Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
.26 AĞUSTOS 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Farenin üzerindeki kulak
Deney faresinin bedeni üzerinden fırlayan
bir insan kulağını görünce, tıbbi etik üzeri-
ne emek harcayan Ankara Tıp Fakültesi
öğretim uyelerinden Prof. Dr. Yaman Örs'ü
aramıştık: "Hocam, genetik alanında dev-
rim niteliğinde gelişmeler oluyor, buna bü-
yüksaygı duyuyorum. Ama, farenin üzerin-
de çıkan kulağın açıkçası insanı ürküten de
biryanı var. Değil mi?" Örs, konuya ilişkin
kendisinin de kuşkulan bulunduğunu söy-
lemişti. Aynı günlerde, "Bilimsel Felsefenin
Işığında Biyoetik, Biyopolitika" dersinde öğ-
rencilerine ödev vermiş ve onlardan gene-
tik kopyalama ve manipülasyonun yol aça-
bileceği sorunları irdelemelerini istemiş.
Öğrencilerinden Oğuz Özdemir, gen mü-
hendisliğinin vardığı son aşamaya ilişkin
kaygıları çok güzel özetlemiş: "öjeni anla-
yışından çıkan ırkçılığınyeniden güçlenme-
si. Toplum içinde ayncalıklı kesimler oluş-
turması ve bu anlamda eşitsizliği derinleş-
tirmesi. İnsan kimliğinin önceden belirien-
mesinin doğuracağı kimlik tartışmalan ve
buna bağlı olarak gelişebilecek tek tip in-
san modeli. Insanın kobay olarak kullanıl-
masının verdıği rahatsızlık. Genetik yapının
çözülmesiyle, ileride ortaya çıkabilecek has-
talıklann bilinmesinin vereceğı rahatsızlık. Bu
tür çalışmalarda ortaya çıkan bulgulann ti-
cari ve biyolojik savaş olarak kullanılabile-
ceğı." Oğuz Ozdemir'in sıraladıkları, fare-
nin üzerindeki kulaktan kaynaklanan ür-
küntünün gerisinde yatan nedenlerden yal-
nızca bir kaçı galiba...
ISIK KA.\SU
Borçları emekliliğinden, sağlığından kesip ödeyenler
Türkiye'nin bu yılın ilk 6 ayında
ödediği faiz dahil toplam iç-dış borç
miktarı yaklaşık 26 katrilyonu bulu-
yor.
Çoğunluk rantiyeye aktanlan bu
suyun kaynağı nerede bulunuyor?
POAŞ satılıyor, TÜPRAŞ satılıyor,
enerji dağıtım şirketleri, santralları,
SEKA fabrikaları satılıyor. Sırada
BOTAŞ, TÜGSAŞ, İGSÂŞ, PETKİM,
İSDEMİR var. Sonra? Bilindiğı üze-
re, SSK'nin yapılandırılması ve özel
emeklilik ile ilgili yasalarTBMM'nin
gündeminde bekliyor. üman-lş Sen-
dikası uzmanı Oğuz Topak, bu iki
konu üzerinde geniş bir araştırma
yapmış. Topak'a göre sermayenin
bundan sonraki hedefi emeklilik
fonlan. "Devletin iç borçlan ile bu
konunun ne ilgisi var" denebilir. To-
pak, bu soruya açıklık getiriyor:
"Sermaye, ûretimden kaçarak dev-
lete borç verme yöntemiyle kâr el-
de etmeyöntemineyönelmektedir.
Bu da doğal olarak Türkiye'de ol-
duğu gibi belli bir sûre sonra dev-
letin bu borçlan ödemek için ge-
rekli finansman kaynaklannı tüket-
mesine yol açmaktadır. Bu neden-
le ilk olarak neoliberal iktisat politi-
kalannın en önemliayağı olan özel-
leştirme devreye sokulmaktadır. Ka-
mu varlıklannın satılması yoluyla
devlet tekrar borç alabilmek için
borç faizlerini ödemektedir." Zur-
nanın zırt dediği noktaya geliyoruz
şimdi: "Satılacak vartıklann bitme-
si ihtimali; gerek kamuyu gerekse
sermayeyi bu döngûyü devam et-
tirecek yeni bir kaynağa yönlendir-
miştir. Işteyenikaynakda, sosyalgû-
venlikfonlannınkullanılmasıdır. Dev-
let de bu türbirpolitikayı benimse-
mekte ve özelleştirme yoluyla elde
edemediği geliri sosyal güvenlik
fonlannın, özelleştirme gelirierinin
yerine geçmesiyöntemiyle sağlama-
yaçalışmaktadır.... Devlet, kontro-
lûnûn kendisınde okJuğu ve uzun va-
deli olarak kullanabileceği bir kay-
nak arayışını SSK fonlan aracılığıy-
lagidermeyiamaçlamaktadır. Özel-
leşürmenin ideolojikolarak kabulle-
nilmesinde de etken olan halka arz
yöntemi aracılığıyla SSK fonlannın
uzun vadeli borç olarak kullanabil-
me esnektiğine kavuşacaktr."Topak,
SSK sağlık hizmetlerinin özelleşti-
rilmesinı de aynı nedene bağlıyorve
uygulamanın sonucunu da şöyle
anlatıyor: "Hastaneler üzerindeki
kamu kontrolûnün ortadan kalkma-
sı ve hastanelerin kâriılık anlayışıy-
la çalışmaya başlamalan sağlık hiz-
metlerinin fiyatlarını arttıracaktır.
Sağlık alanındaki bu gizli özelleştir-
me, sağlıkhizmetierifryaOanndakiar-
tışa paralel olarak SSK'yi ya daha
pahalıya da kapsamı daha darsağ-
lık sigortası sağlamaya zoriayacak-
tır. Sağlık hizmetlerinin piyasalaştı-
nlması sonucunda gerçekleşecek
fiyat değişimlerinin, eşitsizliği arttı-
ncı biretkisi olacaktır. Eşitsizlik, dü-
şükgelirii kesimlerin aleyhine derin-
Ieşecektir." İnsan kuş misali... Borç
ödemesinden çıktık nerelere gel-
dikl...
Dikmen tepelerinden Ankara'ya,
uğultularla top sesleri ulaşıyor. Sa-
vaş, Ankara'nın yanı başında. Hayma-
na düştü düşecek...
Polath'ya yakın Alagöz Köyü yoldan
görülmez. Güneş batımına yakın ef-
latun ile morla oynaşan tepelerin ar-
dına saklanmıştır. Yaklaşık 4 kilomet-
re içerdedir, Alagöz Köyü'ndeki 1921
Ağustos'una tanık olan Türk AN
Ağa'nın konağı. O konak ki, Musta-
fa Kemal'in Sakarya Savaşı Başku-
mandanlık Karargâh Evi'dir...
Sakarya kıyısındaki halk toprağı
O Mustafa Kemal ki, halkı imece-
ye çağırır. Buğday, saman, çay ve
mum; gres yağı, makine yagı ve sa-
atçı yağı; kağnı arabaları, at arabala-
rı ve öküz arabalan; katırlar, develer
ve eşekler; patiska, trftık, çank, po-
tin ve kundura çivisi ister; kasatura,
kılıç, mızrak, eyeryapacak ustalarve
emek ister ki, Sakarya Ovası'nda ba-
ğımsızlık ateşi yakılsın, emperyalizmin
kördüğümü yalın kılıç kesilsin... O Sa-
karya Savaşı ki, 23 Ağustos'ta baş-
lar, 13 Eylül'e değin 22 gün, 22 gece
sürer. O Sakarya Ovası'dır ki, güne açı-
lır kan çiçeği gelincikler, geceleri Ak-
yıldız'a, Ülker*e ve Çoban Yıldızı'na
emanet... Bu yıl Polatlı Belediyesi,
Sakarya Meydan Savaşı utkusunun
79. yıldönümünü kutlayacak. Uzun
kulaklı Midas'ın, Büyük Iskender'in
kestiği kördüğümü ile ünlü kenti Gor-
dion'u da kapsayan törenler, bağ bo-
zumu şenliklerine dönüşecek. Dinle-
tiler, halk oyunlan gösterileri, gençlik-
çocuk tiyatrolan, kavun-karpuz yanş-
malan...
Polatlı Betediye Başkanı Sami Çay,
ulusal bağımsızlıkduygusunu, ulusal
onuru bilinçlerde canlı tutmayı amaç-
larken doğayı ve tarihi de göz ardı
etmiyor. 13-15 Eylül tarihleri arasın-
da Polath'da; Eti'nin, Frig'in, Oğuz'un
Sakaryalı halk toprağında buluşalım...
ARAYIŞ
TOKTAMIŞ ATEŞ
Haynanlık Uyandırmak vs.
Sayın Başbakanımızın ifade
ettiği üzere; "dünyanın hay-
ranlığını uyandıran uyumu";
dünya devletlerinden hangisi-
nin yetkililerinin dile getirdiği-
ni anlamakta çok zorlanıyo-
rum. IMF, Dünya Bankası gibi
uluslararası finans kuruluşlan-
nın yetkililerinin; "kendi öner-
dikleri" politikaların kelimesi
kelimesine uygulanmasını,
"uyum" olarak işimlendirebile-
cekteri açıktır. Fakat bunu dün-
yaya mâletmek, herhalde çok
"hakça" bir şey olmaz.
Içindeki çok değerli kimi
isimlere rağmen, hükümetimi-
zin uyum içinde çalıştığını söy-
lemek mümkün değildir. Hat-
ta, hükümetin uyum içinde ça-
lışması bir yana, hükümetin
"hökümet olarak" çalıştığının
söylenmesi bile mümkün de-
ğildir. Koalisyonu oluşturan
partilerin bakanları, kendi yet-
kileri içinde olan konularda
(belki biraz da genel başkan-
lannın onayıyla), canlannın is-
tediği gibi çalışmakta, koalis-
yon üyesi diğer partilerin ba-
kanları, bu uygulamalara hiç
ses çıkartmamaktadır. Zaten
kendileri de aynı uygulamanın
içindedirler.
Bu hükümet tarzına;
"uyum"dan çok, "paylaşım"
adını verebiliriz. Herkes kendi
önündekini "yağmalamakta"
ve yanındakilere bakmamak-
tadır. Bu tür hükümet etme-
nin, bir "istikrar" ortaya çıkart-
tığının söylenmesi mümkün-
dür. Fakat sözcüklerde istikrar
sözcüğü, biraz farklı biçimde
tanımlanmaktadır!
• • •
MHP kongrelerini ilgiyle iz-
liyorum. MHP; öz olarak, disip-
linli bir partidir. 196O'lı yıllarda
başlayan ülkücü örgütlenme,
bazı badireler atlatmasına kar-
şın, 1990'lann sonunda ikti-
dar yolunu açabilmiştir.
MHP'ye iktidar yolunu açan
gelişmelerin analizini yapma-
ya niyetim yok. Zaten bu ana-
lizi ana hatlarıyla daha önce
yaptığım gibi, bu konuda ha-
zıriamakta olduğum bir çalış-
rna, bir gazete köşesinin bo-
yutlarını çok aşar. Fakat şu-
nun altını çizmek isterim ki,
MHP, merkez sağdaki boşlu-
ğjsezerek, "vurdu kırdıa"ima-
jını unutturma çabasına giriş-
miş ve iktidar yolunu açabilmiş-
ti Değişmemiş, fakat değişti iz-
lenimi vermişti. Genel Başkan
Sayın Bahçeli'nin ısrarla, "Biz
csğişmedik" mesajını dile ge-
trmesine karşın; koalisyon pa-
zarlıkları sırasında DSP Genel
Eaşkanı Sayın Ecevft, "değiş-
tıer, değiştiler..." düşüncesini
sk sık dile getirmiş ve koalis-
ynun çatısını oluşturabilmiş-
1, (Bu arada, Sayın Rahşan
isevit'in yenir yutulur tarafı
cmayan sözlerini de sindir-
meyi becerebilmişlerdi.)
Şimdi MHP kongrelerinde
de kavgalar çıkmaya başladı.
Aslında Türkeş'in ölümünü iz-
leyen dönemde, benzer kav-
gaların şahidi olmuştuk. Ama
o dönemdeki kavgaların ne-
deni, parti içindeki iktidarı ele
geçirmekti. Zira, parti içinde
"öVjo'erf//("sorunu vardı. Fakat
şimdiki kavgaların kökeninde,
"pay kapma" amacı yatıyor.
Taraflardan en az biri, "Genet
Merkez"e karşı çıkıyor.
Yıllarca, kendilerince müca-
dele sürdüren ve partilerini bir
yertere getiren kimi üye ve sem-
patizanlar; şimdi başka birile-
rinin "parsayı toplamasına" is-
yan ediyorlar.
Bakalım bu işin içinden na-
sıl çıkacaklar... , -
• • •
Yazılı basınımızın bir bölü-
münün, Cumhurbaşkanımız
Sayın Sezer'e karşı tutumla-
n, her türlü terbiye sınıriannın
dışına çıktı. Suç sınırına gele-
ne dek, hakaret etmekten çe-
kinmiyorlar.
Aynı konuya geçen perşem-
be günü de değinmiştim. Yaz-
dıklannın hiçbir "endazesi" yok.
Kendilerine bir şey söylendiği
zaman kıyameti kopartırlar
ama, başkalarına ağızlarına
geleni söyleme konusunda,
kendilerini özgür ve yetkili zan-
nederier.
Yann, °aray/düzettme/f"için,
ne türden maskaralıklar yapa-
caklarını düşündüğümde, ina-
nın Türk basını adına üzüntü ve
utanç duyuyorum. Ne diyelim,
bunlardageçer...
• • •
CHP içinde, lidertik mücade-
lesinin eii kulağında. Bu konu-
dakı analizimi, önümüzdeki sa-
lı günü yayımlayacağım. Fa-
kat yıpratıcı bir mücadeleye
girişerek, kendi bindikleri dalı
kesmelerinden endişe ediyo-
rum.
AslındaTürkiye'nin siyasal ve
ekonomik koşullan; CİHP için,
büyük bir şans, hatta bir so-
rumluluk getiriyor. Türkiye'nin
dağ gibi sorunlarını çözebil-
mek için, çok ciddi politikalar
üretmek gerek.
Hükümetimize bütün dün-
ya hayranlık duysa(!) bile; hal-
kımızın büyük bir çoğunluğu,
çokzordurumda. Eğerbirtep-
ki göstermiyorsa; bunun nede-
ni, halkın tepkisini "kanalize
edecek" bir örgütlenmenin ol-
maması. Aslında, CHP bunu
yapabilir ama, önce kendi iç
sorunlannı çözmesi gerek.
•••
Eylülden başlamak üzere
Türkiye'yi zor günler bekliyor.
Başta iktidar olmak üzere, her-
kes ve hepimiz buna hazırlan-
mak zorundayız.
Lafla peynir gemisi yürümü-
yor...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük
Bizim Gazete
Ülke sorunlarına ilişkin raporianyia, araştırmalarıyla, köşe yazılanyla,
tarafsız haberleriyle sivıl toplumların gazetesi.
Düzenlı okumak için abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75
Ugukların
göremediği
Medyada "yoksullaşma" üzerine
kıyısından köşesinden yorumlar
çıkmaya başlayınca, yıllardır "ikin-
ci cumhuriyet" tezlerini savunan
tontoncu takım savunmaya geçti:
"Yoksuldup olmamakinsantn ken-
di sorumluluğundadır. Zengin ke-
sim zenginleştikçeyoksulkesim de
ondan pay alır vs."
Tontoncu takımın "yok" sayma-
yaçabaladığı "yoteu//t//f"DPT'nin
hazırladığı "8. Beş Yıllık Kalkınma
Planı öncesinde Sosyal Sektörier-
de Gelişmeler 1996-2000" adlı ra-
porda yerini bulmuş: "Türkiye'de,
sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek
için gerekli minimum gıda harca-
ma düzeyine sahip bulunmama du-
rumu olarak tanımlanabilen mut-
lak yoksulluk oranı 1994 yılı itiba-
riyle yaklaşık yüzde 8'dir."
DPT'nin "minimum gıda harca-
ma düzeyine sahip bulunamama
durumu'diyetanımladığıolgu "aç-
lık"tır. Demek ki, 65 milyonluk Tür-
kiye nüfusunun yüzde 8'i, yani yak-
laşık 5 milyonu açtır...
DPT, bu yüzde 8'in dışında "yok-
sullukriskitaşıyan" bir kesimden da-
ha söz ediyor:
"Gıda ve diğer tüketim ihtiyaçla-
nnı bir bütün olarak dikkate alan
temel gereksinimler yaklaşımına
göre yoksulluk riski altında bulu-
nan nüfusun oranı ise yüzde 24 ci-
vanndadır."
Nüfusun yüzde 24'ü de, yani
yaklaşık 16 milyon yurttaş da "aç-
lık" sınırında. Açlar ile açlık sınınn-
dakilerin toplamı 20 milyonu aşıyor.
Gayri safi milli hasıladan en çok
pay alan daracık kesime çok ya-
kın duran tontoncu takım, bu 20 mil-
yonu gönmezlikten geldi, geliyor.
Onun için uçuk!
HAYVANLAR ÎSMAIL GVLGEÇ lgulgec@yahoo.com
KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net
Ah yeni eictı
ÇtZGÎLÎK KÂMİL MASARACI
HARBÎ SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 26Ağustos
SESSİZ SİNEMANIN"BİNBİR SURAT"!
19SO'OA BUGÜN, Ü/VCÛ AMSflfKA/./ S/NEMA OYUNCUSU
LON Ct*4A/EY (Ç£A//[) 4* yAŞffijPA ÖCMÛfTTJ. SAĞlR
V£ OfLSİZ BİR ÇJFTİN ÇOCUĞU OLPU6UNPAN',
PANOOMİAA ÖğeEMfaiÇr/.
ÖNCE TİYATfSOYLA tLGJLENEN CHAN£"y, YSf2 O£
y/ , O£
PERD£Ü£ UfJUrUCMAZ "CAMAl/AK"KİŞİU
. 8UML4H AGASfNOA, *MOTtZ£ £>AM£'tN KAM-
BAc O A ) "P£)
) , ÖVEMLİ Y££ TljlAÇ. LOU
Öt-ÜUÜNOEN ÇOK fC/SA SÜeS Öf/C£, İLK V£ SON
SBSLFiuyt'N Ç£Vİ£ML£ri %A/v£rz/ uçiMfi"
GÖRÜŞ
EMÎN GURSES
30 Ağustos'a Taraf Olmak
Bugün 26 Ağustos. Ingiltere Başbakanı liberal li-
der Lloyd George'un desteğiyle Anadolu'yu işga-
le kalkışan Kral Konstantin'in ordusunun Anado-
lu'dan defedilmesi için Mustafa Kemal öncülüğün-
de Garp Cephesi'nde başlatılan taarruzun günü. 20
Ağustos 1922'de gizlice Akşehir'deki Garp Cephe-
si Kumandanlığı'na giden Mustafa Kemal, 26 Ağus-
tos'ta Ingiltere'nin desteğiyle Anadofu'yu işgale yel-
tenen Yunan ordusuna karşı taarruz başlatmıştı. 5
günde istenilen sonuç alınmış, 31 Ağustos'ta ordu-
lar Izmir ve Eskişehir'e yönelmişlerdi.
Taarruz öncesi, Meclis'te Hüseyin Avni Bey'in ön-
cülük ettiği "ikindgrup unvanını takınan muhalifhi-
zip" Mustafa Kemal'e saldırmakta, ordunun mora-
lini bozmakta, saldırganlara dağınık bir Meclis gö-
rüntüsü vermekteydi. Sözünü ikide bir kesen Hü-
seyin Avni'yi "Burası mahalle kahvesi değildir. Kür-
süye saygı göster" şeklinde uyaran Mustafa Kemal,
"Bu tartışmalar açıkça yapılıp Başkumandan'a kar-
şı söylenen sözleri düşmana işittirmekte ülkenin bir
çıkan varmıdır" diye soruyordu. Işgalcilerin Eskişe-
hir'e dayandığı bir ortamda Afyon Karahisar Millet-
vekili Mehmet Şükrü Bey'in sataşmalarına karşı da
"Burada komedya oynamıyoruz" diyerek cevap ver-
mekteydi.
Bu taarruzla birlikte, KemaJ'in askerlerine çarpan
Yunanistan Kralı Konstantin 27 Eylül 1922'de, Uoyd
George ise 19 Ekim 1922'de koltuklannı kaybetmiş-
lerdi. David VValder'in de belirttiği gibi "Ingiltere si-
yasal partilerinin kaderi Izmir alevleri içinde yandı."
Liberal lider Lloyda George'un Türk düşmanlığı o
düzeye varmıştı ki 11 Ekim'de Mudanya Bırakışma-
sı imzalandığı halde boş durmamış, 14 Ekim'de
Manchester'da yaptığı Türk düşmanlığı üzerine otur-
tulmuş konuşması, Dışişleri Bakanı Lord Cunon'un
istifasına kadar yol açmış, Büyük Britanya'nın te-
mellerini sarsan bir süreci başlatmıştır. Kasım 1922
seçimlerinde Liberaller Ingiliz siyasetinden silinmiş-
ti.
Ingiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Kemalcilerin
başarısının Müslüman halklar arasında Türklere
sempatiyi arttırdığını belirterek bunun Ingiltere'yi
"zaferin meyvelerinden vazgeçmeye ve Avrupa'ya
mücadeleci-militan bir Türk devleti yerieştirmeye
zoriayacak bir neden olmadığı"r\\ belirtiyordu Eylül
1922'de. Bugün Curzon'un değişik maskeli versi-
yonları görevdedir.
Mustafa Kemal'in ordusu 9 Eylül'de Izmir'e ula-
şınca orada bulunan Ingiliz Amirali ve Konsolosu üs-
tü kapalı tehdit savurmaya devam etmişlerdi (M.
Kemal'in 4 Kasım 1922 tarihli Meclis konuşması).
Bu türtehditler biçim değiştirerek günümüze kadar
gelmiştir yeni emperyalizmin yeni yöntemi olarak.
mgiliz Lordu Ahmed'in Ankara'ya gönderilmesi, bu
adama bazı siyasılenn sahip çıkması, Ingiltere'de ve
diğer bazı Batılı ülkelerde onlarca milletvekilinin hiç
yokken Ermeni soykırımı iddiacılarıyla sarmaş do-
laş olması, 1922'de yırtınan Türk düşmanlannın
sonlarından ders alınmadığını göstermektedir.
Düşmanlık Büyük Britanya Imparatorluğu'nu sars-
tı ve çökertti. Bu çabalar Avrupa'ya bir şey kazan-
dırmamıştır. Mustafa Kemal geleneği yeni Türk düş-
manlığı çabalarını bertaraf edecek potansiyele sa-
hiptir. VVashington da bir Koreliyi göndermişti teftiş
için. Bu çabalar boşunadır. Yerli partiler bunlara ara-
cılık yapmaktan vazgeçmelidir. Emperyalizmden
medet umanlara ve bunu siyasi faaliyetlerinin gere-
ği sayanlara 1922'de Mustafa Kemal gerekli ceva-
bı vermişti; "Bizim en önemli vazifemiz siyasetyap-
mak değildir.. düşmanı kovmaktır. Bunuyapmadık-
ça siyaset, anlamsız bir söz olarak kalır." (Nırtuk,
TTK. Cilt-ll, s. 877).
30 Ağustos'a taraf olmak emperyalizme karşı ol-
makla eş anlamlıdır. llhan Selçuk'un da belirttiği gi-
bi bu, Kurtuluş Savaşı'nın kazanımlarına sahip çık-
makla olur.
Eİçibey'i uğurlarken
Bakû'da kendisiyle konuştuğumda her şeyi açık-
ça ifade eden namuslu bir insan gördüm karşımda.
Bu kadar açık konuşmakla siyasetçi olunamayaca-
ğmı söylediğimdeAtatürk'ün yolunu takip ettiğini söy-
lemişti. Etrafında eğitimli fakat son derece yoksul
insanlar onun ağzından çıkan sözleri dikkatle takip
ediyorlardı. 1918 - 1920 arası Bakû'da çok konu-
şulan Türkiye ile birleşmek hayalini sürdürüyordu.
Fakat Rus, Iran ve Enmenistan işbirliği karşısındayal-
nız kalmıştı. Bu insan hiçbir zaman Enverci panik
içinde olmadı, fakat Türkiye'den giden bazı kişile-
rin oyununa geldi, Moskova'nın böyle bir oyuna kar-
şı koyacağını bile bile. Albay Suret Hüseyinov'un
isyanı karşısında kan dökülmemesi için Nahcıvan'a
gitti. Atatürk'ün neferi gereksiz yere kan dökül-
mesine müsaade etmemişti.
E-mail: emingurses(a yahoo.com
Fax: 0212 513 85 95
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
f
2 3 4 5 6 /
I U M
in ı 1
8
1 1
9
ı
1 2 3 4 5 6 7 8 9
SOLDANSAĞA:
1/ Uyuşturucu
bir madde. 2/
Muğla'nın bir
ilçesi... Sansa-
bır da denüen
bir süs bitkisi.
3/ AsafHalet
Çelebi'nin bir
şiir kitabı...
Utanç duyma...
Kaynağı mito-
lojik çağlara
dayanan kirişli
bir çalgı. 4/ Ishal...
"Karacaoğlan der ki 1
taptığım—/Yıkılmaz 2
Tann'nın yaptığı ya- 3
pı". 5/Birtürkahnve ,
ağırçızme. 6/ Gözde
sanya çalar kestaneren-
gi...AvrupaBirliği'nin 6
kısayazılışı...Baryum 7
elementinin simgesi. 7/ 8
Üstû kapalı bir at ara- 9
bası. 8/ Notada durak ışareti... Kaçmaması için hay-
vaalann ayağına takılan demir köstek. 9/ Dolaşmak.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Göç, göçme. 2/ "İnsan —'de hayal ettiği müd-
detçe yaşar" (Yahya Kemal)... Kenar süsü. 3/ Eski
Mısır'da güneş tannsı... Bir yanşm belirli uzaklığı
kapsayan bölümlerinden her biri. 4/ Telefon sözü...
Kalın ve kaba bir kumaş. 5/ "Dehri arasan binde bir
âdem bulamazsın/Âdem görünen —'lan âdem mi sa-
nırsın" (Ziya Paşa)... Yeşil yapraklan yenen bir bitki.
6/ Eli işe yatkın, becerikli... Cepte taşınan tütün ku-
tusu. II Avı çok olan yer... Bir ağaç. 8/ Tahtta hü-
kümdar olmadığı zaman devleti yöneten kimse... Da-
mızlık erkek sığır. 9/ tmtiyaz.
B
A
N
G
L
A
D
E
ş
E
L
A
|
A
L
E
V
1
Y
A
S
A
L
|
H
1
z
A
T
A
Y
|
G
A
T
0
z
A
•D
A
R
•A
F
E
V
S
E
C
E
K
•R
S
•TR
A
|
A
T
E
Y
A
L
|
B
0
R
A
N
A
G
0
R
A
F
0
B
i