte 1 milyar 529 bin lira
borçlu. Yani asü borca faiz
de işlenmiş durumda. Ge-
cikme faiziyle yetinmeyen
banka, ihtarnameyı düzen-
lediği tarihten itibaren yüz-
de 375 temerrüt faizi uygu-
lamaya başlıyor. Haziran
ayında ıcra işlemleri başla-
nlan bu tüketicinin borcu 2
milyar 500 milyon liraya çı-
kıyor, bugün ise yaklaşık 5
milyar lira.
"temerrüt tarihinden itibaren,
bankanın mevzuat geregince
tespitettiği kredi faizoranlann-
dan temerrüt tarihinde yürür-
tükteolanen yüksek kredi faiz
oranıyüzde50 artnnlarak" he-
saplamyor. Tüketici, kredi kar-
tını ahrken "kannca duaa" gi-
bi küçücükharflerle ve pek çok
kişinin anlayamayacağı hukuki
bir dille kaleme alınan, üstelik
anlaşüsa da maddeleri değiştı-
rilemeyen banka sözleşmeleri-
ne imza atıyor. Buna göre, bor-
cunu ödeyemeyediği za-
man "yürüriükte obn en
yüksek kredi faizoramnın
yüzde 50 faztasun" ver-
meyi kabul eden tüketici-
ler bugünlerde şaşkın.
Bankaya göre değişmek-
le beraber yüzde 120 ile
yüzde 500 arasında deği-
şen faiz oranlannın işletil-
mesiyle borçlan katlanan
tüketıcıler, bankaların
sözleşmelerindeki Borç-
lar Kanunu'na aykın kimi
maddelerle de "iyiee köşe-
ye sttaşanlryor."
Örneğin, banka sözleş-
melerinin "temerrüt faiz
oranı*yla ilgili maddesin-
de; "Temerrütfaizininih-
tarnamenin düzenlendiği
tarihten itibaren uygula-
nacağı" ifade ediliyor.
Bankalann imza atnrdık-
lan bu madde, Borçlar
Kanunu'nun 101. madde-
sinin 1. fikrasına aykın.
Borçlar Kanunu'na göre,
temerrüt faizi "ihtarna-
menin tebüğ edUdiği ta-
rihte" uygulanmaya baş-
lar.
Bankalann ihtarname-
nin düzenlenmesiyle bir-
likte temerrüt uygulama-
ya başlamalan ise tüketi-
cinin en az 3-4 aylık bir
kaybına yol açıyor. Yani
bankanın lehıne olan bir
maddeden dolayı, geçerli
faiz oranlanna göre tüke-
ticinin borcu en az bir kat
daha artıyor.
Türkiye Bankalar Birli-
ği(TBB)yetkılilen,ban-
kalara kredi kartı borç fa-
izlerine ilişkin bir yapü-
nmda bulunmadıklannı
belirterek anlaşmazlıkla-
nn Borçlar Kanunu'na
göre çözuldüğünü belirt-
tiler. Yetküiler, TBB'nin
bu konudaki uygulama-
larla ilgili bir önerisi ol-
madığım, bankalara mü-
dahale edilmediğini dile
getirdiler.
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGUN YHDIZOĞLU LONDRA
ABDhaberalmaörgütleri, EIKaide'nin,
Dünya Ticaret örgütü'nün Doha'da ya-
pacağı toplantıya saldın düzenleme ola-
sılıöının yüksek olduğuna inanıyorlarmış.
DTo toplantısını yapmak için bu kadar
büyük bir riskin alınmasına bakarak Na-
omi Klein, "Bu olağan bir ticaret görüş-
meleri toplantısı değil. Isterseniz buna
kamikaza kapitalizmi diyebilirsiniz" (The
Guardian '08/11) diyor. "Kamikaze kapi-
talizmi" tespiti doğru. Ama Doha toplan-
tısına katılanlar dünya ticaretini serbest-
leştirmek için kahramanca ölümü hiçe
saydıklan için değil.
Globalizm, yani uluslararası mal ve ser-
maye hareketlerinin serbestleştirilmesi,
ülkelerin ekonomilerinin "yapısal uyum"
adı altında dışa açılması (üstelik, böyle dı-
şa açılmanın gelışmekte olan ülkelerin
ekonomileri için yararlı olduğuna ilişkin
kanıt da yok - Dani Rodrik), geçen 20 yıl-
da, tüm dünyadagelirdağıhmını iyice bo-
zarak, özellikle gelişmekte olan ülkelerin
zaten zayıf olan toplumsal istikrannı dina-
mitledi. "Yapısal uyumun" yol açtığı siya-
si ekonomik krizler kimi ülkelerin toplum-
sal dokulannın, devletlerinin dağılmasına,
"terorizmi" besleyen bölgelerin oluşma-
sına yol açtı. Ama globalizm hâlâ ısrarla
dayatılıyor, gelişmekte olan ülkelerden da-
ha çok açılmalan, uluslararası şirketlerin
isteklerine "uyum sağlamalan" isteniyor.
Doha toplantısının temelinde bir kahra-
manlık değil, dünya halklarını, adım adım
felakete sürükleyen kahredici bir açgöz-
lülük var! Işte bu yüzden bu bir ''kamika-
ze kapitalizmi".
Kısa bir bilanço
Yirmi yıldır, yaşanan sosyo-ekonomik
gelişmeler, bu "globalizm"\n nasıl yıkıcı bir
süreç oldugunu açıkça gösteriyor. En azın-
dan UNCTAD'ın 1999 Insani Gelişme Ra-
poru'na göre 1980-99 döneminde küresel
düzeyde gelir dağılımı daha da bozulmuş.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi
Annan'ın eski Stratejik Planlama Direktö-
rü Andrevv Mack'ın, cuma günü, küre-
selleşmeyi savunan yorumunda da bu ko-
nuya ilişkin ilginç veriler vardı. 1987'den
1998'e kadar Afrika'da Sahra Attı bölge-
sinde, mutlak yoksulluk içinde yaşayanla-
'Kamikaze Kapitalizmi'
nn sayısı 80 milyon kişi artmış. Bu neo-li-
beral politikalann en tavizsiz bir biçimde
uygulandığı Doğu Avrupa ve Asya ülke-
lerinde yoksulluk sının altında yaşayanla-
nn sayısı 1 miryondan 24 milyona yüksel-
miş (International Herald Tribune).
Neo-lıberal polrtikalar. küreselleşrneden
en çok faydalanan merkez ülkelerde bile
benzer sonuçlar üretmiş. Neo-liberalizmı
en katı biçimiyle benimseyen ABD, Ingil-
tere ve Yeni Zelanda'da gelir eşitsizlik-
leri büyük oranda bozulurken, bu politika-
lara temkinli yaklaşan Fransa'da gelir da-
ğılımında az da otsa bir düzelme görülmüş
(IHT). Ama belkı de en çarpıcı örnek ABD.
öyleya, Kissinger'in işaret ettiğı, Fuku-
yama'nın da katıldığı gibi küreselleşme
ABD egemenliğinin
bir diğer adı. Ger-
çekten 1980'lerin
başıyla 1990'ların
sonunu karşılaştır-
dığımızda ABD'nin
ekonomik gücünde
ve uluslararası siya-
si konumunda çar-
pıcı bir iyileşme var-
mış gibi duruyor. Bu
bağlamda, ABD
Nüfus Bürosu'nun
hane halkı gelirteri
araştırması çok ay-
dınlatıcı. NB'nin
bulgularına göre,
geçen 10 yıllık.güç-
lü ekonomik büyü-
me döneminde
ABD'de gelir eşitsizliği II. Dünya Sava-
şı'ndan bu yana en yüksek düzeye tır-
manmış. Gelir eşitsizliğini ölçen Gini ora-
nı, 1968'de 0.399'dan 2000'de 0.460'a
yükselmiş. 2000 yılında toplam ulusal ge-
lirin yüzde 49.7'si en üst yüzde 20'lik dili-
me gitmiş. En arrtaki yüzde 20'nin payı ise
yüzde 3.6 olmuş. Geliri 145.000 dolardan
yüksek olanların payı ise 1967'de yüzde
17.5'den 2000'de yüzde 21.9'a tırman-
mış. NB yıllık geliri 999.999 doların üze-
rinde olanları bu hesaplara katmıyor.
Kongre Bütçe Ofisi'nin, tüm gelirteri içe-
ren hesaplamalanysa 1993-1997 arasın-
da en zengin yüzde 20'nin gelirinin yüz-
de 20.6 arttığını gösteriyor (Aktaran
WSWS, 9/11). Kısacası, DTÖ'nün variık
nedeni olan serbest piyasa politikalannın
uygulanmasından en fazla kâriı çıkanlar
ABD'deki ufak, ama çok ufak bir azınlık.
Peki, geri kalanlara ne oldu?
Gelin, Yugoslavya'nın IMF elıyle nasıl
parçalandığına, Orta Afrika'da IMF'nin
dayattığı dışa açılma politikalannın tanm-
sal yapılan nasıl tahrip ettiğine, kuraklığa,
açlığa, kronik iç savaşlara zemin hazıria-
dığına hiç değinmeyelım. Hatta, Asya kri-
zinin IMF eliyle nasıl bir felakete dönüştü-
rüldüğünü, bu
ülketerin variıkla-
nnın nasıl ABD
ve Japon şirket-
lerince yok pa-
hasına kapatıldı-
ğını da konuş-
mayalım. Daha
yakın tarihe, ör-
neğin IMF poli-
tiklannı sadakat-
la uygulayan Ar-
jantin'e bakalım.
Belki, orada
kendi hikâyemizi
de bulabiliriz!
Cuma günü
New York Ti-
mes'da yayım-
lanan bir araştır-
maya göre, bir zamanlar dünyanın en zen-
gin 10 ülkesinden biri olan Arjantin,
1990'ların başında hızla dışa açılmaya
başlayınca, yolsuzluk ve yoksulluk hız-
la artmaya başlamış. 1990'lann son çey-
reğinde Arjantin resesyona girmiş ve ora-
da kalmış. Biliyorsunuz, Arjantin IMF po-
litikalannı uyguladıkça daha da battı, ön-
ceki hafta da borç düzenlemesi kılıfı altın-
da fıilen iflas etti. Bu madalyonun öbür yü-
zünde de aylardır maaşlarını alamayan
kamu işçileri, batan tanm işletmeleri, hız-
la eriyip yok olan bir orta sınrf var. Arjan-
tin'de sosyal hızmetler sistemi de çök-
muş. Geçen hafta eczaneler ve özel has-
taneler, sosyal sigortalar ödeme yapama-
dığı için 3 milyon hastanın hesaplannı ka-
patmışlar. özel hastaneler boşalmış, ör-
neğin Antartida hastanesı, doktoriannın
yüzde 70'inin işine son vermiş. Kanser
hastalan devlette para kalmadığı (IMF de
harcamalara sınır koyduğu) için ilaç bula-
mıyorlar. Buenos Aires zengin orta sınrfı-
na hizmet veren psikologlanyla meşhur-
muş. Şimdi bunlann büyük bir kısmı, ör-
neğin, sokaklarda eski kitap satan Fran-
co Pinicotta gibi türedi işler yapmaya
başlamışlar. Sinemalar, lokantalar bom-
boş, halk artık umudunu yitirmiş, gençler
Avrupa'ya gitmek için konsolosluklann
önünde vize kuyruklannda bekliyoriar.
Doha'ya dönersek
Yoksul ülkelerin temsilcileri, Doha top-
lantısı öncesinde pazartıklardan dışlan-
dıklan, isteklerinin hiçbirisi öneri taslağı-
na alınmadığı için çok rahatsızlar. Geliş-
miş ülkelerse, kendi pıyasalannı, tanm ve
sanayiye verdikleri devlet desteklerini kıs-
kançlıkla korurken, yoksul ülkelere daha
fazla açılmalan için baskı yapıyorlar. Yok-
sul ülkeler ticaretteki serbestleşmeyi ko-
nuşmak, böylece küreselleşmeci kami-
kaze kapitalizmin yıkıcı etkilerinden biraz
olsun korunmanın bir yolunu bulmak is-
terken, başta ABD, zengin ülkeler, bilgi-
nin serbest ticaretinin yasaklanmasıyla
yoksullan geri kalmışlığa mahkûm edecek
olan, telif, patent haklannı; büyük şirket-
ler karşısında ulusal çıkariann korunma-
sını engelleyen yatınm ve mali sektör ya-
salannı dayatıyoriar.
Diğer taraftan Doha toplantısı ABD açı-
sından bir lideriik sınavı olarak görülüyor.
Bu yüzden, ABD, hegemonya restorasyo-
nu için kullanmaya başladığı "Terorizme
karşı savaş" konseptine yoksul ülkelerin
direncini kırmak için de başvuruyor. ABD
temsıcisiZoellick, "Serbest ticaret, tero-
rizmin ınkârcılığına karşı bir ilaçtır" diye-
rek yoksul ülkelerin temsilcilerine, teroriz-
me karşı "ya bizim yanımızdasın ya da
karşımızda" ilkesini hatırlatıyor, kamikaze
kapitalizmi biraz daha uçuşuna devam
etsin diye...
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Yöneümsizlik
Hükümetin uygulamaya çalıştığı devieti küçüttme
girişimlerinde, tıpkı öbür uygulamalannda olduğu gi-
bi, büyük yanlış yapılıyor.
önce, ülkemizde kamu burokrasısınin etkin, verim-
li ve halka hizmet anlayışıyla çalışmadığı. genellıkle
vurgulanan bir noktadır. Ancak bu, çoğu kez ıçi boş bir
genellemedir; kolaycılıktır. Etkinlik ve verimlilik, biryö-
netim biriminden diğerine çok büyük değişiklikler gös-
teımek de olabilir. Kamu bürokrasisini bütünüyle suç-
lamak bu nedenle yanlış olur.
Bu tür toptancı sonuçlara varmadan, kamu yöne-
timinin işleyişini ve etkinliğini, bilımsel verilerle ve doğ-
ru değerlendirmek gerekir. Bu yapıldıktan ve ilgili ka-
mu hizmet birimi çalışanlannın da katılımıyia konu
kamuoyunda tarbşıldıktan sonradır ki, kamu yöneti-
mi, bir bütünlük içinde etkinlik ve verimlilik ilkelerine uy-
gun olarak yeniden düzenlenir. Bürokratik işlemlerin
azaltılması ve halka hizmet anlayışının egemen kılın-
ması yeni yasal ve kurumsal düzenlemeleri gerektirir.
Hükümet böyle bir düzenlemeye yönelmiyor.
Hükümetin, ne diğer kamu yönetim birimleri ne de
Köy Hizmetleri konusunda, bilindiği kadanyla, böyle bir
çalışması vardır. Köy Hizmetleri'ndeki bu büyük ame-
liyat, bırakınız böyle bilimsel bir ön hazırtık yapmayı ve
bunu tartışmaya açmayı, genel müdüriüğün, ilgili ba-
kanın ve asıl korkuncu Başbakan'ın görüşü alınma-
dan gerçekleştirilmek isteniyor. Böyle bir devleti kü-
çültme olmaz; buna olsa olsa, devleti küçük düşür-
me denir. Hükümet, bu ve benzeri uygulamalanyla
devlet yönetimini, içinden çıkılmaz bir biçimde, bölük
pörçük bir duruma getiriyor çok eskiyen lime lime bir
kumaşa yama yaparcasına, sözüm ona düzeltmeler
yapıyor. Yapılanlar, bu nedenle, sorunlan çözmeye
yetmiyor; yeni sorunlar yaratir, yaratyor. Hüküme-
tin temel görevi yeni sorunlar yaratmak değil, sorun
çözmektir.
Bugünlerde yaşanan ikinci büyük yanlış, sekerfab-
rikalannın özelleştırme Idaresı'ne aktanlması girişi-
mıyle yaşanıyor. Bilınen bir gerçek var. Türkiye'de özel-
leştirme uygulaması somut olarak tam bir başansızlık
örneğidir. Türkiye'de özelleştinne, ülkenin üretim ve
hizmet kuruluşlannı, sudan ucuza satmanın, tercihen
yabancılara satmanın aracıdır. Şu anda özelleştirme
Idaresi'nin yönettiği ve özelleştirmeyi bekJeyen onlar-
ca kuruluş vardır. Bunlara seker fabrikalan eklenmek
isteniyor.
Şekerfabrikalannın özeHeştirme Idaresi'ne verilme-
si, bu konuda doğru dürüst bir ön çalışma ve deger-
lendirmeyapılmadan gerçekleştirilmek isteniyor. Ha-
zine'den sorumlu Devlet Bakanı ile özellestirmeden
sorumlu Devlet Bakanı arasındaki son kavganın asıl
nedeni budur.
Aslında incelenmesi ve değeriendirilmesı gereken
yalnız özelleştirme uygulamalan değildır, Türkiye'nin
şeker politikası da artısı ve eksisiyle irdelenmelidir. On
yıl öncesinden başlayarak özelleştırme Idaresi'ne ve-
rilen onlarca KİT nasıl yönetilmektedir? Etkinlik ve ve-
rimlilikten uzak kalmalannın ya da sürekli zarar etme-
lerinin gerçek nedenleri nelerdir; varsa sorumlulan kim-
lerdir? Bu sorular ne sorulmakta ne de yanıtlanmak-
tadır. Bunun gibi, çiftçiden tüketiciye uzanan bir süreç-
te, şeker sanayiinin yannı nasıl olacaktır? Şekerin,
doğrudan ve dolaylı ekonomik katkılan ve bunlann
toplumsal yansımaları özelleştirme sonrasında nasıl
biçimlenecektir?
Türkiye bu sorulan da bilimsel yaklaşımlarla ve de-
mokratik katılımcı anlaytşlaria, irdelemiyor; ele alamı-
yor. Buna karşılık bakanlar, Bakanlar Kurulu'nda ya
da dışarda, sürekli kavga ediyor.
Türkiye, yönetilmiyor. Aylardır böyle; yine de hükü-
met, ülkeyi yönettiğini sanıyor; iyice sanallaşıyor.
• • •
Hükümetin kendi iç kavgalanyla iyice tükendiği bu
umutsuzluk ortamında, Cumhuriyet Bayramı'nda, Be-
rin Nadi'nin yitirilmesinde ve 10 Kasım'da, cumhuri-
yetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklık ve dev-
rimcilik, yani arb ok ile simgeleşen Atatürk ilkeleri, ge-
niş toplum kesımlerince, geçmiş yıllara göre, bir baş-
ka coşkuyla benimseniyor; toplumsal bilince dönüşü-
yor ve geleceğın umut ışığı oluyor.
[email protected]
Kalite
Zirvesi'ne \
Doğru
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı-İstanbul
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ve İYİ YÖNETİŞİM
.ZSParalelOturum
• 80 konuşmacı
ni
• FirrrR^aretleri
• "Ulusai Kalite Ödülleri" Ö d Ş
• "6. Toplam Kalite Yönetimi i^lakale Yanşması Ödül
• 6. Kalite ve Yönetim Slstemleri Fuan
Geraçtatrır ULŞiı. !.0£/*Ş.,k .-
Şr j f c - E . Ds) î«5an:
r-TffiSc
:
xurr, iakrasar3/SponaA.Ş. ea%ta£Ç*Afaç
^ l ' ı ı ı ı »ınnjjl'ı 'ılıııı jıı'lıp—<tff*Kıııu irııılıı ~.ılı,ı,llfı, .
SömVjymol»AŞ. SpacMaemtelık Lld Şi .Su«xn Yar,i»nDon»an
Ans Tema Otutumian TOSİAP tarafindan destekienmektecDr
Bajajt Ctttoi Ho- M*4 Suaıiy» 81070 lOMul