Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 EKİM 2001 PAZARTESİ
8 ROPORTAJ
Yeşildirek Tarakçı CaferSokağı 'ndakigünlük koşturmacadagözden kaçan gizetn
Mimar
camı
A nadolu'yu tepeden tımağa
^m giydiren hazır giyim top-
/ J tancılannın merkezi oldu-
y"^â ğundan beri sakini kalma-
JL. . A - yan semtin adının nereden
geldığini bilse bilse karakolun yanında-
ki handa çalışan sırt hamallannın en
yaşlısının bilebileceğini söylediler...
Sırtına vurduğu dengi, iki büklüm so-
kağın ortasındaki kamyona götürüp ge-
ri döndüğünde hanın kapısında karşı-
laştık:
- Eskilerden sen kalmışsın...
- Öyle sayılır...
- Yeşildirek aduıın nereden geldiğini
bilir misin, burada yeşil bir direk mi
varmış da Yeşildirek denmiş?
Ne diyorsun, gibilerinden yüzüme
baktıktan sonra işin en yoğun olduğu
saatte karşısına çıkan bir yabancının
kann doyurmayan sorusunu "Ne bile-
yim ben" diyerek savuşturmaya çalış-
tı ama içine bir kurt düştüğü de belliy-
di:
- 35 yıldır buradayım, hiç duyma-
dım...
Yeşildirek'te 35 yıl ne ki?.. Daha
dün... 1920'lerde Yeşildirek'te doğup
büyüyen ve fakat epeydir îzmir'de ikin-
ci bahannı yaşayan Tayyar Amca'nın
bile bilemediğini, 20'sinde Malatya'dan
gelip de 35 yıl sonra 70'inde gösteren
sırt hamalı nereden bilecek?.. Ama bir
semtte 35 yıl da az değil... Sahiplenmi-
şe benziyordu... Ikinci parti rnalı sırtı-
na yüklemek için dükkâna girerken ka-
pıdaki patrona döndü:
- Yeşildirek, niye yeşilden direkmiş?
Patron:
- Bırak Alla'sen direkleri; şu koliyi
götürhemen...
Bir zamanlar YeşHdirek
Yeşildirek, Bizans'ta çifte sarayıyla
ünlü... Şimdiki düzensiz ve özensiz bi-
nalar olmasa Haliç ve Boğaz ayak al-
tında... Yeşildirek, Osmanlı'da ticaretin
merkezi Kapalıçarşı, Mahmutpaşa,
Tahtakale, Mısırçarşısı ile siyasetin
merkezi Babıali'nin tam ortası... 20.
yüzydın başında ise hem ikamet, hem
ticaret vebiraz da siyaset semti; bir yan-
da Düvunu Umumiye binası, bir yanda
tttihat ve Terakki'nin merkez binası...
Yeşildirek'te yeşil bir direk aramadı-
ğımıza göre gelelim sadede...
Tayyar Amca demiştı ki:
- Bizim ev Tarakçı Cafer Soka-
ğı'ndaydı... Karakola doğru giderken
solda bir cami vardı... Daye Hatun Ca-
misı... O cami, Mimar Sinanın îstan-
bul'da yaptığı ılk camidir...
Evet, gazetenin yemekhanesindekı
mönüyü beğenmeyince ekmek arası
köfte, döner, kokoreç bir şeyler ahştır-
dığunız Yeşildirek'te Tarakçı Cafer'le
Macuncu Sokağı'nın kesiştiği köşede
bir cami vardır... Adı da Sururi Daye
Hatun Camisi... Ama görünüşüyle ye-
ni bir cami... Üstelik kötü bir işçılikle
beton yonrularak dış cephesinin kesme
taştan örüldüğü izlenimi verilmek is-
tenmiş sonra beyaza boyanmış, tek mi-
nareli, tek şerefeli bir cami...
Her biri şaheser sayılan eserlere im-
za atmış; ustalık döneminde Selimiye,
kalfalık dönemmde Süleymaniye, çı-
raklık döneminde Şehzade camilerini
yaratan Sinan'm yamaklık dönemine
bile uymayacak bir cami...
Dayelerden hanglsl
Daracık sokaklarda durarak yükleme
boşaltma yapan kamyonlann, kamyo-
netlerin, minibüslerin, otomobillerin
yaya trafığıni bile kapattığı, yayalann
geçemediği aralıklardan sırt hamallan-
nın yükleri geçirdiğı ve gün içinde ina-
nılniaz bir sıkışıklığın yaşandığı Yeşil-
direk'e gıtmek, camiyi bulmak, Si-
nan'ın izini aramak yerine en iyisi ga-
zetenin alt kanna inip arşive bakmak...
Işte kitap yazıyor: Mimar Sinan'ın
Istanbul'daki ilk mimari eseri Kanuni
Sultan Süleyman'ın başhasekisı Hür-
rem Sultan ıçın 1539'da yaptığı Hase-
ki Külliyesi'dir...
Işte ansiklopedi de Tarakçılar Cad-
desi üzerindeki Daye Hatun Camisi'ni
yazıyor: Banisi, II. Mehmet'in dayesi
Ummü Cülsüm Harun'dur; vakfiye-
si 1485 tarihlidir.
Işte bu kadar... Fatih'in sütannesi ya
da babası Murat'ın cariyelerinden Üm-
mü Gûlsüm'ön 1485'te yaptırdığı cami
ile 1489'da doğduğu sanılan Sinan'm
hiçbir ilgisi olamaz...
Tayyar Amca, tarihleri fena kanştır-
mış...
Fakat bir dakika... Mahmutpaşa'daki
Tarakçılar Caddesi başka; Yeşildirek'te-
ki Tarakçı Cafer Sokağı başka... Kaldı
ki Tarakçılar Caddesi'ndeki sütannenin
adı Ümmü Gülsüm, Tarakçı Cafer So-
kağı'ndakinin adı Sururi... Sururi Da-
ye Hatun, mahalleye de "Sururi" adı-
nı vermiş...
Gidip bakmalı...
Yeşildirek yine kannca yuvası gibi...
Gün boyu birkaç milyon kişi gelip ge-
çiyor olmalı... Tahtakale de böyle...
Mahmutpaşa da... Aynı kaderi paylaşı-
yorlar; akşam oldu mu insanlar çekili-
yor; inlerle cinler top oynuyor!
Işte bir ipucu... Caminin girişinde bir
tabela... Camiyi, Kanuni Sultan Süley-
man'm dayesi Sunıri Daye Hatun 1530
yılında yaptırmış... Kâgir yapı 1907 yı-
lmda onanlrruş... 70
metrekare olan iç mekân
1987 yılmdaki ikinci
onanm sırasında 300
metrekareye çıkanlmış...
Buyrun bakalun... Bü-
yük bir olasılıkla burada
bir mescit varmış ve ona-
nm adma silbaştan ca-
miye dönüştürülmüş...
Fakat ilk tarihe dikkat:
1530...
O tarihte Sinan'ın yaşı
4O'ı bulmuş... Sinan kü-
çük yaşta, Yavuz Sultan
Selim döneminde devşi-
riJmiş... Osmanlı ordu-
sunda artık kıdemli bir
yeniçeri... 1526'da Ka-
nuni ile Mohaç'a gitmiş;
1530'da kapı yayabaşı
rütbesinden zemberekçi-
Yeşildirek,Anadolu'yu
giydiren hazır giyim
toptancılannın
merkezi... İki yanında
bitişik düzen hanların
sıralandığı dar
sokaklarında değil
taşıtlara, yayalara bile
geçecek jer yok...
Günde birkaç milyon
kişinin gelip geçtiği
Yeşildirek'te geceleri el
ayak çekiliyor... Gün
içindeki koşturmacada
ise kimsenin akJına
Tarakçı Cafer
Sokağı'ndaki caminin
öyküsü gelmiyor...
Zaten artık kimse
Yeşildirek adının
nereden geldiğini bile
merak etmivor!
başı rütbesine geçmek üzere...
Başka bir tarih: 1536. Bu tarihte Si-
nan, "Reis-i Mimaran-ı Dargâh-ı
Ali" yani yûksek dergâh mimarlannın
başı rütbesini alıyor, yani mimarbaşı
oluyor...
Bu durumda, Sinan'ın 1536'ya ge-
linceye kadar yarattığı eserler olmalı...
Gökten zembille mimar olarak inmedi
ya!
Camlye yakın çevreler!
Sururi Daye Hatun Camisi'nde, Mi-
mar Sinan'la ilgili hiçbir iz, işaret yok...
Yapının kıyısuıda köşesinde kalmış
bir iz, işaret bulunabilir mi?
Caminin imamı ya da müezzini ile
konuşmak için önce müftülüğe bir di-
lekçe vermek, dilekçeyi kaymakamlığa
onaylattıktan sonra vilayetten izin al-
mak gerekiyor...
O halde... Camiye yakın çevrelerden
edinüen bilgiye göre vakfîlarda ve müf-
rûlükte de caminin mimanyla ilgili bir
bilgi yok; fakat tarihi belgelerde kesin
bir bilgi var: Sururi Daye Hatun Cami-
si, Kanuni Sultan Süleyman'ın saltana-
tı sırasında 1530'da yapılmış...
Hem de Mimar Sinan'm hiç de ya-
bancısı olmadığı bıryerde...
Sururi Daye Hatun Camisi, Sinan'm
imzasını taşıyan Rüstempaşa Medrese-
si'nin birkaç adım ötesinde!
Gelin çıkm işin içinden!
Tayyar Amca, haklı olabilir... Tarak-
çı Cafer Sokağı 'ndakd yapınmilk halin-
den eser kalmasa da temellerinde Mi-
mar Sinan'm Istanbul'daki ilk ımzası
duruyor olabüir...
çaylar vilayetten...
Bu arada Rüstempaşa Medresesi'ne
bir göz atmak gerekırse... Ayakta duran
yapı, Istanbul Valiliği taraflndan valili-
ğe ait bir kültür merkezine dönüştürül-
müş...
Fakat hiçbir kültür etkinliği ohnayan
bir kültürmerkezi... Merkezdeki tek et-
kinlik, oradakilerin sabahtan akşama
kadar çay demleyip içmesi olsa gerek!
Bir ara Istanbul Valiliği'ne bir dilekçe
yazıp "Çaylar vilayetten mi" diye sor-
malı!
Sunıri Daye Hatun Camisi'ne girmek
için mürrülükten izin almak söz konu-
su olmadığına göre, bir de caminin içi-
ne bakmalı! Çok güzel, yepyeni...
Yine camiye yakın çevrelerden alı-
nan bilgiye göre, Yeşildirek'in hayırse-
ver esnafinın yardımlanyla gerçekleş-
tirilen son onanmda caminin dışı gibi
içinde de her şey yeni baştan yapılmış...
Galiba bir tek, caminin iki yanındaki
eski mezarlara dokunulmamış...
Camiye yakın çevrelerin belirttiğine
göre mezarlarda Kanuni'mn "kapı-
cı"lan yatıyormuş ve Sururi Daye Ha-
tun'a aitbir mezartaşına rastlanmamış.
Zaten Daye Hatun'un vakfiyesi Edir-
ne'deymiş...
Şimdi ohnadı işte...
Fatih'in sütannesi Ümmü Gülsüm'ün
vakfiyesi de Edirne'de!
Gelin de çıkın işin içinden...
ENTERNET
Sınan
M E H M E T S U C U mehmet@cumhuriyet.com.tr
Kafesteki Şempanzelen
Mahmut Ayaz'ın Kora Yayınla-
n'ndan çıkan kitabı "Cha(ğt Geyikle-
ri Kafesteki Şempanzeler" kitabı in-
ternetteki sohbet odalanna ciddi ve
eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
Chat (sohbet) ederken yaşadıgı di-
yaloglara da yer verdiği kitapta Mah-
mut Ayaz, 24 Ocak kararlarının ar-
dından başlayan yozlaşmanın dile de
sıçradığını belirtiyor.
Uzun ve zahmetli araştırma sıra-
sında bir sohbet odasında Oeniz
Gezmiş takma isimli birisine rastla-
yınca "Selam yoldaş" dediğini, an-
cak karşıdan gelen "Selam kanki" ya-
nıtıyla afalladığını söyleyen Mahmut
Ayaz, chat'e neden gereksinim du-
yulduğunu şöyle açıklıyor:
Bu sorunun birçok yanıtıl nedeni
vardır ve buyanıtlann/nedenlerin top-
lamı bizi yabancılaşma olgusuna gö-
türür. Nedenlerden bazılannı irdeler-
sek; davranışlanmıza yön verici, itici
güç olan güdûlerden başlayabiliriz.
Güdû, açlık, susuzluk, cinsellikgibiftz-
yolojik dûrtûleri, ilgi,
merak, başan, pres-
tij, kendini kanıtlama
gibi sosyal güdüleri,
gereksinmelen, istek-
leri, beklentileri kap-
sayan bir kavramdır.
Bazı güdülerimizin
günlük gerçek ya-
şamda birkarşılığı oi-
mayınca, sanal dün-
yada bu boşlukgide-
rilmeye çalışılır!
Bu da bir tür ger-
çeklerden kaçıştır ki,
zamanla psiko- sosyo patolojiye dö-
nüşmeriskitaşır. İnsanlardüşüncele-
rini, duygulannı, kaygılannı, sıkıntıla-
nnı, sorunlannı, beklentilerinipaylaşa-
cak sanal arkadaş ya da dostlar an-
yoriar. Gerçek dünyadan, gerçek
dünyanın insanın üzerine bir karaba-
san gibi çöken sorunlardan sanal
dünyanınyanılsamalı gerçekliğine ka-
çış kronikleştiğinde, yanılsama, süre-
ce yayılan yanılgılar zincirine dönü-
şebilir ve bu da psikopatolojiye yol
açabilir. Gerçekdünyanın sorunlann-
dan kaçarak sanal dünyanın yanılsa-
malı ortamına sığınmak, insanın ken-
dine olan güvensizliğini daha da art-
tırabilir. İnsanın kendinegüveni (özgü-
veni) tam olsaydı, kolay kolay sanal
dünyanın yanılsamasına sığınmazya
da teslim olmazdı. Bazı güdülerin
yönlendirmesiyle sanal dünyada ya-
pay bir özgüven aramak, kişinin ken-
dine olan güvensizliğini belki geçici
olarak giderebilir ama uzun vadede
hem kendine hem de başkalarına
olan güvensizliğini arttırabilir. Insan,
gerçeklikten kaçarak, gerçekliği de-
ğiştiremez!
Insanı chat'e yönelten güdûlerden
belki de en önemlisi cinselliktir. Ister
bastınlsın, isterserbestbırakılsın, cin-
sellik alanında da çarpıklık ve kaos
yaşanmaktadır. Insan ve insanın cin-
selliğialınıp-satılan birmal, piyasada
değer biçilen bir meta, bir tüketim
nesnesiya da aracı olarak algılandığı
sürece de bu açlık ve doyumsuzluk,
bu çarpıklık ve kaos sürüp gidecektir.
Cinselliğin gerçek yaşamdaki bu du-
rumu, sanal dünyaya iltica edenlerin
sayısını arttırıyor. Sanal dünyada gi-
derek yaygınlaşan sanal seks talebi,
sanal seks kanallannda artışa da yol
açıyordenebilir. Ekonomidekiarz- ta-
lep ılişkisi cinsel alanda da geçerli.
Dünyayla ve top/umla ilişkisini tüke-
tim zemini üzerine kuran insan, sev-
giyi, dostluğu, aşkı, mutluluğu tüket-
tiği gibi cinselliği de tüketiyor. Tüke-
ten insan (homo consumens) tüket-
tikçe doyuma ulaştığını ve var oldu-
ğunu sanırken aslında doyumsuzlu-
ğunu kırbaçlamakta ve yok olmakta-
dır. Insan yalnızlaşmakta, mutsuzlaş-
makta ve tüken-
mektedir. Küresel-
leşmenin dayattığı
kitle kültürü, aslın-
da tüketime dayalı
biryabancılaşmadır
ve bu olgu bir virüs
gibi giderekyaygın-
laşmakta, kurdun
ağacıiçinden oydu-
ğu gibi insanla-
n/toplumlan içer-
den oyup aşındıra-
rak yıkıma sürükle-
mektedir. Insan, tü-
kettikçe tükenmektedir. Bu konu ya-
kın gelecektepsikiyatrlann, psikolog-
lann, sosyologlann gündemini epey
meşgul edecektir. Sanal dünyanın,
yani gerçek dışılığın sosyo- psikopa-
tolojiye yol açıp açmayacağının, sa-
nal seksin ne tür sorunlar doğuraca-
ğının (çeşitli cinsel sapmalar yaratıp
yaratmayacağının) şimdiden tartışıl-
masında yarar vardır.
Chat'leşmenin altında yatan ne-
denlerden birisi de iletişimsizliğin ge-
tirdiği iletışım kurma ısteğı ve teme-
linde cinselliğin yattığı arayıştır. Bekâr
ya da eşinden ayrılmış insanlar karşı
cinsle iletişim ve ilişki kurmak ama-
cıyla, evli insanlar eşler arasındaki
sorunlar, mutsuzluk, değişiklik ve he-
yecan arayışıyla, iletişimsizlik soru-
nu yaşayan gençler camın ardına
kendilerini saklayarak, bu tür iletişim
daha kolay ve sorunsuz olduğu için
chat'i tercih ediyorlar.
Tabii bir de "pazar ekonomisi"n\n
gereği olarak seksin ticari bir meta
olarak pazarlanması, satılıp-alınma-
sı var. Jigolo, gay, lezbiyen, fahişe,
evli çift, grup seks vb. bıçimlerınin
pazarlandığı siteler ve kanallar birer
seks pazarı işleviyle hizmet veriyor.
Bu çocuklan bilgisayar arıyor
Sayılan 20 ile 30 arasında değişen
iletişim fakültesi öğrencisiydiler. Pek
çok günlükgazeteye, dergiye ve inter-
net sitesine haber yapıyorlardı. Ken-
di çıkardıkları kitaplan, dergileri vefo-
toğraf sergileri vardı. Marmara Üni-
versitesi İletişim Fakültesi'nin bahçe-
sinde ufak ve kendilerine ait bir bina-
da geçinip gidiyorlardı. Orayı kendile-
ri süpürüp boyamışlardı. Okulda te-
orik gazeteciliği öğreniyor MlHA'da
ise profesyonel bir ajans gibi çalışıp
öğrendiklerini pratik yaşama geçiri-
yoriardı.
Marmara Üniversitesi İletişim Fa-
kültesi Haber Ajansı (MİHA) 6 senede
ilmek ilmek örülen emekle bugünlere
geldi. Ancak dostluğun, paylaşmanın
derslerden önce geldiği bu ajansta
her şey birden ters gitmeye başladı.
Önce internet bağlantısı kesildi. Bu
durum, biraz kırtasiye bolca bürokra-
si sayesinde bir türlü çözümleneme-
di. Sene başında henüz medyanın kir-
lenmiş tarafıyla tanışmamış bu çocuk-
lar yeni gelen arkadaşlarını beklerken
ummadıklan bir felaketle karşı karşı-
ya kaldılar.
Okulun açılış günü, eğitim gördük-
leri binanın 17 Ağustos depreminde
hasar gördüğü ve İletişim Fakülte-
si'nin üç ay kapalı kalacağı açıklandı.
Oysa depremden bugüne dek o bina-
da eğitim yapmışlardı. Aynca bitişik
binadaki Dişçilik Fakültesi de eğitimi-
ne devam ediyordu. Onlar yine de
umutluydular. Derse girmeden geçe-
cek bu üç ay içinde MİHA'ya daha çok
emek ve zaman verebileceklerdi.
Çünkü MİHA'nın binası fakülte bahçe-
sindeki tek katlı bir barakaydı. Kısaca-
sı deprem nedeniyle hasargörmemiş-
ti.
Işte sürprizlerin en kötüsüyle bura-
da karşılaştılar. Fakültenin idari perso-
neli binayı boşaltmak zorunda kalın-
ca MİHA'nın o ufak mekânına taşın-
mıştı.
Artık ajanslannın bir yeri yoktu. So-
kakta kalmışlardı. Imdatlarına İLAD
(İletişim Araştırmacıları Derneği) ye-
tışti. Beyoğlu'ndaki dernek binasının
bir odası çocuklara verildi. Dosyalar,
haber klasörleri, fotoğraf arşivi ve da-
ha pek çok malzeme buraya tıkıştınl-
dı. Yaklaşık 4 sene boyunca benim de
aralarında olduğum çok sayıda pro-
fesyonel gazetecinin hiçbir karşılıkgö-
zetmeksizin deneyimlerini paylaştığı
bu çocuklar şimdi burada çalışıyorlar.
Gazeteciliğin zor bir meslek olduğu-
nu şimdiden öğrenmeye başladılar.
Hepsi umutlu, hepsi pınl pınl, hepsi
kendilerine bir fırsat tanınmasını bek-
liyor. Fakat ne çare ki artık haberleri-
ni yazacak sadece bir bilgisayariarı
var. Çünkü okulun bahçesindeki bina-
dan ayrılmak zorunda kaldıkları için
bilgisayarları yeni yerlerine götüremi-
yorlar. Ve MlHA'lılar haberlerini yaza-
bilmek için eski bilgisayarlarını kendi-
leriyle paylaşmak isteyenleri anyorlar.
Antu.com'un İlkleri
Compex 2001 Fuan her zaman
olduğu gibi yine canlı ve
kalabalık izleyici kitlesi
tarafından gezildi. Bu sene fuarın
değişik bir konuğu vardı. Bir
spor kulübünün taraftarlannın
kurduğu internet sitesinin standı
birinci katta 225 metrekarelik
alanıyla pek çok şirketten daha
çok ilgi çekti.
www.antu.com'un standında
aynca www.fenerlist.org,
www.fenerbahce.net ve
www.fenershop.com da yer
alıyordu. Antu.com'un
sorumiulanndan Cengizhan
YekJan ve Metin Şen
internetteki sitelerinde hafta
. arası her gün 30 bin civannda
ziyaretçileri olduğunu söylediler.
Uluslararası istatistik kurumu
Hitbox tarafından da izlenen
antu.com internette kendi
daJında en çok ziyaret edilen site
unvanını da elinde bulunduruyor.
Cengizhan Yeldan ve
Metin Şen organizasyonun
seyirciler arasında taraf
olmadan dernekJer ve gruplar
üstü bir platform olduğunu
vurguladılar.
Compex Fuan'na neden
katıldıklannı ise ikisi de aynı
cümle ile "İlk olmak için" diye
yanıtladılar.
Fenerbahçeli internet
tutkunlarına da özel bir internet
servis sağlayıcı hizmeti
vereceklerini belirten Cengizhan
Yeldan bu atılımla kulübe 3
milyon dolar civannda bir katkı
sağlanacağını söyledi.