15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 K*SIM 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuıiyet.com.tr 11 İANKARA(ANKA)- TasamıfMevduatı Sıgorta Fonu (TMSF), bünyîsmde bulunan tktiset Bankası'aı yenioen satışa çıkardı. Yapıkn açıklamada, ılgileaenlerin gerekli belgelerle birlikte 20 fCasım'da çalışma saati sonuna kadar fona tekliflerin 7 Arahk mesai bitimsne kadar verilmesi gerektiği bildirildi. Simtt mönü revaçta JANKARA(AA)- Memur ve öğrencilerin yoğun olduğu başkentte, rakiplerinden bir adım öne geçmek isteyen Kızılay'ın Sakarya Caddesı'nde bulunun bir simit dükkânı özel simit mönülerhazırladı. tki simit ve bir ayran ya da bir simit bir poğaça ve bir ayrandan oluşan "simit mönü" sadece 500 bin lıraya satıhyor. OPEC kısınüya • BİRLE.ŞMİŞ MÜXETLER(AA)- Petrol Ihraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), fiyatlann yükselmesi için günlük ham petrol üretimini gelecek hafta 1.5 milyon varil azaltmaya hazırlanıyor. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, OPEC merkezinin Meksika, Rusya ve Norveç gibi üye olmayan birkaç petrol üreticisi ülkelerden petrol üretimlerini kısmalanru istediğini söyledi. Krizanketi Tcötümsen' • ANKARA(AA)- Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) anketinden tüccar ve esnafin geleceğe ilişkin "kötümser" olduğu sonucu çıktı. Esnafin yüzde 62'si, önümüzdeki yıl içinde işletmelerinin dunımunun nasıl olacağına ilişkin soruya, "daha kötü" yamtını verirken, sene sonu ıtibanyla enflasyon ne olur sorusuna ankete katılan esnafin yüzde 48'i, yüzde 60-70 olacağı tahmininde bulundu. Bankaların yüzde 400'lere varan temerrüt faizini ödeyemeyen borçlular çareyi kaçmakta buluyor Kredi kartlan çıldırüyorFATMAKOŞAR Bankalar kredi kartı borçla- nm "faize fahiş oranda faiz iş- kterek" şişirirken milyonlarca insan çareyi yüzde 400'e yak- laşan temerrütten "kaçmakta" buluyor. Yurttaşlar, çareyi öde- yemedikleri borçlardan kurtul- mayı ya adres değiştirerek kaç- makta buluyor ya da sahtekâr- hğa varan formüller uygula- makta. Bankaların gündemüı- de "ne yapıp edip en a7indan • Kredi kartı borçlan 6-7 ay içinde 700-800 milyonlardan 4-5 milyarlara 'firlayan' çok sayıda insan bulunuyor. Bir dönem bankaların kefil bile istemeden neredeyse zorla verdikleri kredi kartlan bugün hem bankaların hem de borçlulann korkulu rüyası. En büyük zaran ise 'dürüst' vatandaş ödüyor. ana boreu" tahsil etmek var. şanmayla bütün mülkü borçlu dan, kefıl istenmeden milyon- Ancak, sadece 6-7 ayda borcu 700-800 milyonlardan 4-5 mil- yarlara "fiıtayan" çok sayıda borçlu, "ipterintamamenban- kanm etindeokhığupazarhksü- redne" girmeyi bile göze ala- mıyor. Kimi borçlular ev değiş- tiriyor, kimileri sembolik bo- olmayan eşe bırakmayı, kimile- ri de uydurma bir senaryoyla otomobiline haciz koydurmayı tercih ediyor. Art arda yaşanan krizlerden önce "tüketimi artürmak için yaygın olarak kuüamlan" ve gelirinin durumuna bakılma- larca insana cömertçe verilen kredi kartlan, hem kullanıcıla- nn hem bankaların "başına be- W oldu. Bankalar kredi kartla- nnın zamamnda ödenmeyen borçlanna *fahiş oranda" faiz uyguluyor. Temerrüt faizi ola- rak adlandırüan bu uygulama BORÇLU ARAYIŞTA Adres değiştiren değiştirene Borçlanm ödeyemeyen kredi kartı kullanıcılan, çeşitli çöziimler gelişti- riyorlar. Adının açıklanmasını isteme- yen banka avukatlannın verdiği bilgi- ye göre, en yaygın çözüm ise adres de- ğiştirmek. Kredi kartı borcu icraya ve- rilen tüketici, yüksek faizle başa çıka- mayacağını anlaymca evini taşıyor. Emniyete başvurarak söz konusu borçlunun bulunmasmı isteyen banka avukatlan, çoğu zaman olumlu sonuç alınamadıgını belirtiyorlar. Avukatlar, bundan toplumun büyük zarara uğra- dığıru belirtiyorlar. Bankaların aslında "ana borcu tahsil etmek istedUderini" belirten avukatlar, pazarlıkla faizlerin ciddi oranda düşürüldüğünü ifade edi- yorlar. Taksitlendirmenin de yapıldığı- nı dile getiren avukatlar, "5 milyarhk borcunu gel 3'le kapatacağız denikli- ğinde koşa koşa gehp ödeyenler de var. Bankalar da bu tür kolayhklar yapı- yor" dediler. Tüketicilerin en yaygm kullandığı "çözüntfer"den bazılan şöyle: • Sembolik boşanma yapılıyor, mülk borçlu olmayan eşe bırakılmış gibi gösteriliyor. • Borçlular, güvendikleri bir yakın- lanna senet imzalayarak borca girmiş gibi gösteriyorlar. Sözde alacaklı ha- ciz işlemlerini yaptınyor. • Kimileri ise evlerini, otomobilleri- ni yakınlanna "saüyoriar.'' Bankalar, sembolik satışlann ardmdan sadece alım-satım vergisi ödeyerek bir anlam- da sahte saOş işlemleri gerçekleştirenle- rin yalruzca eşyasını alabiliyor. Böyle- ce, borçlu ekonomik kriz nedeniyle yay- gınlaşan makul beyaz eşya kampanyala- nndan yeni eşya alarak "paçayı kurtan- yor." Borçlular, bu hesaplan yaparken ,"buz- dolabı alana tetevizyon, finn bedava" kampanyalannı da dikkate ahyorlar. Cömertçe verilen kredi kartlan bugün borçhüann da, bankaların da korkulu rüyasL 700 ıııilyomııı maKyeti 5 mîlyar Hesabı kapahlarak 6 Ni- san 2001 tarihinde noterka- nalıyla ihtarname çekilen bir borçlunun Öyküsü kredi kartı mağdurlanrun borcu- nun nasıl büyüdüğünü göz- ler önüne seriyor. Adı saklı tutulan tüketici- ye, banka tarafindan çeki- len ihtarnamede, hesap öze- tinde yer alan toplam borç ortalama 1 milyar 529 bin lira iken bugün 5 miryar li- ra. Kredi karuna ilişken he- sap özetinde yer alan bilgı- ler özetle şöyle: • Kredi limiti: 720 mil- yon lira • Nakit çekmeden doğan bakiye borç: 532 milyon lira • Elegeçirilen ihtarnamede, bankanuı kredi kartı borcuna yüzde 375 temerrüt faizi uyguladığı görülüyor. • Nakit çekme ücreti:2 milyon 800 bin lira i/ Nakit çekmeden doğan işlemiş faiz: 285 milyon 106 binüra f/ Alışverişten doğan ba- kiye borç: 290 milyon 525 bin lira */ Alışverişten doğan iş- lemiş faiz: 145 milyon 985 bin lira •Limit aşımücreti ve ge- cikme ücreti:272 milyon 692 bin lira • ödenmemiş kart ücre- tr.yok • Toplam: 1 miryar 529 bin lira. Buna göre, söz konusu tü- ketici gecikme faiziyle bir- likte 1 milyar 529 bin lira borçlu. Yani asü borca faiz de işlenmiş durumda. Ge- cikme faiziyle yetinmeyen banka, ihtarnameyı düzen- lediği tarihten itibaren yüz- de 375 temerrüt faizi uygu- lamaya başlıyor. Haziran ayında ıcra işlemleri başla- nlan bu tüketicinin borcu 2 milyar 500 milyon liraya çı- kıyor, bugün ise yaklaşık 5 milyar lira. "temerrüt tarihinden itibaren, bankanın mevzuat geregince tespitettiği kredi faizoranlann- dan temerrüt tarihinde yürür- tükteolanen yüksek kredi faiz oranıyüzde50 artnnlarak" he- saplamyor. Tüketici, kredi kar- tını ahrken "kannca duaa" gi- bi küçücükharflerle ve pek çok kişinin anlayamayacağı hukuki bir dille kaleme alınan, üstelik anlaşüsa da maddeleri değiştı- rilemeyen banka sözleşmeleri- ne imza atıyor. Buna göre, bor- cunu ödeyemeyediği za- man "yürüriükte obn en yüksek kredi faizoramnın yüzde 50 faztasun" ver- meyi kabul eden tüketici- ler bugünlerde şaşkın. Bankaya göre değişmek- le beraber yüzde 120 ile yüzde 500 arasında deği- şen faiz oranlannın işletil- mesiyle borçlan katlanan tüketıcıler, bankaların sözleşmelerindeki Borç- lar Kanunu'na aykın kimi maddelerle de "iyiee köşe- ye sttaşanlryor." Örneğin, banka sözleş- melerinin "temerrüt faiz oranı*yla ilgili maddesin- de; "Temerrütfaizininih- tarnamenin düzenlendiği tarihten itibaren uygula- nacağı" ifade ediliyor. Bankalann imza atnrdık- lan bu madde, Borçlar Kanunu'nun 101. madde- sinin 1. fikrasına aykın. Borçlar Kanunu'na göre, temerrüt faizi "ihtarna- menin tebüğ edUdiği ta- rihte" uygulanmaya baş- lar. Bankalann ihtarname- nin düzenlenmesiyle bir- likte temerrüt uygulama- ya başlamalan ise tüketi- cinin en az 3-4 aylık bir kaybına yol açıyor. Yani bankanın lehıne olan bir maddeden dolayı, geçerli faiz oranlanna göre tüke- ticinin borcu en az bir kat daha artıyor. Türkiye Bankalar Birli- ği(TBB)yetkılilen,ban- kalara kredi kartı borç fa- izlerine ilişkin bir yapü- nmda bulunmadıklannı belirterek anlaşmazlıkla- nn Borçlar Kanunu'na göre çözuldüğünü belirt- tiler. Yetküiler, TBB'nin bu konudaki uygulama- larla ilgili bir önerisi ol- madığım, bankalara mü- dahale edilmediğini dile getirdiler. DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGUN YHDIZOĞLU LONDRA ABDhaberalmaörgütleri, EIKaide'nin, Dünya Ticaret örgütü'nün Doha'da ya- pacağı toplantıya saldın düzenleme ola- sılıöının yüksek olduğuna inanıyorlarmış. DTo toplantısını yapmak için bu kadar büyük bir riskin alınmasına bakarak Na- omi Klein, "Bu olağan bir ticaret görüş- meleri toplantısı değil. Isterseniz buna kamikaza kapitalizmi diyebilirsiniz" (The Guardian '08/11) diyor. "Kamikaze kapi- talizmi" tespiti doğru. Ama Doha toplan- tısına katılanlar dünya ticaretini serbest- leştirmek için kahramanca ölümü hiçe saydıklan için değil. Globalizm, yani uluslararası mal ve ser- maye hareketlerinin serbestleştirilmesi, ülkelerin ekonomilerinin "yapısal uyum" adı altında dışa açılması (üstelik, böyle dı- şa açılmanın gelışmekte olan ülkelerin ekonomileri için yararlı olduğuna ilişkin kanıt da yok - Dani Rodrik), geçen 20 yıl- da, tüm dünyadagelirdağıhmını iyice bo- zarak, özellikle gelişmekte olan ülkelerin zaten zayıf olan toplumsal istikrannı dina- mitledi. "Yapısal uyumun" yol açtığı siya- si ekonomik krizler kimi ülkelerin toplum- sal dokulannın, devletlerinin dağılmasına, "terorizmi" besleyen bölgelerin oluşma- sına yol açtı. Ama globalizm hâlâ ısrarla dayatılıyor, gelişmekte olan ülkelerden da- ha çok açılmalan, uluslararası şirketlerin isteklerine "uyum sağlamalan" isteniyor. Doha toplantısının temelinde bir kahra- manlık değil, dünya halklarını, adım adım felakete sürükleyen kahredici bir açgöz- lülük var! Işte bu yüzden bu bir ''kamika- ze kapitalizmi". Kısa bir bilanço Yirmi yıldır, yaşanan sosyo-ekonomik gelişmeler, bu "globalizm"\n nasıl yıkıcı bir süreç oldugunu açıkça gösteriyor. En azın- dan UNCTAD'ın 1999 Insani Gelişme Ra- poru'na göre 1980-99 döneminde küresel düzeyde gelir dağılımı daha da bozulmuş. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın eski Stratejik Planlama Direktö- rü Andrevv Mack'ın, cuma günü, küre- selleşmeyi savunan yorumunda da bu ko- nuya ilişkin ilginç veriler vardı. 1987'den 1998'e kadar Afrika'da Sahra Attı bölge- sinde, mutlak yoksulluk içinde yaşayanla- 'Kamikaze Kapitalizmi' nn sayısı 80 milyon kişi artmış. Bu neo-li- beral politikalann en tavizsiz bir biçimde uygulandığı Doğu Avrupa ve Asya ülke- lerinde yoksulluk sının altında yaşayanla- nn sayısı 1 miryondan 24 milyona yüksel- miş (International Herald Tribune). Neo-lıberal polrtikalar. küreselleşrneden en çok faydalanan merkez ülkelerde bile benzer sonuçlar üretmiş. Neo-liberalizmı en katı biçimiyle benimseyen ABD, Ingil- tere ve Yeni Zelanda'da gelir eşitsizlik- leri büyük oranda bozulurken, bu politika- lara temkinli yaklaşan Fransa'da gelir da- ğılımında az da otsa bir düzelme görülmüş (IHT). Ama belkı de en çarpıcı örnek ABD. öyleya, Kissinger'in işaret ettiğı, Fuku- yama'nın da katıldığı gibi küreselleşme ABD egemenliğinin bir diğer adı. Ger- çekten 1980'lerin başıyla 1990'ların sonunu karşılaştır- dığımızda ABD'nin ekonomik gücünde ve uluslararası siya- si konumunda çar- pıcı bir iyileşme var- mış gibi duruyor. Bu bağlamda, ABD Nüfus Bürosu'nun hane halkı gelirteri araştırması çok ay- dınlatıcı. NB'nin bulgularına göre, geçen 10 yıllık.güç- lü ekonomik büyü- me döneminde ABD'de gelir eşitsizliği II. Dünya Sava- şı'ndan bu yana en yüksek düzeye tır- manmış. Gelir eşitsizliğini ölçen Gini ora- nı, 1968'de 0.399'dan 2000'de 0.460'a yükselmiş. 2000 yılında toplam ulusal ge- lirin yüzde 49.7'si en üst yüzde 20'lik dili- me gitmiş. En arrtaki yüzde 20'nin payı ise yüzde 3.6 olmuş. Geliri 145.000 dolardan yüksek olanların payı ise 1967'de yüzde 17.5'den 2000'de yüzde 21.9'a tırman- mış. NB yıllık geliri 999.999 doların üze- rinde olanları bu hesaplara katmıyor. Kongre Bütçe Ofisi'nin, tüm gelirteri içe- ren hesaplamalanysa 1993-1997 arasın- da en zengin yüzde 20'nin gelirinin yüz- de 20.6 arttığını gösteriyor (Aktaran WSWS, 9/11). Kısacası, DTÖ'nün variık nedeni olan serbest piyasa politikalannın uygulanmasından en fazla kâriı çıkanlar ABD'deki ufak, ama çok ufak bir azınlık. Peki, geri kalanlara ne oldu? Gelin, Yugoslavya'nın IMF elıyle nasıl parçalandığına, Orta Afrika'da IMF'nin dayattığı dışa açılma politikalannın tanm- sal yapılan nasıl tahrip ettiğine, kuraklığa, açlığa, kronik iç savaşlara zemin hazıria- dığına hiç değinmeyelım. Hatta, Asya kri- zinin IMF eliyle nasıl bir felakete dönüştü- rüldüğünü, bu ülketerin variıkla- nnın nasıl ABD ve Japon şirket- lerince yok pa- hasına kapatıldı- ğını da konuş- mayalım. Daha yakın tarihe, ör- neğin IMF poli- tiklannı sadakat- la uygulayan Ar- jantin'e bakalım. Belki, orada kendi hikâyemizi de bulabiliriz! Cuma günü New York Ti- mes'da yayım- lanan bir araştır- maya göre, bir zamanlar dünyanın en zen- gin 10 ülkesinden biri olan Arjantin, 1990'ların başında hızla dışa açılmaya başlayınca, yolsuzluk ve yoksulluk hız- la artmaya başlamış. 1990'lann son çey- reğinde Arjantin resesyona girmiş ve ora- da kalmış. Biliyorsunuz, Arjantin IMF po- litikalannı uyguladıkça daha da battı, ön- ceki hafta da borç düzenlemesi kılıfı altın- da fıilen iflas etti. Bu madalyonun öbür yü- zünde de aylardır maaşlarını alamayan kamu işçileri, batan tanm işletmeleri, hız- la eriyip yok olan bir orta sınrf var. Arjan- tin'de sosyal hızmetler sistemi de çök- muş. Geçen hafta eczaneler ve özel has- taneler, sosyal sigortalar ödeme yapama- dığı için 3 milyon hastanın hesaplannı ka- patmışlar. özel hastaneler boşalmış, ör- neğin Antartida hastanesı, doktoriannın yüzde 70'inin işine son vermiş. Kanser hastalan devlette para kalmadığı (IMF de harcamalara sınır koyduğu) için ilaç bula- mıyorlar. Buenos Aires zengin orta sınrfı- na hizmet veren psikologlanyla meşhur- muş. Şimdi bunlann büyük bir kısmı, ör- neğin, sokaklarda eski kitap satan Fran- co Pinicotta gibi türedi işler yapmaya başlamışlar. Sinemalar, lokantalar bom- boş, halk artık umudunu yitirmiş, gençler Avrupa'ya gitmek için konsolosluklann önünde vize kuyruklannda bekliyoriar. Doha'ya dönersek Yoksul ülkelerin temsilcileri, Doha top- lantısı öncesinde pazartıklardan dışlan- dıklan, isteklerinin hiçbirisi öneri taslağı- na alınmadığı için çok rahatsızlar. Geliş- miş ülkelerse, kendi pıyasalannı, tanm ve sanayiye verdikleri devlet desteklerini kıs- kançlıkla korurken, yoksul ülkelere daha fazla açılmalan için baskı yapıyorlar. Yok- sul ülkeler ticaretteki serbestleşmeyi ko- nuşmak, böylece küreselleşmeci kami- kaze kapitalizmin yıkıcı etkilerinden biraz olsun korunmanın bir yolunu bulmak is- terken, başta ABD, zengin ülkeler, bilgi- nin serbest ticaretinin yasaklanmasıyla yoksullan geri kalmışlığa mahkûm edecek olan, telif, patent haklannı; büyük şirket- ler karşısında ulusal çıkariann korunma- sını engelleyen yatınm ve mali sektör ya- salannı dayatıyoriar. Diğer taraftan Doha toplantısı ABD açı- sından bir lideriik sınavı olarak görülüyor. Bu yüzden, ABD, hegemonya restorasyo- nu için kullanmaya başladığı "Terorizme karşı savaş" konseptine yoksul ülkelerin direncini kırmak için de başvuruyor. ABD temsıcisiZoellick, "Serbest ticaret, tero- rizmin ınkârcılığına karşı bir ilaçtır" diye- rek yoksul ülkelerin temsilcilerine, teroriz- me karşı "ya bizim yanımızdasın ya da karşımızda" ilkesini hatırlatıyor, kamikaze kapitalizmi biraz daha uçuşuna devam etsin diye... ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Yöneümsizlik Hükümetin uygulamaya çalıştığı devieti küçüttme girişimlerinde, tıpkı öbür uygulamalannda olduğu gi- bi, büyük yanlış yapılıyor. önce, ülkemizde kamu burokrasısınin etkin, verim- li ve halka hizmet anlayışıyla çalışmadığı. genellıkle vurgulanan bir noktadır. Ancak bu, çoğu kez ıçi boş bir genellemedir; kolaycılıktır. Etkinlik ve verimlilik, biryö- netim biriminden diğerine çok büyük değişiklikler gös- teımek de olabilir. Kamu bürokrasisini bütünüyle suç- lamak bu nedenle yanlış olur. Bu tür toptancı sonuçlara varmadan, kamu yöne- timinin işleyişini ve etkinliğini, bilımsel verilerle ve doğ- ru değerlendirmek gerekir. Bu yapıldıktan ve ilgili ka- mu hizmet birimi çalışanlannın da katılımıyia konu kamuoyunda tarbşıldıktan sonradır ki, kamu yöneti- mi, bir bütünlük içinde etkinlik ve verimlilik ilkelerine uy- gun olarak yeniden düzenlenir. Bürokratik işlemlerin azaltılması ve halka hizmet anlayışının egemen kılın- ması yeni yasal ve kurumsal düzenlemeleri gerektirir. Hükümet böyle bir düzenlemeye yönelmiyor. Hükümetin, ne diğer kamu yönetim birimleri ne de Köy Hizmetleri konusunda, bilindiği kadanyla, böyle bir çalışması vardır. Köy Hizmetleri'ndeki bu büyük ame- liyat, bırakınız böyle bilimsel bir ön hazırtık yapmayı ve bunu tartışmaya açmayı, genel müdüriüğün, ilgili ba- kanın ve asıl korkuncu Başbakan'ın görüşü alınma- dan gerçekleştirilmek isteniyor. Böyle bir devleti kü- çültme olmaz; buna olsa olsa, devleti küçük düşür- me denir. Hükümet, bu ve benzeri uygulamalanyla devlet yönetimini, içinden çıkılmaz bir biçimde, bölük pörçük bir duruma getiriyor çok eskiyen lime lime bir kumaşa yama yaparcasına, sözüm ona düzeltmeler yapıyor. Yapılanlar, bu nedenle, sorunlan çözmeye yetmiyor; yeni sorunlar yaratir, yaratyor. Hüküme- tin temel görevi yeni sorunlar yaratmak değil, sorun çözmektir. Bugünlerde yaşanan ikinci büyük yanlış, sekerfab- rikalannın özelleştırme Idaresı'ne aktanlması girişi- mıyle yaşanıyor. Bilınen bir gerçek var. Türkiye'de özel- leştirme uygulaması somut olarak tam bir başansızlık örneğidir. Türkiye'de özelleştinne, ülkenin üretim ve hizmet kuruluşlannı, sudan ucuza satmanın, tercihen yabancılara satmanın aracıdır. Şu anda özelleştirme Idaresi'nin yönettiği ve özelleştirmeyi bekJeyen onlar- ca kuruluş vardır. Bunlara seker fabrikalan eklenmek isteniyor. Şekerfabrikalannın özeHeştirme Idaresi'ne verilme- si, bu konuda doğru dürüst bir ön çalışma ve deger- lendirmeyapılmadan gerçekleştirilmek isteniyor. Ha- zine'den sorumlu Devlet Bakanı ile özellestirmeden sorumlu Devlet Bakanı arasındaki son kavganın asıl nedeni budur. Aslında incelenmesi ve değeriendirilmesı gereken yalnız özelleştirme uygulamalan değildır, Türkiye'nin şeker politikası da artısı ve eksisiyle irdelenmelidir. On yıl öncesinden başlayarak özelleştırme Idaresi'ne ve- rilen onlarca KİT nasıl yönetilmektedir? Etkinlik ve ve- rimlilikten uzak kalmalannın ya da sürekli zarar etme- lerinin gerçek nedenleri nelerdir; varsa sorumlulan kim- lerdir? Bu sorular ne sorulmakta ne de yanıtlanmak- tadır. Bunun gibi, çiftçiden tüketiciye uzanan bir süreç- te, şeker sanayiinin yannı nasıl olacaktır? Şekerin, doğrudan ve dolaylı ekonomik katkılan ve bunlann toplumsal yansımaları özelleştirme sonrasında nasıl biçimlenecektir? Türkiye bu sorulan da bilimsel yaklaşımlarla ve de- mokratik katılımcı anlaytşlaria, irdelemiyor; ele alamı- yor. Buna karşılık bakanlar, Bakanlar Kurulu'nda ya da dışarda, sürekli kavga ediyor. Türkiye, yönetilmiyor. Aylardır böyle; yine de hükü- met, ülkeyi yönettiğini sanıyor; iyice sanallaşıyor. • • • Hükümetin kendi iç kavgalanyla iyice tükendiği bu umutsuzluk ortamında, Cumhuriyet Bayramı'nda, Be- rin Nadi'nin yitirilmesinde ve 10 Kasım'da, cumhuri- yetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklık ve dev- rimcilik, yani arb ok ile simgeleşen Atatürk ilkeleri, ge- niş toplum kesımlerince, geçmiş yıllara göre, bir baş- ka coşkuyla benimseniyor; toplumsal bilince dönüşü- yor ve geleceğın umut ışığı oluyor. [email protected] Kalite Zirvesi'ne \ Doğru Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı-İstanbul SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ve İYİ YÖNETİŞİM .ZSParalelOturum • 80 konuşmacı ni • FirrrR^aretleri • "Ulusai Kalite Ödülleri" Ö d Ş • "6. Toplam Kalite Yönetimi i^lakale Yanşması Ödül • 6. Kalite ve Yönetim Slstemleri Fuan Geraçtatrır ULŞiı. !.0£/*Ş.,k .- Şr j f c - E . Ds) î«5an: r-TffiSc : xurr, iakrasar3/SponaA.Ş. ea%ta£Ç*Afaç ^ l ' ı ı ı ı »ınnjjl'ı 'ılıııı jıı'lıp—<tff*Kıııu irııılıı ~.ılı,ı,llfı, . SömVjymol»AŞ. SpacMaemtelık Lld Şi .Su«xn Yar,i»nDon»an Ans Tema Otutumian TOSİAP tarafindan destekienmektecDr Bajajt Ctttoi Ho- M*4 Suaıiy» 81070 lOMul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle