17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 1 7 TUZ Coğrafya kitaplannda övündüğûmiiz Tuz Gölü'ne, tuzlalara, tuz kayalanna rağmen Türkiye'deki tuz üreticileri, ithal tuza tesiim oldu, oluyor... Sofrada kullanılan rafine tuz; gıda sektöründe ekmek, peynir, zeytin, balık, konserve, bisküvi, süt, makama üretiminde kullanılan tuz; tanmda ağaç bakımında; tıpta; ulaşımda; kimya sanayiinde; tekstil sektöründe; ilaç sanayiinde; su yumuşatmada kısacası yaşamın birçok alanında kullanılan tuzda yerii üretjm iflas bayrağını çekmek üzere... Türkiye, koskoca gölü, tuzlalan ve kayalan olmasına karşın tuzda yabancı sermayenin güdümüne giriyor... 1936 yılında bam tuz üretimini yabancı işletmelerden alıp TEKEL'in bünyesinde toplayan ve 1975 yılında sanayi ve yemeklik tuz üretim ve pazariamasını tüzel kişilere açan Türkiye, son yıllarda ithal tuza sağlanan olanaklarla kendi tuzunu piyasadan siliyor.. Işte size global dünyanın gerçeği: Milyonlarca ton tuz rezervi bulunan Türkiye'de tuz kokuyor! Bektronik posta: de Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97 - Içi boşaltılan dört bankaya alıcı çıkmamış... 'Içi dolu olmavanı kim ne vaosm!" irinci Dünya Savaşı'nı (1914-1918) birerye- tişkin olarak yaşayanlar artık aramızda de- ğil ama Birinci Dünya Savaşı'nın Osman- lı'nın Sevr'de paylaşımıyla bittiğini bilmek için o günlere tanık olmak gerekmiyor. Sevr'in koşullan uygulanabilseydi Ermeni soykı- nmı iddialarının bugünlere taşınmasının söz konu- su olmadığını bilmek için de kâhin olmak gerekmi- yor.. Çünkü o gün, bu iddialar yoktu... O günün he- sabında bağımsız bir Ermenistan kuımak vardı ve Ermeniler, Osmanlı'yı arkadan vurarak bunun sava- şını vermişlerdi. Duygusallığı bir kenara bırakalım; ' kalleşçe de olsa savaşmakta haklı olabilirler... Ama savaş bu; yenmek de var, yenilmek de... Aslında Er- meniler yenilmedi! Çartık Rusyast devreden çıktı; Fransızlar ve Ingilizler verdikleri sözleri tutamadı... Çünkü Anadolu'da bağımsızlık savaşı verenler em- peryalizmin hesaplannı bozdu. Kusura bakmasın- lar, eğreti ata binen tez inermiş! İhtilaliye O günün tanıklanndan biri de Şevket Süreyya Aydemir'di; "Enver Paşa" kitabında anlatıyor: "Bu eserin yazan, Erzurum'un kurtuluş günü, me- sela Erzurum Gürcü kapısı istasyonunda, 3000 ka- dar tahmin edilen Türk ölülerini yığınlar halinde gör- müştür. Işgal ettiğimiz binalann bodrumlan da ölü- lerle doluydu. Erzurum'da öldürülen Türklerin sayı- sı çok büyük yekûna vanr. Bu sahneleri iteri hare- kâtta, bütün yol güzergâhlannda da aynen tespit et- tik. Mütareke üzerine tahliye ettiğimiz Türk bölge- lerinde ve bu arada Kars ve Aras boyu havalisinde de Türk kınmı cereyan etti." Aydemir, kitabındaTürkiye'nin bugüne dek uygu- ladığı politikayı savunuyor: "Milletler ve halklar arasında, tarihin bazen öyle safhalan yaşanır ki, en doğru olan galiba o safhala- n unutmaktır." Ama birileri yıllar sonra "yarayı" kaşıyor.. Aydemir, Birinci Dünya Savaşı içinde Ermenis- tan'ın kuruluşu için bayrağına kadar yapılmış çalış- malannın, resim ve belgelerle "Ermeni Komiteleri- nin Amal-ı Ihtilaliyesi' başlığı altında yayımlandığını yazıyor ve en doğru davranışın "unutmak" olduğu- nu bir kez daha yineleyerek şöyle diyor: "Bu faciada ve Ermeniler aleyhine işlenen çark- lann bence en önde gelen sorumlu ve suçlulan, Er- menilerin içinden yetişen, fakat coğrafi ve tarihi şart- lan hiçbir suretle doğru değertendiremeyen Erme- ni yan aydınları olmuştur." Türkiye'nin bugün yapması gereken, başta Er- menistan'dakiler olmak üzere Avrupa ve Amerika'da soykınm iddiasındaki tüm yan aydınlan aydınlat- mak olmalı... Ermeni Komitelerinin Amal-ı Ihtilaliye- si, günümüz dillerine çevrilip yayımlanmalıdır. SESSIZSEDASIZm Yüksek Yerilim Hattı erdincutku(âyahoo.com Batmış ekonominin DAVOSu olmaz! Nr kedi, fareye Hav haV dedi Fıkra, elektronik postadan çıktı... Yaratıcısını bilemiyoruz... Daha önce yayımlanmış mı, onu da bilemiyoruz... Fare peynir kokusu duyup, kafasını delikten dışan uzatmıştı. Fakat bunun, kedinin bir tuzağı olabileceğini düşünüp dışan çtkmadı. Bekledi ve biraz sonra "miyav" diye bir ses duydu. Ertesi gün de peynirin kokusunu aldı ve yine "mryav" sesini duydu, yerinden çıkmadı. Sonraki gün "hav hav" diye bir ses duyunca dışan çıktı. Çıkmasıyla da pençeyi yemesi bir oldu. Kedinin tuzağına düşmüştü. Kedi yerde baygın yatan fareyi yanındaki yavrusuna gösterip: - Bak yavrum, sana dememişmiydim, ikinci lisan gibisi yok diye! T a n p f f t j l f Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, SKK emek I G | l v v l H lilerinin sağlık karnesinde yazan ikametgâh adresi dışın- daki sağlık kurumlannda muayene ve tedavi olamaya- caklan gibi bir kural bulunmadığını; 69 yaşındaki yan felçli emeklinin Kon- >_ ya'da oturduğu için Izmir'deki Tepecik SSK Hastanesi'nde muayene edil- memesiyle ilgili olarak da soruşturma başlattığını açıkladı. llgisine teşekkür. ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCl Affedilenler 'Vatana Dönerken...' Af yasasıyla başlayan "şart- la saîıvermelerin" bu yasayı çıkaranlann da bekledikleri şe- kilde "kapsamının genişleye- rek" sürmesi güncelliğini ko- ruyor. Anayasadaki "eşitlik" ilke- sini bildikleri halde bazı suçla- n af yasasına almayıp onlarla il- gili karan "Anayasa Mahkeme- si'ne bırakmak" yöntemiyle sözde "sorumluluktan kurtu- lan" (!) siyasıler, yakında o "af- fedemeyiz" dedikleri suçlular da sahverildiğinde "tarihsel misyonlarınr bir kez daha ye- rine getirmış olmalannın "hu- zurunu" yaşayacaklar... Üstelik. "Biz degil, yüksek mahkeme affetti" falan gibi şimdiden hazırladıklan konuş- malanyla da "hukuk devleti- ni"biraz daha yıpratacaklar... ••• Işte böylesine "önceden planlanmış" bir af yasasıyla serbest bırakılan kimi "ünlü kaçaklara" baktığımızda, on- lan "ünJü" yapan ilişkilerin te- melinde de aslında yine siyasi- lerin "hukuk devletiyle çeli- için çok sevinçliyim..." (Cum- huriyet, 18Ocak2001) Peki, Edes'in acaba bu vata- na "katkısı" neydi?.. ••• Selim Edes'in o ünlü "işa- damuğı" yıllannda bu vatana "iki büjHkhizmetinr (!) g6- rürüz. Biri, Dalaman'dakı deıuz kı- yısında yükselen bir "orman- bk tepenin" sözde turistik te- sis yapmak adına devletten ki- ralanıp "özel villalaria" dol- durularak "yabancılara" pa- zarlanması... Yani, "Incebel Si- tesi" yağması... Diğeri de tarihi Taşkışla'nın "otel" yapılarak yabancılara "devredilmesi" yöntemiyle bir kültür mirasının ulusal onuru- nu yok etme "girişimi"... Her ikisi de dönemin siyasi ik- tidanndan "teşvik" ve "des- tek" gören bu hizmetlerden "tncebel projcsinde" bir doğa cennetimiz betonlaştınlarak or- tadan kaldınldı. Tatil köyü iz- niyle yapılıp villa pazarlaması şeklinde gerçekleşen uygula- mada yüzlerce "tncebelzede" Vıl 1988... "Taşkışla" paneUnde S. Edes otel projesini savunuyor. şen kayırmaJarını" görüyo- ruz. Bunların arasında ise özellik- le Selim Edes, yakın geçmişte- ki "iktidar desteğiyle" sağla- nan yasadışı ayncahklan "bi- razcık" kesintiye uğrayınca adaletin elinden kurtuhnak için soluğu yurtdışında alan "prens ve prenseslerin" çarpıcı bir ör- neğini sergiliyor... Çünkü Selim Edes, ülke ve toplum üzerinde "kalıcı tahri- batlar" yaratan ve dönemin si- yasi erkiyle tam bir "işbirliği" içinde gerçekleştirdiği hukuka aykın tutumlanndan ötürü yar- gdanmış ve ceza ahnış değildi. Türkiye'yi terk etmesineneden olan cezasının gerekçeleri, es- ki Emlak Bankası Genel Müdü- rü Engin Civan'ın öldürülme- sini "azmettirmek" ve Civan'a "rüşvet vermek" şeklinde be- lirlenmişti... Edes, af yasasından yararlan- mak üzere önceki hafta Atina üzerinden Istanbul'a geldi ve basına ilk demecini şöyle ver- di: "Vatanıma kavuştuğum yaratıldı. Araziyi ve "aynca- bklı imar iznini" Edes'e ve- renler ise politik yaşamlanna "özgûrce" devam ettiler... Taşkışla'nın ise (dönemin Başbakanı Özal'ın gelip bina- nın kapısuıa "otel" plaketini asmasına ve Bedrettin Dalan'ın da ruhsat vermesine rağmen) İTÜ'nün elinden alınmasına "yargı yoluyla" engel olan bir avuç duyarh öğretim üyesine ve Mimarlar Odası yöneticile- rine Selim Edes'in tepkisi şöy- leydi: "Ülkeye ayda 25-30 mü- yon dolar girecek... Bu proje- ye karşı çıkan vatan hainidü-." (23.07.1988) Edes, işte bu sözün ardından "vatanı" terk etti. ABD'den "Green Card" aldı. Türkiye ise Taşkışla'da HABITAT-n'yi agırlarken, tarihi binayı Edes'ten kurtaranlara bir "teşekkür" bi- le edilmedi... Şimdi deniyor ki yüksek yar- gı affin kapsamını genişletecek. Peki, affedilenlere bu vatanın değerlerinı peşkeş çekenleri acaba "tarih" affedecek mi?.. KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK [email protected] HARBÎ SEMtH POROY [email protected] BULUT BEBEK MRAYÇlFTÇt [email protected] hulut'un) liçüncüye TARtHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 28 Ocok M/SAK-/ MilU.. tSZO'OC BUGÛN, OSMAMLI MSCUS-i MEBUSAN'l 'MİSA&.-/ M/LLf B£YANHAME£İ m H> KABUL £T- r'. M/'SAK-/ At'LU,ÜLX£M/Al ŞÛrzj/yLÜGÜ SAĞIMSlZLfĞtHA Vett/LeN ÖMEMİ VUIZ- , MİLL&TIEKİN tc£NOi KAbE&-E&Uİ 7*y/A/ epeBİLAAE /UeesiHİ Df. \ÇBKMM, AY- K/CA, MeCÜS~f MeeuSAN'fAJ BAZUieUM VE SİUAS KON&ZgrLEItJfJDe ALIUAH KAISAB- LAGA KATrtP/ĞfMf GĞSTB^6N 8İR BEUS£OİR. OSAtANLt A4eCCİS-t M£8U£AH't, İSrANBUL'UN rç6ALf üze&ue ÇAUÇAMAZ pcueuMA sec~ MİÇ, ANttABA 'PA Y£MI gig MECÜ-T/N TT?f>- L-ANMAS/ YAKINLAÇMtşrt- Solcla, İsfambut /=r»J>*Jı 'dahi M&cliS-t Me- Lusatt lai**aa öû/ü ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTÎRME MERKEZİ'NDEN DUYURU DOÇENT, DOKTORA VE YÜKSEKLİSANS ADAYLARININ DİKKATİNE 1 Eylül 2000 tarih ve 24157 sayılı Resmı Gazete'de yayınlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği'nin 5. maddesi uyannca, doçent adaylannın Üniversitelararası Kunıl Yabancı Dil Sınavı'na (ÜDS) gınneleri gerekmektedır. Bu sınav ile ilgili bazı bdgüer aşağıdadır: 1. UDS, Almanca, Fransızcave Ingılizce dillennde, fen bıliınlen, sağlık bılimleri ve sosyal bılimler olmak üzere üç ayn alanda, yılda ikı kez Ankara'da, merke- zı olarak Öğrencı Seçme ve Yerleştirme Merkezı (OSYM) tarafından yapılacaktır. 2. 2001 -ÜDS 'nin ilk uygulanma tanbi 31 Mart 2001 'dır. Baş- vurma Belgeleri ve Kılavuzlar Üniversıte Rektörlüklerine ÖSYM tarafindan göndenlecektir. Başvurular 29 Ocak-9 Şubat 2001 tarihlen ara- sında yapılacaktır. 3. ÜDS'de 100 üzerinden 65 veya daha fazla puan alan doçent adaylan başanlı olacaklardır. 4. Yabancı dil koşulunu karşı- lamak ıçın, doktora ve sanarta yeteriik sınavına girecek öğrencilerin de ÜDS'ye girmelen ve 100 üzerinden 50 veya daha fazla puan almalan gerekmektedir. 5. ÜDS sonuçlan yükseklisans programlanna gıriş ıçın de kullanjlabileceğınden, lısans programı mezunu ile lisans program- lannın son sınıfında veya son sınıftan bir önceki sınıfta okuyan öğrenciler de bu sınava gırebıleceklerdir Basın: 4269 ÖSYM BAŞKANUĞI PANO PENİZ KAVUKÇUOGLU Bir Polisin Ölümü Genci yaşlısı, kadını erkeği, zengini yoksulu, sağ- cısı solcusu, Türk'ü Kürt'ü ile sokakfara dökülmüş binlerce insan... Kaldırımlarda birbirlerine sarılıp ağlayan genç kızlar, zılgıt çeken gözü yaşlı kadın- lar, titreyen dudaklan öfke haykıran erkekler... Di- yarbakır Emniyet Müdüru Gaffar Okkan ın ardın- dan, Güneydoğu'nun bu çok ölüm görmüş, çok ölüm acısı yaşamış kentinde tanık olduğumuz görüntüler herhalde uzun yıllar belleklerimizden silinmeyecekti... Bir kadın, "Keşkeben öleydim onunyerine..." diye ağlıyordu sokakta. "Onu hiç gördün mü tey- ze? Hiç konuştun mu onunla?.." "Hayır, ama o ka- dar çok duydum ki!.." Gözyaşlarını tutmakta zor- lanan bir adam, yöre şivesiyle, "Erkekler ağla- maz, derter..." diye konuşuyordu uzatılan bir ha- berci mikrofonuna, "Ben de hiç ağlamazdım, ama ağladım bu sefer... Hem de bir polisin aıkasından...' Genç kızlar pencerelerden çiçekleratıyorlardı po- lislerin bayrağa sarılmış tabutlanna... Devlet tö- renlerinde, hele Diyarbakır gibi bir kentte daha ön- ce hiç karşıiaşılmamış görüntülerdi bunlar... Bek- lenmedik bir ölüm insanlan birleştirmiş, kent hal- kı hüznü ve öfkesiyle tek yürek olmuştu... Diyar- bakırlılar, "Özlediğimiz banşı Gaffar Okkan getir- di bumya..." diyorlardı, "biz onu, içimizden biri gi- bisevdik"... ••• Gaffar Okkan, adı yıllarca "terör"\e, "kan"\a, "ölüm"\e birlikte anılmış, yorgun ve yaralı bir kent- te en zor olanı başarmış, üç yıl gibi kısa bir süre- de insanların yitirilmiş umutlarını yeniden yeşert- mişti... Kentin üzerine çökmüş korku bulutları onunla birlikte dağılmış, her karanlık çöktüğün- de insana ürküntü veren ıssız sokaklar onunla birlikte yeniden sese, renge, ışığa kavuşmuştu... Nelerte karşılaşacağını, neler yaşayacağını bildi- ği kadar, "ne yapacağım" da bilerek gelmişti Di- yarbakır'a... Acı deneyimler yaşamış, güvenleri- ni yitirmiş yöre insanlarının gönlünü kazanmak, onları anlamakla, onlara inanmakla, "içlerinden biri gibi" duyup yaşamakla mümkündü... Sevgi de, saygınlık da bir "gönûl işi"yd'\ her şeyden ön- ce... Karşısında onurlan zedelenmiş, kınlgan, du- yariı insanlar vardı ve devlet otoritesine dayalı güvenlik ortamı bu koşullarda ancak var olan ko- şullann kendine özgü hassas dengeleri gözetile- rek sağlanabilirdi. Bunu başarmıştı Gaffar Ok- kan. Bu başansıyla taht kurmuştu gönüllere... Diyarbakır Emniyet Müdüıiüğü'nde ilk kez onun- la birlikte bir "örgüt militanı" ile bir miting katılım- cısını ayırt edebilen bir bakış oluşmuştu. Son üç yılda Diyarbakır, polisin insanların sokağa yansı- yan demokratik taleplerine anlayışla bakabildiği, sokak gösterilerinde salt "koruyucu" olarak gö- rev yaptığı, en az "cop " kullandığı ender kentler- den biri olmuştu Türkiye'de. Polisin bu akılcı dav- ranışı halkta da karşılığını bulmuş, polis bir adım atınca, halk iki adım atmıştı. Gaffar Okkan, özle- nen banş ortamının baskı ve şiddetle değil, an- cak anlayış ve hoşgörüyle sağlanabileceğini ka- • ' ""nıtlamıştı. ,\ Her başanlı insanın olduğu gibi onun da çeke- meyenleri vardı. "övünüyori" diye eleştiriyorlar- dı. Bunlara yanıt yine kamuoyundan gelmiş, ge- çen yıl Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti tarafın- dan "Yılın Bürokratı" plaketiyle ödüllendirilmişti. • * • Alçakça bir suikasta kurban giden Gaffar Ok- kan, aldıklan eğitim, kurdukları çevre ilişkileri, olaylara yaklaşımlan ve farklı etik anlayışlan ile em- niyet örgütünde benzerlerini gördükçe hepimiz- de "başka" bir güven duygusu uyandıran, nite- likleri fedakâriık, yiğitlik, kahramanlık" gibi kav- ramların dışına taşan yeni bir kuşağın önde ge- len temsilcilerinden biriydi. Gaffar Okkan, genç meslektaşlarına övüne- cekleri bir miras, örnek alacaklan bir hayat bırak- tı arkasında... Onu da, arkadaşları Mehmet Se- petçi, Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Selahattjn Baysoy, Atilla Durmuş'u da saygıyla anacağız. Topraklan bol olsun... Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(a tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 7 8 SOLDANSAĞA: 1/ Tokat yöre- .. sinde yetiştiri- len bir tütün 2 cinsi... Briçte 3 kazanılan her . ele verilen ad. 2/ Bozukluk, 5 özür... Halkşa- 5 iri. 3/ Kokusu hardala benze- yen zehirli bir 8 savaş gazı... g Adın durum eklerinden biri. 4/ Kar- bonatlı kumtaşı... Is- 1 kambildeki maça ren- 2 gine verilen bir başka 3 ad. 5/ Genellikle se- 4 vecen ve hüzünl,ü bir 5 konu işleyen küçük li- g rik şiir. 6/ Sazı kur- j mayayarayanburgu... _ Yazıhkâğît.7/Ender, jj seyrek... lzmir'in bir ilçesi. 8/ Sebze ya da eti ezerek elde edilen ezme... Yıllık. 9/ "Ne — bombası / Ne Londra Konferan- sı / Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna / Umurun- da mı dünya" (Orhan Veli)... Bir mal ya daparamn emek venlmeden sağladığı gelir. YUKARIDAJN AŞAĞIYA: 1/ Yapılmış, gerçekleşmiş iş... Ticari değer taşıyan yaprak tütünlerin düşük kaliteli olanı. 11 Bir ban- kanın, sattığı menkul kıymetleri geri satın alma ta- ahhüdüne verilen ad... Bitkisel ya da hayvansal maddelerin etkili özü. 3/ Labada da denilen ve yapraklan sebze olarak kullanılan bitki... Roman- ya'nın plaka işareti. 4/ Din şarkısı ya da kaynağı din şarkısı olan orkestra parçası... Kan. 5/ Hıristiyan. 6/ Borsada belli miktardaki hisse senedıni belirtmek- te kullanılan işlem birimi... Mekanik bir dokuma tezgâhına ve bu tezgâhta dokunan karmaşık desen- li kumaşlara verilen ad. II Sulak yer... Yağı almdık- tan sonra zeytinin kalan posası. 8/ İki dağ arasında kalan büyük çukur... Meydan. 9/ Yanağm alt kıs- mı... Iskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle