Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 2001 CUMt
14 i l U l \ kultur(S cumhuriyet.com.tr
'Büyülderimiz giildiirü ldşîleri9
TURGAYFİŞEKÇt
Tahsin Yücel ile yenı kıtabı 'Salaklık Üstiine
Deneme' üzenne konuştuk.
- Yeni khabınızu adını görür görmez aklıma
Aziz Nesın'in toplumıunuzun genel düzeyi üstü-
ne yaptığı değeriendirme geldL Kitaptald dene-
melerde yer yer büyük romancılann kahraman-
lanıu,onlann düşüncelerini anryor, ama dönüp do-
laşıp günümüz Tiirk toplumunun sorunlanna ge-
liyorsunuz. Size bu kitabı yazdıran etkenin toplu-
mu muzun içinde buhınduğusorunlaroiduğumı söv-
leyebilir mryiz?
TAHSİNYÜCEL-Aziz Nesin yurttaşlanmızın
akı] düzeyinı söz konusu etmişti, benim kitabımın
ana izleğinı oluşturan salaklık başka bir şey.. dün-
ya, insanlar ve olaylar karşısında temel bir tutum;
hiç kuşku duymadan, sorgulamadan. her şeyı işi-
ne geldiği, kendi anladığı gibi indirgeme, yuvar-
laklaştırma. çarpıtma ve bunda dayatma eğilimi,
bir "kaba manük". Bu kaba mantiğa her alanda
ve her düzeyde rasthyoruz; politikada. sanatta,
hatta felsefede. Kitabın sonucunu oluşturan de-
nemenin adını bu nedenle "Onu yukanda arayın"
koymuştum: Salaklığı genellikle yukandakiler
üretir, daha aşağıdakiler de tüketır. ama salaklık
bu ya, tükettiklerini düşünce sanır. bilgi sanır, bi-
lim sanır. kendilerini de üretici gibi görürler. Dö-
nüp dolaşıp günümüz Türkiyesi'nin sorunlanna
gelmeme gelince, evet gerçekte ulusumuz çok çe-
tin bir dönemden geçıyor, bugün yazgısına ege-
men olanlann tek yaptığı da suya attıklan keçe-
nin yüzeye çıkan yerini taşlamak.. yani, sorunla-
n çözmek yerine, daha da içinden çıkılmaz duru-
ma sokmak: ıster ıstemez dönüp geliyorsun, al- ,
çakgönüllü biryazın adamı olarak gözlemini söy-
lemek, başkaldınnı dıle getirmek istiyorsun.
'Biz acının soytanlanyız'
- Kitahınızm bütününe bakıldığında, günümüz
Türkiyesi'ndeki kişilere. olgulara, deger yargıla-
nna, toplumuna acı biralay la bakıldığı görülüyor.
Bu denli acı alay, okura çok umutsuz bir toplum
vapısıvla karşı karşıya olduğumuzu duyunıyor.
Ulkemizin bugünü vegeleeeği konusunda bu den-
li karamsar mısını/?
YÜCEL- Doğru, belirli bir alay var, yırmi de-
nemenin yirmisinde de var, ama bu alay bir dal-
ga geçme. bir karşısındakiyle eğlenme ya da onu
aşağılama biçimi değil, söylediğin gibi "acı" bir
alay. Bana öyle gelirki salaklık, anlayışsızlık, sal-
dırganhk karşısında alay, başvurabileceğimiz son
yoldur. yani, en azından kendi açımızdan, çözüm-
lerin tükendiği yerde başlar. Aynı zamanda, nes-
nesine daha bir dışandan. daha bir soğukkanlı
bakma biçimıdir. Kuşkusuz, her alayda bir gülme,
gülmece payı da var. Ülkemiz tüm Cumhuriyet ta-
rihi boyunca hiç.yaşamadığı trajik ve çelişkin bir
dönem ya§ıyor; yazgımıza yön verenler kurtulu-
şu kamunun elindeki tüm zenginlikleri yok paha-
sına yabancılara satarak yurttaşı yabanın yanaş-
masına dönüştürme yolundalar.. ama kıtapta sö-
zünü ettiğimiz edimlerin özneleri ve her gün gö-
rüp dinledığimız büyüklerimız arasında tek bir tra-
gedya kişisi yok, hepsi güldürü kışileri.
- Yani hepsi de Aziz Nesüı'lik.
YÜCEL- Aziz Nesın'ı saygıyla analım, sanki
hep yakınımızda bir yerlerde. Ama bu sözünü et-
tikJenm daha çok Kafka'lık. Kıtapta birölçüde vur-
guladım da bunu: Günümüzün çok ünlü bir poli-
tikacısıyla Kafka'nm ılgınç bir kahramanı: Şar-
kıcı Josefîne arasında koşutluklar kurdum. Kim
bilır. belki de çağımızın
bırözelliği bu; Oscar VVU-
de "Biz acının soytanlan-
yız", diyordu. Hepimizde
var bu özellik. Ama güle-
biliyorsak, soytannın soy-
tarılığını görebiliyorsak,
umut tükenmemiş demek-
tır. Gece en karanlık evre-
sinde hiç bitmeyecek gibi
görünürama. dedikleri gi-
bi. her gecenın bir sabahı
vardır.
'AJçakgönüllü bir edebiyatçı bakışT
- Kitaba bir ince alay havası egemen, ama işle-
nen konular ciddL örneğin devrimi kimlerin yap-
tıfıru sorguluyorsunuz, hırsızlık biçimlerini sınıf-
iandınyorsunuz, ırkçüık olgusunu değişik birgöz-
le ele ahyorsunuz.
YÜCEL - Hemen söyleyeyım, tüm bunlan ele
alıyorum ya bir tarihçi, bir toplumbilimcı gibi al-
mıyorum, bunu yalnızca alçakgönüllü bir edebi-
yatçı bakışıyla, çoğunlukla edebiyat yapıtlanndan
yola çıkarak ve gene edebiyata dönmek üzere ya-
pıyorum. Örneğin devrimi kimlerin yaptığı ve
özünde ne olduğu konusuna Mkhel Tournier'nin
bir romanında dile getirilen bir görüşü tartışmak
üzere giriştim. Hırsızlığın türlerine ilişkin aynm
ve yorumlanmda da hep romanlardan yola çıkıp
romanlara döndüm.
Bu arada, gerçek dünyaya da sık sık gönderme-
lerde bulundum kuşkusuz. Bu denemeyi yazdığım
sırada, "hortumlama" daha gün ışığma çıkmamış-
tı, ama "Nucingen işi hırsızlık"ın bu yöntemi de
büyük ölçüde kapsadığmı sanıyorum. Irkçılığa
gelince, bu akımın genellikle üzerinde durulma-
yan, ama çok belirgin ve çok belirleyici iki özel-
liğini vurguladım: Irkçılığm varlığmı sürdürmek
ve gücünü arttırmak için her zaman bir karşıt-ır-
ka gereksınim duyması; bir de gücünü geçmişten
alır görünmesine karşm, geleceğe dönük olması.
üstün ve an bir ırkı (kendininkini) savunmak ıs-
ter görünürken, gerçekte bir üstün ve an bir ırk
yaratmaya çalışması.
- Kitabı okuduğumda, aslında gazete yazan ay-
dınJanmızın değinmeleri gereken birçok sorunu
sizin çağdaş bir aydın soriımluluğuyla irdelediği-
nizi gördüm. Keşke bu yazılar kitaplaşmadan ön-
cegazetelerdeyayımlanmış olsaydı. Günümüzba-
sınında.toplumsorunlannasizin bu kıtapta örnek-
lendirdiğinizgibi keskin bakışh yazariann yeterin-
ce bulunmaması toplumumuzun kendini eleştir-
me gücünün azaldıguun bir göstergesi mi?
YÜCEL- Övgüye teşekkür ederim ya belki de
olaylara bakış açılanmız birbirine yakm olduğu
için öyle geliyor sana. Dediğim gibi, Cumhuriye-
tımiz en çetin dönemını yaşamakta. Manc, "Av-
rupa'nın üzerinde birhayaletdolaşmakta-komü-
nizmin hayaleti!" dedıkten sonra, bu hayalete kar-
şı birleşen güçleri saymaya girişiyordu. Bugün de
ortalıkta gerçekten korkunç bir hayalet doiaşmak-
ta: Küreselleşme; ama tüm egemen güçler bu ha-
yalete kucak açıyor; ozanın dediği gibi, yalnızlı-
ğımız gittikçe artıyor.
Gene de, günlük basında ve başka yayın alan-
lannda, gerçekleri gören ve gösteren yazarlanmız
yok değil. Benim denemelerse, bıldiğin gibi, ga-
zete yazısı boyutlannı aşıyor, hem de bunlar bir-
kaç yıl içinde yazıldı. Bir gazete yazan çok daha
fazlasını üretir. Şöyle bir düşünce de ileri sürüle-
bılır: Birtakım düşüncelerin yayılması, bunlann
herkese doğrudan doğruya, yani ağızla ya da ya-
zıyla ıletılmesi gerekmez. Kendimi kesmlıkle dı-
şanda bırakarak söylüyorum, XVIII. yy. Fransa-
sı'nda \bRaire'in, XIX. yy. Fransası'nda Hugo'nun
ifXarx,
'Avrupa'nın
üzerinde bir hayalet
dolaşmakta-
komünizmin
hayaleti!' dedikten
sonra, bu hayalete
karşı birleşen
güçleri saymaya
girişiyordu. Bugün
de ortalıkta
gerçekten korkunç
bir hayalet
doiaşmakta:
Küreselleşme; ama
tüm egemen güçler
bu hayalete kucak
açıyor; ozanın
dediği gibi,
yalnızlığımız
gittikçe artıyor. *
tak bır izleğın varlığı bir ölçüde biçem birliğini
de sağlamış olabılir. Ama. belirli bir farklılıktan
söz edebilsek bile, Salaklık Üstüne Deneme'nin
biçemi Söylemlerin Içinden'in, Alıntılar'ın biçe-
minden çok da uzak sayılmaz. Genellemeyse, as-
lında tehlikeli bir iştir, insanı büyük yanılgılara gö-
türebilir. ama benimkiler edebiyatçı genelleme-
si.. kesın olma savlan yok, soru nitelıkleri kesin-
leme niteliklennden daha ağır basar. Yazılanmın
okuma tadı verdiğini söylemen beni aynca sevin-
dirdi. çünkü yıllardan beri, yazdıklanmın zor an-
laşıldığmı. dolayısıylazorokunduğunu söyleyen-
ler olur.. oysa ben anlatılarımda da, denemele-
rimde de. incelemelerimde de yazdığımın "oku-
nakir olmasına özen gösteririm.
- "Yurttaş mı. Sanatçı mı?" başhkh yazınızda
sanatçıya verilen deger konusunu irdekrken üginç
"TTlkemiz tüm Cumhuriyet tarihi boyunca hiç yaşamadığı trajik ve
çelişkin bir dönem yaşıyor; yazgımıza yön verenler, kurtuluşu kamunun
elindeki tüm zenginlikleri yok pahasına yabancılâra satarak yüfttaşı
yabanın yanaşmasına dönüştürme yolundalar.. ama kitapta sözünü
ettiğimiz edimlerin özneleri ve her gün görüp dinlediğimiz büyüklerimiz
arasında tek bir tragedya kişisi yok, hepsi güldürü kişileri."
düşüncelerini coşkuyla benımseyenler içinde ya-
pıtlarını okumuş olanlann oranı yüzde bır bile
değildi belki.
- Her yazınız hem büyiik bir okuma tadı \eri-
yor hem de içinde yaşadığımız toplum üstüne bir
kez daha sizin o acı alayuuzın burukluğu içinde dü-
şünme olanağı \aratı\or. Küçük günlük olaylar-
dan hepimizi ilgilendiren genellemelere ulaşan dü-
şünme süreciniz okuru da sanyor. Dilin güzeDiği
de bu süreci tamambyor. Yazarken biçemi üzerin-
de ayn bir çalışmantz oldu mu, yoksa kendiliğin-
den mi böyle bir anlatım ortaya çıkn?
YÜCEL- Özel olarak bır biçem araştırmasına
girişmedim doğrusu. Ancak. bu denemeler bellı
bır dönemin ürünleri, bir yazı bir sonraki yazıyı
koşullandırmıştır. Sonra. konular değişse de or-
bir kıyaslama yaparak "1921 yılında saglık ku-
rulu karanyla subaylıktan ayrılmasına karar ve-
rilmış olmasına karşın, tutuke\'inden yeni çık-
mış, Ftasta Nâzım Hikmet'i elliyaşmda askere al-
ma gırişımlen 'Şımarık'ın başansı nedeniyle
pop şarkıcısı Tarkan a askerlik konusunda ayrı-
calıldar tanıma çabasıyla karşılaştırılınca, se-
vindiricı bır noktaya geldiğimiz söylenebüir",
dryorsunuz. Ulkemizin sanatçıya bakışı bu sürede
geİişti mi? Yoksa değeriendirme ölçüleri mi değJş-
ti?
YÜCEL- Ülkemizde sanatçıya, özellikle de
ozan ve yazara çok uzun bir süre gücül düşman
diye bakıldı. Sonra korkulduğu ölçüde tehlikeli ol-
madıklan görüldü. TurgutÖzaJ'ın iktidan sırasın-
da ve daha sonra. sanatçı el üstünde turuldu. ama
bu tutum değişikliğine sanatçı kavramının değiş-
mesi eşlık etti: Sanatçı eğlendiren kişiydi, ara-
besk ve pop şarkıcılan, göbek dansçılan, televiz-
yonlann eğlence izlencesi sunuculanydı. Böyle-
ce, daha çok yakın birgecmişte. hasta Ruhi Su'dan
birpasaport bile esirgenmişken. Tarkan'ın asker-
lik sorununu çözümlemek için büyükelçilerin, ba-
kanlann, başbakanlann seferber olduğu görüldü.
Ancak. ozan Turgay Fişekçi'nin yaşamsal, ama çö-
zümü çok daha kolay bir sorunu olsa, o kişiler par-
mağını bile oynatmaz belki. Ben o yazıda sanat-
çının ayncalıklı birkişi gibi göriilmesine karşı ol-
duğumu da belirttim. Doktor olabilirsmiz. yargıç
olabilirsiniz. hatta cumhurbaşkanı olabılırsiniz,
ama sanatçı olamazsınız denilir. Pekı neden? Ozan-
lık, yazarlık. oyunculuk. ressamlık da bırer uğraş-
tır ve öğrenilir. Her uğraşm başanlılan da, başa-
nsızlan da vardır. Sanatçı cumhurbaşkanı olacak-
tı da cumhurbaşkanı neden sanatçı olamayacaktı
ki? Şöyle diyordum: "Zamanmda istemiş olsay-
dı,Süleyman Demirelde bir LeventKırca olabi-
lirdipekâlâ; hatta. banasomrsamz, LeventKır-
ca'dançok daha üstün bir Levent Kırca olabilir-
di. Kanıtı da ortada: Süleyman Demırel bugüne
dek en az on Süleyman Demirel 7 hayranhk veri-
ci birbaşarıyla oynadı; Le\ent Kırca 'ysa. Süley-
man Demirel 'i oynamayagiriştiği herseferde, an-
cak çirkin ve ruhsuz bir Süleyman Demirel vara-
tabıldi'.' Haksız mıyım?
'Eğlence sanat diye nitetenir oldu'
- "Yaşlı adam ve koltuk" adlı yazınızda üginç
bir kıyaslama var: "Deniz Gezmiş ve arkadaşla-
rının ipegönderılmesiniengellemek için çırpman
yaşlı tnönü, tınselaçıdan bakılmca, aralarında-
ki kırk koca yıla karşm, bu konuda da kendisi-
ninkine karşıt tutumu benimsemiş olan Süleyman
Demirel'den çok daha gençtir. Ecevifseyaşanu-
mn hiçbir evresinde doksanyaşın eşiginde ülke-
sinin laiklikalamndaki son
eksiklerini de gideren De
Gaulle kadar genç olma-
mıştır",diyorsunuz. Nedir
insanlangençyadayaşiıkj-
lan?
YÜCEL- Bernanos
gençlik ve ihtiyarlıgın yaş
sorunu değil, ruh sorunu
olduğunu söyler; hep kalıp
düşüncelere, önyargılara
bağlanıp yerinde sayan bir
kişi genç de olsa tükenmıştir, yaşlıdır. Yetilerini
sürekli geliştirerek yaratıcılığını sürdüren kişiy-
se, yaşlı da olsa bir ıç gençliğin sürdürücüsüdür.
Bır zamanlar, ustamız Meiih Cevdet Anday hep
genç şair diye nıtelenmekten yakjnjrdı. ama bu açı-
dan bakarsak, bugün de genç bir ozan. Sovyet
Rusya'yufa§lı yöneticilerin batırdığı söylenir, oy-
sa bir genç-yaşlı. Gorbaçovbatırmıştır. Ama, söy-
lemek bile. yaşlılık genellikle bedensel ve ruhsal
güçsüzlükleri de kendısiyle birlikte getirir, bu ba-
kımdan, yaşlılardan oluşan iktidarlar genellikle sı-
radanlann iktidandır. Gençlerin olması gerekeni
gençlere vermek gerekir.
- Neredeyse elli yıldır ülkemiz külrür ortamının
içüıdesiniz. Bu süre içinde dümadaki kültürcl ve
toplumsal değişünletie ülkemiz arasındaki ben-
zeriik >e aykınnklar üstüne neler söyiemek ister-
siniz?
YÜCEL- Yazın ve sanat adamlanmız çoğu alan-
larda Batı dünyasınm çok da gerisinde kalmadı ben-
ce.. ancak, genel olarak, Batı dünyasında hiçbir
zaman bu oranlara varmayan bir yozlaşma yaşı-
yonoz, televızyonlanmızın ve basınımızın da des-
teğiyle eğlence sanat diye nitelenir oldu, öğretim
düzeyi düştü, bıreylerde her bakımdan ölçüleri
aşanbirtüketirntutkusuyaratıldı. Dahanebileyim?
Salaklık'ta, boyuma bakmadan, pek çok konuya
dokundum; şimdı anımsamıyorum ya buna da bir
yanıt vermışımdır belki.
Yaşarn üzerine
Kültür Servisi - Galeri Nev sezonun üçüncü ser-
gisinde yaşamını ve çalışmalannı îstanbul'da sür-
düren fotoğraf sanatçısı Nazn"Topçuoğju'nun ça-
hşmaiannı sergiliyor. Sanatçı. daha öncekı çalış-
malannda da kullandıği sakatatlara, insan ve hay-
van (köpek) fîgürlerinı de eklıyor. Ortaya hangi
zamana ve yerc ait olduklan pek anlaşılmayan
u
taUeaux vivanflar (canlı tablolar) çıkıyor. Alı-
şageldik, basmakalıp değer yargılanmızı sorgu-
layan bu işler izleyiciyi fotoğraf, sanat ve yaşam
üzerine yeniden düşünmeye zorluyor. Gençlik-
yaşlılık, ölüm. hatıralar, kahcıhk, geçicilik. ata-
let, yüzeysellik. sakla(n)ma gibi temalara gönder-
melerin gözlendiği fotoğraflann izlenebileceği
Nazif Topçuogiu'nun sergisi bugün fstanbul Ga-
leri Nev'de açılacak. (Maçka Cad. 33/B Maçka,
Tel:(212)231
İlk kadm profesörlerdendi
'Hocahnn hocas' MeJahat Özgü 95yaşmdaydL
Kültür Servisi - Cumhuriyet döneminin ilk
kadın profesörlerinden Melahat Ozgü ya^a-
mmı yitirdi.
Alman dili ve edebiyatı. tiyarro, plasrik sa-
natlar, müzik vb. konularda araştırmalar ya-
yımlayan Melahat Özgü, Weimar, Almanya'da
öğrenim yaptı, doktorasını yaparken bir dedek-
tif gibi 19.yüzyıl yazan Schack'ın izini sür-
dü. Özgü'nün uzun yıllar çahştiğı Tercüme
Bürosu'nda büyük emegi geçti, Alman Dili ve
Edebiyatı Kürsüsü'nde öğretim üyeliğinden
sonra Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro
Bölümü'nü kurmakla görevlendirildi. Bu bö-
lümde emekJiye aynlıncaya dek tiyatro alanın-
da çok sayıda öğrenci ve öğretim üyeleri ye-
tiştirdi.
1906'da îstanbul'da doğan Özgü, Erenköy
Kız Lisesi'ni bitirdikten sonra sınav kazana-
rak Ataîanya'ya gitti. Berlin ve Bonıı üniver-
sitelerinde Alman dili ve edebiyatı, sanat ta-
rihi, tiyatro, felsefe ve pedagoji ögrenimi gör-
dü. Doktorasını vererek Türkiye'ye dönen Öz-
gü, uzun yıllarDil Tarih Coğrafya Fakültesi 'nin
Alman Dili ve Edebiyat Kürsüsü'nde uzun
yıllar öğretim üyeliği yaptı, yirmi yıl tercüme
bürosunda çalıştı. 1939'dadoçentliğe, 1942'de
profesörlüğe yükseltildi. 1964'te fakülteye
bağlı Tiyatro Kürsüsü'nü, 1969'da, bu kürsü-
yü de içine alan Tiyatro Araştırmalan Ensti-
tüsü'nü kurdu. 1976'da emekliye aynldıktan
sonra Îstanbul'da konservatuvarlarda tiyarro
dersleri verdi.
Çevirdiği kitaplardan bazılan şunlan Les-
sng'den 'Define', Scbilter'den 'însarun Este-
tik Eğitimi Üzenne Bir Dizi Mektup", Ha-
uptmann'dan 'Rose Bernd'. Rilke'den 'Genç
Bir Şaire Mektuplar', Zweig'dan 'Sanatta Ya-
ratıcıhğm Sırn'. 1955'te, Türk-Alman Kültür
IşleriKurulu'ncaSchillerMadalyası'na değer
görüldü.
• > •
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
İki Yılbaşı
Aslında "Oç Yılbaşı" da diyebilırdim.
ilki birmasaldan,Andersen'in "Kibritçi Kız"\r-
dan. Belki de en unutamadığım yılbaşı akşarn.
Herkesin eğlenceye hazırlandığı akşam, yoksul kib-
ritçi kız, kibritlerini yaka yaka, soğuktan donara*
ölür.
Çizgi filmini de görmüştüm. Hangi çocuk unu-
tabilir... Yıllarca benimle birlikte yaşadı. Küçö(
kibritçi kızın her alevde gördüğü hayalleri, belle-
ğimden bir türlü silemedim. En son büyükanne-
si gelir ve birlikte gökyüzüne karışırlar.
Andersen masallarını elbette yalnızca çocuk-
lar için yazmamıştı. Çoğu roman yoğunluklanyla
örülü bu masallar, toplum yaşamasının eşitsizlik-
lerine, özgürlüksüzlüklerine neşter vurur. Siyasal
görüşümün belirlenmesınde her birinin izi vardır.
Ikinci yılbaşı, çocukluğumdan kalma. Ftruzağa
llkokulu'nda öğrenciyim. Galiba dördüncü sınıf.
Nevzat Öğretmen yılbaşı gecesinin resmini yap-
mamızı istiyor.
1950'lerin sonunda o yılbaşı gecesi. Okuldan
eve dönüyorum. Ümit Nüvit Apartmanı'nın giriş
katı. Dar yaşama koşullanmızda bu gecenin özel-
liği hindi.
Şimdi herşeyi karmakanşık hatıriıyorum. Okul-
dan hemen eve dönmüş olamam. Annemle bir-
likte Beyoğlu'na çıkıyoruz, Tavukpazan'ndan hin-
di alıyoruz. Hava kararmış. Arka yollardan döner-
ken, küçücük bir pencere, içerde yıprak eşya,
gazete kâğıdı örtülü küçük masa, ağlamak geçi-
yor içimden.
Sonra hindi bir türlü pişmiyor. Pişmeyen hindi
yüzünden annemle babam kavga ediyorlar. Rad-
yo açık. Radyoda şarkılar. Soğuk, donuk, katı yü-
rekli sofra başındayız...
Okulda yılbaşı gecemizin resmini yapıyorum. Eciş
bücüş resimde sırça toplarla bezenmiş çam ağa-
cı, sözüm onatuvaletli hanımlar, siyah giysili bey-
ler. Yalan dünyamın yılbaşı gecesi. Bu resmi niye
yaptığımı bilmiyorum.
Nevzat Öğretmen, "Misafiıierinizmi vardı?" di-
ye sormuştu. Kimse yoktu. Evimize tuvaletli ha-
nımlar, smokinli beyler hiçbir zaman gelmemişti.
Hiçbir zaman çam ağacını yılbaşı gecesi için zi-
yan etmemiştik.
O gün bugün nefret ederim yılbaşı gecelerin-
den.
Son yılbaşı, 2001 'e girdiğimiz geceyarısı. Gö-
rüntülen televizyondan izledim. Taksim meyda-
nındaki kalabalık, talihsiz Marmara Oteli önünde
birikmiş. Genç bir adam kendini yakmaya çalışı-
yor. Haberbültenleri "Yılbaşına gölge düştü"6e-
mekle meşgul. Görüntüler birbirini kovalıyor.
Donakalmış seyrediyorum. Camlarkırılıyor, kü-
fürler, haykınşlar, kaçışmaya çalışan tunstler. Son-
ra bir delikanlı, "Siz bızı bu hale getirdinız!.." di-
ye bağınyor. Önümdekı kâğıt parçasına hemen çi-
ziktiriyorum: Siz bizi bu hale getirdiniz.
Sonra Istanbul, Ankara, Izmir, Bodrum, Antal-
ya yılbaşı gecesi görüntüleri. Ve hep SİZ BİZİ Blf
HALE GETİRDİNİZ...
Birçoklarımızın, yılbaşına gölge düşüren serse-
ri güruhu diye baktıklan o tuhaf, çapaçul, dudak-
larında öfkeli gülümseyiş, gözlerinde nefret, o ir-
kirtici topluluk, bana boyuna Tolstoy'un eşsizDf-
rilış romanını hatırlatıyor:
Kendisini sürgünden kurtarmak isteyen yük-
sek sınıftan kişiye, aşağı sınıftan ve geçmişte o
yüksek kişi tarafından iğfal edilmiş genç kadın,
"Bu dünyada bedenimle eğlendin, şimdi öte dün-
ya için ruhumu satın almak istiyorsun..." gibisin-
den bir şey söyler. Az sonra sürgüne gidenlerle
birlikte trene binecektir.
Sabahın erken saatlennden geceyanlanna, he-
men hemen bütün televizyon kanallannda, biz-
lere sunulan yaşama biçimi, cafcaflı yaşamalar,
nasıl kazanıldığı bellisiz (!) paralar, memametsiz-
ce eğlenişler, servetler dökülmüş kılık kıyafetler,
mide bulandıncı haller tavırlar ve hep o söz, ben-
deAndersen'in masalı kadar yaşayacak söz: "Siz
bizı bu hale getirdiniz!"
Benim kalemım yetmez, biliyorum. Necatigil'in
dizesiyle avundum:
"Yazmaya Orhan Kemal olacaktı."
Takvimde İz Bırakan:
"Haınce sokaktan dönüşünüz/Sisli, karda.../Çün-
kü başka yaşayışlar gördünüz/Dışanda." Beh-
çet Necatigil, "Sokaktan Gelmek", Evler, 1953.
Galatea Sanat Galerîsi'ntfen
'Sema Resimleri'
• Kültür Servisi - Türkiye'nin sayılı mevlevi
ressamlanndan Tayfur Sanlıman'ın resimleri 15
Ocak'a kadar Galatea Sanat Galerisi'nde yer
alacak. Sanlıman, mevleviliği tuvale taşıyan
ender yerli sanatçılardan biri olarak tanınıyor.
Sanatçı, 70'li yıllardan sonra üzerinde durduğu
'Işık ve İnsan' temasını, sergisinde Mevlana ve
mevlevileri de kapsayarak yansıtıyor.
R Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I