23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA I CUMHURİYET 15 EYLUL 2000 CUMA * O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr YÖK Yasası İvedilikle Değiştirilmelidir Prof. Dr. Melih BOYDAK tü 1 2 Eylül 1980 tarihini izleyen ola- ğanüstü dönemde çıkanlan yasa- lann toplumda yarattığı sıkıntı- lar sürmektedir. Söz konusu yasalarla toplumun birçok kesiminde demokra- tik haklar ve özgürlükler kısıtlandı. Toplum örgütsüz bırakıldı. Üruversite- lct H7crinde baskı kuruldu. Değeryar- gıl.nı \itirildi. Birçok doğal ve kültür \arlıkİan tahrip edildi. Enflasyonun yükü dar gelirliler, işçi, memur üzeri- nc yıkıldı ve orta direk yok oldu. Ge- lırdağılımındakıdengesizlıkler büyük boyutlara ulaştı. 20 yılı aşkın sürece karşın, Büyük Mület Meclisi. çağdaş de- mokrasi yolunda gereken anayasal ve yasal iyileştirnn K-ri henüz gercekleş- tiremedi. YÖK ya<aswclan kaynaklanan ba/ı olumsuzlııklar Bu olağanüstü dönemde. >ııkanda belırtıldigı gıbi, toplumun bir parçası- nı oluşturan üniversiteler de antide- mokratik ve merkeziyetçi YÖK yasa- sı ile baskı altına alındı. Sayın Doğra- macı ve ekibınin önerileri çerçevesin- de hazırlanan YÖK yasası ile, yerleş- miş üniversite gelenekleri altüst edildi: bu ekibi ve zihniyetini uzun süre üni- versiteler üzerinde egemen kılacak bir sistem yaratıldı. Sistem zamanla aynı üruversitedekı öğretim üyelerini kutup- laşmalara itti. Özellikle açılan yeni üni- versitelerde sayılan az olmakla birlik- te, bilimsel ve yönetsel yetenekJeri sı- nırh bir kısım öğretim üyeleri YÖK üyesi, rektör ve dekan olabilmek için YÖK ve politikacı peşinde koşmaya başladı. Bilimsel unvanlann ve kadrolann ve- Orman Fakültesi Öğretim Üyesi rilmesinde bilimsel erk ve yararlık (li- yakat) yerine, siyasal nitelikler ön pla- na çıkanldı. Kadrolaşma ve huzursuz- luk gittikçe çoğaldı. Öğretim üyeleri üzerinde baskı kuruldu. Bazı rektör ve dekanlann baskılan sonucu, kimi üni- versite ve fakültelerden çok sayıda öğ- retim üyesi başka ümversitelere geçti veya üniversitelerden aynldı. Üniver- sıtelerde rektörlerin yanında gözüken, genelde bilimsel açıdan zayıf ve kişi- Iiksiz bir öğretim üyesi sınıfi oluştu. Altyapı ve eleman gereksinimi kar- şılanmadan, peş peşe üniversiteler ve fakülteler açıldı. Derslerin bir bölümü- ne üniversite ile uzaktan yakından iliş- kisi olmayan kişiler girdi ve girmeye de- vam ediyor (Bu kişilerin kendi meslek alanlanndakı değerlerine saygı duya- nm). Bilimin, arastırmalann, yetiştiri- len öğrenci ve öğretim elemanlannın ka- lıtcsi genel olarak düştü. Antıdemok- ratik öğelerle dolu merkeziyetçi YÖK yasasına dayamlarak, sistemin sürebil- mesi için polıtikacılara geniş ödünler verildi. Bu gidiş 50 yıldır Atatürk ü- kelerine karşı olan hareketin, yani kar- şı devrimin, özellikle yeni kurulan üni- versitelerde odaklanmalanna neden ol- du. Özgür ve evrensel bilim yuvası ol- ması gereken üniversitelerin bir kıs- mında, inançlann düşünceye ve büime egemen olduğu bir yönelim başladı. Atatürk ilkelerinin ve demokrasinin sarsılmaz güvencesi olan ordumuzun başlattığı 28 Şubat sürecine kadar, YÖK bu konuda yeterli önlemler alamadı YÖK yasası ile üniversitelerde oluş- turulan yönetsel sisteme, başlangıçtan bu yana, dar bir çember içindeki öğre- tim üyeleri egemendir. Bir örnek vere- yim: YÖK üyesi seçimi yetkisi YÖK yasası ile belirli kurum ve makamlara verilmiştir. Ancak, YÖK yasasınm ka- bulünden bugüne kadar geçen 20 yıl- lık süreç içinde, YÖK üyesi olabilecek öğretim üyeleri için hiçbir ölçü geliş- tirilemedi. Boşalan YÖK üyeliklerine yeni seçimler için üniversiteler bazın- da bır belirleme veya danışma yapılma- dı. YÖK üyesi seçimindeki sistem, üni- versitelerden kopuk olup YÖK ile bir- likte Ankara'nın siyasi ortamında şe- killenmektedir. YÖK'ün üniversiteler- deki yönetsel temsilcileri olan rektör ve dekanlar da, YÖK yasasınm merkezi- yetçi maddeleri içinde yapıya dahil edil- mektedir. Rektör seçimi ve atama usulünde olumsuzlııklar Geçen günlerde kamuoyuna yansıyan rektörlük seçim ve atamalan sürecin- deki olumsuzluklar da, yine YÖK ya- sasında yer alan rektörlük seçim usu- lündeki demokratik olmayan öğeler- den kaynaklanmaktadır. Aslında, yasa ve yönetmeliklerde yer alan rektörle- rin seçim ve atanmalan usulündekı ge- rekçe ve mantığın ne olduğunu anlamak mümkün değildir. Yasa, rektör seçı- mınde son karar organı olarak Cumhur- baskanlığı makamını yetkili kılmakla birlikte, asıl yetki gizli olarak YÖK'e verilmiştir. Başka bir ifade ile, yukan- da belirtildiği gibi, daha başlangıçta, Doğramacı ve ekibinin üniversiteler- deki yönetsel egemenliğini sürdürecek bir sistem oluşturulmuştur. Üniversi- telerdeki seçim sonuçlan ise önem ta- şımamaktadır. Nitekim YÖK, üniver- siteden seçilen 6 adaydan istediği üçü- nü, istediği öncelik sırasıyla Cumhur- başkanlığı makamına sunabilmektedir. Üniversitelerde YÖK baskısı, kadro- laşma ve Cumhurbaşkanlığı makamı ile YÖK arasındaki üzücü gelişmele- rin nedenlerinden birisi, bu rektör se- çim ve atama usulünden kaynaklan- maktadır. Bu seçim usulü devam etti- ği sürece, YÖK ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasındaher zaman üzücü olay- lar olabilir. YÖK yasasında dekan ata- malanndaki yetki de herhangi bir seçim yapılmadan rektör-YÖK ilişkisine bı- rakılmıştır. Çözüm önerileri Bazı üniversitelerde Atatürk devrim- len karşıtı siyasi kadrolaşmalara rağ- men, rektör ve dekanlar üniversiteler- de yapılacak seçimlerle belirlenmelidir. Ancak, rektör ve dekan adayı olabile- cekler için ölçütler konmalıdn-. Bu öl- çütlerden birincisini"Rektör ve dekan- lar Atatûrk ükelerine, demokratik, la- ik, çağdaş cumhuriyet ilkelerine bağjb profesörier arasından seçffir" maddesı oluşturmalıdır. Bunuprofesörleringeç- mişteki bilimsel ve yönetsel başanla- nnın değerlendirmesi izlemelidir. Ay- nı kriterler YÖK üyeliği için de geçer- li olmalıdır. Aynca, YOK'ün yetki ve görevleri üniversitelerde eşgüdüm ve de- ğerlendirme konulanyla sınırlı kalma- hdır. Rektörlük seçimlerinde üzerinde önemle durulması gereken bir konu da, rektörlerin, sürekli olarak, öğretim üye- si sayısı aynı üniversitedeki birçok fa- kültenin öğretim üyesi sayısınm topla- mından fazla olan (hatta salt çoğunlu- ğa yakın olan) fakültelerinden seçil- memesi için önlem almaktır. Bu konu- da üniversitelerde fen, sosyal ve sağlık bilimlerini temsil eden fakülte grupla- n arasındaki profesörlerden, dönüşüm- lü olarak rektör seçiminin yapılması akılcı bir yaklaşım olabilecektir. Bu yaklaşımla üniversitelerde, öğretim üye- leri arasındaki huzursuzluklar ve kutup- laşmalar da büyük çapta ortadan kal- kacaktır. Bu yazı kapsamında YÖK yasasınm çok sayıdaki antidemokratik ve olum- suzluklara neden olan maddelerinin ta- mamını açıklamak ve çözüm önerileri sunmak olanaksız. Ancak geçen günler- de rektörlük seçimleri ve atamalanyla ilişkili olarak kamuoyuna yansıyan olumsuzluklar, YÖK yasasında bir buz- dağı düzeyindeki antidemokratik ve basbcı öğelerin, sadece su üstünde gö- züken kısmıdır. YÖK yasasınm sadece bazı maddelerinin revize edilmesi, so- runlan çözemez. Bu nedenle, YÖK ya- sası "YOK" kabul edilerek, antidemok- ratik, merkeziyetçi ve baskıcı öğelerden anndınlmış; Atatürk ilkelerine baglı, demokratik, laik, çağdaş ve özgür dü- şünen öğrenci ve öğretim elemanı ye- tiştirebilecek, ünıversıte-toplum ve üni- versite-sanayi ilişkilerini gözeten, üni- versitelerde bilim, araştırma ve öğreti- min düzeyini yükseltebilecek, üniver- sitelerin huzurlu çalışabilecekleri orta- rm sağlayacak yeni bir yasa, Büyük Mil- let Meclisi'nde öncelikle ve ivedilikle ele alınarak çıkanlmalıdır. Bu konuda Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ta- rafindan, değerli bir grup öğretim üye- sine hazırlattınlan, son aşama tartışma- lanna katıldığım ve millervekillerirru- ze dağıtılan YÖK yasa taslağı, çıkan- lacak yeni bir YÖK yasası için, iyi bir temel niteliğindedir. Parlamenterleri- miz yeni bir YÖK yasası yapımında, si- yasetin bilime egemen olacağı bir sis- tem yerine, siyasetin bilimin önünü aça- cağı ve bilimin siyasete yön vereceği bir sistemi benimsemelidirler. ARADABIR AYŞE ŞİRÎN ATABAY Demokrasi İçin Kitle Eğitimi 1940'lardan başlayan sosyo-ekonomik yapı deği- şıminin, 1980'lerden günümüze doğru ulaştığı hız karşısında; toplumun, ülkede olup bıtenı bağlantılı ve somut bir şekilde kavraması zorunluluk ve ivedilik ta- şımaktadır. İçinde bulunduğumuz koşullarda bu ko- nuda kımler, nasıl önderlik yapabilir? Şimdi hemen kendilerini demokrasi, insan haklan havarisi göste- renler 7şfe, bir özgürlük ve liberalizm düşmanı' di- yecektir. Çünkü onlar için; yapay gündemler, YDD'nin bizim için ürettiği sanal dünya ve hortlatılan ortaçağ düşünceleri ile toplumun sürekli "aydmlatılması" de- mokrasi, son elli yılın sosyo-ekonomik politikalannın eleştırilmesi ise dinozoriuk ve demokrasi düşmanlı- ğıdır. Ancak, ben, toplumun gelişme gereksinimini yıl- lardır onun zaranna kullanan beyin yıkayıcılar karşı- sında; gerçek demokrasi ve özgürlüğü herkesin ül- ke gerçeklerini çözümleyici (analitık) bir biçimde kav- rama, yurttaş olarak var olma hakkını savunuyorum. Mevcut ekonomik yapı genel anlamda toplumu böy- le bir haktan yoksun bırakmış bulunmaktadır. Ezici bir çoğunlukla, bireylerin esas olarak kendilerine ge- rekli doğru bilgiyi elde etme olanağı kalmamıştır. Bu, hem kendi kapasıteleri noktasından hem de bilgi kaynaklan açısından böyledir. Nüfusun, dıyelım % 5 (?)'inin araştınp, öğrenme olanağının bulunması bu genel durumu değiştirmez. Belirleyici olan çoğunluk- tur ki o, hem siyasiler, hem sermaye çevreleri hem de iletişim organlannın büyük kısmı tarafından sürek- li kendi gerçeklerinden kopattılıp, afyonlanmaktadır. Bugün yaşadığımız hemen her şey bunu kanrtlar du- rumdadır. Bu durumu kimler, nasıl degiştirebilir? Şu sıralar- daki koşullarda aklıma öncelikle emekten yana siya- sal partiler, işçi sendikalan ve demokratik kitle örgüt- teri geliyor. Ancak belki bazı ıstisnalar dışında genel- de bugünkü yapı ve yönetim tarzlannı köklü bir şe- kilde degiştirmezlerse, bu işlevi onlar da yerine ge- tiremeyeceklerdir. Bu olgunun yıllardır ortaya konma- sına karşın, değişmeyen yönetim anlayışlarının tar- tışılmasının önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu ko- nuda büyük rahatsızlık duyup çaresiz kalan kişi sa- yısınm da az olmadığı kanısındayım. Doğal olarak toplumu dönüştürmede ön saflarda yer alması gereken üretici sınıflara dayalı parti ve sendikalann yönetımleri esas olarak eski tarzdır ve bu onların amaçlanna terstir. Tabanlan ile bütünleşip kolektif yaratmaktan uzak bir çizgidedirler. Bu duru- mu başta bilinçli üyelerin yaşamsal bir sorun olarak algılaması gerektir. Bizzat padişah gibi baştacı edi- len bu yöneticiler, toplumun, kendi gerçeklerini kav- rayıp doğru çözümlerie, yaşamı iyileştirmesinin önün- deki engellerdir. Çok güzel konuşmalar, iddialı slo- ganlarla gemi yürumüyor. Uyenin, tabanın, kitlenin dö- nüşümü belirleyicidir ve yaşama geçirilmedikçe çü- rüme sürer. Bu dönüşüm için artık, 19., 20. yüzyıl li- der tiplerinin ve örgüt organızasyon yapılannın de- ğişmesi önem kazanmıştır. Yeni liderler masa başın- da kendi kafasından ya da birkaç demırbaş danış- manı ile fikir üretmeyecektir. Bu ülkenin her alanında yaşamın yetiştirdiği aynş- tırma ve bireşim (analiz ve sentez) yeteneği kazan- dıran eğitimi almış yurtsever aydınlann ve tabanın ay- nı anda öğrencisi, düzenleyicisi olan, liderier yetişti- ren liderler gereklidir. Böylece ülkenin somut ger- çekleri belli bir oranda kitlelerin bilincinde netleşir ve kitleler harekete geçer. Kırsal kesimde ise her yerden çok, kadınlann yay- gın eğitimi önemlidir. Bu açıdan örnegin ADD, ÇYDD gibi örgütler buralarda özel çalışmalar başlatabilirler. Böylece insan yetiştirmenin birincı eli, kırsal kesim kadını eğitilir ve bunun katkısı tüm yurda zincirleme yayılır. Sonuçta, bu bölgelerdekı ağır baskıcı, yaşa- mı boğan gelenek ve görenekler, çağdaş düşünce- lerie yer degiştirebilir. Her kesimden yurdumuz insanı doğru bilgi ve öğ- retim yöntemlerine aç, beklemektedir. Bütün beyin yıkamalara karşın, bu susamışlık, yapılacak fedakâr- lık ve harcanacak emeğin kat kat üstünde sonuçlar doğuracaktır. Bugünün teknoloji ve bilimleri de bize bu konuda büyük olanaklar sunmaktadır. Demokra- siyi yerieştirecek olan, yaygın eğıtim, bilgilenme ve örgütlenme boşluğunu; çetelerin, irticanın, soygun- culann, kısaca anarşı ve terörün daha çok doldur- maması için, elimiz ve aklımız erdiği kadar seferber olmalıyız. Şeriat Düzeninde de'Aşk Kapıyı Her Zaman Çalar' mı?.. Meral PAZAR Tarih Ögretmeni "AşkKapıyı Her Zaman Çahr" birkitabın adı Yazan Nevval SevindL Kitabın adı özgürlükçü bir anlayışın ürünü ol- duğunu imlıyor ilk bakışta. "Ne güzel, kadın er- kek eşitiiğinden yana bir yazar" diye dü^ünebılır- sıniz. Aslında gerçek aşkı, nıtelığı arayanlar için aşk kapıyı her zaman çalmaz. Bu, başka bir yazının konusu olabilir, geçelım. asıl konumuza gelelım. Nevval Sevindi Samanyolu Televizyon'unda açık oturum tipi söyleşi izlencesinde yönetici ko- numunda bir bayan. Çağdaş giyimli. Fethullahçı- lardan yana eğüimler gösteren bir kişi. O, açık oturum ızlencesini yönetirken şunlan düşünüyo- rum: Nevval Hanım, Atatürk devrimının olanak- lanndan yararlanarak, erkek arkadaşlanyla bu iz- lenceye rahatça kaulıyor, yönetiyor, konuşuyor, tar- üşıyor. Acaba destek verdiği dinci kesimin şeriat düzeninde televizyonda, yaşamda böyle insanca, özgürce kendini ortaya koyabilecek, yer alabile- cek mi? Bırakın aşkın kapıyı her zaman çalabil- mesini... Kadın ikinci sınıftır o düzende. tnsan olmanın gerektirdiğı hıçbır hakka. olanağa sahip değildir. Kendıru geliştirebilme, özgürleşebilme - ıçsel ve buna koşut dışsal olarak - kendini gerçekleştıre- bilme, kendi geleceğini belirleme hakkı yoktur. Ka- raçarşaf içinde - beyninin içı de öyle olmak üze- re - sokakta ve evde silik bir konumda yaşamaya tutsakur. Işi evde oturup kocasının hizmetini gör- mek, çocuk doğurmakür. Kendi kişüiği, benliği si- linmiştir. Çünkü o düzendeki çocukluktan başla- yarak uygulanan eğıtunde ve evliliklerde 'kişffik' olgusu, benlik oluşumu bilimsel anlamda düşünü- lüp, önemsendiği için, temel ilke 'itaat'tir. Daha- sı benlik oluşumunun tüm yollan tıkalıdu 1 . Erkek- ler de böyle, bastınlrruş, insan doğasma aylon bir anlayışla yetiştirilirler. Ama kadınlar 'kadm' ol- duklanndan ötürü durum daha acı ve ağırdıı. O kadınlann ve kızlannın hıçbir karşı çıkma, se- çim, söz, belirleyictlik haklan yoktur. Tesettürlü kadınlann araba kullanmalan, doğal ki güzel. Onlar bu güzelliği ve olanağı Atatürk'e borçluduriar. Ama özgürleşebilmek için bu yeünez. Bu kadınlanmız, kızlanmız içsel ve düşsel açıdan özgürleşebüecekleri bir eğitimden (aslında toplu- mumuzun büyük bır kesimi) geçmedikçe -erkek- ler de, kadınlar da-, insan ruhunu baskılayan o an- layışın, aklın aydınlığından uzak yasalann, ayıp- lann, baskılann içselliklennde (ruhlannda) ve ya- şamlannda yaratnğı firtınalardan, renksizlikten, mut- suzluklardan, olumsuz ızlerinden kurtulamaya- caklardır. Insanın düşünce ve duygu dünyasını kö- relten, kışiliğıru dumura uğratan bu anlayış, insan- lık adına önemli bır sorundur. Bu değerlendirme- leri yaşamda tanık olduğum (bugün bile yaşanan, aşmamız gereken) gerçeklere dayanarak, bu an- layışın insan aklının alamayacağı acımasız özel- liklerini bilerek yapıyorum. Bir örnek: Bir zamanlar komşumuz olan bir ai- lede, kızlan ilkokuldan sonra okumayı sürdürmek istedikleri halde, "oğlanlaramektupvazarlar'' di- ye okul yasamlanna son verildi. Bu karann aluı- masında dedelerinin etkisi büyüktü. Daha sonra kızlardan biri bır genci sevdi. Ama ailesi onu sev- dığıne değil, başka birine verdi. Bir zaman duy- duk ki bu kız evliyken, kaçıp, sevdiğine gitmiş. Ne yapıp edildi, kız yeniden kocasına geri getirildi. Dede, kızınbabasını evin önünde çevire çevire döv- dü. Daha sonra kızın sevdiğinın öldüğünü duyduk. Birçok kişi mutsuzluğa tutsak bu- yaşam sürü- yor bu kafa nedeniyle. Tam anlarru ile dramlar ya- şanıyor. Resmî daırelerde, olcullarda, üniversitelerde ba- şörtüsü yasagını delmeye çalışmak, laik düzeni yık- mak çabasının önemli bir adırrudır. Son erekleri Türkıye'yi şenaün koyu karanlığının diktatörlü- ğünde bir ülke yapmak, Atatürk devriminın tüm kazanunlannı yok etmektir. Bu gerçeği büyük kentlerin rahat semtlerinde yaşayan aydınlanmızın bazılannın göremedikle- rine tanık oluyor; düşünceye özgürlük adı altında dogmatizmi savunan, kendisi gibi düşünmeyenle- ri kesip yakanlara, bu ülkeyi içuıden çıkıhnaz bir karanlığa sürüklemeye çalışanlara hoşgörii ile ba- kanlann aymazuklannı, 'aydın'lık adına ıbretle izliyoruz. tnsanlann dın duygulan, inançlan oy avcılığı için sömürülüp kullamlmasaydı, Atatürk devrimi yay- guılaştunlarak geliştirilseydi, insanlanmızı "in- san" olmanın olanaklarına açan bir eğitimden ge- çirseydik, laik cumhuriyetimizde, yukanda anlat- tiğunız... vb. dramlar oluşur muydu?.. lnsanlan- mız gericılığın burgacvna düşer miydi? Birçok in- san ruh sağlığını yitirir ya da carunakıyarmıydı?... Sony TV'nin hediyesi: Evde sinema keyfi 63ekranveûstûSonyTVTer31 B<ım'e kadar Sony VCD Player hediye*. Sony VCD Player «e video CDTen izteyeb*. müzikCDIençalabücsmiz. Bu müthtştırsatıkaçtrmayın. HemenbrSony Yettdı SatKasınageün, kl mûkemmel Sony'ye aynı artta sahip otun. Ûstetk Sony TVTer 2 +1* yı) garantili. • GUel(322)4S881S1i (286)2«1 Ttm, Iş*(258)281 1573 3363833I Şttı (358) 513 6069 M u r a M ı p i e v l v Paşı (312) 222 7434 Çnfcaya DiB* (312) 441 72 93 BMdtaA tknl GAfan (312) 8631963 B » En*l Tosım (312) 62312» Uka Kukjp (312) 311 8751, Dui*M*r (312) 311 3604, Y«*m*rite Ogntar (312) 3273638 tfcaafr tataa ÖSıayıdriv (286) 713 2903 l * m K Halvaao0UMn (266) 373 4219, Y*»ıa P66) 2414618 »mrtm OOrtaı (378) 227 0172 «ofeı DStac K M (374) 5244888 Buraa ABC (224) 223 0234 Çnridala Aydo^ı (286) 217 »113 Çorama*kt>*lfcrt« (364) 212 5733 l t a H ÛnH (280 2251310 f l l l>l(HUuo>*> (222)2202828, «bdJMlAyOi (222) 231 2146, BdM(222)23088*1 ÜMİM^^l g»llll (342)2302484Oh—ıAar(484)2165826 lç»l&an(32«) (212)5877917 AmJ«rKoçHa>g12) 591 9424 Bd^lıty VHrtn(212)542 1515 ••! III|l 1)1 8»gn(212)S7728168Jl|llll| O(w»y(212)3270196>nl»lLl3K(216)384g700 »> (232) 3898007 58S 3274 KanmtM* Bayton (216) 302 2237 KttfOkftı Hmm (216) 417 3301 ftndh BayK Ev (216) 481 «7» «MiyarW (2t2) 2713388 8^flMıpt2) 241 6200 (hH«ri*>aıak (216) 336 4871 ( (216) 333 9884 t—fr » h i r r t r Bdp (232) 4228886, KK (232) 4631878, Y«nwr (232) 421 4569 B«ııwBoral (232) 343 6408,0e»n (232) 3741424 Ç—fcJ|»Y«»Pl (232)4414S65ITwtl|^l ÜçyotGatoriAydraNer (232)250 5475 Kacml Oataa Oanb (262) 642 3767, Derfc Pszaıtara (262) 321 8510, Gatari B T * (262) 322 8701 Konya VlıvMf (332) 350 1700 ttaMya Nkk (422) 321 7515 SOar (236) 613 136S Dotnan (236) 234 3S41 Myftl Bo*wn Knykr (252) 316 8255 MillMilı Alp (252) 412 2983 $•*•»• Blral Örar (264) 278 5474 İMmun Ujuriu (362) 431 2439 SJM GOneş (484) 223 3422 Anıl (368) 261 2804 »Ivm. Oflutar (346) 221 1473 Takirdaa Çortu Ifgüdaf (282) 654 2311 Trabıon Öf»n (462) 326 0476, Tunalar (462) 326 «900 Van Kaytıan TOrknMnojtu (432) 216 7540 garan* kartn striayi unimayn Sare^ ve Tcarel Bakart^'nca 21.iai996 tatt ve 22S00 say* F l ^ •+1 yi. ek servıs garantısıdır Bu tampanya 9 Eyta snnnda gnçaıtdr vs snrtdr. Promosyon Sony fiyai lıstesındekı _^^ggjg^g^ ı 63ekranve ûzonndato \üm TVTer ve MCE-S78K VCD Player «?n geç^fcür FDTrinitmn V^EGA PENCERE Halk, 12 Eylül'le başa geçen beş generale ilginç bir ad takmıştı: "Beşibiryerde". Ancak beş general arasında, tartışmasız lider Kenan Evren'di. Evren nasıl bir kişiydi?.. Aradan epey zaman geçip de 12 Eylül liderinin zamiri ortaya çıkınca; insanı, ülkeyi, dünyayı bilen bir emekli generale sordum: - Evren bu işleri bilerek miyaptı?.. Hazırtıklı mıy- dı?.. Kasıtlı mıydı?.. Bilinçli miydi?.. Karariannın anlamını biliyor muydu?.. General güldü: - Yok canım, dedi, Kenan Evren kumaz görû- nür, ama tam safoştur. - Ne demek o?.. - Söylediklerinin veyaptıklannın temelde ne an- lama geldiğini tartıp yerii yerine oturtabilecek bir çapı yoktur. Ne talihsizlik!.. Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni "Ben Atatürkçü- yûm" diyerek Türk-lslam Sentezi'ne bağlamaya çalışmanın tarihsel anlamını Evren bilmiyor muy- du?.. • Sovyetler, Afganistan'ı 1978'de işgal etmişlerdi, Iran "Amerika şeytandır" diyen Humeyni'nin eli- ne 1979'da geçmişti. Sıra Türkiye'de miydi?.. 1980'de ABD desteğiyle yürürlüğe giren 12 Eylül, ülkeyi "komünizm tehlikesi"r\den kurtaracaktı. Bugün "komünizm tehlikesi" yokl.. Gözler açıldı mı?.. Medyada kimileri '12 Eylül' ile '28 Şubat'\ birtut- maya çalışıyor. 28 Şubat, 12 Eylül'ün karşıtıdın 12 Eylül yönetime el koymuştur.. 28 Şubat'ta böyle bir şey yok. 12 Eylül yasalan hiçe saydı.. 28 Şubat yasalan uyguladı. 12 Eylül komünizme karşıydı.. 28 Şubat irticaya karşı. 12 Eylül anayasayı çiğnedi.. 28 Şubat "Anayasayı uygulayın" diyor. 12 Eylül çok adamı idam etti.. 28 Şubat idamı yeğlemiyor. 12 Eylül demokrasiye karşıydı.. 28 Şubat demokrasiye saygılı. Iki olguyu bir tutup da ahkâm yürütmek, sapla samanı birbirine kanştırmak olur. • Medya çalkalanıyor; 12 Eylül dönemine ilişkin bir tuhaf olay ortaya çıktı; MHP'den bir bölük ülkücü, o dönemde ordu içindeki yandaşlanyla birlikte Ev- ren'i öldürmek için hazırlığa geçmışler; ama, Ke- nan Paşa bunu öğrenince "Beşibiryerde"n\n öte- ki üyelerine demiş ki: "- Bana bir şey olursa hapishanelerdeki MHP'li- leri öldürün!.." TV programında Ali Kırca soruyor "- Paşam bu doğru mu?.." Evren alenen: "- Doğru, diyor, bana bir suikast yapılırsa içer- dekiyandaşlannı öldürün, dedim." Evren "Asmayatım da besleyelim mi" özdeyişin- den daha beter bir açıklamada bulundu; belki de anlamının ağııiığını yeterince kavramadan... Aklıma E. General'in sözü geldi: "-Safoştur!..'' Evet; safoş, ama, ne zalim bir safoş!.. Yönetici Sekreterlik Kursu Çağımızın dinamik iş yaşamuıa kolayca uyum sağlayacak, mesleki bilgilerle donatılmış Yönetici Sekreterler yetiştirmeyi amaçlıyoruz. En az lise mezunu adaylar, 6 aylık (toplam 600 saatlik, 3'er aylık iki dönem halinde) bir ders programı sonucunda MEB tarafından onaylanmış diplomalan almaya hak kazanacaklardur. Adaylann orta düzeyde İngilizce bilmeleri gerekmektedir. Adaylar yüz yüze yapılacak görüşme sonucunda belirlenecektir. Kursa kabul edilenlere, konusunda uzman kişiler . tarafmdan teorik ve pratik program uygulanacaktır. Kurslann başlama tarihi 9 Ekim 2000'dir. Benzerlerinden çok daha farklı ve nitelikli kursumuza kaülmak isteyen adaylann, başvuru dosyalannı vakıftan almalan; dosyayı hazırlayıp, son başvuru tarihi olan 19 Eylül 2000'e kadar vakfa ulastırmalan gerekmektedir. rARAŞTIRMACI mumcuvü!!'111 "Pars Caddesı No 14 Kavaklıdere, 06540 ANKARA Tel (0312) 4 1 T 77 20 pbx Faks «3312)417 5 7 46 e-posla umag^umag org tr ÇAIALCA SULH HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN Esas No: 1998/99 Karar No. 2000/80 Davacı Fatma Aylan An vekıli Av. Şehnaz Celep tara- findan davalılar Leman Başak An vs. aleyhıne mahke- memızde açılan ızaleı şüyu davasının yapılan açık yargı- laması sırasında, Istanbul ılı, Çatalca ılçesı, Ferhatpaşa Mah. Bozukkaldınm mevkıinde bulunan, 194 ada, 18 parsel sayüı ta^uımazın açık aıttınna sureti ile ortaklığın gidenlmesine karar verilmış olup, taşınmazda hıssedar ve davalı bulunan Alı Suavı kızı, Mebrure'den olma 1964 dogumlu Arzu Tolgay'a karar suretinin ılanen teb- Iiğine karar verilmekle Çatalca Sulh Hukuk Mahkeme- si'nin 22.2.2000 tarih ve 1998/99 esas, 2000/80 karar sa- yılı ılamın tebligat yerine kaun olmak üzere 8 gün içen- sınde davalı tarafından temyiz edilmedıği takdirde kesın- leşmiş sayılacağı ılanen tebliğ olunur. Basın: 51002
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle