Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
1 7
TUZ
Coğrafya kitaplannda
övündüğûmiiz Tuz
Gölü'ne, tuzlalara, tuz
kayalanna rağmen
Türkiye'deki tuz
üreticileri, ithal tuza
tesiim oldu, oluyor...
Sofrada kullanılan
rafine tuz; gıda
sektöründe ekmek,
peynir, zeytin, balık,
konserve, bisküvi, süt,
makama üretiminde
kullanılan tuz; tanmda
ağaç bakımında; tıpta;
ulaşımda; kimya
sanayiinde;
tekstil
sektöründe; ilaç
sanayiinde; su
yumuşatmada
kısacası yaşamın
birçok alanında
kullanılan tuzda yerii
üretjm iflas bayrağını
çekmek üzere...
Türkiye, koskoca gölü,
tuzlalan ve kayalan
olmasına karşın tuzda
yabancı sermayenin
güdümüne giriyor...
1936 yılında bam tuz
üretimini yabancı
işletmelerden alıp
TEKEL'in bünyesinde
toplayan ve 1975
yılında sanayi ve
yemeklik tuz üretim ve
pazariamasını tüzel
kişilere açan Türkiye,
son yıllarda ithal tuza
sağlanan olanaklarla
kendi tuzunu
piyasadan siliyor.. Işte
size global dünyanın
gerçeği: Milyonlarca
ton tuz rezervi
bulunan Türkiye'de
tuz kokuyor!
Bektronik posta: de Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97
- Içi boşaltılan dört bankaya
alıcı çıkmamış...
'Içi dolu olmavanı
kim ne vaosm!"
irinci Dünya Savaşı'nı (1914-1918) birerye-
tişkin olarak yaşayanlar artık aramızda de-
ğil ama Birinci Dünya Savaşı'nın Osman-
lı'nın Sevr'de paylaşımıyla bittiğini bilmek
için o günlere tanık olmak gerekmiyor.
Sevr'in koşullan uygulanabilseydi Ermeni soykı-
nmı iddialarının bugünlere taşınmasının söz konu-
su olmadığını bilmek için de kâhin olmak gerekmi-
yor.. Çünkü o gün, bu iddialar yoktu... O günün he-
sabında bağımsız bir Ermenistan kuımak vardı ve
Ermeniler, Osmanlı'yı arkadan vurarak bunun sava-
şını vermişlerdi. Duygusallığı bir kenara bırakalım;
' kalleşçe de olsa savaşmakta haklı olabilirler... Ama
savaş bu; yenmek de var, yenilmek de... Aslında Er-
meniler yenilmedi! Çartık Rusyast devreden çıktı;
Fransızlar ve Ingilizler verdikleri sözleri tutamadı...
Çünkü Anadolu'da bağımsızlık savaşı verenler em-
peryalizmin hesaplannı bozdu. Kusura bakmasın-
lar, eğreti ata binen tez inermiş!
İhtilaliye
O günün tanıklanndan biri de Şevket Süreyya
Aydemir'di; "Enver Paşa" kitabında anlatıyor:
"Bu eserin yazan, Erzurum'un kurtuluş günü, me-
sela Erzurum Gürcü kapısı istasyonunda, 3000 ka-
dar tahmin edilen Türk ölülerini yığınlar halinde gör-
müştür. Işgal ettiğimiz binalann bodrumlan da ölü-
lerle doluydu. Erzurum'da öldürülen Türklerin sayı-
sı çok büyük yekûna vanr. Bu sahneleri iteri hare-
kâtta, bütün yol güzergâhlannda da aynen tespit et-
tik. Mütareke üzerine tahliye ettiğimiz Türk bölge-
lerinde ve bu arada Kars ve Aras boyu havalisinde
de Türk kınmı cereyan etti."
Aydemir, kitabındaTürkiye'nin bugüne dek uygu-
ladığı politikayı savunuyor:
"Milletler ve halklar arasında, tarihin bazen öyle
safhalan yaşanır ki, en doğru olan galiba o safhala-
n unutmaktır."
Ama birileri yıllar sonra "yarayı" kaşıyor..
Aydemir, Birinci Dünya Savaşı içinde Ermenis-
tan'ın kuruluşu için bayrağına kadar yapılmış çalış-
malannın, resim ve belgelerle "Ermeni Komiteleri-
nin Amal-ı Ihtilaliyesi' başlığı altında yayımlandığını
yazıyor ve en doğru davranışın "unutmak" olduğu-
nu bir kez daha yineleyerek şöyle diyor:
"Bu faciada ve Ermeniler aleyhine işlenen çark-
lann bence en önde gelen sorumlu ve suçlulan, Er-
menilerin içinden yetişen, fakat coğrafi ve tarihi şart-
lan hiçbir suretle doğru değertendiremeyen Erme-
ni yan aydınları olmuştur."
Türkiye'nin bugün yapması gereken, başta Er-
menistan'dakiler olmak üzere Avrupa ve Amerika'da
soykınm iddiasındaki tüm yan aydınlan aydınlat-
mak olmalı... Ermeni Komitelerinin Amal-ı Ihtilaliye-
si, günümüz dillerine çevrilip yayımlanmalıdır.
SESSIZSEDASIZm
Yüksek Yerilim Hattı
erdincutku(âyahoo.com Batmış ekonominin DAVOSu olmaz!
Nr kedi, fareye Hav haV dedi
Fıkra, elektronik postadan çıktı...
Yaratıcısını bilemiyoruz...
Daha önce yayımlanmış mı, onu da
bilemiyoruz...
Fare peynir kokusu duyup, kafasını
delikten dışan uzatmıştı.
Fakat bunun, kedinin bir tuzağı
olabileceğini düşünüp dışan
çtkmadı.
Bekledi ve biraz sonra "miyav" diye
bir ses duydu.
Ertesi gün de peynirin kokusunu
aldı ve yine "mryav" sesini duydu,
yerinden çıkmadı.
Sonraki gün "hav hav" diye bir
ses duyunca dışan çıktı.
Çıkmasıyla da pençeyi
yemesi bir oldu.
Kedinin tuzağına düşmüştü.
Kedi yerde baygın yatan fareyi
yanındaki yavrusuna gösterip:
- Bak yavrum, sana
dememişmiydim, ikinci lisan gibisi
yok diye!
T a n p f f t j l f Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, SKK emek
I G | l v v l H lilerinin sağlık karnesinde yazan ikametgâh adresi dışın-
daki sağlık kurumlannda muayene ve tedavi olamaya-
caklan gibi bir kural bulunmadığını; 69 yaşındaki yan felçli emeklinin Kon- >_
ya'da oturduğu için Izmir'deki Tepecik SSK Hastanesi'nde muayene edil-
memesiyle ilgili olarak da soruşturma başlattığını açıkladı. llgisine teşekkür.
ÇED KÖŞESI
OKTAY EKİNCl
Affedilenler 'Vatana Dönerken...'
Af yasasıyla başlayan "şart-
la saîıvermelerin" bu yasayı
çıkaranlann da bekledikleri şe-
kilde "kapsamının genişleye-
rek" sürmesi güncelliğini ko-
ruyor.
Anayasadaki "eşitlik" ilke-
sini bildikleri halde bazı suçla-
n af yasasına almayıp onlarla il-
gili karan "Anayasa Mahkeme-
si'ne bırakmak" yöntemiyle
sözde "sorumluluktan kurtu-
lan" (!) siyasıler, yakında o "af-
fedemeyiz" dedikleri suçlular
da sahverildiğinde "tarihsel
misyonlarınr bir kez daha ye-
rine getirmış olmalannın "hu-
zurunu" yaşayacaklar...
Üstelik. "Biz degil, yüksek
mahkeme affetti" falan gibi
şimdiden hazırladıklan konuş-
malanyla da "hukuk devleti-
ni"biraz daha yıpratacaklar...
•••
Işte böylesine "önceden
planlanmış" bir af yasasıyla
serbest bırakılan kimi "ünlü
kaçaklara" baktığımızda, on-
lan "ünJü" yapan ilişkilerin te-
melinde de aslında yine siyasi-
lerin "hukuk devletiyle çeli-
için çok sevinçliyim..." (Cum-
huriyet, 18Ocak2001)
Peki, Edes'in acaba bu vata-
na "katkısı" neydi?..
•••
Selim Edes'in o ünlü "işa-
damuğı" yıllannda bu vatana
"iki büjHkhizmetinr (!) g6-
rürüz.
Biri, Dalaman'dakı deıuz kı-
yısında yükselen bir "orman-
bk tepenin" sözde turistik te-
sis yapmak adına devletten ki-
ralanıp "özel villalaria" dol-
durularak "yabancılara" pa-
zarlanması... Yani, "Incebel Si-
tesi" yağması...
Diğeri de tarihi Taşkışla'nın
"otel" yapılarak yabancılara
"devredilmesi" yöntemiyle bir
kültür mirasının ulusal onuru-
nu yok etme "girişimi"...
Her ikisi de dönemin siyasi ik-
tidanndan "teşvik" ve "des-
tek" gören bu hizmetlerden
"tncebel projcsinde" bir doğa
cennetimiz betonlaştınlarak or-
tadan kaldınldı. Tatil köyü iz-
niyle yapılıp villa pazarlaması
şeklinde gerçekleşen uygula-
mada yüzlerce "tncebelzede"
Vıl 1988... "Taşkışla" paneUnde S. Edes otel projesini savunuyor.
şen kayırmaJarını" görüyo-
ruz.
Bunların arasında ise özellik-
le Selim Edes, yakın geçmişte-
ki "iktidar desteğiyle" sağla-
nan yasadışı ayncahklan "bi-
razcık" kesintiye uğrayınca
adaletin elinden kurtuhnak için
soluğu yurtdışında alan "prens
ve prenseslerin" çarpıcı bir ör-
neğini sergiliyor...
Çünkü Selim Edes, ülke ve
toplum üzerinde "kalıcı tahri-
batlar" yaratan ve dönemin si-
yasi erkiyle tam bir "işbirliği"
içinde gerçekleştirdiği hukuka
aykın tutumlanndan ötürü yar-
gdanmış ve ceza ahnış değildi.
Türkiye'yi terk etmesineneden
olan cezasının gerekçeleri, es-
ki Emlak Bankası Genel Müdü-
rü Engin Civan'ın öldürülme-
sini "azmettirmek" ve Civan'a
"rüşvet vermek" şeklinde be-
lirlenmişti...
Edes, af yasasından yararlan-
mak üzere önceki hafta Atina
üzerinden Istanbul'a geldi ve
basına ilk demecini şöyle ver-
di: "Vatanıma kavuştuğum
yaratıldı. Araziyi ve "aynca-
bklı imar iznini" Edes'e ve-
renler ise politik yaşamlanna
"özgûrce" devam ettiler...
Taşkışla'nın ise (dönemin
Başbakanı Özal'ın gelip bina-
nın kapısuıa "otel" plaketini
asmasına ve Bedrettin Dalan'ın
da ruhsat vermesine rağmen)
İTÜ'nün elinden alınmasına
"yargı yoluyla" engel olan bir
avuç duyarh öğretim üyesine
ve Mimarlar Odası yöneticile-
rine Selim Edes'in tepkisi şöy-
leydi: "Ülkeye ayda 25-30 mü-
yon dolar girecek... Bu proje-
ye karşı çıkan vatan hainidü-."
(23.07.1988)
Edes, işte bu sözün ardından
"vatanı" terk etti. ABD'den
"Green Card" aldı. Türkiye
ise Taşkışla'da HABITAT-n'yi
agırlarken, tarihi binayı Edes'ten
kurtaranlara bir "teşekkür" bi-
le edilmedi...
Şimdi deniyor ki yüksek yar-
gı affin kapsamını genişletecek.
Peki, affedilenlere bu vatanın
değerlerinı peşkeş çekenleri
acaba "tarih" affedecek mi?..
KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net
HARBÎ SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com
BULUT BEBEK MRAYÇlFTÇt bulutbebek@hotmail.com
hulut'un) liçüncüye
TARtHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 28 Ocok
M/SAK-/ MilU..
tSZO'OC BUGÛN, OSMAMLI MSCUS-i MEBUSAN'l
'MİSA&.-/ M/LLf B£YANHAME£İ
m
H> KABUL £T-
r'. M/'SAK-/ At'LU,ÜLX£M/Al ŞÛrzj/yLÜGÜ
SAĞIMSlZLfĞtHA Vett/LeN ÖMEMİ VUIZ-
, MİLL&TIEKİN tc£NOi KAbE&-E&Uİ
7*y/A/ epeBİLAAE /UeesiHİ Df. \ÇBKMM, AY-
K/CA, MeCÜS~f MeeuSAN'fAJ BAZUieUM
VE SİUAS KON&ZgrLEItJfJDe ALIUAH KAISAB-
LAGA KATrtP/ĞfMf GĞSTB^6N 8İR BEUS£OİR.
OSAtANLt A4eCCİS-t M£8U£AH't, İSrANBUL'UN
rç6ALf üze&ue ÇAUÇAMAZ pcueuMA sec~
MİÇ, ANttABA 'PA Y£MI gig MECÜ-T/N TT?f>-
L-ANMAS/ YAKINLAÇMtşrt-
Solcla, İsfambut /=r»J>*Jı 'dahi M&cliS-t Me-
Lusatt lai**aa öû/ü
ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTÎRME MERKEZİ'NDEN DUYURU
DOÇENT, DOKTORA VE YÜKSEKLİSANS ADAYLARININ DİKKATİNE
1 Eylül 2000 tarih ve 24157 sayılı Resmı Gazete'de yayınlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği'nin 5. maddesi uyannca, doçent adaylannın
Üniversitelararası Kunıl Yabancı Dil Sınavı'na (ÜDS) gınneleri gerekmektedır. Bu sınav ile ilgili bazı bdgüer aşağıdadır: 1. UDS, Almanca,
Fransızcave Ingılizce dillennde, fen bıliınlen, sağlık bılimleri ve sosyal bılimler olmak üzere üç ayn alanda, yılda ikı kez Ankara'da, merke-
zı olarak Öğrencı Seçme ve Yerleştirme Merkezı (OSYM) tarafından yapılacaktır. 2. 2001 -ÜDS 'nin ilk uygulanma tanbi 31 Mart 2001 'dır. Baş-
vurma Belgeleri ve Kılavuzlar Üniversıte Rektörlüklerine ÖSYM tarafindan göndenlecektir. Başvurular 29 Ocak-9 Şubat 2001 tarihlen ara-
sında yapılacaktır. 3. ÜDS'de 100 üzerinden 65 veya daha fazla puan alan doçent adaylan başanlı olacaklardır. 4. Yabancı dil koşulunu karşı-
lamak ıçın, doktora ve sanarta yeteriik sınavına girecek öğrencilerin de ÜDS'ye girmelen ve 100 üzerinden 50 veya daha fazla puan almalan
gerekmektedir. 5. ÜDS sonuçlan yükseklisans programlanna gıriş ıçın de kullanjlabileceğınden, lısans programı mezunu ile lisans program-
lannın son sınıfında veya son sınıftan bir önceki sınıfta okuyan öğrenciler de bu sınava gırebıleceklerdir Basın: 4269
ÖSYM BAŞKANUĞI
PANO
PENİZ KAVUKÇUOGLU
Bir Polisin Ölümü
Genci yaşlısı, kadını erkeği, zengini yoksulu, sağ-
cısı solcusu, Türk'ü Kürt'ü ile sokakfara dökülmüş
binlerce insan... Kaldırımlarda birbirlerine sarılıp
ağlayan genç kızlar, zılgıt çeken gözü yaşlı kadın-
lar, titreyen dudaklan öfke haykıran erkekler... Di-
yarbakır Emniyet Müdüru Gaffar Okkan ın ardın-
dan, Güneydoğu'nun bu çok ölüm görmüş, çok
ölüm acısı yaşamış kentinde tanık olduğumuz
görüntüler herhalde uzun yıllar belleklerimizden
silinmeyecekti...
Bir kadın, "Keşkeben öleydim onunyerine..."
diye ağlıyordu sokakta. "Onu hiç gördün mü tey-
ze? Hiç konuştun mu onunla?.." "Hayır, ama o ka-
dar çok duydum ki!.." Gözyaşlarını tutmakta zor-
lanan bir adam, yöre şivesiyle, "Erkekler ağla-
maz, derter..." diye konuşuyordu uzatılan bir ha-
berci mikrofonuna, "Ben de hiç ağlamazdım, ama
ağladım bu sefer... Hem de bir polisin aıkasından...'
Genç kızlar pencerelerden çiçekleratıyorlardı po-
lislerin bayrağa sarılmış tabutlanna... Devlet tö-
renlerinde, hele Diyarbakır gibi bir kentte daha ön-
ce hiç karşıiaşılmamış görüntülerdi bunlar... Bek-
lenmedik bir ölüm insanlan birleştirmiş, kent hal-
kı hüznü ve öfkesiyle tek yürek olmuştu... Diyar-
bakırlılar, "Özlediğimiz banşı Gaffar Okkan getir-
di bumya..." diyorlardı, "biz onu, içimizden biri gi-
bisevdik"...
•••
Gaffar Okkan, adı yıllarca "terör"\e, "kan"\a,
"ölüm"\e birlikte anılmış, yorgun ve yaralı bir kent-
te en zor olanı başarmış, üç yıl gibi kısa bir süre-
de insanların yitirilmiş umutlarını yeniden yeşert-
mişti... Kentin üzerine çökmüş korku bulutları
onunla birlikte dağılmış, her karanlık çöktüğün-
de insana ürküntü veren ıssız sokaklar onunla
birlikte yeniden sese, renge, ışığa kavuşmuştu...
Nelerte karşılaşacağını, neler yaşayacağını bildi-
ği kadar, "ne yapacağım" da bilerek gelmişti Di-
yarbakır'a... Acı deneyimler yaşamış, güvenleri-
ni yitirmiş yöre insanlarının gönlünü kazanmak,
onları anlamakla, onlara inanmakla, "içlerinden
biri gibi" duyup yaşamakla mümkündü... Sevgi
de, saygınlık da bir "gönûl işi"yd'\ her şeyden ön-
ce... Karşısında onurlan zedelenmiş, kınlgan, du-
yariı insanlar vardı ve devlet otoritesine dayalı
güvenlik ortamı bu koşullarda ancak var olan ko-
şullann kendine özgü hassas dengeleri gözetile-
rek sağlanabilirdi. Bunu başarmıştı Gaffar Ok-
kan. Bu başansıyla taht kurmuştu gönüllere...
Diyarbakır Emniyet Müdüıiüğü'nde ilk kez onun-
la birlikte bir "örgüt militanı" ile bir miting katılım-
cısını ayırt edebilen bir bakış oluşmuştu. Son üç
yılda Diyarbakır, polisin insanların sokağa yansı-
yan demokratik taleplerine anlayışla bakabildiği,
sokak gösterilerinde salt "koruyucu" olarak gö-
rev yaptığı, en az "cop " kullandığı ender kentler-
den biri olmuştu Türkiye'de. Polisin bu akılcı dav-
ranışı halkta da karşılığını bulmuş, polis bir adım
atınca, halk iki adım atmıştı. Gaffar Okkan, özle-
nen banş ortamının baskı ve şiddetle değil, an-
cak anlayış ve hoşgörüyle sağlanabileceğini ka- •
' ""nıtlamıştı. ,\
Her başanlı insanın olduğu gibi onun da çeke-
meyenleri vardı. "övünüyori" diye eleştiriyorlar-
dı. Bunlara yanıt yine kamuoyundan gelmiş, ge-
çen yıl Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti tarafın-
dan "Yılın Bürokratı" plaketiyle ödüllendirilmişti.
• * •
Alçakça bir suikasta kurban giden Gaffar Ok-
kan, aldıklan eğitim, kurdukları çevre ilişkileri,
olaylara yaklaşımlan ve farklı etik anlayışlan ile em-
niyet örgütünde benzerlerini gördükçe hepimiz-
de "başka" bir güven duygusu uyandıran, nite-
likleri fedakâriık, yiğitlik, kahramanlık" gibi kav-
ramların dışına taşan yeni bir kuşağın önde ge-
len temsilcilerinden biriydi.
Gaffar Okkan, genç meslektaşlarına övüne-
cekleri bir miras, örnek alacaklan bir hayat bırak-
tı arkasında... Onu da, arkadaşları Mehmet Se-
petçi, Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Selahattjn
Baysoy, Atilla Durmuş'u da saygıyla anacağız.
Topraklan bol olsun...
Faks:0212-723 84 97
(e-posta: dkavukcuoglu(a tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5
7 8
SOLDANSAĞA:
1/ Tokat yöre- ..
sinde yetiştiri-
len bir tütün 2
cinsi... Briçte 3
kazanılan her .
ele verilen ad.
2/ Bozukluk, 5
özür... Halkşa- 5
iri. 3/ Kokusu
hardala benze-
yen zehirli bir 8
savaş gazı... g
Adın durum
eklerinden biri. 4/ Kar-
bonatlı kumtaşı... Is- 1
kambildeki maça ren- 2
gine verilen bir başka 3
ad. 5/ Genellikle se- 4
vecen ve hüzünl,ü bir 5
konu işleyen küçük li- g
rik şiir. 6/ Sazı kur- j
mayayarayanburgu... _
Yazıhkâğît.7/Ender, jj
seyrek... lzmir'in bir
ilçesi. 8/ Sebze ya da eti ezerek elde edilen ezme...
Yıllık. 9/ "Ne — bombası / Ne Londra Konferan-
sı / Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna / Umurun-
da mı dünya" (Orhan Veli)... Bir mal ya daparamn
emek venlmeden sağladığı gelir.
YUKARIDAJN AŞAĞIYA:
1/ Yapılmış, gerçekleşmiş iş... Ticari değer taşıyan
yaprak tütünlerin düşük kaliteli olanı. 11 Bir ban-
kanın, sattığı menkul kıymetleri geri satın alma ta-
ahhüdüne verilen ad... Bitkisel ya da hayvansal
maddelerin etkili özü. 3/ Labada da denilen ve
yapraklan sebze olarak kullanılan bitki... Roman-
ya'nın plaka işareti. 4/ Din şarkısı ya da kaynağı din
şarkısı olan orkestra parçası... Kan. 5/ Hıristiyan.
6/ Borsada belli miktardaki hisse senedıni belirtmek-
te kullanılan işlem birimi... Mekanik bir dokuma
tezgâhına ve bu tezgâhta dokunan karmaşık desen-
li kumaşlara verilen ad. II Sulak yer... Yağı almdık-
tan sonra zeytinin kalan posası. 8/ İki dağ arasında
kalan büyük çukur... Meydan. 9/ Yanağm alt kıs-
mı... Iskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik.