Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2001 PAZARTESİ
ÇfLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
T—
La Mort de la France en Turquie'ARADABIR
Av. AYDIN ERDOĞAN
Düğme ve Yıpranan
Siyasetçi
Beyaz Enerji operasyonu, kamu ihalelerindeki yol-
suzluklann bir bölümünün daha açığa çıkanlacağı ve
sorumlulannın yargılanacağı umudunu doğumnuştur.
Tartışma, yolsuzluk boyutu ve sorumlulan üzerinde
yoğunlaştınlmalıdır. Enerji yatınmlan, ülkenin en bü-
yük yatırımlandır. "Hangilehnde ne yapılmıştır?" Bu
sorunun yanıtı mutlaka bulunmalıdır. Ne yazık ki, tar-
tışma özünden saptınlmak istenmektedir. Enerji sek-
törü en çok yatınm yapılan, bu nedenle yolsuzluk ve
haksız kazanç peşinde koşanlann iştahını kabartan
bir alandır. Basınayansıyan bilgilerciddi kanıtlann bu-
lunduğunu göstermektedir. Bu da "temiz toplum, te-
miz idare, temiz siyaset" özleminin "bir gün mutla-
ka" gerçekleşeceği umudunu güçlendirmektedir.
"Düğme" tartışması, soruşturmayı ve ortaya çıkan
gerçeğin önemini gölgelemeye başlamıştır. "Düğme
açıklaması", yersiz, anlamsız biraçıklamadır. Bu açık-
lama üzerine Başbakan Sayın Bülent Ecevrt'in tep-
kisi haklı olmakla birlikte orantılı değlldir.
Sayın Mesut Yılmaz'ın "siyaset kurumunu savun-
mak" adına söyledikleri, devam etmekte olan soruş-
turma ve olaylann özünü gölgeler biçim ve içerikte-
dir.
"Siyaset kurumu" olarak tanımlanacak, üzerinde
anlaşmaya vanlmış ortak bir kurum bulunmamakta-
dır. Farklı siyasal kurumlar, farklı siyasal kişilik sahip-
leri, farklı siyasal anlayışlar bulunmaktadır. Bu ne-
denle Sayın Yılmaz, "siyaset kunımunun" savunucu-
su olarak ortaya çıkarken tüm siyasetçileri savunan
bir iş yapıyor görünse de gerçekte, kendisini, parti-
sini ve benzer anlayışlarla siyaset yapanlan savunu-
yor.
Türkiye'de, siyasetçilerin halkın gözünde güven yi-
tirdikleri bilinmektedir. Bunun nedeni, elbette ki siya-
setçilerin tümünün davranışlan değildir. Değerlendir-
meleryapılırken genellemeîere gidilmesi, dürüst, na-
muslu siyasetçinin diğerierinden aynlmaması yanlış-
tır. Herkes buna özen göstermelidir.
Bu farkı kanıtlamak, dürüst, namuslu siyasetçile-
rin görevi olduğu kadar, yorum, haber ve değerten-
dirme yapanlann da görevidir. Yolsuzluk yapanlarla
karşı çıkanlan, hırsızlığı, rüşveti hatta cinayetleri ya-
panlarla karşı çıkanlan, bunlann açığa çıkanlması için
uğraşanlarla üzerini örtmeye çalışanlan sırf "siyaset-
çi" olduklan için ortak bir paydada toplamak doğru
değildir. Bu tutum demokrasiye hizmet etmemekte-
dir. Ancak kendilerine yapılan eleştirileri, geniş bir
cepheyle karşılama gayreti içinde olan siyasetçiler,
arada bir aynaya bakmalıdır. Siyasetçiye itibar kazan-
dıracak olan da kaybettirecek olan da öncelikle siya-
setçilerin kendi 'eytemleri'dir.
Sayın Yılmaz, Çiller ve bakanlan, karşılıklı birbiri-
ni yolsuzluk yapmakla suçladılar. Biri öbürüne, "sen
yolsuzlukyaptın" dedi. Sayın Yılmaz'ın adlandırma-
sına itibar edersek, "siyaset kurumu yolsuzluk yapı-
yor" demekti. Sonra dönüp bu yolsuzluklan, diğer-
lerinin katkılan ile "akladılar". Bu ve benzeri davra-
nışiar, siyasetçilere saygınlık kazandırmadı.
Sayın DemireJ'in aile fotoğrafı paramparça, kırk yıl-
dır "siyasetin tepesinde" dolaşıyordu, siyasetteki ka-
lıtının hali yürekler acısıdır. Bu itibarı kim yükseltebi-
lir? örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Enerji Bakanı Sayın Cumhur Ersümer, "soruştu-
rulan ıhalelerden habehnin olmadığını" söyleyebili-
yor. Başında bulunduğu bakanlıktaki yolsuzluklar so-
ruşturuiuyor, ciddi kanıtlar ortaya çıkıyor, ancak ken-
disi haberdar olmuyor ve halen o makamda oturabi-
liyor. Sayın Bakan, "Benim bakanhğımda ne oluyor?"
diyemiyor. Aylarca hasırattı edilmiş olan bir dosyanın
son anda yargıya gönderilmiş olması, Saym Ersürner'in
görevini gereği gibi yaptığı anlamına gelir mi? Hak-
lannda soruşturma yapılanlar, Enerji Bakanlığı'nın,
Türkiye "enerji politikasını" oluşturan kararlan hazır-
layan bürokratlardır. Alınan kararlar "siyasi" karartar-
dırve "siyasi sorumluluk" doğurur. Sayın bakanın bu
sorumluluğun bilinci içinde davrandığını söylemek
güç görünmektedir. Siyasetçiler, bu tür durumlarda,
yerinde, zamanında alacaklan doğru kararlarla itibar
kazanır.
"Siyaset kunımunun itiban" ve "düğme" tartış-
malan ile yolsuzluklann üzerinin örtülmesine izin ve-
rilmemelidir.
TÜRK - İTALYAN DOSTLUK DERNEĞt
ve
ISTITUTOITALIANO DIOJLTURA
Ocak Ayı Sohbet Toplantısında
tstanbul Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof ÖZER SEZGÎN
"Comhuriyet Dönemi Çoksesli Müziğimiz"
konusunu örneklerle açıklamalı olarak sunacaktır.
Kokteylli Sohbet Toplantısı
29 Ocak Pazartesi Saat:18.00
Circolo Roma Salomı, Tepebaşı, Meşrutiyet Cad. No:16i Beyoğlu
Aramızdan ayrılışının 8. yılında
O'nu saygı ve sevgiyle anryoruz.
Suat Sezai GÜRÛ
29 Ocak 1954 - 29 Ocak 1993
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
ÇefikGÜLERSOY
umhuriyet ilk kez, bir yazıyı
yabancı dilden bir başhkla ya-
yımlıyor. Bunda yarar vardı.
Fransa'nın kendi diünde bir
"anımsatma".PiaTeLoti'nın,
yine bunalraılı (buhranlı) bir
dönemde yayımladığı yürekli kitabının, adı-
nı kısaltarak ve günümüze uyarlayarak (yani
"Sevg&iFransamız" deyimini çıkararak!) ya-
pılmış. özel bir başhknr bu. ÖzeL Çünkü Tür-
kiyemiz de, tarihinin en mutlu, en onurlu dö-
nemi olan cumhuriyetinin, en zorlu dönemi-
ni yaşamakta.
BUeiim ki, dertü dönemi, önce Türkrye'nin
kendi yeni altyapısı hazuiadı: Son 20-25 yılın
ne kadar olumsuz iç koşullan varsa, yani ka-
labalıklaşma, sağlıksız yerleşimleTe yığılma,
eğitimsizlik, yanlış dış politikalar (Cezayir
bağımsızlık savaşı oylamasında, emperyalist
Fransa'nın yanında yer alışunız gibi), Avru-
pa'ya yerleşen Türk nüfusunun, çevreleriyle
hiç uyumsuz yaşamlan, durmadan dışandan
borç isteyen (ve geçenlerde bunun bir "ödü-
lünü" bile kabul eden) Türk ekonomisinin
durumu gibi hastalıklar birike birike, bugün-
leregeiindL
Bugünlerintemelinde, bflefim ki,öncebiz ken-
dimiz vanz! Bu iç yapıya, dış çemberin kendi
koşullan da bir demir zırh geçjrdi: Önce ken-
di dar ve pis seçim hesapian, başrolü oynu-
yor. Sonra Tann bilir, kısa vadeb çıkarlan, ko-
nuşuyordur Türkiye'den bekledikleri sipariş-
lerin zaten gelmemesi (silah gibi "okkalı"
alımlann ABD'ye gitmesi) gibi. Sonra yine
belki, Türkiye içindeki birtakım hesapçıla-
nn, bir kısım entellerin, güvencesini Batı'ya
kullukta gören çevrelerin beyin yıkaması ile,
her horlamaya karşı Türkiye'nin Avrupa Bir-
liği kapısında beklemesini sürdüren sabnna
bir çizgi çekilip artık umudunu kesmesi için
bir ders verilmesi... gibi etkenler. Bunlar, ta-
rihte benzeri olmayan, akıl dışı ve bilim dışı
birkarara sürükledi Fransa'yı. Çok önemli, bek-
lenmedik, olumlu gelişmeler olmazsa bu ka-
rar, Fransa'nın Türkiye'de tükenişi anlamına
gelir.
Ama kesin olarak bilelim ki, önce Fransa ile
sınırlı kalmayan, sonra rasüanüsal olmayan ve
tek vüzlü-tek temelli hiç olmayan bir durum-
la karşı karşıyayız.
Avrupa küme'si karşısında, -ve kuşkusuz
daha egemen- ikinci büyük odak olan ABD'ye
gelince, bu "süper güç", Türkiye'nin kendi
etki alanında kalması politikasnıı -tam bir bi-
lardo ustası gibi, ıstakasını hangi topa dokun-
durursa, onun hangi yuvarlaklan koşturaca-
ğuu, Tannhaklaiçin çok iyi hesaplayarak-uy-
guluyor. Bu geleneksel "patronumuz", iç ko-
şullannın gündeme getirdiği bir Ermeni tasa-
nsını, Başkanı'nı araya sokup engelleyerek Tür-
kiye'nin yine gönlünü fethediyor ama, onun
da eli, bir yerde bağlı.
Başkan, Türkiye haklı ve masum olduğu
için değil, ABD çıkarlan şu sırada onu gerek-
tirdiği için, tasannın geri çekilmesinin altuıı
çiziyor.
Dış dünya, bu. Ve bu dünya ölçeği içinde,
bunca "yalnız kalmış" bir ülke de, yok. "Izo-
le" yer çok var ama, biz ne Ortadoğu'nun
bozkır bir çöl kabilesiyiz, ne de Okyanus-
ya'da bir pahniye ve hurma adasıyız. Avru-
pa'nın hemen eşiğinde ve en kalabalık, bir Bal-
kan-Kafkas-Ortadoğu devletiyiz.
Bu ülkenin, 1930'lan yaşamış bizyaşb-ço-
cuklannın, en kaygıhve en mutsuz kesimi ohış-
turduğunuıualtını çizmek isterim. "Baştabü-
tün dünyanuı saydığı başkomutan" marşımı-
zın coşkulu, onurlu dizelerini anımsatarak,
srrf bir duygusallık etmek -ve de onunla suç-
lanmak- istemem. Ama II. Cihan Savaşı bit-
tikten az sonra, yani daha dün, yeni Alman-
ya ile personel gezilerine başlayan Türki-
ye'nin, demiryolculannı Alman kentlerine
yoUadığında, ekiplerimizin, ay-yıldızh bayrak-
larla süslenmiş her garda, bando-mızıka ile kar-
şılandığına tanık olmuş bizlerin,bugünleriya-
şaması, kolay değiL Onudemek istiyorüm.
Pekiyi, ne yapmalı? Önce, "ne yapmama-
h" sorusuna bir karşılık arayalım: Bize zarar-
h, hatta bize yararsız ve her halde ilkel görün-
tülü her davranıştan uzak durmalıyız.
Boykotlarda, kendi çıkarlarımız iyi hesap-
lanmah. ^ÖflteylekaDapzararla oturmak", ken-
di atasözümüzdür. Bir üniversitemizin ace-
leyle aldığı karardaki gibi, Fransızca eğitimi
kaldnmak, en akıl dışı bir iştir. Fransız kûl-
türü, bugûnkü pis politikacılannın tekelinde
değildir, evrenseldir. Hatta Fransa ile baş et-
mek, düıni iyi öğrenmekten geçer. TV'lerimi-
zin yansıttığı ve ne anlama geldiğini anlaya-
madığım davullu-zurnalı oyunlar ise, ilkelli-
ğin şahıdır.
"Ne yapmalı" sorusunun karşıhğt ise, çok
uzun bir liste olur. Sosyal ve ekonomik yapı-
mızdald bürün çarpıldıklann birer birer dû-
zdülmesine koyuhnakdiye de özetlenebilır. Son
mali operasyonlann, umut verici tek gelişme
olduğunu bilelim.
Bilmemiz -ve uymamız- gereken en sağ-
lam doğru, bir ülkenin dış poütikasının da^iç
bünyenin sağhkhğmdan aynlamavacagıdır. Ül-
kelerinvücudu ve görüntüsû,dış prestijinin de
temelini oluşturur.
Bu genel çerçeve içinde özel bir konu, Fran-
sa'nrn son tavnnda ön planda görüntü veren
"Ermeni krymu" konusunda yapacaklanmız-
dır. Cumhuriyet'te yıllar önce yazdığnn gibi
(8.7.1995) devletimiz, bu işte, bence baştan be-
ri yanhş bir poihıka izledi: "Ermeni smkın-
mıyoktur!"
Türkiye'nin bu iddiasına karşı her seferin-
de Batı TV'leri, ekranlara karşıtlar taşıdı ve
kendi kamuoylannm beynini, tek yanlı yıka-
dı. Bu inkâr politikası yerine, şöyle bir tezi sa-
vunsaydık, rahatederdik: Rebeka'nm, borcu-
nu dert eden kocası Moız'i rahatlatmak üze-
re pencereyi açıp Mişon'a, "Sana borcumuz
var, ama ödeyemeyeceğiz!'' diye seslenmesi
gibi: ""-'
1) Ermeni soykınmı, yer-yer olmuş olabilir.
2) Kıyımı ve olaylan başlatan, Ermeni çete-
leridir. 3) Onlan kuDanan, Çarlık Rusyası'dır.
Günümüzde kim, Çarlık Rusyası'nı savunu-
yorsa, üstlensin. 4) Olaylar ortalık güllük gü-
lıstanlık iken değil, bir Cihan Savaşı'nm için-
de geçmtştir. Hangidevtet, helesavaşiçmde, ken-
disine çekılen birhançeri, bir buket çiçekle kar-
şılar? Tarihte böyle bir örnek var mı? 5) Ci-
han Savaşı'nda sadece şu kadar Ermeni ölmek-
le kalmadı, Osmanh'mn geri kalanı, yani
Türk'ü, Arnavut'u, Boşnak'ı, Arap'ı, Çer-
kes'i, .-mflyonlarca genç de, gûnahsız olarak
öldû. îktidardaki cunta, Sankamış'ta 80 bin gen-
ci de, kara gömdü. 6) Savaş suçlusu saydık-
lannızı, Avrupa'da taİar-takır zaten öldürdü-
nüz. 7) En önemlisi, biz, Türkiye Cumhuriye-
ti'yiz. Imparatorluğu tasfiye ettik, hanedanı da
sürdük, ve o defterleri kapatük. Fransa Ihti-
lali aym şeyi -fazlası ile- yapmadı mı? Böyle
bir savunma için vakit geç değil. Bizden Id-
mi entellerin akhna uyup arşhieri açmak ve
"olduydu-olmadrydT tartışmasma girmek,
"batakhğa davetiye çıkarmak" olur.
Bunun yerine, yukanda başlıklannı sırala-
dığım konulann günceDiğini koruyan birka-
çında, bilimsel kanıtlar üretmek ve bunu ya-
parken, özellikk Baü'nın kendi kaynaklarma
dayanmak, yapılması gereken en gerekli ve
"en uygar" işlerdendir.
Bu tür ciddi tarih araştırmalan, Fransa'ya,
çıkarlan gerektirdiğinde Türkiye'ye nasıl dost-
luk ettiğini de anrmsatabilir:
Isriklal Savaşımızın, daha başında, Ankara'ya
el uzatıp îngiltere ve Yunanistan'ı nasıl orta-
da bıraktığı gibi. Üstelik o zaman Ermeni
olaylan çok daha taze idi!
Batı'nm tümüne karşı, söylenebilecek söz-
lerden biri de, şu olabilin Pis hesaplannızı bi-
raz bir yana b^akıp sizin de ne yapalım ki üs-
tünde yaşadığnıız gezegenin, geleceğine bak-
sanız? Tarihinde ilk kez, New York sallandı.
Neler oluyor acaba.
Atatürk'ün Dış Politikası ve Diplomasisi
DOÇ. Dr. Hasret Ç O M A K Hukukçu, Ekonomist, Uluslararası
llişkiler Uzmanı
A
tatürk'ün dış politika-
sının temel niteliği ger-
çekçi olmasıdır. Kur-
tuluş Savaşı sırasında
Ulusal Ant'ta ifadesi-
ni bulan hedefler gerçekçi bir bi-
çimde çizihniş ve bu hedef tespitin-
de aşınlığa kaçıhnamıştır. Bu ilke-
den hareketle Atatürk'ün dış politi-
kası hiçbir zaman, Pan-lslamizm,
Pan-Türkizm ve Turancılık akımla-
nna yönelik olmamıştır.
"Başka ülkelerin içişlerine kanşd-
maması"na özen göstermek Ata-
türk dönemi dış politikasımn ana il-
kesi ohnuştur.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'na atıl-
dığı dönemde egemenliği ve eşitli-
ği, dış politikasımn temel hükümle-
ri saymıştır. Egemenlik ve eşitlik il-
kelerine şiddetle bağlı kalmıştır.
Atatürk döneminde yapılan bü-
tün antlaşmalar "tarafsızhk", "sal-
dınnazhk", "dosthık", "iyikomşu-
luk", ve "işbirliği'', niteliğindedir.
tki blokun ortaya çıktığı 1930'larda
Türkiye'yi çıkar çatışmalan ve blok-
laşmalardan uzak tutmaya özen gös-
termiştir.
Atatürk stratejide olduğu kadar
taktikte de başanlı bir liderdir.
Karşılaştığı sorunlann hepsiyle
değil, bir öncelik sırasını esas ala-
rak çözümleme yoluna gitmiştir. Er-
zurum Kongresi sırasında çağdaş
bir cumhuriyeti oluşturma karann-
da olduğu halde bunu hemen ilan et-
memiştir. Sorunlan kendisinin sap-
tadığı bir öncelik sırasına göre ele
almıştır. Koşullann olgunlaşmasını
beklemeden ve milletin desteğini
elde etmeden köklü yapısal değişik-
liğe gitmemiş, bu nedenle başan
şansını azaltmamıştır. Bu yaklaşı-
mıyla Mustafa Kemal Atatürk, Ana-
dolu hareketi karşısında aykm bir-
leşmelere neden olmamış, gereksiz
yere düşmanca tavır alınmasını en-
gellemiştir.
Milli Mücadele'nin esasını oluş-
turan Anadolu hareketi, hedeflerin
iyi belirlenmesini sağlamış ve bu
amaçlar gerçekleştiği takdirde sa-
vaşa son verihnek suretiyle düşman
ile banşçı girişimlere açık olduğu-
nu büdirmiştir. Atatürk kendine öz-
gü diplomasisinde kişisel girişimle-
rin yaranna inanmış ve bu girişim-
lerin ülkeler arasındaki dostluğu ge-
liştireceği düşüncesi ile hareket et-
miştir. Bu görüşünü 28 Ekim 1937'de
Ankara'yı ziyaret eden Rumen Baş-
bakanı Tataresku'ya "Doğrudan
doğruya görüşmek, ülkeleri ilgilen-
diren sorunlann çözümünde en et-
küiyoldur" demek suretiyle göster-
miştir. ilk dünya savaşından sonra-
ki dönemde birbirine zıt rejimleri
banndıran uluslararası sistemde, re-
jim farkı gözetmeyerek dostluklar
kurmayı hedeflemiş ve bu ilkeyi
"çağdaş diplomasinin" bir "başan
koşulu" olarak kabul etmiştir.
Atatürk, diplomaside tarih bilgi-
sinin önemini çok iyi anlamış, bu
alanda çok araştırma yapmış ve geç-
mişteki olaylardan gerekli dersleri çı-
karabilmiştir. Bu yeteneğiyle geçmi-
şi çok iyi bildiği gibi, bugünü de
çok iyi kavrayabihniş ve aynı za-
manda geleceğe ilişkin öngörebilme,
önceden planlama ve kestirebilme
(tahmin edebilme) becerisini ortaya
koymuştur.
Ozellikle Kurtuluş Savaşı döne-
minde, uluslararası sistemi doğru
biçimde algılaması ve değerlendire-
bihnesi, bugünü çok iyi kavradığı-
nı göstermektedir. 27 - 29 Kasım
1932'de ABD'li general Mc Art-
hur'la Ankara'da yaptığı görüşme
sırasında, daha henüz ufukta gözük-
meyen Ücinci Dünya Savaşı ile ilgi-
li yaptığı tahminler, özellüde gele-
ceği isabetle görebildiğini ortaya
koyan önemh bir ömektir. Bu görüş-
mede Atatürk, Almanya'da 1933 'ten
sonra iç siyasal gelişmelerin olabi-
leceğini, ikinci Dünya Savaşı'nm
1940-46 yıllan arasında gerçekle-
şebileceğini, Italya'nın savaşta ba-
şanlı olamayacağını, Almanya'nın
yine ABD'nin müdahalesi ile yeni-
leceğini ve savaş sonunda en kârlı
çıkacak ülkenin Sovyet Rusya ola-
bileceğini vurgulamıştır.
Atatürk diplomasisinin temel bir
özelliği güvenilirliktir. Ozellikle
Kurtuluş Savaşı'nda Ulusal Ant'ın
öngördüğü hedeflerin dışında bir
amaç taşımamış ve harekâtı bu ama-
ca yönelterek güvenilirliğini dün-
yaya kabul ettirmiştir. 1930'lu yıl-
lann ortalannda dünyada silahlı gü-
ce başvurmanın yaygınlaştığı bir dö-
nemde Atatürk bu yola yönelmemiş
ve ülkesinin haklı isteklerini dile ge-
tirirken güvenilirliğini ortaya koymuş
ve uluslararası sistemde destek top-
layabilme becerisini göstermiştir.
Ozellikle dış politikanın kişilere bağ-
lı olmaksızın devamlılığım vurgula-
mış ve diplomaside böylece güve-
nilirliğin değerini ortaya koymuş-
tur. Yunanistan Başbakanı Metak-
sas'ın 19 Ekim 1937'de Ankara'yı
ziyareti sırasında kendisine söylemiş
olduğu şu sözlerle bu ilkesini doğ-
rulatmıştır:
"thşkilerimiz gefişmişken şu nok-
tayısizesöyiemekisliyorum: Celal Ba-
yar ile çahşmannz, şimdiye kadar Is-
met tnönü ileolan çahşmalanmızdan
hiç farklı olacakdeğUdir. Celal Bayar
ve lsmet Inönü birdir; yani bürün in-
küap arkadaşlanm arasında samimi
bir mesaj arkadaşhğı vardır ve bu
bizde âdettir, tabüdir. Bizim takip et-
tiğimizsistemdeşahsnıdeğişmesi, işin
değişmesi demek değildir. İç ve dış
politikamızın esaslan çok önceden
tesph edilmiş bir programa tabüdir.
Görev başına gelen her arkadaş, ay-
nı programı devam ettirir."
Atatürk dış politikasında önce
"kendi gücüne dayanma" fakat ge-
rektiğinde "ittifaldara girebilme''yi
esas almıştır. Kurtuluş Savaşı'nı baş-
latırken içinde bulunduğu çok ağır
koşullarda bile kendi gücüne dayan-
mayı esas almış ve Türk milletini bu
yolda seferber ermeye çalışmıştır.
Halkına inanan ve güvenen bir lider
olmuştur. Uluslararası alanda kendi
gücüne dayanmayan ve bunu kanıt-
layamayan ülkelerin yaşama hakkı-
na sahip bulunamayacaklannı gör-
müştür.
Atatürk kendi gücüne dayanmayı
esas alırken gerektiğinde ittifaldara
girilmesine de karşı çıkmamıştır.
Ozellikle devletin çıkarlannı ilgi-
lendirdiğinde ittifaklara girihnesini
benimsemiştir. Ancak burada asıl
olan ülkenin "kendi gücünü" arttı-
rabihnesidir. Kendi gücüne dayan-
maya öncelik veren bir devlet, bir it-
tifak içinde ezilmekten de kurtula-
caktır.
Atatürk, güçlü ve dınamik kişili-
ğinin sonucu olarak etkin (aktiO bir
politika izlemiş ve bu politikasında
maceralardan kaçmmıştır. ozellik-
le Kurtuluş Savaşı sırasında ve 1936
Montreıu Boğazlar Sözkşmesi ön-
cesinde Türkiye'nin davasım, etkin
diplomasi uygulayarak dünyaya du-
yurmuştur. Uluslararası alanda ve
bölgesel işbirliğine katıhnayı etkin
dış politikasımn bir gereği olarak
uygulamıştır. Silahsızlanma görüş-
melerine ve 1928 tarihli KeDog Pak-
ü'na katılması önemli gelişmeler-
dir. Aynı zamanda 1934 tarihli "Bal-
kan AntantT ve 1937 tarihli "Sada-
bat Paktı'nda" öncü rolü üstlenme-
si bölgesel işbirliği konusundaki gi-
rişimlerini ortaya koymaktadrr.
Atatürk dünya toplumunu tek bir
aile olarak görmüş ve bürün ulusla-
n bu ailenin bireyleri olarak değer-
lendirmiştir. Herhangi bir ülkenin
sorunlannın, bürün insanlığın soru-
nu gibi değerlendirilmesi gerektiği
inancını her zaman taşımıştır. Gele-
ceği öngörme yeteneğinin bir sonu-
cu olarak sömürge dünyasının yakın
bir gelecekte bağımsızlık kazana-
cağını ve Anadolu'daki mücadelenin
bürün sömürge altındaki uluslara
"önderük'' edeceğini söylemiştir.
Türk devletinin ulusal yapısmı
güçlendirmek için Türklük bilinci-
ni geliştirmiş; genel olarak kültür
ve özel olarak da tarih ve dil konu-
lanna çok önem vermiştir.
Atatürk her alanda tam bağımsız-
hğın gerçekleştirilmesini ve onun
özenle korunmasını temel hedef al-
mıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında gü-
düm fîkrine şiddetle karşı çıkmış ve
Türkiye'nin bağımsızlığını titizlik-
le korumaya yönelik bir politika iz-
lemiştir. Bağımsızlığm korunması
için Lozan Banş Antlaşması görüş-
melerinde çok akılcı ve kararh bir
diplomatik mücadele vermiştir. Ant-
laşmanın öngördüğü dengenin ko-
runması konusunda da onurlu bir
dış politika ızlemıştır. "Yurttabanş
dünyada banş" ılkesı banşa verdi-
ği değerin önemli bir ifadesidir. Dün-
yada gerçek banşın kurulması te-
mel özlemi olmuştur.
Çağdaş bir Türkiye yaratmak ve
modernleşmek için uygarlığa yö-
nelmiştir. Türkiye'ye Batı'da oldu-
ğu gibi uygar bir yapı kazandırma-
run kaçınılmaz bir hedef olduğunu
ve uygarlaşmanın da çağm bir ge-
reği ve bir yaşam felsefesi olduğu-
nu kabul etmiştir. Bu yüzden "mo-
dernlesme" ve "çağdaşlaşma", Ata-
türk Türkiyesi'nin temel dış politi-
kasını oluşturmuştur.
Çağdaşlaşmanm ve modernleş-
menin bir gereği olarak devletin yö-
netim biçimini "demokrarikrejim''
esaslanna oturtmuş ve böylelikle
Türk insanuıın demokratik kişiliği
ile devletin yönetim biçimi arasın-
da bir uyum sağlamıştır.
Modern Türkiye'nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk, Türk ulu-
sunun çağdaş dünya uluslan ailesi-
ne girebilmesi ve uluslararası toplu-
mun bir üyesi olabihnesi için dış po-
litikasınm temel hedefleri olarak
"bagımsızhğın korunması'', "uygar-
laşma", "çağdaşlaşma", "yurtta ba-
nş dünyada banş" ve "hukuka bag-
hhk" ilkelerini benimsemiştir; böy-
lece ülkemize aklı, bilimi ve aydın-
lanmayı getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi
M. Mete GÖKTÜRK Cumhuriyet Savcısı
ç
Biryürek de sizin katkınızla çarpsın!
TÜRKKALPVAKFI
19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL
Te/: (ü 212) 212 07 07 (pbx) Faks: (0 212) 212 68 35
ağdaş, demokratik hukuk devleti ol-
ma amacınm en büyük güvencelerin-
den birisi olarak tasarlanmış ve oluş-
turuhnuş birkurumdurAnayasa Mah-
kemesi.
Rejimin varlığını koruyabihnesi, onun aynı
noktada durması ile değil; gelişmesi, çağa ayak
uydurabilmesi ile sağlanabilir. Bu nedenle do-
ğal olarak Anayasa Mahkemesi, demokrasiyi
geliştirmeye yönelik atılacak her adımın arka-
suıda olmalıdır.
Bilindiği gibi seçme ve seçilme hakkının ya-
şama geçirihnesinin aynlmaz bir parçası olan
^iyasal parti olarak örgütlenme ve bu partiler
içinde siyasal eylemler sürdürme hakkı, de-
mokrasilerin en temel kurumlanndan birisidir.
Anayasamıza göre de "Siyasal partiler demok-
rasinin vazgeçttmez unsurlandır". Basit gerek-
çelerle siyasal partileri kapatmak, demokrasi-
nin bu vazgeçilmez öğelerinden (unsurlanndan)
kolayca vazgeçmek, başka bir deyişle demok-
rasiden vazgeçmek anlamına gelir.
Böyle bir uygulamaya yol açabilecek yasa ve
anayasa hükümlerinin varlığı bir demokrasi
ayıbıdır. Bu ayıbı ortadan kaldmnaya yönelik
her girişimi en başta destekleyecek ve alkışla-
yacak kurum, konumu gereği demokratik hu-
kuk devletini ve özgürlükçü demokratik reji-
mi koruma işlevini üstlenmiş olan Anayasa
Mahkemesi olmalıdır. Oysa siyasal parti kapat-
manın zorlaştınhnasına ilişkin anayasa deği-
şikliği tasansına karşı bu mahkemenin sergi-
lediği tavu-, bu konuda alışılmamış bir biçem-
le (üslupla) yaptığı 23 Ocak 2001 tarihli gaze-
telerde ve TV'de yer alan basın duyurusu ile
hükümete verdiği ültimatom, bunun tam tersi-
nin düşünüldüğünü göstermiştir.
Her ne kadar tepkiler üzerine daha sonra ya-
pılan açıklamalarda, "Biz yalnızca parti kapat-
mak için mahkeme üyelerinin 2/3 çoğunhığu-
nun oyunun aranması hükmüne karşı çıktık. Bu,
mahkemenin işlemez duruma düşmesi sonucu-
nu doğuracakbir değişiklikolacakur" diye agız
değiştirihniş ise de bu pek inandmcı olmamış-
tır. Şöyle ki: Basın duyurusundan önce hükü-
met yetkilileri ile Anayasa Mahkemesi temsil-
cileri arasında bu konu ile ilgili görüşmeler ya-
pıldığı, görüş birliği sağlanarak değişildik ta-
sansının yeniden gözden geçirilmek üzere ge-
ri çekildiği bilinmektedir. Buna karşın yine de
son günlerin modasına uyarak bir basın duyu-
rusu ile hükümete ültimatom verme gereği du-
yulmasındaki gerçek amacın yalnızca değişik-
lik tasansında yer alan uygulamada sorun ya-
ratabilecek karar için 2/3 çoğunluk koşulu ge-
tirilmesi gibi teknik bir konuya dikkat çek-
mekle sınırlı olmadığını, yürürlükteki uygula-
manın aynen sürdürülmesi isteği olduğunu gös-
termiştir.
"Parti kapatma yetkimizi suuriandmnayın,
yoksa rejim gider" diye hükümete ültimatom
verip basın duyurusu yapan Anayasa Mahke-
mesi'nin sayın üyeleri bu durumuyla koruma-
ya çalıştıklan rejimin aduun gerçek ve çağdaş
anlamda bir demokrasi olmadığının farkında-
dırlar sanıyorum.
Bir gazetede "postmodern muhura" diye ta-
nımlanan bu basın açıklaması, bir anlamda yar-
gının, yasama görevine müdahalesi niteliği ta-
şrması yanmda, Anayasa Mahkemesi 'nin şu
anda elinde bulunan bir parti kapatma davasıy-
la ilgili "ihsas-ı rey" olarak yorumlanmaya da
açıktır.
Konunun asıl üzücü ve şaşırtıcı olan yani ise
bu bildiri ile Anayasa Mahkemesi'nde egernen
olduğunu gördüğümüz kabul edilemez bir an-
layışın varlığına tanık olmamız, demokrasinin
gelişmesini engelleyen güçler safında ne yazık
ki Anayasa Mahkemesi'nin de yer aldığını öğ-
renmemiz ohnuştur.