18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2S8 HAZlfftN 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Milkiye mi Vision mu! l_stanb«l Bilgi Ünivefsitesi Fen- Edebiyat Fakültesi öğretin üyelerinden Doç. D". Serdar M. Değirrrencioğlu, Istanbıl Mülkiyeliler Vakfı'nn Intemet'teki sanal yayını "vjsionsf'le tanışınca yayın yânetmeni Hüseyii Ergün'e elektroıik postayla bir soru ycneltmiş. Fakat yaklaşıc iki aydır yanıt alamanış. Hatlarda bir anza olabilir, yanıt alabilrrek için soruyu klasik yoldan yinelerrekte yarar var: "Başyazınızda 'Bugün özellikle ülkemizde, dünden bugüne ve bugünden / ^ S bugüne bakış (<$ # 1 Ç»k yaygm ve ^ - ^ egemen. _IZ. Visionet ise yanndan esinlenerek bugünü yanıtiamaya çalışacak' diyorsunuz. Bu görüş ile yayının adı birlikte düşünüldüğünde, yannın Türkiye'.de yaşamak ama Ingilizce konuşmaktan geçtiğini düşünmek gerekiyor herhalde. Mülkiye, bu ülkenin okulu. Istanbul Mülkiyeliler Vakfı'nın yönetimi visionet adını koyarken ne düşünüyordu acaba? Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronık posta: [email protected] - Santranç bilmeyenin milletvekili olmaması istenmiş... "Ge/m şunu 'ûc tas' vapalım!" niversitelerdeki YÖK demokrasisine göre rektörlük seçimlerine en az altı adayın ka- tılması gerekir. YÖK, ilk altıya giren aday- lar arasından, -oylann kıymeti harbiyesi ol- maksızın- üçünü Çankaya Köşkü'ne sunuyor, Cum- hurbaşkanı da üçünden birini rektör olarak atıyor. Böylesine demokratik bir seçim sisteminin perde arkasına bakalım. Geçenlerde, Anadolu'da bir üniversitede yapılan rektörlük seçiminin ayrıntılanna bir göz atalım: "Seçim atmosferine geçen yıl girilmişti. Rektör iki dönem sonunda yeniden aday olamadığı için yeri- ne 15 adayın çıkacağı konuşuluyor ve tarikatlann bu kez görülmedik bir oyun oynayacaklan söyleniyor- du. Oyun, 28 Şubat sürecine karşı geliştirilen bir taktikti. Seçimden altı ay önce, bırakın demokratlan tari- kat tezgâhından geçmeyen liberal görüşlü bir ada- yın bile ilk altıda yer alamayacağı kesin gibiydi. Virus Tarikatlann elindeki üniversite 'tarihi' birsürece gir- miş, üstlendiği 'misyon' nedeniyle rektörünü seçer- ken olmak ya da olmamak durumuna gelmişti. Seçime dokuz aday katıldı. Ve sandıklar açılınca oyun anlaşıldı. Tarikatlar blok oy kullanmak yerine oylannı eşit denecek miktarda ittifak yaptıklan aday- lara paylaştırmıştı. Çünkü, blok oy alacak adayın 28 Şubat duvanna çarpması söz konusuydu. Oylann dağıtılmasıyla bir taşla iki kuş vuruluyor; hem seçimin üzerinden tarikat gölgesi kaldınlıyor hem de bir aday yerine tarikatçı tüm adaylar üzerinde oy- nanıyordu. Seçim kulislerinde, öğretim üyeleri, hangi tarika- tın hangi adayı desteklediğini biliyordu. Her şey o kadar aleniydi ki, tarikatçı her seçme- ne oy vereceği adayın adı telefonla bildiriliyordu. Son anda telefon hatlan kanştığı için olsa gerek, bir adayın adıyla başka bir adayın soyadının birlik- te yazıldığı da oluyordu! , , Kimsenin kimseden çekindiği yoktu. Sabık rektör, 'bayrağı' gönül rahatlığı ile devrede- cekti. Oylar sayılınca, ilk altıya giren adaylann arasında son derece 'demokratik bir yarış yapıldığı açıkça görüldü. Tarikatçılar, YÖK'e gidecek listeyi paylaştı! Üniversitelerdeki demokrasi gereği YÖK bu liste- den tarikatçı üç adayı Cumhurbaşkanı'na sunacak, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de tarikat- çılardan birini atayacak. Tarikatlar, tıpkı antibiyotiklere direnen virüsler gi- bi durmadan yeni bağışıklık sistemleri geliştirerek güç- lenmeye devam edecek..." SESStZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE F Tıpi'ne karşı çıkmanın gerekçeleri F Tipi cezaevini gezip görünce, Ada- let Bakanlığı'nın, cezaevlerinde ko- ğuş sisteminden oda sistemine geçi- şine karşı çıkışın bir tek gerekçesi ola- bilir: Ülke gerçekleri! Türkiye'de insanlar devletin asli gö- revi olan sağiık, eğitim, sosyal gü- venlik hizmetlerinden yararlana- mazken, bannma gereksinimlerini karşılayamazken, spor olanağı bu-J L olan ve güneş gören bir oda; yatak kınız olmasa gerek... Devletin parası suç işleyenlerin ra- hatı için değil suç işlemeyen insanla- nn refahı için harcanmalıdır! Kaldı ki cezaevlerini örgütlerin eği- tim merkezi olmaktan çıkarmak ama- cıyla "oda" değil "üç oda bir salon" düzenine geçseniz yine kimseye be- ğendiremezsiniz... Turistik tesis gibi müzik yayını lamazken, çocuğunu kreşe gönde- remezken, her 368 tutuklu ve hüküm- lü için 2.5 trilyon lira harcanarak, ül- kedeki yaşam standartlarının üstün- de cezaevleri yapılması lükstüri 110-120 milyon lira maaşla, korido- ra bakan karanlık bir odada çalıştır- dığınız ve gecekonduda yaşamaya mahkum ettiğiniz infaz koruma me- murlarına vermediğiniz yaşam ola- naklannı mahkûmlara vermeye hak- bedava, sıcak su bedava, kalorifer bedava, yemek bedava, elektrik be- dava, atölyede çalışıp günde 2 milyon lira kazanma olanağı. lsteyene mes- lek eğitimi. Doktor ve ilaç parası yok; spor salonu bedava, maç için futbol sahasına kira istenmiyor. Bir anket yapılsın... F Tipi cezaevini gördükten sonra Türkiye'nin yansı içeri girmek için bir- birini öldürür! Çerkez Ethem Konıımu... SÖNMEZ TARGAN Türkiye'de medya anlaşıl- maz bir duruma geldi. Durup durup hiç gereği yokken tari- hin tozlanmış sayfalarını ka- nştırmaktan sanki özel bir zevk alıyor. Geçenlerde bir televiz- yon kanalında Mustafa Ke- mal'in Kurtuluş Savaşı süre- cinde saraya karşı tutumunu sorgulayan bir izlenceyetanık oldum. ızlenceyi yöneten, kar- şısına aldığı bilim insanına yö- nelttiği ve ısrarla sürdürdüğü sorularla son Osmanlı Padi- şahı Vahdettin'in bir vatan haini olmadığını kanıtlamak isteyen birtutum sergilemek- teydi. Karşısındaki bilim insanı da, sahada zaman dolduran fut- bolcu gibi lafı bir o yana bir bu yana atarak kanısına açıklık getiremiyordu. Belki de biz kavrayamıyorduk... Insan materyalisttarih bilin- cinden yoksunsa, uzmanlık alanındaki birikimi ne olursa olsun sonuçta çözümsüzlü- ğe düşebiliyor. Tarihte kimin kahraman, kimin hain oldu- ğunu saptamak için de ne ya- zık ki ancak çizgi filmlere mal- zeme olabilecek argümanlar- la yetinmek durumunda kala- biliyor. Oysa, tarihsel kişiliklerin olaylar karşısındaki tutumunu kavrayabilmek için, önce han- gi tarihsel evrede yaşadığına ve hangi sınıfa önderlik etti- ğine bakmak, konuya açıklık getirmeye yeter de artar bile. Bu açıdan bakıldığında, Kur- tuluş Savaşı'nın verildiği tarih- sel evrede, Batı'da kapitalist üretim ilişkileri egemendir ve en yüksek aşaması olan em- peryalizm konumuna ulaş- mıştır. Kurtuluş Savaşı önce- si Osmanlı toplum yapısı ise gerek devlet ve gerekse tüm kurumlanyla feodal bir yapı içindedir. Birinci Dünya Sa- vaşı'nda yenik düşmesi, im- paratorluğun dağılıp Anado- lu'nun emperyalist devletler- ce işgale uğramasının teme- linde yatan birinci neden de, bizce Batı'nın karşısında bu geri üretim ilişkileri içinde bu- lunuyor olmasıdır. Kaldı ki Batı emperyalizmi, Birinci Dünya Savaşı'ndan çok önce Osmanlı devletini ekonomik açıdan kendine ba- ğırnlı bir konuma getirmiş, et- kisi altına aldığı kukla kadro- larlâyönetim modellerî oluş- turmuştu. Dolayısıyla kapita- lizm karşısında feodal üretim ilişkılerinin egemen olduğu toplumlarda siyasal erki elin- de bulunduran kadrolar süb- jektif (öznel) olarak dürüst ve iyi niyetli olsalar bile, ekono- minin yaşayan yasalannın ob- jektif (nesnel) bir sonucu ola- rak teslimiyetçi olmak zorun- dadırlar. Bu teslimiyetçi yapı- lan, Birinci Dünya Savaşı so- nuıcunda Osmanlı yönetimin- de yaşandığı gibi, zora dü- şünce -çaresiz- ihanete değin uzanan bir yazgıdan kendile- rini kurtaramazlar. Vahdettin'in de öznel niye- ti ne olursa olsun sonuçta kendisini hain durumuna ge- tiren -nesnel gerçekçiftlc ba- dur, bu bir. ikincisi, Osmanlı yönetim modeli feodal bir ya- pılanmanın ürünü olduğu için emperyalist işgale karşı ulu- sal bir başkaldırı örgütleme- ye ideolojik olarak önderlik etmesine de olanak yoktur. Çünkü feodalitenin ideolojik üstyapısını din oluşturduğu için burjuva sınıfının ideoloji- si olan ulusallıkla zaten çeliş- ki ve çatışma içindedir. Bu ya- lın gerçeği daha iyi kavramak için birörnek verelim. Osman- lı devleti yıkılmadan önce, pa- dişah aynı zamanda bütün Is- lam dünyasının da halifesiy- di. Halifeliğin anayurdu işga- le uğrarken kaç Müslüman ül- keyi yanında bulabilmiştir. Ya- nında bulabilmek şöyle dur- sun, emperyalizmîe işbirliği içinde birçok Arap ülkesi Os- manlı'yı arkadan vurmuştur. O günkü tarihsel koşullar- da emperyalizme karşı baş- kaldırı, ancak ulusal bir bilinç- le verilebilirdi. Bu da ulusal pazarlarını kendi çizdiği sınır- lar içinde sahiplenmek isteyen ulusal burjuvazinin bir ürünü olabilirdi. Işte Mustafa Kemal devin- mesi, bu istem ve amaçların özgün bir örgütlenmesi ve bu- nun savaşıma dönüşebilmiş bir modeli olduğu için başa- rıya ulaştı. Başarıya ulaşmak yolunda önüne çıkan bütün engelleri aşmak konusunda da kaçınılmaz olarak radikal bir tutum içinde olacaktı. Bu tutuma en çarpıcı örnekler- den biri de Çerkez Ethem ola- yıdır. Kurtuluş Savaşı'nın başın- da Çerkez Ethem'in yararlı iş- ler yaptığını bilmeyenimiz yok- tur. Ama o, Kurtuluş Savaşı ile birlikte gerçekleştirilmek is- tenen ulusal demokratik dev- rimin tarihsel ve toplumsal ya- salarını kavrayamadığı için küçük hesaplann ve köylü an- layışının kurbanı olarak düş- man saflanna sürüklenip git- ti. Şimdi bu olayı değerlendi- rirken niyete mi bakacağız, sonuca mı? Işte Sultan Vahdettin daha başından Çerkez Ethem to- riumundaydı. Yurtdtşına çT- karken Hazine'den bir şey gö- türüp götürmemesi, yine yurt- dışında yoksulluk içinde ya- şamını yitirmesi bu tarihsel gerçeği değiştirmez. Gerçeği değiştirmek iste- diğini sananlar, aradan nere- deyse yüz yıl geçmesine kar- şın kafasının içinde hâlâ Os- manlı hayali kurarak yaşayan zavallılardır. Ama unutmamak gerekir ki zavallılara kızılmaz, acınır. KlM KlME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakuı turk.net HARBl SEMtH POROY semihporoyUiyahoo.com TARlHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 28 Hazirtın AĞIR SİKLBT BOKSTA BİR DEI/!. 1967'P£ BUGÜN, OÜNYA AĞ/G SİKLET BOKS PİYONLAZlNOAN ITHLYAN PGIMO 61 YAŞtNDA ÖtMÜÇTÜ. 61 \ E£>£A/ CA&AlE/eA, 133O 't-U rrĞ/ KA/Ç.Ç/LJ4ŞMALAI£LA PEK PE iYf Ml'Şri. &JJNUH MEDENİ, yOGUM ŞİKE ANCAfc, ASEM/ roRK'THK.1 (SAGPEN SOU/L HtNGifiJDE JACK SHEKKEy'/' NAKAVT EOE&EK PÜNyA AĞ'G SİKLET ŞAMPİyoMU OLUNCA &İrCÜMÜ AS4MfrZAM/f77. BİR YfL SOA/- RA MAX 8AE£ Ttf/eAF/NOAM YENİLBNE PEĞfN UNVANtMf KOGUMUŞrzj. PR/MO CARNEG4, OÜfJYA AĞIG S(KL£T 8OKS ŞAMPİyOA/LA/ef AGASfMOA, GEL/M/Ş G£ÇMt'Ş EN İHİ SPOGCUYPU. AĞIIZUS/ fZO K/'t-OYU, BOYU £ SULl/YO/eOU. " GAYRIMENKULUN AÇIK ARTTIRMA SURETIYLE SATIŞ İLANI ANTALYA 5. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DosyaNo: 1998/493 TaJımat Satılmasına karar verilen gaynmenkulün cinsi, kıymeti, evsafı: Tapu Kaydı: Antalya ili, Merkez, Topallı köyü, 169 ada, 16 parsel sayılı 371 m2 miktarlı zeytinlik vasfında taşmmaz. Taşınmazın tapu kaydında 6831 sayılı yasantn değışık 2. maddesıne istinaden Hazine adına orman sınırlan dışına çıkanlan alanda kalmaktadır şerhi bulunmaktadır. tmar DurHmu: Antalya t) Bayındırlık ve lskân Müdürlügü'nce 169 ada, 16 parselin 1/1000 ölçekli Topallı köyü imar planı içinde (konut ala- m içinde) kaldığı. parsel üzerinde 2 katlı, 0,15/0,30 emsallı en fazla 6,50 m. yuksekhğınde, yoldan 5,00 m. yan komşudan 3,00 m. çekılmek su- retiyle binajnşaatına müsait olduğu bıldırilmektedır. Satışa konu parsel bir imar parseli olup, düzenlemesi yapılrruş, ınşaata hazır haldedır. Onemli ÖzeUikleri: Taşınmazın üzerinde muhtesat bulunmamakta olup, boş arsadır. Satışa konu 16 parsel üzerinde yabanı, verimsiz, seyrek, kıymeti olmayan zeytinlik vardır. Topallı köyünde, ana yoldan 1000 m. kuzeyde, Kapuskaya olarak bilinen mevkidedır. Antalya-Isparta karayo- lunun 950 m. batısında, iç kısımda yer almaktadır. Kapus deresinin de kuzeyıne düşer. Bulunduğu yere kadar henüz yol, su, elektnk gibi altyapı hızmetlen getınlmcmıştır, köyyerieşitn ahmj dışmdadtr Taymmazrn Satışa Esas Değert: 1.020.250.000.-TL (Binnflyaryinnimilyonikiyüzelfi- binlira)'dır. 1. S«tış: 07.08 2000 Pazartesı günü Saat: 14 30dan 14.40'a kadar, 2. Satış: 17.08.2000 Perşembe günü Saat 14.30'dan I4.40'a ka- dar. Satış şartlan: 1- Taşınmazm bunncı satışı 07.08.2000 Pazartesı günü olup saat 14.30 ile 14.40 arasında, Antalya 5. tcra Müdürlüğü'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmın edılen kıymetin yüzde 75"ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış mas- raflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhüdü bakı kalmak şartıyla 17.08.2000 Perşembe gü- nü saat 14.30 ile 14 40 arasında Antalya 5 tcra Müdürlüğü'nde ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. tkinci arttırmada ise rüçhanlı alacaklar varsa ala- caklan mecmuunu ve tahmın edilen kıymetin yüzde 40'ını ve satış masraflannı geçraesı şartıyla en çok artırana ihale olunur. 2- Arttırmaya işti- rak edeceklerin, tahmın edılen kıymetın yüzde 20'si nispetinde pey akçesı veya bu miktar kadar milli bır bankanın teminat mektubunu vermele- n lazımdır. Satış peşın para iledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehıl verilebilir. Resmı ihale pulu, tapu alım harcı ve masraflan, gayrimenkulün teslim masraflan. KDV alıcıya aittir. Tapu satım harcı. taşınmazın aynından doğan birikmış vergiler ile dellaliye resmı satış be- delmden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililenn ve ırtıfak hakkı sahıplennın bu gayrimenkul üzenndekı haklannı. hususıyle faız ve masrafa dair ıddialanm dayanağı belgeler ile on beş gün ıçerisinde daıremıze bildirmeleri lazımdır. Aksı takdırde hakları tapu sıcılı ile sabıt ol- madıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- Satış bedeli hetnen veya verilen mühlet içerismde ödenmezse ÜK'nun 133. maddesı gereğince ihale feshedılir. iki ihale arasındaki farktan ve temerrüt faızinden alıcı ve kefılleri mesul tutulacak ve hıçbir hükme hacet kalmadan kendılenn- den tahsil edılecektir. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesın görebilmesi ıçın daırede açık olup masrafı verildiği takdırde isteyen alıcıya bır örneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan. başkaca bilgi almak ısteyen- lerin 1998/493 Tal. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmalan ılan olunur. 20.06.2000 Basın: 35758 PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU 'Pantolon' • Beni, Edirne'yi Istanbul'a bağlayan E-5 karayo- lunun kenarında durup düşünmeye zorlayan, Or- taköy sapağının hemen başındaki çiçekçinin önürK de gördüğüm o siyah erkek pantolonu olmalıydk Onu oraya kim atmıştı, bilmiyorum. Bira kutulan, plastik torbalar, kâğıt mendiller arasında yerde du» ruyordu. O güne kadar yol kenarlanna atılmış bir- çok şey görmüştüm. Otomobil sürücüleri, otomo^ bil yolcuları her şeyi dışarı atıyortardı. Yol kenarisf n kakalı çocuk bezlerinden âdet bezlerine, pet şift şelerden teneke kutulara, buruşturulmuş sigara paketlerinden çocuk oyuncaklanna kadar akla ge- lebilecek her çeşit çöple doluydu. Ama yol ortası- na atılan bir erkek pantolonunu ilk kez görüyordurri! Bir paçası içine dönmüş pantolonun görüntüsünf-' den, daha kısa bir süre öncesine kadar giyilmiş of-'' duğu belliydi. Sahibi anlaşılan ani bir kararla pan-J tolonunu çıkartmış, otomobilin penceresinden dr^1 şarı atmıştı. Yetişkin birerkeğin pantolonunu çıkar- tıp dışan fıriatması için herhalde önemli bir neden ni olmalıydı! Pantolon gibi akla pek gelmedik şeyler bir yana^ insanların, insanlarımızın ortak yaşam alanlanmızj özel çöplükleri gibi kullanmaları araştırmaya değer kitlesel bir eğilimdi. Bu eğilim giderek önü ancak yoğun bir eğitim seferberliğiyle, ivedi önlemlerle alı-" nabilecek bir "sosyal fenomen"e dönüşmüş, Istan1 bul, kırk yıl içinde Avrupa'nın en "pis "kenti duru- muna gelmişti. Dünya üzerinde iç göç alan, nüfu-" su hızla artan, büyüyen, genişleyen birçok metro-^ polün tersine Istanbul, yeni hemşerilerine sağlıkfi' bir kentlileşme süreci sağlayamamıştı. 1950'li yıt^ lann sonunda başlıca çöp sorunu sokağa atılan kib- rit çöpleriyle sigara ızmaritleri olan Istanbul'un yö- netimini eline geçiren kırlı, dağlı, kaldınm görme- miş yerel yöneticilerin siyasal yatırımlara dönük yerieşim politikalanyla güzelim kent yavaş yavaş bir mezbeleliğe, bir çöplüğe dönmüştü. Kırk yıl önce sokağa kibrit çöpü, sigara izmaritj attı, yere tükürdü diye belediye zabıtası tarafından para cezası kesilen göçerierin çocuklan, torunlan şimdi aynı kentin avuç içi kadar kalmış korulukla- nna gece yansı bozuk buzdolabı, somya, televiz- yon anteni atıyorlar, boş arsalara inşaat molozu dö- küyorlar, yol kenarlanna su şişesi, teneke kutu, âdet bezi ve pantolon atıyorlardı. Kapılarının önü- nü bok götürüyor, çöp kokusundan burun kemik- leri kınlıyor, ama evlerine girerken ayakkabılannı dı- şanda bırakıyorlardı bunlar. Anlaşılması pek kolay olmayan bır temizlik anlayışı vardı bu yeni Istan- bulluların. Zenginleri deyoksulları da, gecekondu- da oturanlan da lüks konutlarda yaşayanlan da, oku- muşlan da cahilleri de benzer "s/n/flanüsfü"özellik- lertaşıyordu. Hepsi çöp üretiyorlar, ürettikleri çöp- leri diledikleri yerlere döküyor, uygun buldukları yerlere atıyorlardı. Mangal pişirdikleri piknik yerie- rini çöplüğe çeviren az gelirîilerie, görkemli otomo- billerinin pencerelerinden sokağa bira kutusu fır- latan çok geliriiler arasında "kentlilik bilinci" aç\sm- dan hiçbir fark yoktu. Belgrad Ormanları cumar- tesi, pazar akşamları kitlesel piknik sonralan nasıl kokuyorsa Kalamış Marinası da öyle kokuyordu. Kö- tü kokulara karşı dayanıklılıkları ve cep telefonsuz yapamamalan bunlann ortak özelliğiydi. En geliş- miş teknolojilerden yararlanma güdüsüne sahip, ama uygarca yaşamak bilincinden yoksun insanlardı bunlar. E-5 karayolunun kenarında yerde gördüğüm b siyah erkek pantolonunun da sahibi onlardan biri olmalıydı. Kendini güdülerine teslim etmiş bir Is- tanbullu. O da öbürleri gibi, "ortak yaşam alanla- n", "toplumsal dayanışma", "sosyal bilinç" gibi sözcükler duyduğunda hiçbir şey anlamıyordu bü- yük olasılıkla. Bergama köylülerinin kavgalan, Ak- kuyu direnişi, SEKA fidanlığı, Belkıs harabelerinin yok olması da ilgilendirmiyordu onu kuşkusuz. Pantolonunu alelacele çıkartıp atması için bir ne- den vardı mutlaka. Altına kaçırmış olabilirdi söz- gelimi. Altına kaçırmış, rahatsız olmuştu belki de... Bunun için sonradan edinilen bir bilince gereksi- nimi yoktu insanlann. Bebekler de altına ettiklerin- de ağlamaya başlıyorlardı. Güdüsel bir tepki, bir "refleks"t\ onunkisi de... Pantolonunu pencereden fırlatırken kim bilir ne- lerdüşünmüştü adam? Düşünmüş muydü sahi, dü- şünmüş müydü? Belki de utanmıştı ilk kez "bir şey"i sokağa atarken... Belki de bir daha sokağa, yola hiçbir şey atmamayı geçirmişti içinden. Bir başr langıç umudu olabilir miydi bu pantolon, o tanıma- dığım sahibi için? Bir umut. Acıydı, ama umudu "bok"a bağlamanın hüznünü yaşıyordu bu kenttç: artık insan. Faks:0212-723 84 97 BULMACA {'•' SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9/ 8 I E __ I I 1 I 1 - • 1 2 3 4 SOLDANSAĞA: 1/ Gül, asma, incir gibi yılda birkaç kez çi- çek ya da mey- ve veren bitki- ler için kulla- nılan sözcük. ^ 2/ Japonlara 5 özgüçiçekdü- zenleme sana- 6 tı. 3/ Hoşa gi- -j den duygula- nım...Havave gaz akımlan oluşturmakta kullanılan aygıt. 4/ Yu- nan mitolojisine göre uçmayı başaran ilk in- n san... Bir soru sözü. 5/ 2 Tantal elementinin 3 simgesi... "—- Bezir- ^ ci": yazar ve eleştir- menimiz. 6/"Ey,hey" 5 anlamında kullanılan 6 ünlem... Haberleşme 7 hizmetlerinde kullanı- g lan hızlı ve hafif bir gemı. 7/Temize çıkar- 9 mak. 8/ Bir şeyden kalan kötü iz.. Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağh top- rak. 9/ Tahtada zıvana deliği açmakta, kılit ve men- teşe yerlerini oymakta kullanılan çelik uçlu kalem. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden esnaf loncalannın kararlannı yürüten kim- se. 2/ llave... Demirli betonla yapılmış yapı. 3/ İnsan zekâsının erişebileceği en yüksek kerte... Dağkeçisi. 4/ Bir düşünce anlatan bir ya da birkaç tümcelık söz... Kalın ve kaba bir kumas.. 5/ îçine çiçek konulan kap... Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklanyla kokulandınl- mış acımtırak bir içki. 6/ Haj-vanlara vurulan damga... Müjde. II Sergen... Hayvanlan bağlarnak için çakı- lan demır ya da ağaç kazık. 8/ Ekin biçildikten sonra toprakta kalan köklü sap... Vılayet. 9/ Ruhça ve vû- cutça dayanıksız olanlar için kullanılan bir alay sözü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle