23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2000 ÇARŞAMBA O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr I sa'dan önce Platon, "Biz,devle- timizi toplumun her kesimine mutluluk sağtasm diye kurnyo- ruz. Voksa bir smıf ötekmden daha mutlu obun drye değfl" de- mış ve şoyle noktalamıştır söz- lennı: "Devletin birinci görevi adaleti gerçekleştinnektir." Adaletın en yüksek erdem olduğunu da vurgulayan Platon'un bu düşüncesi, daha sonraki yıllara dam- gasını vurmuş ve günûmüze değin ulaş- mıştır "Hukukdevieti"'ve"hukukunüs- tünlüğü" ka\Tamlan bu düşünceden kay- naklanmış, bu düşünceden doğmuştur. 18. yüzyılda Vohaire, «Hangi devleti seçeran?" sorusuna ünlü Felsefe Sözlü- ğü'nde şu yanıtı vermiştır: "Yasalardan başka hiçbir şeye boyun eğmeyen devle- ti seçerm". Bu anlayışa göre insan hu- kuka saygılı olacak, toplum hukuka say- gılı olacak ve devlet hukuka saygılı ola- caktır. Çağdaş düşünce dizgesi, hukuku bir ulusun yaşayan hak anlayışı biçimin- de ele almaktadır. Hukukun üstünde bir şey düşünülemez. Tüm yasalann üstün- de olan anayasalar da "hukukun gend ilketerine, objektif hukuk nonnbnna, hukukun bUinen ve uygar uluslarca be- nimsenen ilkelerine'" uygun bıçımde çı- kanlacaklardır. Tüm ınsanlar ve tüm si- yasal organlar, davranışlannda hukuk kurallarını göz önünde tutacaklar, ka- rarlannı bu kurallar doğrultusunda ve- receklerdir. Yüzyıllarca önce stoyisiyen- lerbile."Devlet her şevinüstundedeğil- dir. Onun üstünde aİal vardır, yasa var- dır. hukuk vanhr" demişler ve şu sonu- ca varmışlardır:u İnsan devlet içmdeğO- dir, devlet insan içindir.'' Ama ne yazık ki ülkemızde uzun sü- w 276 Py: Adaletin Siyasallaşması M. İskender ÖZTURANLI Hukukçu reden beri bu anlayışın dışında uygula- malara tanık olmaktayız. Ozellikle Mec- lis komisyonlannda yaşanan olaylar, bu gerçeği daha belirgin biçimde gözler önüne sermektedir. Bilindiği gibi kamu duyuncu (vicdanı) çeşitli yolsuzluklar karşısında şaşkına dönmüştür. Bu şaşkm- lık 54. hükümet zamanında başlamıştır. O günlerde koaüsyon ortaklığının, 'bir- birierininhaksızkazançlannagözyııııı- mak' ıçın kurulduğu ve hükümetin bu amaca yönelık olduğu ıleri sürülmüştür. Muhalefet partileri bu gerçeği açık açık dile getirmış ve 'ahhksız koaüsyon' de- yişini de kullanmışlardır. Promosyon yasası çıkanlırken bir milletvekili hiç çekinmeden "Sfa", demiştır, "birbirini- zinptsfiptiörtmekicinbukoansyonhü- kümetinde bir araya gektiniz". Bu suç- lama karşısında koalısyon ortaklanndan ne bir ses duyulmuş ne bir soluk çıkmış- tır. Bu büyük suçlama, tarif edilmez bir umursamazlıkla sineye çekılmış ve Mec- lis komisyonlannda Fazılet Partili üye- lerÇBer'i, DYP'lilerde Erbakan'ı, kar- şılıklı pazarlıklarla, hukuka uygun olup olmadığını düşünmeden aklamışlardır. Bugün de değişen bir şey yoktur Yal- nız dengeler biraz değişmıştir. Ama bu önemlı değıldır. Önemh olan sıstemirt ça- lışma biçimidir. Siyasetin adalete müda- halesi, politik çıkarların adaletten üstün tutulmasıdır. Bu nedenle sistem vakit geçirihneden düzeltilmelidır. Aksi tak- dirde yıllardan beri yıpranan Meclis, ya- vaş yavaş onurunu da yitinneye başla- yacaktır. Bunu önlemenin tek yolu, si- yaseti siyasetçilere, hukuku da hukuk- çulara bırakmak, giderek kanserleşen 'yasama dokunulmaznğı' düzenlemesi- nı yenı bir bıçıme sokmaktır. 56. hükü- met, konuyu uygar ülkeler düzeyine ge- tirebilmek için bir tasan hazırlamış, bu tasanyı Meclis'e de sunmuştur. Ne var ki 1988 yılı başındaki görüşmeler sonu- cunda yapılan oylamada gereklı oyçoğun- luğu sağlanamamıştır. Bilındığı gibi ana- yasa değişikliklen içın ikı oylama gerek- lidir. Ne var kı siyasal iktidar, aynı so- nuç alınır endişesıyle konuyu uzun sü- re bekletmiştir. En sonunda seçim için 18 Nisan günü belirlenince, küskünler adı verilen milletvekillerinin girişimiy- le seçimleri erteletmek amacıyla olağa- nüstü toplanan Meclis'e umut bağlayan çevreler, konuyu 22 Mart 1999 günü ıkınci oylamaya sunmuş, ne yazık ki bu oylamada da gerekli oy sağlanamadığı için tasan yasalaşamamıştır. Bu neden- le anayasamıza göre sınırsız olan doku- nulmazlık sultanlığı günûmüze değin süregelmiştir. Oysa çağdaş dünyada yasama doku- nulmazlığı. yasama görevi ıle sınırlan- dmhnıştır. Milletvekilleri ancak "Mec- fe çahsmalanndaki oy ve sözferinden, Mecfc'teierisünlukfcridüsüııcdenleiL. bunUrı Mecfis dtsmda Yİnetemekten ve açığa vurmaktan sornmhı tntubunaz- bn-." Bizım anayasamızın 83/1. madde- si de bu doğrultudadır. Ne var ki mad- denin ikinci fikrası Meclis üyelerine bü- yük bir ayncalık tanımış, bu ana kuralı sulandırarak yargı önüne çıkmalaruu zorlaşürmıştır. Nasıl bir suç işlerse ışle- sin, herhangi bir milletvekili, Meclis ta- rafindan dokunuLmazhğı kaldınlmadık- ça tutuiamamakta. sorguya çeküeme- ı»w»lt*p| tırtıılrtaırannınnıkta VP yargıfaıı»- mamaktadır.' (83/2). Konu önce Meclis komisyonlannda oyçokluğuyla karara bağlanmakta, Meclis önüne götürüle- bildiğı takdirde durum yine siyasal he- saplarla verilen oylara bağlı kalmakta- dır. Bu kez çoğunluğun oyu yeterli de- ğildir, 276 oy gereklidir. Bunu bulmak da çok güçtür. Nitekim 22 Haziran'da yapılan oyla- malarda 276'ya ulasılamadığı için, baş- ta Yrimaz olmak üzere birçok devlet ada- rru hakkında aklama karan venhnıştır. Bu, hukukun değil siyasetin aklaması- dır. Dosyalaraı ıçenği hakkında derin- lemesıne bilgi sahibi olmayan, aynntı- lannı bilmeyen milletvekillerimizin ki- misi, hderlerini kayırmak amacıyla, ki- misi koalisyonun bozulmaması düşün- cesiyle, kimisi de partı politikalan doğ- rultusunda parmak kaldırmışlardır. Bu suretle hukuk bir yana atılmıştır. Bunun bir aklama değil karalama olduğunu söy- leyenler, yerden göğe kadar haklı değil midirler? Bundan sonra gündeme gele- cek komisyon raporiannın da aynı biçim- de sonuçlandınlacağı gün gibi ortada değil midır? Ister aklansınlar, ister Yü- ce Dtvan'a gönderüsinler, hukuk ve ada- let yönünden değişen bir şey olmaya- caktır. Ama parlamento daha fazla yıpratl- mak istenmiyorsa dokunuknazlık konu- su tez elden çözüme kavuşturuhnalıdn'. Cumhunyet savcılan dogrudan doğru- ya kovuşturma yapabihneli, koşullan oluştuğu takdirde kamu davası açabUme- lidirler. Ancak anayasanın 83/1 'de yazı- lı 'kürsfl özgürtüğü' göz önünde bulun- durularak 'ağn* cezayı gerektiren suçös- tn haleri d^mdaki snçtar'dan ötürü tu- tııklama söz konusu ohnamalıdır. Ne var ki yargılama sonunda milletvekili seçil- meyı engeUeyen bir suçtan hüküm giyen kışınin vekillik sıfatı kendüiğinden dûş- melı, herkes gibi o da cezasını çekmeli- dir. Verilen ceza milletvekili seçilmesi- ne engel değilse. ceza uygulaması dönem sonuna bırakılmalıdır. Parlamentonun saygınlığıru koruma- nın başka yolu yoktur. Sıyaset nala yö- netme, adaletse hak dağMma sanatıdır. Meclis komisyonlanna kovuşturma ve Meclis'e adalet görevi verildiği takdir- de adaletin siyasallasmaması olanaksız- dır. Bu, adalet duygusunun zedelenme- si demektir. Unutmayalım ki bir ülkenin ekonomık düzeni bozulursa düzeltile- bilir. Eğıtün düzeni bozulursa çaresi bu- lunabılır. Ordusu dağıldığı takdirde ye- niden kurulabilir. Ama bir ülkede hak, hukuk ve adalet duygusu yok olursa her şey yok olmuş demektir. Bu duyguyu yeniden gerçekleşdrmek kolay değildir. B ir süre önce Sayın AH Kırca'aın Sıyaset Mey- danı nı daha çok azınlık- larla ilgili sorunlar oluş- turuyordu. Karumca tek ülkeyı yurt (vatan) edin- mış insanlardan azmhk olarak söz et- mek gerçekle bağdaşmaz. Çünkü vatan duygusunun bırleştınp bır araya getirdi- ği bu- topluluk azmhk değil bır bütünü ifadeeder. Kaldı ki vatan duygusu insan- lan birleştu-en en güçlü bir bağdu-. Vatan duygusu insanın bir şeye sahip olma duygusuna dayanır. Bu duygu da- ha çok bır şeye toplu halde sahip olma duygusu ıle ilgilidir. Sahip olunan şeye karşı zamanla insanda bir sevgi de uya- nır. Ozellikle vatan sevgisi insam hasta edecek dereceye varabilır. Nitekim, bu sevgi dışındaki sevgılerden hiçbirinin neden olduğu hastalık için kendine öz- gü bır sözcük olmadığı halde bu hasta- lık için Doğu dıllennde genellıkle da'üs- sıla. Batı dillerinde ise nostatji sözcük- .j^ri varcür. Bu sevgi, yüzyıllar boyunca şaırlen de etkilemiş ve onu niteleyen şi- 1 îrler yazıhnıştjr. Bjı şiirlerden biri de, peygamberlik davasında bulunduğu için mütenebı adını aunış bulunan bir Arap Vatan Duygusu... şairine aittir. Şair bu şiirinde şöyle de- mektedir: "Gencnk çağuun, çocukluk çagunı gösteren, boymundaki boncuğu Mmfeçözdüğitopragıikkezcidhnedo- kunduğu vatanım neredesm." Yurt sevgısuıuı ınsana verdiği gücü de, son Iran roman ve hikâye yazarlann- dan Hıcazî adlı yazar, Şırin Küla adlı bir hikâyesinde şöyle anlatmaktadır: Arka- daşlanndan biri, bir köyde bir mülk sa- tın alır. O da mülkünü görmesi için bır arkadaşını köye davet eder. Arkadaşı da- veti kabul edip köye gelir. Köy civann- da iki gencin, Leylâ, Leylâ diye bağır- dıklannı duyar. Rastladığı bu- köylüye, bunlann niçin böyle Leylâ, Leylâ diye bağırdıklarını sorar. O da "Bu iki genç amcazadedirier. tkisi de LeyB adh bir kı- za âşıkto; omınb evtenmek istemekte- dfrfer" der. Köye gelen konuk, bu kez, "O hakte bu sonın nasıl çöznlecek?" so- rusunu sorar. Köylü de," Yann buid am- Prof. Dr. Tahsin YAZIO oküzlerden hangisi ötekmi yenerse kn ona vmfir" der. Köye gelen konuk er- tesi gün köy meydanına gider. Biraz son- ra amcazadelerden birinin öküzü mey- dana gelip çömelip yatar. Aradan yanm saat bir süre geçtiİcten sonra ötekinin öküzü gelir ve ikısı dövüşmeye başlar. Ük gelen öküz, sonradan gelen öküzü ye- ner. Ancak köylüler "Bu işte şlke vw" derler. Orada bulunan başkalan, "Şike bunon neresinde 1 * derler. Bunun üzeri- ne orada bulunan başka bir grup, "Ye- nen öküz, ynrnn saat önce geip bohın- duğu yeri vatan edmdL Bir yeri yurt (va- tan) edinen, edoımeyenden daha üstün bir güçfc dövüşür" der Onlann bu sözü üzenne kız ikinci gelene veriür. Tıpkı bi- zım Bağımsızlık Savaşı'ndakı dunımu- muz gibi olmuş. Yurdumuzu ışgale kal- kışan düşman her türlü olanağa sahip olduğu halde, bu olanaklardan yoksun olan vatan savunuculan kazanmışür. Va- tan duygusunun gücünü, televızyonda seyrettiğimiz Kökler fılminde de görü- yoruz: Yıllarca Amerikalılann hakaret ve ışkencelenne uğramış bulunan zen- ciler, bu davranışlar karşısında Ameri- ka'ya karşı gehneye karar vermek üze- re bir toplantı yaparlar Toplantıda bu- lunanlardan her bın fıknnı söyler. Bu ara- da ıçlennden bın, u ü . Cihan Sava^ çık- ö. Şândj vatan teoükededir. Bu tehike- yi savdıktan sonra ayaUanakm" der ve bu doğrultuda karar alınır. Böylece va- tan sevgisi. uğradıklan o kadar hakaret ve işkenceleri onlara unutturmuştur. Rastlantı bu ya, tam bu yazıyı yazdığım sırada, ZâUB livanel'nin Sabah gazete- sinde çıkan 'AsrhkÇmarm Gözyaşian' adlı yazısuu okudum. Yazıda, kendisi ile bizım Kayserili Ela Kazan arasmda geçen ve bütün bu yazdıklannuzı doğ- rulayan bir olaydan söz edeyim. Zülfü Lıvaneli, Amenka'da Eha Kazan adına Broadway 'de ven len bir konsere katıbr Elia Kazan'la bıraraya gelir. Bır süre son- ra ondan aynldıklannda, onunla birlik- te merdıvenlerden inerken Elia Kazan, "BuyazbeniKayseri'yegötör''der. An- cak Elia Kazan bu sözlen scylerken Zül- fü Livanelı yüzünde bu- ıslaklık hisseder ve Eha Kazan'a bakar. Bir de ne görsün, bu ıslaklık, yüz yıllık çınann gözyaşla- nnın ürünü değihnış. Vatan sevgisi bu yüz yıllık çınara gözyaşı döktürmuştü. Türkiye, Türkiye'yi vatan edinen ve gerektiğinde bu ûlke uğruna canmı fe- da etmekten çekinmeyen herkesindir. Türkler, Çerkesler, Kürtler, vb. için de- ğil, vatanumz için ölüme gidiyoruz di- yen Çanakkale, Sankamış ve daha bir- çok yerlerde ölen şehıtlcrin bize arma- ğan olarak bıraktığı bir ülkedir. Bugün Çanakkale smırlan ıçinde mezarlan bu- lunan ülkemizın türlü kökenlı (Türk, Kürt, Çerkes, Arnavut) ve daha başka kö- kenlerden gelen, Türkler, Kürtler, Çer- kesler ve daha başka kökenlerden gelip öleceği zaman Türkler, Kürtler ve Çer- kesler için değil vatanımız için ölüyoruz dıyen şehitlerimizden kalıt (miras) olan bu ülke, burasını vatan edinen, öz yur- du bılen ve gerektığmde onun uğruna canını feda etmekten çekinmeyen her- kesindir. PENCERE Hayata Sıntmak... KemaJ Sunal filmlerinde gülümsemezdi..; Sıntırdı. s Gülümsemek duygusallık... Sjntmak alay. Sinema perdesine yansıyan çarpıcı yüzünde otuz iki dişini birden göstererek eşi bulunmaz görüntü yaratan Sunal, ağlanacak halimize gülmesini hal- kımıza ögretti. Peki, Kemal Sunal özel yaşamında gülmez miy- di, hep sıntır mıydı?.. Hiç gülümsemez miydi?.. Gülümsemek mutluluktur. Sunal'ın iki yaşamı arasında kimliğini yaratan gi- zem neydi?.. Oyunculuğundaki kimlik cüzdanına yapıştınlmış vesikalık fotoğrafında sürekli sırrtan yıldız, gerçek yaşamındaki sadeliğinde hayata gü- lümseyen efendiliğiyle belirginleşiyordu. Perdede Şaban'dı.. Yaşamda Kemal. • Kaptcılann kralı, belediye zabrtasının sultanı, ap- tallann padişahı, kurnazlann sadrazamı, Şaban'la- nn Şaban'ı, kötülerin baş belası, âşıklann en ena- yisi; ama, ne olursa olsun, kimin kılığınagirersegir- sin, halkın vazgeçemediği sevgilisi... Yeşilçam'ın tarihinde halk kitlelerini peşinden sü- rükleyen iki isim, beyazperdeyi yırtıp sokağa çık- mtş, günlük yasama katılmıştır... Birisi Yılmaz Güney.. öteki Kemal Sunal.. Sinema tarihinin tüm zaman ve uzamlannda kos- koca bir ülkenin tabanında yaşayanlan bu çapta etkilemiş başka iki oyuncu var mıdır?.. • Kemal Sunal sessiz dengesinde gürültülü bir iç hesaplaşmaya girişiyor muydu?.. Şöhretin doru- ğundayken neden şımarmadı?.. Entellenn tepe- den bakışıyla halkın hayranlığı arasrnda keskinle- şen makasta kimliği niçin bölünmedi?.. Bütün film- lerinde kendisini oynamaktan kurtulup değişik ufuklara yönelmek istedi mi?.. Çoğu zaman kalabalıklan kahkahaya boğan sa- natçılann iç dünyalannda yolculuk kolay değildir. Kemal Sunal olağanüstü bir olgudur bizim hayatı- mızda, yeri çok büyüktür; onlarca televızyonda yıl- larca her gün yinelenen filmleriyle kırdığı rekora bir başkasının yetişecegini hiç sanmıyorum. Peki, bunun gizemi nerede?.. • Gizem, hepimizin gülümsemeyi unutmasından ve kahrolası hayata sürekli sıntmak zorunda kalı- şımızdan doğuyor. Sokağa çıkıp kalabalığa kanşın, sağa sola ba- kın!.. Hepimiz Kemal Sunal'ız.. Daha doğrusu Şaban'c. *~ w Türkiye'nin yüzde sekseni Şaban; ama, nüfüs kü- tüğünde adlanmız ayn.. Her sabah yüzümüze tuttuğumuz aynada Şaban'ı görmesek, Kemal Sunal'ı bu kadar sevebüır miy- dik?.. ' • « V PV Vestel'den televizyon veya beyaz eşya alanlara 69 milyon liraiık elektrikli süpürge : Vestel'den split kfima alanlara 152 milyon liraiık mini buzdolabı : el den bir beyaz eşya veya televizyon alanlar yanında bir de elektrikli süpürge, split klima alanlar ise mini buzdolabı almadan gidemeyecek.* estel Baytlerinden birine uğrayırt Bu özel yaz avantajlannı kaçırmayın V6STEL MÖŞTERt İLETİSİM MERKEZt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle