Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
J V L J 1 _ J 1 UXI. kurtur@cumhuriyet.com.tr
Perran Kutman, sanatçının görevinin öncelikle kaliteyi sağlamak olduğunu düşünüyor
'Seyirciye el uzatmak gerek'
MELTEMKERRAR
Gülüşü, konuşması, hiç sakınmadan anlattığı
çocukluklan ve en çok da bakışlanyla, 35 yılı-
nı devirmiş bir oyuncu degil de küçük, muzıp
bir kız çocuğu sanki karşınızdaki. Perran Kut-
man Türkiye'de özel bir yeri olan bir oyuncu.
1985-1988 yıllan arasında oynadığı, Kandemir
Konduk'un onun için yazdığı 'Perihan Abia' ile
çokaz oyuncuya nasip olacak bir yer etti bellek-
lerde. Üç yıl önce 'Şehnaz Tango'da canlandır-
dığı, izleyicinin pek alışkın olmadığı bir karak-
terle de yine kendine özel müptelalar kazandı.
Yaptığı işler arasına zaman koyma taraftan olan
Kutman, TRT için çektiği 'Üzgünüm Leyia' ile
üç yıl sonra yeniden izleyici karşısına çıkıyor.
Yönetmenliğini Taner Akvardar'm yaptığı
dızide Perran Kutman, Çetin Tekindor ve Selçuk
Yöntem'le birlikte oynuyor. Eşinden yeni ayn-
lan ve kızıyla birlikte yeni bir yaşama başlayan
hayat dolu bir kadının yaşadıklannı konu alan
dizi 6 Ekim'de ekranda olacak.
-Özd tdevizyonbnD ardmdan yenidenTRHde-
siniz. TKTnin nasü bir farklılığı var?
PERRAN KUTMAN - Her şeyden önce, bizi
bugûnlere getıren TRT'ye vefa borcumuz var. 'Pe-
rihan Abia'dan bu yana adım adım bugûnlere gel-
dik. Bu yüzden o gûnlerin kadrosu tekrar bir
araya geldiğinde daha kolay diyalog kuruluyor.
'Şehnaz Tango'da neye göre olduğunu bilmedi-
ğimiz bir reyting konusu gûndeme gelmişti. Bu-
rada söz konusu olmayacak bir şey bu. önemli
olan dûzgûn, saygın, doğru bir Türkçenin konu-
şulduğu, çerçevesi iyi çizilmiş bir şey ortaya çı-
karmak. Istediğim, reyting kaygım olmadan doğ-
ru bir şey yapabılmek.
- 'Perihan Abta'da ve 'Şehnaz Tange'da kisüi-
ğinizle örtûşen karakterieri ovnadınız. lzleyiciy-
le kurulan sıkı bağm sebebi biraz da bundan mı
kaynaklanıyor?
KUTMAN - Kenduuzden ortaya koyduğunuz
şeyler mutlaka sağlam donelerdir. Bu, inandın-
cılık anlarrunda çok önemli. Leyla da böyle bir
karakter. Perran'ın biraz daha çocuk, biraz da-
ha cesur tarafı. Yaşanmışlık ve 'ben bu tipi bib-
yonun' duygusu benim için ön planda. Kostüm-
lerde bile buna dikkat etmek gerekli. Örneğin Ley-
la'da şapka takmak istedım ben. Bu" arkadaşım
'Bizim tophunda şapka çok kullanılan birşey de-
ğil' dedi, doğruydu söylediği ve takmadım. Bil-
diğimiz tıpleri oynamaya çahşıyorum .
- Seyircinin gözünde kabcı olabilmek adma
önemli olan ölçütier neler?
KUTMAN - Seyırciyle buluşabilmek önem-
li. Bir yerde bir ülsım var, o hâlâ çözemediğim
Ö « ı k l a f vbeni^ok severler.
Doğru baktığım ve hesapsız olduğum için sanı-
rım. Çünkü hesapsız bakışı ilk algılayan çocuk-
tur. Bir de mesafem hiç olmadı seyirciyle. Gö-
ze bakmasım bilen kişıyimdir. Göz her şeyi an-
latır. Hesaplanm olmadığı için çok net göze ba-
kabilinm. O zaman onlar da beni çok daha te-
miz seçebiliyorlar.
'Karaktere sahin çıkarnn'
- Devekuşu Kabare Hyatrosu'nda büükte ça-
hşöğınız Haldun Taner için'bir kütüphaneydi'di-
yorsunuz. Ovunculuk yaşamıruz bovunca, en çok
şey öğrendiğiniz insan kim oldu?
KUTMAN - 35 yıldır çalışhğım herkesten bir
şey öğrendım. Bir de önemli bir nokta var ki, biz
o dönemde daha çok şey öğrenmeye açıktık.
Şimdi gençler ne yazık kı öyle değil, ama be-
nim gençlerden de öğrendiğim şeyler var. Hal-
dun Hoca çok önemlıydı. Metin, Zeki Müjdat
hepsı çok önemli benım için. Muammer Kara-
ca'yla da bir oyunda oynadım ben. Inanılmaz bir
şanstı benim için. Nisa Serezü'nin hayatımda
çok önemli bir yeri vardır. Çok genç bir oyun-
cuyken Nisa bana çok önemli bir şey ögretti. "Her
gecebaşka birseyirci gelirPerran" demişti, "Bu-
eyirciyle
buluşabilmek
önemli. Bir
yerde bir tılsim
var, o hâlâ
çözemediğim
bir şey.
Özellikle
çocuklar beni
çok severler.
Doğru
baktığım ve
hesapsız
olduğum için
sanınm. Çünkü
hesapsız bakışı
ilk algılayan
çocuktur. Bir
de mesafem hiç
olmadı
seyirciyle.
Göze
bakmasım bilen
kişiyimdir.
Göz her şeyi
anlatır.'
nu radyo dalgalan gibi düşün: k»a dalga, orta
dalga, uzun dalga. Sanneye çıkıp Dk cûmleni söy-
lediğrade, hangiri*lgiMt»ııyaym yapman gerek-
tiğini zaman içinde öğreneceksn." Şimdi, 35 yıl
geçtikten sonra, artık hangi dalgadan yayın ya-
pacağını biliyorsun. Bu, dızilerde çok önemli bir
nokta. Tekst geldiği zaman karaktere sahip çı-
kanm, o asla böyle bir cûmleyi kullanmaz, böy-
le bir şey söylemez diye. Bu gerçekten zaman-
la gelen bir şey.
- Güfaiz Sururi, Engin Cezzar, Nisa Serezli, Ul-
vi Urazve Devekuşu Kabare Tîyatrosu'nda Mü-
nir Ozkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar'la geçen
sahne denevimleriniz bugûne neler getirdi?
KUTMAN - Tiyatro oyuncusu her şeyden ön-
ce, ilk adımdan itibaren çıkuğı sanneye saygı duy-
mak zorundadır. Bu o kadar yerleşmiş ki bizler-
de, yaptığımız her işe son derece saygılıyız.
özellikle de özel tiyatrolarda o kadar zor bir
yerlere geliyorsun ki, tuğlalan sağlam koymak
zorundasuı. O zorundahkbu günleri saglamış olu-
yor ve yaşadığın zorluklann ardından yaptığın
işe çok daha saygı duyuyorsun.
- Tiyatro yülannız boyunca yirmi tiralann bû-
yûk önemi olmuş sizin için. Bugün çok kolay el-
de edflen şeyleri nasü değeriendiriyorsunuz?
KUTMAN - Bu kadar çabuk bir yere gelen,
bir şeyleri kaybettiğinde çok mu üzûlüyor diye
düşünürdüm eskiden. Fark ettim ki çok üzül-
müyorlar, çünkü kaybedecekleri hiçbir şey yok.
Bir anda bir yere gelirsen, geldiğin yerden de yi-
ne bir anda indiğinde bir şey fark etmez. Ama
yıllannı vermişsen ve adım adım bir yere gel-
mişsen bu çok acıdır. Bu yüzden yaptığım işler
arasına üçer yıl koyuyorum.
'Benim dediğhn bir seyircim var'
-'ŞehnazTango'dayaşadığınız reytingoJayı,hal-
km düzeyine inme bahanesiyle gittikçe kaütesiz-
leşen bir sonuç getiriyor»
KUTMAN- Seyirciye el uzatmak gerekli. Eli-
nizi uzaöp da kaldırdığıruzda o sizinle bir yer-
lere geliyor mutlaka. tnsanlar sadece o saatleri
doldurma adına işin kolayına kaçıyorlar. Kali-
teyi sağlamak öncelikle sanatçının görevi. Kü-
çük cümlelerle konuşmamak gerekli. Türkçe o
İcadar zengın bir dil kı aslında.
- Daha çok insana ulaşüğmız için televizyonun
sizin için daha önemli olduğunu söylüyorsunuz.
Nasıl bir izleyid hedefliyorsunuz?
KUTMAN - Kafamda hedeflediğim kitle alı-
cı kitle. Zaten benim dediğim, bır seyircim var.
Ama benim derdim onun dışında daha fazla in-
sana elimi uzatabilmek. Bu yüzden televızyona
ağu-lık verdim. 15 yıldır tiyatro yapmıyorum ve
çok özledim. Ama artık tiyatroda çok az insana
hitap edebiliyorsunuz. Eskiden haftada üç tane
matıne yapılırdı, pazartesi hariç her gece de oyun
oynanırdı. Şimdi hafla sonlan oyun oynayabıli-
yorsunuz ancak.
- Yeniden tiyatro yapma düşünceniz var mı?
KUTMAN - iyi bır salonda iyı bir oyun oyna-
mayı gerçekten çok istiyorum. Kabare yapma-
yı çok arzuluyorum. Çünkü kabarede izleyiciy-
le daha göz göze olabilırsinız. Kalıplann dışın-
dadır kabare. Normal bir oyunda çıkarsınız, oyu-
nunuzu oynayıp gidersinız. Kabarede anında
olusan şeyler vardır, reaksıyonlarla karşılıklı oy-
nanan bir şeydir. Bu yüzden kabareyi çok isti-
yorum.
- Bu dizideyine Taner Akvardar 'la büükte ça-
hşıyorsunuz. Yönetmen ne kadar önemli?
KUTMAN - Yazar, yönetmen ve oyuncu işin
sacayağını oluşturuyorlar. Üçünün aynı anda ay-
nı şeyi görmesi gerekir ki ortaya güzel bır şey
çıksın. Taner'le çalışmaktan çok memnunum. Ley-
la'dan sonra iki tane daha böyle bir şey yapsam
çok mutlu olacağım. 'Perihan Abia' keşke yaş*
lılık dönemime rastlasaydı.. Bir oyuncu için
birçok insanın kalbinde yer etmiş bir rolle anıl-
mak çok güzel bir şey çünkü.
Fransız yönetmen Benoit Jacguot, her şeyin filminin yapılabileceğine inanıyor
'Sade'a gerçek bir yüz vermek istedim'
GÖNÜL DÖNMEZ - COLJN
Sadizm sözcüğune adım veren Do-
natien Alphonse François, namı diğer
Sade Markisi'nin ardında bıraktığı ef-
sane, iki yüzyıl sonra bile ateşli tar-
tışmalara yol açsa da yaşamı üzerine
gerçekte pek az şey büinir. Örneğin Pe-
ter Brook'una
Marat/Sade" yapıtında
markı, baskıcı yönetime karşı çıkan
önemli bir ses olarak sivrilir. Patrick
Magee'nin duyarh bir oyun çıkardığı
bu yapıtta Sade, özgür bir kişinin acı-
masızlığının ya da acılannın insan ol-
manm bir parçası olduğunu savunur
ve gerçek kötülüğü resmı makamla-
nn onayladığı cinayetlerde görür. "Sa-
k>ya da Sodom'un 120 Günü" filmin-
de ıse Pasolmi, Sade felsefesine yakın
bakmadığı gibi, 18'inci yüzyılın bu
uçan çapkınımn sımrsız cinsel özgür-
lük üzerine görüşleri ile faşizm arasın-
da bır bağlantı görür.
"Sade'm Kadmlan" ya da "Sade'm
Zmdanı" gibi pornografik fılmlerin dı-
şuıda markinin baş kahraman olarak
sivrildiği fihn pek yoktur sinema ta-
rihınde. Ardında iz bırakmayan bir
filmde Klaus Kinski üstlenmişti bu
rolü. Keir Dulea da bir keresinde bu
role soyundu. Bu yıl nedense Sade
üzerine iki film birden çıktı karşımı-
za. Bunlann biri, Philip Kauftnanın
"Ouins" adlı yapıtı henüz gösterime
gırmedi, ama Sade rolünde Geoffrey
Rush ın Kate VVinslet, Michael Caine
gibi zengin bir yıldız kadrolu füm me-
rakla beklenmekte.
Diğer film ise şu sıralarda '/enedik
ve Montreal film festivallerinde izle-
yici ile buluştu. Fransız sinemasmın
Claude Chabrol gibi yönetmenlerin
ardından gelen orta kuşağından Beoo-
Lmacım, bir
canavar olarak
tanıdığımız
Sade'ı hapishane
dehşeti içinde
yaşamaya çalışan
bir insan olarak
gösterebilmekti.
Daniel Auteuil
gibi bir aktör ise
bir yönetmen için
az bulunur bir
şans. Bu fihn ile
mitolojik bir
kişilik olarak
bildiğimiz Sade'a
gerçek bir yüz
vermek istedim.'
it Jacquot'un "Sade"ı 1794 yıhnda
hükümet tarafindan onaylanan cinayet-
lerin günlük olay haline geldiği bir
devirde St. Lazare Hapishanesi'nde
başlar. Gerçekte bu devir, "ahlaksız
davranışlan'' nedeniyle daha önce ha-
pishanelerde 23 yıl geçiren Sade'uı
yaşamının en az bilinen bölümüdür.
Patrice Laconte'un "Köprüdeki Kız"
fibninden anunsayacağımız Daniel
Auteufl'ün canlandırdığı Sade, tüm bu
karmaşa içinde soğukkanlılığını koru-
yabilen müthiş rasyonel bir karakter
ve her şeye karşın başını dik tutması-
nı bilen, inançlanndan vazgeçmeyen
bir kişidir. Milıtan dinsızliğı Robespi-
erre'in ideolojisi ile ne denli çatışsa
da o, her zaman doğanın en üstün güç
olduğu bir evrende Tann'ya inanma-
nın saçma olduğunu savunur.
Eski bir manastır olan Picpus'a gön-
derilen elli yaşlanndaki Sade, giyo-
tinden bir süre uzak kalabilmek için
vannı yoğunu vermiş aristokratlar ara-
sında bulur kendini. Parasız pulsuz
olduğundan, Robespierre'in adamla-
nndan biri ile yatağını paylaşan met-
resi ayarlamıştır bu durumu. Aristok-
ratlan uzaktan gözlemleyen Sade, za-
manın çoğunu yazmakla geçirir ama,
bu "ahlaksız'' öğretrflenin ılgisi giyo-
tinden çok, bir genç kızı (Emiüe ro-
lünde Isiki Le Besco) baştan çıkarmak
üzerine odaklaşmıştır. Emilie'nin din-
dar annesi ise Sade'ın şeytanın ken-
disi olduğunda çoktan karar kılmıştır.
Bu noktada filmin iyice alevlenme-
sini bekleyen izleyiciyi düş kınkhğı-
nauğraur Benoit Jacquot. Sade'mip-
leri çektigi, Emihe'nin genç ve yakı-
şıklı bahçıvana kızlığını verdiği sah-
ne bile oldukça hafif geçihniştir.
Fibn çekildiği sırada on altı yaşm-
da olan Le Besco ile Daniel Aute-
uil'ün başanh oyun çıkardığı filmin el
kamerası ile çekilen sahneleri, ma-
nasüryaşamına daha intim bir hava ver-
mektedir ama, izleyicinin çoğu Sade
öyküsü ile bağdaşmakta zorluk çeke-
cektir.
Fransa'da yakın 7Jimana dek uygu-
lanan sansür nedeniyle Sade'ı ilkkez
lngilizce okuduğunu vurgulayan Be-
noit Jacquot ile Montreal Dünya Film
Festivali sırasrnda görüştük:
- 18'inci yüzyıhn bu tartışmah kiş>
sinin yaşamını beyazperdeye getirme-
ye sizi iten neydi?
BENOİT JACOUOT - Sade, tari-
hin en önemli kişilerinden biridir. Üs-
telik de korkunç rasyonel biri. Ben de
rasyonel bir insanım. Düşünün, yaşa-
mının 35 yıhnı hapiste geçırmişti. Ya-
pıtlanndaki kösnül öykülerin çoğu,
tutuklu olduğu sıralarda devreye giren
imgeleminin ürünü. Neyseki imgele-
mini besleyecek birkaç deneyimi ol-
muştu.
- Bu deneyimlere yer vermeyi dü-
şünmediniz mi?
JACQUOT - Çıplaklık ve dehşet
ıçeren birkaç sahne çektim, ama son-
ra bu sekanslan kullanmadım. Belki
öbür fıhnde böyle sahneler vardır.
-Sadegibi çoğunluğun lanetlediği bir
kişilik üzerine fihn yapmaktaki ama-
cunz neydi?
JACQUOT - Bence her şeyin fihni
yapılabilir. Hiçbir cinsel duruma kar-
şı değilim. Düşünebiliyormusunuz, 30
yıl öncesine kadar Sade'ın kitaplan-
nı bulamazdınız Fransa'da. Gençli-
ğimde îngüizce baskılannı okumuş-
tum. Bu filmde amacım, bir canavar
olarak tanıdığımız Sade'ı hapishane
dehşeti içinde yaşamaya çalışan bir
insan olarak gösterebilmekti. Dehşet,
sandığınız yerde değil, toplumun için-
dedir. Daniel Auteuil gibi bir aktör ise
bir yönetmen için az bulunur bir şans.
Bu film ile mitolojik bir kişilik olarak
bildiğimiz Sade'a gerçek bir yüz ver-
mek istedim. Bence sinema, bır isme
bir yüz vermek olarak tanımlanabilir.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Hakem Meselesi rModern boksun kuralları, eldivensi2 çıplak-elw
yapılan dövüşlerde konmuştur ve bu kurallan koyaûV.
bir asil hanımdır. Queensberry Markizi. Çıplak yum-
ruk dövüşlerinin Ingiltere'deki ilk şampiyonu James
Figg'dir. Figg bu şerefi 1719 yılında kazanmış. typ^f
lak yumruğun son şampiyonu ise Amerikalı ağır sik-"-
let John L Sullivan'dır. O da 1882 ile 1892 yıllanrtr
da şampiyondur ve bu yıllar boksun çıplak yumrukTfs
tan boks eldivenli dövuşlere geçtiği yıllardtr. (şte aşastö
ğı yukan o yıllarda Markiz'in adı altında konulan ku?;^
rallar ufak tefek değişikliklerın dışında pek dokunu^j j
madan günümüze kadar gelmiştir. ; i s j
Pazar pazar bu boks yazısı da nereden çıktı diyor>ff,
sanız haklısınız. Sözü az sonra son günlerde üs1
"'
ne çok yazılıp çizilen "hakemlik" müessesesine <
tireceğim için işe bokstan başlayalım istedim.
Yüzyılın başında boksa getırilen iki önemli kuralırr;
birincisi deri eldiven kullanma mecburiyetidir. Bokif•'
eldivenleri çoğu zaman sanıldığının tersineringdeso'-'â
payı yiyenin suratını korumak için değil, sopayı atarii'<
boksörün ellerini korumak için gelmiştir boksa. Dö4/iİ
vüş esnasında en kolay kınlan yerin eller olduğu göreîJ
rülünce alınmıştır bu karar. ^
Ikinci ve en önemli karar ise dövüş alanına, dövüsfn
şen iki cengâver dışında bir üçüncü adamın girmegjj
si karandır. Bu adam hakemdir. Hakemin ortaya çık^^j
masıyla boks bir dövüş/kakış olmaktan çıkar, kimı-
leri için spor mertebesine yükselir. • * {
Boks hakemliği spor hakemliği içinde en ilgtnç^
olanıdır bence... Uygar sporlar olan tenis ya da v ( y J
leybol gibi sporiann hakemleri gibi, arenaya yukart'-73
dan bakan yüksek bir iskemlede oturmaz boks h ^ ^
kemi. Göreceli olarak küçük bir alandayumruklaşa»n
iki insanla tek başınadır ve en az onlar kadar, çog^Bİ
zaman onlardan çok hareket etmek zorundadır. Yurrttjn
rukla ilgili bir spor olduğu için boks ringi kanlı-canltd
bir mekândır. Boks hakemi ise işte o küçük, kanlı mejj^j
kânda beyaz gömleği, siyah pantolonu ve papyonj^
boyun bağıyla ve trajikomik vahşete biraz aklıselim ^
getirir, elinden geldiğince...
Hakemin yetkisi nedir? Dövüşü istediği zaman, is
tediği anda durdurabilir, bitirebilir. Ringdeki hakemj
anlayışına kalmıştır kavganın son bulması. Hakerrt
boksörlerden birinin kazanma şansı olmadığını ya dS"
1
kendısinı yumruklayan hasmına karşı korunamad»''^
ğını düşünürse dövüşü durdurabilme yetkisıyle dcv^J
nanmıştır. Boksu kabul edilır hale getiren tek şey, nnğhd
de iki dövüşkenin arasına girebilen hakem fıgürüdünr,
İşte burada hakemlik kurumunun ilginç ve benceL
güzel bir aynntısına geliyoruz. Ringde üç kişi vardf
ama, herkes dövüşen ikiliyi bilir, hiç kimse hakernjtJ
tarumaz, bilmez, görmez. Boksfanatikleri için hakem.ı(
ya yoktur ya da dövüşün keyifli anlannda işin tadın>i;î
kaçıran bir papyondan ibarettir. Bir boks maçında ,
ringdeki hakemin ayak hareketlerine dikkat ederse-
niz, bunlann çoğu zaman boksörlerden daha hızlı v #
n
ustaca olduğunu göreceksıniz. Hakem 'ringdeki teP
1
yalet' degıldir ama öyle görünür. Oysa onun varlıgf"
bu müstehcen cehennem sporunu hayata, mümküw>
olduğunca kabul edilebılir bir bıçımde geçirebilmek^ii
tir. Hakem boksu mümkün kılar. IEH
Boks maçında hakem, seyircinin ahlak aracıdır. S%/\
yirci, ağzı burnu dağılmış bir boksör dayak yeme^jj
şürdürürken "Vur! Vur! Vuri" diye bağırabilir. Hakem
araya girip dövüşü durdurduğu zaman ne seyircinıo .ı
ne de dövüşenlerin "hissiyatım" göze alır, almamş^
lıdır. Hakem hem seyircide hem de dövüşenlerde of-t
mayan bir ahlakın sözcüsüdür bu bakımdan. BelRf
bu özelliğinden ötürü de görünmezdir, tanınmazdii'"
ve herkesten hızlı hareket eder. *>
n
Yeryüzünde milyonlarca seyirci var. Binlerce bot»"^
sör var. Uzmanlara göre gerçekten iyi boks hakemin
ise bir düzine kadar! Butün bu kargaşaya düzen ve-»o
recek insan sayısı on iki kadar... Bir ağır siklet bo|ft*n
sörü, yaradana sığınıp biryumruk attığı zaman, o yurrj-( 1
ruğun gücü beş tonluk bir güç değerinde. Bu gücü
ucundan kıyısından kontrol ederek yenılır yutulur ha- n
le getirmek ise hakemin işi. 1950'li yıllara kadar ha^
kemler de dövüşün bu kısmına pek kanşmamışli
1
^
zaten. Sopayı yiyen ayağa kalkıyorsa, beyni kulağın-
11
dan çıksa bile durdurmamışlar dövüşleri. Sonra, yâ
1
^
1
vaş yavaş değişmiş işler. Artık kimse ringde ölmO-^
ypr. Boks ile dövuşmek arasındakı farklar anlaşılmış:..^
öyleyse kendi kavganıza bugünlerde nasıl bir hakert»î
seçersiniz? ince, zarif, görunmez olmalı bence. lyi s
pazarlar. . ^
î3b
hci Tüpkay, Devlet — — - ^
Ifyatposu'ndaıı istila etti -•
• ANKARA (AA) - Tiyatro tstanbul tarafindan
iiri
sahnelenen 'Sylvıa' adlı oyaında aynı adlı bir &
köpegi canlandıran Inci Türkay, kendisine f
Jale Ozel Ödülü'nü de getiren bu rolü '
a
3
bırakmamak için Devlet Tiyafrolan'ndan istifa ^
etti. Türkay, istıfasından önce Devlet Tiyatrolan ""<
Genel Müdürlüğü'nün Ankara Devlet Tıyatrosu •**
tarafindan sahnelenecek olan 'Ali Ayşe'yi 9™
Seviyo' adlı oyunda kendisine venlen Ayşe •&
rolünü de reddetti. 'Sylvia' adlı oyunun seyirci »O
istediği sürece devam edeceğıni belirten Türkay^o?
oyunun rezervasyon yapılmış biletleri i
bulunduğunu söyledi. Bugüne kadar kendisine am
verilen her görevi yaptığım kaydeden Türkay, sm
DT'deki oyunun, sezonun ikinci yansına «1
konulması halınde bunu kabul edeceğıni, ancakAnr
bunun da mümkün olmadığını belirtti. Z
M
JZ
Streisand'dan son konserter l<>
• LOS ANGELES (AA) - Amerikalı şarkıcı ^;
Barbra Streisand, ABD'nın Los Angeles —-
kentindeki Staples Çenter'da 13 bin hayranı
önünde son konserlennden bınni verdi. Bdet |B"/
fıyatlan 150 ile 2 bin 500 dolar arasmda olan 3 i
saatlik konsere başlamadan önce Streisand, ntl
tamamen köşesıne çekilmeyeceğmi, kayıt ;W
yapmaya ve fıhn çevırmeye devam edeceğini -ı?I
belirtti. Dünyanın her köşesinden 58 yaşuıdaki ı n
Streisand'ın konsenne gelenler sanatçınm ÎÎDI
unutulmaz 36 parçasını dinleme olanağı buldu. 'Jjrj
Sahnelere veda ettığini açıklayan Streisand, son .ıre
turnesi kapsamında New York kentindeki Madison-'î
Square Garden'da iki konser daha verecek. ı Ji
Hnton
r
da Beatles gecesi ;;;,'
• ANKARA (ANKA) - Beatles'ın ünlü ;ff
b
şarkılanndan oluşturulan bir repertuvar, 29 ,m
Eylül'de Ankara Hılton Oteli'nde düzenlenecek >lıq
'Those Were The Days 5' gecesinde BC Project 3u;!
orkestrası tarafindan seslendırilecek. The Bntısh A<\
Çouncil ve Radyo ODTÜ'nün sponsorluğunda ju8
düzenlenecek gecede orkestra Beatles'ın 6O'lı Î3*î
yıllardan günümüze kadar beğenıyle dinlenen (sy
şarkılannı seslendirecek. Gecede aynca bir de eh
Beatlesşaıkı}^r^ı^io.düz.nl^:; ck ,nn