25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİY6T 18 OCAK 2001 PERŞEME 14 i l LJll. kultur@cumhuriyet.com.tr Nazif Topçuoğlu, fotoğraflanyla izleyeni rahatsız ederek yüzleşmeye ve sorgulamaya zorluyor OKime başkakhran genç kız MELTEMKERRAR 'lyi Fotoğraf NasdOhıyor,Yani' ve 'Fotoğraf Olmedi Ama Tuhaf Koku- yor' adlı kıtaplanyla tanıdığımız Na- zif Topçnoğlu, on yıl aradan sonra aç- tığı seıgisiyle 30 Öcak'a kadar Gale- ri Nev'de. Sanatçının karaktenstiği sakatatlar bu sergide de karşımıza çıkıyor. Ama bu kez yalruz değil sakatatlar, 'kanh cardr genç kızlarla birlikteler! Yü- rekler, beyınler, gözler, işkembeler, Topçuoğlu'nun 'çocuk görûnûmiü gEnçkızlar'ıyla izleyeni şaşırtan birbir- liktelik içindeler. Üzerinde üniformasıyla kolejli genç kız, uzandığı kanepede umarsızca kar- nındaki işkembeyle oynuyor. Diğeri ise sevgili oyuncaklanna (gözlere, kol ve bacak parçalanna) elbiseler giydi- rerek evcilik oynuyor bir köşede. Me- kânı kestirmek mümkün değil, ama her şey, duvardaki eski bir halı ya da yan- da duran eski bir vazo, ev sıcaklığın- da bir tanıdıklığı duyuruyor. Çocuk yüzlü genç kızlar ve bir ölümden ge- ri kalan 'oyuncaklar' tuhaf bir zıtlık oluşturuyor. "Çocukgörünümlü genç kızlar, geç- mişe ait olanlann arasmda, tamamen geleceğe ait olanı simgeliyor. Orada bir çeüşki veya zrtlaşma, belki muca- deie söz konusu olabilir, ölmüşle ve geçmişteügüi.ÖhımveGençKızL.Bu, 15. yüzyıldan beri kuUanılan, çok ta- nıdık birtenıaGeneffiklekE orada kur- bandır. Ölüm genç kıa alrverir hayat- tan. Burada belki ters dönüyor her şey, belki intikam alryor genç kız ha- yattan, dûzenden ve geçmişin getirdi- ği şardanmalardan. Bir tûr başkakb- • "Ölüm genç kıza alıverir hayattan. Burada belki intikam alıyor genç kız hayattan, dûzenden ve geçmişin getirdiği şartlanrnalardan. Bir tür başkaldırı içinde. Kızlar çok cici kızlar belki, ama çok cici pozlarda değiller. Kendilerine empoze edilen birtakım şeylere karşı çıkıyorlar." nşiçindegençkız.Bubiryerdebirûmk. Kendiniötümeya da geçmişe tesüm et- me değil, bilakis ona karşı direnme." 'Garip bir çelişki içindeyiz' Sakatatlar, canh olanın arnk 'ÖJÛ' gö- rüntüsü olarak, zamannı önce ve son- ra durumlannı da kendinde taşıyor. ölûm ve yaşama ilişkin bu türden okumalar, 17. yüzyıl Kuzey resminin 'momento morf (ölümü hatırla) an- lamnıı içeren natürmortlanyla da iliş- kıye zorluyor izleyiciyi. Topçuoğlu, bu sürekli izleğin ötesinde muhalif bir yana da dikkat çekıyor. "Bu yalmzca, Kuzey resminde değü Islamda da var, bütün dinlerde var ashnda. 'Ölümü hatu-la(!), bir gün hepunız ölecegiz, dünya mah dünyada kalır, kefenin ce- bi yok...' ve buna benzer bir sürfi şey. Ama onun yanında bir şey daha geb- yorakla:' Yaşamaya mecbursun!' Bu- rada okhığumuza göre. kendini bu-ak- mamakgerek.Gençkızındlümediren- mesi ya da öbnemek istemesi bu işte. Kızlar çok cki kızlar belki, ama asfan- da çokcici pozlarda değiller. Bir şekü- de kendilerine empoze edilen birta- kun şeylere karşı çıkıyorlar.'' Canlı ve cansız olanı bir arada kul- lanmanın getirdiği yapaylık, Topçu- oğlu'na göre zaten fotoğrafin yapısı gereği olması gereken bir şey. "Hep doğal olsun dersiniz, ama doğal olan hiçbir şey yok ki! Makinenizte bir ye- re dahyorsunuz, bir sürû teknoloji, kimya, ışık_ Bir sûrû. şey gjriyor işin içine. tsteristemez 'uyduruyorsunuz', pozlandırryorsıınuz ve resmini çekti- 'Herkes aktiielbiryan buluyor 9 Yuri Grigoroviç 'e göre Tındıkkıran 'ın sırn Çaykovski 'nin müziğinde • "Fındıkkıran'ı seyreden her kişi kendine göre bir aktüel yan buluyor. Bu eserde çocukluğun bir dönüm noktası hayal ediliyor ve gelecek mutlu gözüküyor. Baştan sona her şey değişti. Yorum katmadım, librettoyu değiştirdim. Dünyanın tek Noel eseri, çocuklar ve büyükler kendilerine göre bir şeyler buluyor." Külrûr Servisi - Noel ağacı, kar ve oyuncak be- bekler... Bir yılbaşı gecesinın vazgeçilmez üç öğe- sinın birleştiği Çaykovski'nin 'Fmdıkkıran' bale- si, Almanya'nın küçükbirkasabasındageçıyor. Is- panyol, Rus, Hint ve dünyanın dört bir yarundakı oyuncak bebeklerin ve çocuklann ön planda oldu- ğu eserde kar taneleri içinde ve Noel ağacının üs- tünde geçen yolculuk anlatılıyor. Küçük bir kızın rüyası vefindıkkıranoyuncağının rüyada bir pren- se dönüştükten sonra yeniden oyuncağa dönüşü- mü üstüne kurgulanan yapıt tstanbul Devlet Ope- ra ve Balesi'nde sahneleniyor. tlk olarak 1816 yılında E. T.A. Hoffmann tara- findan yazılan hikâye, 1847 yılında Fransız yazar Alexandre Duınas tarafmdan yeniden düzenlendi. Ünlü bestecı Çaykovski, koreograf Lev Ivanov ve MariusPetipa'nın ortak çalışması ıle oluşan bu eser, ilk kez 1892 yılında St. Petersburg'da sahnelendi. Koreografisinı Rus Devlet Sanatçısı Yuri Gri- goroviç'in yaptığı ikı perdelik balede 80 kişi rol alı- yor. Findıkkıran'ın dekorlan on yıl önce ölen res- sam Simon Virsaladze'ye ait. -Ça> ko\ski'nin son baleyaprtı olan Fındıkkıran'ı sahnelemek düşüncesi nasd oluştu? YURİ GRİGOROVİÇ- Bu zamana kadar ıki ba- le oyunu sahnelemıştim; 'KuğuGölû' ve 'Uyuyan GüzeP. Bu üçlüyü tamamlamak ıstediğim için 'Fındıkkıran'ı sahnelemek istedim. Benim daha ön- ce sahnede gördüğum Fındıkloran'lar bende san- ki bir şeylerin eksik veya bitirilmemiş hissi uyan- dırmıştı. Fakat bu demek değil ki ben dünyanın en iyi Findıkkıran'ını sergiliyorum. Ben burada be- nun istediğimi yaptım. - Sizin istediğiniz neydi? GRİGOROVİÇ - Librettodan başlayarak geliş- tirdım. Mesela M. Petipa'nın übrettosunu ele alır- sanız göreceksıniz, çok büyük fark var. Çocukla- n oyuncaklar ve bebeklerle ele aldım. Onlan bir Noel ağacının üstünde bir yolculuğa çıkardım, yıl- dıza ulaşnnp bir düğüne götürürdüm. Bütûn âkı- şı değişik. Petipa'da olan hikâyeler yok. Mesela çay dansına yer vermedim. Balede yer alan bebekler kimi zaman Rus, kimi zaman Ispanyol olabüiyor. Bu bebekler kahramanlannı seviyorlar, onlan kö- tü fare kralından ve bütün kötülüİderden koruyor- lar. -Fındıkku-an'uı günümüziçinöneminedir?Na- -sıl bir vorum getirdiniz ? GRİGOROVİÇ - Bu soruyu duyduğum zaman şaşınyorum. Bu sorunun cevabını seyirci veriyor. Fındıkkıran'ı seyreden her kişi kendine göre bir aktüel yan buluyor. Çocukluğu anlatan bu eserde çocukluğun bir dönüm noktası hayal ediliyor ve gelecek mutlu gözüküyor. Antikçağ'dan beri buböy- le, insanlık açısından herkes günümüzde olanı bu- lur. Baştan sona her şey değişti. Kendim yorum kat- madım, librettoyu değiştirdim. Petipa o librettoya göre Çaykovski'den bu eseri ısmarlamıştı ve ona göre yazılmış bir eserdi. -Bueserher sahnelenişindebüyük bircdeyid top- luyor. Bunun sırn sizce nerede sakb? tstanbul Opera ve Balesi, iki perdelik baleyi 80 kişiyle sunuyor. (Fotoğraf: KADER TUĞLA) GRİGOROVİÇ-Sırn Çaykovski'nin müziğin- de. Çünkü bu bale Noel zamanında bütün dünya- da oynanan bir eser. Dünyanın bütün ülkelerinde sahnelendi. Bir Noel ağacı, çocuklann ve büyük- lerin yaşadığı bir bayram. Dünyanın tek Noel ese- ri. Bu eserde çocuklar ve büyükler kendilerine gö- re bir şeyler buluyor. -Bugün Mydonose Shovvland'da başlayacak Fm- dıkkıran Balesi ile sizin yapoğuuz arasmda ne gibi farklar ve benzerükler var? GRİGOROVİÇ - Afişlerde kullanılan kırmızı kostüm benim kostümüm. îlk gördüğümde AKM'de sergileyeceğimız oyunun tanıümı sandım. Oysa bi- zim oyunumuzla bir ilgisi yok. Petita motıflerinuı sergilenmesi ımkânsız, çünkü onlarla ilgili bilgi- ler yok. Jüri başkanı olarak Vadim Pisarev'e ödül vermiştim. Kendisı de aynca ıyi bir dansçı. Onun temsili hakkında hiçbir şey söyleyemem çünkü görmedim. - Ük sahnelenme yılmdan bu yana nekr değişti bu çahşmada? GRİGOROVİÇ-Öncelikle yeniden oynadığım her yerde değişiklikler yapıyorum. Hata yapnğım yerleri düzeltiyorum. Temeli aynı. Değişmeyen tek şey Çaykovski, kostüm ve dekor. Bu oyunu da- ha önce Viyana, Sofya ve Rusya'nnı bazı yerle- rinde de sergiledim. -Türkiye'de yapöğınız önceki çahşmalannızdan söz eder misiniz? GRİGOROVİÇ-Türkiye'ye çok uzun süre ön- ce Bolşoy Balesi ile gelmiştim. Burada büyük bir gala konser ve temsiller vermiştik. îlk kez Anka- ra Balesi ile 'Giseffle'i oynamıştık. Sonra Istan- bul'da 'FerhatfleŞjrin'. Fındıkkıran'ı da aynı ba- letlerle sahneye koyuyorum. - Türk Ldeyicisini nasd buhıyorsunuz? GRİGOROVİÇ - Bu beni şaşırtan bir şey. Çok güzel bir şekılde klasık baleyi seyrediyorlar. Şa- şırma nedenım bildiğim kadanyla Türklerin gele- neksel birklasık balesi olmaması. Türkiye'ye gel- diğimde 'KuğuGölû' temsüıni izlemiştim. Seyir- cilerin sıcak ve ilgili olduğunu görmüştüm. Bol- şoy Balesi ile geldiğimde da aynı sıcakhğı bulmuş- tum. ğinizşeyeetki yapıyorsunuz. Bu fotoğ- ra&bin hepsi fDm kareleri gibL Bir hi- kâyenin içinden ahnmış sahnelergibi, hepsininiçindeo 'anda durmuşluk' ve bir bakma var." Hikâye devam ederken kızlar bir an durup bakıyorlar size. Bu, 'öncesi ve sonrası varmış gibi' duyumsaması da hikâyeyle ilgili. Bu durum aynı za- manda canlılarla çalışmanm farklı ya- mnı da gösteriyor. "Bu bakış, ne gel- din, niye geçiyorsun, yapmakta oldu- ğumişj niye durduruyorsun gibL. Ba- züannda ise ne kadar hazuianmış ve yapdmıs da olsa anlık sahneler var. Çünkü canlüar \ar ve sürekli hareket halindeler. OnceJeri epey bir süre na- tünnort dediğimiz türde fotoğraflar çektim, ama bir süre sonra bu beni tatmin etmemeyebaşJadL Natürmort- ta et çürüyor, sebze kuruyor ve bu da bir süreçsonunda, ama içmdeinsan oi- duğu zaman çok daha heyecanlı yap- öguuz iş. Insanlann istey^rek ya da is- temeyerek, benim aldımda ounayan ı nûmikleri,hareketkri»hı>'or.£vetbirj: mfldar kontrol ediyonım, ama kont- roledemediğim. düşünemediğim,yüz- deyüz tahmin edemediğim şeylerola- biliyor. Ama bu spontanite, kendili- gindenUk,doğalhkdeğiL,doğallıkbaş- ka bir şey." Sürekli sakatatlan kullanmak, 'şid- detli' görüntüler oluşturarak izleyici- yi geriye iten, yabancılaştıran bir bı- çim oluşturuyor. Bu da kendi yaşamı, şıddetın ta kendisi olan bir toplumun çelişik yamna işaret ediyor. "Dünya- nm en şiddet dolu tophımlanndan bi- rinde yaşıyoruz. Fakat sanatsöz konu- su ohmca, şiddetin hanrlaalmasmı sev- miyoruzya da yokmuş gibi davranıyo- ruz. Aynı şekflde ölüm yokmuş gibi davramyoruz, bir >andan da kaderci bir yammız var. Garip çelişki içinde- viz. Burada birtakun, üstünü örttü- ğümüz, •mklaHıgımi71 unutmak istedi- ğimiz şeyierie yüzleşmeye zorlayan ya da onlarmvarhğuu hanrlatan,en azm- dan sorgulamayı gerektiren. zorunlu kılan bir eleman etier, kanlar-" 'Ne var yüzeyin alünda!' Fotoğraflar hoşça vakit geçırmek ya da bir şeylerden kaçmak için sanatı 'cid' bir şey gibi görmek isteyenleri şaşutmak amacı güderken, izleyeni için de uyancı nitelığı taşıyor. "Sanat suya sabuna dokunmayan,cki,hoş bir şey olmalıdır anlayışına itiraz etinek, karşı çıkmakbağlamında yer ahyorbu fotoğraflar. Etieri. kanlan televizyon- da, haber bülteninde gördüğümüz za- man kanıksryoruz, ama bunu bir ga- leride cki kızlaıia hoş kompozisyon- lar içinde görünce şaşuiyonız." Cici kızlann ellerinde oyuncak olan iç organlar, hepnnizin ortak yanma işaret ediyor. Topçuoğlu'na göre sem- bolik olarak herkes karnına (içine) baksa mutlaka böyle unutmak ıstedi- ği pislikJer ya da tuhaflıklar görecek- tir zaten. Gizlenmış ve görülmeyen unsurlar olarak iç organlar, yüzeyle- rin alanı fotoğrafta başka bir 'espri'yi de taşıyor ashnda. "Fotoğrafla gerçekleri anlaOnz di- yeçıkıyor insanlar.benona inanmıyo- rum. Çünkü fotoğraf yüzeylerle ilgile- nir, sadece görmektir. Bir insan çekti- ğiniz zaman dış yüzeyinl derisini gö- rüyorsunuz, bir bina çektiğiniz zaman binayı görüyorsunuz, organizasyonu, kurumun arkasuıdaki sos>ai politik, siyasal üişkileri görmüyorsunuz, hiç- birinin fotoğrafim çekenüyorsunuz. 'Yüzeyin altma bakalım, ne var yüze- yin altında!' gibi bir espri bu- Yüze- yin altma baküğınızda bağırsaklar, kalpler,kanlar, etiervar. Onlanda gös- terdiğiniz zaman, ashnda sadece yüze- yin aranı göstermiş oluyorsunuz, ama sonuçta işseyirdde bitiyor. İzleyenken- di kendine bir şeyler yapmryorsabizim yapüğunız, onu dürrüİdemek olabihr yahuzca. lnsanlarm kendi hayadany- laflgfiiya da genel olarak, rahatsız ol- maya ahşmalan gerek çünkü.'' IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BtRKÎYE Zaman, Yedikule Suru'nda Zaman da yaşam gibi acımasız! Yoksa yaşam nı daha acımasız! Edebiyatımtzın bir ustasını, Necrti Cumalı yı yitirdik! Oyun yazan, romancı, hikâyeci <e şair kuşkusuz. Şu dizeler onun değil mi: Sen gittin, bütûn hayatım değişti Vücudum hasretimle doğnılur Karşımda bıraktığın Istanbul Uykulanm sulardır akar sana doğnı Etlerim kemiklerim dağılır seni arar • • • Zamana ilişkin serüvenimizde, geçen hafta Cevdet Kudret'in tek şiir kitabı olan Birinci Perde'de yol al- mıştık. Yetmiş iki yıl önce yazılan bir şiirin -öznel- "o- ni" sürerek(mavnacılareşliğinde)eski Hafiçtebirak- şamüstünü dolaşmıştık, bir köşe yazısının süresince. "Yedikule'de Akşam" şiiri çok bilinen, hemen her antolojiye alınan şiiıidir Cevdet Kudret'in. Yedikute'nin akşamüstüsü betimlenir. Geçen hafta da degindik, air Yedi Meşaleci'dir Cevdet Kudret. öte yandan bu şi- irinde Ahmet Haşim'in izlerine de rastlanz pekâlâ Şiirisöyleyen (şair), güneşin batışa hızlageçtiğian- la başlar: Güneş vurdu başını birkal'a kemerine! Kuşlaryine bu akşam suriara otursunlar, Baksınlar şu kocaman mahalle üzerine.. Şiiri, özgüriügün simgesi olan kuşlann gözünden z- leriz bir süre. Mahallenin evlerinin küçük özelMkleri (aynntılan) vardır; pencere önünde kurutulan sabun- lar, küçük saksılar gibi görünmektedir. Eski Istanbul'daki bazı semtlerin özelliği olan bos- tan girerşiire sonra. Bostan beygiri, yaşamın/zama- nın durduğu anıya dazamanın tekdüzeleştiğibir "ya- şanmışlığı/yaşanıriığı" imlemektedin Mademki aynı yükü sürüyecek herzaman; Ne çıkar, çevirdiği dolabın kenannda Şu bostan beygirinın gözünü bağlamaktan?.. Şiiryol alırken okur da güneşin kızıllığı/akşam ile so- kaklarda yol alır. Yedikule'nin bostan korkuluklanna gelindiğinde, acaba tekdüze yaşamın yoğunlaştığı büyük bir bıkkınlık mıdır sözü edilen? Gerçi şiirde bostan korkuluklan bir kahraman ola- rak betimlenir. Burada belki de bir Don Kişot çizimi vardır. Asıl kahramanlığı hiç kuşkusuz şiirde somut- laşan kuşlaria olan savaşı, bostanı korumasıdır. Şayet bostan korkuluğu bir kahraman, bir Don Ki- şofsa, o zaman "o'nun "büyük tasavvurvndan" söz edilebiliri Şiirinin en son dizesi, belleklerden yitmeyen, bir di- zedir Akşam, attı kendini Yedikule surundan... Tekdüze bir yaşam ve "böyle" bir kahramanlık, bir "intihar" temasına mı götürmektedir şiiri. öyle ya "af- b" diyor, "düştü" (hece sayısı aynı: on dörtlü heceyi bozmuyor!) demiyor. Kim bilir, belki! "Akşam"\ -tamamlanma- yaşamın bitişi olarak da 'algılayabiliriz; o zaman "akşam'm intihan söz konu- su ofabifir! Ya da akşam neyi/kımi imliyorsa! Ne güçtür bir şiiri "anlamak"\ Ancak en güzeli bir şiirin içinde "özgrürce"yol almak. Anımsayalım, Beh- çet Necatigil'in söylediklerini: "...şiirkesin biraçıklama, birbildiri değildir, şaşmaz doğru, doğrultu değildir, tek yön değildir. Dilediğimiz yollara, yolculuklara açık, çeşıtli yönlerdir, tühüdoğ- rultulardır. Mehmet Rifat'ın dediği gibi, "Haz verici çözümle- meyolculuklandır", öyleyse... Çok merak ediyonım, hangiyayıncı yayımlayacak CevdetKudret'in Birinci Perde'sini! Yoksayayımtan- dı da haberimiz mi olmadı? Jodie Foster, Cannes'da jüri başkanı • PARİS(AA)- Jodıe Foster, bu yıl 54'üncüsü düzenlenecek 2001 Cannes Film Festivali jürisıne başkanlık yapacak. Jüri başkanını seçmek üzere toplanan idari könseyin çıkışında festival başkanı Gılles Jacop, "Jodie, bana yıllar önce jüriye başkanlık edeceğine dair söz vermiştı, her yıl Amerikah yıldızlan düşündüğümüzde akJımıza Jodie geliyordu" açıklamasını yaptı. Başkanlığa seçilen 38 yaşındakı Foster, çocukluğundan beri Cannes Film Festivalı'nde jüri başkanlığı yapmak istediğini, Martin Scorsese'nın yönettiği 'Taksi ŞofÖrü' adlı filmin festivalde Altın Palmiye aldığı zaman Cannes'a gelmesinın unutamayacağı bir aru olduğunu belirtti. Mayıs 2001 'de başlayacak festivale geçen yıl, Fransız yönetmen Luc Besson jüri başkanlığı yapmıştı. Fransa Cumltur ıCtMPac, Asya Sanat Müzesi'ni açt • PARİS (AFP) -1996'da yenılenmesi \e tamir edilmesı amacıyla 50 mılyon dolar (53 nılyon Euro) tahsis edilen ve beş yıldır kapalı »lan, dünyanın en önemli Asya sanat eserlermin sergılendiği Paris'tekı The Guımet MÜ2esi, Cumhurbaşkanı Chirac tarafmdan açıla. 1889'da kurulan müzede, tarihin başlannda As>a insanlannın yaptıklan 3500 parça sanai eseri sergılenecek. KDmTin tablosu Avustury* sahibine iade ecfirdj • STRASBOURG(AFP)- Fransa'nın doğusundaki Strasbourg kenti yetkilıler Gustav Klnnt'in Naziler tarafmdan çalınarak bnkente getirilen bir tablosunu, asıl sahibi olan Avusturyalı antika tüccannın vârislerin* iade ettr . Aralıkta yapılan mahkeme, 'Die Erfuellng' başlıklı tablonun, Viyanalı Yahudi antika tüccarı Karl Grunvvald'uı vârislerine verihnesire karar verdi. Grunvvald'ın üç vârisinden biri ofcı torunm Sylvain Grunwald, vârisler toplanıp bir arara varana kadar, tablonun Paris'te gızli bir ^rde tutulacağını belirtti. Klimt'in suluboya oLışmasv birbirine sanlmış bir çifti betimliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle