Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13HAZİRAN2000SALI
14 l UJK. kultur@cumhuriyet.com.tr
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
Dd oyım ve îki öyuncu"Maria Callas", "Nükte", "Hep
AşkVanh"... YıkhzKenter'in 1998-
2000 yıllan arasında gerçekleştirdi-
ği anlamlı buluşmalar... Güçlü kadın-
lann kınlgan, ama bir o kadar da
mücadeleci kişiliklerinin sahneye
taşınması... Bu mücadele nerede
noktalanır? Ölümü seçişte, ölüme
direnişte. Ya da "Hep Aşk VardTda
olduğu gibi. noktalanmaz. Sanki hiç
noktalanmayacaktır, hayatı var gü-
cüyle Jcucaklayacaktır.
12. Uluslararası Istanbul Tiyatro
Festivali'nde perde açan "Hep Aşk
VardT Yıldız Kenter'in, onun aynl-
maz birer parçası olan annesi CHga
Cynthia ve kızı FatmaLeyia ile ken-
di yaşamı içinde hesaplaşması. Bu
sıkı örülmüş çemberin içine zaman
zaman aşkı yüzünden acımasızca
cezalandınlan onurlu bir baba (Na-
ci Bey), sevecen ve anlayışlı bir eş
(Şükran Güngör), evlat gibi benim-
senen ve bu yüzden de sık sık aykı-
n düşülen bir kardeş (Müşfik Ken-
ter) ve de ailenin diğer bireyleri gi-
riyor. Hepsi de bütünün önemli par-
çalan. Sadece onlarmı? Hayır. Çem-
ber kımı zaman daha da genişliyor,
kimı zaman daralıyor. Ama eksen-
de olanlar hep Yıldız Kenter, anne-
si ve kızı. "tki saate sıgdırmaya ça-
hştığım yetmiş ild yıhmı yaşanır kı-
lan tünı dostlara, tüm düşmanlara,
yok ama yok, yetmiş iki yihn süzge-
cinden geçeıüere bakınca düşman
sandıklanma. güzeUeştirmiş zaman
onlan da.. öyle getiyor bana.. teşek-
kürler onlara da..."
Değerli sanatçı Yıldız Kenter, "es-
Id bahçelerin viran gûzeüikfcri'' ara-
sında bu kez salt güçlü bir oyuncu
olarak dolaşmıyor. Seyirciyi zengin
dünyasının içine bir oyun yazan ola-
rak da çekiyor. Dilinin akıcılığı, kur-
gudaki esneklik, Kenter'e geniş bir
oyun alanı kazandınyor ve sanatçı her
zamanki ustalığıyla dolduruyor bu
alanı. Kendimizi olduğu gibi göre-
bilmek, kendimize araya bir filtre
Âki oyun ve iki oyuncu... Yıldız Kenter ve Ali
Poyrazoğlu... Onlann yapıtlarında bir kez daha görüyoruz
ki, oyunculuk bir yaratım sürecidir ve önemli olan,
oyuncunun birikimidİr. Bu birikimi sahne üstünde işlevsel
kılabilmesi, onu seyirciye taşıyabilmesidir. Boşuna mı
söylemiş Baltacıoğlu, 'Oyuncu orkestral bir varlıktır' diye.
koymadan bakabilmek kolay değil.
Çoğu kez sadece görmek istediğimi-
zı görür, istemediğimizı göz ucuy-
la geçiştiriveririz. "Hep Aşk Var-
dı"da göz ucu kaçamağına yer ver-
memiş Yıldız Kenter. Kendi içinde
çıktığı yolculuğu yaşamını besleyen
güzelliklerle, acılarla zenginleştirmiş.
Bu nedenle de sahnede iki saat bo-
yunca başarının, başansızhğın, suç-
luluk duygusunun, dünün, bugünün,
kısaca; yaşanrruş olan her şeyin ade-
ta üçe bölünmuş bir bedende bütün-
lenişini izliyoruz. Yaşanmış ve ya-
şanmakta olanlara tutulan güçlü bir
ışık "Hep AşkVardT. Bu ışık altın-
da köklü bir ağaç tüm heybetiyle
duruyor sahnede ve izliyor Sanki Ol-
ga Cynthia o, ya da Bandırmalı Na-
dide... Dün Hyde Park'ta ata binen,
ertesi gün "gâvur geHn" olarak yurt
edindıği ülkede manılmaz bir ya-
şam mücadelesi veren, Türkiye'yi
benimseyen, aileyi toparlayan, attı-
ğı adımdan hiçbir zaman pişman ol-
mayan, yakınmayan, ayduîlık ve güç-
lü bir kadın. Yıldız Kenter de anne-
si denlı inatçı, mücadeleci, tuttuğu-
nu kopartan, başanh bir ınsan değil
mi?
Osman Şengezer'in sahne tasan-
mı dün ve bugün arasında gidiş-ge-
lişleri, kopuşlan-bağlantılan destek-
leyen bir incelikle ele alınmış. Çol-
pan Ühan'ın her döneme hitap eden
kostümü, Yıldız Kenter'in zarafeti-
ni vurguluyor. MeteSakpmar' ın mü-
zikleri, görsel efektlerin ustalıkla se-
çihnesi ve kullanımı Yıldız Kenter
ve Mehmet Birkiye'nin yalın rejisi-
ni destekleyen diğer unsurlar. lyi ki
"Hep Aşk VardT diyor Yıldız Ken-
Albert Bitran, sık sık geldiği kentin yeraltı kaynaklanndan beslenmeyi sürdürdü
'İstanbulge&ntikrim resmimeyansıdı'
NEGVÜSÖNMEZ
1929 yılında Istanbul'da doğan Al-
bert Bitran, 1949'da mimarlık eğiti-
mi almak için gittiği Paris'te, kısa bir
süre içinde sadece resimle ilgilenme-
ye karar vererek soyut çalışmalar yap-
maya başladığında, arkasındaki gemi-
leri yakarak "dönüşüohnayan" bir yol-
culuğa çıkıyordu. Bitran tek varoluş
nedeni saydığı resimlerinde önce ge-
ometrik soyutlamalara yöneldiyse de,
1953-54 arasında önemli bir değişim
geçirerek, lekenin ağırlık kazandığı,
içine kapanık "tanımsız'' bir stil ge-
liştirdi. 1950'lerde
Paris Okulu (L'Eco-
lede Paris)akımı çer-
çe\ esinde arkası ar-
kasına açtığı sergi-
lerle tanınan sanatçı,
büyük bir tutkuyla
bağlı olduğu Istan-
bul'a sık sık gidip ge-
lerek resmini bu ken-
tin yeraltı kaynakla-
nndan beslemeyi sür-
dürdü. 1983'te îstan-
bul Devlet Resim ve
Heykel Müzesi'nde
bir özgün baskı ser-
gisi açılan Bitran'ın
1997'de"Kemerter''
dizisine ait çalışma-
lan Istanbul'daüç ay-
n yerde sergüendi.
"Kemerler" dizisi,
ressamın "suadoku-
hı" çahşmalannda îs-
tanbul'a nasıl baktı-
• îstanbul'daki
yürümeler aynı
zamanda yokluklar,
yıkılmış, tahrip olmuş
yerleri gösterebilir. Bu
da resmimin bir
parçasıdır.
ğını anlatan ipuçlanyla doludur. Uzun
bir süreden beri Albert Bitran'la bu
ipuçlannı tanımlamaya çahşan bir
söyleşi yapmak istiyordum. Ancak
bu söyleşiyi Paris'te gerçekleştire-
mezdik, Istanbul'da yürûmeli, ken-
tin ritmini gövdelerimize aktarma-
lıydık. Bu söyleşinin nedenlerinden
biri de, Bitran'ın da çalışmalarının
sergilendiği Yapı Kredi Kâzım Taş-
kent Sanat Galerisi'nde yer alan "Pa-
ris Okulu ve Törk Ressamlan" ser-
gisi oldu. Sanatçıyla yürüyüşümüze
Jw serginin mekânından, Galatasa-
Idan başladık, Tünel'e, Yüksek
Ealdınm'a. Galata Köprüsü'ne uza-
nan yolumuz, Mısır Çarşısı'na, Ca-
l h i l k
mi biraz yürüdükten sonra aynı yer-
de buluyorum. Yürümek hissetmek-
tir. Eskıden yürüdüğüm semtlerde
yürüyorum, mesela Beyoğlu'ndan
Maçka'ya ve etrafı Beşiktaş'tan Şiş-
H'ye. Bir defa Yeniköy'e kadar girrim.
Buralan sanki kütüphanem gibi, ço-
cukhık kütüphanem. Yan silinmiş
mekânlarda kendimi huzurlu bulu-
yorum.
- Son dönem resimlerinizde bu tür
"silinmiş mekânlann*1
uzanüsı oldu-
ğunu düşündüğüm "Kemer" teması-
na ağırlık veriyorsunuz. Gerci yap-
nklanmz kemer resmi değüse de, ke-
mer imgesi obnadan
resmevaramaztar gi-
bime geKyor?
A3.-Öyle. Benim
tstanbul'daki gezin-
tilerim aynı şekilde
resmime deyanskh,
gerçekle yorumlama
arasında bir yol. Na-
sıl ki kemerin için-
deki üısanın hareke-
ti, gözükme tarzı
açıktakine benze-
mezse aynı şekilde
benim kemer resim-
lerim de derinlik his-
sinin hayırlanması
üzerine kuruludur.
Zannederim Id res-
min hakikati iki bo-
yuduluğundadır. Bu
bir estetik zarafet de-
ğil, resminmalzeme-
sinden başlayıp kur-
gulanılmasına dek
uzanan bir doğrudur. tstanbul'daki
yûrûmeler aynı zamanda yokluklar,
yıkılmış, tahnp olmuş yerleri göste-
rebilir. Bu da resmimin bir parçası-
dır. Yani bütünseUiğin silinmesi ve ar-
kada kalanlann, tıpkı hayattaki gibi,
önplana çıkanhnası. Bu denemeler-
de çok muvaffak olduğumu zannet-
miyorum. Mesela Bonnard'ın son re-
simlerini, Degas'nın son pastellerini
düşünün, o yıkılıp "yeniden kuru-
taş" benim o kadar derinden uğraş-
tığnn bir mesele ki, onlan neden, ne
kadar takdir ettiğimi ka\Tayabilirsi-
niz. Ama buresimler Istanbul'da dün
tte hugün de varliginı her zaman iç-
"Kemerier" dizisi,
Albert Bitran'ın
"sıkı dokulu"
çahşmalannda
tstanbul'a nasd
baküğuıı anlatan
ipuçlanyla doludur.
züküyor. Bukonudane düşünüyorsu-
nuz?
AJJ.-Efendim gözüm çiğrenkkal-
dırmıyor. Morlan, sanlan, soğuk ma-
vileri düpedüz gördüğüm zaman içim-
den onlan kapatmak, kırletmek geli-
yor. Birden size kenarda unutulmuş
gibi gelenrenkler,resirade yer ve an-
lam kazanıyor. Bazen resmı bitiriyor,
bazen de kompozisyonu başka bir
boyuta taşıyorlar. Renklerbenim için
bir başlangıç ve son değil, bir geçiş
noktası, resmi başka yerlere götüre-
cek araçlardır. Aynı zamanda resim,
bütün bu konuştuklanmızın dışında
kendi serüvenini kendi belirler.
- Netuhafdeğami,YapıKrediKâ^
zm TaşkentSanatGateria'ndekia
P»-
risOkuhı ve Tfırk Bpwamlaınw
wr-
hayli farklı gözükebılir. Ama temel-
ler, iz bırakmalar, geçmişle bugün
arasında bağlantı kurabilir. Unutma-
yın yürüyoruz. Yola devam etmek la-
zım.
- Sizresminizi diğer ressamlannça-
hşmalanyla bir arada görünce ne his-
settiniz? Çünkü bu tûr bir sergi Tür-
ldye'de ilk kez dûzenteniyor. __
A-B. - Bu sergide soyut resmin, bu
yüzyılın en verimli sanat hadisesi ol-
duğunu bir kez daha hissettim. Baş-
langıcı ve gelişimine yakrndan tanık
olduğum Paris Soyut Ekolü, bu ser-
gide de görüldüğü gibi birbirinden
çok farklı üsluplann bir araya gel-
mesinden oluşuyordjJL
Rıı anlamHa sprgİ'İ
ff1f
'
eserterini avn ayn ple
sürdüve KûçöfcÂyasafyaCaınisPnde
son buldu.
- İstanbul'da nasü yürürsünüz?
^ AJJ.-Hepaymyerlerdeyurüyorum.
Başka yerlere gidiyorum, amakendi-
ten hissettiğim "sakh şeykrden", yı-
kılmışhktanT gizemlerden güç aür.
- Ashnda bu anlayış renk seçimle-
rinizdedevarhğını duyumsatıyor. Ba-
zengri ağırnkh paletinizdebir kenar-
da unutulmuş gibi sefil bir san, tadı
kaçmış bir kırmızı.tozlubir mavi gö-
gjsindeyer alan 1958tarihn "Manza-
n " tsinili kompozisyonunuzda dabi-
raz önce bahsettiğiniz özellikler gö-
rülüyor. Tam 42 yıl önce.
XB. -Bence bu esaslar, bu yol, yer-
li yerinde ve açık. Elbette 42 yıl ön-
ce yaptığım tuval, bugünkülerden
ardıl diye nitelendirmeye taraftar de-
ğilim. Paris fikııhı^ başlangıcmdan_
beri enternasyonal bir hadiseydi. Di-
leğim, yürüyerek yaptığımız bu soh-
bete yolumuzun üstündeki Istanbul
Modern Sanatlar Müzesi'nin kah-
vesinde devam etmek.
ter ve de eski bahçelerin viran gü-
zelliklerini iyi ki bizlerle paylaşı-
yor.
Ödünç yaşamlar
"Bir rolle oyuncu arasuıda prova-
lann ilk gününde başlayan garip bir
ilşki vardır" diyor Ali Poyrazoğlu,
"Ödünç Yaşamlar" adlı kitabında.
"Oyoadığuuz karakteri siz yarat-
mtyani7rhr, ona can verip çocuğunuz
gibi büyütmüşsünüzdür... Oyuncu-
nun enstrümanı bedenidir. Bedeni-
ni bir keman, bir piyano, bir çeUo, bir
saz gibi kullanarak binbir duyguyu,
düşünceyi izleyidye aktanr. Her ak-
şam yeniden, gözün göremeyeceği,
kulaguı fark edemeyeceği bir deği-
şikiikleyeniden aynı karakteri canlan-
dmr, yorumlar; bedenimizle, sesimiz-
le ona hayat verir, seyircilerle birtik-
te eğlenir ve düşünürüz. Rolün hem
içindeyizdir, hem dışuıda; hem oyna-
nz hem deoynadığunız insana ve ken-
dimizebakanz.** Gende bıraktığımız
sezonun ekileyici oyunculuk örnek-
lerinden birini de Ali Poyrazoğlu'nun
Daniel Keyes'üı romanmdan sahne-
ye uyarladığını belirttiği "Kobay"da
izledik. Oyunda Poyrazoğlu'nun can-
landırdığı zihin özürlü Mehmet Can
karakteri, oyunculuk sanatının bir
"inşa etme" sanatı olduğunu bir kez
daha kamtladı bizlere. Mehmet Can'ın
büyük bir özenle adeta taş taş üstü-
ne koyarcasına oluşturulan kişiliği,
düşünme gücünün gelişmesi, algıla-
ma düzeyinin yükselişi, bilinçlenme
süreci ve bu oluşumlan izleyen bir
şaşkınlık, sığınma duygusu, aşk ve
de başlangıç noktasına doğru hızlı bir
iniş. Melodram sınırlannı kolayhk-
la zorlayabilecek olan bu rolü Ali
Poyrazoğlu, kendine özgü kıvraklı-
ğı ile oyunculuk bilgisi ekseninde
yorumlarken rol yaratmanın duygu-
ların ötesinde ince bir hesap işi ol-
duğunu da bir kez daha kanıtlıyordu.
"Kobay" iki araştırmacı doktorun
kimsesiz bir özürlüyü kobay olarak
kullanma girişimleri üzerine kurul-
muş bir oyun. Acunasızca yapılan
deneyler ve tıbbi müdahaleler sonu-
cu zekâsı hızla gelişen Mehmet Can'ı
nasıl bir yaşam beklemektedir? Meh-
met Can'ın bu deney sürecinde ve
sonrasında yaşadıklan etik olarak
tartışmaya açıktn-.Ama oyunda ka-
çınılmaz olarak öne çıkan onun hır-
palanan dünyasıdır. Adeta mekanik-
leşmiş bir beyin ve gelişmemiş bir
ruhsal yapırun çelişkileridir gözler
önüne serilen. Çocuksu bir aşk, ba-
sit sevinçler, korkular, kaçışlar. Bu iç-
sel karmaşanın, bu çelişkilerin ba-
kışlara, davranışlara, dile, bedene
yansmıası ilgiyle izlenen bir bütün
—ohışturmaktadır. BanşDmçei'm açr-
lıp kapanan kapılardan oluşan sah-
ne tasarımı Mehmet Can ve minik
hamsterin içinde yitip gittikleri labi-
renti anımsatırken, ışık tasanmı ve
müzik de oyunu desteklemektedir.
İki oyun ve iki oyuncu... Yıldız
Kenter ve Ali Poyrazoğlu... Onlann
-yapttlannda TnrTcez daha görüyornz~
—kireyunculuk bir yaranm sürecidir ve^
bu yaratım sürecinde önemli olan,
oyuncunun birikimidir. Bu birikimi
üstünde işlevsel kılabilmesî^
onu seyirciye taşıyabihnesidir. Boşu-
na mı söylemiş Ismayıl Hakkı Bal-
tacıoğlu, "Oyuncu orkestral bir var-
hktır" diye?
YAZIODASI
SELtM İLERİ
Bebek
Çocukluğumdan beri aklımı çeler Adı niye Be-
bek?
Boğaziçi'nin adlan merak uyandıncı başka semt-
leri, köyleri var Sözgelimi Vaniköy... Ama ben hep
Bebek'e takıimışımdır. Bu ad, sernte birdenbire
"alafranga" bir hava verir.
Bir gün sırnnı öğrendim. Alafrangalık konusun-
da düşündüğüm gibi degildi. Bizans zamanında
küçük bir balıkçı köyü olan semte, Istanbul'un
fethi sıralannda bir bölükbaşı atanıyor, Bebek Çe-
lebi. Fetihten sonra bölükbaşının koruduğu yer-
lere artık Bebek denecek.
Ne var ki öykü benim için pek değişmedi. Be-
bek'i yine süslü püslü, uçarı bir Boğaziçi köyü
olarak görmeye devam ettim. Bu, ilk iztenimler-
den geliyor. Arnavutköyü'ne, Bedia Yenge'lere
gıttiğimiz günler, hele yaz mevsimiyse, Bebek'e
kadar ilte yürürdük. Ortam birden değişirdi. Arna-
vutköyü ne kadar alçakgönüllüyse, Bebek o ka-
dar hoppaydı...
Ama o günlerin Boğaziçi semtlerinin asıl güzel-
liği de buydu. Bir semtten bir semte başka dün-
yalar çıkardı karşınıza.
Ziya Osman Saba o içli hikâyelerinden birin-
de Bebek'teki gazinodan söz açar. Babasıyla bir-
likte gitmişlerdir; soğuk bira, kaşar peyniri. Çocuk
Ziya Osman bira içmez, kaşar peynirinden tadar...
öyle sanıyorum ki bu gazinonun son günlerine
yetiştim. 1956, 57 gibi birtarih. II. Meşrutiyet'in
"Millet Bahçesi", deniz kenarında duruyor. Adı
değişmiş olabilir. Soğuk birayla kaşar peyniriyse
gözümün önünde. Park düzenlemesiydi, kamu-
ya açılmaktı, yoldu, şuydu buydu derken gazino
yok edildi.
Oysa hem II. Meşrutiyefin "millet" sosyolojisi-
ni temsil ediyordu, hem de bir şairimizin hikâye-
sinde anılmıştı...
Bebek'te yok edilen yalnızca deniz kıyısı gazi-
nosu değildir. Bu semt, Boğaziçi'nin en önce ve
en hızlı değişen yörelerinden biri olsa gerek. Da-
ha kırk yıl önce, üstelik Arnavutköyü'nde ahşap
evler yerli yerindeyken, Arnavutköyü'nün hemen
yanı başında, Bebek'te ilk apartmanlar yüksel-
meye koyulmuştu. Sırtlarda, tepelerde korular
merhametsizce tahrip ediliyor, apartmanlar da
Boğaz'a nazır daireleriyle zengin kişilerin alımına
sunuluyordu.
Değişen çevre, değişen mimari o zamanlar pek
az kişiyi tedirgin etmiş olmalı. Lüks apartman da-
irelerinin yüksek kiralanndan konuşulur, oralarda
yaşayanlara gıpta edilirdi. Dahası, bu yalı apart-
manlardan denize girenlere hayran hayran bakar-
dık.
Bebek'te bir gazino daha vardı, daha doğrusu
bir çalgılı, şarkılı gazino. Yirmi beş otuz yıl önce-
sinin ünlü şarkıcılan, sinema yıldıziığından gazino
sahnesine geçenler orada sahne alıriar, şatafatlı
geceler yaşanırdı.
Geçmiş güzel gqnlerin Bebek'inden benim tçir\^
pek fazla bir şey kalmadı. Çarpıcı mimarisiyle Mı-
sır Konsolosluğu yine etkileyicidir. Hemen bitişi-
ğindeki parkta, özellikle sonbahar günleri dolaş-
mak hoşa gidebilir. Sonra Bebek Camii. 1910'la-
nn yapımı. Istanbul'un son güzel camilerinden bi-
ri. Ve o çok sevdiğim iskele.
Iskeleyi, Boğaziçi vapuriannın çok daha stk ge-
zinip durdukları günlerde görecektiniz. Kurumlu,
mağrur bir iskeleydı. Sonra vapur seferleri azal-
dıkça kurumlanışı söndü grtti...
Ünlü badem ezmeci, Bebekte bugün semtin he-
men hemen tek simgesi. Yıllardan beri o badem
ezmelerinin tadında çok şükür en küçük bir deği-
şiklik olmadı, aynı kıvam, aynı geniz yakıcı rayi- .
ha...
Bir de çok hoş bir kitapçısı vardı Bebek'in. öy-
le büyük bir kitabevi degildi, ama hep seçkin, ede-
bi değertaşıyan kitaplar sergilenirdi vitrininde. Ne
zaman Bebek'e gitsem, kitabevinin vitrinine bak-
madan geçemezdim.
Arnavutköyü geçince ve Bebek'e gelmeden,
set üstü bir apartmanda Belgin Doruk otururdu.
Seyrek de olsa, bu iyi kalpli insanı ziyarete gider-
dim. Sonra dönüşte Bebek'e kadar yürür, park-
tan geçer, eski Türk filmlerinin duyariı sahnelerini
gözümün önüne getirmeye çalışırdım.
Işte Bebek günlerim böylece geçip gitti.
Takvimde h Bırakan:
"Çokten yabanasi olduğu öteki odalardan kah-
kahalar ve müzik sesleri geliyordu çoğu zaman." ^
Stefan Zvveig, Yürek Çöküntüsü, Burhan Arpad
çevirisi, Can Yayınlan, 1990. . •
İstanbul Biigj üniversitesi
Türk Sineması
inceleniyor
Kültür Servisi-Ülke-
mizde Türk Sineması
üzerine yapılan araşurma
ve çalışmalara alternatif
bakışlar getirerck zen-
ginleştirmek, bu konu
hakkında çahşan veya
çalışmak isteyen insan-
lann bir araya gelip kar-
şılıkh etkileşim içinde
fikirlerini paylaşabile-
cekleri birplatform oluş-
tuldu.
İstanbul Bilgi Üniver-
atesi Sinema-T\' Bötö-
mü tarafından ikincisi
düzenlenen 'Türk Fflm
Araşûrmalannda Yeni
_Yönelimler' adlı üç gün-
lûk konferanslar dizisi
gi duyanlara açık bir ya-
pıya sahip olan konfe-
ransabu yıl katlan isim-
ler arasında, Oğuz Ada-
mr, FatoşAdfloğhı, Bige
Akdeniz, AüMurat Ak-
ser, Savaş Arslan, Meüs
Behlil, Feride Çiçekoğ-
lu, Deniz Dennan, Tuna
30 Haziran Cuma gönü
=ba|lıy0L=
DiekKaya,AvşegülKoç)
Deniz Dennan, Hahık
Fblat, SeienUçar, Alem-
dar Yalçm ve N. Aysun
Yöksel bulunuyor.
'Türk Sineması, Ama—
Hangisi? Türk Sinema-
sma Alternatif Bakışlar
/TürkSinemasıııdbıDe—
nnnlfr' haşlıgı^tanda—
Çeşitli üniversiteler-
den akademik araştırma
ve çalışma yapanlara
açık olduğu gibi, TQrk
Film Araştırmalanna il-
dışandan herkesin katı-
lıınına açık olarak ger-—
çekleştirilecek konfe-
rans, istanbul Bilgi Üni-
versitesi Kuştepe Kam-
püsü'nde 2 Temmuz t a - ^
rihine kadar sûrecek.