Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2000 CUMA
14 i l U i V kultur@cumhuriyet.com.tr
AynımüzikdilındeM orkestm
Gürer Aykal, Borasan Filarmoni ile El Paso Teksas Senfoni Orkestrası'nı yönetiyor
AYŞE KÖKSAL
28. Uluslararası Müzik Festivali'nde, şef Gürel
Aykal yönetımındekı Borusan tstanbul Filarmo-
ni Orkestrası ile El Paso Teksas Senfoni Orkestra-
sı bırlıkte Aya Irini'de bir konser verdi. Soprano
Kishna Davis ve bariton Lawrence Craig'in solist
olarak katıldıklan 85 kişılık bırleşik orkestra kon-
serde FeritTüzün'ün Türk Kapriçyosu', Gersh-
win'ın 'Porgy ve Bess' operasından bölümler ve
Dvorak'ın 9. Senfonisi'ni seslendirdi. Farklı ülke-
lerden müzik insanJannı aynı çatı altında birleş-
tiren orkestra, 24 Haziran'da Efes Antik Tiyat-
ro'da, 26 Haziran'da Bodrum Kalesi'nde, 27 Ha-
ziran'da Marmaris Açıkhava Tiyatrosu'nda ve 29
Haziran'da Aspendos Antik Tryatro'da konser ve-
receği bır güney illeri turnesine çıkacak.
- El PasoTeksas SenfoniOrkestrasTndan söz ede-
bilir misiniz?
GÜRER AYKAL - Teksas'ın en eski orkestra-
sı ve savaşlar dahil, konserlenne hiçbir şartta ara
vermemış. Meksika ile Amerika sınınndaki El
Paso, iki kültürün de etkilerini taşıdığı için tstan-
bul gibi zenginlikleri olan, canlı bir şehir. En
önemlı özelhğı, orkestrada çalan herkesin aynı
zamanda şehir üniversitesınin müzik bölümünde
görev yapması. Aynca diğer merkezlerden gelen
gençleri de bünyesine katıp eğiriyor. Kolay bir sı-
navlan var: Her saz, bir Mozartkonçertosunu ses-
lendirdiği ve gördüğünü anında çalabilmesinin
ölçüldüğü bır sınavdan geçince orkestraya katılı-
yor. Çalan kişınin Meksikalı, zenci ya da Ameri-
kalı gibi aynmlaryapılmadan sadece müziğuıe gö-
re değerlendirildiğini göstermek için her sınav
perde arkasında yapılıyor. Diğer bütün Amerikan
orkestralan gibi özel. El Pasolulann desteği, bı-
let satışlan ve sponsorlarla yaşıyor. Amerika'da bir
kent için orkestra çok önemlidir. Çünkü verilen hiz-
metler San Fransisco'da, San Diego'da Los Ange-
les'ta aynıdır. Üstünlüklerini ve kendilerini sanat-
la kanıtladıklan için, belediyelerin ayn sanat bö-
lümleri vardır. Bunlar, kentlenndeki sanat kurum-
lannın kazandıklan ölçüde para verirler. Ameri-
ka devietinin en büyük katkısı bu kurumlara ya-
pılan yardımlan vergi dışı bırakmasıdır. Bu yüz-
den Amerika'da 800 tane orkestra var...
'El Paso'nun yanstnı değjştirrüm'
- Türkiye'de bir orkestra yönetmekle Ameri-
ka'da bir orkestra yönetmek arasında ne tür fark-
lar var?
AYKAL - En büyük fark devlet tabii ki... Ora-
da müzısyenler, tatillerde para alamazlar mesela.
Orkestra şeflerinin haklan çok farklı. Türkiye'de
herkes 657'ye bağlı olarak devlet memuru oluyor.
Bu açıdan kimin başanh, kimin başansız olduğu-
nu ayırt etmek mümkün olmuyor. Ben devlet or-
kestralanndan bir iki arkadaşın aynlmasını çok is-
temıştim. Bunun için rapoıiar sundum, olmadı. Dev-
let orkestrasına giren bir kışı, ne yaparsa yapsın
65 yaşına kadar kalıyor. Bunun bır yaşam güven-
cesi olduğuna katılıyorum. Ama eğer birisi başa-
nsızsa, yeteri kadar çalışmıyorsa, onun sanatçılı-
Ç
yef, kendi
müzik
karakterini,
anlayışını
orkestraya verir
ve orkestra bu
anlayışla
şekillenir. El
Paso Teksas
Orkestrası ve
Borusan
Filarmoni
birbirlerini hiç
tanımıyor. Ama
her ikisi de
benim müzikte
vardığım nokta
ne ise onunla
yoğrulduğu için
aynı anlayış
içinde
olduklannı
gördü. Aynı
müzik dilini ve
yapısını
paylaştıklarını
anladılar.
ğı elinden alınır ama memurluğu devam eder. Ba-
zen özel müzik mahkemeleri olsun, hâkimlere 'ld-
min ne yapıp yapamadığını' anlatsam, o müzisyen
de kendi sıkıntısını söylese diye düşünüyorum.
Amerika'da orkestra şefi aralığa kadar üyelere ge-
rek yazı ile gerek sözle hatalannı söylüyor, uya-
nyor. Hâlâ devam edıyorsa şef, onlan orkestradan
ayırabiliyor. Ben 93'te geldiğımden beri El Paso
Orkestrası'nın yansını değiştirdim.
-Devietorkestralannı bir kenaraayınrsak,özel
orkestralar açısından olanaklar neterdir? Borusan
FüarmoniV bakarsak mesela-.
AYKAL - Devleti arnk konuşmamak gerektıği
doğru. Bana her zaman bu karşüaşnrma. sorulu-
yor. Bu konuda konuştukça devlet orkestralann-
da çalışanlara sıkıntı geliyor. Bızim onlara karşı
tavır aldığmıız düşünülüyor. Aslında biz orkest-
raya değil sıstemdekı sorunlara karşı bir tavır gös-
teriyoruz. Borusan Filarmoni Orkestrası El Paso
kadar kalabalık değil. Benim idealimdekı orkest-
ra 70 kişiliktir. Tabii, programlara, bestecilerin
çalacağı partisyonlara göre bu sayı değişir. Boru-
san yakında bu idealrakamaulaşacak. Şu anda da
amİc bir Amerikan orkestrasının yapısına sahip.
Belirli bir hedefe doğru kadrosunu ve repertuva-
nnı genişleterek gıdiyor. Amerika'daki orkestra-
lann çok avantajları var tabii. Mesela El Paso Or-
kestrası'nın eski bir şeflen Abraham Cha*ez'in adı-
nı taşıyan 2600 kışilık akustık sorunu olmayan, ısıt-
ması-soğutması düzgün bir konser salonu var. Bo-
rusan olarak biz de 1400-1600 kişilik bir yer an-
yoruz ama bulamıyoruz. Amerika'da programa
yeni bır yapıt eklemek ya da değıştirmek zorun-
da kalınca bir müzık mağazasına gıdıp notalan alı-
yorsunuz. Türkiye'de bürokrasi, yurtdışuıa yazış-
malar, bir sürü işten sonra ancak bir nota bulunu-
yor ki o bile kesın değil. Aynca orada izleyiciye
çok daha insanı muamele yapılıyor Mesela yılın
başında herkes istediği konsere bileti topluca ala-
bıliyor. Her hafta bilet gişesınde kuyruk beklemek
yok. Ama Türkiye'de çok daha genç bir kesim
klasik müziği dinliyor. Bu bir övünç kaynağı.
Amerika'da salonlan hep saçı ağarmış ınsanlar
dolduruyor. Bunun açıklamasuıı da bu müziğin ile-
riki yaşlarda daha iyi benimsendiği ve tadına va-
rıldığı şeklinde yapıyorlar.
- fid orkestra arasında sizce nasıl bir etkfleym
olacak?
AYKAL- Şef kendi müzik karakterini, anlayı-
şını orkestraya verir ve orkestra bu anlayışla şe-
killenir. El Paso Teksas Orkestrası ve Borusan Fi-
larmoni birbirlerini hiç tanımıyor. Ama her ikisi
de benim müzikte vardığım nokta ne ise onunla
yoğrulduğu için aynı anlayış içinde olduklannı
gördü. Aynı müzik dilini ve yapısını paylaştıkla-
nnı anladılar. Programda ise Türk bestecisi Ferit
Tüzün ve Amerikan bestecisi Gerswhin' i özellik-
le bir araya getirdik. Gershvvin'in 'Pbrgy ve Bess'
operası, Amerika'yı anlatan bir yapıt. Soprano ve
bariton, iki zenci sanatçı ile gelmeyi tercih ettik.
Bariton şarkı söylerken ashnda dans da eder. Böy-
le bir otantizmi sahneye taşımak istiyoruz.
'Ersin Onay heykeü yapüacak bir insan'
- Ersın Onay'ın Bflkent Ünhersitea'ndekidekan-
lıktan aynlmasını nasü yorumhıyorsunuz?
AYKAL-ErsmOnay'la birlikte çok calışma yap-
tık. Bence heykelı yapılacak bir insan ve yaptık-
lannm devam ettirilmesi gerekiyor. Yalnız dekan-
lık değil, orkestra genel sekreterliği, sanat yönet-
menliği ve festival başkanlığım üstlenmiş güçlü
bir beyin. Ama insanlar zaman zaman bazı dönem-
lerde biraz geriye çekümek istiyorlar. Ben de Cum-
hurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yönetimi ile an-
laşmazlık başlayınca orkestraya zarar vermekten-
se geri çekilmeyi tercih ettim verahatladım.Er-
sin Bey'in öğretmen olarak yaptığı birçok başan
var ve artık böyle yardım edecek.
- Peld birçok kaHteb müzisyenin devlet görevini
bırakıp özelorkestralara gftmesmin ardmdayatan
nedennedir?
AYKAL - Ben özel sektörün sanatı son derece
güzel takip ettiği kanısındayım. Bu yüzden Tür-
kiye'de bir özel sektör banka kurmak, parasına
para katmak yerine sanata ayırmayı tercih ediyor-
sa bunu alkışlamaktan başka yapacak bir şey yok.
Ama özel sektörün ıyilen devletten çekmek iste-
mesıne bir şey diyemeyeceğim.
- Borusan Filarmoni Orkestrası'nın genç yete-
nekleri keşfetmek, eğitiınlerini üstienmek, kısaca-
sı bir eğhim kurumu haline getirilmesi gibi bir dü-
şûnceniz var mı?
AYKAL - Borusan Filarmoni Orkestrası koca
kentte karşı yakaya gidebilmiş tek orkestra. Kar-
şı tarafta sadece Atatürk'ün yapördığı Halk Eği-
tim Merkezi'nin salonu var. Bir piyanoyu bile o
salona taşımak imkânsızken biz konser veriyo-
ruz. Bu yüzden Borusan bir eğitim kurumu değil,
orkestra olarak daha öndedır. ' ' ' " "
Gelecek yıllarda dışandan getırdığı elemanla-
ra kendi bünyemizde özel ders verdirir ya da or-
kestraya katılan genç elemanlan eğitebiliriz ama
bir okul değiliz. Bizım ışlevımız, Türk ızleyicisi-
ni çeşitlı programlara eğıtmek ve yaptığı diskler-
le, turneler ve konserlerle yurtdışında Türkiye'de-
ki özel bir orkestranın başansmı göstermek ve bu
yolla tanıtmaktır.
STEINBECK'İN AÎLESİ KARŞI ÇIKIYOR
'Film asla bîr kitap
kadar kisisel olamaz'
Kültür Servisi - Savaş sonrası
Amerikan yazarlanndan John
Steinbeck'in 'Inci' adlı romanı,
Hollywood tarafmdan yeniden
uyarlandı. Ancak romandaki
seks sahnelennin yanlış
aktanldığını ileri süren aile
üyeleri, Hollywood'u ağu" bir
dille eleştirdi. Steinbeck ailesi,
az tamnmış bir film yapımcısı
olan Alfredo Zacharias'ı,
senaryoda
çıplak sahneleri
ön plana
çıkararak
romanın özgün
içeriğine ihanet
etmekle suçladı.
Ilkkezl947'de
yayımlanan ve
Amerika 'nın en
iyi savaş sonrası
romanlanndan
bıri olarak kabul
edilen 'Inci'.
avlandığı gölûn
dıbinde inci
tanesi bulan
Meksikalı bir
inci avcısının
yaşammı konu
alıyor. Roman,
Amerikan
ruyasmın
umutlanm,
zorluklannı, göçmenlerin ve
yerlilenn gözüyle anlatıyor.
Yayunlandığı günden beri
büyük ilgi gören kitap, halen
Amerika'da edebiyat
derslerinde okutuluyor.
Steınbeck'in ailesi, eseri
doksanlann başından beri
beyazperdeye aktarmayı
düşünüyordu. Daha önceki
Steinbeck uyarlamalannda
kaynaga genelde sadık
kalınmıştı. 1954'te Jaraes
Dean'in başrolünü oynadığı,
Elia Kazan'ın yönettiğı, 4
dalda Oscar'a aday gösterilen
'Cennet YohT, metne birebir
Steinbeck'in romanmın
uyarlanması eleştirüdt
sadık kalınarak çekilmişti.
Gene bir Steinbeck uyarlaması
olan 'Gazap Üzûmleri' de,
yönetmen John Ford tarafından
başanh bir şekilde
beyazperdeye aktanbnıştı.
Romancımn oğlu Thomas
Steinbeck 1992'ninNisan
aymda romanm sinema
uyarlaması için Zacharias
Panaroma Fılms şırketıyle
anlaşma yaptı.
'The Bandits' ve
'The Bees' gibi
küçük bütçelı
korku fihnlerine
imzaatan
Zacharias'ın,
senaryoda
değişiklikler
yapması
tartışmalara
nedenoldu. 199
sayfalık _j.... _
romanın,
orijinaliyle
senaryo
uyarlaması
arasmda44
farklılık
saptandı.
"Babamm
yazdıklan için
btranlamda,
Amerika'nm
portresi demek yanlış olmaz.
Kitaplan halen çok satan bir
yazann eserlerinden
uyarlamalar yaparken dikkatii
ohnahsuıız'" diyen Thomas
Steinbeck, senaryonun bu
haliyle beyazperdeye
aktanlmasma şiddetle karşı
çıkıyor. Zacharias ise film
konusunda yorum yapmamayı
tercih ediyor. Bu tartışmalara
son noktayı, 1951 'de
yayımladığı denemesinde, bir
filmin asla bir kitap kadar
kişisel olamayacağım
vurgulayan yazann kendisi
koyuyor.
JooseAntonio
yönetimindeki
EndülüsDans
Topluluğu 'nun
koreogmfisini
Manolete ve
Maria Pages
üstleniyor
Topluluk
1-2 Temmuz
günleri
Cemil Topuzlu
Açıkhava
Tryatrosu 'nda.
Endülüs ateşi IstanbuPda
ARZUHAKSUN
Kendine özgü kostümleri ve dans-
lanyla göz dolduran Endülüs Flamen-
ko Dans Topluluğu, caz müziğinin et-
ki yaratan temsilcilerinden ve Grammy
Ödüllü büyük caz ustası DeeDeeBrU-
gevyater, temmuz aymda gösterilerini
gerçekleştirmek için Istanbul'a geli-
yor. Yapı Kredi Sanat Festivali 2000,
^ 1-2 Temmuz Cumartesı ve Pazar gün-
len Endülüs Flamenko Dans Toplulu-
ğu'nu ağırlarken 16 Temmuz Pazar
günü yine Cemil Topuzlu (Harbiye)
Açıkhava Tiyatrosu'nda Dee Dee Brid-
gewater'ı konuk edecek.
Bir adaletsizlik sonunda uzun yıllar
Katolik krallann ve kilisenin baskısı
altmda kalmış flamenko, Ispanya'ya
göç eden Müslüman, Yahudi ve pagan
Çingenelerin ya da mültecilerin mü-
zik türü. Tıpkı tangoda olduğu gibi, ön-
celeri gizlice icra edilirmiş flamenko.
Bu müzik türünün ve daha da çok dan-
sm gizlilik hikâyesi şöyle; Katoiik
krallar 15. yy'da mültecilerin îspanyol
Katolikler gibi olmasını isterler; daha
sonraki yüzyılda da kendi kültürleri-
ni saklamak zorunda kalan bu etnik
gruplar, davet edildikleri zengin par-
tilerde de gerçek performanslannı gös-
teremezler. Böylece fılizlenmeye baş-
lar flamenko, Arapçadan gelen "fe-
bg" ve "mengu" yani köylü mülteci
anlamında olan dans ve müzik türü. Is-
panya'ya özgü bu sanat formunun için-
de Fas, Mısır, Cezayir, Hindistan, Pa-
kistan, Yakm ve Uzakdoğu eticileri
var. Özellikle vokal stüınde Pakistan
ve Hindistan etkisinin hissedihnesi
mümkün.
FarkJı kesitlerden insanlar
Endülüs Flamenko Dans Toplulu-
ğu'nu izlerken ritmin yarattığı kıvıl-
cım, ruhunuzun derinliklerine inerek
tutkularmızı alevlemeyi başaracak.
Jose Antonk) yönetimindeki Endülüs
Dans Topluluğu'nun koreografisini
Manolete ve Maria Pages üstleniyor.
Madrid doğumlu Jose Antonio, daha
önce sahneye koyduğu bir dans gös-
terisinde Tiyatro Eleşrirmenleri Kunı-
luşu tarafından New York Metropol-
leri Opera Tiyatrosu'nda Yılın En iyi
Şovu Ödülü'nü aldı.
Endülüs halkının da sahiplendiği bu
topluluk, Endülüs Hükümeti Kültür
Kurulu ile bağdaştınlıyor. Bu toplu-
luk ashnda Endülüs sanahru en iyi ta-
nımlayan gruplardan biri. Bir özelli-
ği de farklı kesitlerden insanların el ele
vermesi. Bu aynı zamanda Endülüs
Dans Merkezi adı altuıda bir kurum.
Kurumun amacı; Endülüs sanatını ta-
mtmakla birlikte, Ueride çeşitli Îspan-
yol topluluklannda görev alacak genç
yeteneklen eğitmek. Kurumun ve dans
grubunun içinde genç yeteneklerin de
bulunması, gnıbun ateşini, yönetme-
nin ilhamını ve heyecanını artttrmaya
yetiyor.
Ulkenin önde gelen flamenko sa-
natçılanndan Manueia Vargas,Maria
Albacin ve La Chunga ile birlikte ça-
lışan, 1980'de solo dansçı oiarakAn-
tonio Gades yönetimindeki Îspanyol
Ulusal Balesi'ne katılan koreograf
Manolete, dünyaca ünlü birçok gös-
teriye katıldı. Gnıbun diğer önemli
koreograflanndan olan MariaPages ise
Antonio Gades ile birlikte Ispanyol-
lann en ünlüyapıtlan Carmenve Kan-
h Düğün'de yer aldı.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Samatya
Istanbul'un öyle semtleri var ki, buralan hâlâ özel-
likli kılan, orta halli, yoksul yaşamlar dense yeridir.
Kagir, seyrek ahşap evleriyle orta halli, işinde gü-
cünde, emek ağırlıklı yaşamastnda Samatya işte o
semtlerden biri.
Benim için 'kardeşi' Yedikule gibi Samatya da, rü-
yalanmda kalan istanbul'u gerçekten yaşadığım, hts-
settiğim yerierden biridir.
Eski bir kartpostalını görmüştüm Samatya'nın. KH
yıda yelkenliler, iki katlı, üç katlı kagir evler, yine iki
katlı ahşap evler, arkada büyük taş bina, ince bir
minare, sonra yine kıyıda galiba bir deniz kenan ga-
zinosu. Deniz durgun. Besbelli biryaz günü. Belle-
ğimden çıkıp gitmesin diye dakikalarca bakmıştım.
Semtin tarihi çok eskilere uzanıyor. Bizans'ın ya-
pılanndan izlere bu yüzden rastlayabiliyoruz Sa-
matya'da. Bin, bin beş yüz yıl öncesinin yaşama-
sını düşlemeye koyulabilirsiniz. Çalkantılı Bizansta,
ayaklanmalardan, kanlı olaylardan kaçanlann sı-
ğındığı bir manastır; evet, Samatya'daymış.
Zaten semt, Osmanlı döneminde de Ermenilerin
ve Rum Ortodokslann yerleşim alanı otmaya devam
etmiş. Mimarisinin farklılığı buradan kaynaklanryor
ve Istanbul'a zenginlik katryor.
Samatya'ya, benim kartpostalda duyumsadığım
gibi, bir yaz günü gitmiştik. Birlikte gittiğim insan-
lardan hiçbiri hayatta değil artık; ne annem, ne de-
dem, ne anneannem. O yaz günü, yine kartpostal-
daki gibi, deniz kenanndaki gazinoda oturmuştuk.
Samatya, dedemin gençliğinden beri sevdiği bir
yermiş.
Gazinoda sanki şenlik vardı. Türkçe, Ermenice,
Rumca, çatpat Fransızca, diller birbirieriyte sar-
maşdolaştı. Yaz, insanlara sevinç getirmişti. Yan-
kılı gülüşmeler sahil boyunca dalgalanıyordu...
Samatya'yı tek başıma keşfedışımse çok sonra-
lara rastlıyor. Yedikulelı Mihriban adlı bır televizyon
dizisinin senaryosunu yazıyordum. Yedikule'ye gi-
dip gelirken Samatya da gönlümü çelmişti.
Sonra bir söz hatırlıyordum. Samatya'dan Kur-
tuluş'a taşınmış, dostumuz bir Ermeni madam, "Ah
o Samatya!" derdi, "orası Istanbul'un Paris'iydi..."
Kimbilir hangi zamanlan hatırtamak istiyordu...
Samatya'da Paris'i bulamamıştım. Zaten Paris'i
aradığım falan yoktu. Ama Samatya'yı bulmuştum.
Kiliseleri, Bizans artığı örenleri, ızgara planlı sokak-
lanyla semt beni durmaksızın çağınyordu. Oralar-
da günlerce dolaştım. Açık pencerelerden gelen
televizyon sesi, çocukluğumun radyo sesterini anım-
satırdı. Mahalle arasında bisikletle dolaşan kızlar-
da, oğlanlarda Orhan Kemal romanı gezinip du-
rurdu.
Mutlaka çarşıya uğrardım. Balıkçılan, sebzecile-
ri, her türlü gıda maddesi satanıyla bu çarşı alçak-
gönüllü, gözü gönlü tok bir dünyanın simgesi gibiy-
di.
Vakit akşama iyice yaklaştığında, eski geJeneği
koruyan meyhaneler gözüme çarpardı. Mesela renk
renk likorterin şişe şişe sıraland^ıı bir meyhaneyi unu-
tamam., ,. ., .
Istanbul'dan bir lanet gibi geçip gitmiş 6-7 Eylül
Olayı Samatya'yı da yaralamış. Özellikle Rumlar
olaydan sonra bölük bölük göçmüşler, doğup bü-
yüdükleri kentten, yurtlanndan aynlmak zorunda
kalmışlar.
Yedikulelı Mihriban'ın bazı sahnelerini Samat-
ya'da bir ahşap evde çekmiştik. Ev sahibesi, semt-
ten aynlıp gitmiş o kişileri, çocukluk, gençlik arka-
daşlannı anlatmıştı. Bir süre mektuplaşılmış. Son-
ra o da bitmiş. Yaşlı ev sahibesi, "Aynlıklarbana gö-
re değil..." demişti.
Bugünün 'yeni' İstanbul'u beni hiç ilgilendirme-
yen bir Istanbul. Ama yolum bir hasret gibi Samat-
ya'ya düştüğünde kendi Istanbul'umdan çok şükür
bugün de bir şeyler... güzel şeyler bulabilfyorum.
Takvimde tz Bırakan:
"Hatırlıyomm, diye düşündüm, umudun böyle bir
duygu olduğunu hatırlıyorum." Graham Greene,
ZorZercih, Türkçesi: Mehmet Harmancı, OğlakYa-
yıncıhk, 2000.
SİYAD'm en başarıh fflmlepi
Beyoghı Sineması'nda
• KüMr Servisi - SlYAD'm (Sinema Yazarlan
Derneği) seçtıği 1999-2000 sezonunun en başanh
fılmlerinin gösterimi, bugün Beyoğlu
Sineması'nda başlıyor. Bu yıl sekizinci kez
düzenlenen seçimin sonunda ortaya çıkan
listeden şu filmler Beyoğlu Sineması'mn
programında yer alıyor: Bugün: 'Dövüş Kulübü'
(David Fincher), 24 Haziran: 'Sonsuzluk ve Bir
Gün' (T Angelepoulos), 25 Haziran: 'Buena
Vista Social Club' (Wim Wenders), 26 Haziran:
'Gözü Tamamen Kapalı' (Stanley Kubrick),
27 Haziran: 'Matrix' (Andy Wachowski),
28 Haziran: 'Amerikan Güzeli' (Sam Mendes),
29 Haziran: 'Merkez Istasyonu' (Walters Alles),
30 Haziran: 'Manolya' (Paul Thomas Andersen),
1 Temmuz: 'Sonsuzluk ve Bir Gün' (T.
Angelopoulos), 2 Temmuz: 'Buena Vista Social
Clup' (Wim Wenders), 3 Temmuz:' Varoluş'
(David Cronenberg), 4 Temmuz: 'Köstebek'
(Michael Mann), 5 Temmuz: 'Garaj Olimpia'
(Marco Bechis), 6 Temmuz:' Yaşamm Renkleri'
(Gary Ross).
İDOB, Aspendos Festivaii'nde
• Kültür Servisi-
tstanbul Devlet
Opera ve Balesi,
bugün Aspendos
Tiyatrosu*nda T.
Aspendos Opera
ve Bale Festivali
kapsamında
Fransız besteci C...
Saint-Seans'm ~rz:
'Samson ve
Dalila' adlı
operasmı
sergileyecek.
ÎDOB Müdürü ve
Genel Sanat yönetmeni Yekta Kara tarafından
sahneye konulan üç perdelik operanm librettosu
Ferdinand Lemair'e ait. İDOB'un 27 Haziran
gecesi gerçekleştireceği ikinci gösterisi ise Azeri
besteci Arif Melikov'un 'Ferhad ile Şirin' balesi
olacak. Bolşoy Tiyatrosu'nun başkoreografı Yuri
Grigoroviç tarafindan sahneye konulan balenin
librettosu Nâzım Hikmet'in imzasım taşıyor.