Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİY6T 18 OCAK 2001 PERŞEME
14 i l LJll. kultur@cumhuriyet.com.tr
Nazif Topçuoğlu, fotoğraflanyla izleyeni rahatsız ederek yüzleşmeye ve sorgulamaya zorluyor
OKime başkakhran genç kız
MELTEMKERRAR
'lyi Fotoğraf NasdOhıyor,Yani' ve
'Fotoğraf Olmedi Ama Tuhaf Koku-
yor' adlı kıtaplanyla tanıdığımız Na-
zif Topçnoğlu, on yıl aradan sonra aç-
tığı seıgisiyle 30 Öcak'a kadar Gale-
ri Nev'de.
Sanatçının karaktenstiği sakatatlar
bu sergide de karşımıza çıkıyor. Ama
bu kez yalruz değil sakatatlar, 'kanh
cardr genç kızlarla birlikteler! Yü-
rekler, beyınler, gözler, işkembeler,
Topçuoğlu'nun 'çocuk görûnûmiü
gEnçkızlar'ıyla izleyeni şaşırtan birbir-
liktelik içindeler.
Üzerinde üniformasıyla kolejli genç
kız, uzandığı kanepede umarsızca kar-
nındaki işkembeyle oynuyor. Diğeri
ise sevgili oyuncaklanna (gözlere, kol
ve bacak parçalanna) elbiseler giydi-
rerek evcilik oynuyor bir köşede. Me-
kânı kestirmek mümkün değil, ama her
şey, duvardaki eski bir halı ya da yan-
da duran eski bir vazo, ev sıcaklığın-
da bir tanıdıklığı duyuruyor. Çocuk
yüzlü genç kızlar ve bir ölümden ge-
ri kalan 'oyuncaklar' tuhaf bir zıtlık
oluşturuyor.
"Çocukgörünümlü genç kızlar, geç-
mişe ait olanlann arasmda, tamamen
geleceğe ait olanı simgeliyor. Orada
bir çeüşki veya zrtlaşma, belki muca-
deie söz konusu olabilir, ölmüşle ve
geçmişteügüi.ÖhımveGençKızL.Bu,
15. yüzyıldan beri kuUanılan, çok ta-
nıdık birtenıaGeneffiklekE orada kur-
bandır. Ölüm genç kıa alrverir hayat-
tan. Burada belki ters dönüyor her
şey, belki intikam alryor genç kız ha-
yattan, dûzenden ve geçmişin getirdi-
ği şardanmalardan. Bir tûr başkakb-
• "Ölüm genç kıza alıverir hayattan. Burada belki intikam
alıyor genç kız hayattan, dûzenden ve geçmişin getirdiği
şartlanrnalardan. Bir tür başkaldırı içinde. Kızlar çok cici
kızlar belki, ama çok cici pozlarda değiller. Kendilerine
empoze edilen birtakım şeylere karşı çıkıyorlar."
nşiçindegençkız.Bubiryerdebirûmk.
Kendiniötümeya da geçmişe tesüm et-
me değil, bilakis ona karşı direnme."
'Garip bir çelişki içindeyiz'
Sakatatlar, canh olanın arnk 'ÖJÛ' gö-
rüntüsü olarak, zamannı önce ve son-
ra durumlannı da kendinde taşıyor.
ölûm ve yaşama ilişkin bu türden
okumalar, 17. yüzyıl Kuzey resminin
'momento morf (ölümü hatırla) an-
lamnıı içeren natürmortlanyla da iliş-
kıye zorluyor izleyiciyi. Topçuoğlu, bu
sürekli izleğin ötesinde muhalif bir
yana da dikkat çekıyor. "Bu yalmzca,
Kuzey resminde değü Islamda da var,
bütün dinlerde var ashnda. 'Ölümü
hatu-la(!), bir gün hepunız ölecegiz,
dünya mah dünyada kalır, kefenin ce-
bi yok...' ve buna benzer bir sürfi şey.
Ama onun yanında bir şey daha geb-
yorakla:' Yaşamaya mecbursun!' Bu-
rada okhığumuza göre. kendini bu-ak-
mamakgerek.Gençkızındlümediren-
mesi ya da öbnemek istemesi bu işte.
Kızlar çok cki kızlar belki, ama asfan-
da çokcici pozlarda değiller. Bir şekü-
de kendilerine empoze edilen birta-
kun şeylere karşı çıkıyorlar.''
Canlı ve cansız olanı bir arada kul-
lanmanın getirdiği yapaylık, Topçu-
oğlu'na göre zaten fotoğrafin yapısı
gereği olması gereken bir şey. "Hep
doğal olsun dersiniz, ama doğal olan
hiçbir şey yok ki! Makinenizte bir ye-
re dahyorsunuz, bir sürû teknoloji,
kimya, ışık_ Bir sûrû. şey gjriyor işin
içine. tsteristemez 'uyduruyorsunuz',
pozlandırryorsıınuz ve resmini çekti-
'Herkes aktiielbiryan buluyor
9
Yuri Grigoroviç 'e göre Tındıkkıran 'ın sırn Çaykovski 'nin müziğinde
• "Fındıkkıran'ı seyreden her kişi
kendine göre bir aktüel yan buluyor.
Bu eserde çocukluğun bir dönüm
noktası hayal ediliyor ve gelecek
mutlu gözüküyor. Baştan sona her
şey değişti. Yorum katmadım,
librettoyu değiştirdim. Dünyanın tek
Noel eseri, çocuklar ve büyükler
kendilerine göre bir şeyler buluyor."
Külrûr Servisi - Noel ağacı, kar ve oyuncak be-
bekler... Bir yılbaşı gecesinın vazgeçilmez üç öğe-
sinın birleştiği Çaykovski'nin 'Fmdıkkıran' bale-
si, Almanya'nın küçükbirkasabasındageçıyor. Is-
panyol, Rus, Hint ve dünyanın dört bir yarundakı
oyuncak bebeklerin ve çocuklann ön planda oldu-
ğu eserde kar taneleri içinde ve Noel ağacının üs-
tünde geçen yolculuk anlatılıyor. Küçük bir kızın
rüyası vefindıkkıranoyuncağının rüyada bir pren-
se dönüştükten sonra yeniden oyuncağa dönüşü-
mü üstüne kurgulanan yapıt tstanbul Devlet Ope-
ra ve Balesi'nde sahneleniyor.
tlk olarak 1816 yılında E. T.A. Hoffmann tara-
findan yazılan hikâye, 1847 yılında Fransız yazar
Alexandre Duınas tarafmdan yeniden düzenlendi.
Ünlü bestecı Çaykovski, koreograf Lev Ivanov ve
MariusPetipa'nın ortak çalışması ıle oluşan bu eser,
ilk kez 1892 yılında St. Petersburg'da sahnelendi.
Koreografisinı Rus Devlet Sanatçısı Yuri Gri-
goroviç'in yaptığı ikı perdelik balede 80 kişi rol alı-
yor. Findıkkıran'ın dekorlan on yıl önce ölen res-
sam Simon Virsaladze'ye ait.
-Ça> ko\ski'nin son baleyaprtı olan Fındıkkıran'ı
sahnelemek düşüncesi nasd oluştu?
YURİ GRİGOROVİÇ- Bu zamana kadar ıki ba-
le oyunu sahnelemıştim; 'KuğuGölû' ve 'Uyuyan
GüzeP. Bu üçlüyü tamamlamak ıstediğim için
'Fındıkkıran'ı sahnelemek istedim. Benim daha ön-
ce sahnede gördüğum Fındıkloran'lar bende san-
ki bir şeylerin eksik veya bitirilmemiş hissi uyan-
dırmıştı. Fakat bu demek değil ki ben dünyanın en
iyi Findıkkıran'ını sergiliyorum. Ben burada be-
nun istediğimi yaptım.
- Sizin istediğiniz neydi?
GRİGOROVİÇ - Librettodan başlayarak geliş-
tirdım. Mesela M. Petipa'nın übrettosunu ele alır-
sanız göreceksıniz, çok büyük fark var. Çocukla-
n oyuncaklar ve bebeklerle ele aldım. Onlan bir
Noel ağacının üstünde bir yolculuğa çıkardım, yıl-
dıza ulaşnnp bir düğüne götürürdüm. Bütûn âkı-
şı değişik. Petipa'da olan hikâyeler yok. Mesela çay
dansına yer vermedim. Balede yer alan bebekler
kimi zaman Rus, kimi zaman Ispanyol olabüiyor.
Bu bebekler kahramanlannı seviyorlar, onlan kö-
tü fare kralından ve bütün kötülüİderden koruyor-
lar.
-Fındıkku-an'uı günümüziçinöneminedir?Na-
-sıl bir vorum getirdiniz ?
GRİGOROVİÇ - Bu soruyu duyduğum zaman
şaşınyorum. Bu sorunun cevabını seyirci veriyor.
Fındıkkıran'ı seyreden her kişi kendine göre bir
aktüel yan buluyor. Çocukluğu anlatan bu eserde
çocukluğun bir dönüm noktası hayal ediliyor ve
gelecek mutlu gözüküyor. Antikçağ'dan beri buböy-
le, insanlık açısından herkes günümüzde olanı bu-
lur. Baştan sona her şey değişti. Kendim yorum kat-
madım, librettoyu değiştirdim. Petipa o librettoya
göre Çaykovski'den bu eseri ısmarlamıştı ve ona
göre yazılmış bir eserdi.
-Bueserher sahnelenişindebüyük bircdeyid top-
luyor. Bunun sırn sizce nerede sakb?
tstanbul Opera ve Balesi, iki perdelik baleyi 80 kişiyle sunuyor. (Fotoğraf: KADER TUĞLA)
GRİGOROVİÇ-Sırn Çaykovski'nin müziğin-
de. Çünkü bu bale Noel zamanında bütün dünya-
da oynanan bir eser. Dünyanın bütün ülkelerinde
sahnelendi. Bir Noel ağacı, çocuklann ve büyük-
lerin yaşadığı bir bayram. Dünyanın tek Noel ese-
ri. Bu eserde çocuklar ve büyükler kendilerine gö-
re bir şeyler buluyor.
-Bugün Mydonose Shovvland'da başlayacak Fm-
dıkkıran Balesi ile sizin yapoğuuz arasmda ne gibi
farklar ve benzerükler var?
GRİGOROVİÇ - Afişlerde kullanılan kırmızı
kostüm benim kostümüm. îlk gördüğümde AKM'de
sergileyeceğimız oyunun tanıümı sandım. Oysa bi-
zim oyunumuzla bir ilgisi yok. Petita motıflerinuı
sergilenmesi ımkânsız, çünkü onlarla ilgili bilgi-
ler yok. Jüri başkanı olarak Vadim Pisarev'e ödül
vermiştim. Kendisı de aynca ıyi bir dansçı. Onun
temsili hakkında hiçbir şey söyleyemem çünkü
görmedim.
- Ük sahnelenme yılmdan bu yana nekr değişti
bu çahşmada?
GRİGOROVİÇ-Öncelikle yeniden oynadığım
her yerde değişiklikler yapıyorum. Hata yapnğım
yerleri düzeltiyorum. Temeli aynı. Değişmeyen
tek şey Çaykovski, kostüm ve dekor. Bu oyunu da-
ha önce Viyana, Sofya ve Rusya'nnı bazı yerle-
rinde de sergiledim.
-Türkiye'de yapöğınız önceki çahşmalannızdan
söz eder misiniz?
GRİGOROVİÇ-Türkiye'ye çok uzun süre ön-
ce Bolşoy Balesi ile gelmiştim. Burada büyük bir
gala konser ve temsiller vermiştik. îlk kez Anka-
ra Balesi ile 'Giseffle'i oynamıştık. Sonra Istan-
bul'da 'FerhatfleŞjrin'. Fındıkkıran'ı da aynı ba-
letlerle sahneye koyuyorum.
- Türk Ldeyicisini nasd buhıyorsunuz?
GRİGOROVİÇ - Bu beni şaşırtan bir şey. Çok
güzel bir şekılde klasık baleyi seyrediyorlar. Şa-
şırma nedenım bildiğim kadanyla Türklerin gele-
neksel birklasık balesi olmaması. Türkiye'ye gel-
diğimde 'KuğuGölû' temsüıni izlemiştim. Seyir-
cilerin sıcak ve ilgili olduğunu görmüştüm. Bol-
şoy Balesi ile geldiğimde da aynı sıcakhğı bulmuş-
tum.
ğinizşeyeetki yapıyorsunuz. Bu fotoğ-
ra&bin hepsi fDm kareleri gibL Bir hi-
kâyenin içinden ahnmış sahnelergibi,
hepsininiçindeo 'anda durmuşluk' ve
bir bakma var."
Hikâye devam ederken kızlar bir
an durup bakıyorlar size. Bu, 'öncesi
ve sonrası varmış gibi' duyumsaması
da hikâyeyle ilgili. Bu durum aynı za-
manda canlılarla çalışmanm farklı ya-
mnı da gösteriyor. "Bu bakış, ne gel-
din, niye geçiyorsun, yapmakta oldu-
ğumişj niye durduruyorsun gibL. Ba-
züannda ise ne kadar hazuianmış ve
yapdmıs da olsa anlık sahneler var.
Çünkü canlüar \ar ve sürekli hareket
halindeler. OnceJeri epey bir süre na-
tünnort dediğimiz türde fotoğraflar
çektim, ama bir süre sonra bu beni
tatmin etmemeyebaşJadL Natürmort-
ta et çürüyor, sebze kuruyor ve bu da
bir süreçsonunda, ama içmdeinsan oi-
duğu zaman çok daha heyecanlı yap-
öguuz iş. Insanlann istey^rek ya da is-
temeyerek, benim aldımda ounayan
ı nûmikleri,hareketkri»hı>'or.£vetbirj:
mfldar kontrol ediyonım, ama kont-
roledemediğim. düşünemediğim,yüz-
deyüz tahmin edemediğim şeylerola-
biliyor. Ama bu spontanite, kendili-
gindenUk,doğalhkdeğiL,doğallıkbaş-
ka bir şey."
Sürekli sakatatlan kullanmak, 'şid-
detli' görüntüler oluşturarak izleyici-
yi geriye iten, yabancılaştıran bir bı-
çim oluşturuyor. Bu da kendi yaşamı,
şıddetın ta kendisi olan bir toplumun
çelişik yamna işaret ediyor. "Dünya-
nm en şiddet dolu tophımlanndan bi-
rinde yaşıyoruz. Fakat sanatsöz konu-
su ohmca, şiddetin hanrlaalmasmı sev-
miyoruzya da yokmuş gibi davranıyo-
ruz. Aynı şekflde ölüm yokmuş gibi
davramyoruz, bir >andan da kaderci
bir yammız var. Garip çelişki içinde-
viz. Burada birtakun, üstünü örttü-
ğümüz, •mklaHıgımi71 unutmak istedi-
ğimiz şeyierie yüzleşmeye zorlayan ya
da onlarmvarhğuu hanrlatan,en azm-
dan sorgulamayı gerektiren. zorunlu
kılan bir eleman etier, kanlar-"
'Ne var yüzeyin alünda!'
Fotoğraflar hoşça vakit geçırmek
ya da bir şeylerden kaçmak için sanatı
'cid' bir şey gibi görmek isteyenleri
şaşutmak amacı güderken, izleyeni
için de uyancı nitelığı taşıyor. "Sanat
suya sabuna dokunmayan,cki,hoş bir
şey olmalıdır anlayışına itiraz etinek,
karşı çıkmakbağlamında yer ahyorbu
fotoğraflar. Etieri. kanlan televizyon-
da, haber bülteninde gördüğümüz za-
man kanıksryoruz, ama bunu bir ga-
leride cki kızlaıia hoş kompozisyon-
lar içinde görünce şaşuiyonız."
Cici kızlann ellerinde oyuncak olan
iç organlar, hepnnizin ortak yanma
işaret ediyor. Topçuoğlu'na göre sem-
bolik olarak herkes karnına (içine)
baksa mutlaka böyle unutmak ıstedi-
ği pislikJer ya da tuhaflıklar görecek-
tir zaten. Gizlenmış ve görülmeyen
unsurlar olarak iç organlar, yüzeyle-
rin alanı fotoğrafta başka bir 'espri'yi
de taşıyor ashnda.
"Fotoğrafla gerçekleri anlaOnz di-
yeçıkıyor insanlar.benona inanmıyo-
rum. Çünkü fotoğraf yüzeylerle ilgile-
nir, sadece görmektir. Bir insan çekti-
ğiniz zaman dış yüzeyinl derisini gö-
rüyorsunuz, bir bina çektiğiniz zaman
binayı görüyorsunuz, organizasyonu,
kurumun arkasuıdaki sos>ai politik,
siyasal üişkileri görmüyorsunuz, hiç-
birinin fotoğrafim çekenüyorsunuz.
'Yüzeyin altma bakalım, ne var yüze-
yin altında!' gibi bir espri bu- Yüze-
yin altma baküğınızda bağırsaklar,
kalpler,kanlar, etiervar. Onlanda gös-
terdiğiniz zaman, ashnda sadece yüze-
yin aranı göstermiş oluyorsunuz, ama
sonuçta işseyirdde bitiyor. İzleyenken-
di kendine bir şeyler yapmryorsabizim
yapüğunız, onu dürrüİdemek olabihr
yahuzca. lnsanlarm kendi hayadany-
laflgfiiya da genel olarak, rahatsız ol-
maya ahşmalan gerek çünkü.''
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BtRKÎYE
Zaman, Yedikule
Suru'nda
Zaman da yaşam gibi acımasız! Yoksa yaşam nı
daha acımasız! Edebiyatımtzın bir ustasını, Necrti
Cumalı yı yitirdik! Oyun yazan, romancı, hikâyeci <e
şair kuşkusuz. Şu dizeler onun değil mi:
Sen gittin, bütûn hayatım değişti
Vücudum hasretimle doğnılur
Karşımda bıraktığın Istanbul
Uykulanm sulardır akar sana doğnı
Etlerim kemiklerim dağılır seni arar
• • •
Zamana ilişkin serüvenimizde, geçen hafta Cevdet
Kudret'in tek şiir kitabı olan Birinci Perde'de yol al-
mıştık. Yetmiş iki yıl önce yazılan bir şiirin -öznel- "o-
ni" sürerek(mavnacılareşliğinde)eski Hafiçtebirak-
şamüstünü dolaşmıştık, bir köşe yazısının süresince.
"Yedikule'de Akşam" şiiri çok bilinen, hemen her
antolojiye alınan şiiıidir Cevdet Kudret'in. Yedikute'nin
akşamüstüsü betimlenir. Geçen hafta da degindik, air
Yedi Meşaleci'dir Cevdet Kudret. öte yandan bu şi-
irinde Ahmet Haşim'in izlerine de rastlanz pekâlâ
Şiirisöyleyen (şair), güneşin batışa hızlageçtiğian-
la başlar:
Güneş vurdu başını birkal'a kemerine!
Kuşlaryine bu akşam suriara otursunlar,
Baksınlar şu kocaman mahalle üzerine..
Şiiri, özgüriügün simgesi olan kuşlann gözünden z-
leriz bir süre. Mahallenin evlerinin küçük özelMkleri
(aynntılan) vardır; pencere önünde kurutulan sabun-
lar, küçük saksılar gibi görünmektedir.
Eski Istanbul'daki bazı semtlerin özelliği olan bos-
tan girerşiire sonra. Bostan beygiri, yaşamın/zama-
nın durduğu anıya dazamanın tekdüzeleştiğibir "ya-
şanmışlığı/yaşanıriığı" imlemektedin
Mademki aynı yükü sürüyecek herzaman;
Ne çıkar, çevirdiği dolabın kenannda
Şu bostan beygirinın gözünü bağlamaktan?..
Şiiryol alırken okur da güneşin kızıllığı/akşam ile so-
kaklarda yol alır. Yedikule'nin bostan korkuluklanna
gelindiğinde, acaba tekdüze yaşamın yoğunlaştığı
büyük bir bıkkınlık mıdır sözü edilen?
Gerçi şiirde bostan korkuluklan bir kahraman ola-
rak betimlenir. Burada belki de bir Don Kişot çizimi
vardır. Asıl kahramanlığı hiç kuşkusuz şiirde somut-
laşan kuşlaria olan savaşı, bostanı korumasıdır.
Şayet bostan korkuluğu bir kahraman, bir Don Ki-
şofsa, o zaman "o'nun "büyük tasavvurvndan" söz
edilebiliri
Şiirinin en son dizesi, belleklerden yitmeyen, bir di-
zedir
Akşam, attı kendini Yedikule surundan...
Tekdüze bir yaşam ve "böyle" bir kahramanlık, bir
"intihar" temasına mı götürmektedir şiiri. öyle ya "af-
b" diyor, "düştü" (hece sayısı aynı: on dörtlü heceyi
bozmuyor!) demiyor. Kim bilir, belki!
"Akşam"\ -tamamlanma- yaşamın bitişi olarak da
'algılayabiliriz; o zaman "akşam'm intihan söz konu-
su ofabifir! Ya da akşam neyi/kımi imliyorsa!
Ne güçtür bir şiiri "anlamak"\ Ancak en güzeli bir
şiirin içinde "özgrürce"yol almak. Anımsayalım, Beh-
çet Necatigil'in söylediklerini:
"...şiirkesin biraçıklama, birbildiri değildir, şaşmaz
doğru, doğrultu değildir, tek yön değildir. Dilediğimiz
yollara, yolculuklara açık, çeşıtli yönlerdir, tühüdoğ-
rultulardır.
Mehmet Rifat'ın dediği gibi, "Haz verici çözümle-
meyolculuklandır", öyleyse...
Çok merak ediyonım, hangiyayıncı yayımlayacak
CevdetKudret'in Birinci Perde'sini! Yoksayayımtan-
dı da haberimiz mi olmadı?
Jodie Foster, Cannes'da jüri
başkanı
• PARİS(AA)-
Jodıe Foster, bu yıl
54'üncüsü
düzenlenecek 2001
Cannes Film Festivali
jürisıne başkanlık
yapacak. Jüri
başkanını seçmek
üzere toplanan idari
könseyin çıkışında
festival başkanı
Gılles Jacop, "Jodie,
bana yıllar önce
jüriye başkanlık
edeceğine dair söz vermiştı, her yıl Amerikah
yıldızlan düşündüğümüzde akJımıza Jodie
geliyordu" açıklamasını yaptı. Başkanlığa seçilen
38 yaşındakı Foster, çocukluğundan beri Cannes
Film Festivalı'nde jüri başkanlığı yapmak
istediğini, Martin Scorsese'nın yönettiği 'Taksi
ŞofÖrü' adlı filmin festivalde Altın Palmiye aldığı
zaman Cannes'a gelmesinın unutamayacağı bir
aru olduğunu belirtti. Mayıs 2001 'de başlayacak
festivale geçen yıl, Fransız yönetmen Luc Besson
jüri başkanlığı yapmıştı.
Fransa Cumltur ıCtMPac,
Asya Sanat Müzesi'ni açt
• PARİS (AFP) -1996'da yenılenmesi \e tamir
edilmesı amacıyla 50 mılyon dolar (53 nılyon
Euro) tahsis edilen ve beş yıldır kapalı »lan,
dünyanın en önemli Asya sanat eserlermin
sergılendiği Paris'tekı The Guımet MÜ2esi,
Cumhurbaşkanı Chirac tarafmdan açıla. 1889'da
kurulan müzede, tarihin başlannda As>a
insanlannın yaptıklan 3500 parça sanai eseri
sergılenecek.
KDmTin tablosu Avustury*
sahibine iade ecfirdj
• STRASBOURG(AFP)- Fransa'nın
doğusundaki Strasbourg kenti yetkilıler Gustav
Klnnt'in Naziler tarafmdan çalınarak bnkente
getirilen bir tablosunu, asıl sahibi olan
Avusturyalı antika tüccannın vârislerin* iade ettr .
Aralıkta yapılan mahkeme, 'Die Erfuellng'
başlıklı tablonun, Viyanalı Yahudi antika tüccarı
Karl Grunvvald'uı vârislerine verihnesire karar
verdi. Grunvvald'ın üç vârisinden biri ofcı torunm
Sylvain Grunwald, vârisler toplanıp bir arara
varana kadar, tablonun Paris'te gızli bir ^rde
tutulacağını belirtti. Klimt'in suluboya oLışmasv
birbirine sanlmış bir çifti betimliyor.