Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2000 ÇARŞAMBA
HABERLER
Erbakan'ın dava
dosyası DGOTde
• ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcıhğı, Yargıtay 8.
Ceza Dairesi'nin
kapatılan RP'tıin genel
başkanı Necmettin
Erbakan'ın bir yıllık
hapis cezasının
onanmasına ilişkin
Yargıtay ilamı ile dava
dosyasını Diyarbakır
DGM Cumhuriyet
Başsavcılığı'na
gönderdi. Başsavcılık,
cezasının onanmasına
ilişkin Yargıtay ılamını
Erbakan'a tebliğ edecek.
Erbakan'ın avukatlan
tebligat tarihinden
itibaren bır ay içinde
karar düzeltme
isteminde
bulunabilecekler.
AhvttJen
TÜPkiye'ye yine
ceza
• STRASBOURG (AA)
- Avrupa Insan Haklan
Mahkemesi (AİHM),
Türkiye'yi, Metin
Dikme'nin 1992 yılında
işkenceye uğradığı
gerekçesiyle açtığı
davada, Dikme'ye 200
bin Fransız Frangı
(yaklaşıkl8milyarTL)
tazminat ödemeye
mahkûm etti.AlHM,
Türkiye'nin, Iranlı Hoda
Cabari'nin sınır dışı
edilerek ülkesıne
gönderilmesi karannı
uygulaması halinde ise
Avrupa Insan Haklan
Sözleşmesi'nin 3.
maddesini ihlal etmış
olacağı yönünde karar
verdi
MHP'den liste
geldiği
doğrulanch
• ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Sağlık Bakanlığı
Mûsteşan Haluk
Tokuçoğlu, bakanlığa
yapılacak atamalar için
MHP il başkanlanndan
liste geldiğini doğruladı.
Tokuçoğlu, "Bu
listelerin gelmesi veya
bir şekilde ûzerlerine
isim yazıhp
gönderilmesi, herhangi
bir kadrolaşma
olduğunun göstergesi
değildir" dedi. —^—»-»•
CHPBconoıra
Masası
Raporu
• ANKARA
(Comhuriyet Bürosu) -
Merkez Yönetim Kurulu
(MYK) üyesi Algan
Hacaloğlu'nun
koordinatörlüğündeki
CHP Ekonomi Masası
haftahk raporunu
açıkladı. Hacaloğlu, son
iki yılda özel sektörde
414binkişininişini
kaybettiğini ve bunun 11
bininin "özelleştirilen"
kuruluşlardaki işten
çıkarmalar olduğunu
bildirdi.
Kuzey Irak'ta
çatışma
• ANKARA (AA)-
Kuzey Irak'ta sivillere
yönelik eylemlerini
temandiran terör örgütü—
PKK ile Irak Kürdıstan
Demokrat Parti (IKDP)
arasında geniş çaplı
çatışmalar yaşandığı
bildirildi. IKDP
kaynaklan, çatışmalann
dağlık bölgelerde
meydana geldiğini ve
IKDP'lilerin, PKK
kamplannı ele geçirmeyi
başardığını ve PKK'den
gruplar halinde kaçış
yaşandığını bildırdiler.
312. madde konusunda gerginlik tırmanırken MHP, Fazilet Partisi'ni suçladı
4
FR, devleti yıkmak istiyor
9
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - FP Grup Başkanvekili
Bülent Annç'ın MHP'yi "fe-
şist bir parti" olarak nitelendir-
mesı, iki parti arasındaki "312.
madde" gerginliğini tırmandır-
dı. MHP Genel Başkan Yar-
duncısı Şevket Bülent Yahnid,
Türk Ceza Yasası'nın (TCY)
312. maddesimn kaldınlması
girişiminin "devleti yıkma ha-
arüğır
olduğunu söyledi.
Yahnici, FP'nin "kaybeden-
lerin psikolojisinF yaşadığını
belirterek T ü r k aydınlan, de-
mokratiklesme adına FP'nin
tatü diüne kanmamalıdır. FP,
pazarnkçı bir partidir, 312.
madde ile yetinmez" dedi.
FP Genel Başkan Yardımcı-
sı BahriZengin ıse " Devleti ko-
nuna gerekçesiyle düşünce öz-
güıiüğüne karşı çıkanlar, ashn-
da kendi ideoİojilerini millete
dayatmak istiyoriar" dedi.
FP Grup Başkanvekili
Annç'ın MHP'ye yöneük eleş-
tirilerine, bu partiden sert yanıt
geldi. MHP Genel Başkan Yar-
dımcısı Yahnici, Annç'ın
"MHP, faşjst bir parti" açıkla-
masını "kaybedenlerin psiko-
lojisine bağladığuu" söyledi.
FP ve DYP'run kaybettiği
için hırçınlaştığını kaydeden
Yahnici, "PbHtika üretemivor-
lar, muhalefet yapatmyoriar.
FP, çok körü yönetümektedir.
Bu kendi kendUerini bilme ha-
KFPyöneticikrinihırcuüaşnrı-
yor" dedi.
312. maddeyle ilgili tartış-
malan "hayret ve dehşet için-
de" izlediğini kaydeden Yahni-
ci, şu görûşleri dile getirdi:
"FP'>i Türkiye için bir tehü-
ke olarak görmekte olan bütün
çevreler, 312. maddenin kahn-
nlmasım demokrasüıin tabii
bir gereği olarak görmeye baş-
ladılar. Yani böyle bir şey oJur
mu? Türkrye'nin korunması
gerekH bir sistemi vardır, o sis-
teme in«anl»r riayet etmek zo-
rundadır. O sistem sonucunda
verilmiş bir yargı karan var. O
yargıkaranmn arkasında ma-
hal mahkemesinin birsavcısıve
bir hâltimi, Yargıtay Cumhuri-
yet Başsavası ve dairenin 5 ta-
neyüksekhâkhnivar. Bütün bu
insanlar, 'Hata yaptı, yasalan
doğru uygulamadı' deniür mi?
tnsaf. Müesseseleri ayaklar al-
una almaya kimsenin hakkı
yoktur. O zaman ayaklar altına
akhğımız hukukun üstünlüğü
ilkesi olur. Yargı bağunsıznğı
deniyor. Buyrun size yargı ba-
ğımsızlığL Bağunsız yargının
verdiği karara saygıholmaktan
başka yapılacak iş nedir?"
Yıknn hazırüğı
Kesin hüküm durumuna ge-
len bir karann hukuk ölçüsün-
de doğru olduğunu kaydeden
Yahnici, Tûrkiye'de bazı şeyle-
rin yıkılmaya çalışıldığını söy-
ledi. Yahnici, "Yargıyı yıkryo-
ruz.312. madde kaldıinlsın, on-
dan sonra 14. madde kaknrdsm
denryor. Bu, devleti yıkmaktir.
Bu, devleti yıkma hazırhgıdır"
diye konuştu.
FP'nin pazarlıkçı birparti ol-
duğunu kaydeden Yahnici,
"Neyi, ne zaman pazarhk yap-
ması icapedryorsa ozaman onu
pazarhkeder. Bugün 312. mad-
deyi getiriyor, başka zaman
başka konulan pazarfak konu-
su hatine getirir. Bunlara kan-
mamak lazun. Özeüikle Türk
aydınlan, entelektüeOeri ve hu-
kukçulan, demokratikJeşme
adma FP'nin tath dfline kan-
mamalıdır" dedi.
Necmettin Erbakan'ın ceza-
evine girmesini istemedikleri-
ni, bunun varsa koşullarının ye-
rine getirilebileceğini kayde-
den Yahnici, ancak bu koşulla-
nn 312. maddeye bağlanması-
nın yanlış olduğunu söyledi.
Yahnici, Erbakan'ın "Mecüs
toplansm, bunu kakhrsın" yö-
nündeki açıklamasını da de-
mokrasi açısından endişe veri-
ci bulduğunu söyledi.
Hazırlanan iddianamede zanlılar için en az 15 yıl 6'şar ay hapis cezası isteniyor
Tecavüz zanhsı 7 polise dava
DfYARBAKTR (Cumhu-
riyetBürosu)-Mardın'inNu-
saybin ilçesinde Emniyet
Müdûrlüğü Terörle Mücade-
le Şubesi'nde PKK'ye yar-
dım ve yataklık ettiği gerek-
çesiyle gözaltına alınan Kâ-
mfle Çiğd'ye tecavüz ettikle-
n iddiasıyla 7 polis hakkında
en az 15 yıl 6'şar ay hapis is-
temiyle dava açıldı.
Mardin'in Nusaybin ilçe-
sinde oturan Kâmile Çiğci, îl-
çe Emniyet Müdûrlüğü Te-
rörle Mücadele Şubesi ekip-
lerince 25 Aralık 1992'de P-
KK'ye yardım ve yatakhk et-
tiği iddiasıyla gözaltına alın-
dı.
24 gün gözaltında kaldık-
tan sonra 18 Ocak 1993'te
serbest bırakılan Çiğci, iş-
kence gördüğü ve tecavüze
uğradığı gerekçesiyle Türki-
ye Insan Haklan Vakfı'na
(TİHV) tedavi amacıyla bas-
vurdu. TÎHV'de tedavi gören
Çiğci hakkında hazırlanan 3
Şubat 2000 tarihli raporda
"Mağdurun tecavüze uğradı-
ğı psikolojik olaraktespit edfl-
miştir" denildi.
Oiayın ardından 7 yıl geç-
mesine karşın hazırlanan ra-
por delil olarak kabul edildi
ve sanık polis memurlan hak-
kında başlatılan soruşturma
sonucu dava açılmasına ka-
rar verildi.
ÎĞNELt FIRÇA ZAFER TEMOÇÎN
Sezer, toplumların geleceğinin risk altında olduğunu söyledi
'Nüfus artişıyoksuUuk nedenV
Sezer mesaj yaymdadı.
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Cumhurbaşkanı
Abmet Necdet Sezer, dünya
nüfusundaki arüşın bu hızla
devam etmesi durumunda
toplumların geleceklerinin
büyük bir risk alüna gireceğini
söyiedi. Cumhurbaşkam
Sezer, "Aşın nüftıs arbşı,
kaynaklann adaletsiz
bötüşümüae, binlerce insanm
acfakveyoksufluk içinde yok
oimaianna neden olmaktadır"
dedi. "Dünya Nüfus Günû",
dün çeşith etkinüklerle
kutlandı. Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer,
yayımladığı mesajda, hızh ve
dengesiz nüftıs artışının
dünyanın en önemh
sorunlanndan biri olduğunu
belirterek, dünya nüftıs
artışının bu hızla devam etmesi
durumunda tüm toplumların
geleceklerinin büyük bir risk
altina gireceğini vurguladı.
Cumhurbaşkam Ahmet Necdet
Sezer, aşın nüftıs artışmın,
kaynaklann adaletsiz
bölüşümüne, insanlann
normal yaşam standartlannın
altında yaşamalanna, binlerce
insamn açlık, yoksulluk ve
sefalet içerisinde yok
oimaianna neden olduğuna
dikkatçekti.
Diyarbakır
Babaya
oğul
yüzünden
işkence
DtYARBAKIR(Cum-
buriyet Bürosu) - Diyar-
bakır merkeze bağh Kar-
deşler Mezıası'nda otu-
ran AM Altuntaş, asker
kaçağı olan oğlu nede-
niyle gözaltına alındığı
Mermer Jandarma Kara-
kolu'nda 3 saat boyunca
işkence gördüğünü öne
sürdü. Insan Haklan Der-
neği'ne başvuran Altun-
taş, Mermer Jandarma
Karakolu'nda görevli as-
kerler hakkında Cumhu-
riyet SavcıhğVna suç du-
yurusunda bulundu.
Ali Altuntaş, Diyarba-
kır Cumhuriyet Savcılı-
ğı'na verdiği suç duyuru-
su dilekçesinde, 7 Tem-
muz'da çocuklan ve eşi
ile bırlikte Diyarbakır'dan
kendi köylen olan merke-
ze bağh Kardeşler Mez-
rası'na gittiklerini, oğlu
Seyitnan'uı kendilerini
bıraktıktan sonra kente
geri dönmek üzere köy-
den aynldığını söyledi.
Dilekçesinde, karakol
komutammn küfür ve
tehditlerine maruz kaldı-
ğı sırada, oğlunun davra-
nışlanndan sonjmlu tutu-
lamayacağmı ve bu ne-
denle kendisinden şikâ-
yetçi olacağını söylediği-
ni vurgulayan Altuntaş,
a
Karakol komutam bana
'Ne yaparsan yap, Nere-
ye başvurursan vur. Hiç
kimseden çekincem yok.
Her şey benim' şekinde
alayfa cevaplar veriyordu.
Bırakıldıktan sonra yü-
rüyecek halde değildim.
Bir müddet yürüdükten
sonra MermerKövü'nde
bitidn düştüm ve o geceyi
köyde geçirdim. Ertesi
gün köyüme dönüp bir
araca binerek Diyarba-
lar'ageknm"dedı.
STFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcatislar@yahoo.com
YÖK'le Kıbns arasında bir
ilişki kurulabilir mi? Son gün-
lerdeki gelişmeleri izleyince,
çok sıkı bir ilişki olduğunu ra-
hathklasöyleyebiliriz. YÖK'ün
başındaki Kemal Gûrüz'le,
Kıbrıs'ın başındaki Rauf
Denktaş aynı fonksiyonlan
üstlenmiyortar mı? Kıbns'ın
başındaki ismin Denktaş de-
ğil de Türk Silahlı Kuvvetleri
Komutanı olduğunu söyle-
yenlere de rastlıyoruz.
Bundan birkaç yıl önce bir
davada tanıkhk yapmak için
Kıbrıs mahkemelerinde bu-
lunmuştum. Kıbns yargı sis-
temi, bizim sistemden çok
farklı olan Anglosakson sis-
temiyle çaltşıyordu. Ingiliz yö-
netimınden miras kalan bu
sisteme göre savcı ile sanık
aynı statüde kabul ediliyor ve
eşit söz hakkına sahip olarak
hareket ediyordu. Omeğin,
ben savunma tanığı olarak
savcı ile eşit durumdaydım ve
gün boyu onunla hâkim hu-
zuaında uzun bir tartışma
yapmak durumunda kaldım.
Hâkim yalnızca not alıyor ve
ikimizin tartışmasını izliyordu.
Bizim sistemde savcı, ka-
Kıbns'la YÖK Arasında...
mu adına, bir diğer deyişle
devlet adına konuşur. Yeri,
sanıktan ve avukatlardan çok
yüksektedir ve hâkim ile aynı
hizadadır. isterse sanığı ve ta-
nığı tutuklatabilecek güce sa-
hiptir. Kıbns'ta uygulanan sis-
temde, devletin temsilcisi
savcı ile sanık ya da mahke-
me önündeki herhangi bir bi-
rey eşit haklara ve eşit söz
söyteme gücüne sahiptir.
Mahkeme sonrası Kıbnslı
yargıç ve hukukçularia soh-
bet ettik, gazeteci meslektaş-
lanmızla Kıbns'ta işleyen bu
ststem üzerine değerfendir^
meler yaptık. Kıbrıs'ta, yüz-
yıllarca iki toplumlu, iki kültür-
lü yaşamdan geten bir hoşgö-
rü ve yumuşaklık dikkatimi
çekmişti. Kıbrıslılar bizden
farklıydı. Bizegöredahatole-
ranslı, daha demokrasiye yat-
kın bir kültürden geliyorlardı.
• • •
Kıbrıs'a 1974'te yapılan
Türk müdahalesi, oradaki ya-
şamı altüst etmişti. Müdaha-
le haklı mıydı haksız mıydı,
oradaki Türk Silahlı Kuvvet-
leri'nin variığı yararlı mıydı za-
rarl) mıydı tartışmalann bir ya-
na bırakılarak şu rahatlıkla
söylenebilir: 1974'ten sonra,
Kıbrıs'taki Türklerin yaşamı
zoriaştı. Birleşmiş Milletler
karariannın etkisiyle uygula-
nan siyasi ve ekonomik am-
bargo, Kıbns Türklerini, Tür-
kiye'ye, giderek daha fazla
bağımlı hale getirdi. Kıbnsta
Rumlarla birlikte iken yaratı-
lan ekonomik birikimler adım
adım yok oldu. Ancak, Kıb-
ns'ta çalışanlann kazandıkla-
rr haklaı da Türkiye'ye göre
daha ileriydi. Hep bu haklar,
Türkiye tarafından fazla gö-
rüldü.
Kıbns'a giden Türkiyeli
Türkler, Kıbrıslıların Türki-
ye'nin sırtından geçindiğini
söylediler. Bir bakıma doğ-
ruydu bu. Ancak Kıbrıslılar ne
yapabilirlerdi? Ellerindeki bir-
kaç küçük fabrika, Türki-
ye'dekilerle rekabet edeme-
yerek çökmüştü. Ambargo
nedeniyle hiçbir ürünlerini
dünyaya pazarlayamaz hale
gelmişlerdi. Bu iseTürkiye'ye
bağımlılığı daha da arttırmış-
tı.
•••
Kıbns'taki Türk Silahlı Kuv-
vetleri'nin variığı, uluslararası
sorun olmanın ötesinde, Kıb-
rıslı Türklere göre buradaki
gerçek iktidardı. Her türlü te-
mel karan onlar veriyorlardı.
Kıbns konusunda, Törki-
ye'den veya KıbnsTürkterin-
den gelecek her türlü çözüm
önerisinin Silahlı Kuvvetler'i
ayağa kaldırdığı da yine Kıb-
nsMann ortak inancıydı.
Işte bu ortamda Avrupa ga-
zetesi ve Şener Levent sah-
neye çıktı. Denktaş'ın Kıb-
ns'ın bölünmesini hazıriayan-
lardan birisi olduğunu ima e-
den haberler yayımlamaya
başladı. Türk Silahlı Kuvvetle-
ri'nin adadaki varlığını eleştir-
di. Adadaki güvenlik güçleri-
nin sivil otoriteye bağlanma-
sı gerektiğini savundu.
Bunlan söyleyen ancak ca-
susolabilirdi. Gelişmeleri izte-
yenlerin kanaatine göre;
Denktaş ve adadaki Türk Si-
lahlı Kuvvetleri temsilcileri,
Levent'in casusluk suçlama-
sıyiatutuklanması sürecini bu
gerekçeyle başlattılar.
• • •
YÖK Başkanı Kemal Gürüz
de Atatürkçülük adına, YÖK
sistemini birdespotik idareye
dönüştürdü. Kendisine ba-
ğımlı rektörierden oluşan bir
otoriter sistem kurdu. Univer-
sitelerin başında Kemal ve
Kemal'in adamlan, her türtü
bilimsel ve idari özgüriüğü
yok eden bir korku rüzgân es-
tirdiler.
Buna karşı çıkan birçok öğ-
retim üyesi, onunu bitim ınsa-
nı üniversiteyi terk etmek zo-
runda kaldı.
O öğretim üyeleri, Kemal ve
adamlanna göre; bolücü, şe-
riatçı ya da 'numaracı cum-
huriyetçi'ydi. Bilimle, fikirte
ilişkisi olmayan bir sistem ku-
rulmuştu.
Kıbns'ın da, YÖK'ün de ba-
şında, aslında Kenan Evren
bulunuyor. Onun 12 Eylül ru-
hu, bütün gücüyte tepemiz-
dedolaşıyor.
GLOBAIJH3LİTİKÜLTÜR
ERGtN YILDIZOĞLU
Imperium' ve Gelîşme
Küreselleşmenin "karanlıkbiryüzü" olduğunu artık
öğrendik. Küreselleşmenin kayıtsız şartsız savunul-
ması hızla geride kalıyor. Bu yüzden olacak, son za-
rnanlarda şu soru sıkça sorulur oldu: Küreselleşme-
nin etkilerinden korunmak, "bu süreci" çıkarianmıza
uygun bir şekilde kullanmak için ne yapılabilir?
Rh/ayete göre, "dürûst siyasi liderier" ve "milliyet-
çi partiler" tarafından kurulmuş bir hükümetin, ülke-
de gelir dağılımının hızla bozulduğu bir 10 yılın üzeri-
ne, durumu daha da ağıriastıracak bir "reformlar" pa-
keti uygulamasına da bakarak küreselleşmeyle ilgili
sorunun çok daha karmaşık olduğunu saptamak ge-
rekir kanısındayım.
"Serbest piyasa sorvnlan" çözer varsayımını, ge-
lir dağılımını göz önüne almadan, salt ekonomik bü-
yüme amacını benimsemeye devam ederek ulusal
egemenliğin demokrasiyle ilişkisini saptamadan,
küreselleşme olarak betimlenen sürecin "karanlık yü-
zûne", zararlı etkilerine kalıcı, yapısal vb. cevaplar
üretmek mümkün değil. Küreselleşmeye karşı çok da-
ha radikal bir tırtum almak, bu paradigmayı terk etmek,
ulusal, iç dinamiklere dayalı gelişme paradigma-
sına geri dönmek gerekıyor.
Geçen 25 yılda, azgelişmiş ülkelerde, ekonomilerin
dışa açılması, düzenleme ve korumalann kaldınlma-
sı, dünya ekonomisiyle hızlı bütünleşme, bu yolla hız-
lı büyüme perspektifi, toplumun genel dönüşümünü
amaçlayan ulusal gelişme stratejilerinin yerini aldı.
Bugün gelinen noktada bu "VVashington Consensus",
"IMFyapısal uyum politikalan" ya da "serbest piyasa
reformlan" denen politik uygulamalann vaatlerinı ye-
rine getiremedikleri görülüyor (Joseph Stiglitz, Dani
Rodrik). Buna karşılık gelır dağılımı bozuldu, ülkeler
arası eşitsizlikler arttı (Wortd Development Report).
Ama, bu süreç boyunca, başta ABD olmak üzere ge-
lişmiş ülkelerin şirketlen, yatınm bankalan, azgelişmiş
ülkeleri adeta kendi ekonomilerinin uzantısı olarak gör-
meye, mallan ve sermayeyi "Henry Kissinger'/n hiç
çekinmeden American Imperium (ABD imparator-
iuk alanı) dediği bu coğrafyada" (Aktaran Will Hutton,
The Observer 02/07) serbestçe ve güvenlıkli bir şe-
kilde dolaştınr olmaya başladılar. 1990'lann ortasın-
da, dünyanın geri kalanı krizlerle çaikalanırken ABD,
tarihinin en uzun ekonomik büyüme dönemine girdi,
hegemonyasını; ekonomik, siyasi hatta askeri olarak
güçlendirdi.
19. yüzyılın son çeyreğiyle 20. yüzyılın başında da
benzer bir dönem yaşanmıştı. Ozaman da dünya eko-
nomisinin büyük alanlan, gelişmiş ülke şirketlerinin
kullanımına açılıyor, mal ve sermaye dolaşımı yayılı-
yor, ulaşım, iletışim alanlannda yaşanan teknolojik
gelişmelerie hızlanıyordu. Ancak o dönemde bu sü-
recin adı küreselleşme değildi. Onun yerine kullanı-
lan başka btr kavram grubu var: (sömürgecilik). Yine,
bugün olduğu gibi, o zaman da kımi aydınlar ve siya-
setçıler, çağ atlamak, günün koşullanna uymak, eko-
nomik olarak gelişmek için bu sürece, merkez ülkele-
rin siyasi ekonomik basıncına uyum sağlamak gerek-
tiğini, bundan faydalanmak gerektiğini savunuyoriar-
dı. Nasıl bugün kimı aydınlar ve sıyasetçiler ekonomik
ve siyasi inisiyatifı, dış dinamiklere (küreselleşme, ya-
bancı sermaye, Avrupa lıderliği) havale ediyoriarsa, 19.
yüzyılın sonuyfa 20. yüzyılın başında da, birçok azge-
lişmiş ülke aydını, sıyasetçisi, dominion, manda, pro-
tektorat gibi bir seri dış bağımlılık modelinden medet
umuyoıiardı.
19. yüzyılın sonunda merkez ülkelerin aydınlan, em-
peryalizmin geliştirici, medenileştırıcı özelliklerini, bu
sürecin, karşısında tek tek devletlerın ve halkların du-
ramayacağını anlatıyondu. Azgelişmiş ülketerın aydın-
lan arasında oldukça etkin bir grup, pre-kapitalist iliş-
kilere sıkışmış; ekonomik kriz, siyasi dağılma, kültürel
kargaşa içinde olan ülkelennın gerihğinden yakınıyor,
hatta utanıyor, bundan bir an evvel kurtulmak için em-
peryalist ülkelerin, esas olarak da hegemonık güç olan
Ingiltere'nın koruması altına girmek gerektiğini savu-
nuyorlardı.
Azınlıkta olmakla birlikte bir başka tür aydın ve si-
yasetçi tipi de vardı. Bunlar emperyalizmi, Batı'nın
'mekanik ve sosyal teknolojisinin ûstünlüğüne daya-
narak" kendi iradesini ve çıkartannı dayatmasına ola-
nak sağlayan ilişkileri reddetmek gerektiğıne inanıyor-
lardı. Bunlara göre toplumsal gelişme ancak ülke için-
deki kaynaklara, dinamiklere dayanılarak bızzat ülke-
de yaşayanlar, geleceğini bu ülkede görenler tarafın-
dan, kendi toplumsal ihtiyaçlan doğrultusundatasar-
lanabilir ve gerçekleştinlebilirdı. Bu aydınlar manda,
dominion, protektorat formüllerini reddetmek, siyasi
ve dünya ekonomisinden tecrit anlamında değil, ken-
di koşullannda katılma anlamında bir ekonomik ba-
ğımsızlığın sağlanması gerektiğini savunuyoriardı. Ni-
tekim, siyasi bağımsızlığını elde etmiş birçok azgeliş-
miş ülke, dünya ekonomisınce bağlannın zayıfladığı,
kendi başlanna kaldıklan iki savaş arası dönemde ilk
ciddi ekonomik gelişme ve sanayileşme atılımlarına
başladılar. Birçok eski sömürge de, ancak siyasi ba-
ğımsızlıklannı elde ettikten sonra ekonomik gelişme
sürecine girebildi. 1940'lardan itibaren bu temelde bir
gelişme ekonomisi paradigması şekillenmeye baş-
ladı, ta ki dünya ekonomisi yenı bir ekonomik krize gi-
rene kadar. Merkez ülkelerin ekonomik krizi aşmalan
açısından, çevre ülkelerin ekonomik ve mali önemi
özellikle artmaya başlayınca da, 1980'lerde geiişme
ekonomisi paradigması yerine, yine bir dışa açılma,
geüşmeyi dışandan bekleme anlayışına, küreselleş-
me paradigmasına btrakmaya başladı.
İki küreselleşme döneminin de gündeme getindiği
ekonomik siyasi stratejileri arasında büyük paralellik-
ler var. Dün gelişebilmek ıçın emperyalizm/kolonya-
lizm paradigmasının dışına çıkmak gerekmişti. Bugün
de küreselleşme paradigmasını terk etmek, Im-
perum'un dışına çıkmak ve iç dinamiklere dayalı bir
gelişme stratejisi aramak gerekiyor.
Tahliyeden sonra kaybolmuştu
ŞafakAkbulut bulundu
ECEVtTKILIÇ
Afyon Kapah Ceza-
evi'nden tahliye edildi-
ği gün kaybolan ve altı
ay kendisinden haber
alınamayan Şafak Ak-
bulut bulundu. Ailesi-
nin yanında olan Akbu-
lut, ailesi ve avukatı ara-
cılığıyla yaptığı açıkla-
mada, cezaevindenjan-
darma tarafından alına-
rak Tokat Jandarma Ko-
mutanlığı'na götürül-
düğünü, zorla tutuldu-
ğu evde bütün ihtiyaçla-
nnın Tokat Valihği tara-
fından karşılandığını
öne sürdü.
Afyon Kapah Ceza-
evi'ndeTKP/ML(TÎK-
KO) örgütü üyesi ol-
maktan tutuklu bulunan
ve24Kasunl999tari-
hinde tahliye edilmesi
gerekirken kaçınldığı
öne sürülen Şafak Ak-
bulut'un ailesi ve avu-
katı Eren Keskin tara-
fından dün basm top-
lantısı düzenlendi. Ak-
bulut'un cezaevinde
tahliye edildikten sonra
nasıl kaçınldığını ve
nerede tutulduğunu an-
lattığı video görüntüle-
ri, ailesi ve avukatı tara-
findan yayımlandı. Ak-
bulut, video kasette, ör-
gütten Selahattin Günel
tarafından dağa kaçml-
dığtru ve daha sonra Se-
lahattin Günel ile birlik-
te Tokat'ta güvenlik
kuvvetlerine teslim ol-
duklannı belirtti. Akbu-
lut, Tokat Cezaevi'nde
Selahattin Günel ve gü-
venlik kuvvetlerinin
baskılan sonucu piş-
manlık yasasından ya-
rarlanmak için dilekçe
verdiğini savundu.