Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2000 PAZARTESİ
HABERLER
Savcı, İstanbul Emniyeti'nin Karakuş'u Mumcu suikastını üstlenmeye zorladığını ortaya çıkardı
îstanbul polkl yargıyı \amltü• Mumcu suikastını
itiraf etmesi için
yönlendirilen
YusufKarakuş, >L-
savcıya verdiği
ifadesinde, polislerin
kendisine "Biz derin
devletiz. 'Mumcu'yu
üstlenerek devlete
hizmetet'.
Uğur Mumcu olayını
kabul etmekle sen
devlete hizmet
edeceksin, biz de seni
ilk mahkemede dışan
çıkaracağız"
dediklerini anlattı.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - U-
MUT operasyonu soruşturmasını yürü-
ten Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş,
çalışmalan sırasında İstanbul Emniye-
ti'nin yargıyı yanıltmaya dönük girişimi-
ni ortaya çıkardı. tstanbul Emniyeti tara-
fından yûrütülen operasyonda gözaltma
alındığı sırada Uğur Mumcu suikastını
gerçekleştirdiğini itiraf etmesi için yön-
lendirilen YusufKarakuş, savcı tarafın-
dan alınan ifadesinde, polislerin kendisi-
ne "Bizderin devletiz. 'Mumcu'yu üstle-
nerek devlete hizmet et'. Uğur Mumcu
olayını kabul etmekle sen devlete hizmet
edeceksin, biz de seni ilk mahkemede dı-
şan çıkaracağız" dediklerini anlattı.
Karakuş, 3 Nisan'da gözaltına alındık-
tan sonra Mumcu suıkastı zanlılanndan
olduğu iddia edilerek ifadesi basına sız-
dınlmıştı. Içişleri Bakanlığı da yaptığı
açıklamada, Karakuş ve AbduIhamitÇe-
Hk'in de aralannda bulunduğu zanlılann
Mumcu suıkastına katıldıklannı bildir-
mişti. Karakuş, basına sızdınlan ifadesin-
de Mumcu suikastmın aynntılannı an-
latmış ve yer gösterme tatbıkatı sırasın-
da "polis noktasının bulunduğu yer ve
otomobilin yeriyle ilgili şaşırtmalan" be-
lirlemişti. UMUT operasyonu soruştur-
masını yürüten Ankara DGM Savcısı
Hamza Keleş. çalışmalan sırasında orta-
ya çıkan çelişkileri gıdermek üzere Es-
kişehir Özel Tip Cezaevi 'ne giderek Yu-
suf Karakuş'un ifadesini almıştı. Kara-
kuş, 16 Haziran'da verdiği ifadede, daha
önce Istanbul'da Hızbullah'ın Menzil
grubu lideri FidanGüngör'ün kaçınlma-
sı olayı nedeniyle hakkında dava açıldı-
ğını ve yargılanmaya başladığını belırte-
rek "yardım yatakkk suçlamasryla" ön-
ce mahkûm olduğunu, ancak Yargıtay'ın
bozma karannın ardından tahliye edildi-
ğini anlattı.
Çorap tezgâhında gözalü
Pazarlarda çorap satarak geçimini ka-
zandığını belirten Karakuş, 3 Nisan gü-
nü yine evinin yakınlanndaki Yeşilpınar
pazannda tezgâhının başında dururken,
6-7 polis memurunun yanına geldiğini
kaydederek şöyle devam etti:
"Birisi benim kolumdan tuttu. Ben on-
lara 'Ne oluyor siz kimsıniz' dedim. Es-
naf da müdahale etmeye kaUaşınca, 'Biz
polisiz" dediler. Ellerinde telsiz ve silah
yoktu. Müdahale eden esnafları tanı-
mıvorum. Çünkü ben her hafta deği-
şik pazara çıkıyorum. Bu nedenle isim
veremiyorum. Beni Uno marka bir
taksiye bindirerek gözlerimi bağladı-
Özmen ve Yüksel, Mumcu'nun otomobiline bombayı farklı tarihlerde yerleştirdiklerini söylediler
tarih çelişkisiALPERBALLI
ANKARA - Uğur Mumcu
dosyasında yer alan ifadeler,
olaya katılan sanıklardan Fer-
han Ozmen ile Necdet Yük-
sel'in, bombanın yerleştirildıği
tarih konusundaki çelişkilerini
günışığına çıkardı. Özmen,
bombayı "22 Ocak 1993 Cuma"
günü, Yûksel ıse "23 Ocak 1993
Cumartesi" günü yerleştırdik-
lerinı söyledi. Özmen'in yargı-
lama sürecinde kendisini kur-
tarmak için kasıtlı olarak cuma
günü bombayı yerleştirdiklerini
söylemesi olasılığı üzerinde du-
ruluyor. "Ohan" kod adlı Oğuz
Demir'le birlikte bombayı yer-
leştiren Necdet Yüksel, kendi
söylediği tarıh üzerinde ısrar
ediyor.
Cumhuriyet'in ele geçirdiği
UMUT operasyonu dosyası, so-
ruşturmanın aynntılanm ortaya
koydu. Soruşturma sırasmda
dikkat çekici bir gelişme, bom-
banın yerleştirildiği tarih kono-
sunda yaşandı.
Ferhan Özmen polis ve savcı-
lıktaki ıfadeleri ile yer gösterme tatbı-
katı sırasmda bombayı olaydan 2 gün
önce, yani 24 Ocak'tan önceki cuma
günü 22 Ocak'ta, saat 21.00-22.00 ci-
vannda yerleştirdiğini öne sürdü. Mum-
cu ailesi, okullann tatile girdiği 22 O-
cak akşamı yemek için dışan çıkmış ve
geç saatte dönmüştü.
Oğuz Demir'le birlikte sokağa giren
Necdet Yüksel ise bombayı cumartesi
günü saat 21.30'da yerleştirdiklerini
söyledi. Yüksel, Özmen'in beyanlan-
nın anımsatılması üzerine, "Bombayı
koyduğumuz gün ve saat benim beürt-
tiğim şekilde ohnuştur. Benim sözlerim
bizim eylem manüğımıza daha uygun-
dur. Bizim eylemlerimizde uzun süreli
bir bekleme rizikosu olmadı" dedi.
Savcı Hamza Keleş, tutanağa "Çeliş-
id gjderilemedi" diye not düştü.
Ferhan Özmen, DGM Savcıhğı ve tu-
tuklama işlemini gerçekleştiren DGM
Yedek Yargıçhğı'nda kabul ettiği polis
ifadesinde, Mumcu suikastmın nedeni
konusunda şunlan söyledi:
"Ben bu oLayı herhangi bir künseden
talimat almadan Oğuz Demir (firarda)
ve Necdet Yüksel'le birlikte karar vere-
rek gerçekleştirdim. Mumcu, zaten bü-
tün fikirleri ve kinıliği ile herkes tarafin-
dan tanııuyordu. Gazete köşesinde ve
birçok televizyon programlannda ko-
YükseL 1993 Ocak ayı başında yine bir kontroUerinde havanın sisli, polis noktasının camlaruun bu-
har nedeniyle kapalı olduğunu gördüklerini beürterek Oznıen'e eylemin o gün yapdması önerisini
götürdüklerini söyledi ve "Ozmen de bulunduğumuz oda içerisinde hanrladlğun kadarıyla kütüp-
haoenin alündan çıkardığı bomba matzemelerini kullanarak Demir'le birlikte bombayı hazniadV
lar"dedL " " "
nuşması olup birçok da kitabı vardı. Pa-
neUerde ve konuşmalannda sistem içe-
risinde bulunan bazı basla çevrelerinin
sözcüsü konumunda olduğunu belli edi-
yordu. Halkı tabandan değil de tavan-
dan şekillcndirnıevi amaçlayan bir çiz-
gisi vardı. Devlet içerisindeki bazı kişi-
lerin sözcülüğünü yaptığım düşünüyor-
dum. Ancak kendisinio güne kadar Ata-
türkçü olarak tanımlayan, fakat benim
gerçekten öyle olmadığına inandığun ve
de sadece dinimize saldırmayı kendisi-
ne vazife edinmiş bir kesimin sembolü
haline geldiğinden böyle bir eylemi seç-
tik."
Olayda kullanılan bombayı Oğuz De-
mir ve Necdet Yüksel'le birlikte yaptık-
lannı kaydeden Özmen, bomba konu-
sunda şu bilgileri verdi:
"Harekete ayarh, mandalh ve bubi tu-
zakhbir sistemebağh C-4 patlayıcısı içe-
ren bir bomba idL Bombanın alt kısmın-
da mıknaüs vardı. 12-13 santün çapın-
daki bu mıknaüs bombayı arabaya tut-
rurmak içindi, ancak otonun altindaki
metal kaplama paslı olduğu için bu mık-
natısı rutnıadıgını bana Oğuz Demir
soyledL Ip ya da misina bağh olan bom-
banın ateşleme kısmmdaki mandalın
hareketine bağh olarak aktiflik kazan-
dırarak patlama olacak şekilde idi. C-4
ile yapüğımız bu bombayı koli bandı ile
bantfa olarak bir poşete sanh vaziyette
olay yerine kadar götürdük. Bombanın
patlavıcısının ağuiığı 2 kg. 200 gr. civa-
nnda idi. C-4 kalıplannın her biri 570
gr. olduğundan hesap ettiğimde 4-5 adet
C-4 kullanarak bu bombayı inıal ettik.*
1
Mumcu'nun evının adresinı eskı te-
lefon rehberinden bulduklannı, ancak
otomobılle ilgili istihbaratı kendisinin
yapmadığmı kaydeden Özmen. genel
olarak bilgilerin toplanmasmın hemen
ardından eyleme geçmediklerini. "za-
manı gelince bilgiler doğrultusunda en
uygun eylem tarzmı" belirledıklerinı
anlattı.
'Haberlerden duydum'
Bombayı olaydan bir gün önce. ak-
şam 21.30-22.00 sıralannda yerleştir-
diklerini anlatan Özmen, şöyle devam
etti:
"O dönemde Şahin marka birotomo-
bilinı \-ardi. Bu oto ile Köroğlu Cadde-
sinden aşağıya doğru inip taksi durağı-
na gelnıeden Oğuz Demir ve Necdet
Yüksel isimli arkadaşlanmı bıraknm ve
kendim sağa dönüp Karlı Sokağa gire-
rek polis kulübesinden ileri geçince sağ-
da durdum. Necdet Yüksel ve Oğuz De-
mir bombayı >erleştirip döneceklerdL
Ancak ben otoyu biraz ileriye park etti-
ğim için onlan göremedim ve biraz bek-
lediğim halde gelmeyince ileri
devam ederek ileriden geri dö-
nüp geküm. Arkadaşlan sokak-
ta görmeyince eve döndüm. Bir
müddetsonrada onlarticaribir
taksi ile geldiklerini söyleyerek
geldiler. Onlan benim evimin
300-400 metre Uerisinde karşda-
dun. Bomba) ı yerleştirip yerieş-
tinnediklerini sordum, onlar da
'evet' dediler. Bombarun pada-
dığmı ve otosunun parçalana-
rak Uğur Mumcu'nun da öldü-
ğünü, pazar günü saat 15.00 gi-
bi haberlerden duydum."
Özmen, eylemin tarihiyle il-
gili olarak da "Biz otoya bom-
bayı bir gün önce, yani 'cuma
akşamı' koyduk. Bomba araba-
nuı üzerinde 'cumartesi günü'
takıh kakh ve pazar günü patla-
dı"dedi.
Necdet Yüksel de 1992 yılı-
nın ortalannda Mumcu suiİcas-
tı eyleminin Ferhan Özmen ta-
rafından gündeme getirildiğini
belirterek, karara kendisiyle
birlikte Özmen ve "Cflıan* kod
adlı Oğuz Demir'in katıldığını
anlattı. Kültür sanat etkinlikle-
riyle ilgili ilan ve yayınlanm takip ede-
rek Mumcu'nun katılacağı herhangi bir
toplantıyı araştırdıklannı kaydeden
Yüksel, Mumcu'nun Ulus'ta 100. Yıl
Kültür Merkezi Konferans Salonu'nda
konuşma yapacağım öğrendiklerini be-
lırtti.
Toplantımn yapılacağı salona Oğuz
Demir'le birlikte gittiklerinı anlatan
Yüksel, toplantımn bitiminden sonra
Mumcu'yu beklediklerini aktararak
şöyle devam etti:
"Toplanö sonunda Uğur Mumcu çev-
resinde kalabahk bir gnıpla büükte sa-
londan çıkn. Bunun üzerine Oğuz De-
mir yanımdan a>nlarak yolun karşı ta-
rafindan Mumcu'yu takip etmeye baş-
ladı. Demir, kalabahktan dola\ı Mum-
CU'JTI takip edemeyecek duruma gelin-
ce ben Mumcu'nun peşine takıknm. S-
tat OteB açık otoparkına bırakmış oldu-
ğu aracına binerken plakasını tespit et-
ti. Biraz bekleyip Demir'le buluşarak
evlerimize dağıldık. Aynı gün akşara sa-
atlerinde Mumcu'nun evini tespit ede-
bflmek için telefon rehberinden adresi-
ni bulduk. Oğuz Demir'le büükte adre-
se giderek plakasını tespit ettiğimiz ara-
cın evin önûndeolupohnadığına baknk.
Ük gittiğimizdc aracı evin önünde göre-
medik. Daha sonraki geüşlerimizden bi-
rinde araba\ı gördük."
lar. Daha sonra bir minübüse aktardı-
lar. Orada bana 'Yusuf anlat' dediler,
ben de 'Ne anlatayım' dedim. Ben Fıdan
Güngör'ün kaçınlması ola\ı üe ilgili iddi-
alar olduğu için bu kaçıranlann Hizbul-
lah örgütünden tlim ve Menzil grubu ola-
bUeceklerini düşündüm. Onlara, ben ola-
yı yapmadun dedim."
Karakuş, kendisine "Uğur Mum-
cu'nun öldürülmesini anlat" diyen polis-
lere "Uğur Mumcu'yu ben yapnm der-
sem kargalar bile güler, çünkü benim bu
olay ile herhangi bir ilişkim yoktur" ya-
nıtını verdiğmı belirterek şunlan anlatö:
"Bunun üzerine 'Elimizde belge var'
dediler, 'Biz derin devletiz, her şeyi bili-
yoruz'. Ben onlara 'Elinizde hangi belge
var" dedim. Onlar da 'Kayınçon Murat
FUiz söylüyor' dediler. Bunun üzerine
'Ben Murat Filiz söylüyorsa cezaevın-
den alırsınız, o söyler' de-
dim. Bunun üzerine 'Biz
Murat'ı da alacağız' dedi-
ler. 'Sen eski ülkücüsün,
biz de seninle birlikte, sen
devlete yardımcı ol' dedi-
ler. 'Mumcu'yu kabul et-
mekten başka çaren yok-
tur. Ya kabul edeceksin ya
da öleceksin' dediler. Ben
onlara 'Siz dokümanı ya-
zın ben de altmı imzala-
nm' dedim. Bana ketime
kemneoiayın nasıl olduğu-
nu anlatnlarveezberlettir-
diler. Benden isim istediler.
Ben de yakın arkadaşla-
nm olarak bildiğim ceza-
evinde büükte kaldığunız
kişflerin isünlerini ventim.
Muzaffer Dağdeviren ve
Fatih Aydın'du-. Bu şahıs-
fcu- ellerinde beigeierle Ha-
san Kılıç, Mehmet Şahın,
Abdülhamit Çelik, Meh-
met Ali Tekin'in de okm-
ğunu söylediler. Abdülha-
mit Çelik'i biz iyi bihnz o
casustu dediler."
Karakuş, polislerin ken-
disine Mumcu olayını ka-
bul etmekle "devlete hiz-
met edeeeğinr söyledikle-
rini kaydederek, polislerin
Uğur Mumcu olayını şöy-
le anlattıklannt aictardı:
"SenburadanAbdüIha-
_mit Çelik ile Ankara'ya gj-
deceksin. Yanında bir
tranh bulunacak. Bu olay-
da yer aL ama nasıl olursa
yer al. Ben ola>da gözcülü-
ğü kabul ettim. Gözcü ola-
rak beni yazdı. Ben ifade
verirken ıstanbul'da beni
kasede aldüar. Kaset em-
niyette ahnmadı. tfadem
alınan yer bir evdi bh- çek-
yat vardı ve ellerim de ke-
İepçeli idL Böylece banta
akular. Daha sonra başka
bir araba ile götürdüler.
Gözlerim bağh idi emniye-
te yaklaşüğumzda gözle-
rim açıkh ve ben çev rem-
dekilerm poUs olduğunu
anladun. Orada ifadem
alındL Daha sonra Anka-
ra'ya gönderildim. Ben
Uğur Mumcu olayına ke-
suüıkle katümadnn. Cami-
de buluşmamız, otele git-
memiz, daha sonra olayye-
rine granemiz tamamen
polislerin anlarağı şekilde
ohnuştur. Keşif sırasmda
da bana söyledikleri gibi
anlattım. Benim Uğur
Mumcu olayı ile hiç bir 0-
gim yoktur. Bu beyan-
lanmı mahkeme huzunın-
da da anlatacağun."
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
Amerika Birieşik Devletleri'nin tari-
hinde trenin önemli bir rolü olduğunu
halk şarkılarından anlayabilirsiniz.
Amerikan halk müziği olarak kabul
edilen country şarkılannın neredeyse
tamamında, tren yolculuğu ya da tre-
nin bir şehre girişi üzerine sözlere sık-
ça rastlayabilirsiniz. Insanoğlu bin yıl-
iardır bir yerden bir yere göçüyor.
Göçmek canlının tabiatında var. Türk-
ler de göçen milletler içinde en önde
gelenlerden sayılabilir. Orta Asya'dan
yüzyıllar öncesi başladıklan yolculuk
hâlâ bitmiş değil.
Göç, her ne kadar türkülere, şarkı-
lara, zaman zaman keyifli sözlerle
yansısa bile aslında insanın yerinden
yurdundan olması anlamına gelir.
Geçmiş yüzyıllarda kendisinden güç-
lü askeri kuvvetlerin, yağmacılann, ta-
lanalann korkusundan milyonlarca in-
san başka diyarlara göç etmek zo-
runda kalmış Bugün bile Afrika'da,
dağılan Sovyetler Birliği'ne bağlı ülke-
lerde, Balkanlar'da çok dramatik göç-
ler yaşandı. Son dram Kosova'daydı.
Güneydoğu'da yaşanan son 20 yı-
lın acı olayları da milyonlarca Kürt'ün
yerinden yurdundan göç etmesine
neden oldu. Anadolu'ya bir göçle ge-
len Türkler, bu göçlerini kendi kentle-
rinden, kasabalanndan, köylerinden
Bir Uzun Otobüs Yolculuğu
büyük şehirlere, Almanya'ya ve Ba-
tı'nın zengin ülkelerine doğru sürdü-
rüyorlar. Ermenilerin 1915 yılında ya-
şadıklan zorunlu göç ise hâlâ çözüle-
memiş derin bir yara olarak tazeliğini
koruyor.
•••
işin doğrusu, bu yazıyı Istanbul'dan
Bodrum'a ailecek yaptığımız uzun
otobüs yolculuğunu anlatmak ama-
cıyla yazmaya karar vermiştim. Oto-
büs yolculuğu bana bir göç kervanı gi-
bi geldi. Epeyce bir zamandır, bu ka-
dar uzun bir otobüs yolculuğu yap-
mamıştım. Bu arada Bursa ve Izmir
garajlannın yerinin değişmiş olduğu-
nu fark ettim. Otobüs yolculuğuna cu-
martesi sabahı başladık. Yaz aylann-
da otobüs yolculuklan geceleri yapı-
hr.
Oğlumuz Reşat Ispanya'dan yeni
geldi. O gelmeden nereye gideceği-
mize karar vermiştik. Tatilimizi Cum-
huriyet'teki ilanlanndan da tanıdığınız
Bodrum-Bitez'de Natür Otel'de geçi-
recektik. Reşat, otobüsle gece yolcu-
luğuna itiraz edince gündüzde karar
kıldık. Sabahın erken saatlerinde evi-
mizden çıktığımızda keskin bir koku
ile yüz yüze geldik. Hemen alt soka-
ğımızdaki çikolata fabrikasında yan-
gın vardı. Mahalleli endişe içinde ev-
lerinden dışan fırlamış, yanm saattir
gelmeyen itfaiyeyi bekliyordu. Biz de
endişelendik, biraz bekledik ve itfaiye-
nin geldiğini görünce yolumuza de-
vam ettik.
Otobüsümüz (Kâmil Koç) sabah
08.00'de bakımsızlık, pislik ve karga-
şa içindeki Harem Garajı'ndan hare-
ket etti. içeri girer girmez müzik eşli-
ğinde yapılan bir anonsla karşılaştık.
Emredici bir sesle bir kadın spiker
uyulması gereken kurallan dikte edi-
yordu: "Tanımadığınız kişiden yiye-
cek almayın, şûpheligördüklerinizi ih-
bar edin, çocuklanntzı koridora sal-
mayın " türünden terbiye mesajlan ve-
riliyordu.
Arabalı vapurla Eskihisar'dan karşı-
ya geçip yolumuza devam ettik. İlk
durağımız Bursa oldu. Yeni Bursa Ga-
rajı eskisine hiç benzemiyordu. Şehir
dışında, büyük, tertipli, uygar görü-
nüşlü, modern bir garaj yapılmıştı. Tu-
valetleri tertemizdi..
Bu garajda 35 dakika bekledik. öğ-
len olmuştu, yolda yernek molası ve-
rilir diye umut ediyorduk. Kemalpa-
şa'yı, Susuriuk'u geçtik. Otobüsümüz
yolda gördüğü yolcuları almak için
duruyor, gördüğü her garaja girip çı-
kıyordu, ama bir türlü yemek molası
vermiyordu.
Balıkesir'e geldiğimizde iyice acık-
mıştık. Balıkesirgarajı birfelaketti. Tu-
valetler korkunç denecek düzeyde
kirliydi. Bir yanm saat de orada bek-
lemek zorunda kaldık. Yemek molası
Izmir'den sonra denildi. Yani akşam
18.00'de. Söylensek de onlar bildiği-
ni okuyorlardı.
Arada yolcu indire bindire Izmir'e
geldik. Izmir garajı da yeni yapılmıştı.
Ama tuvaletleri Bursa'dakiler gibi te-
miz ve bakımlı değildi. 45 dakika da
orada bekledikten sonra Selçuk ya-
kınlannda bir yerde saat 18.00'de öğ-
le yemeği yeme fırsatını elde ettik.
Selçuk, Kuşadası, Söke garajlan da
eksiksiz olarak ziyaret edildikten son-
ra Bodrum'a geldik. Saat gecenin
22.00'siydi. Oradan da Bitez'e gitme-
miz gerekiyordu. Yatağa sırtımızı koy-
ma olanağı bulduğumuzda, saat
24.00 olmuştu. Tam 16 saatlik eziyet
bitmişti.
Yolculuk sırasında Reşat bir gece
önce de uyumadığından bunalıma
girdi. Balıkesir'de otobüsü terk edip
bir otelde kalmayı bile teklif etti. Tar-
tışmalar çıktı. Insanlar, "Acıktık, bir
yerde durun" dedilerse de dinleteme-
diler. Gündüz seferieri böyle olur de-
diler. Bodrum'a indiğimizde ikjinç bir
olayla daha yüz yüze geldik: Şoförler,
bir çocukla teyzesini Bodrum yol üze-
rindeki Torba Kavşağı yerine Izmir Tor-
balı'da indirmişlerdi.
Nerede indiklerini bilmeyen teyze
ile yeğenin yakınlan Bodrum Gara-
jı'nda panik içindeydiler. Şoförlere kı-
zıyorlardı. Sonrasını öğrenemedik.
Reşat iki günün uykusuzluğuyla hâlâ
yatakta. Öğlen vakti ben bu yazıyı ya-
zıyorum. Böylece dün neden yazımı
yazamadığımı da size açıklamış olu-
yorum.
Bodrum'dan, tatil yerinden yazma-
yı sürdüreceğim. Yaz dediler, yazaca-
ğız. Bundan sonraki yazılarda Bod-
rum'da "patlayan Türk turizmi" üze-
rine izlenimlerimi aktarmaya çalışa-
cağım. Dönüşte nasıl bir yol izleyece-
ğimizi şimdiden düşünmeye başladı-
ğımızı da söyleyebilirim. Türklerin hâlâ
seyahat yerine göç ettiğini de iddia
edebilirim. Yann yeniden görüşmek
umuduyla.
2000Tİ YILLARDA
ERDAL ATABEK
Düşünmek Zekâyı
Gelîştiriyor...
Çok kolay anlaşılır birdoğrudur bu: "Düşünmek
zekâyı geliştirir."
Elbette, tersi de aynı derecede doğrudun "Dü-'
şünmemek zekâyı köreltir."
Gazetemiz Bilim-Teknik dergisinin bu cumarte- •
si günkü sayısında ikinci sayfadaki yazının konu- •
su buydu. Dergiyi açıp da yazıyı okuyunca heye- J
canlandım, sizlerie paylaşılacak en önemli konu-
nun bu olduğunu düşündüm. 4 ve 5. sayfalarda-
ki "Geleceği Tahmin Etmek" yaz\s\ da konuyu bü-
tünlüyordu. "Düşünmeyoluyla zekâyı gellştirmek"
ve "geleceği tahmin edebilmek" neden bu denli
önem taşıyor?
Insanlann ve toplumlann yaşadıkları bütün so-
runlann çözümü burada da ondan.
örneğin trafik kazalarını ele alalım. Bütün kaza-
lar, küçük ya da büyük, insana, arabaya verdiği za-
rar ne boyutta olursa olsun bu iki zihinsel işlem-
deki yanlışlardan olur: "Düşünmemek ve ne ola-
cağını tahmin edememek. Alkollü araç kullanma
da budur, hatalı sollama da budur, aşm hız da bu-
dur, arabayı, yolu, zamanı kullanma hatalan da
budur. Şimdi, insanlara bu iki beceriyı kazandırma-
dan hangi egitimı verirsenız verin, hangi cezayı
arttınrsanız arttınn, sonuç değişmeyecektir.
Burada biröngörüde bulunuyorum: Trafik kaza-
lan yıldan yıla artmayı düzenli olarak sürdürecek-
tir. Hiçbir kaza topluma ders olmayacaktın çünkü
bu toplumun insanlanna düşünmek değil, düşün-
memek öğretilmektedir; geleceği tahmin etmek
değil, olacaklara aldırmamak önerilmektedir.
Düşünmemek ve ne olacağına aldırma-
mak...
Bu toplumun basına gelen bütün felaketler bu
iki yanlış tutumdan kaynaklanmaktadır.
Meslek seçimi bir sorundur. Deprem bir sorun-
dur. Aile içi iletişim bir sorundur. Para kazanmak
bir sorundur. Akıllıca geçinmek bir sorundur. Er-
genlik bir sorundur. Çocuk yetiştirmek bir sorun-
dur. Eğitim bir sorundur.
Bu gidişle hiçbiri çözülmeyecek, daha karma-
şık sorunlar yumağına dönüşecektir.
Çünkü toplumda "düşünmemek ve ne olacağı-
na aldırmamak" hastalığı vardır.
Bu hastalık nereden kaynaklanıyor?
Kanımca bütün nedenleri iki ana noktada top-
layabiliriz; "belleğe dayalı ezberci eğitim" ile "fü-
ketim toplumunun yönlendirmeleri"'.
Bilim-Teknik dergisindeki yazıda "zekânın sıçra-
ma yaptığı iki dönem "den söz ediliyor.
Birinci dönem, "5 yaş dönemi" olarak beliıtili-
yor ki bu, 0-6 yaş dönemidir. Algının, dikkatin, bel-
leğin, muhakemenin, sorun çözmenin, imgelem-
tasanm-kurgulamanın en özgür, seçicifiğe yöne-
len, yaratıcılığagenişleyen "büyük gelişme döne-
mi". İkinci dönem de 11-15 yaşlan arasındaki bi-
yolojik-psikolojik büyük sıçrama dönemi. Yazıda,
bu iki dönem kaçınlırsa sonraki dönemlerde zekâ-
nın büyük gelişmeler göstermesipin olanaksızpla-,
cağına değiniliyor. , , ' - ^n >
Buradaki önemli nokta,"zekânın her yaşta (yaş-'
lılık dahil) düşünmeyle gelişmesini sürdürecegidir,
ancak koşullanmalar nedeniyle düşünmekten vaz-
geçip bilineni yınelemek, zekânın gelişimini dur-
duracaktır.
Şimdi karşımıza iki önemli sorun çıkıyon Erken
çocuk eğitiminin (0-6 yaş arası eğitimin) yaşam-
sal önemi ile ilköğretim dönemindeki eğitim.
Bu her iki eğitimin de "eleştirel düşünceye da-
yalı zekâ geliştirici eğitim" olması, aynı zamanda
çocuğun "yaratıcılığını geliştirmeye açık olması"
zorunlu.
Eğitim, çocuğun çok şey bilmesine değil, çok
yönlü düşünme gücünü arttırmasına yönelik ola-
cak; bu temel koşul. Bunu anlayıp yapamadığımız
sürece hiçbir şey değişemez.
"Tüketim toplumunun yönlendirmeleri"r\e gelin-
ce; orada da tümüyle "düşünmeme ve ne olaca-
ğına aldırmama"y\ hedefleyen güdülemelerini gö-
rüyoruz.
- Harcarken kazan,
- Paran yoksa aldırma, kredi kartınla öde,
- Bankandan daha fazlasını iste,
- Malı şimdi al, nasılsa ödenir,
- TV programını seyret, kafanı boşalt (sanki pek
doluymuş gibi),
- Filmi izle, he he diye gül geç,
- Bilgisayan al, oyun izle,
- Çet yap, geyik olsun,
- Arabayı şimdi al, gençliğini yaşa,
- Her şey senin hakkın, sen aptal mısın?
Bütün bunlar çocuklardan başlayarak gençlerin,
yetişkinlerin, kadınlann, erkeklerin sürekli birtüke-
tim dünyasının birbirine bakarak hırslanan yanş-
çılan olmasına yol açıyor ve başanlı oluyor.
DÜŞÜNME VE NE OLACAĞINA ALDIRMA...
"Bırak onlar düşünsün, ne olacağına onlar al-
dırsın."
BİZ DÜŞÜNMEK VE NE OLACAĞINA ALDIR-
MAKZORUNDAYIZ.
Eğer sorunlan çözmek istiyorsak yolu sadece
budur da ondan. . ,_.
E-mail: erdal.atabek(a mynet.com.tr i -.
Fax: 0212 513 90 98
Anavatana katılışımn 61. yılı
Hatay'ın kurtuluş •***•
yıldönümü kutlanıyor
Haber Merkezi -
Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer, Ata-
türk'ûn "Yurtta banş,
dünyada banş" anlayı-
şının iç ve dış politika-
da asla ödün verilmeyen
temel ilke olduğunu be-
lirterek "Böylesine ba-
nşçı bir potitikanın ka-
rarh bir biçimde izlen-
mesi, ülkemizi serü\«n-
ci girişimlerden uzak
tutmuş, geçen 77yıl için-
de Türkiye'yi çağdaş
dünyanın güçlü bir orta-
ğıv-apnuşur" dedi. Baş-
bakan Bülent Ecevit
"Hatay'ın anavatana
kaolmaıı, büyük öoder
Atatürk'ün döneminde
izlenen banşcı dışpotiti-
kanın. uzun süren sis-
temh çabalarm sonu-
cunda eldeedilen büyük
bir başarıdır" dedi.
Sezer. Hatay'ın kur-
tuluşu ve anavatana ka-
tılmasınuı 61. yıldönü-
mü nedeniyle yayımla-
dığı mesajda, bu oiayın
Türkıye'nın"oklubitti-
ye" getirilmesine izin
vermeden, diplomatik
yollan kullanarak uzun
süren çabalarla ulusla-
rarası alanda elde ettiği
akılcı ve sağduyulu bir
başansı olduğunu vur-
guladı.