Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4TEMMUZ2000SALI
14 \jM\ kultur@cumhuriyeLcom.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Ifyatro eğitimnıde özeıısizlilGarip bir tiyatro dönemi ya-
şadık. Yazın ortasına yaklaşı-
yoruz, ne oyunlan, ne tiyatro-
nun sonmlannı ne de tiyatroya
1 ilişkin güncel tartışmalan tüke-
tebildik. Yeri ve zamanı yine
gelecek, pek çok konuya yeni-
den değinilecek.
Bu dönem Cumhuriyet'te yaz-
dıklanmı gözden geçireyim de-
dim. Yeni noktaladığııruz tiyat-
ro mevsiminin başladığı Ekim
1999'dan bu yana (9 ayda) ya-
yımlanmış toplam 20 yazıdan
ikisi dışında hepsi de güncel ti-
yatro olaylan ve sorunJan hak-
kında. 4'ü devlet-tiyatro ilişki-
leri, Devlet Tiyatrolan'nın gün-
cel sorunlan ile ilgili. Geriye
kalan 14 yazıda da dönem için-
de sunulan oyunlan değerlendir-
mişim. Bu yazılardan yalnızca
4'ü yabancı oyunlarla ilgili:
("ffl. RkhanT, "Dohı Düşûn
Boş Konuş", "Büyük Romu-
hıs",u
ldealBirKoca"). Geriye
kalan 10 yazınm tümü yerli
oyunlar üstüne: "Önce tnsan",
"Pazartesi Perşembe", "Sehcr
Vakti", "Sen Hiç Ateşböceği
Gordûn mü", "Kanaviçe",«Yo-
baz", "Can" oyunlanna birer
yazı aynlırken üç yazıda da, dö-
nem içinde sergilenmekte olan
9 ayn oyuna ("Ozgürlük Oyu-
nu", "SuKan GdhT, "Beni Dün-
ya Kadar Sev", "Şahmeran",
"AbdüJcambaz", "SiKanb Ka-
dmlar".
u
AsiyeNastf Kurtulur",
"KaşiM Eyvah Nadir EfendT ve
Anatole Sokak Oyunculan'nın
seyirlik köylü oyunlan gösteri-
si) paragraflar boyu yer verili-
yor. Üstelik bu yerli oyunlann
değerlendirmesi, farkJı kentler-
deki özel topluluklann, Bele-
diye Tiyatrolan'run ya da Dev-
let Tiyatrolan sahnelerirün ya-
pımlanna dayandığı için Tür-
kiye'deki tiyatrolar arasındaki
çeşitliliği de kucaklıyor. Bu iyi
de, dönem içinde amatör tiyat-
rolann etkinliklerine yetişeme-
miş olmam kötü. Bir de art ar-
da yayunlanan güzelim tiyatro
kitaplanna deginemeyişim...
Tiyatro Eleştirmenleri Birli-
ği'nin Milliyet ve Cumhuriyet'te
yer alan 20 Haziran tarihli açık-
lamasına yanıt olarak her iki ga-
zetede de yayunlanan ve eleş-
tirmenlerin bir bölümünü *ya-
bana arrugohjğu" yapmakla suç-
layan Tıyatro Yazarlan Derne-
ği'nin Açıklaması'ndaki (Cum-
huriyet, 29 Haziran), "Ydboyım-
ca basınımızda Türk oyunlan-
mneleştirisineaynlanyersıfira
yakındır" belirlemesi beni çok
şaşırtmıştı. Kendi yazılanmın
dökümünü yaparken, bu iddi-
anın tam tersinin ortaya çıktıgı-
nı gördüm. tzleyebildigim ka-
danyla, tiyatro eleştirisine yer
veren birkaç günlük gazete ile
sanat ve tiyatro dergilerinde sü-
rekli olarak yazan eleştirmenle-
rin tiyatro dönemini kapsayan
oyun değeTİendirmeleri göz önü-
ne alındığında da, Türk oyunla-
nna aynlan yerin, yazarlanmı-
zın katkılanyla doğru oranda
örtüştügü anlaşılacaktır. E)önem
sonu sıcağında konu bayatla-
madan belirteyim...
Keyfi uygulamalar
Tiyatro eleştirmenleri olarak
üstünde daha çok durmamız ge-
reken bir konu da, tiyatro eği-
tım kurumlanmızdaki aksak-
lıklar. Çukurova Üniversite-
si'nde son dönemde yaşananlar-
la iyice güncelleşen sorunlar...
Tiyatro eleştirmenliğimin ilk
yıllan... 1970'lerin ikinci yan-
sında Sanatsevenler Demeğı'nin
düzenlediği bir açıkotunımu yö-
netmemi istemişlerdi. Konu,
Devlet Konservatuvan'ndaki
"keyfi" ve "baskKa" uygulama-
lar. Daha sonra Özgür Insan der-
gisinde yayımlanan "Devlet
KonservatuvarTnda Uyanmak
Yasak* başlıklı uzun yazıda dip
köşe irdelediğim bu konuyu tar-
tışanlar arasında yıllann hoca-
sı MabirCanova, *statüko"nun,
Almanya'da yönetmenlik eğiti-
mi görmekte olan Yücel Erten
ile "jön roUerin aranan oyuncu-
su Can Gfirzap "yeniHkçrierin
"ses"iydi. O zamanlar öğrenci
olan Tamer Levent ve Cöneyt
Çabşkur, etkin bırer lider ko-
numundaydılar. Cihan Ünal en
ateşli izleyici-katılımcılar ara-
sındaydı. O yıllarda da "yıkhz"
olan bu değerli sanatçımızı ka-
labahk içinde tanıyamadığım
için, aşın atılganlığından dola-
yı konuşturmamaya ugraşadu-
rurken ve o da tüm centilmen-
liğiyle konuşma izni almaya ça-
lışırkeıij arkamdan biri, "Neden
Cihan UnaTasöz vermiyorsun"
diye fısıldamak zorunda kal-
mışti. Nasıl da utanmıştun.
O zamanlar yahıızca bir tek
Devlet Konservartuvan vardı
ve sorunlan diz boyuydu...
12 Eylül'le birlikte YÖKgel-
• Önemli olan üniversitelerde sanat eğitimi
dallannın açılmasına önayak olan
yetkilileıin, gerek altyapısal hazırhğın
tamamlanması, gerekse eğitsel olgunluğun
sağlanabilmesi yolunda bugüne dek
gösterildiğinden daha çok çaba ve özen
göstermesi. Aldığı diploma gereği "sanatçı"
sayılan, ama ruhsal ve bedensel yaralar
almış mutsuz, uyumsuz insanlar üretmek
istemiyorsak...
di ve konservatuvarlan üniver-
sitelere bağladı. "Hareketder-
sTnin vizesinin yazıh olarak mı
yapılacağınjn tartışıldığı "akıl-
mantik" dönemine geçilmişti.
Zamanla başka "deviet konser-
vatuvarlan" açılmaya başlan-
dı. 9O'lı yıllann ortalannda ise
devlet konservatuvan açmak
üniversiteler için bir "prestij"
simgesi olmuştu. Şu anda ülke-
mizde çeşitli üniversitelere bağ-
lı kaç devlet konservatuvan ve
tiyatro bölümü var, bilemiyo-
rum. Bildiğim, "sanat stepndi
bibm" anlayışına "kestinne"
(ama "kesmece karpuz" olma-
yan) bir çözüm getiren bu ucu-
be yaklaşım sonucunda devlet
konservatuvarlannın sorunlan-
nın gırtlağa dayandığı.
Malzeme insan
"Ucube" sözünü boş yere kul-
lanmıyorum. Mutfağı, yetişmiş
ahçılan ve sunduğu yemekler-
de belirli bir geleneği ya da bi-
çemi olmayan bir lokanta nasıl
kısa sürede topu atarsa, mekân
ve işleyiş biçimi bağlamnıda
altyapısı ve yetişmiş eğiticisi
olmayan bir kurumda da sanat
eğitimini yeşertemezsiniz.
Üsteliktiyatronunmutfagın-
da kullanılan malzeme "in-
san''dır. Yahıızca ders dınleme-
ye, kitaptan öğrenmeye, labora-
tuvar deneylerinde başanlı ol-
maya, iyi sınav kâğıdı yazma-
ya dayalı derslerde, ruh ve be-
den sağlığı ortalama düzeyde
olan bir üniversite ögrencisi,
gördüğu eğitim bağlamındaki
bir dolu aksaklığa dayanabihr ve
yanm yamalak da olsa çokça
yara almadan eğitimini tamam-
layabilir. ("AşnM" olduğumuz
bir "dert" değil midir bu?) Ama
uygulamalı bir dala yetenek sı-
navıyla girmişseniz, içinde bu-
lunmak zorunda oldugunuz ça-
hşma uzamlan, yükseköğretim
kurumunuzun size sağlamak
durumunda olduğu özel çahşma
koşullan, sizinle bire bir ilişki
içinde olan egitmenJerinizin yal-
nız bilgi ve birikim düzeyi de-
ğil, sızm ve arkadaşlanıuzın kar-
şısuıdaki kişisel yaklaşımlan,
dahası, öğretim kadrosunu oluş-
turan öteki eğitmenlerle olan
ilişkileri bile çok büyük önem
kazanır. tlişkilerde, "olmazsa
ofanaz" ve kıl payı dengede tu-
tulması zonınlu soğukkanlılık,
tarafsızlık, anlayışhlık ve disip-
lin olgulannın herhangi birinin
bel vermesi durumunda eğitici
de, eğitüen de onanlmaz dü-
zeyde yara alır. Bu da eğitimin
verildiği kunımun ağn" bir sağ-
lık sorunu olduğunu gösterir.
1970'li yıllarda, Cumhuriyet
tarihimiz içindeki sanatsal ge-
lişime damgasını vurmuş -An-
kara'daki- Devlet Konservatuva-
n'nın (bugün de aşılamadığı,
yıllardır öğrencilerden aldığı-
mız fakslardan, telefonla yapı-
lan yakınmalardan, dahası Kon-
servatuvar Mezunlan Derne-
ği'nin düzenlediği eğitim ku-
rultayında tartışılanlardan da
anlaşılan) sorunlan vardı. 20001i
yıllarda ise ülkenin çeşitli yöre-
lerinde açılan ya da bir başka bi-
rimden dÖnüştiirülen devlet kon-
servatuvarlan, basına yansıyan
ya da yansımayan açnûzlar ya-
şamaktadır. Açılış aşamalann-
da büyük kentlerden gidıp ge-
len deneyimh tiyatro eğitmen-
lerinin özverisiyle destek gören
bu kurumlar, sayılannın artma-
sıyla kısıtlı sayıda yetişen genç
öğretim elemanlannın ve Sov-
yetler Birliği'nin çözühnesiy-
le, Türki devletlerden ülkemi-
ze gelen tiyatroculann verdiği
egitimle başbaşa buakıhruştır.
'Ciddi iddialar var'
Çukurova Üniversitesi Dev-
let Konservatuvan Tiyatro Bö-
lümü'nde yaşananlara ilişkin
haber, 1 Temmuz tarihli Milli-
yet'in Eğitim-Gençük sayfasın-
da aynntılı olarak yer alıyor.
Bünyamin Yü (Adana DHA)
ımzalı haber-yazıda, ögrencile-
nn
<
iddia''Ian yanında 'iddia"
olmayı aşmış gerçekler de yer
alıyor. Bunlardan biri, 27 Mart
Dünya Tiyatro Günü etkinhkle-
rinde öğrencilere Banu Alkan,
BülentErsoy, Seren Serengfl gi-
bi şarkıcılann taklitlerinin yap-
tınhnası. Bir başkası, öğretim
kadrosunda bulunan Azeri uy-
ruklu Ghan^r Nevruz'un, Türk-
çeyi iyi bilmeyişi dışında, oyun-
culuk derslerine besmeleyle baş-
laması, zaman zaman Kuran'dan
ayetler okuması... Geçen hafta
içinde bana fakslanan ve imza-
sız olduğu için kullanmayaca-
ğımı söylemem üzenne (bende
saklı kalması koşuluyla) adını
da veren, öğrenci olduğunu san-
dığım kişinin yazısında, tüm bu
saydıklanm yanında başka id-
dialar da yer ahyor. Söz gelimi
ÇÜ Devlet Konservatuvan Ti-
yatro Bölümü'nün uzamsal alt-
yapısmın yetersizhği, dans ve ha-
reket çalışmalannın zemini be-
ton olan dar odalarda yapılma-
sı nedeniyle bedensel sakatlık-
lann oluştuğu, eğitmenlerin uz-
manlık alanlan dışında ders ver-
diği, eğitimdeki aksamalar ve
eğitmenlerin yanlış/anlayışsız
« tutumlan sonucundatiyatrobö-
lümünde başan yüzdesinin yüz-
de 16.5 olduğu gibi.
'Gerekü önlemler ahnroah'
Bütün bunlan, Çukurova Üni-
versitesi yöneticileri tarafindan
incelenebüir, doğruluğu ya da
yanlışlığı kanıtlanabilir iddi-
alar olduklan inancıyla dile ge-
tiriyorum. Çünkü Bünyamin
Yıl 'ın haberyazısından anlaşıl-
dığı gibi, durum dedikodu ve id-
dia düzeyinde bırakılmayıp Çu-
kurova Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Can Şabinoğhı'na da
iletilmiş. Bunun üzerine bir
araştırma komisyonu kuran Şa-
hinolu, "tddialandddibıılduk.
Gerekirse öğretim üyeleri hak-
kmdasoruşturma açdacak" de-
miş.
Çukurova Üniversitesi yöne-
timince, düzeltilebilecekyanüş-
lann üstünde durulacağından
kuşkum yok. Ancak daha önern-
lisi, yeni açılan üniversite ya da
bölümlerde, meslekte yeterin-
ce pişmeden "baş" olma şansı-
nı/şanssızlığını yaşayan genç
eğiticilerin duyarhğırun, yaşla-
n ve seçtikleri sanat alanı nede-
niyle aşın duygusallığı yaşam
biçimi bellemiş öğrencüerin du-
yarlığıyla ayru dalga boyunda
buluşmayışından kaynaklanan
"yıpranma"nın onanlamaya-
cak boyutlara ulaşmaması için
gerekli önlemlerin alınması.
Üniversitelerde sanat eğitimi
dallarmın açılmasına önayak
olan yetkililerin, gerek altyapı-
sal hazırhğın tamamlanması,
gerekse eğitsel olgunluğun sağ-
lanabilmesi yolunda bugüne
dek gösterildiğinden daha çok
çaba ve özen göstermesi.
Aldığı diploma gereği "sanat-
çı" sayılan, ama ruhsal ve be-
densel yaralar almış mutsuz,
uyumsuz insanlar üretmek is-
temiyorsak...
Matthew Bourne'nun modern yorumuyla 'Kuğu Gölü', bugünün seyircisine sesleniyor
-; - t k
6
Erkek laığıdaı* dalıa etldleyîcrYEŞİMAKYÜZ
'Britain-Turkey 2000' kapsamın-
da, 28.Uluslararası Istanbul Müzik
Festivali'nin bale ve dans topluluk-
lan arasında yer alan Adventures in
Motion Pictures 29,30 Haziran ve 1
Temmuz'da AKM Büyük Salon'da
bugüne dek yapılanlardan farklı bir
koreografiyle 'Kuğu Gölü' balesini
sahneledi.
MattbavBouroe'nin sahneye koy-
duğu ve koreografîsini yaptiğı TCn-
ğu Gölü'nün zarif kuğulan, tarihin-
de ilk kez AMP'nin yorumunda er-
kekler tarafindan canlandınldı. Pren-
se, aşkı ve özgürlüğü ögreten Oditte
rolundeki erkek kuğu ise klasik yo-
rumundan farklı olarak
sergilendi. Bugüne dek
pekçok kez sahnelenen
'KuğuGölü'nün yeni ko-
reografısi için Matthew
Bourne şöyle düşünü-
yor: "Klasik'Kuğu Gö-
lü' havranmm. AMP
çağdaş birdans toplulu-
ğu olduğu için bjçbir za-
man klasikanlamda es-
ki gösterileri yeniden
üretmeoyununa düşme-
dL Çaykovski bu müziği dans edilme-
si için besteledi fakat aynı adunlaria
dansedDeceğinikinısöylemiş-Bune-
denk 1895'teki ilk sahnelenişmden
bir asırsoBraKuğu GöJü'nü yaşayan
bir mfize- eser olmadığHn, sanatçıla-
ra hâlâ ilham kaynağı olmaya devam
ettiğini göstermek için gerçekkştir-
dik"
Aynca, Bourne kuğulann kendi-
sinde beyaz tüyler içindeki balerin-
lerden çok, kash erkek dansçılan çağ-
nştırdığını belirtiyor. Matthew Bour-
ne ile yapımcı KatnarineDore'nin yö-
netiminde 1987 yılında kurulan top-
luluk, çağdaş dans anlayışı ve teatral
dans diliyle Britanya'da büyük be-
ğeni topluyor. Bugüne dek Ingilte-
re'nin yanı sıra, New York ve Los
Angeles'ta da sergılenen 'Kuğu Gö-
lü' ile Bourne 25'in üzennde ulusla-
rarası ödül kazandı. Bunlann arasın-
da, 1996'da Olivier, Time Out, The
South Bank Gösteri, Manchester Eve-
ning News, Gay Tünes&Pink Paper
okuyucu, 1997'de Los Angeles Eleş-
tirmenler Birliği ve Drama-Logue
ödülleri ile 1999'da En İyi Yönetim
ve En İyi Koreografî dallannda iki
Tony Ödülü'ne layık görüldü.
Gösterinin turne prova yönetmen-
lerinden linda Gibbs ile kraliçe ro-
lundeki Isabel Mortimer de moder-
nize edılerek sahnelenen 'Kuğu Gö-
lü'nün her yerde seyircinin ilgisini
çektiğini söylüyorlar. Aynca, erkek
• 'Kuğulan baletler oynuyor, çünkü daha
gerçekçi bir gösteri olarak tasarlandı. Zarif ve
uçucu hareketlerin yerine erkek kuğularla
birükte agresif ve güçlü bir etki uyandınlmak
amaçlandı. Bu şekilde seyirciye değişik bir
bakış açısı sunmak istedik. Bunun yanı sıra,
eğlenceli, seyirciyi güldürecek bir yanı da var'
kuğulann gösteriye farklı bir boyut
kazandırdığını ve daha etkileyici kıl-
dığını belirtiyorlar.
-'Kuğu Gölü'nü nasıl bir yorumla
sahnefiyorsunuz?
LJNDAGIBBS-ManiıevvBourne,
'Kuğu Gölü'nü klasik tarzından fark-
lı olarak sahneye koydu. Kuğulan
baletler oynuyor, çünkü daha gerçek-
çi bir gösteri olarak tasarlandı. Zarif
ve uçucu hareketlerin yerine erkek ku-
ğularla birlikte agresif ve güçlü bir
etki uyandınlmak amaçlandı. Bu şe-
kilde seyirciye değişik bir bakış açı-
sı sunmak istedik. Bunun yanı sıra,
eğlenceli, seyirciyi güldürecek bir
yanı da var. Kısacası 'Kuğu Gölü'
tamamıyla modernize edıldı. Örne-
ğin klasik balenin poınt hareketini
pek kullanmıyoruz. Aynca, dansçı-
lann da önemli katkısı oldu. Koreog-
rafide onlann da söz haklan var.
ISABEL MORTIMER - Kuğula-
nn baletler tarafindan canlandınlma-
sı, kostümler ve bar sahnesi ile bir-
likte her şey bugünün seyircisine ses-
leniyor. Matthew Bourne, her zaman
seyirciyle doğrudan ilişki kurabile-
ceği gösteriler yapmak istiyor. Ör-
neğin, erkek kuğulann üstü çıplak, alt-
lannda da beyaz tüyden yapdmış şal-
varlan var. Klasik bir kuğu görüntü-
sünde değil, kanatlan yok. Kostüm ta-
sanmcısı Lez Brotherston ile Bour-
ne birükte düşünüp AMP'nin yoru-
muna uygun olarak basit ve doğal bir
kostüm hazırlamaya ka-
rar verdiler. Kugular bu
byafetleriyle daha güç-
lü ve gerçekler. Ama di-
ğer sahnelerde parlak,
şık, göz alıcı kostümler
yer ahyor tabii. Aynca,
Lez Brotherston bu ya-
pımın kostümtasanmıy-
la 1999 Tony En İyi Kos-
tüm Ödülü'nü aldı.
- Bourne'nin yoru-
munda, prensile Oditte
arasında eşcinsel bir ilişki var mı?
MORTTMER-Oditte aşkın ve öz-
gürlüğün simgesi. Prensi de bu yol-
da bilinçlendiriyor. îkisi arasındaböy-
le birihşki olduğunu söyleyebilinz
- AMP'nin repertuvan kaç yılda
birvenfleniyor?
GIBBS - Henüz topluluk yerine
oturmuş değil. Maddi olanaksızlıkla-
nmız var. 10 kişilik bir grupla çalış-
maya başlamıştık, sonra birdenbire
çokkalabahkolduk. 'Kuğu Gölü'nün
başansı ile daha büyük gruplar oluş-
turmak durumunda kaldık. Ama hiç-
biryerden destekalmadığımız için, re-
pertuvanmız konusunda kesinbir şey
söyleyemeyeceğim. Ancak, önümüz-
deki günlerde her şey kesınleşecek.
YAZIODASI
SELİM ÎLERİ
Emirgân *
Bugüne kadar Emirgân'dan hemen hiç söz aç-
mayışıma şimdi şaşryorum.
Çocukluğumda yaşadığım Emirgân, "rarinTy-
le birlikte çıkagelen bir semt değiidi. Dördüncü Mu-
rad'ın Revan seferinden dönüşte buraları
EmirgOuneoğlu'na verdiğinden kimse söz et-
mezdi.
Biz Emirgân'a daha çok yaz mevsiminde gider-
dik. Çınarağaçlanyla çevrili açık kahvede, hasırta-
burelerde oturduğumuzda ince bir esinti dolanıp
durur, yazın en sıcak gününde bile Emirgân'ın pü-
für püfür estiği söylenirdi.
Ağaçlan ve çeşmesiyle küçük meydan kahve-
si bana hep asıl Boğaziçi renklerini geri getırir. ille
denizin harelenen mavisi, göz birden yeşil alaca-
larla dolup taşacak, bütün bunlann ortasında yor-
gun, yaşlı bir mermerin biraz soluk, damariı beya-
zı hissedilecek. Sonra başka renkier de katabilir-
siniz, taşın, kiremidin, ahşabın renklerini. Ama ön-
ce yeşilden maviye, başka bir beyaza koşuşma-
lar, kalpçarpıntılan...
Emirgân 'a bazan da akşamı geçirmeye gelirdik.
Akşamı geçirmeyegelmişsek, kahvede değil, kah-
venin bitişiğindeki çay bahçesindeotururduk. Çay
bahçesinin o zamanki adını unutmuşum. Çayı se-
maverle isterdik. Semaverde çay adeta uzun bir
törendi.
Yaz akşamı başlar, hem çay içilir, hem de an-
nemin yaptiğı tavuklu sandviçler yenirdi. Bilmiyo-
rum neden, tuhaf bir hüzün hissederdim. Çay bah-
çesinin az berisinde mi, ucunda mı, küçük fakat
şık bir lokanta olmalı. Böyle bir şey beliriyor. Lo-
kantada bizden variıklı insanlann edalı bir akşam
yemeğine hazıriandıklannı gözümün önüne geti-
rebiliyorum.
Bizim için yaz akşamı kısa sürerdi. Onda, bile-
mediniz on buçukta ille noktalanacak. Lokantada-
kiler ise geceye sanki yeni başlamışlar...
Emirgân'a bazan da uzun yürüyüşler için gider-
dik. Artık sonbahar başlamak üzeredir. Bütün yaz
yemyeşilini nasılsa koruyan bitkiörtüsü usul usul
sararmakta, yapraklara kahverengi 'cennet be-
nekleri' yürümekte, havada yaz ateşi sönmekte-
dir.
Çok sevdiğim Emirgân Gamii'nin önünden ge-
çer, yokuşa vururduk. Yolumuz Reşitpaşa'ya. Re-
şitpaşa, Boğaziçi'nin kendini koruyabilmiş ender
semtlennden biridir. Hele o zamanlar... Dik yokuş
boyunca, cepheleri çinkolu ahşap evler, akasya
ağaçlan, hayatın gelip geçıciliğini pastoral birtab-
lo gibi anımsatan içli mezariık, gölgeler ve esinti-
ler...
Sonra geri dönerdik. Emirgân Gamii'nin aviu-
suna girerdik. Sonbahar gelmişse, avluda mer-
mer ve san yaprak öbekleri, Boğaziçi renklerinde
yepyeni bir uyum yaratırdı.
Çocukluğumun yıllannda Emirgân Korusu hal-
ka açık değiidi galiba. Koruya ilişkin hiçbir anım
yok. Tepede duvarla çevrili yoğun ağaçlık. Yalnc-
ca ırak bir görüntü.
Koruya giden yolun başında, tam uçta bir ga-
zino vardı: BillûrKöşk. Enikortupahalı birgazinoy-
du. Biz hiç gitmezdik. BiH0ur Köşk adı bende ma-
sal çağnşımlan uyandınrdı.
Yine o sıralar, en az kırk yıl önce, Emirgân'da
bir de alaturka musikili gazino açıldı. Neredeydi?
Birtüriü gözümün önüne getiremiyorum. Şule Ga-
zınosu gibi bir ad kalmış aklımda. "Şahane Kadın"
Sevim Çağlayan kocaman istiridyeden inci tane-
si olarak çıkıyor...
Yine Emirgân'da kâğıthelvalı günlerim var. Ama
artık başımabuyruktum, bizimkilerin seyyar satı-
cıdan bir şey yenmez ilkesine aldırdığım bile yok-
tu. Emirgân'ın kâğrthelvasını birer ikişer tıkınıyor-
dum...
Dedim ya, başımabuyruktum, gençtim. Yaz,
sonbahar, Emirgân güzel bir gezinti yeriydi benim
için. Çınaraltı kahvede buluşmalar, upuzun edebi-
yat ve siyaset söyleşiteri. Mavisi menekşelenen de-
niz, sık yaprak örtüsü, mermeri yorgun çeşme...
Sonra bazı bahçeler, sarmaşıklaria, ulu ağaç-
laria, yaprakdökümüyle hep sonbahara hazırla-
nan. Emirgân'da o bahçeler meğerse ömrümün son-
bahanna da hazırlıyonnuş beni...
Takvimde h Bırakan:
"en yılgın sonbahar benim gözlerimdeki Attilâ
llhan, "Emirgân'da ÇaySaati"
Happy Potter mrscdığı
• EDINBURG (AFP) - Iskoçya'da bir gazete,
resmı basım tarihinden on gün önce JK
Rovvling'in 'Harry Potter and The Goblet Of Fire'
adh yeni romanını ele geçirdi. Çocuk
Edebiyatı'nın önemli isimlerinden olan
Rovvling'in 'Harry Potter' serisinin dördüncü
kitabı olan romanın, 600 milyon dolar satması
bekleniyordu. Bloomsburry Yaymevi, bu olaydan
sonra güvenliği arttıracaklannı belirtti. Şu anda
lngiltere'de bir milyondan fazla korsan baskısı
olan seri, yetim Harry Potter'ın doğum gününde,
ona ailesinden miras kalan sihirli güçleri
farketmesiyle başlayan maceralan konu alıyor.
Serinin ilk romanı ise şu sıralarda Wamer
Brothers' Pictures tarafindan sinemaya
uyarlanıyor.
Deppemde yitjpilen heykeflerin
yenilerH yaptlacak
• GÖLCÜK- Kocaeli'nin Gölcük ilçesine bağh
Değinnendere beldesınde, bu yıl sekizincisı
düzenlenen Uluslararası Zühtü Müridoğlu Ahşap
Heykel Sempozyumu başladı. Değırmendere
Belediyesı ile Mımar Sinan Üniversitesi'nin
işbirliğıyle düzenlenen sempozyumda, depremde
yitirilen heykellerin yenileri yapılacak. Türk
heykeltıraşlar Ender Güzey, Hülya Bozbıyık,
Ömer Yavuz, Ayhan Yılmaz ile Japonya'dan
Shosau Asada ve tsraiiyen Mickey Tropper*flrr~
katıldığı sempozyum, 30 Temmuz günü sona ~
erecek. Sanatçılann sempozyumda yapacağı
yapıtlar Çuıarlık Meydanı'nda sergilenecek.
BUGÜN
• ENKA'da 'Kûltûr Programı' çerçevesinde saat
21.15 'te Üker Özalp (bas), Serkan Ozyılmaz
(piyano) ve Cengiz Ba>'sal(davul) konseri
izlenebihr. (276 50 87)
• AKSANAT'ta 12.30 ve 18.30 saatlerinde
'Piyanonun Atan Çağı' adlı belgesel göstenhyor.
(252 35 00)