Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 8 AĞUSTOS2000PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
J. LJJ\ kultur(â cumhuriyet.com.tr 15
LJzun zamandır yurtdışında yaşayan Hanefi Yeter, dünya resmini tanıma imkânı bulmuş
BerliııHbir Türk ressam"Dctvaryıhldıktan sonra, sanatsal
bir gelışme, serpilme değıl, tersine
bir tdaralma ortaya çıktı" •
RE^HANGÜNTÜRK
Ç-eyrekyüzyıhaşkın bir süredir Ber-
lin*de yaşayan Türk ressam Hanefi Ye-
ter'e göre, Batı dünyasında yaşayan
"yafcancr sanatçılann içinden çıktık-
lan kültürler ve toplumlar, onlann en
büyük şansı. "Gddiğimiz yer, krize
değÜ,birzenginleşmeye yardâncıohır*
diyen Berhnlı bu Türk ressam ıçın sa-
nat, bütün sınırlann aşılması demek.
Berlin'de 1973 yılından bu yana
kökleri Anadolu'da bir Türkressamya-
şıyor. Çalışıyor, boyuyor, üst üste ser-
giler açıyor ve sanatta yeni ifadeler
anyor. Gerçı resimle ilgili olarak at-
tığı adımlardan, sanatta yeni ifade bi-
çimleri bulmaktan memnun, ama ken-
disi dışındaki bazı gelişmelen de gör-
mezlikten gelemiyor.
Bayburt doğumlu Hanefi Yeter,
1973'te geldiği bu Avrupa kentinin
sanatsal geleceğiyle ilgili olarak son
zamanlarda hiç de iyi sinyaller alma-
dığını belirtirken Avrupa'nın orta ye-
rindeki bu dev başkentten sanatçıla-
rm yavaş yavaş uzaklaşuğına dikkat çe-
kiyor. Bu gelişmenin kendisinı uzdü-
ğünü açıkça söylüyor. Sanata olan ta-
lebin bitmeyeceğini savunurken de
"Bizim gibi dısardan gelen, kökleri
farkb. yerierdeki sanatçıiann geride
öoemli bir boşhık bırakacağmı şimdi-
den gönnek münüabr dıyor.
Resimlerinde sınırsız coşkuyla sınır-
sızlığın aldancı sevincini bir arada ve-
rebilen Yeter, "Sanat, özeffikk de re-
sinu bütûn smuiann aşümasmı sagla-
yan bir yoldur" diye hatırlatmadan
edemiyor. Ama köklerinın kendisine
nasıl bir sanatsal kolaylık sağladığının
da bilincinde. Yer yer "zor" bir kolay-
lık bu:
"Ben25seneyiaşkm birsüredir Ber-
lin'de yaşryonun. Yaşanümın geçtiği
yerde sanaümın da bu koşullardan et-
küenmesini normal karşıhyorum. Be-
nim sanatsal sosyalizasyonunı bu şebir-
dedir. Burada tanmdım. Yaşanümın ge-
tirdiği bir şey bu. Türküm, Bertinü-
Resimkrinde coşkuyla sınırsızhğın akiancı sevincini bir arada verebüen Yeter için sanat, 'sınırlann aşılmasf demek.
yim, bu şehre makdümem normaldir.
Doğru, ben. kökleri başka yerde, ama
Bertinli bir ressamım."
Yeter'e göre. Berlin'de yaşamak,
kendisine
dünya resmı-
farklı bir dil >akalayabileceğimi dü-
şûndüm hep. Orneğin tstanbul'da du-
rum farklı. Oradaki sanatçılar Ba-
tı'mn formlanna, abhmlanna, sanat-
taki güncel gelişmelere daha bir ağır-
lık verirler, hatta yer yer taküt ederler.
Bir kimhk bunalımından söz edil-
mesinden hoşlanmıyor Hanefi Yeter.
"En azuıdan benim açundan bir kim-
likbunahmı sözkonusu değil. Ben bir-
çok kaynaktan besleniyorum. Farklı
kavnaklardan beslenrvorum. Dolavısrv-
"Berlin'de pek umutlu değilim. Kendi güncel sorunlanna
kapanmış bir şehir ve insanlar görüyorum. Bu, sanat için iyi bir
not değil. Galericiler, sanatçılar kan ağlıyor. Henüz yüksek sesle
söylemiyorlar, ama durum çok kötü. Ortada ciddi bir kriz var."
nı yakından inceleme firsatı verdı.
"Akımlan, gruplan, yaklaşunlan çok
iyi tamyorum. Gektiğhn yerin ise çok
yarannı gördüm" dıyen Berlıniı Türk
ressam için içinden çıktığı toplumun
değerlerini vurgulamak kendisine bir
yer açmış oldu:
"Bertin Akademisi'ni birirdim. Gel-
diğim yeri. kökenkrimi. içinden çıkü-
ğım değerieri vurgularsam, görece
Ban'nın bizzatiçindebu değerieri vur-
gulayarak bir yere gelebileceğimi dü-
şündüm. Ben sanata bir çeşni, bir fark-
lı lezzet getinnek istiyordum. İçinden
çıküğımtoplumu.külrürü,kısacasıkö-
kenimi irdetemek, kullanmak banaye-
terince şans veriyor. Ben de anlanmcı
(episch) bir dil kuDamyorum. ama bu
örneğin Chagall'dan elbette çok fark-
bdır."
la çok avantajuyım. Bu neden bir kriz
olsun ki" diyor ve ekliyor:
"İşin açıkçası böyle 'kriz' falan gibi
kola> etiketieri benimsemiyoruın. Tam
tersine çok avantajh okhığumuzu, ken-
dim için örneğin, çok avantajlı bir sa-
natçıoktuğumudüşünüyorum. Bukül-
türierimizden gelen bir avantaj. Bir
zenginleşme. Sanatta milliyet bağhhk-
lan olmaz. Sanat, diller ve kûltûrleri
aşan bir ey lemdir. Bir Almandan ve-
ya HoDandahdan sözedebflirsiniz. Ama
bir Alman resmiveya Türk resminden
söz edemezsiniz. Bugün hiç edemezsi-
niz. Pıcasso. Van Gogh.. Bunlan na-
sıl sınıflayacaksınız. Bu büyük sanat-
çılann etkilendikleri faridı kültürler
olmasa, bu kadar büyük olabilirler
miydi? Sanatta farkb kökenlerden get-
mek bir zenginlik, bir avantajdır. Kriz
değil, bir zenginleşme söz konusudur."
Eleştırmenlenn zaman zaman yapıt-
lannda saptadığı "Orient" hakİunda
ise bir açıklaması var:
-Ben 'Orient' oJgusuna foDdorikbir
balaşla yaklaşmıyorum. Örnek vere-
bffirim: f ürk-İslam geleneğindeki min-
yatür sanatını çok iyi inceledim. Bu
sanaon kendineözgü bir perspektif ve
renkanlayışı, kendineözgü ifade biçun-
leri vardır. Avrupa resim geleneğinden
farkh bir şe> bu. Buradan hareketie be-
nim resmimde farkh şeyler buhınabi-
liyor. BeOi bir düzeyin üzerindeki Ba-
nlı eleştirmenlerin, benim resim difim-
deki bu arayış ve etkilerin farkına var-
dığuu söylemeliyim. Bu 'başkalıklar'
iyidir."
Pekı bu Berlınli ressam, yaşadığı şeh-
rin sanatsal geleceğini nasıl görüyor?
Çok umutlu olmadığını gizlemiyor:
"Beriin'den pekumuthı değflim. Du-
var yıloldıktan sonra, sanatsal bir ge-
Bşme, serpilme değiL, tersine bir da-
rahna ortaya çıktı. Kendi güncei sorun-
lanna kapanmış bir şehir ve insanlar
görüyorum. Bu, sanat için iyi bir not
değiL Galericiler, sanatçılar kan ağb-
yor. Henüz yüksek sesle söylemiyor-
lar, ama durum çok kötü. Ortada cid-
di bir kriz var. Bertin'in ileride Avru-
pa'nm sanat merkezi olabileceğini,
doğrusu şimdi söylemek çpkzor. Bu ka-
çış böyle sürerse bu şehri sanatsal bir
aydınnk beklemiyor."
Ama aynı Hanefi Yeter, bu şehirde
aldıklanyla birlikte resim yapmaya
devam edeceğıni sözlerine ekliyor.
Hanefi Yeter, şu sıralarda Berlin
Kreuzberg'de büyük bir binanın cep-
hesini seramık bır çalışma ile süslü-
yor. Sanatçı •
4
akvaryum"adını verdi-
ği bu çalışmanın ekim ayında tamam-
lanacağmı belırtiyor. •
îzel Rozental, ilk kitabı'Yol Boyunca'da 'belleğinin süzgeci'nde kalanlan okuyucuya aktanyor
4
Mîzahı ayrıntılarda buluyorum
9
ÎZEL ROZENTAL
AYŞE KOKSAL
Karikatürist Izel Rozental'ın
yolculuk anılanndan deriediği
" Yol Boyunca" adlı mizah kita-
bı Remzi Kitabevi tarafından
yayımlandı. Rozental kitabında
Moskova'daki Perestroika'run
kınnızıpabuçlukızlanndan Bos-
ton'un izbe gece küluplerine ka-
dar, Bulgaristan'daki Gabro-
vo'nun kuyruksuz kedilerinden
Marsilya'daki Ermeni taksi şo-
fbrüne kadar pek çok ülkeye
uzanan yol hikâyelerini aktan-
yor.
Îzel Rozental, küçük yaşta ka-
rikatür çizmeye başlamasına kar-
şınprofesyonel anlamda ancak
40 yaşmdan sonra karikatürist ol-
du. Rozental, bu 20 yılhk arayı
neden verdiği sorusunu şöyle
yanıtlıvor: "Benim için dönüm
noktası drgır'a gküp karika-
türlerimi Oğuz Aral'a göster-
mem oldu. AraL yapngı eleştiri-
lerle beni karikarüre özendirdi,
hatta ild çahşmamı da saun al-
dı. Paramı almak için aşağı in-
diğimsırada, kendinüeyüzkştim.
Bu işten para kazanacaksam,
birtalam şablonlara ve gerekle-
re ayak uydurmak zorunday-
dun. Bu kadar çok sevdigim bir
işiniçimdekısıâanmasından,be-
nim için birzorunhıhıkhainegel-
mesinden ve özgür olamamak-
taBkon\nım.\«çizgiyibırakDm.''
Rozental, her ne kadar her şe-
yirafakaldırdığını söylese de bu-
nune kadar başarabildiğı tartı-
şılsr. önce, 'bunaldıkça', guaj
veakrilikle küçük resımler çiz-
di. Sonra gittiği iş toplantılan-
niB uzun ve sıkıcı saatlerini ge-
• "Gözlem bir
mizahçuıın ve
karikatüristin en önemli
özelliği. Amacım, bu
sıradanlık içinde, günlük
olaylann arasındaîa
aynntılardan,
boşluklardan
faydalanarak mizahı
yakalamak. Herkesin
hayretle okuyacağı garip
hikâyeler anlatmak
değil."
çirebilmek için bazen konuştu-
ğu adamlan, bazen yaşadığı ko-
mıi anlan 'çiziktirnıeye' başla-
dı. Zamanla o kadar çok çizme-
ye başladı ki toplantılardan son-
ra arkadaşlan bu karikatürleri
toplar oldu.
Pek çok kişi için kötü bir dö-
nem olarak anılan Körfez Sa-
vaşı, Rozental'i çok farkb etki-
ledi. Çünkü o dönemde 'Salom'
gazetesinin yeni bir atılım yap-
maya karar vermesi ile karika-
türleri yayunlanmaya başladı.
Böylece, Rozental, tam yirmi
yıl sonra, 40 yaşında profesyo-
nel olarak karikatüristliğe adım
atmış oldu.
Rozental için arada geçen 20
yılda kaybertiği değil kazandı-
ğı şeyler daha fazla. Olgunlaş-
manın ve birikimin verdiği ra-
hatlıkla çok daha iyi işler başar-
dığına inanıyor. "Benim için da-
ha da önenüisi, çizgUerimin öz-
gür ohnasLIstediğim konudaçi-
ziyorum, zorunhüuğum >t)k. Bd-
ki de bu yüzden hiç ara verme-
den, tatil ve izin istemeden, dur-
maksızın karikatür çizebüiyo-
rum" diyor Rozental.
Karikatûrûn elcştiri gûcfi
Yazıya başlamasmın sadece
tembellikle ilgisi olduğunu be-
lirten Rozental, çizmeye üşen-
diklerini kaleme dökmüş.'Yol
Boyunca'nın öyküsübeş yıl ön-
ceye dayanıyor. Yurtdışına yap-
tığ^ bir yolculuğun bant karika-
türünü çizmek isteyince Rozen-
tal, istediği gibi her şeyi anlata-
madığını götmüş ve yazmaya
karar vermiş.
"Pek çok kişi bunun karika-
Rozental, tek kitaphk' yazar ohnak istemediği için şu anda yeni bir Idtap projesi üzerine çahşırken karikatür çizmeyi de sürdürüyor.
türünkabaohnaması ile ilgisiol-
duğunu düşünebüir. Ashnda hiç
alakası yok, sadece tembeüik"
diyen Rozental'e göre karika-
tür çabuk tüketilmesıne karşuı
çok güçlü ve birçok sanata gö-
re çok etkileyici bir sanat dalı:
"Çala-kalem çizümiş bir kari-
katür ile üzerinde saatlerce uğ-
raşıhnış, taramab-sanat içeren
bir karikatür arasında okur açı-
sından hiç fark yok" diyen Ro-
zental, okurun karikatür belle-
ğinin güçlü olmadığına katıldı-
ğını ama gazete alan bır kişınm
de ilk önce karikatüre baktığmı
belirtiyor. "Çizdiğimsertveeles-
tirel bir karikatürden aldığun
tepldyi aynıderecede sertbirya-
zıyazdığunda alamıyorum. Ka-
rikatürûn insanırahatsızetmeve
sarsma boyutu, eleştirigücü pek
çok şeye göre daha fazJa."
Gezıp gördüğü yerlen tanıt-
mak, o yöreler hakkında bilgi
vermek gibi bir amacı ohnadı-
ğını ifade eden Rozental. not
tutmaktan özellikle kaçınmış.
Çünkü, bunun, kitabın ve mıza-
hın büyüsünü bozacağına inanı-
yor: "Bazı hikâyeler akılda kal-
dıkça demlenir, daha da tadla-
nır. Ben, damağımda kalan ta-
dı, bana sunduğu o>unlan ile
birlikte ortaya bir mizah çıkar-
dım."
Her ne kadar Rozental. "Ki-
tapta karşüaşılan olaviar, ashn-
da o kadar da akılda kalmaya-
cak türden değil. Günlük, her-
kesin yaşadığı manzaralar._" de-
se de hiç kimsenin dikkat etme-
diği, farkına varmadığı, belki o
an için bakıp geçtiği küçük ay-
nntılardan mizah ortaya çıkmış:
"Gözlem bir mizahçuıın ve ka-
rikatüristin en önemli özelliği.
Amacım. bu sıradanlık içinde,
günlük olaylann arasındaki ay-
nnolardan, boşluklardan fay-
dalanarak mizahı >akalamak.
Herkesin hayreti'eoku\ acağı ga-
rip hikâyeler anlatmak degiL"
Ama 20 yıl aradan sonra hep
mizah üzerine düşünüyor ohna-
suıı ise genlerindeki mizah ih-
tiyacuıabağlıyor Rozental. "Bu
ashnda kendini koruma içgüdü-
sü. Yahudi kökeninden geüyo-
rum. Yüzyülardır acı çekmiş,
ezflmiş birtoplumun kökeninden
geliyorum. Bizün tek silahımız,
oda savunmaiçin,mizah idi" söz-
lerini ekliyor.
'Çizerken çok gaddanm'
Rozental hikâyelen anlatır-
ken gıttiğı ülkedeki ınsanlan
tüm özellikleri ile ele almaya
çahştığını belirtiyor. Hıçbir art
niyet taşımadan, kendısinden
farklı kültür ve gelenekleri, bu-
na kendısıninkı de dahil, mizah
yoluyla anlattığuıı vurguluyor.
"Her insan aynıdır, kültür fark-
uuklan yoktur" dıye bır söyle-
me ınanmadığını söyleyen Ro-
zental, her coğrafyanın kendine
özgü gelenekleri olan, farklı in-
san karakterlerine sahıp oldu-
ğunu düşünüyor: "lnsanlarda-
ki bu farkhhğj kabul edip ona
göregözlemlemeye çahşıyorum.
Mizah da bu farkhhklardan or-
taya çıkryor.
Mesela biz hayır demek ister-
ken başımızı sağa sola salladı-
ğımızda hayır anlamına gelir,
ama Bulgaristan'da bu evet de-
mek ve ben bütün bir hikâyeyi
bunun üzerine kurabilirim.
Amaç, bu boşluklan yakalayıp
ona gülebihnek."
Genellikle 'Şalom'da politik
karikatürlere ağırhk veren Ro-
zental 'Yol Boyunca'sında si-
yasete çok az değinmiş. Kari-
katürlerinde eleştirel bakışı ya-
kalamaya çahştığını ifade eden
Rozental, yazı yazarken bun-
dan özelükle kaçmmış: "Çizer-
ken çok gaddanm. Karamsar,
sert ve acımasızım. Karikatür-
lerimin çoğu çok öfkeli ve kır-
gındır. Ashnda bu benim ka-
rakterim değil. Çizdiklerinüe
karakterim bağdaşmıyor. Beni
yakından tanıyanlar, içimden
bu kadar öfkeli bir ses çıkbğı-
na inanamıyor. Yazı yazarken
bunu geri planaitmeye çahşnm.
Sanınm bu Idtap beni daha iyi
tanımhyor. Biraz çocuksu ve ne-
şeü... Belki de bu yüzden yazı-
lanmıkarikatürierimden daha
çok beğenenler oklu."
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Tevfik Fikrerin Şiiri
"Bu Aşamada"ya ilgi duyan okurlanm arasında
her yıl Tevfik Fikret'in biryönünü değerlendirme-
ye çalıştığımı anımsayanlar vardır. Kimi güncel
olaylar karşısında duyduğumuz tepkiler de şairin
pek çok dizesini anımsatır bize.
Ülkenin başına "Tahkim Yasası" mı musallat edi-
liyor? "Haksızlığın envâını gördükbu mu kanun?"
dizesini ağız dolusu okuyarak tepkimizi siyaset
kodamanlannın suratlanna boşaltmak rahatlatır
bizi?
Kapıkulluğundan kamu emekçiliği düzeyine yük-
selen memurlan, öğretmenleri susturmak "karar-
nameleri"ne mi başvuruluyor, yine Fikret:
"Millet yaşamaz hakka tahassühe solurken,
Sussun diye vicdanına yumruklar inerse.."
Bizim kuşağın bu haklı duyarlılığını XX. yüzyılın
başında gençliklerini yaşayan edebiyat adamlann-
da da görüyoruz. Sonra çağdaş edebiyatımızın
kuruculan arasında yer alan şairter, öykü yazarla-
n, romancılar kişiliklerinin oluşmasında Fikret'in
etkisini gizlemiyorlar.
85. ölüm yıldönümünde bu etkiyi somutlamaya
çalıştığım -17 yıl önce Bilim ve Sanat dergisinde
yayımlanan- Tevfik Fikret'in Şiiri başlıklı yazıyı okur-
lanma sunmak istiyorum:
"Yahya Kemal, şiirinden de bellidir, arayan adam-
dı. Ahmet Haşim de...
Ikisi de yetiştikleri yıllar Tevfik Fikret'le karşılaş-
tılar. Haşim 'in ilkyapıtı GölSaatleri'ni(1921) oluş-
turan şiiıierden çoğu Fikret'in serbest müstezat-
lannda kurmayı başardığı yapının yörüngesinde-
dir. Neden sonra kaç yıl anca şair gözünün göre-
bileceği savaşımlardan sonra çıkar bu yörûnge-
den Haşim. Söyleyeceklerinin ne kadar çoğundan
vazgeçerek yoğunlaşmayı göze aldıkça dizeyiya-
kaladığını görür ve bilemediniz yirmi beş elli söz*
cükle kurar çoğu şiirini.
Yahya Kemal, yazılanndaölçüden, uyaktan söz
etmişse Tevfik Fikret'i anmıştır. Içerikten, coşku-
dan, yenilıkten, şiirimizin çağdaşlaşmasından söz
etmişse Fikret'i anmıştır. Üstelik, ergin, kendisin-
den öncekilerle hesaplaşma yaşlannın ürünleridir
o yazılar. Ama bu belirttiğim özelliğine karşın Yah-
ya Kemal gibi eşi bulunmaz bir benbenci bile şa-
ir Fikret'in yerini beliriemeye çalışırken tarihsel ray-
dan sapmamaya özen göstermektedir.
Tevfik Fikret -bütün zaaflan ve noksanlanyia be-
raber- günümüzün içindendi. Şiirimizin alafran-
gaya doğru bir istikamet alacağı zamanda gel-
miş, o istikametin başına geçmiş, göreceği işi gör-
mûş, eseıini de şahsiyetini de Tûrk edebiyatına mü-
ebbeden hâk etmiştir." (1)
Fikret'in şiirini gençliğinde yörüngesine girecek
kadar bildiği için bir gerçeğe teslım olmak zorun-
da kalıyordu Yahya Kemal. Biliyoruz 1910'lu yıllar-
da yayımlanan şiırlerınde aruzun kimi ölçülerini
kullandığı zaman, karşısına Fikret çıktı O'nun da.
Şiirfenni dörtlülerle kurmak istediği zaman da Fik-
ret çıktı karşısına. örneğin,
"Bazan sesinde öyle derin bir inilti var
Bir hadşe var ki ruhumu karşısında titretir.
Hindin zehirii goncelerinden numûnedir
Bazan yanaklanndaki muhrik panltılar." (2)
dörtlüsünun bulunduğu "Peri-i Şiirime"n\r\ ya-
yınlandığı dönemı dıişünelim. Özellikle son iki di-
zeyi sağlam, yeni, ölçüye bağlı tekduze sesin üs-
tünde ve en önemlisi "Edebiyât-ı Cedîde"ye öz-
gü ortak dil özelliklerinin dışında bulmayacak mı-
yız?..
Bizim şiirinin içeriğine bakıp hangi felsefeye da-
yandığını araştırmaya çalıştığımız Yahya Kemal'in,
güzellıği bınlerce dize içinde görüp ayıracaK ka-
dar beöenisi vardı. Kendi yaratısı oldu mu sabn da
vardı. (şlenmemiş temalan yeni tekniklerle çıkar-
manın ustası oldukça kendisinden önce gelenle-
rin etki alanından, onlann yaratılanndaki incelikler-
den yararlanarak çıktı O da.
"Diyorlarki" (1918) Ruşen Eşrefin konuştuğu
edebiyat adamlanndan Abdülhak Hâmrt, Sami-
paşazâde Sezai, Halide Edib, Refik Halit, Meh-
met Fuat (Köprûlü), Ahmet Haşim, Fikret'i de-
ğerlendirirken hayranlıklannı toplumsal nedenlere
bağlamıyorlar. Örneğin Ahmet Haşim şoyle yazı-
yor:
"Ben harpteyken samimi dakikalanmızda arka-
daşlanmın okuduğu hep Fikret'ti. Fikret'in öldü-
ğünü biz Çanakkale'de öğrenmiştik. Bu haberi
getiren Şamlı bir muvazzaf subaydı. Bildirdiği fe-
laketin elemiyle titriyordu. Ve hatıhıyorum o gün
karargâhımız birrnâtem durgunluğu içinde kalmış-
tı.
"Fikret benim için kudumnuş birdeniz karşısın-
da kayalar üzerinde yûkselen altından bir ışık ve
altından bir kuledir." (3).
Fikret soyundan şairler anılırken kazandırdıkla-
nna bakılır, kazandırdıklanna.
(1) Siyasî ve Edebî Portreler, 1968 basımı, sf. 2.
(2) Rübâb-ı Şikeste, 1962 basımı, haz. Fanri
Uzun, sf. 188.
(3) Diyorlar ki, 1972 basımı, hazırlayan Şemset-
tin Kutlu, sf. 258-259.
Harald Schmktt öldü
• Kümlr Servisi - Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, en eski öğretim üyelerinden
birini yitirdi. Bugünkü MÜGSF'nin temeli olan
Devlet TatbiM Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda
Tektsril Bölümü'nün kuruculanndan, Bauhaus
ekolünü Türkiye'ye taşımış beş Alman sanatçı
öğretim üyesinden biri olan Harald Schmidt, bir
açık kalp ameliyarının ardmdan yaşama veda etti.
Harald Schmidt, Mönchengladbach-Rheydt Şehir
Tiyatrolan'nda sahne ressamlığı öğrendikten sonra,
tekstıl tasanmı eğitimini Kiefeld'de Bauhaus'un
önemli isımlerinden Georg Münche'den almıştı.
Almanya'da sahne ve tekstil tasanmcısı olarak
çalışan Schmidt, tstanbul'a gelmiş ve Devlet
Tatbikı Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda tekstil
bölümünün kuruluşu ve gelişmesine büyük katkılar
sağlamıştı. Ölümüyle büyük üzüntü yaratan
Schmidt, 28 Ağustos 2000 Pazartesı günü saat
10.30'da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi'nde yapılacak törenin ardından Osmanbey
Katolik Mezarhğı'nda toprağa venlecek.
BUGÜN
• BEYOĞLU StNEMASI'nda 'Yaz Şenüği 2000
Son' çerçevesınde PedroAlmodovar'ın 'Annem
Hakkmda Her Şey' filmı izlenebilır.
•ENKA'da, saat 21.15 te Frank Darabont'un
'Yeşil Yol' adh fıhn gösterimi gerçekleştirilecek.