Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2S8 HAZlfftN 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Milkiye mi
Vision mu!
l_stanb«l Bilgi
Ünivefsitesi Fen-
Edebiyat Fakültesi
öğretin üyelerinden
Doç. D". Serdar M.
Değirrrencioğlu,
Istanbıl Mülkiyeliler
Vakfı'nn Intemet'teki
sanal yayını
"vjsionsf'le tanışınca
yayın yânetmeni
Hüseyii Ergün'e
elektroıik postayla bir
soru ycneltmiş. Fakat
yaklaşıc iki aydır yanıt
alamanış. Hatlarda
bir anza olabilir, yanıt
alabilrrek için soruyu
klasik yoldan
yinelerrekte yarar var:
"Başyazınızda 'Bugün
özellikle ülkemizde,
dünden bugüne ve
bugünden
/ ^ S bugüne bakış
(<$ # 1 ǻk
yaygm ve
^ - ^ egemen.
_IZ. Visionet ise
yanndan
esinlenerek bugünü
yanıtiamaya
çalışacak' diyorsunuz.
Bu görüş ile yayının
adı birlikte
düşünüldüğünde,
yannın Türkiye'.de
yaşamak ama
Ingilizce
konuşmaktan
geçtiğini düşünmek
gerekiyor herhalde.
Mülkiye, bu ülkenin
okulu. Istanbul
Mülkiyeliler Vakfı'nın
yönetimi visionet
adını koyarken ne
düşünüyordu acaba?
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronık posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr
- Santranç bilmeyenin
milletvekili olmaması
istenmiş...
"Ge/m şunu
'ûc tas' vapalım!"
niversitelerdeki YÖK demokrasisine göre
rektörlük seçimlerine en az altı adayın ka-
tılması gerekir. YÖK, ilk altıya giren aday-
lar arasından, -oylann kıymeti harbiyesi ol-
maksızın- üçünü Çankaya Köşkü'ne sunuyor, Cum-
hurbaşkanı da üçünden birini rektör olarak atıyor.
Böylesine demokratik bir seçim sisteminin perde
arkasına bakalım.
Geçenlerde, Anadolu'da bir üniversitede yapılan
rektörlük seçiminin ayrıntılanna bir göz atalım:
"Seçim atmosferine geçen yıl girilmişti. Rektör iki
dönem sonunda yeniden aday olamadığı için yeri-
ne 15 adayın çıkacağı konuşuluyor ve tarikatlann bu
kez görülmedik bir oyun oynayacaklan söyleniyor-
du. Oyun, 28 Şubat sürecine karşı geliştirilen bir
taktikti.
Seçimden altı ay önce, bırakın demokratlan tari-
kat tezgâhından geçmeyen liberal görüşlü bir ada-
yın bile ilk altıda yer alamayacağı kesin gibiydi.
Virus
Tarikatlann elindeki üniversite 'tarihi' birsürece gir-
miş, üstlendiği 'misyon' nedeniyle rektörünü seçer-
ken olmak ya da olmamak durumuna gelmişti.
Seçime dokuz aday katıldı. Ve sandıklar açılınca
oyun anlaşıldı. Tarikatlar blok oy kullanmak yerine
oylannı eşit denecek miktarda ittifak yaptıklan aday-
lara paylaştırmıştı.
Çünkü, blok oy alacak adayın 28 Şubat duvanna
çarpması söz konusuydu.
Oylann dağıtılmasıyla bir taşla iki kuş vuruluyor;
hem seçimin üzerinden tarikat gölgesi kaldınlıyor hem
de bir aday yerine tarikatçı tüm adaylar üzerinde oy-
nanıyordu.
Seçim kulislerinde, öğretim üyeleri, hangi tarika-
tın hangi adayı desteklediğini biliyordu.
Her şey o kadar aleniydi ki, tarikatçı her seçme-
ne oy vereceği adayın adı telefonla bildiriliyordu.
Son anda telefon hatlan kanştığı için olsa gerek,
bir adayın adıyla başka bir adayın soyadının birlik-
te yazıldığı da oluyordu! , ,
Kimsenin kimseden çekindiği yoktu.
Sabık rektör, 'bayrağı' gönül rahatlığı ile devrede-
cekti.
Oylar sayılınca, ilk altıya giren adaylann arasında
son derece 'demokratik bir yarış yapıldığı açıkça
görüldü.
Tarikatçılar, YÖK'e gidecek listeyi paylaştı!
Üniversitelerdeki demokrasi gereği YÖK bu liste-
den tarikatçı üç adayı Cumhurbaşkanı'na sunacak,
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de tarikat-
çılardan birini atayacak.
Tarikatlar, tıpkı antibiyotiklere direnen virüsler gi-
bi durmadan yeni bağışıklık sistemleri geliştirerek güç-
lenmeye devam edecek..."
SESStZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE F Tıpi'ne karşı çıkmanın gerekçeleri
F Tipi cezaevini gezip görünce, Ada-
let Bakanlığı'nın, cezaevlerinde ko-
ğuş sisteminden oda sistemine geçi-
şine karşı çıkışın bir tek gerekçesi ola-
bilir:
Ülke gerçekleri!
Türkiye'de insanlar devletin asli gö-
revi olan sağiık, eğitim, sosyal gü-
venlik hizmetlerinden yararlana-
mazken, bannma gereksinimlerini
karşılayamazken, spor olanağı bu-J
L olan ve güneş gören bir oda; yatak
kınız olmasa gerek...
Devletin parası suç işleyenlerin ra-
hatı için değil suç işlemeyen insanla-
nn refahı için harcanmalıdır!
Kaldı ki cezaevlerini örgütlerin eği-
tim merkezi olmaktan çıkarmak ama-
cıyla "oda" değil "üç oda bir salon"
düzenine geçseniz yine kimseye be-
ğendiremezsiniz...
Turistik tesis gibi müzik yayını
lamazken, çocuğunu kreşe gönde-
remezken, her 368 tutuklu ve hüküm-
lü için 2.5 trilyon lira harcanarak, ül-
kedeki yaşam standartlarının üstün-
de cezaevleri yapılması lükstüri
110-120 milyon lira maaşla, korido-
ra bakan karanlık bir odada çalıştır-
dığınız ve gecekonduda yaşamaya
mahkum ettiğiniz infaz koruma me-
murlarına vermediğiniz yaşam ola-
naklannı mahkûmlara vermeye hak-
bedava, sıcak su bedava, kalorifer
bedava, yemek bedava, elektrik be-
dava, atölyede çalışıp günde 2 milyon
lira kazanma olanağı. lsteyene mes-
lek eğitimi. Doktor ve ilaç parası yok;
spor salonu bedava, maç için futbol
sahasına kira istenmiyor.
Bir anket yapılsın...
F Tipi cezaevini gördükten sonra
Türkiye'nin yansı içeri girmek için bir-
birini öldürür!
Çerkez Ethem
Konıımu...
SÖNMEZ TARGAN
Türkiye'de medya anlaşıl-
maz bir duruma geldi. Durup
durup hiç gereği yokken tari-
hin tozlanmış sayfalarını ka-
nştırmaktan sanki özel bir zevk
alıyor. Geçenlerde bir televiz-
yon kanalında Mustafa Ke-
mal'in Kurtuluş Savaşı süre-
cinde saraya karşı tutumunu
sorgulayan bir izlenceyetanık
oldum. ızlenceyi yöneten, kar-
şısına aldığı bilim insanına yö-
nelttiği ve ısrarla sürdürdüğü
sorularla son Osmanlı Padi-
şahı Vahdettin'in bir vatan
haini olmadığını kanıtlamak
isteyen birtutum sergilemek-
teydi.
Karşısındaki bilim insanı da,
sahada zaman dolduran fut-
bolcu gibi lafı bir o yana bir bu
yana atarak kanısına açıklık
getiremiyordu. Belki de biz
kavrayamıyorduk...
Insan materyalisttarih bilin-
cinden yoksunsa, uzmanlık
alanındaki birikimi ne olursa
olsun sonuçta çözümsüzlü-
ğe düşebiliyor. Tarihte kimin
kahraman, kimin hain oldu-
ğunu saptamak için de ne ya-
zık ki ancak çizgi filmlere mal-
zeme olabilecek argümanlar-
la yetinmek durumunda kala-
biliyor.
Oysa, tarihsel kişiliklerin
olaylar karşısındaki tutumunu
kavrayabilmek için, önce han-
gi tarihsel evrede yaşadığına
ve hangi sınıfa önderlik etti-
ğine bakmak, konuya açıklık
getirmeye yeter de artar bile.
Bu açıdan bakıldığında, Kur-
tuluş Savaşı'nın verildiği tarih-
sel evrede, Batı'da kapitalist
üretim ilişkileri egemendir ve
en yüksek aşaması olan em-
peryalizm konumuna ulaş-
mıştır. Kurtuluş Savaşı önce-
si Osmanlı toplum yapısı ise
gerek devlet ve gerekse tüm
kurumlanyla feodal bir yapı
içindedir. Birinci Dünya Sa-
vaşı'nda yenik düşmesi, im-
paratorluğun dağılıp Anado-
lu'nun emperyalist devletler-
ce işgale uğramasının teme-
linde yatan birinci neden de,
bizce Batı'nın karşısında bu
geri üretim ilişkileri içinde bu-
lunuyor olmasıdır.
Kaldı ki Batı emperyalizmi,
Birinci Dünya Savaşı'ndan
çok önce Osmanlı devletini
ekonomik açıdan kendine ba-
ğırnlı bir konuma getirmiş, et-
kisi altına aldığı kukla kadro-
larlâyönetim modellerî oluş-
turmuştu. Dolayısıyla kapita-
lizm karşısında feodal üretim
ilişkılerinin egemen olduğu
toplumlarda siyasal erki elin-
de bulunduran kadrolar süb-
jektif (öznel) olarak dürüst ve
iyi niyetli olsalar bile, ekono-
minin yaşayan yasalannın ob-
jektif (nesnel) bir sonucu ola-
rak teslimiyetçi olmak zorun-
dadırlar. Bu teslimiyetçi yapı-
lan, Birinci Dünya Savaşı so-
nuıcunda Osmanlı yönetimin-
de yaşandığı gibi, zora dü-
şünce -çaresiz- ihanete değin
uzanan bir yazgıdan kendile-
rini kurtaramazlar.
Vahdettin'in de öznel niye-
ti ne olursa olsun sonuçta
kendisini hain durumuna ge-
tiren -nesnel gerçekçiftlc ba-
dur, bu bir. ikincisi, Osmanlı
yönetim modeli feodal bir ya-
pılanmanın ürünü olduğu için
emperyalist işgale karşı ulu-
sal bir başkaldırı örgütleme-
ye ideolojik olarak önderlik
etmesine de olanak yoktur.
Çünkü feodalitenin ideolojik
üstyapısını din oluşturduğu
için burjuva sınıfının ideoloji-
si olan ulusallıkla zaten çeliş-
ki ve çatışma içindedir. Bu ya-
lın gerçeği daha iyi kavramak
için birörnek verelim. Osman-
lı devleti yıkılmadan önce, pa-
dişah aynı zamanda bütün Is-
lam dünyasının da halifesiy-
di. Halifeliğin anayurdu işga-
le uğrarken kaç Müslüman ül-
keyi yanında bulabilmiştir. Ya-
nında bulabilmek şöyle dur-
sun, emperyalizmîe işbirliği
içinde birçok Arap ülkesi Os-
manlı'yı arkadan vurmuştur.
O günkü tarihsel koşullar-
da emperyalizme karşı baş-
kaldırı, ancak ulusal bir bilinç-
le verilebilirdi. Bu da ulusal
pazarlarını kendi çizdiği sınır-
lar içinde sahiplenmek isteyen
ulusal burjuvazinin bir ürünü
olabilirdi.
Işte Mustafa Kemal devin-
mesi, bu istem ve amaçların
özgün bir örgütlenmesi ve bu-
nun savaşıma dönüşebilmiş
bir modeli olduğu için başa-
rıya ulaştı. Başarıya ulaşmak
yolunda önüne çıkan bütün
engelleri aşmak konusunda
da kaçınılmaz olarak radikal
bir tutum içinde olacaktı. Bu
tutuma en çarpıcı örnekler-
den biri de Çerkez Ethem ola-
yıdır.
Kurtuluş Savaşı'nın başın-
da Çerkez Ethem'in yararlı iş-
ler yaptığını bilmeyenimiz yok-
tur. Ama o, Kurtuluş Savaşı ile
birlikte gerçekleştirilmek is-
tenen ulusal demokratik dev-
rimin tarihsel ve toplumsal ya-
salarını kavrayamadığı için
küçük hesaplann ve köylü an-
layışının kurbanı olarak düş-
man saflanna sürüklenip git-
ti. Şimdi bu olayı değerlendi-
rirken niyete mi bakacağız,
sonuca mı?
Işte Sultan Vahdettin daha
başından Çerkez Ethem to-
riumundaydı. Yurtdtşına çT-
karken Hazine'den bir şey gö-
türüp götürmemesi, yine yurt-
dışında yoksulluk içinde ya-
şamını yitirmesi bu tarihsel
gerçeği değiştirmez.
Gerçeği değiştirmek iste-
diğini sananlar, aradan nere-
deyse yüz yıl geçmesine kar-
şın kafasının içinde hâlâ Os-
manlı hayali kurarak yaşayan
zavallılardır.
Ama unutmamak gerekir ki
zavallılara kızılmaz, acınır.
KlM KlME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakuı turk.net
HARBl SEMtH POROY semihporoyUiyahoo.com
TARlHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 28 Hazirtın
AĞIR SİKLBT BOKSTA BİR DEI/!.
1967'P£ BUGÜN, OÜNYA AĞ/G SİKLET BOKS
PİYONLAZlNOAN ITHLYAN PGIMO
61 YAŞtNDA ÖtMÜÇTÜ.
61
\ E£>£A/ CA&AlE/eA, 133O 't-U
rrĞ/ KA/Ç.Ç/LJ4ŞMALAI£LA PEK PE iYf
Ml'Şri. &JJNUH MEDENİ, yOGUM ŞİKE
ANCAfc, ASEM/ roRK'THK.1 (SAGPEN SOU/L HtNGifiJDE JACK
SHEKKEy'/' NAKAVT EOE&EK PÜNyA AĞ'G SİKLET
ŞAMPİyoMU OLUNCA &İrCÜMÜ AS4MfrZAM/f77. BİR YfL SOA/-
RA MAX 8AE£ Ttf/eAF/NOAM YENİLBNE PEĞfN UNVANtMf
KOGUMUŞrzj. PR/MO CARNEG4, OÜfJYA AĞIG S(KL£T
8OKS ŞAMPİyOA/LA/ef AGASfMOA, GEL/M/Ş G£ÇMt'Ş
EN İHİ SPOGCUYPU. AĞIIZUS/ fZO K/'t-OYU, BOYU £
SULl/YO/eOU. "
GAYRIMENKULUN AÇIK ARTTIRMA SURETIYLE
SATIŞ İLANI ANTALYA 5. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
DosyaNo: 1998/493 TaJımat
Satılmasına karar verilen gaynmenkulün cinsi, kıymeti, evsafı: Tapu Kaydı: Antalya ili, Merkez, Topallı köyü, 169 ada, 16 parsel sayılı
371 m2 miktarlı zeytinlik vasfında taşmmaz. Taşınmazın tapu kaydında 6831 sayılı yasantn değışık 2. maddesıne istinaden Hazine adına orman
sınırlan dışına çıkanlan alanda kalmaktadır şerhi bulunmaktadır.
tmar DurHmu: Antalya t) Bayındırlık ve lskân Müdürlügü'nce 169 ada, 16 parselin 1/1000 ölçekli Topallı köyü imar planı içinde (konut ala-
m içinde) kaldığı. parsel üzerinde 2 katlı, 0,15/0,30 emsallı en fazla 6,50 m. yuksekhğınde, yoldan 5,00 m. yan komşudan 3,00 m. çekılmek su-
retiyle binajnşaatına müsait olduğu bıldırilmektedır. Satışa konu parsel bir imar parseli olup, düzenlemesi yapılrruş, ınşaata hazır haldedır.
Onemli ÖzeUikleri: Taşınmazın üzerinde muhtesat bulunmamakta olup, boş arsadır. Satışa konu 16 parsel üzerinde yabanı, verimsiz, seyrek,
kıymeti olmayan zeytinlik vardır. Topallı köyünde, ana yoldan 1000 m. kuzeyde, Kapuskaya olarak bilinen mevkidedır. Antalya-Isparta karayo-
lunun 950 m. batısında, iç kısımda yer almaktadır. Kapus deresinin de kuzeyıne düşer. Bulunduğu yere kadar henüz yol, su, elektnk gibi altyapı
hızmetlen getınlmcmıştır, köyyerieşitn ahmj dışmdadtr Taymmazrn Satışa Esas Değert: 1.020.250.000.-TL (Binnflyaryinnimilyonikiyüzelfi-
binlira)'dır. 1. S«tış: 07.08 2000 Pazartesı günü Saat: 14 30dan 14.40'a kadar, 2. Satış: 17.08.2000 Perşembe günü Saat 14.30'dan I4.40'a ka-
dar. Satış şartlan: 1- Taşınmazm bunncı satışı 07.08.2000 Pazartesı günü olup saat 14.30 ile 14.40 arasında, Antalya 5. tcra Müdürlüğü'nde açık
arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmın edılen kıymetin yüzde 75"ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış mas-
raflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhüdü bakı kalmak şartıyla 17.08.2000 Perşembe gü-
nü saat 14.30 ile 14 40 arasında Antalya 5 tcra Müdürlüğü'nde ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. tkinci arttırmada ise rüçhanlı alacaklar varsa ala-
caklan mecmuunu ve tahmın edilen kıymetin yüzde 40'ını ve satış masraflannı geçraesı şartıyla en çok artırana ihale olunur. 2- Arttırmaya işti-
rak edeceklerin, tahmın edılen kıymetın yüzde 20'si nispetinde pey akçesı veya bu miktar kadar milli bır bankanın teminat mektubunu vermele-
n lazımdır. Satış peşın para iledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehıl verilebilir. Resmı ihale pulu, tapu alım harcı ve masraflan,
gayrimenkulün teslim masraflan. KDV alıcıya aittir. Tapu satım harcı. taşınmazın aynından doğan birikmış vergiler ile dellaliye resmı satış be-
delmden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililenn ve ırtıfak hakkı sahıplennın bu gayrimenkul üzenndekı haklannı. hususıyle faız ve
masrafa dair ıddialanm dayanağı belgeler ile on beş gün ıçerisinde daıremıze bildirmeleri lazımdır. Aksı takdırde hakları tapu sıcılı ile sabıt ol-
madıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- Satış bedeli hetnen veya verilen mühlet içerismde ödenmezse ÜK'nun 133. maddesı gereğince
ihale feshedılir. iki ihale arasındaki farktan ve temerrüt faızinden alıcı ve kefılleri mesul tutulacak ve hıçbir hükme hacet kalmadan kendılenn-
den tahsil edılecektir. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesın görebilmesi ıçın daırede açık olup masrafı verildiği takdırde isteyen alıcıya
bır örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan. başkaca bilgi almak ısteyen-
lerin 1998/493 Tal. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmalan ılan olunur. 20.06.2000 Basın: 35758
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
'Pantolon' •
Beni, Edirne'yi Istanbul'a bağlayan E-5 karayo-
lunun kenarında durup düşünmeye zorlayan, Or-
taköy sapağının hemen başındaki çiçekçinin önürK
de gördüğüm o siyah erkek pantolonu olmalıydk
Onu oraya kim atmıştı, bilmiyorum. Bira kutulan,
plastik torbalar, kâğıt mendiller arasında yerde du»
ruyordu. O güne kadar yol kenarlanna atılmış bir-
çok şey görmüştüm. Otomobil sürücüleri, otomo^
bil yolcuları her şeyi dışarı atıyortardı. Yol kenarisf
n kakalı çocuk bezlerinden âdet bezlerine, pet şift
şelerden teneke kutulara, buruşturulmuş sigara
paketlerinden çocuk oyuncaklanna kadar akla ge-
lebilecek her çeşit çöple doluydu. Ama yol ortası-
na atılan bir erkek pantolonunu ilk kez görüyordurri!
Bir paçası içine dönmüş pantolonun görüntüsünf-'
den, daha kısa bir süre öncesine kadar giyilmiş of-''
duğu belliydi. Sahibi anlaşılan ani bir kararla pan-J
tolonunu çıkartmış, otomobilin penceresinden dr^1
şarı atmıştı. Yetişkin birerkeğin pantolonunu çıkar-
tıp dışan fıriatması için herhalde önemli bir neden
ni olmalıydı!
Pantolon gibi akla pek gelmedik şeyler bir yana^
insanların, insanlarımızın ortak yaşam alanlanmızj
özel çöplükleri gibi kullanmaları araştırmaya değer
kitlesel bir eğilimdi. Bu eğilim giderek önü ancak
yoğun bir eğitim seferberliğiyle, ivedi önlemlerle alı-"
nabilecek bir "sosyal fenomen"e dönüşmüş, Istan1
bul, kırk yıl içinde Avrupa'nın en "pis "kenti duru-
muna gelmişti. Dünya üzerinde iç göç alan, nüfu-"
su hızla artan, büyüyen, genişleyen birçok metro-^
polün tersine Istanbul, yeni hemşerilerine sağlıkfi'
bir kentlileşme süreci sağlayamamıştı. 1950'li yıt^
lann sonunda başlıca çöp sorunu sokağa atılan kib-
rit çöpleriyle sigara ızmaritleri olan Istanbul'un yö-
netimini eline geçiren kırlı, dağlı, kaldınm görme-
miş yerel yöneticilerin siyasal yatırımlara dönük
yerieşim politikalanyla güzelim kent yavaş yavaş
bir mezbeleliğe, bir çöplüğe dönmüştü.
Kırk yıl önce sokağa kibrit çöpü, sigara izmaritj
attı, yere tükürdü diye belediye zabıtası tarafından
para cezası kesilen göçerierin çocuklan, torunlan
şimdi aynı kentin avuç içi kadar kalmış korulukla-
nna gece yansı bozuk buzdolabı, somya, televiz-
yon anteni atıyorlar, boş arsalara inşaat molozu dö-
küyorlar, yol kenarlanna su şişesi, teneke kutu,
âdet bezi ve pantolon atıyorlardı. Kapılarının önü-
nü bok götürüyor, çöp kokusundan burun kemik-
leri kınlıyor, ama evlerine girerken ayakkabılannı dı-
şanda bırakıyorlardı bunlar. Anlaşılması pek kolay
olmayan bır temizlik anlayışı vardı bu yeni Istan-
bulluların. Zenginleri deyoksulları da, gecekondu-
da oturanlan da lüks konutlarda yaşayanlan da, oku-
muşlan da cahilleri de benzer "s/n/flanüsfü"özellik-
lertaşıyordu. Hepsi çöp üretiyorlar, ürettikleri çöp-
leri diledikleri yerlere döküyor, uygun buldukları
yerlere atıyorlardı. Mangal pişirdikleri piknik yerie-
rini çöplüğe çeviren az gelirîilerie, görkemli otomo-
billerinin pencerelerinden sokağa bira kutusu fır-
latan çok geliriiler arasında "kentlilik bilinci" aç\sm-
dan hiçbir fark yoktu. Belgrad Ormanları cumar-
tesi, pazar akşamları kitlesel piknik sonralan nasıl
kokuyorsa Kalamış Marinası da öyle kokuyordu. Kö-
tü kokulara karşı dayanıklılıkları ve cep telefonsuz
yapamamalan bunlann ortak özelliğiydi. En geliş-
miş teknolojilerden yararlanma güdüsüne sahip, ama
uygarca yaşamak bilincinden yoksun insanlardı
bunlar.
E-5 karayolunun kenarında yerde gördüğüm b
siyah erkek pantolonunun da sahibi onlardan biri
olmalıydı. Kendini güdülerine teslim etmiş bir Is-
tanbullu. O da öbürleri gibi, "ortak yaşam alanla-
n", "toplumsal dayanışma", "sosyal bilinç" gibi
sözcükler duyduğunda hiçbir şey anlamıyordu bü-
yük olasılıkla. Bergama köylülerinin kavgalan, Ak-
kuyu direnişi, SEKA fidanlığı, Belkıs harabelerinin
yok olması da ilgilendirmiyordu onu kuşkusuz.
Pantolonunu alelacele çıkartıp atması için bir ne-
den vardı mutlaka. Altına kaçırmış olabilirdi söz-
gelimi. Altına kaçırmış, rahatsız olmuştu belki de...
Bunun için sonradan edinilen bir bilince gereksi-
nimi yoktu insanlann. Bebekler de altına ettiklerin-
de ağlamaya başlıyorlardı. Güdüsel bir tepki, bir
"refleks"t\ onunkisi de...
Pantolonunu pencereden fırlatırken kim bilir ne-
lerdüşünmüştü adam? Düşünmüş muydü sahi, dü-
şünmüş müydü? Belki de utanmıştı ilk kez "bir
şey"i sokağa atarken... Belki de bir daha sokağa,
yola hiçbir şey atmamayı geçirmişti içinden. Bir başr
langıç umudu olabilir miydi bu pantolon, o tanıma-
dığım sahibi için? Bir umut. Acıydı, ama umudu
"bok"a bağlamanın hüznünü yaşıyordu bu kenttç:
artık insan.
Faks:0212-723 84 97
BULMACA
{'•'
SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8 9/
8
I
E
__
I I 1 I 1 -
•
1 2 3 4
SOLDANSAĞA:
1/ Gül, asma,
incir gibi yılda
birkaç kez çi-
çek ya da mey-
ve veren bitki-
ler için kulla-
nılan sözcük. ^
2/ Japonlara 5
özgüçiçekdü-
zenleme sana- 6
tı. 3/ Hoşa gi- -j
den duygula-
nım...Havave
gaz akımlan
oluşturmakta
kullanılan aygıt. 4/ Yu-
nan mitolojisine göre
uçmayı başaran ilk in-
n
san... Bir soru sözü. 5/ 2
Tantal elementinin 3
simgesi... "—- Bezir- ^
ci": yazar ve eleştir-
menimiz. 6/"Ey,hey" 5
anlamında kullanılan 6
ünlem... Haberleşme 7
hizmetlerinde kullanı- g
lan hızlı ve hafif bir
gemı. 7/Temize çıkar- 9
mak. 8/ Bir şeyden kalan kötü iz.. Islandığı zaman
kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağh top-
rak. 9/ Tahtada zıvana deliği açmakta, kılit ve men-
teşe yerlerini oymakta kullanılan çelik uçlu kalem.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Eskiden esnaf loncalannın kararlannı yürüten kim-
se. 2/ llave... Demirli betonla yapılmış yapı. 3/ İnsan
zekâsının erişebileceği en yüksek kerte... Dağkeçisi.
4/ Bir düşünce anlatan bir ya da birkaç tümcelık söz...
Kalın ve kaba bir kumas.. 5/ îçine çiçek konulan kap...
Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklanyla kokulandınl-
mış acımtırak bir içki. 6/ Haj-vanlara vurulan damga...
Müjde. II Sergen... Hayvanlan bağlarnak için çakı-
lan demır ya da ağaç kazık. 8/ Ekin biçildikten sonra
toprakta kalan köklü sap... Vılayet. 9/ Ruhça ve vû-
cutça dayanıksız olanlar için kullanılan bir alay sözü.