Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2000 ÇARŞAMBA
8 HABERLER
Aristo/des Spiruya da bilinen adıyla I. Athenagoras, 1948-1972yılları arasında İstanbulBaşpiskoposluğu görevinde b
YeşüKuşak'tabirHıristiyanCÜNEYTAKALIN
Son zamanlarda Fener Patrikhanesi
hakkmdayazılanlarçizilenlerarttı. "Din-
lerarası diyalog"lar, vb. derken CMn-
ton 'un 1999 sonunda AGÎT Zirvesi için
geldiği istanbul 'da geçirdiği birkaç gün
içinde Fener Patrikhanesi'ni ziyaret et-
mesi, dikkatleri bir kez daha patrikha-
neye çevirdi. Laik Türkiye Cumhuriye-
ti'nde Hıristiyan yurttaşlann özgürce
ibadet etmeleri, en doğal haklandır ve
bu, yasalann güvencesi altındadır. Da-
hası, yüzyıllardır butopraklarda Rum Or-
todokslarla yaşayan Müslüman nüfu-
sun da tanıdığı, uygarhğımn bir parça-
sı saydığı Fener Kilisesi de tarihimizin
birparçasıdrr. Ancak nasıl Müslüman nü-
fus cumhuriyetimizin temel kurallanna
uymak, dini esaslara dayalı birdevletkur-
maktan kaçınmak zorundaysa, Fener
Patrikhanesi de cumhuriyetin yasalan-
na bağlı kalmak zorundadır.
Oysa, acaba gerçek bu mudur? Özel-
likle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sov-
yetlerBirliği'ni güneyden kuşatmak için
ABD'nin başını çektiği müttefıklerce ge-
liştirilen (yeşil) kuşakta, Islamcılann
oynadığı anti-komünist, anti-Sovyet rol
büiniyor. Peki acaba Hıristiyancılann o
oyunda bir rolleri olmadı mı?
1948'de yani tam da Soğuk Savaş'ın
iyice hızlandığı ve ABD'de McCarthy'ci
rüzgârlann esmeye başladığı sıralarda
New York'tan Istanbul'a gelen (yolla-
nan) Athenagoras 'ın "ekümenik pat-
riklik" performansı, bu sorulara pek
çok yanıt getiriyor. Athenagoras'ın
1439'dan beri ilk kez Katolik Kilise-
si'nin başı papa ile bir araya gelmesi de
dikkat çekicidir. Bu bir araya geliş, an-
ti-komünist yeşil kuşak çe\Telemecili-
ği ile ne ölçüde ilişkilidir?
Din ve siyaset ilişkilerinin yeni boyut-
larkazandığı, çeşitli yerli-yabancı güç-
lerin cumhuriyeti laik mevzilerini terke
zorladığı günümüzde, Athenagoras'ın
oynadığı tarihsel rolü iyi bilmek önem-
lidir.
Athenagoras'ın patrlk seçHlsl
Kuzey-Güney Amerika'daki Orto-
doks-Grek Kilisesi'nin Başpiskoposu
Athenagoras, İstanbul'daki Fener Patrik-
hanesi'nin Kutsal Meclisi (Saint Sinod)
tarafindan 1 Kasım 1948'deRum-Orto-
dorkslann ekümenik patriği seçilir. Pat-
rik, ocak başında New York'tan Istan-
bul'a doğru yola çıkar. Fransa'nın New
York Başkonsolosu Ldovic Chancel,
Fransa'nın Washington'daki temsilcisi
Büyükelçi Henrdi Bonnet'ye hitaben
kaleme aldığı raporunda şu bilgileri su-
nar: Doğu Kilısesi'nin (Ortodoks Kili-
sesi) işlerini çok yakrndan izleyen birkay-
naktan aldığım bilgiye göre, yeni Pat-
rik yolculuğunu, emrine tahsis edilen
ABD Başkaru'nın kişisel uçağı ile ya-
pacaktır. Bujest. anti- Sovyet güçlerin
bir araya gelmesinde Grek-Ortodoks
Kilısesi'nin oynayabileceği role, Ame-
rikan yetkililerinin gösterdiği somut il-
giyi çarpıcı biçimde vurgulamaktadır...
Bugörevlendirme dolayısıyla görüşebil-
diğim sorumlu Protestan unsurlar, ola-
yı gerçekleştirenin, Anglikan Kilise-
si'nin önerilerine kulak veren ve Anka-
rahükümeti üzerindeki baskı olanakla-
Athenagoras'ın 28 Ocak 1949'dayapılan patrikohna törenine SovyetlerBiıüği ve Yugoslavya dışında tfim diplomatik temsikflikler kaüldı.
nnı kullanmakta tereddüt etmeyen ABD
hükümeti oldugunu gizlemediler. Yeni
Patrik, basına verdiği demeçte, anti-ko-
münist, dahası anti- Sovyet bir tavır içi-
ne girdi ve Amerikan ideallerine bağh
kalacağını ifade etti (Chancel'in 12 Ocak
1949 tarihli ve 11 sayılı raporu, Quai
d'Orsay Arşivi).
Fransız konsolosunun raporundan bir-
kaç sonuç çıkıyor:
a) Athenagoras'ın İstanbul Fener Ki-
lisesi'nde görevlendirilmesinde ABD
hükümeti aktif rol oynamıştır.
b) ABD Başkanı Truman, Patrik'e
özel bir uçak tahsis eder.
c) Bu görevlendirme karannda ABD
hükümeti üzerinde etkili olan, Ameri-
kan Protestan Kilisesi'dir. Bundan, her
iki kilisenin Sovyetler'e karşı ittifak için
elele çalıştığı apaçık ortaya çıkıyor.
d) Athenagoras aldığı anti- komünıst
ve anti-Sovyet tavn baştan açıklayarak
gerekli yerlere mesaj venniştir.
Fransa'nın New Yoık Konsolosu, o
günkü dinsel- siyasal Soğuk Savaş or-
tamında Amerikalı Rumlardan birinin
Yeni Roma'ya Patrik olarak görevlen-
dirilmesini, haklı olarak, ABD tarafin-
dan dış politikada dinsel öğelere veri-
len önemin artması ile açıklıyor. Ve
Fransız Konsolos, o günkü tarihsel ko-
şullan dikkate alarak, Fransa'nın ve In-
giltere'nin o bölgede bıraktığı mirasa
Amerikahlann pratıkyaklaşımını olum-
luyor. ,- . ,
Athenagoras'ın
İstanbul a gellsl : _
Athenagoras, 26 Ocak 1949'da Baş-
kan Thunan'ın özel olarak tahsis ettıği
askeri biruçakla geldiği tstanbul'da, Yû-
nanistan Büyükelçisi, Diyanet Işleri
Başkanı ve dindaşlan tarafindan karşı-
lanır. Athenagoras, Yeşilköy Havaalanı'n-
da verdiği demeçte, Türkiye'ye dön-
mekten duyduğu mutlulugu dile getirir,
Başkan Truman'dan Inönü'ye bir me-
saj getirdiğini beürtir. Gelişinden kısa
bir süre sonra Atatürk Anın'na çiçek
koyar.
Athenagoras'ın başa geçme töreni 28
Ocak 1949'da Patrikhane'de yapılır. Tö-
rene, yerel yetkililer ile Sovyet Birliği
ve Yugoslavya dışında tüm diplomatik
temsilcilikler kanhr. Athenagoras, tören-
de yaptığı komışmada, Türk hükümeti-
ne ve Ortodoks Kilisesi'nin üst düzey
yöneticilerine teşekkür ettikten sonra,
dünyada hüküm süren siyasal, ekono-
mik ve toplumsal buhranın bir analizi-
ni yapar. Bu kriz, Patrik'e göre, Isa'nın
ilkelerinden uzaklaşmaya dayandınla-
bilir. Özgürlükleri ve uygarüğı tehdit
eden ortak tehlikeye karşı mücadele
edebihnek için, tüm Ortodokslara, tüm
Hıristiyan kılıselerine olduğu kadar öte-
ki dinlere ve özellikle Islama çağn ya-
par.Patrik, konuşmasının sonunda Ata-
tûrk'ün eserini sürdüren Türk halkına
ve Cumhurbaşkam Inönü'ye duyduğu
hayranlığı ifade eder.
Patriirin Anfcara zlyaretl
Athenagoras'ın Türkiye'ye ve Türk-
lere yolladığı gülücükler, bu kadarla
kalmaz. Patrik, yanında Kadıköy Met-
ropoliti ve Kutsal Meclis Sekreteri ol-
duğu halde 4 Şubat 1949'da hükümetin
kendisine tahsis ettiği özel vagonla An-
kara'ya gider. Burada tnönü tarafindan
kabul edilen ve Cumhurbaşkanına Tru-
man'ın özel mesajnıı veren Athenago-
ras, Inönü'ye bir duvar saati ve bir ba-
rometre de armağan eder. Athenagoras
buradayaptığı konuşmada "büyükbaş-
kanT ziyaret etmeyi "kutsal birgörev"
bildigini beürtir, "aziz vatanmm başa-
nsı ve onuru" için var gücüyle çalışa-
cağını söyler. tnönü Athenagoras'ın
getirdiği Başkan Truman'ın "degern"
mekrubu"nu almaktan duyduğu mut-
luluğu ifade eder. Athenagoras'ın Ame-
rika'daki etkinliklerini yakından izledi-
ğini, Patrik'in vatanına bağlılığmdan
mutlulukduyduğunubelirterek Athena-
goras'ı över. Athenagoras Istanbul'a dö-
nüşünde Cumhuriyet'e verdiği demeç-
te, "büyük başkan" tnönü 'yü yakından
tanımaktan duyduğu sevincı dıle geti-
rir, şöyle devam eder: *Yüce kişiügi hak-
kında açık birfikir edinebilmekiçinonu
ıi7aktan tanımak yeterli olmuyor."
tnönü'nün, ölçülü birdille de olsa, Pat-
rik'i övmesi, Amerika'dan gelen bu po-
htikacı-din adamından Türkiye'nin an-
ti-komünist beklentileri ile açıklanabı-
lir. Inönü'nün bu kabulünden sonra Pat-
rik, Milli Eğitim Bakanı ve Diyanet tş-
leri Başkanı tarafindan yemeğe alıkonur.
Bujest, laikliğin cumhuriyeti yöneten-
lerce o tarihlerde hâlâ önemsendiğinin
bir işaretidir. Buna karşılık Inönü'nün
Truman'ın Athenagoros'la yolladığı me-
sajı kabul etmesi, CHP'nin 4O'lı yılla-
nn sonunda içine sürüklendiği şaşkın-
hğm bir örneği olarak kabul edılmeli-
dir. Ankara'nm ve Washington'ın kar-
şılıkh elçiler bulundurduklan koşullar-
da, bir başkanın mesajının ötekine din
adamlannın aracılığıyla ulaşması, olsa
olsa Soğuk Savaş yıllannın özel kosjıl-
lan ile açıklanabilir. .;-"/'
Yurtdışından gelen
anti- Itomünlst temsllcller
Dünya ülkelerinın Soğuk Savaş nede-
niyle, "komünist/anti-komünist" diye
konuşlandıklan bir ortamda, yani 1949-
50 yıîlannda, İstanbul gibi bir "serhat
tentTndeki "nüfuzJu kişi", doğal ola-
rak pek çok politikacının aklına gelen
ilk isimlerden biri olur. Fransa Büyükel-
çisi Jean Lescuyer'in 15 Temmuz
1949'da Dışişleri Bakanı RobertSchu-
man'a Ankara'dan gönderdiği raporda
Başkan Truman'ın temsilcisi Myron
Taylor'm ziyaretinden söz edilir. Fran-
sa elçisinin, Yunan meslektaşından al-
dığı bilgilere dayanarak yazdığı rapora
göre, Myron Taylor, Patrik'ten Papa'nın
son açıİdamalanna koşut bir anti-ko-
münist demeç vermesini ister. Patrik
Athenagoras biraz tereddüt geçirir. Or-
todoks kihselerinde olamacak bir bildi-
riyi hemen kaleme almaya hazır oldu-
ğunu, bunun ötesine geçmek istemedi-
ğini söyler.
Myron Taylor Athenagoras'a bir öne-
ri daha getirir; "uydu(Sovyet)devletter-
deki idliselerle il^K bir savunma poüti-
kası
T
'nı birlikte geliştirmelerini önerir.
Romanya'da ve Bulgaristan'da Katolik
kiliselerinin yıkıma süriiklenmesi, Or-
todoks Kilisesi için elverişli bir ortam
yaratmıştır. Athenagoras bu konuda da
çekimser davranır. Truman'ın özel el-
çisinin işi bu kadarla da kalmaz. Türki-
ye'ye gelenin bir de Ortadoğu'daki so-
runiara el atması, neredeyse kural hali-
ne gelmiştir; bu kez de öyle olur. Tay-
lor Kudüs'ün açık şehir ilan edilmesi
(uluslararasılaşünlrnası) için Birleşmiş
Milletler'den bir talepte bulunmasını
Patrik Athenagoras'dan ister. Ancak bu,
böylesi bir girişim, uluslararası bir ku-
ruluşa hitap ettiği için, Dışişleri Bakan-
lığı'ndan geçmesini öngören Türk^hu,-
tcümetinin karşı çıkışına takılır.
Sonuç itibanyla Truman'ın elçisi Tay-
lor istediklerini tam elde edemez. Ame-
rikalı temsilci, lstanbul'da Patrik'in,
uzaktan sanıldığı kadar büyük bir etki-
ye sahip olmadığı gözlemini yapar, bu-
nu rapor eder.Temmuz sonunda İstan-
bul gazeteleri Helen Başkanlık Konse-
yi'nin Basm Işleri Müdürü Antoine Ha-
mudopulos'un Patrik'i ziyaret ettiğini
okurlanna duyurur. tstanbul gazeteleri-
ne göre ziyaretin nedeni, Katolik ve Or-
todoks kiliselerinin komünizme karşı
yakm zamanda yapacaklan işbirliğidir.
Patrikhane bu haberleri yalanlar, görüş-
menin nezaket ziyareti oldugunu öne
sürer. Ancak bu açıklama Fransa elçi-
sini bile ikna etmemiş olacak ki, elçi
M.Lescuyer, 29 Temmuz 1949'da Ba-
kan Schuman'a yolladığı yazıda, Pat-
rik'in temkinli anti- komünist çizgisin-
den vazgeçtiğine dairbir işaret olmadı-
ğnııbelirtir.
SÜRECEK
Athenagoms
hi/ndir?
Aristokles Spiru ya da bilinen adıyla
I.Athenagoras 1948-1972 yıllan arasında
Patriklik ve tstanbul Başpiskoposluğu
görevinde bulundu. 1886'daYanya
yakınlannda doğan, 1972'de tstanbul'da ölen
Athenagoras, bir Osmanlı yurttaşı olarak
dünyaya gözlerini açtı. Heybeliada Ruhban
Okulu'nda eğitim gördükten sonra diyakoz
oldu. Atina'da daha sonra ekümenik patrik
olan Başpiskopos Metetios'un yanında
başdiyakoz olarak görev yaptı. 1922'de
Korfu metropoliti, 1930'da 2 milyon üyeli
Kuzey-Güney Amerika Rum Ortodoks
Kilisesi'nin başpiskoposu oldu. Bu
görevdeyken birçok yeni papazlık mınökası
açtı, birçok yeni okulun kuruhnasma önayak
oldu. 1948'de ekümenik patrik seçilen
Athenagoras'ın. Papa VI. Paul'ün sözleriyle
"bütün Hıristijunlann biijük savumıcusu"
olarak sivrildi. Kendi girişimiyle 1964'te
Kudüs'te Papa VI. Paul'le buluştu. Böylece
Katolik Kilisesi ile Rum Ortodoks Kilisesi
arasında 1439'dan beri ilk görüşme
gerçekleşti. İki önder 1054'te iki kilisenin
karşılıklı aldığı afaroz kararlannın
yürürlükten kaldınhnası bakkında 1965'te
görüş birliğine vardılar. Bu tarihsel olay,
Roma'daki Sen Piyer Bazilikası ile
Istanbul'daki Fener Patrikhanesi'nde aynı
anda düzenlenen ayinlerle sonuçlandınldı.
Uhisalbasuun
patıiğe tepkisi
Athenagoras'm patrik olma töreni 28 Ocak
1949'da Patrikhane'de yapılır. Ulusal basın
törene geniş yer verir. CHP'nin organı Ulus,
Athenagoras'ın patrik seçümesinin Mosko-
;ı>l,va'ya darbe indirdiğini öne sürer, şunlan ya-
... - zar:"Ortodoks KJKsesi'nin tüm yabancı etîd-
lerden. ülke için zararfa faaliyederden uzak
duracağı konusunda emin olunabflir.'' Ulus,
yeni patriğin ülkenin "gerçek bir evtadt" ol-
duğuna, ilk işinin Cumhuriyet Anıü'na çiçek
koymak olduğuna, ilk söylevini Türkçe ver-
diğine dikkati çeker, kişiliğinin Türk- Ameri-
kan dostluğunun simgesi değerini taşıdığını
belirtir. Ulus, Rum cemaatinin ve tüm insan-
lığın yaranna göstereceği çabalarda, Patrik'in
Türk hükümetinin desteğini arkasmda bula-
cağını yazar. Kudret gazetesinde ise, Millet
Partisi'nin lideri YJükmet Bayur, Patrik'in
yeni görevinde Türk halkının sempatisinden
ve desteğinden emin olması gerektiğini belir-
tir. Görüldüğu gibi, anti-Sovyetizm sadece
Patrik'in değil, CHP yöneticilerinin ve muha-
lefetin de gözünü karartmıştır. Türkiye'yi yö-
netenlere hâkim olmaya başlayan anlayış,
"anti-komünist oisun da isterse dincflerden ot-
sun" anlayışıdır. Patrik, yüzlerce yılldc Rum
Ortodoks cemaatinin yeni lideri olarak değil,
Türk-Amerikan dostluğunun simgesi olarak
görülmektedir.
NURCULARIN ÖNDE GELEN YAZ ARL AR IN D AN YAVUZ BAHADIROĞLU SORULARIMIZI YANITLADI
'Her türhi cemaat sultasma karşıyız9
tD-l NURSİ'DEN BUGÜNE
Bilintneyen
İSLAM
-Cemaaderin arasındaki mücadele, çabş-
maveböBnmekri nasıldeğeriendirhorsunuz?
- "Mücadek", "çaöşma" ve "böJûnme-"
Tanımlama yaparken seçtiğiniz sözcüklere
elbette saygı duyuyorum, ama daha ilk soru-
nun hemen ilk satınnda savaşlan hatırlatan
kelımelerm arka arkaya sıralanması, insanı hem
ürkûtüyor hem de kara kara düşüameye iti-
yor.Bu görüntü doğru ise sizin deyişinizle
"cemaatler" ve tabii o cemaatleri yönetme id-
diasında olanlar çok büyük vebal altındadır.
Şayet bir yerde kavgaya varan sürtüşmeler
yaşaaıyotsa o yerde ya bolüşülecek- ükşik-
cekbirşeylervardır, ya dahayatadünyacı (bir
anlamda seküler) yaklaşımlar söz konusu-
dur. Bunlann ikisi de, benim anlayışım çer-
çevesinde, manevi hayatı hem daha derin ve
donanımlı hem de daha estetik ölçüler için-
de yaşama güdüsüyle bir araya gelmiş eşit ve
özgür insanlann birbkteliğiyle oluşan "ce-
maat"in varlık sebebine aykın düşer. Çünkü
"cemaat" temelde "manevT üdimdir. Yahut
öyle olmalıdır. Aralanna dünya sızmış grup-
lara "cemaat" demek doğru olmasa gerek.
Farklı insanlarda farklı duygular, farklı fi-
kirler bulunabilir. Farklar zaman içinde, bir-
likteliğin ruhunu ıncitecek kadar büyüyebi-
lir de... Buna "flrtflaT deniyorsa, bu ihtilaf-
nr. Ama ihtilaflann "manevihayat" tercihiy-
le oluşmuş estetikbirükteliğin (cemaat diyor-
sunuz) ruhunu zedelemeyecek şekilde çö-
zümlenmesi gerekir. Bu yapılamamış da top-
luma "kavga" manzarası verilmişse ya ola-
yın topluma sunumunda ya da algılamada bir
hata aranmalıdır.
-Birc«naatinsi>Mİrakiplerediımıesivebir
sh-asi hareketinsavmncu ohnası doğru bir şey
mi?_
-Belıriı amaçlarla oluşmuş temelde siya-
sal kimlikJeri bulunmayan (dini) gruplar da
zaman zaman tercihlerini ortaya koyup ris-
kini üstlenmek durumunda kalabilirler. Be-
diüzzaman Said Nura dinin ve dini kutsal-
lann kesinlikle siyasete alet edilmemesi ge-
reğini savunur. Risale-i Nur camiası temel-
de bu görüşü benimsemiş, bu nedenle dine
dayandığı izlenimi veren siyasi oluşumlan
desteklememıştir. Ama siyaset (siyasal bir-
lık ya da aynldc) "cemaat" içinde belirleyi-
ci değildir. Yine sizin ifadenizle "Nur brie-
bderi"nin siyasetten çok önde gelen müşte-
rekleri vardır. Belirleyici olan o müşterek-
lerdir. (Bediüzzaman, bu müşterekleri Allah,
peygamber, kitap, kıble, bayrak ve vatan bir-
liğî şekünde özetler)
-Siz Yeni Asya'dan neden aynklnıız?
-Kavgalar, mücadeleler, bolünmeler, Al-
lah'ın nzasmı paylaşamamaktan dolayı çık-
maz, cenneti bölüşememekten dolayı da çık-
maz; kavgalann, yahut sizin tabırinizle mü-
cadelelerin arka planında, şayet "kazanma"
hırsı yatmıyorsa "hükmeOne" ihtirası yata-
bilir. Her ikisi de mana âleminde merduttur!
-Yeni ıNesilgrubunun Yeni Asy»'dan ve Fef-
huDah Gülen cemaatinden ne gibi faridarı
var?
-Tabii sadece kendi adıma konuşabüirim.
Ben şahsen demokrat kımlıklı bir insanmı Her-
kesin istediğini düşünmesini ve düşündüğü-
nü rahatlıkla söylemesini savunurum. Farkh
olmak ya da farklı görünmek ihtiyacı içinde
değilim. Geçmişte gazete çıkardığnruz kimi
arkadaşlarla Moral FMradyosunukurduk. Dü-
şüncelerimizi hem bu radyoda, hem de Mo-
ral Dünyası dergisinde açıklıyoruz.
Devlete bakışuna geHnce: Ozgürlûkçü her-
hangı bir vatandaşm bakışmdan çok farkh
değil. Devletin teknik, küçük ve mutlak ma-
nada milletiyle banşık ohnasını isterim. üı-
san kutsaldır: Ne uğruna olursa olsun insana
inanç.fikir,siyaset, kryafetdayaaimamalı. Ka-
rarlannı özgür iradesiyle vermeli.
-Fethuüah Gülen'indevledeve sistemle ba-
rtşık oimasmı, sistemin >anında diğer cema-
atlere otduğu kadar FP kesimine de karşı ta-
vır aimasım nasıl değeriendirhorsunuz?
-Devletle kavgalı olmak, Islamın şartla-
nndan biri değil. Dindarlann devletle mutla-
ka kavga etmeleri gerektiği şeklinde -ne hik-
metse- bir kanaat oluşmuş. Bu yanlış. Sanı-
yorum bu yanüş, hayata Maıksist idollerden
bakma ahşkanlığından kaynaklanıyor. Müs-
lümanın "devleti efc geçirme" gibi bir derdi
yok. Sadece yöneticilerin bazen devlet adına
yaptığı kimi yanlışlan sorgulama gibi bir
dertleri var. Binaenaleyh, dindar. ne hep dev-
letçidir, ne hep devlete karşıdır. Yapılan ic-
raatlannrenginegöre olayayaklaşır (En azın-
dan ben böyleyim). Bedıüzzaman'ın ve eser-
lerini okuyan ınsanlarm, genelde, dine dayan-
dığı imajtnı veren siyasi oluşumlar hakkın-
daki görüşlerinı, ikinci soruya verdiğim ce-
vapta özetlemeye çalıştığımdan, burada, tek-
rarlamak istemiyorum.
-28 Şubar'ı yorvnûar nusmız?
-Gerek 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, ge-
rekse 28 Şubat. Türkiye'nin demokratikleş-
me çizgisinde birer kınktır. Umanm 28 Şu-
bat son kınk olur. Zira darbeler ve müdaha-
lelerle "çağdaş uygarhk dOzevine" ulaşan bir
toplumu tarih henüz yazmamıştır. Tersine bu
hedefe çoktan ulaşmış toplumlann ortak nok-
talannın insan ve insan haklan eksenli demok-
ratik bir yapı kurmak oldugunu görmekte ve
ülkemiziçin de böyie bir yapı oluştunnanın
zaruretine işaret etmekteyiz.
Türkiye'deki mücadelenin özü aslında bu-
dur: Cemaat içinde, ya da cemaatler arasın-
daymış gibi gözüken mücadelelerin özü bile
aynıdır. Hadi söyleyeyim: Ben ve arkadaşla-
ran, hangi güç kaynağına dayanırsa dayan-
sın (cemaat, tarikat, siyaset, izm, din, ideolo-
ji, vs.) her türlü sultaya karşıyız. Bu anlam-
da tabii ki siyasi partilerin kapatılmasına, si-
yasetçilerin zindanlara atılmasına ya da ebe-
di yasaklann cenderesine alınmasına da kar-
şı olacağız. Vaktiyle Sayın Demirel'e verdi-
ğımız desteğin 12 Eylül süreciyle doruğa çık-
tığını görürsünüz. O tavnmızda antidemok-
ratik dayatmalara ve halka rağmen, halkın
iradesine rağmen vürürlüğe konan siyasal ya-
saklamalara karşı sessız direnişler ve çığlık-
lar vardır. O süreçte. partisini ve politikala-
nnı benimsememekle birlikte Sayın Ece\it"ı
savunan yazılar yazan kalem de benim kale-
mımdjr. Aynca tüm darbe anayasalanna ret
oyu veren de benim arkadaşlanm ve dostla-
nmdır.Kısacası, siyasi partinin kimliği, ama-
cı ne olursa olsun -iktidara gelme yöntemi ce-
bir ve şiddete dayanmamak kaydıyla- kapa-
tılmasını onaylamam mümkün değil.
Malum kasetlere gelince: 28 Şubat süreci
ile başlayan "şokkaset" rurvası artık bir ko-
mediye dönüştü ve inandıncıhğını iyiden iyi-
ye kaybetti. Bir skandal bitmeden biri path-
yor, ama alnndan dapek bir şey çıkmıyor. "Fa-
dime ile Cinci Hoca'nın Maceralan" olarak
başlayan süreç artık kabak tadı verdi. Bu ara-
da bazı gözaltılan manşete çeken "tkheffi
med\-ası"nın beraat kararlarını 27. sayfanın
en altında tek sütuna sıkıştırması, ne garip bir
gazetecilık anlayışıdır. Şöyle düşünü)orum:
Bİrinsan hem "devletçf, hem "devieiiııkar-
şBrada" olamaz. Fethullah Hoca'yı birkesim
"devfetp" buluyor, diğer kesim ise "devletate}1
-
hine" oldugunu iddia ediyor. Sanıyorum dev-
letin içinde birbirine zıt iki kutup var. Kutup-
lardan biri tanınmış bir kişi hakkında müs-
pet bir şeyler söyleyince, diğeri derhal kaset
servisi yapmaya başlıyor. Hayatı boyunca
adım adırn izlenıp gözlenerek tüm konuşma-
lan kaydedilen her insan, zaman zaman aley-
hine kullanılabilecek sözler de eder. Devle-
tin en makbul isimleri bile böyle bir sınav-
dan "sağlam" çıkamayabilirler.
-tsiaına kesimler biu yaşanan ola>lardan
negibi sonuçlar çıkardı. Ve bundan sonra ne-
ler olacak?
-Ben kendimi öteden beri "tsbma" ola-
rak değil, sadece "Mûslünıan'' olarak tanım-
lıyorum. Ve 28 Şubat sürecinden sadece "îs-
lamcı"lann değil, Türkiye'de yaşayan herke-
sin bazı dersler çıkarması gerektiğini düşü-
nüyorum. Birinci ders. Demokrasi ve insan
haklan herkese lazım... İkinci ders: Devletin
ideolojisi olursa diğer ideoloji mensuplany-
la birlikte inanan ve düşünen herkesin zaman
içinde canı yanabiür.Örneğin, ideolojık dev-
let bir dönem " a n ^ ^ - ^ işbirliği yapıp ırk-
çılann canına okur (1946 tevkifatı gibi), son-
ra "ırkçılar"la işbirliği yaparak solculann ca-
nına okur (1980 süreci gibi), derken solcular
ve milliyetçilerle işbirliği halinde bu defe
"dincBer''in -yahut benim kendimi tanımla-
mamla- "dindar''lann canına okumaya yö-
nelir (Son devre). O süreçte de her tanınmış
"dindar" hakkında bir kaset çıkar.
Toparlarsak: Devletin ideolojisi olnıama-
lı, ülke tam demokrasi ile yönetilmeli, laik-
lik Batı'daki gibi uygulanmalı: Öyle uygula-
nirsâ şflcâyetler minimııma iner ve banş aş-
tamı güçlenir.
"Dindar" politikacılar da, sanıyorum, ar-
tık bunlan gördüler. Birmiktar fanaük roman-
tiğin dışında. artık kimse demokrasiyi "kii-
für rejimi" olarak algılamıyor.28 Şubat sü-
recinin, Türkiye'ye en büyük dersi bu olsa ge-
rek. Bundan sonra hiçbir şey gerçekten de es-
kisi gibi olmayacak.
Son söz: Kimi dindarlar, kendilerini "ls-
lama" olarak tanımlayan, aydının ve siyaseti
"cihad" zanneden siyasetçinin tuzağına düş-
tü. Bundan hem bütün dindarlar zarar gördü
hem de Türk demokrasisi.