18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
02 EKİM 2001 SALI CUMHURİYET SAYFA Rus yok,mücahitverelim Afganistan:ı Gözlemler, Izlenimler azetecıler için Kâbil'de, Kâ- bil açıkianndaki kırsal alan- da gün boyu çalışmak müm- kün. Ama akşam karanlığı bastıktan sonra Interkontinental Oteli'nin ba- nna tünemekten başka çare yok. Bir kere karanlık sokaklann tekin olmadığı söylenmekte. Başına kötü bir iş gelen gazeteci yok. Ama so- kaklar yine de ürkütücü. Zaten so- kaklarda pek insana rastlamak da mümkün değil. Eh, bu koyu dindar ülkede gece ya da gündüz bir mey- hane bulmak zaten mümkün değil. O yüzdenherkes İnterkontı'nin ba- nnda. Kriz bölgelerinde çalışan gazeteci- ler çok in bir lokma olmadığı sürece birbirlerini atlatmaya çalışmazlar. Tersine gidilecek yere grup olarak gıtmeyi yeğlerler. Meslekı güvenli- ğın birinci koşulu budur. Otelin banndakı temel sorunumuz: Kızılordu. Kızılordu'nun Afganis- tan'a girdiği en az iki aydır biliniyor. Yaklaşık bir aydır da resmen açıklan- mış. Ama bırakın bir röportaj çıkar- mayı, henüz bir Rus askerinin fotoğ- rafinı bile çekebilen gazeteci yok. Sahte mücahltler azetecilerin "mücahit'' ve hele "Rus askeri" açığı, kimi uya- nıkKâbillıleriçın iyi bir ticaret kapı- sı. Kâbil'in kenar mahallelerinin bi- raz açığındaki uçsuz bucaksız, çorak, iri kayalardan oluşmuş bir taş çölü- nü andıran alanlarda Kâbil'in fakir fukara takımından derlenmiş "sah- te" mücahitler kayalan siper alıp el- Jerinde rüfeklerle poz veriyorlar. Ta- rife, ben Kâbil'e gelmeden az önce oluşmuş: Adam başına 10 dolar. Tü- fekler ateş ederse 15 dolar. Batı Av- rupa, 1980 yılı başlannda komünist hükümete ve Kızılordu'ya karşı sa- vaşanböylepekçok "kahramanmü- cahft" görüntüsü ızledı. Ama bu sahtekârlığı doruğuna çı- karan Ingiltere'den gelme özel bir TV ekıbı oldu. Onlar aynı heriflere, adam başı 30 dolan bastınp Kızılordu üni- forması giydirerek "dünya basuunda flk kez" Afganistan'da Rus askerleri görüntüsü çektiler. Ama Interkonti- nental Oteli'nin bannda bu yaptıkla- n kepazelık o kadar dile düştü kı, id- dıalanna göre görüntüleri servise koymadılar. Kim bilir, belki de doğ- nıdur. Biz oradayken TV izlememiz olanaksızdı. Ben de hızlı gazetecilik yaptım ve bir askeri kamyonda giden "Kızüordu askerleri"ni görüntüle- dim. Ama oteldeki gırgır şamata ara- sında fotoğrafinı çektiklerimin "Rus askeri değil, kar küremeye giden Af- gan çöpçüJer" olduğuna oybirliği ile karar venldi. Oysaben fotoğrafi Gu- lam Hazret'in uyansı ile çekmiştim. Fotoğrafa bakıp çöpçü mü, Kızılor- du askeri mi, artık siz karar verin. Dönüş tarihime iki gün kala Belçi- KIZILORDU ASKERLERİ Mİ, AFCAN ÇÖPÇÜLER Mİ? Ben de hızlı gazetecilik yaptım ve bir askeri kamyonda giden "Kızdordu askerlerFni gö- rüntüledim. Ama oteldeki gırgır şamata arasında fotoğrannı çektiklerimin "Rus askeri değil. kar küremeye giden Afgan çöpçüler" olduğuna oybirliği ile karar verildi Oysa ben fotoğrafi Gulam Hazret'in uyansı ile çekmiştim. Fotoğrafa bakıp çöpçü mü, Kızılordu askeri mi, arük siz karar verin. kalı üç gazeteciden oluşan grup, gü- neye, mücahıtlerın denetimındeki bölgeye geçmek ıçin güvenli bir iliş- kı kurduklannı, ıstersem benim de gelebileceğımi söylediler. Aslında kara gözlerimin hatın için değil, Af- ganistan'da her yerde rastlanan Aze- ri ya da Özbeklerle sadece benim Türkçe anlaşabilmemdendi. Kiraladıklan cipe benzer bir araç- la yola çıktık. Türkmen kökenli bir Afgan yurttaşı kılavuzluk yapıyordu. Ama onun konuştuğu Türkçeyi ben, benimkinı o anlamıyordu. Sadece y- ol gösterdi ve mola verdiğimiz köy- lerde bannmamızı ve bir şeyler ye- memızi sağladı. Dönüş tarihimi en lara kadar karman çorman bir insan mozaiğınde yol aldık. Sonra düzenlı eğitim yapan müca- hit bölgelerine ulaştık. Mücahitler hep güneyden, Pakistan suunnı geçe- rek gelen gazetecılere alışkındı. Ku- zeyden gelen bizi, önce kuşkuyla kar- şıladılar. Ama pek de önemsemedı- ler. Kılavuzumuz bir mücahit aşireti- nin bölgesınden ötekine geçerken bizden pasaport isteneceğinı söyle- mişti. Ciddiye alıp pasaportlanmızı göstermeye kalktık. Bereket kızma- yıp dalga geçmekle yetindiler. Sonra da öğrettiler. Bu bölgede pasaport di- ye 20 dolarlık banknotlara deniyor. nız" anlamına gelen işaretleri ve kor- kudan donumuza edecek hale gelişi- miz... O korkunç sefaletin ortasında çember çeviren çocuklar... O çok sarp coğrafyada, günde beş vakit, silahla- nnı çatıp yığınsal olarak namaza du- ran bınlerce kişılik cemaatler... Kuran kursu dershanesıne dönüştürülmüş kocaman kıl çadırlarda topluca ilahi- ler söyletılen küçücük çocuklar... Hatta... Hatta, Kâbil'de çok duyduğumuz "gâvur" savaş uzmanlannı sürekli a- ma çaktırmadan aradık, soruşturduk. Ya Pakistan sınırının öteki yanınday- düar ya da bıze göstermediler. Yalnız bir kez, san saçlannı Afgan poşisi ile • Bu yazı dizisinde anı, tanıklık, gözlem dilimleri arasına Afganistan gerçeğinden dağınık tablolar sunmayı, kanımızca önemli bulduğumuz olaylann, olgulann altım biraz daha kalın çİ2meyi yeğledik. Bizinin başında beürttiğimiz yargıda ısrar ediyoruz: Usame bin La- din'iyle, Şeyh Ömer'iyle Islam bağnazhğını en uç noktalara taşıyan Taleban gerçeği ve ik- tidanyla bugünkü Afganistan'ın temelleri, 20 yıl önce atıldı, tohumlan 20 yıl önce serpildi. az on gün ertelememın bütçemdeki öldürücü etkisinı bir yana bırakırsak çok ilgınç bir geziydı. Yol boyu hü- kümetten yana köylülerle de müca- hitlere yakın köylülerle de iyi kötü konuşma olanağı bulduk. Pasaportun böylesi... Güneye, Pakistan sınınna dogru indikçe kargaşa daha bir belir- ginleşiyordu. Devesine yüklediği tanksavar mermileri ve kendı bede- nine sardığı makineli tüfek mermisi kuşaklan ile gerçeküstü bir görüntü çizen ve yine de neşesini bozmayıp "Bu da Afgantankı" diye bızimle şa- kalaşan deveciden, tam bir gün bo- yunca kendileriyle birlikte yol alma- mıza izin veren ve mücahıtlere katıl- mak, yani Afgan ordusuna ve Kızı- lordu'ya karşı savaşmak üzere güne- ye inen bir aşırete, hayvanlanna el koyan mücahitlerden kaçıp hükümet güçlerine sığınmaya çahşan, yani ter- si yönde göç eden köylülerden, göç kervanlanndan ucuza ajtrn ve gümüş ziynet eşyası toplayan Özbek tüccar- Parayı bastınyor ve yola devam edi- yorsunuz. O bölgede beş gece altı gün kal- dım. 20 yıl sonraki bu anı benzeri ya- zı dizisinde artık pek de anlamı olma- yan sayısız ve tath, tatsız (çoğu tat- sız) gözlem yapma olanağı doğdu. Evet ilginç gözlemler, ız bırakan ız- lenimlerdi. Ama mesleki açıdan çok verimli olduğunu söyleyemem. O bölgede olduklannı duyduğumuz Rabbani. Hikmetyar, Şeyh Maksut, MoDaHicazi gibi ünl ü ve ağırlığı olan mücahit önderlerle görüşme olana- ğını hiç bulamadık. Biz de kımin mü- cahit, kimin o bölgenin yerlisı, göçe- besi olduğunu çıkaramadığımız bir insan kalabahğı ve etnik kargaşa içın- de gözlem ve tanıklıklarla yetindık. Uyuşturucu ticaretini doğal bır ekonomik etkinlik olarak tanımlayan mücahit elebaşılar... Pakistan'dan de- ve sırtında sandıklar dolusu mermi taşıyanlar... Suratlan sımsıkı peçey- le kapalı ve sürekli tandır ekrneğine benzer bir ekmek pişiren kadınlarla konuşmaya kalktığımızda seğirtip gelen mücahıtlerin "kellenizi uçuru- örttüğünü sanan, mavi gözleri kolay- ca seçilen bir savaş eğitmeni gördük. Fransızca ve Ingilızce sorulan anla- madan (ya da anlamazmış gibi) yü- zümüze baktı. Kılavuz-çevirmen ara- cıhğıyla Afgan olduğunu söyledi. Belçikalılardan bın "Pipini göster. Sünnetliysen inanacağız" deyınce de kjpkınruzı kesildi. Öfkeden mı, açık verdiğinden mi bilemiyorum. Ama hızla yanımızdan uzaklaştı. Müca- hitler ise pek dostça olmayan bakış- larla bizı süzüyorlardı. Üsteleyeme- dik. Bugünü yaratan dün u yazı dizisinde anı, tanıklık. gözlem dilimleri arasına Afga- nistan gerçeğinden dağınık tablolar sunmayı, kanımızca önemli buldu- ğumuz olaylann, olgulann altım bi- raz daha kalın çizmeyi yeğledik. Dizinin başında belirttiğimiz yargıda ısrar ediyoruz: Usame bin Ladin'iy- le, ŞeyhÖmer'iyle Islam bağnazhğı- nı en uç noktalara taşıyan Taleban gerçeği ve iktidanyla bugünküAfga- nistan'ın temellen, 20 yıl önce atıl- dı, tohumlan 20 yıl önce serpildi. Suçlu ya da sanık aramak gazete- cinin görevi değil. Ama Afganis- tan'ın bugününü hazırlayan güç ve kesımlere ara başlıklar altında bir göz atılabılir, bugünü hazırlayan "e&en- kr" sergılenebilir. Afganlstan'ın kendlsl 73'te Cumhuriyet'in ilanı ile başlayan, MuhâmmedTarra- ki döneminde iyiden iyiye yükselişe geçip Hafızullah Amin ve Babrak Karmaldönemlennde ınışe geçıp ön- ce köktendinci ideolojiye yaslanan feodal beylerin. ardından da dinsel bağnazlığın en uç boyutlannda ege- menlik süren Taleban'ın pençesine düşen Afganistan'da bu sürecin bel- ki de birinci etkeni Afganistan 'ın kendisi. Çok elverişsiz bir coğrafyada, ge- çimıni hayvancıhğa bağlamış göçe- be ve yan göçebe aşiretler, uyuşturu- cu hammaddesi olarak haşhaş üreten feodal beyler, son derece eğitimsiz (bütün nüfusun sadece yüzde 18'inin okuma yazma bildiğini ammsayın) bir halk, uluslaşma sürecinin yürü- mesine olanak tanımayacak kadar bölünmüş bir etnık yapı. Hiçbır "karşı etken" ohnasaydı da- hi bu topraklarda feodal düzeni yık- mak, halkın eğitim düzeyıni yükselt- mek, o coğrafyaya uygun üretim ko- şullannı yaratıp çağı yakalamak, "Af- gan devrimi''ni hedeflerine ulaştır- mak yine de olanaksız denecek kadar zordu. Nitekim başanlamadı da. Afganistan, ortaçağını aşıp bugü- ne ulaşamadı. Ama ortaçağı aşmak, feodal zincirleri kırmak isteyen güç- lerle onlara karşı dırenen güçler (mü- cahitler) arasmdakı savaş bugünün, dünün de gerisine düşmüş Afganis- tan'ı yarattı. Taa New York'un ikiz kulelerine kadar düşen kara gölge- siyle bugünkü Afganistan'ı... Yarın. Mücahltler, Kızılordu ve ABD Şu Benim KGB Ajanlığnn... (4) iplomatik plakah büyükelçilik arabasıyla gelmişim, rezervasyonumu elçilik yaptırmış, eh ben de elbet Moskova'mn "barok" taklidi kuleleriyle ûnlü fiyakalı Ukraine Oteli'ne kostaklana kostaklana girerim. Öyle girdim. Resepsiyondaki memur saygıyla karşıladı, kimlik bildirim kartıru önüme sürdü, oda anahtanmı uzattı ve fısıldadı: -140 dolar sir_ Kahvalü dahiL. Sonra beni şöyle bir süzdü. HaflalardH" Afganistan'da oraya buraya sürtmekten pantolon buruş buruş, gömlek hakeza, ^akkabılar toz içinde, saçlar (o zaman daha çoktular) uzamış, sırtımdaki parkaya benzer palto da hepsinin üstüne tüy dikmekte. Adam beni bir kez iaha süzdü ve ekledi: -İlkgünücreönipeşinalrvoruz» {yimi? Cepte 7 Amerikan Dolan ve 65 Rus Kopek'i var. ("Kopek*i "Konış'' diye ;evirebilirsiniz.) Resepsiyon görevlisinden rica edİp, suratını 3uruşturmasına aldırmadan elçiliğe telefon ;ttim. Uzun uzun çaldı. Nihayet açıldı ve »ece nöbetçisi olduğunu söyleyen, herkesin zıttiğini ekleyen ve pazartesiye kadar /apacak hiçbir şey ohnadıgının altını iki kez çizen bir adamla konuştum. Ben bir cümle daha etmeye kalkarken telefon kapandı. Kaldık Moskova'mn göbeğinde ve açıkta. Koııserve kutusu açmak n üyükelçinin hiçbir kusuru olmadığına . D bugün de eminim. Bir iletişim kusuruydu. Elçilikteki görevliler gazeteci dediğin adarrun cebinde para ohnayacağını hesaplamamışlar ve otelde rezervasyon yaptırmakla yetinmişlerdi. Sovyetler Birliği'nde bir otele gidip "Hemşerim boş odanız var mı" diyemezsiniz. Derseniz bü>"ük olasılıkla polise haber verirler. O yüzden rezervasyon da büyük bir yardımdı ama neye yarar? Resepsiyon memurunun küçümseyen bakışlannı sırnmdan sezerek kapıya yöneldim. Beğenmeyip terk ettiğim dandik Roket Otel'e dönmekten başka çare yok. Bir metro istasyonunda nasılsa açık bir büfeden bır kutu tuzlu balık konservesi ve yanm çavdar ekmeği alıp otelin yolunu ruttum. Otelde gece nöbetini devralan kadıncağız beni tanımadığından, zaten dil uyuşmazlığı yüzünden anlaşmamız mümkün de olmadığından anahtanmı uzattı. Alıp odaya çıktım. Dolaptaki elbise askısımn metal kancasını çivi, elbise firçasının tersini çekiç gibi kullanıp dakıkalarca uğraşarak konserve kutusunu açtım. Kendime kocamaaaaan bir sandviç yapıp -karnımı doyurmasam da- midemi doldurdum. Ardından da "Ötüm yok ya ucunda" deyip vurdum kafayı yattun. Responslble. not responsible S\ ğleye doğru acı acı çalan telefonla C/uyandım. Aşağıda, resepsiyondaki kadın, otelde kalmaya devam edip etmeyeceğimi soruyor. Onun, benimkinden de berbat Ingılızcesiyle telefonda bu işi halletmek olanaksız. Aşağı indim. Berbat lngihzcem can havliyle Shakespeare'ye taş çıkartacak düzeye sıçradı. Durumu ve durumumu anlattım ve sonunda o güne kadar bildiğimi hiç biknediğim "re^onsfljte" (sorumlu) sözcüğü ile cümlemi noktaladım: - You are responsible». (Benden siz sorumlusunuz) Kadın şöyle beni süzüp yanıtladı: -1 am not responsible (Ben sorumlu değüim). Tenis maçı yapar gibi bir iki kez daha "Sorumlusun - sorumlu değüim - sorumlusun - sorumlu değuun" oynadık ve maçı kaybettim. insan çaresiz kahnaya görsün, beyin firtına gibi çauşır, zekâ keskinleşir, bellek mucizeler yaratır. Günlerden cumartesi. Moskova'da otelden kapı dışan edibnek üzereyim. Cepte yedi dolar para. Büyükelçilik pazartesiye kadar kapah ve Moskova'da tanıdığım hiç kimse yok. Durun bir dakika... Yoksa var mı? 1975 -1977 yıllan arasında Türkiye'de TASS (Sovyet Haber Ajansı) muhabiri olarak çahşan bir delikanlı vardı. O yıllarda yönettiğim haber ajansına, daha sonra geçtiğim Poütika gazetesme sık sık gelirdi. Oldukça iyi Türkçe konuşurdu. Bütün (baü, doğu, kuzey, güney fark etmez, bütün) diplomatlar, yabancı gazeteciler gibi o da Türkiye üstüne sohbet eder, yazacağı yazılar, yollayacağı haberlerle ilgili bilgi toplamaya çalışırdı. Ufak tefek ve çok tipıîc bir Rustu. Ama bir özelliği vardı: Saçlan. Onun her ziyaretinden sonra aramızda saçlannın takma olup olmadığını. bu kadar düzgün saçın ancak peruk olabıleceğını konuşurduk. Ben de onun her ziyaretinde elimi uzatıp saçlannı çekip gerçeği öğrenmek için can atardım. Ama tabii yapamazdım. Birkaç yıl önce bir veda ziyaretinde bulunmuş, ülkesine döneceğini ve bir süre Moskova'da çahşacağıru söylemişti. Adı İvan'dı. yarın: 2500 ivan'dan biri... DUZYAZI ORHAN BİRGİT Hükümet Sanki Günah Keçisj... TÜSlAD'dan sonra TOBB de modaya uydu ve hükümete yönelik eleştiri dozlannı arttırdı. Bu iki kuaıluş aynı zamanda bir erken seçim kampanyasına altyapı hazırfamak amacı ile hü- kümetin istifasını da istiyorlar. Bir erken seçimin, bugünkü oluşumu ne ölçü- de değiştireceğini ortaya koyan bilimsel veriler- den yoksun bu isteklerin yani sıra her ikisi de ül- kenin ticaret ve sanayi burjuvazisinin hem de üst kesimini temsil eden bu kurumlann özellikle Türkiye'nin bir seçim ekonomisini kaldınp kaldı- ramayacağına da yer verilmeyişi özellikle dik- kat çekicidir. Yine, istifası istenilen hükümetin yerine, elbet- te bu parlamento yapısından, nasıl bir koalisyon çıkanlacağını da TÜSİAD ve TOBB'nin önerile- rinin içinde bulmantz mümkün değildir. Ama hem "Zenginler Kulübümüzün başkanı- nın hem de Türkiye"dek\ 58 ticaret, ziraat ve sa- nayi odasının oluşturduğu birliğin sözcülerinin Ankara'ya yönelik eleştirileri, ülkenin adeta bir hükümet olmadan da pekâlâ yönetilebileceği görüntüsünü yaymayı amaçlıyor. Her iki sivil toplum örgütünün, tamamen de- mokratik haklannı kullandıklannı saptayarak bir iki noktanın altını çizmekte sanınm yarar var. Türkiye, bir yandan şubat krizinin getirdiği ra- hatsızlığı tedavi etmenin çarelerini ararken öte yandan 11 Eylül saldınsı yüzünden, yeni ekono- mik bunalım belirtilerinden de en az hasar ile kurtulmanın mümkün olup olmadığını çözmeye çalışıyor. İş başındaki hükümet, bu çareleri ve çözümü bulmanın gayretı içinde, özellikle bir şe- ye özen gösteriyor: Kendisine yönelik eleştirileri, polemik ile yanrt- lamıyor, ortamın gerilmesini istemiyor ve bu ne- denle de en acımasız hasımları ile de diyaloğu kopartmamaya özen gösteriyor. İyi de yapıyor. Ama eleştiri sahipleri de... Hükümet kendisine düşen ağırbaşlılığı sürdür- meli ama, öte yandan da Başbakan haklı olarak "Toplumun morali bozulmamalı" derken hiç de- ğilse koalisyon partilerinin sözcüleri de bu ko- nuda kendilerine düşeni üstlenmeliler. Bugünkü ekonomik burgaca gelişimizin elbet- te bir dizi nedeni var. Ama girdiği hamamda yı- kanırken hırsızın azizliğine uğrayan ve bu yüz- den, evine bir peştemala sarılmış, ayağında na- lınlar ile dönmek zorunda kalan Nasreddin Ho- ca'nın kendisini eleştirenlere dönerek "Tamam, tamam ama, beni bu hale düşürenin hiç mi ka- bahati yok" deyişini de unutmuş gibiyiz. öyle olmasaydı, TÜSİAD ve TOBB sözcüleri, çalıştırdıklan işçilerden kestikleri SSK primleri- nin üstüne yatan üyelerinin neden oldukları ka- namaları da hiç değilse bir cümle ile eleştirme kadirşinaslığını gösterirlerdi. Ve kayıt dışı ekonomiye karşı da en az bu hü- kümete karşı açtıklannın yarısı kadar bir sava- şım kampanyası açariardı. Yeni siyasi partiler ve seçim yasalan isterken SSK yüzsüzlerinin, kayıt dışı ekonomi şampiyonlannın yakalanna yapışıl- ması için sıyasal iktidara yol gösterirlerdi. Moralsiz bir toplumu, hiçbir gücün ayakta tu- tamayacağının bilincinde olan ABD, 11 Eylül'den sonra, kendi kamuoyunu koşullandıracak ön- lemleri peş peşe alıp uyguluyor. Bu önlemlerin başında, her ABD'li yurttaşa, yurttaşlık bilincini doruğa çıkaracak bir rüzgâr estirilirken dünya- nın kâğrt üzerindeki bu en özgür ülkesinde, ba- sını, yani gazete, dergi, radyo ve televizyonlan, sorumluluğa çağıran adımlar birbirini ızliyor. Bu köşenin okurlan, geçmiş günlerde VOA'nın, Taleban liderinin bir söyleşısine ambargo konul- masının eleştirildiğini anımsarlar. Pazar günü bir gazetemizde, NBC televizyonunda eski Başkan Clinton'ın 11 Eylül olaylan ile ilgili bir demecinin Beyaz Saray'dakilerce hoş karşılanmadığının bu televizyon yöneticilerine anında aktanldığı yazı- lıyordu. VVashington'ın bugün yann düğmesine basa- cağı operasyonun adı "Sürekli Ozgüriük" adını taşıyacak. Ama, daha operasyon başlamadan Pentagon sözcüsü Vıctoria Clark, harekât sı- rasında gazetecilerin çalışmalanna hangi ölçüt- lerde izin verileceğinin henüz belirlenemediğini söylüyor. Öte yandan Temsilciler Meclisi'nde North Carolina, milletvekili Hovvard Coble, "Tamamen düşünce özgürtüğünden yanayım. Ancak geleneksel bir savaşta değiliz ve özgür- lüklehmizi biraz kısmamız gerekebilir" diyoriar. Biz de mi? Elbette hayir!.. Süper Güç'ün, basın özgürlüğüne yönelik kı- srtlama hazıriıklarını onaylayacak değilim. Ama, sabahtan akşama bir ülkenin her şeyden önce gerek duyduğu morali ayaklar altına almak için sivil toplum örgütlerimizden, sevgili meslektaş- lanma kadar bir yığın insanımın hükümete karşı açtığı bu "cihad"\ da anlayışla karşılamam ben- den beklenmemelidir. Faks: 0212-6770762 obirgrtCae-kolay.net Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günliik Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilişkin raporianyla, araştırmalanyla, köşe yaalanyla, tarafstz haberleriyle sivil toplumlann gazetesi. Düzenli okumak ıçin abone olun. Tel: 0.212.51108 75 NOVITAS Tıırizm YURTİÇİ TURLAR GAP (25-29 Ekim) SAFRANBOLU-KASTAMONU (26-29 Ekim) IYONYA (26-29 Ekim) YURTDIŞI TURLAR PRAG (26-30 Ekim) YUNANİSTAN (5-10 Kasım) Tel: (0 212) 251 28 08-09 e-mail: novı[email protected] web : VVAVVV.noMtas.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle